#timur devleti
Explore tagged Tumblr posts
aynodndr · 8 months ago
Text
Tumblr media
Eski Türklerde bir kızı taciz edenin gözüne mil çekilir kör edilirdi! Tecavüz eden ise öldürülürdü.
Türk kızının kendini koruma hakkı vardı. Ayrıca devleti yöneten Kağan tarafından Türk kızının şerefi, töre/yasa ile korunmaktaydı.
Bu yüzden kimse Türk kızına yanlış yapamazdı. O Cografya' da halen kadının bir nevi dokunulmazlığı var.
Cengiz Han ve Timur zamanında Balkanlar’dan Çin seddine kadar tek başına bir kadın gidecek olsa, kimse yan gözle bakamazdı. O derece katı keskin kanunlar vardı ve kadına dokunulmazdı....
Alıntıdır
4 notes · View notes
pazaryerigundem · 12 days ago
Text
Mısır’da Osmanlı mirası türbe otoyol için yıkıldı 
https://pazaryerigundem.com/haber/190859/misirda-osmanli-mirasi-turbe-otoyol-icin-yikildi/
Mısır’da Osmanlı mirası türbe otoyol için yıkıldı 
Tumblr media Tumblr media
Mısır’ın Kahire şehrinde bir yol projesinin yapımı için 800 yıl önce inşa edilen Selahaddin Eyyûbî’in annesi Melike Hatun’un mezarının bulunduğu türbenin yıkılması tepkilere nede oldu.
Şehmus EDİS / MARDİN (İGFA) – Kudus fatihi Selahaddin Eyyûbî el Kurdi’nin annesi Melike Xatun ve birçok tarihi mezarın yer aldığı türbenin tarihi Moğol, Osmanlı ve Memlük istilaları öncesine dayanıyor. Mısır’da Osmanlı ve Artuklu tarihi yapılarının yıkılmasına tepki gösteren, Mardin Medreselerini Koruma ve Yaşatma Derneği (MADDER) Başkanı İbrahim Yüksel, Bugün Mısır’da varlığını sürdüren tarihî yapıların tarzı ve işlemeleri Mardin’dekilerle aynı özellikleri taşıdığını söyledi.
Tumblr media
Mısır’daki tarihi yapılar, gerek Artuklu gerekse Eyyubi dönemlerinden kalma k��ltürel miras olduğunu ifade eden Yüksel,”  Bu yapıların kökleri bize bağlıdır. Aynı zamanda tüm insanların da ortak kültürel mirasıdır. Bu yapıların yol açma bahanesiyle yıkılması çabaları insanlık suçudur. Kültür katliamıdır. Bu yok edilmeye, bu yıkıma engel olunmalıdır. İzlerimizin o coğrafyadan silinmesi çabaları ve insanlığın ortak kültürel mirasının yok edilmesine engel olunması çağrımızı ulusal ve uluslararası tüm kuruluşların dikkatine sunuyor, bu yıkımın acilen durdurulması çağrımıza tüm duyarlı insanların katkı sunmasını bekliyoruz”dedi.
Tumblr media
Mısır, Artuklu Devleti döneminin bazı süreçlerinde Valilikle yönetildiğine dikkat çeken Yüksel,”  Artuklu Devletinin son valisi, Mardin’e Altunboğa Medresesini vakfeden ve Sultan İsa’nın Timur tarafından 1 yıl süreyle bir dönem hapsetti. Daha sonra da yanında alıkoyduğu süreçte Devlet yönetimini de üstlenmişti.  Altunboğa lakaplı Baş Vezir Alaaddin’dir . Mısır Valiliği görevini tamamladıktan sonra Mardin’e dönmüş ve Başvezir olarak görevine devam etmiştir. Mezarı Halep’ tedir. Selahaddin Eyyubi’ bin de Mardin Tarihî Medreseleri ürünü 1,5 milyon kitapla yeni bir medeniyet kurduğu coğrafyadır Mısır. Osmanlı Devleti döneminde de Valilikle yönetilen Mısır son yüzyıl haricinde asırlar boyunca bize ait olmuş bir coğrafyadır. Devlet yetkililerimizin Mısır’da yaşanan bu tarih ve kültürel yıkıma dur demesini bekliyoruz” açıklamasında bulundu.
Tumblr media
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
awesomeiskra · 5 months ago
Text
Biz ki Melik-i Turan, Emir-i Türkistan'ız, biz ki Türk oğlu Türk'üz; biz ki milletlerin en kadimi ve en ulu'su Türk'ün başbuğuyuz! Emir Timur
            Timur Devleti, Timur Han tarafından 1370 yılında tarih sahnesine çıkan ve kısa süre içerisinde Delhi’den Bursa’ya kadar uzanan geniş coğrafyayı hakimiyet altına alan, Timur Han’ın ölümü üzerine parçalanıp yıkılan büyük bir Türk Devleti olarak tarih sahnesinde yer alır. Continue reading Biz ki Melik-i Turan, Emir-i Türkistan’ız, biz ki Türk oğlu Türk’üz; biz ki milletlerin en kadimi ve…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
aykutiltertr · 5 months ago
Video
youtube
TEST 3 3.Hafta İBRAHİM MÜTEFERRİKA VE MATBAANIN OSMANLIYA GELİŞİ (TEMEL...  Sorularla Öğrenelim Türk Grafik Tasarım Tarihi 3. İBRAHİM MÜTEFERRİKA VE MATBAANIN OSMANLI DEVLETİ’NE GELİŞİ Soru 1: İbrahim Müteferrika’nın kökeni hangi ülkedir? (Çoktan Seçmeli) ✔ Macaristan Lehistan Rusya İngiltere Fransa Cevap : Macaristan Soru 2: Matbaanın kurulması ile beraber kağıt ihtiyacı nereden karşılanmıştır ? (Çoktan Seçmeli) Osmanlı Sarayından ✔ Yalova Kağıt Fabrikasından Avrupa’dan Hattatlar odasından Fransız tacirlerden Cevap : Yalova Kağıt Fabrikasından Soru 3: İbrahim Müteferrika matbaada kitap basmadan önce ne baskısı yapmıştır? (Çoktan Seçmeli) Bröşür Gazete Afiş ✔ Harita Bilet Cevap : Harita Soru 4: Osmanlı matbaasında basılan ilk kitabın adı nedir ? (Çoktan Seçmeli) Tarih-i Hind-i Garbi Hadis-i Şerif Cihannüma Marmara Haritası ✔ Vankulu Lügatı Cevap : Vankulu Lügatı Soru 5: Aşağıdakilerden hangisi İbrahim Müteferrikanın bastığı haritalardan değildir? (Çoktan Seçmeli) Marmara Denizi Haritası İran Haritası ✔ Avrupa Haritası Mısır Haritası Karadeniz Haritası Cevap : Avrupa Haritası Soru 6: Aşağıdakilerden hangisi İbrahim Müteferrikanın bastığı eserlerden olamaz? (Çoktan Seçmeli) ✔ Dini kitaplar Bilimsel kitaplar Sözlükler Haritalar Tarih kitapları Cevap : Dini kitaplar Soru 7: İlk Osmanlı matbaasında Latin harfleri ilk kez hangi kitabın basımında kullanılmıştır? (Çoktan Seçmeli) Tarih-i Timur ✔ Grammaire Turque Cihannüma Vankulu Sözlüğü Tarih-i Mısır Cevap : Grammaire Turque Soru 8: Aşağıdaki eserlerin hangisinde yazı yanında resimlemelerde yer almıştır? (Çoktan Seçmeli) Tarih-i Mısır Tarih-i Timur Vankulu Sözlüğü Grammaire Turque ✔ Tarih-i Hind-i Garbi Cevap : Tarih-i Hind-i Garbi Soru 9: Yalova’da kurulan ilk kağıt fabrikasının adı aşağıdakilerden hangisidir? (Çoktan Seçmeli) Kağıthane-i Yalova Kağıthane-i İstanbul ✔ Kağıthane-i Yalakabad Kağıthane-i Şişli Kağıthane-i Garbi Cevap : Kağıthane-i Yalakabad Soru 10: 1732 yılında basılan ve İbrahim müteferrikanın kendi eseri olan kitap aşağıdakilerden hangisidir? (Çoktan Seçmeli) Vankulu Sözlüğü Tarih-i Hind-i Garbi Grammaire Turque ✔ Füyuzat-ı Mıknatıssiye Tarih-i Timur Cevap : Füyuzat-ı Mıknatıssiye İbrahim Müteferrika ve İlk Osmanlı Matbaasının Kuruluşu Matbaanın temeli olan ahşap baskının mucidi olan Çinlilerin değişik zeminler üzerine baskılar yapmış oldukları bilinse de, baskı yazı olarak bilinen matbaanın mekanik ve hızlı bir şekilde kullanılması Alman Gutenberg’in sayesinde olmuştur. Gutenberg’in sistemi yeniden kullanılabilen tek tek metal alaşımdan harflerin kullanılmasına dayanmaktadır. Bu metal harflere doğru miktarda yapışan keten tohumu yağı ve kandil yağı ile hazırlanmış özel bir mürekkep de geliştiren kişi olarak Gutenberg, matbaanın mucidi olarak anılmıştır. Gutenberg’in buluşu hızla yayılmış ve 15.yy’ın sonunda Avrupa’da 1000’den fazla baskı makinası olmasına zemin hazırlamıştır. Bu basım yöntemiyle pek çok kitabın basılması, kitap fiyatlarının düşmesini sağlarken, daha çok kitap okunmaya başlanması, özgür düşüncelerin doğmasına, bilimsel çalışmaların gelişmesine ve bilginin geniş kitlelere ulaşmasını sağlamıştır. Hatta Avrupa’da bu aydınlanma çağı beraberinde Rönesans çağının başlangıcına zemin hazırlarken, 1450’li yıllardan 1727 yılına kadar geçen yaklaşık 300 yıl boyunca Osmanlı Devleti bu gelişmeleri uzaktan izlemekle yetinmiştir. Matbaanın Osmanlı’ya geç gelişi ve zor başlangıcı herhalde kısmen de olsa hattatlara bağlı idi. Matbaanın birçok muasırları bu konuda onları sorumlu tutar. Ancak Osmanlı devlet adamlarının uyguladığı diplomatik yaklaşımı sayesinde iki muhalif görünen tarafın çıkarları korunmuş ve bir yandan matbaa faaliyete girer, öte yandan hattatlar da el yazmaları istinsah ederek geçimini ta 19. yüzyılın sonuna kadar korumuştur Rönesans’ın Avrupa’nın kültür yaşantısına kazandırdığı değerler, 18. yüzyıl başlarından itibaren Osmanlı toplumunu da etkilemeye başlamıştı. Bazı Osmanlı aydınları Batı’daki bu uyanışın farkındaydı. Bunlara göre, Avrupa’daki toplumsal ve düşünsel yenilikler Osmanlı toplumuna da aktarılmalıydı. Bu yeniliklerin ilki, savaş ve savunma bilimi konularında uygulanmaya başlamış, ordu yeni baştan örgütlenmiştir. Osmanlı toplumu, Batı’da iki yüz yıl önce başlayan aydınlanma sürecine yeni yeni giriyordu. Dönemin simgesi olan lale, bu devrin “Lale Devri” (1718-1730) olarak anılmasına yol açmıştır. Bu yenilikçi ortam içinde ilk Türk basımevi de 1727 yılında Sait Çelebi ve İbrahim Müteferrika tarafından kurulmuştur
0 notes
haytaogluyunus · 10 months ago
Text
Tumblr media
ANMA:
3 OCAK (1501)
BÜYÜK TÜRK ALİMİ
ALİ ŞÎR NEVAÎ'NİN ÖLÜMÜNÜN
YIL DÖNÜMÜ
RAHMETLE VE SAYGIYLA ANIYORUM.
ALİ SÎR NEVAİ
1441 yılında (günümüzde kuzey-batı [[Afganistan'da bulunan) Herat'da doğdu. Ali Şir Nevai'nin yaşama döneminde Herat Timurlu Devleti hükümü altında idi ve Herat bu devletın en önemli kültürel ve entelektüel merkezlerinin başında gelmekteydi. Ali Şır Nevai'nin ailesi Çağatay Sülalesindendi ve Ali Şir Nevai Tımurlu Devleti içinde yüksek rütbeli bir sınıftan olarak "emir" (Farisi olarak mir) unvanını taşımaktaydı. Ali Şir Nevai'nin babası Siyabettin "Kıçına (Küçük)" adı ile bilinmekteydi. O zamanlar Sultan Timur'un dördüncü oğlu olan Şahruh Mirza Timurlu Devleti'nin Horasan eyaetinin valisi olup 1405'de Timur'un ölümünden 1447'ye kadar'de sonra Timur devletinin batısını gayet bağımsız olarak Herat'tan yönetmekte idi. Siyabettin "Kıçına (Küçük)" "Şahruh|"'un Devlethane denen sarayında onun hükümadarlık alanında yüksek bir devlet idarecisi idi. Bir dönem icin sw Siyabettin bu devletin önemli şehirlerinden biri olan Sebzevar şehrinin valiliğini yapmıştı. Ali Şir Nevai'nin annesi de Şahruh'un sarayında Şahruh'un şehzadelerinin birisinin mürebiyyesi görevini yapmakta idi.
Ali Şir Nevai daha küçük yaşta iken babası öldü. Timurlu sülalesinin bir üyesi olan Timur'un torununun oğlu olan ve Horasan valiliği de yapan "Ebül-Kasım Babür Mirza bin Baysüngör Beg" vesayetine geçerek onun yanında yetişti.
Bu saray eğitiminde Ali Şir Nevai sonradan Horasan'da Timurlu Devleti hükümdari olacak Hüseyin Baykara ile beraber yetiştirildi. Fakat 1447'de Şahruh'un ölümünden hemen sonra Herat gayet karıştı ve politik durum istikrarsız oldu. Bu nedenle Ali Şir Nevai ile birlikte eğitim arkadaşı olan Hüseyin Baykara, vasileri olan "Ebül-Kasım Babür Mirza bin Baysungur Beg" başlarında Meşhed'e kaçmak zorunda kaldılar. Ertesi yıl Meşhed'de iken bin Baysüngör Beg öldü. Hüseyin Baykara ve Ali Şir Nevai'nin gelecekdeki hedefleri ayrıldı. Huysein Baykara kendini devletin sultanı yapıp politik iktidar kazanmak için o dönemin politik hayatına atıldı. Ali Şir Nevai önce Herat'ta sonra Semerkand'da Nızamiye mederesesine devam etmeye başladı ve Semerkant medresesinde müderrisliğe başladı.
Bu arada Herat, Tımurlu Devleti'nln Semerkand Hükümdarı olan ve Şahruh'un torunu olan Ebu Sa'id Mirza'nın eline geçti. Hüseyin Baykara bir müddet hapiste yattiktan sonra annesinin aracılığı ile Herat'ı Ebu Ssid Mirza adına yönetmeye başladı. 1469'da Ebu Said Mirza Karabağ Muharebesi'nde isyanc�� Uzun Hasan komutasındaki Akkoyunlular'a yenilip Timurlu Devleti hükümdarı tarafından idam edilince Timurlu Devleti çöktü.
Huseyin Baykara Herat'ti eline gecirerek 1469'da kendini Herat Timur Devleti Sultani ilan etti. Bundan sonra Horasan Sultani olan Huseyin Baykara 1470'e kadar Akkoyunlular ve Ebu Said Mirza'nin ogullari ile savaşa girdi ve 1470 sonbaharina bunları ayrı ayrı yenerek Herat'ta hükümdarlığını pekiştirdi. 1470'de önemli bir rakibi kalmadi. Ali Şir Nevai Semarkand'daki medrese gorevinden ayrilip Herat'a gitti ve Sultan Huzeyin Baykara altinda devlet idareciliği görevine başladi.
Sultan Hüseyin Baykara'nın Herat'ta Sultan olarak hükümet etmesi 1506'ya kadar sürdü. Ama 1471'de "vezir" unvanı da verilen Ali Şir Nevai'inin ona görevi 3 Ocak 1501'de Ali Şir Nevai'nin eceli ile ölmesine kadar devam etti. Ali Şir Nevai bu dönemde bir münzevi derviş hayatı yaşadı; ne bir kadınla evlendi; ne de yanına bir cariye aldı ve hiçbir çocuğu olmadı. Ali Şir Nevai'nin mezarı Herat'ta bulunmaktadır.
Ali Şir Nevai hayatının son dönemlerinde Herat'ta Sultsn Hüseyin Baykara yanında vezir, yüksek devlet idarecisi ve hükümdar danışmanı olarak görev yapmıştır. Bu dönemde Hüseyin Baykara'nın hüküm sürdüğü Büyük Horasan bölgesinde büyük imar işleri başarmıştır. Bu devletin hükümet sürdüğü Horasan bölgesinde 370 kadar camii, mederese, kütüphane, hastane., kervansaray, ve diğer eğitim, vakıf ve hayrirsever işler için kullanılan binalar için finansman sağlamış, onları restore ettirmiş veya yeniden yaptırmıştır. Sırf Herat şehrinde 40 kervansaray, 17 camii, 10 büyük konak, 9 hamam, 9 köprü ve 20 havuz yaptırdığı belgelenmiştir.
Mimarı Ali Sîr Nevaî olan Ferîduddin Attâr'in Nışabur'daki türbesi.
Bu imar eserleri arasında en önemlileri 13. yüzyılda ünlü tasavvuf şairi olan Ferîduddin Attâr için kuzey-doğu İran'da Nışabur şehrinde tasarımını yaptırıp ve bina edilmesini sağladığı türbe ve Herat'ta bulunan "Halasiya Mederesi" binasıdır.
Ali Şir Nevai'nin Çağatayca edebiyatının oluşmasında büyük bir rolü vardır. Çeşitli konularda yazılmış 30'a yakın eseri bulunmaktadır. Eserlerinden bazıları şunlardır: Çağatayca Divan (5 tane), Farsça Divan (5 tane), Çihil Hadis (Kırk Hadis) ve Muhakemet'ül Lugateyn (İki dilin karşılaştırılması)'dır.
15. yüzyılda Çağataycanın klasik bir yazı dili olarak kimlik kazanmasında Ali Şir Nevai'nin önemi bilinmektedir. Nevai öncesinde ve Nevai’nin çağında, Timurlular devletinde Türkçe yazan sanatçılar azdır. Nevai, Türkçeyi edebi dil olarak kullanmayan, Farsça yazan çağdaşlarına çatar. Çağdaşlarının Farsça'nın karşısında edebi dil olarak Türkçeyi yetersiz görmelerini eleştirir; eğer emek verilirse Türkçenin de Farsça kadar, hatta daha fazla anlatım inceliklerine sahip olduğunun görüleceğini belirtir. Bu görüşlerini Muhakemet'ül Lugateyn'de görürüz.
Türk dili tarihinde Divânu Lügati't-Türk'ten sonra ikinci önemli kitaptır.[kaynak belirtilmeli] Hamse sahibi ilk Türk şairidir (hamse 5 mesneviden oluşur). Tezkire sahibidir(günümüz edebiyattaki biyografi): "Mecalüs'ün Nefais". Şehrengiz: Doğup büyüdüğü "Herat" kentinin doğal güzelliklerini anlatır.
Şiirleri yaşamının değişik dönemlerine göre sınıflandırıp kronolojik olarak divanında toplamıştır.
Farsça'nın resmi dil olduğu, Türk aydınlarının bu dille eser vermeyi hüner kabul ettiği bir zamanda Nevai, Çağatayca'nın Farsçadan üstün bir dil olduğunu savunmuştır. Bunu da eserleri ile kanıtlamış ve kendinden sonrakileri bu yolda eserler vermeye teşvik etmiştir.
Türkçe yazdığı şiirlerde kalem adı Nevāī (نوائى anlamı "ağlayan") adı altında, Ali Şir Nevai baş yazarların arasında, yazınsal Türk dilleri ailesi yararına büyük değişlik yapmıştır. Nevai kendisi başlıca Çağatay dilinde yazar ve 30 yıllık bir dönemin üzerinde 30 eser üretir, böylece Çağatayca Yazınsal dil olarak çok saygın ve önemli kabul edilmiştir.
Nevai ayrıca Farsça yazdığı şiirlerde ise, Farsça dilinde (فانى‎ ; Fāni kalem adı altında, anlamı Arapça "fena" sözünden: yok oluş; mecazi mânâsı ise Allah'ın aşkıyla kendinden geçme, yok olma veya "gelip geçici"), Arapça ve Hintçe çok daha az bir sayıda eser yazmıştır. Ali Şir Nevai'nin en çok tanınmış şiirleri onun dört divan'nında, veya kabaca 50,000 şiir koleksiyonu bulunur.
• Bedâiü'l-Bidâye;
Nevai bu ilk 842 şiir bulunan divanını 1470 yılında yazar. Bunlardan 585'i gazel, üçü müstezad, dördü muhammes, ikisi müseddes, üçü terci'-i bend, kırk dokuzu kıt'a, yetmiş sekizi rubâî, onu çistân, elli ikisi muamma, onu tuyuk, kırk altısı müfred'dir.
• Nevâdirü'n-Nihâye;
1476 - 1483 yıllarında yazdığı şiirlerini bu ikinci divanında topladı.
• Muhakemet-ül-Lügateyn (محاكمةاللغتين, Muḥākimāt al-luġatīn);
1499 yılında yazdığı bu kitabı, devrinde olduğu gibi bugün de Türk dünyası için önemli olan, Türk dilinin gücünü ve yerini anlatan büyük bir eseridir.
• Ghara’ib al-Sighar (Garâîbü's-Sığar) şairin 7-20 yaşları arasında yazdığı gençlik şiirleridir.
• Navadir al-Shabab (Nevâdirü'ş-Şebâb); 20-35 yaşları arasında yazdığı şiirlerdir.
• Bada'i' al-Wasat, ("Orta yaş harikaları");
Bedâîü'l-Vasat orta yaş, yani 35-45 yaşları arasında yazılmış şiirlerden meydana gelir.
• Fawa'id al-Kibar (Fevâyidü'l-Kibar) ise 45-60 yılları arasında yazılmış şiirlerdir.
• Mizan-ül-Evzan (ميزان الاوزان, ‎Mīẓān al-auẓān), (Vezinlerin Terazisi) aruz vezni hakkında eseri. Türkü sözcüğünün ilk olarak Ali Şir Nevâî’nin bu eserinde geçtiği bilinmektedir[4].
• Hamset-ül-Mütehayyirin (خمسةالمتحيرين, ‎Chamsat al-mutaḥirīn);
Piri, üstadı ve dostu Nureddin Abdurrahman Cami hakkında "Hamsetü'l Mutehayyırın" ismindeki eserini 1492-94 yılları arasında yazmıştır.
• Târîh-i Mülûk-i ‘Acem (طاَرِكهء مُلُكء ادسثهَم, Tārikh-e Muluk-e Adscham),
1488 yılında Astrabad valisiyken yazdığı "Târîh-i Mülûk-i ‘Acem" (İran Memleketleri Tarihi) kitabı, bunlardan biridir. Nevai, bu eserinde "Arjasp Binni Efrasiyab kim, Türk Padişahi erdi[5]. şeklinde Alp Er Tunga'dan söz eder.
• Mecalis-ün-Nefais (مَجَلِس ال نَفِس, Majalis al-Nafais);
Bir derleme, 450 üzerinde çoğunlukla çağdaş ozanların (şairlerin) yaşam öyküsü (biyografik) kısa hikâyeleri içeren, çağdaş Timur kültürü tarihçilerine altın bir bilgi kaynağı oluşturur.
• Divān-e Fānī, Farsça yazdığı şiirlerin toplandığı bu eseri gazel biçiminde yazılmış ve mısra sayısı 12 bindir.
• Nazm-ül-Cevahir 1485 yılında,
• Tuhfet-ül-Müluk (Farsça),
• Münşeat (Türkçe);
Hüseyin Baykara'ya ve başkalarına yazdığı mektupların toplandığı bu eserini 1498 yılında yazmıştır.
• Sirâcü'l-Müslimin 1488 yılında,
• Tarih-i En-biya ve Hükema (Türkçe),
• Mahbub-ül-Kulub fil-Ahlak 1500 yılında,
• Seyf-ül-Hadi,
• Rekabet-ül-Münadi,
• Mekârimü'l-Ahlâk;
Bu kitabında Nevai'nin yaptırdığı imaret, hânegâh, havuz, ribât (kervansaray) vb. eserlerin listesini veriyor.
• Hâlât-ı Pehlâvân Muhammed, Pehlivan Muhammed hakkında yazdığı eseri. Nevai ayrıca "Vaq-fiye" (1482), "Risâle-yi Tir Endâhten" eserlerinin de sahibidir. "Seb'at Abhur" (Yedi Deniz) adlı bir de sözlük yazmıştır.
0 notes
yavuzbay-fan · 1 year ago
Text
Tumblr media
Eski Türklerde bir kızı taciz edenin gözüne mil çekilir kör edilirdi! Tecavüz eden ise öldürülürdü.
Türk kızının kendini koruma hakkı vardı. Ayrıca devleti yöneten Kağan tarafından Türk kızının şerefi, töre/yasa ile korunmaktaydı.
Bu yüzden kimse Türk kızına yanlış yapamazdı. O Cografya' da halen kadının bir nevi dokunulmazlığı var.
Cengiz Han ve Timur zamanında Balkanlar’dan Çin seddine kadar tek başına bir kadın gidecek olsa, kimse yan gözle bakamazdı. O derece katı keskin kanunlar vardı ve kadına dokunulmazdı...
0 notes
korkutkalkan · 1 year ago
Link
Galatasaray Başkanvekili Erden Timur, sarı kırmızılı takımın transfer gündemine dair çarpıcı açıklamalar yaptı."ICARDI'YE ARABİSTAN'DAN CİDDİ TEKLİFLER VAR""Suudi Arabistan'dan Mauro Icardi'ye çok ciddi teklifler var. Arabistan devleti her takıma 1'er milyar fon veriyor. Bu nedenle her oyuncunun maaşı 2-3 kat arttı. Icardi burada oynamak için her şeyi yapıyor ama 30 milyon Euro gibi bir maaş varken oyuncuyu da anlamak lazım.""TALISCA, TSIMIKAR, DI MARIA, BECAO, DZEKO, LUKAKU, WENDELL, LUCAS HERNANDEZ, DYBALA...""Talisca henüz gelmedi gündeme. Hiç alakamız olmayan birçok oyuncu yazılıyor basında. Tsimikas, Di Maria, Becao, Dzeko, Lukaku, Wendell, Lucas Hernandez, Dybala ile hiçbir şekilde ilgilenmedik."LEANDRO PARADES GÜNDEMDE Mİ?"Buna cevap vereceğimi düşünüyor musunuz? Sessiz kalsam farklı yerlere çekilecek. Felix'in olmayacağını yüzde 100 bildiğim için yok öyle bir şey diyorum.""TIELEMANS GÜNDEMİMİZDE YOK""Okan Hoca espri yaptı Tielemans için. Listemizde de yoktu. 300 bin kişi yorum yapmış sosyal medyada. Menajeri aradı. Bize başka bir oyuncu önerdi.""5-6 TRANSFER YAPMAYI DÜŞÜNÜYORUZ"Gidenlere bağlı olarak 5-6 transfer yapmayı düşünüyoruz. Gidenler olursa durum buna göre değişir. Her bir pozisyon için 5-6 ana oyuncuyu takip ediyoruz."SACHA BOEY VE NELSSON SATILACAK MI?"Galatasaray için doğru rakamlar verilirse satılabilir diye bakıyoruz. Kaliteli ve sansasyonel oyuncular transfer etmemiz gerekiyor. Galatasaray'ı geliştirmek için her şeyi düşünmemiz lazım. İyi oyuncunun ilk tercihi Türkiye değil. İlk tercihi Türkiye olsa bile oyuncu tüm opsiyonları görmek istiyor.""RASHICA İÇİN ÇABALIYORUZ""Okan Kocuk'un sözleşmesi sona erdi. O yüzden yeni transfer yapacağız. Milot Rashica'nın transferi için çabalıyoruz."
0 notes
campplay · 4 years ago
Photo
Tumblr media
Tüm Dünyayı Titreten ‘TİMUR Hakkında 27 ÜRPERTİCİ GERÇEK’ Tüm Dünyayı Titreten ‘TİMUR Hakkında 27 ÜRPERTİCİ GERÇEK’
0 notes
turkcetarih · 6 years ago
Text
OSMANLI - TÜRK ÇEKİŞMESİ (Tarihçi) - Türkçe Tarih
OSMANLI - TÜRK ÇEKİŞMESİ
Fransız Tarihçilerden seçmeler *Türk(men) Şefler (Beldiceaunu 1992 : 21) Bizans olsun, Selçuklu ya da Moğol olsun her türlü (merkezi) otoriteyi sarsıp silkelemeye hazır Türk(men) Şefler vardı. * Ganimet Arayan Aşiretler(Beldiceaunu 1992 : 22) Sultan Osman, ganimet ve serüven arayan aşiret ve boyl...
Devamını okumak için: https://turkcetarih.com/osmanli-turk-cekismesi/
Ankara Savaşı, Aşıkpaşaoğlu, Beldiceaunu, Cem Sultan, Fatih, Fatih Kanunnamesi, Fatih Sultan Mehmed, Fransız, Fransız tarihçiler, Kadı Burhaneddin, Karamanlı Mehmet Paşa, Karamanoğlu, Karamanoğlu Alâeddin Ali Bey, Orhan Bey, Osman Bey, Osmanlı, Osmanlı Devleti, Osmanlı İmparatorluğu, Timur, Türkmen, Yeniçeri, Yıldırım Beyazıt
2 notes · View notes
ebubekiracar · 4 years ago
Photo
Tumblr media
#Tarih; (1337-1430) Bursalı Kadızade Rumi, Türk #matematik ve #astronomi bilginidir. #Osmanlı #Devleti’nde yetişmiş bir #bilim #adamı olan #Kadızade, eğitimini tamamlamak için gittiği #Timur İmparatorluğu’nda #Uluğ Bey’e hocalık ve yol göstericilik yapmıştır... https://www.instagram.com/p/CFBYmCelKwSEbaesqmHje1-G4XmGXT1kzfGoqA0/?igshid=1vkcgldy43aod
0 notes
aynurantt · 3 years ago
Text
TURAN
Bozkurtların şanı
Al beyazdır vatanı
Hakanıdır şanı
Ay yıldızdır bayrağı.
Sulanmış toprak kan
Biriciktir bu vatan
Teoman, Attila, Metehan
Yükseliştir bu kağan.
Bumin, Mukan, İlteriş’i
Kurdu Türk isminde devleti
Kül Tigin, Bilge, Tonyukuk’u
At üstünde sapladı kızgın oku.
Kılıçaslan, Melikşah, Alp Arslan
Kutluk, Timur, Batuhan
Şehittir bu kara toprakta yatan
Türkçülük, Turancılık kalpte atan.
Fatih, Yavuz, Kanuni
Tüm düşmanı yıktı geçti
Al beyazdır bu vatan Türk
Kurucusudur Ulu Önder Atatürk!
30.08.2016
3 notes · View notes
tcmustafaacar · 4 years ago
Text
"ARKADAŞLAR.... MOĞOL DEDİĞİMİZ İNSANLAR.... İSLAMİYETİ KABUL ETMEYEN TÜRK KAVMİDİR... O ZAMANALARDA Kİ ÖTEKİLEŞTİRMEDEN DOLAYIIII TIPKI BULGAR VE MACARLARIN SLAVLAŞTIĞI GİBİ... MOĞOLLARDA KENDİLERİNİ AYIRT ETMİŞLERDİR...
HEMEN HEMEN BİRBİRİNE YAKIN TEZ VE İFADELER İLE HERKES BİRŞEYLER YAZMAYA KALKMIŞ EYVALLAH....
İNANÇ İNSANLARIN KENDİ TERCİHİDİR... SAYGI DUYARIM... LAKİN KENDİ İNANCINDA OLMADIĞI İÇİN IRKDAŞINI DIŞLAMAK.... PİR-İ TÜRKİSTAN HOCA AHMET YESEVİ NİN TORUNU OLMADIĞINI GÖSTERİR...
BAKIN BEN KONYALIYIM.. KONYA İLİ TAŞKENT İLÇESİ... CELALETTİN RUMİ Yİ MOĞOL AJANI DERLER... YALAAANNN... ADAM RESMEN VE CEBREN FARS AJANI... PEŞİNE DÜŞENLER VAR MI VAR.... NERDE İSE PEYGAMBER SIFATI İLE HÜRMET EDENLER VAR... YAZDIĞI KİTAP "MESNEVİ" Yİ ALLAH DAN GELEN BİR KİTAP GİBİ YAYINLARLAR... Kİİİİ YAKIN ZAMANA KADAR VATAN HAİNİ SAİD-İ NURSİ NİN RİSALE-İ NUR U ALLAH KATINDAN GELEN KİTAP GİBİ GÖRMELERİ GİBİ...
SELÇUKLU DÖNEMİNDE FARSLAŞMAYA BAŞLAYAN ATALARIMIZI NİZAM-I MÜLK SAYESİNDE KURTARIRKEN DİĞER YANDAN ARAPLAŞMAYA BAŞLAMAMIZ GÖZ ARDI EDİLMİŞ...
ESAS ARAP BASKILARI Kİİİ ; YAVUZ SULTAN SELİM DÖNEMİNE RASTLAR... KUTSAL EMANETLER DİYE ADLANDIRILANLARIN VE HALİFELİĞİN OSMANLI YA GEÇMESİ İLE ARAPLAŞMANIN ARTIK ÖNÜ ALINMAZ HALE GELMİŞ...
ŞİMDİ ... CENGİZ HAN'I YAPTIĞI SÖYLENEN KATLİAMLARDAN DOLAYI.... BENİM ATAM DEĞİL VEYA TÜRK DEĞİL DEMEK.... BASİT KONUŞMALARDIR....
TARİHDE... TÜRK ; TÜRK İLE ÖYLE KANLI SAVAŞLAR YAPMIŞLAR Kİİİİ....
1402 ANKARA SAVAŞI.... EMİR TİMUR .... TÜRK DEĞİL Mİ ŞİMDİİİ...
1. YILDIRIM BEYAZIT IN KAYIN BİRADERİ SIRP BİR İT... OSMANLI DA ORDU KOMUTANI... KARAMANOĞULLARINA ÖYLE KATLİAMLAR YAPIYOR Kİİİ... MOĞOLLAR YAPMAMIŞ ONUN YAPTIKLARINI....
FATİH SULTAN MEHMET HAN'IN KOMUTANI.... RUM MEHMET PAŞA MEZARI YILAN AKREP YUVASI OLSUN RUHUNUN TAA.... YİNE KARAMANOĞULLARINA YAPTIKLARINI YAZSAK... CENGİZHAN VEYA OGEDAY HAN VEYA HÜLAGÜ HAN.... MELEK KALIR ONLARIN YANINDA...
SON ÖRNEK OLARAK... YAVUZ SULTAN SELİM HAN.... BABASINDAN KILIÇ ZORU İLE TAHTI ALMIŞTIR.... BABASINA KILIÇ ÇEKMİŞTİR... TÜRK DEĞİL Mİ DİYELİM...
1514 RİDANİYE.... 1517 ÇALDIRAN... KARDEŞ KAVGALARI.... Kİİİİ İŞİN İÇİNDE MEZHEP AYRIMI DA VARDIR... ARTIII... MEMLUKLU DEVLETİ... YİNE KARDEŞ KANI DÖKÜLMÜŞTÜR... ŞİMDİ GÜNEY AZERBAYCAN DAN BİRİSİ KALKIP YAVUZ A HAKARET ETSE NE KADAR KABUL EDERİZ... VEEEE KENDİNCE HAKSIZMI OLUR...
KUTEYBE NİN SÖZDE İSLAMİYETİ YAYMAK İÇİN YAPTIĞI RESMEN VE CEBREN YAPTIĞI SOY KIRIM... KATLİAM DEĞİLMİDİR... İNSANLARI KILIÇTAN KESİP KANLARI ÇABUK BOŞALSIN DİYE DE BAŞ AŞAĞI ASMAK VAHŞET DEĞİLMİDİR.... VAR MI CENGİZ HAN IN BÖYLE YAPTIĞI BİR TARİHİ NOT.... YOK... O ZAMAN KENDİ ÖZ ATALARIMIZA BİLİP BİLMEDEN SALDIRMANIN BİR MANASI VE BİZE KAZANCI OLMAYACAKTIR. DAHA KANUNİ NİN VEYA DİĞERLERİNİN TAHT İÇİN ÖZ EVLATLARINI ÖZ KARDEŞLERİNİ ASTIRMASI BOĞDURMASI.... HARİÇ...
OSMANLI HANEDANININ YABANCI KADINLARDAN OLAN ÇOCUKLARI NE KADAR TÜRK İSEEE.... ONLARDAN DAHA SAĞLAM VE DAHA ASİL KAN İLEEE #CENGİZHAN TÜRK OĞLU TÜRK'TÜR...
YAPMAMIZ GEREKEN...
TARİHDEN DERS ALARAK.... DEDELERİMİZİN YAPTIĞI HATALAR DÜŞMEDEN.... ASİL IRKIMIZI YANİ TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ FİKRİNİ VE YAŞAM TARZINI DÜSTÜR EDİNİP ONA GÖRE HAREKET ETMEKDİR... ACİZANE KENDİ FİKRİM...
HAAA... SORAN OLURSA.... BOĞULMAKDA OLAN TÜRK'Ü MÜÜ YOKSA MÜSLÜMANI MI KURTARIRSIN DİYEEE...
TEREDDÜTSÜZ... BİR MİLYON HAKKIM DA OLSA.... TÜRK KANDAŞIMI KURTARIRIM.... MÜSLÜMAN BOĞULURDA ÖLÜRSE ZATEN ŞEHİT OLACAĞINA İNANIYOR... GİTTİĞİ YERE KADAR YOLU VAR..." (alıntı)
7 notes · View notes
hayretlericerisindeyim · 4 years ago
Text
Arkadaşlar selam aleykum hayırlı akşamlar. Nasılsınız? Arkadaşlar ben Son Timurlu kitabını okuyorum ve orada merak ettiğim şeyler oldu. Bana yardım edebilir misiniz?:
1) Moğollar kendi savaştıkları veya başkalarının savaştığı savaşlardan ganimet diye at çalarmıydı? Doğruluğu nedir?
2) Eski Türk devletlerinde şehirleri işgal eden Türk yada yabancı devletlerin cezalandırmak amaçlı burun ve kulak kesme adeti varmıydı?
3) Babür devletinde Ahenin, Firuze ve Çerraha kapılarının önemi nedir? Bu devirlerde böyle isimlendirilen kapının maksadı ve önemi neydi? Neye göre isimlendirilirdi?
4) Babür Şahın evlilikten önce ve sonraki yaşantısı nasıldı? Devleti ve devleti üzerine politikası nasıldı? Devlet kurarken, savaşırken ailesinin ne gibi etkisi oldu?
5) Halife-i Rahman (Iskender-i Sani) kimdir? Babür Şahın şehzadelik döneminde "Iskender-i Zülkarneyn" lakabını alan kişi kimdir? Şeybani Han kimdir?
6) Babür devletinde Ahenin, Firuze ve Çerraha kapılarının önemi nedir? Bu devirlerde böyle isimlendirilen kapıların maksadı ve önemi neydi? Neye göre isimlendirilirdi?
7) Babür Şahın evlendikten önce ve sonraki yaşantısı nasıldı? Devlet ve devlet politikası nasıldı? Devlet kurarken, savaşırken ailesinin ne gibi etkileri oldu?
8) Zülkarneyn kimdir? Türk tarihinde önemi nedir?
9) Şeybani Han'ın nasıl bir kişiliği vardı?
10) Türk tarihinde özellikle Babür, Emir Timur, Şeybani Han dönemlerinde Taşkent, Fergana, Horasan ve İran'ın önemi nedir?
1 note · View note
haytaogluyunus · 11 months ago
Text
Tumblr media
ANMA:
BUGÜN 16 ARALIK (1474)
BÜYÜK TÜRK BİLGİNİ
ALİ KUŞÇUC’NUN
ÖLÜM YIL DÖNÜMÜ. RAHMETLE ANIYORUM.
Ali Kuşçu veya asıl adıyla Ali bin Muhammed (1403, Semerkand - 16 Aralık 1474, İstanbul), Timur İmparatorluğu ile Osmanlı İmparatorluğu'nda yaşamış olan astronom, matematikçi, fizikçi, filozof ve dil bilimcidir. En önemli tanınma nedeni Ay'ın ilk haritasını çıkaran âlim olmasıdır.
Astronom, matematikçi ve kelâm âlimi olan Ali Kuşçu, 1403'te Semerkand'da, Timur İmparatorluğu topraklarında doğdu. Babası Muhammed, Timur İmparatorluğu hükümdarı ve astronomu olan ve aynı zamanda Timur'un torunu olan Uluğ Bey'in kuşçusu olduğu için, ailesi "Kuşçu" lakabıyla meşhur olmuştur. Küçük yaştan itibaren matematik ve astronomiye pek ilgi duyan Ali Kuşçu, bu alanlarda Bursalı Kadızâde Rûmî, Gıyaseddin Cemşid ve Muînuddîn Kâşî gibi isimlerden ders aldı. Daha sonra bilgisini artırmak için Kirman'a gitti. Burada Hall-ü Eşkâl-i Kamer (Ay Safhalarının Açıklanması) adlı risale ile Şerh-i Tecrid adlı eserini yazdı. Ali Kuşçu, Semerkand ve Kirman'da eğitimini tamamladıktan sonra Uluğ Bey'e yardımcı ve rasathanesine müdür oldu.
Uluğ Bey tarafından Çin' e yollandığı ve dönüşte de Dünya'nın yüzölçümünü ve ekliptiği 24 derece olarak hesapladığı bilinir.
Ekliptik eksen ile dünyanın ekseni aralarında 23.5 derecelik bir eğiklik vardır. Dünya kendi ekseni etrafında yaklaşık 23.5 derecelik bir açıyla döner. Bir yıl boyunca ekliptik düzlemin ekvatorla yaptığı açı iki kez ve en fazla 23.5 derece olur.
1449'da hacca gitmek istedi. Tebriz'de Akkoyunlu Devleti hükümdarı Uzun Hasan kendisine büyük saygı gösterdi ve Osmanlı Devleti ile barış görüşmelerinde yardımını istedi. Bunun üzerine Ali Kuşçu, bir süre Uzun Hasan'ın sözcülüğünü yaptı. Ardından, Osmanlı padişahı II. Mehmed'in davetiyle İstanbul'a gitti.
Osmanlı - Akkoyunlu sınırında Fatih Sultan Mehmed'in emriyle büyük bir törenle karşılanan Ali Kuşçu, Fatih tarafından Sahn-ı Seman Medresesi'ne müderris olarak göreve başladı.
Ali Kuşçu'nun Gökbilim'e yaptığı en büyük katkılardan olarak çizdiği bir Yıldız Haritası
Burada bir yandan talebe yetiştirip bir yandan Gök Cisimleri'ni araştırarak bilim eserleri yazdı. Güneş saatleri icat edip İstanbul'un enlem ve boylamını bugünkü değerle bire bir hesapladı. Gezegenler arası uzaklıkları hesaplayıp Ay'ın ilk haritasını çıkardı. Çıkardığı Yıldız haritaları Kristof Kolomb'a Amerika kıtasının keşfinde yardımcı oldu.
Semerkant'ta, Uluğ Bey Rasathanesi'nin girişi
Ali Kuşçu, 16 Aralık 1474 tarihinde, 71 yaşındayken İstanbul'da öldü. 15. yüzyıla özgü olan mezarı, İstanbul'un Eyüp Sultan Türbesi etrafındaki hazirededir.[1][2] Osmanlı padişahı Yavuz Sultan Selim'in Maraş'ı fethetmesinden kısa bir süre sonra o bölgede Şiî mezhebinin tekrar artması sonucu Ali Kuşçu'nun torunlarından bir kısmı, ferman ile Maraş'a gönderilmiştir. Geriye kalan torunları ise daha sonra Düzce'ye kendi arzularıyla göç etmişlerdir. Maraş'ta bulunan ailenin bir kısmı da cumhuriyetin ilanından sonra Bursa'ya yerleşmişlerdir. Bursa'daki Fuat Kuşçuoğlu Caddesi de ismini Ali Kuşçu'nun torunlarından Fuat Bey'in isminden almıştır. Soyu Kahramanmaraş, Düzce ve Bursa'da Kuşçuoğlu soy isimleriyle devam etmektedir.
Eserleri
Astronomi
Sharḥ e Zîj e Ulugh Beg
Risāla fī Halle Eshkale Moadeleye Ghamar lil-Masir
Risāla fī aṣl al-Hâric yumkin fī al-sufliyyeyn
Sharḥ ʿalā al-tuḥfat al-shāhiyya fī al-hayāt
Risāla dar elm-i ḥeyāt
Al-Fatḥīya fī ʿilm al-hayʾa
Risāla fi Hall-e Eshkal-i Ghammar[3]
Matematik
Risāla al-muḥhammadiyya fi-ḥisāb
Risāla dār ʿilm al-ḥisāb: Suleymaniye[4]
Kelâm ve Fıkıh
Sharh e Jadid ale't-Tejrîd
Hashiye ale't-Telvîh
Unkud-üz-Zevahir fi Nazm-al-Javaher
Mekanik
Tazkare fi Âlâti'r-Ruhâniyye
Dil ve Belagat
Sharh Risâleti'l-Vadiyye
El-Ifsâh
El-Unkûdu'z-Zevâhir fî Nazmi'l-Javâher
Sharh e'Sh-Shâfiye
Resale fî Beyâni Vadi'l-Mufredât
Fâ'ide li-Tahkîki Lâmi't-Ta'rîf
Resale mâ Ene Kultu
Resale fî'l-Hamd
Resale fî Ilmi'l-Me'ânî
Resale fî Bahsi'l-Mufred
Resale fî'l-Fenni's-Sânî min Ilmihal-Beyân
Tafsir e-Bakara ve Âli Imrân
Risâle fî'l-İstişâre
Mahbub-al-Hamail fi kashf-al-mesail
Tajrid-al-Kalam[5]
0 notes
hetesiya · 3 years ago
Text
Hikmet Kıvılcımlı – Kadı İsrailoğlu Simavnalı Şeyh Bedreddin
Hikmet Kıvılcımlı – Kadı İsrailoğlu Simavnalı Şeyh Bedreddin
Sosyalist Gazetesi Sayı: 1-2-3-4-5-6-7 
20 Ocak 1966 – 22 Aralık 1970
“Olup Mansur, bu yolda verdi bâşın
“Hüdâ aşkında hiç çatmâdı kaaşın
“Münafıklar atarlar tain taaşın
“Bizim mürşidimiz Şeyh Bedreddindir.”
(Menâkıb, s. l38)
Molla Hafız Halil
(Şeyh Bedreddin’in torunu)
BEDREDDİN – HUS – İBNÎ HALDUN
Simavnalı Şeyh Bedreddin Mahmud Rumî (1359-1420), yalnız Türkiye devrim tarihinin değil, bütün insanlık için sosyal devrim tarihinin en ilgi çekici büyük kahramanıdır: Şeyhin zamanına dek medeniyetler, dıştan gelme barbar akınlarının tarihsel devrimi ile yıkılırlardı. Şeyhin zamanındaki Aksak Timur akını o çeşit dıştan yıkıcı tarihsel devrimlerin en sonuncusuydu. Sosyal devrim imkânsız olduğu için muazzam bir medeniyetin yıkılışı antika destanlarda “tufan”, dinlerde “kıyamet” adını alıyordu.Şeyh Bedrettin bu şuursuz medeniyet yıkılışları yerine, insanlığın biricik ve sürekli gelişimini sağlayacak şuurlu devrimi, başka deyimle: Tarihsel devrim yerine sosyal devrimi geçiren en şuurlu ve en orijinal büyük devrimcidir. O bakımdan, sosyal devrimler çağı demek olan modern çağın ilk en önemli müjdecisidir.
Şeyh Bedreddin, kendi çağdaşları sayılabilecek olan İslâm medeniyetinin Aristotales’i İbnî Haldun (1332-1406) dan da, Batı dünyasında Wicleften sonra ilk din reformcusu Çek papazı Jean Huss’ten de önemli kişidir. Gerçi İbnî Haldun : Aksak Timur gibi uykuda gezer “Cihangir”lere metelik vermeyecek değerde moral taşır. Aynı metelik vermeyişi Şeyh’te de buluruz. İbnî Haldun toplum ve tarih kanunlarını Marks-Engels’lere müjdeci olurca izlemiştir. Bu dahiyane buluşları, yâşadığı büyük pratik olaylardan sezmiştir. Ama, bulduğu prensipleri, içinde yaşadığı tarihsel ve sosyal şartlar yüzünden, pratiğe uygulamayı düşünememiştir. Şeyh Bedrettin, teori ile pratiği en canlı, en insancıl yükseklikte sosyal sentezine ulaştırmıştır.
Jean Huss (1369-1415) yalnız hristiyanlar için İsa dininde reformu öngörmekle yetindi. Şeyh; müslüman, hristiyan, yahudi ayırdı yapmadı, bütün din ve ulus sınırlarının izafiliğini göstererek, her türlü insan ayrılıklarını “İptâl” etti. Tümüyle insanlığı yücelten bir kurtarıcı Humanitarisme yarattı. Batı’da ünlü “Reform” hareketi : Zengin papazların mülklerini müsadere etmekle kaldı. Bunun sonucu Almanya’da büyük derebeyilerin, Fransa ve İngiltere’de işveren burjuvaların ekmeklerine yağ sürdü. Şeyh; öyle dar bencil sınıf ve sınır çerçevelerinden üstün uluslararası sosyalizmin gözünü budaktan esirgemez ülkücüsü idi. Hüss kancıkca yakıldı, Şeyh kancıkça asıldı. Hüss’çü hareket, kendisi öldükten sonra başladı. Şeyh onlarca yıl hazırlanmış Anadolu ve Rumeli hareketinin başına geçti. Hüss antika bezirgânlığın yerine modern bezirgânlığı tutmuş oldu. Şeyh her bezirgân çıkarcılığına karşıydı.
İnsanın kişiliğini yaratan en yakın gelenekleri, “soy”unun başından geçenlerdir. Simavnalı Şeyh Bedrettin Mahmut Rûmî, çok ilgi çekici soydan gelir. Ona rağmen Osmanlı tarihçileri, Şeyhin adını unutturamadıkları zaman bile, hiç değilse soyunu anmamaya aşırıca uğraşmışlardır.
Cumhuriyetin doğuş günlerinde Şeyhin üzerine eğilen ilk (1925) ve 32 yıl için son bilgin “Darülfünun İlâhiyat Fakültesi Tarih’i Kelâm müderrisi” sayın M. Şerafettin oldu. “Simavna kadısı oğlu Şeyh Sedrettin” (Evkaf matbaası, İstanbul, 1341) adlı eserınde Şeyhin yalnız İsrail adlı bâbasını anar. (S. .4.5) Elimizdeki “Menakıb“i bilmediği için,. Şeyh üzerine yürüttüğü tek tük düşünceleri gibi Şeyhin derin soyu da askıda kalır.
Mehmet Süreyya bey : (Şeyhin) “Ecdadı Selçuk Devleti vezirlerinden idi.” der. (M.S. : Sicilli Osmâni, cild II, s. l6 Matbaası Amire, İstanbul 1311). Şemsettin Sami bey : “Şeyh aslında Selçuk hükümdarları neslinden olup” (Kaamûs ül-âa lâm, s.1254) kaydını düşürür. Belgratlı Muhtesip zâde Hâki : (Şeyhin) “Ecdadı Selçuk Sülâlesinden Alâettin’in kardeşi oğluna vezir dahi olup (Hadikat-ür Reyhân, elyazması, Köprülü Ahmet Paşa kütüphanesi, n 230) yollu yanlış bir tercüme yapar. Tercümenin aslını Arapça yazmış olan Taşköprü zâde ise şunu söyler : “Söylendiğine göre (Şeyhin) dedeleri Selçuk oğullarının veziri ve kendisi Sultan Alâittin Selçukinin biraderi oğlu idi.” (Şakaayik’ı Nûmâniyye, Arapça elyazması, Köprülü Ahmet P. Kütüphanesi, n.1230: s. 27 – 30)
Böylece, Osmanlı tarihçilerinin Şeyh soyu üzerinde niçin susuş konspirasyonu yaptıkları çıtlatılmış olur. Osmanlı padişahlığına karşı en modern anlamda halk devrimi uğruna ayaklanmış adamın – o zaman için pek önemli sayılan – bir hükümdar soyundan geldiği açıklanamazdı.
Cumhuriyetin 34 üncü yılı, candan savunduğu Şeyhin hayatını ve Şâheseri “Vâridât“ı temiz üslûbuyla veren sayın Bezmi Nusret Kaygusuz, basılı biçiminde ilk defa”Menâkız“ı ele almış olur (Şeyh Bedreddin Simaveni : İzmir,1957). Ona göre, Hayrullah Efendi Tarihinde.,Şeyhle akraba olan Selçuk Sultanı Ferâmürz oğlu III üncü Alaeddin’dir. Tarih’i âl’i Osman (Adil oğlu Oruç, 9 uncu yüzyıl) da : Osman Gaazi Karahisarı alırken, Sultan Alâeddin, kardeşi oğlu Aktimur eliyle Osman’a malzeme, veziri Abdül’ Aziz eliyle de bağımsızlık buyrultusu ve Mısır hükümdarından Akbayrak, “tuğ ve âlem” göndermiştir. İşte bu, Osmanlı Devleti’ne bağımsızlık buyrultusu getiren Abdül’ Aziz Şeyh Bedrettin’in öz dedesidir.
İslâm medeniyetinin o kargaşalı “Ulusların Göçü” ve derebeyileşmeleri çağında en büyük derebeyi Cengiz Sülâlesinden Mahmut Gaazân han idi. Moğol imparatoru, “böl ve güt”prensibine göre, buyurduğu Rum Selçuk ülkesinde III üncü Alâeddin Keykubâdı Konyâ’ya, Amcası Mes’udu Doğu Anadolu’ya tâyin etmişti. Türk beylerinden Baltu, Mesud’u tek şah yapmak kaygusuyla Alâeddin’e karşı ayaklanınca, Gaazân, emrindeki Kutlup Şahı gönderip Mesud’u esir ettirdi.Bu yol Türk beyleri Alâeddin’i bağımsız hükümdar ilân ettiler. Anadolu’da bu altüstlükleri kışkırtan Mısır hükümdarı Melik Nâsır’ın üzerine yürüyen Gaazân Şam’da bozuldu. Halep’ten Anadolu’ya geçti. Oradan Alaeddin’i aldı. İsfahan’a götürerek idam etti. Alâeddin’in oğlu Gıyasüddin’i de boğdurttu. Böylece artık Selçuk saltanatının gölgesi bile silinmişti.
O zaman Anadolu’da başıboş kalan iki derebeylik bağımsızlaştı.Onlardan birisi: Serhad üzerindeki Söğüt beyi Osman Gaazi idi. Anlaşılan, Şeyh’in dedesi Abdülaziz, kardeşi Alaeddin trajedisinden sonra, vaktiyle bağımsızlık buyrultusu götürdüğü Osman Gaazi’nin yanına gelmiş ve sayılan bir gaazi olarak Bizansa karşı kutsal savaşa girişmiştir.
1937 yılı, “İnkılâb Müzesi”ndeki elyazmasından işlediğimiz ”Menâkız“ : Henüz küçük bir ilçe beylikceğizi olan Osmanlılığın bütün şaşırtıcı atılganlıklarında Şeyhin dedesi Abdülaziz’in oynadığı öncülüğü alçak gönüllüce destanlaştırarak söze başlar. Yazarı Molla Halil, Şeyh Bedreddin’in torunudur. Tarihi Fâtih Mehmet günlerine varan manzum elyazmasının adı : ”Hâzâ Menakıb’ı Şeyh, Bedreddin hin Kaadi İsrail“dir.
A- Şeyhin Doğuşu
1935 yılına gelinceyedek, Şeyh Bedrettin ‘in gerek dedeleri, gerekse doğduğu yer ve tarih üzerine açık hiçbir şey bilinmiyor gibiydi. O yıl “İnkılâp Müzesi”nde Şeyhin torunu hafız Molla Halil’in manzum elyazma ”MENAKIB“ı ansızın elimize geçti.  Orada olduğu gibi anlatılan Şeyhin kendisi kadar soyu da çok ilgi çekiciydi. Osmanlıların doğuşunda, Rumeli’ye geçişinde İslâm öncüsü olarak büyük Haçlılar seferini bozuşunda, Şeyh’in soyu olağanüstü önemli, öncü rolünü oynamıştı. Bu rol aydınlanmadıkça, Osmanlılığın pek çok sırları karanlıkta kalırdı.1939 yılı, Menâkıp esas tutularak Şeyhin hayatı yeni baştan yazıldı: Bu kitap, 27 yıl önce yazılmıştı, yalnız dilini az düzeltip temize çekerek yayınlıyoruz.
Kişi olarak Şeyhin soyu ve oluşu üç ayrımda toplandı :
1- Şeyhin dedesinin dedeleri;
2- Şeyhin yakın akrabaları;
3- Şeyhin dünyaya gelişi.
 I- Şeyhin Dedesinin Dedeleri
“Simavna Kadısı İsrâil’in oğlu” diye ün alan Şeylı Bedrettin Mahmut Rûmî üzerine, l939 yılına dek, Cumhuriyet Türkiyesi’nde Türkçe bir tek bilim eseri yayınlanmıştı. Onda Şeyhin yalnız İsrail adlı babasından konu açılır. Kimi “Terâcüm” yazarları Şeyhin dedesinin Abdülaziz olduğunu bildiriyorlardı . Abdülaziz’in kim olduğu, ne yaptığı bilinmezdi.
Değerli düşünürümüz Bay Bezmi Nusret Kaygusuz Menâkıp’tan yararlandığı eserini yaymakta bizden çevik davrandı. Himmeti var olsun: Kendi açısından ve “Vâridât” tercümesiyle daha derinleşmiş olan eserinde  Şeyhin açık şeceresini koydu. Ona göre : “Mevzuât’i Ülûm” da Şeyh, Selçuk Sultanı Alâeddinin kardeşi oğlu, dedeleri Selçuk vezirleridir : “Tâc’üt Tevârih” te Şeyhin büyük dedesi Sultan Alâeddinin yakın akrabası ve vezirlerindendir : “Kısası Enbiya” da Şeyh, “Alâeddin’in amcası oğludur: ”Şakaayık’ı Nûmâniye“ ve ”Lûgat’ı Tarihiyye ve Coğrafiyye“de Bedreddin, Sultan Alâeddin’in öz yeğenidir. (Üçüncü Alâeddin’in) : ”Hayrullah Efendi“ Tarihi ile ”Vâridât“ önsözünde, Şeyh Feramürz oğlu III Alâeddin oğlu Abdülaziz oğlu İsrail’in oğludur.
Bay Kaygusuz : “Bedreddin’in dedesi Abdülaziz, kardeşi III.Alâeddin Keykubâd’ın vezirliğinde bulunmuştur.” der. Abdülaziz’in atalarıyla uğraşmaz. Özetlemeye önem vermiştir. Oysa Menâkıb Şeyhin en canlı trajedisini verdiği gibi Abdülaziz’in dedeleri üzerine de açıklama yapar :
“Ceddi ânın Bağdat ilinde, ey said
“Oldu Cengiz hân elinde Şehid” (Me, 7) der. Cengiz 1224 (göç: 621) yıllarında Batı’ya döndüğü vakit Bağdat Halifesiyle müttefikti. Yalnız Moğol tüccarlarını öldüren Hvarzim şahı Alâeddin’den öc almak üzere: Maverâünnehr, Hvarzim, Horasan, Kafkas ülkelerini hallaç pamuğuna çevirdi. Ama, Bağdat’a inmedi. Molla Halil’in durup dururken yalan söylemeyeceğine, belki tarih yanlışı yapmış olacağına göre : Abdülaziz’in dedesi Bağdat ‘a ne vakit gelmiştir ? Orada niçin öldürülmüştür ?
Herkesten daha yetkili olarak Menâkıb şunu anlatır :
Nesi idi Sultan Alâiddine bil
Şüphe yoktur bu söze ey zinde dil
“Şâh Alâeddin nesliydi özü…” (Me, 7)
Bu şah Selçuklardan hangi Alâeddin idi? Şeyhin ataları onunla nasıl kuşaklanıyordu?
Al’i Selçûkilere neslen vezir
“Hem çü Al’i Bermeki Abbas mir.” (Me, 7) deniliyor. Cengiz Kâşgarı 1219 yılı, Semerkand’ı 1220 yılı ele geçirmiştı. O sıralar (G. 617, İS : 1220) Rum (Anadolu) Selçuk Sultanı Alâeddin Keykubad İbn’î Gıyasüddin Keyhusrev (ölümü : 635, Kaamûs âlâma göre 636, İs.1237) idi: Bu kişi Cengiz’le birlikte Hvarzim şahı Mehmed Alâeddin’e saldırmıştı. Menâkıb, hangi Selçukluları konu ettiğini belirtmiyorsa da, Rum Selçuklularını anlattığı besbellidir. Alâeddin adını taşıyan üç Selçuk Hânı yalnız Rum (Anadolu) ülkesinde saltanat sürdü. Bu Selçuklu Hânların dölünden gelen Şeyhin ataları, o hânedana soyca “Neslen” vezir olmakta, tıpkı “Bermek” oğullarının Abbâsilere soyca vezir oluşlarına benzermiş. Bir mecûsi ateşgede hizmetçisi olan Bermek acem bezirgân muhalefeti üzerine barbar kollektif aksiyon geleneğini temsil eden Horasanlı Ebâ Müslim ile birlikte Irak’ta küçük bir tarihsel devrim yapıp “Abbâsiye” halifeliğini kuranlardandı. Bermek oğulları 750 ilâ 788 (G. 132 ilâ 171) yıllarında, sıra ile babadan oğula geçmek üzere, 40 yıl Abbâsiler ister istemez “neslen vezir” olmuşlardı.
Bu kadar ayrıntılı anlatılan bir olay uydurma olamaz.Öyleyse işin aslı nedir ?
II- Şeyhin Dedesinin Dedesi Bağdat’ta
Şeyhin dedesinin dedesi Moğol saldırıları sırasında Bağdat’a niçin gitmiş ? Menâkıba göre :
Emmisi şah olduğu vakte anın
“Kaçup Abbâsilere gitmişti anın.”
Eski Türkler’de, Babahânlı göçebe geleneğince, Hân’ın büyük oğlu, veziri “Beşe” veya Paşa’sı olurdu . Abdülâziz’in dedesi, anlaşılan Selçuk Şahının hem büyük oğlu, hem veziri imiş. Hangi Şâhın ? Söylenmiyor.  Selçuk Şah ölünce yerine büyük oğlu geçmeliydi. Burada, çocuğun amcası açıkgöz davranıp tahta konmuş olacak: O zaman, baba mirası Şahlıktan yoksun kalan büyük oğlu, yâni Abdülâziz’in dedesi Bağdat’a kaçmış bulunabilir. Menâkıb’ın anlattığı böyle yorumlanabilir.Bu yoruma hak verdiren başka olaylar da eksik değil.
İlkin, Menâkıb dahi Şah Alaeddin’le soydaş olan Bedreddindir, diyor. Cengiz ile, işbirliği yapan Alâeddin birincisidir.Abdülâziz’in dedesinin Bağdat’a kaçışı besbelli çok sonlara gelir. Cengiz hengâmesinden yüzyıl önce İran Selçukları devletinde Hasan Sabbab’ın “Haşisi Partisi”, Rum Selçukları devletinde “İsmâilî” Partisi gibi tanrısız devrim örgütleri türemişti.Demek her iki Selçuk düzeni çıkmaz çağın kapısını çalıyorlardı.Halk içinde yaman etkiler yapan devrimci partiler kimi saray ve hanedan üyeleri arasında bile hoşnutsuz taraftarlar bulmuşlardı. İlkel sosyalizm geleneklerini büsbütün yitirmemiş bulunan hanedan üyeleri halktan yana, saray entrikalarına kapılanlar halk düşmanlığına dönünce, arada ister istemez çekişme ve çarpışmalar başgösterdi. Çarpışmalardan halkın kendisine pek bir rahmet yağmazdı. Kimi Bizans İmparatorları, kimi onların karşı kutbu olan Bağdat halifeleri, entrika çevirip yararlanmaya çalıştılar.“
Böylece, birbirinden çıkma üç kördüğüm ilmeklendi :
1- İç kargaşalıklar, 2- Hanedan kavgaları, 3- Dış karıştırma ve karıştırmalar. Bu şartlar ortasında Bağdat’a kaçış olayı kendiliğınden anlaşılır. Abdülâziz’in dedesi Bağdat’a kaçarken, Selçuk Sarayında ve ülkesinde besbelli kargaşalıktan geçilmiyordu: Ancak bu kaçış hangi zamanda olmuş olabilir ? İlkin, Abdülâziz’in dedesi Cengiz zamanı Bağdat’a kaçmış olması gerektir. Menâkıb’ın verdiği başka konkret olaylar o tarihle bağdaşamaz: Alim etti Mu’tesim – billâh ani
“Şeyhülislâm eylemişti ey ganî” (Me, 7) deniyor. Bağdata gidip, Şehülislâmlık derecesine dek bilgini yetişmek için, önce kaçanın öğrenim çağında bir genç olması gerekir. Amcası zoruyla tahtı elinden alınmış gencin durumu buna uygundur. Sonra, aynı gencin, en az yirmi otuz yıl bilim alanında seçkinleşmesi gerekir, ki Şeyhülislâmlığa çıkabilsin. Şeyhülislâmın Bağdat Fethi’nde trajediye uğradığı, Bağdat’ın Moğollarca ele geçirilmesi ise 1258 yılına düştüğü düşünülsün. O tarihten 23 yıl öncesi 1215 yılı gerçekten Rum Selçukları sarayında bir başka trajedi oynanır.Bizans adamı Gıyasüddin Keyhusrev, savaş sırasında öldürülünce, tahta geçen İzzeddin Keykâvus, hem amcasını, hem küçük kardeşini boğdurup kumandanlarını yaktırır!
Abdülâzızin dedesi (Şeyh Bedreddin’in dedesinin dedesi) her kim olursa olsun, Bizans yanlı olan o Sultan İzzeddin şerrinden yakasını kurtarıp, amcası elinden İslâm halifeliğine sığınabilir. Her zaman ve her yerde “Ruhani” rol görünmez eliyle kaçanı kendine bağlar. Batı Ortaçağında barbar kralları dama taşı gibi kullanan Papalıktır; Doğu Ortaçağında, komşu devlet saraylarına parmağını sokan İslâm papalığı Abbasî Halifeliği, kendisine sığınan genci, bir gün yeri gelince kullanmak üzere yetiştirip, zekâsına göre en yüce bilginliğe çıkarmış olabilir.Menâkıbin sözleri birbirini tutar.
III- Şeyhin Dedesinin Dedesi Nasıl Öldürüldü?
Menâkıb, Abdülazizin dedesi için “Cengiz Han İLİNDE şehit oldu” diyor; Cengiz zamanında demiyor. Sözünün anlamını aşağıda biraz daha açıyor. Öldürülme sebebi, tam Şeyh Bedrettin’in şânına uygun bır ülkü ve düşünce yiğitliğidir :
“Nâsır î Tûsiye oldem arbede
“Eyliyen ol idi muhkem, ey dede
“İbn’î Hâcib’le ikisi, ey hümâm
“Idicek ilzâm ani beynel enâm
“Kaakıyıp ibn’î Hülâgûy’i lâiyn
“Itti anları Şehid anda hemiyn.” (Me, 7)
Burada anılan adlar, elyazmalarında çok görüldüğü gibi, Arapça harflerin kötü imlâ yanlışına kurban gitmiş görünüyorlar.Bedreddin’in babası “İsrail” iken, Câmiülfusûleyn ile Brockelmann’da “İsmail” olmuştu… Yanlışları ayıklamalıyız. Bir yol, anılan Abbas Halifesi Mu’tasanı olamaz : Müsta’sim olacak.Bağdat Moğollar eline geçtiği gün, Abbasi halifesi Mürtâ’sim- billâh idi. Ondan sonra, Abdülaziz’in dedesiyle “Arbede” (kapışma) yapan kişi de Nâsır Tûsi olamaz. Besbelli ünlü bilgin Nâsivrüddin’i Tûsi ile acem folklorcu ozanı Nâsır Tûsi birbirine karıştırılıyor. Hattâ, İbn’î Hacib’in birlikte öldürülmüş olduğu bile epey şüphelidir. .
Abdülazizin dedesiyle Nasivrüddin neden kapıştılar ?
Hülâgû oğlu niçin kızdı ?
Bağdad’ın Moğollarca ele geçirilmesi trajedisinde bütün tarihsel devrim trajedilerinde barbarların çağırılışına benzer büyük tarihsel ihanetlerden biri yatar. Halife Müsta’sım : Şiilere eğginlik gösteriyordu. Bir Şiî olan Müeyvedüd-din İbn’î Alkami’yi kendisine vezir yapmıştı. Bu vezir ile, gene Müstâ’sımın yakınlarından ve çağın bilgini sayılan Nasivrüddin Tûsi gizlice birleştiler. Cengiz oğullarından Hülâgû Hânı, gelerek Bağdat’ı alması için çağırdılar. Herşeyden habersiz Halife, Bağdat dışında Moğollara yenilince, dönüp kaleye kapandı.Kuşkulanmadığı veziri İbn’î Alkami ile Nasivrüddin Tûsi, Halifelere, görünüşte haklı bir teklif yaptılar. Kaleden dışarıya çıkıp Hülâgû karşılanır ise, vaktiyle Selçuk, oğlu Tuğrul Bey için Doğu’da, Atillâ’ya karşı Papaca Batı’da yapıldığı gibi, kan dökülmeden gelenler elde edilmiş olacaktı.
Halife, kurulan tuzağa düştü : “Devlet adamlarını ve kent ileri gelenlerini yanına alıp, mağrur Hânı karşılamaya çıkan Halife, bütün maiyyetiyle Tatarlar tarafından öldürüldü.”. .Menâkıb’ın anlattığı olay budur. Besbelli, Şeyh Bedrettin’in dedesinin dedesi de iki yüzlülüğe dayanamamıştı. Belki İbn’î Hâcib’le birlikte dönek Şü Nasivrüddin Tûsi’yi Hanefilik veya Mâlikilik adına “ilzam” (hapt) etmişler. Buna içerleyen Hülâgû oğlu da, safi düşmanlarını kılıçtan geçirtmişti.
“Meyyitini ehl’i sünnet aldılar
“Ebu Hanife iline kaldırdılar
“İkisinden gayri hem, ey din eri
“Vardı bin mikdar âlim, key çeri
“Cümlesi maktû oluptur bigünah
“Oldular fenâ fülâtünde tebah” (Me. 7)
Binlerce bilgin ve asker ölüsü arasından, İbn’î Hâcib sağ kalmış olabilir.
IV- Fetret Ve Konya’ya Dönüş
Menâkıb bir şey daha söylüyor :
“Fetret oldu ol arada ki, azim
“Cümle Rum’a nâzil oldular zebim” (Me. 7)
“Fetret” : Antika tarihte patlak veren her tarihsel devrimden sonraki devletsiz anarşi zamanlarına denir. Bu hangi fetretti ?
Uzak Doğunun Çin ve Hint medeniyetleriyle Yakın Doğunun Irak, Mısır ve Akdeniz medeniyetleri arasında en istikrarlı geçit İran yaylâsıdır. Çin ve Hintten kalkacak kervan, Akdeniz kıyılarına inmek için, İran yaylâsından aşıp gelirdi. Bu tarihsel karayolunun en işlek kuzey kestirmeleri üstünde Horasan ve Hvarzim ülkeleri gelişmişti. İslâmlıktan az önce, bitmez tükenmez Bizans – Acem savaşlarıyla tıkanmıştı. O zaman, Umman denizi üzerinden güney yolunu deneyen İslâmlık sahneyi tuttu. Tarihsel orta karayolunu açar açmaz, iç zıtlıklarla parçalandı. Bir sürü “Tavâlfülmülûk” bin başlı müslüman derebeylikleri orta yolu gene tıkadı. Bu sefer, Ortaasya yollarının eski bekçileri ve kervancıları işe elkoymak zorunda kaldılar. Cengiz ve oğulları, Takakifül-mülûk devletçikleriyle yaptıkları ticaret andlaşmalarının para etmediğini görünce kılıca sarıldılar. Daha doğrusu gerek Çin, gerekse İslâm medeniyetlerince elaltından saldırmâya kışkırtıldılar. Cengiz, Hvarzime karşı Bağdât Halifeliği ile Rum Selçukluları tarafından çağırılır. Hülâgû, bizzat Bağdat Halifesinin vezirleri tarafından çağırıldı.
Orta Barbarlığın tâze vurucu gücü, büyük Orta kervan yolunu kanla, demirle açtı. Zengin ticaret ve İslâmlık merkezleri : Buhara, Semerkand, Belli, Merv, Hcerat kentleri yakılıp yıkıldı. Çevrelerde ilişen yığınla kabile ve aşiretler, Batıya doğru ürkütüldüler. Cengiz zamanı 17 yıl süren Fetret çağında göçmen kuşlar gibi bilgin katarları akıntıyla Batıya sürüklendiler. Mevlânâ Celâleddin Rumî’nin babası Buharalı Emir Sultan, Şemseddin Tebrizi, Sadreddin Konevî, Burkhaneddin Mehmet Tebrizi, Ermiyeli Hüssameddin, Şehabeddin Süherversi, İdrisi, Cenâbî ve ilk, ve ilh… bunlardandı. . Anlaşılan, Abdülazizin babası da, bilgin katliâmı yapan Hülâgû oğullarından, aynı mekanizma ile yakayı kurtarınca yeniden Batıya kaçıp Konya’ya sığınmıştır. Ve Abdülâziz :
“Geldi Konya’da vücuda kendüzi
“Salı Alâeddin nesliydi özi” (Me. 7)
Bir nokta kalıyor : Âbdülâzizin dedesi Konya’dan kaçmışken, şimdi babası Konyaya dönebilir miydi ? Aradan yüz yıl geçmiş, kendisinden kaçılan İzzeddin Keykâvus çoktan ölmüştü. İzzeddin’in torunu II. Gıyasüddin’le birlikte Rum Selçuklar Moğol oyuncağı olmuşlardı. II. İzzeddin Mısır’la andlaştığı için azledildi. Kırım’da öldü. Üç oğlundan Mesud’u Abaka kovar, Mahmut Gaazân, Doğuya hükümdar yapar. II. İzzeddin’in üçüncü oğlu Feramürz’ün de üç oğlu vardır. Konya hükümdan II. Alâeddin, Şeyhin dedesi Abdülâziz ve Abdülmümin.
Bu kısa geçmiş Şeyhin alınyazısı olmuştur : 1-FETRET : Şeyhin soyunu yeriden oynatıyor. Dört kuşak yukarıdaki dede Cengiz akını sonuçlarıyla öldürülüyor. Aynı Uzak ve Yakın Doğular arası kervan yolunu, aynı ticaret amacıyla aynı Tatarlar 13. yüzyıl başında Cengiz,14. yüzyıl sonunda Timur adı altında açıyorlar. Bu “Aziym Fetret” in ikincisinde Şeyh Timur “Afet”ini gözüyle görmek için Tebrize dek koşacaktır. 2- Devrimcilik : Şeyhin atalarını ve halkçı geleneği Selçuklularda kazıyan İzzeddin Keykâvus’un Sivas’taki mezarına şöyle yazılmıştır. “Saltanat tahtından mezar evine indi. Hazineleri, gücü kalmadı. Gezisini yaşayışiyle birlikte bitirdi. İşte her şey böyle zevâl bulur.” . Demek Şeyhin soyu böyle kişilere karşı, halka yakındı. Onun için, o sarayları titreten yaman İslâmiyye devrimciliği, Şeyhin ruhunda parlayacaktır. 3- Ülkücülük; Şeyhin ataları inançları yolunda ölmeyi bilmiş, büyük fikir şehidi olmanın yüceliğine ermişlerdir. Abdülâziz’in dedesi : Medeniyetin biricik ölmez değeri bilim uğruna ilk büyük bayrağı çekmiştir. Şeyh o bayrağı dedelerinin elinden alıp, dünya saltanatı peşinde insanları ezenlere karşı çıkacaktır.
B – Osmanlılık Ve Şeyhgil
Şeyhin ataları, Rum Selçukluları sarayından uzaklaşınca, Bağdat’ta bir çeşit bilim hânedanı kurmuş oldular. Ancak, zamanın yaman kargaşalıkları ortasında kılıç ve baş kesin rolü oynuyordu. Her sahici müslüman, bilimi kılıç gibi kullanmak zorundaydı: Göçebe geleneğinin medeniyet ülkücülüğü kişileri ister istemez hem EVLİYA (Hâvâri, hem MÜCAHİD (kutsal asker) demek olan GAAZİ (Şövalye) yapıyordu. Şeyhgil de soyca yarı bilgin, yarı mücahit kesildiler.
I – Osmanlı Kuruluşu Ve Şeyhgilin Gaazileri
Adil oğlu Oruç’un yazdığı “Tevârih’i Al’i Osman’a göre,Osman henüz adsız binlerce gaaziden biri iken, yeğeni Aktimur ile Selçuk Sultanı Alâeddinden (şeyhin dedesinin kardeşinden) silâh yardımı alarak Karahisarı ele geçirdi. Bunun üzerine Alâeddin, veziri Abdülazizle (şeyhin dedesi ile) Osman Gaazi’ye : “Mısır hükûmdarlarından gelmiş Hz. Peygamberin ak sancağı ile tuğ ve alem ve değerli başka hediyeler gönderdi.
Osman Gaazi:
Gönder üzerindeki hilâli çıkartıp, büyük bir saygı ile otağı üzerine koydurdu.” Bay Kaygusuz : “Abdülaziz’in ve kimi  hısımlarının sonradan Osmanlılara geçmesi, mutlaka bu ilk tanışmanın tesiriyledir” (Keza, 31) diyor. Demek Osman Gaazi’nin tarihe ilk girişi, Şeyhgilin eliyle olmuştur. Öyleyken, Şeyhgilin en ufak mevki hırsı gözetmediler. Din düşmanı saydıkları hristiyanlığa karşı savaşmak onlara yetiyordu. Saltanatın ne olduğunu öğrenmişlerdi. Batıya karşı Osman oğullarına kavga yoldaşı olmaktan başka amaç akıllarına gelmedi.
Osmanlılığın kuruluşu gibi, en cesur fetihlerinde de Şeyhgilin payı hiç bir tarihte yazılmadık kertede büyük oldu. Osmanlı akıncısı olarak Çanakkale önüne geldikleri vakit, Şeyhin dedesi Abdülâziz yüz yaşını aşkın bir pirdi. Çoğu gaaziler gibi hem derviş, hem kılıç eriydi. Önce Mevlâna Celâleddin Rumi’nin has haremine emin oldu.
“Pire hizmete itmiş idi ol emir
“Şâhlar halinden olmuştu habir
“Hazret’i Mevlâna’ya ermişti ol
“Eşiğine nice yıl olmuştu kul.” (Me, 6)
Mevlânâ ölünce, Hüsameddin Rumî Çelebi’nin “Şamda’nına mum” olmakla yetindi. Saltanatı dervişlikle seve seve değişmiş, fukaralıkla kendisini hiçe saymaktan daha yücelik bulamamıştı: “İhtiyar etmiş idi fakr’ü fenâ-âna vird olmuş idi hamd’ü senâ” (Me, 6). Gaazinin anladığı “Fenâ : Yokolma” tekkede fodla öğütülüp, yasla da ölmek değildi. Olumlu işler görüp, yaratırken yitmekti. Hangi gün “Gazâ kapısı açılsa” Abdülâziz “Fiy sebil’il -lâh” (Tanrı yolunda) elde kılıç o kapıdan er meydanına ilk çıkan olurdu. Savaşta uğuru denenmişti.Beyoğulları (şehzadeler) Abdülâziz’siz kavgaya girmezlerdi.Yiğitliği yazılmakla tükenmezdi : “Önüne düşerler idi Gaaziler – Konsa dolardı oyalar, yazılar – Her gazâda bile olsa idi ol-Cümleye nusratla hak açardı yol” yüzyılı aşan tecrübesiyle hep ileriyi görürdü. Her dediğinin çıktığı denenmişti: “Bir sözü söylerdi ol günde ayân – Ertesi vaaki olurdu ol heman” (Me,6)
Altay, oymak öğütlerinden beri, Osmanlı yiğitlik geleneğinde: Üçler, Yediler, Kırklar vardır. Abdülâziz tayfası YEDİLERdendi: “Yedi kimse idi bunlar, ey civan –Heft encümveş yere taban olan.”. (Me, 7) Yeryüzüne ışık saçan bu yedi yıldızın başı Abdülazizden sonra, iki kardeşi gelir; biri Abdulmumin. Yürekli çeridir; Abdülâzizin bilgin oğlu (Şeyhin babası) İsrail dir. Genç İsrail hem Şeriat hem Cenk yiğitiydi : “Buyruğunu tutardı Allahın tamam – Hükm’ü Şer’a olmuş idi kalbi râm Dirler içli ana İsrail’i vakt – Cenge oldugu içün Azrail’i vakt” (Me, 8).
Şeyhgilden tarih denizinin yüzeyine çıkan beşinci baş :Abdülâziz’in kızkardeşi oğlu Tülbentli İlyas’tır. O sıra, her çeri “börk” denilen keçekülâhı giyerken o ak sarığı ile tanınırdı:“Kimse tülbent giymez idi ol zaman – Doğru börkler giyer idi her civan – Ak amâme sarıyor ol gördüler Lâkabın Dülbendli İlyas verdiler.”
En sonra gelmekle birlikte, adlarını güçleriyle Osmanlı tarihine sokmuş olan Şeyhgilin iki Türk şövalyesi: Hacı İlbeyi ile Gaazi Ece’dir. Bunlar Abdülâziz’in kızkardeşi kızının oğullarıdırlar. Babaları, hiç de Selçuk hanedanından gelmiyordu Menâkıb’da yalan yok : “Lik, nesli Âl’i Selçûki değil Gürgen tohumu dürerlerdi; öyle bil” (Me, 8). Bu gürgen tohumu çocukların atları vardı . Kılıçları hakkına “Nâmdâr ve küfre lâyık kimselerdi.” Tarihte değme Osman oğullarıyla atbaşı birlik ün bırakacaklardı.
II- Rumeliye Geçiş
Osmanlının Rumeliye geçişi, doğrudan doğruya Şeyhgil “Yediler” inin eseridir. Bir gün “Beşe Süleyman ile bu yedi acar” deniz kıyısında buluştular. Nasıl etsek te : “Rumeli İslâm ile bayındır olsa diye düşündüler. O gece “Şeyh Süleyman” bir rüyâ gördü: Bütün erler toplaşmışken, görünmez eller :
“Diktiler önüne bir kâfur mum
“Şûlesinde görünür aksây’i Rum
“Noş minâreler yapılmış ol zaman
“Okunur savt’ı bülend ile ezan.” (Me, 9).
Görüyoruz, Rumelinin fethi Osmanoğullarının rüyalarına Şeyhgil Yedilerinin baskısıyla girmiştir. O altbilinç karanlığında enerji kazanan ülküyü, bomba gibi Osmanlı bilincine çıkaranlar da gene Yedilerin başı olur. “Beğe”liği, sonradan “Paşa”lığa çevrilen Orhan Gaazi oğlu Süleyman “Kâfur mumu ışığıyla tüm Rum ilinde “Hoş minarelerden avaz avaz ezanlar okunur görüşünü yoldaşı Gaaziye anlatır anlatmaz o : “Dedi bir fethe işarettir, tamam! – Himmet idinüz geçelüm cümlemiz – Din uğruna yeğdür anda ölmemüz Yediler’in dinamizmi zincirinden boşandı. Abdülâziz’in yorumu üzerine : Beşe Süleyman, Gaazi Ece, Gaazi İsrail, Gaazi Abdülmümin, Hacı İlbeği ve arkadaşları, gemi ile karşıya geçtiler. Beşe Süleyman : “Az zamanda çok etti fütûh – Sonra attan düşüp teslim etti ruh.” (Me, 9) Süleyman’ı “Bolayırda kodular”. Türbesini yapıp, ertesi gün sağ kalanlarla gazâya çıktılar. Her davranış öylesine basitti. İş yapıldığı için, kişi tapıncı ile adam aldatmaya kimse kalkmıyordu.
Osmanlının Rumeliye geçişinde Şeyhgil’in oynadığı önemli rolü, resmî tarih de gizleyemez. Cihannümâ  daha çok ayrıntılar verir: Süleyman Beşe ilkin Ece Bey ve Gaazi Fazıl’la sözleşir.Bu adamlar Virancahisar denilen yerde Güğercinliğin aşağısından Çinihisar yanlarına geçerler. Orada canlı bir esir yakalarlar. Öldürmek şöyle dursun, esire “Hil’at” giydirirler. Gönlünü alarak, Hisar’a girilecek yeri öğrenirler. Onun üzerine, 80 kişi toplanıp, sallarla karşıya atlarlar. Hisar’ı ele geçirirler. Burada adıgeçen Fâzıl bey Şeyhin amcası, Gaazi Ece halasının torunudur.
(Kâtip Çelebi : Cihannümâ, Elyazması, No. 170, s. 682. Köprülü Meh. Pş. Kütüphane.)
Şeyh Bedreddin
Simavnalı Şeyh Bedrettin, 1420 tarihinde doğmuştur. Gerek Türkiye Devrim tarihinin, gerekse bütün insanlığın Sosyal Devrim tarihinin en ilgi çekici, en büyük kahramanlarından biridir.
Bu büyük devrimcinin hayatı ve yaşadığı devrin olaylarına kısaca bir göz atacak olursak şunları görürüz.
Şeyh Bedrettin’in zamanına kadar medeniyetler dıştan gelen barbar akınlarıyla -tarihsel devrimle- yıkılırlardı. Aksak Timur’un Yıldırım Beyazıt üzerine yaptığı akın tarihsel devrimlerin en sonuncusuydu. Şuursuz medeniyet yıkılışları karşısında ilk sosyal devrimi yapmaya çalışan, Modern çağın müjdecisi Bedrettin, düşünce ile davranışlarını birleştiren büyük bir kişidir. Düşüncelerini “Varidat” ve “Teshil” isimli kitaplarında söylemiştir.
Şeyh Bedrettin gençliğinde uzun seneler Mısır’da; fıkıh, kelâm… gibi zamanının ilimlerini tahsil etmiştir. O devirde halkın durumu yürekler acısıydı. Osmanlı Devleti, Padişah tarafından yönetilir; padişahın soyca yakınları olanlar; sultan, han, hünkâr ve hünkâr beyleri vb. adlarla ülkenin verimli topraklarını aralarında paylaşıp, topraksız köylüleri köle gibi çalıştırırlardı. Bu köylüler savaşlarda da asker olurlardı.
Buna karşılık Şeyh Bedrettin ve müritleri; halkın arasına karışıyor, toprakların onu işleyen, ona alın terini karıştıranların olduğunu, insanların kardeşliğıni öğütlüyorlardı. Şeyh Bedrettin bir ortaçağ köylü sosyalizmini ortaya koymuştu. Bu konudaki görüşleriyle, kendinden iki asır sonra gelecek olan ütopik (hayalî) sosyalizmin kurucusu Thomes Moore’dan daha ileri görüşlü ve gerçekçiydi.
Yıldırım Beyazıt oğulları arasındaki taht kavgaları sonunda; Sultan Mehmet diğer kardeşlerini yenerek tahta çıkmıştı. İleri görüşlü birkimse olan kardeşi Musa Çelebi ise Şeyh Bedrettin’den yanaydı. Sultan Mehmet; Musa Çelebiyi de yenerek Şeyh Bedrettin’i İznik kasabasına sürgün gönderdi.
Şeyh burada boş durmayıp; en sadık adamlarından Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal’i halkı teşkilâtlandırmaları için Aydın ve Manisa dolaylarına yolladı… Aydın’a, oradan Karaburun dolaylarına giden Börklüce Mustafa, köylülerle ilişki kurdu ve görüşlerini kabul ettirdi. Bölgedeki Hiristiyan halkla da dostluk kurdu. Ve bir kısım topraklardan ağa-bey takımını atarak, toprağı hep beraber işlemeye, sosyal adaleti uygulamaya, kardeşçe yaşamaya başladılar. Durumdan endişelenen Sultan Mehmet, Saruhan (şimdiki Manisa) valisini üzerlerine gönderdi.Teşkilâtlanmış köylüler Valinin kuvvetlerini Karaburun’un dar geçitlerinde tepelediler.
Bu sırada Şeyh Bedrettin İznik’ten kaçarak Bulgaristan’ın Deliorman bölgesine gitmişti. Börklüce Mustafa’nın çok güçlü olduğunu öğrenen Sultan Mehmet bu sefer de Sultan Murad’ı büyük bir kuvvetle üzerlerine gönderdi. Zaten bunu bekleyen Börklüce kuvvetleri “düşman ordusuna on bin balta gibi daldı.”
Kahramanca çarpıştılar. 8 bini öldü. Diğerleri esir edildiler.Bu olayı, devrimci şairimiz Nâzım Hikmet; “Şeyh Bedrettin Destanı” kitabında şöyle destanlaştırır:
“Hep bir ağızdan türkü söyleyip
hep beraber sulardan çekmek ağı,
demiri oya gibi işleyip hep beraber
hep beraber sürebilmek toprağı
ballı incirleri yiyebilmek hep beraber
yarin yanağından gayri her şeyde
her yerde
hep beraber
diyebilmek için
on binler verdi sekiz binini…”
Yenilen bu devrimcileri, Ayasluğ şehrine götürüp boyunlarını vurdurdular. Börklüce Mustafa’yı da kollarından bir deveye bağlayarak çarmıha gerdiler. Bir çok şehirlerde gezdirerek teşhir ettiler. Manisa dolaylarındaki Torlak Kemal’de aynı akıbete uğratıldı.
Bu sırada Deliormanda Bedrettin’in etrafında bir çok halk toplanmıştı. Teşkilâtlanmak üzereydiler. Bunun duyan Sultan Mehmet adamlarından bazılarını Bedrettin’in yanına göndererek, onun müritliğine geçmelerini söyledi. Aslında bunlar birer ajandı. Ve fırsatını kollayarak Bedrettin’i çadırında bastırıp bağladılar. Serez şehrindeki Sultan Mehmet’in yanına götürdüler. Öldürülmesine fetva çıkartıp Serez çarşısında bir ağaca astılar.
İşçi kardeş
Şeyh Bedrettin’in eyleminden çıkaracağımız şudur:
Bizi sömüren emperyalist ve kapitalistler, kendilerine karşı birleştiğimizi, teşkilâtlandığımızı görünce çeşitli oyunlar oynamaya çalışırlar. Kendi adamlarını aramıza bizdenmiş gibi göstererek sokarlar ve çalışmalarımızı sabote etmeğe uğraşırlar. Böyle kötü maksatla aramıza girmiş kimseleri hareket içinde devamlı kontrolla meydana çıkarmalıyız
______________________________________
(1) Molla Hafız Halil (Şeyhin torunu) : “Menakıb’ı Şeyh Bedreddin İbn’i Kadi İsrail”, yazılışı Fatih çağına çıkan manzum elyazması.1935 yılına gelinceyedek hiç bir yerde adını işitmediğimiz bu çok zengin eser başlıca kaynağımız olduğu için, oradan aldığımız pasajları yalnız parantez içinde rakam yazarak işaretleyeceğiz : Örneğin (Me, 7) : Menâkıbın yedinci sayfası demektir. Değerli düşünürümüz Bay Bezmi Nusret Kaygusuz.
(2) M. Şerafettin (Darülfünun İlâhiyat Fakültesi Tarih’i Kelâm Müderrisi) “Simavna Kadısı Oğlu Şeyh Bedreddin”, s. 4. 5. Evkaf Matbaası. 1341-1925. İstanbul. Yazar “Menâkıb“ı bilmediği için, Şeyh üzerine pek seyrek olarak ileriye sürdüğü kanılarında yanılır. Gene de Şeyhi ilk defa karanlıktan kurtardığı için emeğine teşekkür borçluyuz. Eseri için (M.Ş.) rumuzunu kullanacağız.
(11) Osman Gaazi’nin büyük oğlu Alâeddin, Orhan Gaazi’nin büyük oğlu Süleyman Paşalar, vezir idiler. Türkçede Paşa sözcüğü, Padişahınoğlu anlamına gelir. (Hamma c. I, Abdürrahman Şeref: ”Tarih’i Osmâni“, c. I, s.103)
(12) Selçuk Alâeddin’lerinden birisi 10 uncu Selçuk Şahı “Gıyasüddıin Keyhusrevin oğlu Alâeddin Keykubat 1:1220 ilâ 1237 (D. 617-536) dir; ötekisi : “Alâeddin Keykubad oğlu Gıyasüddin Keyhusrev oğlu İzzeddin Keykâvus”un oğlu Alâeddin Keykubad II dir. Bu 1393 ilâ 1401 (D. 697-700) yıllarında saltanat süren 15 inci Selçuk hükümdarıdır. Anlatılan olaylara yakın olanı, birinci Alâeddin’dir.
(13) 1193 ilâ 1202 (D. 589-599) yılları Selçuk Şahlığı yapan “Rükneddin, gizlice, dinsiz İsmailiye Partisi’nin taraftarı idi. Bir gün bir filozof (Hakim), ile bir derviş, hükümdarın sarayında ve huzurunda çekişiyorlardı. Derviş Hakimin kıyaslarına yenilince ona bir tokat atma kertesinedek içerledi. “Rükneddin ise bu çekişmeye hiç karışmadı. Derviş geri dönünce, Hakim, kendi huzurunda böyle kötü işlemlere uğradığından dolayı Rükneddine gocundu.” Hükümdar, ona şu karşılığı verdi; “Eğer ben filozofların doktrinini açıktan açığa savunacak olursam, halk hepimizi yokeder.” Aynı Hükümdar bir yaşlı kadının yoğurdunu çaldığı için, Nedimi güzel Ayaz’ın karnını deştirmiştir.“ (Hammer : Osmanlı Devleti Tarihi” Tercüme’den Mehmet Atâ c. I. s. 71. Bedrosyan matbaası, İstanbul,1329).
(14) Örnek;1202 de Şah Rükneddin öldü. Yerine geçen oğlu İzzeddin Kılıçaslan Hammerce 5 ay Saltanât süremedi. Konstantiniyye (Bizans)tan gelme Gıyasüddin Keyhusrev tarafından yenildi (1203 G. 600) O da 7 yıl sonra Savaşta öldürüldü (1211 G. 607) ve ilh.
(15) Abbasî halifelerinden Mu’tasam adını alan 2 kişi vardır. Biri Zekeriyâ bin İbrahim; Cengiz ‘den 200 yıl sonra Mısır’da görülmüştür. Ötekisi, Bağdat’ta hüküm süren : Mu’tesim-billâh: Rum Selçuklularından 2 ve Cengiz olayından 4 yüz yıl önce yaşamıştır. Nâsır’ ı Tûsi : Kadim Fars folklorunu 30 yıl uğraşıp 60 binden aşırı beyitle derleyerek “Şehname” anıt eserini yazan, büyük acem Homerosu sayılacak Firdevsi‘dir. Firdevsi’nin Bağdat’la ilişiği yoktur. Kendisi de Hûlagû’dan 2 yüzyıl önce yaşamıştır. İbn’î Hacib‘e gelince :Babası, Emir İzzeddin Salâhi’nin “Hâcip”liğini (kapıcılığını) yapan bir kürttü. Kendisi, mâliki fakiyhlerindendi. Mısır’ın Kons eyâleti, Esnâ kasabasında 1175 (d. 570) yılı doğmuş,1248 (D. 646) yılı İskenderiye’de ölmüştür. Menâkıb İbn’î Hacib’in Hülâgû oğlu elinde öldürüldüğünü yazıyor. Belki o sıra Bağdattaydı. Öldü sanılıp kaçmıştır.
(16) İbrahim Hakkı : “Tarih’i Umumi”, c.11, s. 8 – 9 – Karabet matbaası, İstanbul 1305.
(17) Hammer : c. I. s. 76, l.14, c.lll, s. 83
(18) Hammer : Keza
(19) Şeyhin babasının İsrail adı, Selçuklularla ilişiğini gösterir. Osmanlı Türklerinde İsrail yoktur. Adlarını torunlarına vermek eski barbar geleneğidir. İlk Selçuk’un kardeşi İsrail idi. Hammer cl. s. 65, 70)
(20) Menâkıb yazarı, Şeyhi Selçuk hânedanına bağlamakla öğünmeye düşseydi. Yediler arasına gürgen tohumu derlemekle geçinenleri katmazdı, hiç değilse o noktada susardı. Menâkıb’ı olağanüstü gerçek belgeliği kuşku götürmez. “Bu menâkıb içre ne kim söyledim – Şeyhten işitileri nakleyledim – Niceler Şeyhe menâkıb yazdılar- Yazdılar amma, havada gezdiler, derken Halil kuru “İddia” yapmaz.
0 notes
sizekitap · 3 years ago
Text
Endülüs’ün İncisi EL HAMRA SARAYI Sanal Gezisi (Etkinlik)
Tumblr media
Endülüs’ün İncisi EL HAMRA SARAYI Sanal Gezisi, Profesyonel Rehber Timur Guda anlatımı ile online platformda!
EL HAMRA SARAYI ile ilgili merak ettiğiniz her şeyi bir çırpıda Profesyonel Rehber Timur Guda’dan dinlemeye hazır mısınız?
El Hamra Sarayı; “… Elhamra’ya basit bir dış kapıdan giriliyor. Girerken harikulâde bir mekân içine girileceğinin farkına bile varılmıyor. Girdikten sonra bir âlemden başka bir âleme geçmiş, sanki bir rüyanın ortasına düşmüş gibi gözlerimi kapadım ve açtım, öylesine bir hayret içindeydim …” “Yahya Kemal Beyatlı İspanya Elçiliği sırasındaki izlenimlerini böyle kaleme almış, gelin biz de birlikte gezelim.”
Konuşmacı: Profesyonel Rehber TİMUR GUDA
Bu sanal müze gezisine neden katılmalısın? ● El Hamra Sarayı; Endülüs’ün Granada kentinde yaklaşık 150 yılda inşa edil-miştir. Her bir mimari ögenin en ince ayrıntısına kadar tasarlanarak yapıldığı bu saray İslâm kültürünün Avrupa’da yer alan en nadide örneğidir ve Unesco Dünya Mirası listesinde yer almaktadır. Onunla ilgili gerçekleri, sırla-rı, harikaları merak ediyorsan katılmalısın.
Bu sanal müze gezisinde neler öğreneceksin? ● Endülüs Tarihi, ● Endülüs Mimarisi ve Sanatı, ● Mağribiler, ● İslam Kültürü, ● Avrupa Tarihi
Eğitim Seviyesi Herkes için
Sanal Gezilerimiz Hakkında Genel Bilgilendirme ● Bu SANAL MÜZE GEZİSİ bilgisayar ya da telefonunuzdan görüntülü olarak gerçekleşmektedir. ● Sanal Müze Gezileri profesyonel rehber eşliğinde yapılmaktadır. ● Görüntüler verilirken rehber müzede eserler, olaylar ve görüntüde olan yapı/müze hakkında yorum ve anlatım yapmaktadır. ● Sanal gezi sırasında anlatım sürerken rehbere yazılı olarak soru sormak ya da notlar iletmek mümkündür ● Sanal Müze gezisi 2 saat sürmektedir. Her gezi sonrasında 30 dakikalık soru / sohbet bölümü vardır ● Canlı yayın Zoom üzerinden gerçekleşecektir. Yayının gerçekleşeceği Zoom bağlantısı, kayıt yaptıranlara 24 ile 48 saat öncesinden e-posta yöntemi ile paylaşılacaktır. ● Canlı yayına katılabilmek için bu deneyime kayıt yaptırmanız gerekmektedir. ● Sanal Müze gezimizde katılımcı sayısı 75 kişi ile sınırlıdır. ● Sanal Müze Gezisine katılmak için online olarak ya da misafir danışmanından kayıt yaptırmanız gerekmektedir. ● Program öngörülemeyen durumlar nedeniyle değişiklik gösterebilir. ● Antonina Online Mektep etkinliğin akışında değişiklik yapma hakkını saklı tutar. ● Geziyi kaçıranlar için telafi gezi yapılmayacaktır. ● Sanal gezinin süresi 2 saattir. Her gezinin sonunda soru ve yanıtlar için 30 dakikalık süre olacaktır
Sanal Gezi Programı El Hamra Sarayı: ● Kale ● Ribatlar ● Yazlık Saray ● Cennet-ül Arif ● Aslanlı ve Mersinli Avlular ● Elçiler Salonu
Rehber Profesyonel Rehber TİMUR GUDA
1966 yılında İzmir’de doğdu. Orta ve Lise eğitimini İstanbul İtalyan Lisesi’nde, Üniversite eğitimini Marmara Üniversitesi İİBF Uluslararası Pazarlama ve Reklamcılık Bölümü’nde tamamladı. 1989 -1996 yılları arasında Net Holding bünyesindeki Net Turizm A.Ş.’de dış pazarlama departımanında İtalya sorumlusu olarak çalıştı. 1996 yılında Turizm Bakanlığı Profesyonel Turist Rehberliği Sertifika Programını tamamlayarak Profesyonel Turist Rehberi Kokartı aldı. 1996 – 2000 yılları arasında Roma’da Vatikan Devleti tarafından düzenlenen;’’ Dinler Tarihi’’, ’’İkonografi’’, “Felsefe’’, “Mitoloji’’ ve ’’Anadolu’daki İlk Hıristiyan Toplulukları’’ konularında sertifika programlarına katıldı. 1996 – 2001 yılları arasında kurduğu Seyahat Acentesi ile incoming-outgoing turlar düzenledi. 1996 yılından bu yana Profesyonel Turist Rehberliğine devam etmektedir. Türkiye ve İtalya başta olmak üzere İspanya, Fransa, Portekiz, Almanya, Yunanistan, Balkanlar, Baltık Ülkeleri, Finlandiya, Arjantin, Patagonya ve İngiltere’de Türk gruplarıyla medeniyetler tarihinin izlerini sürmektedir. 2001 – 2005 yılları arasında İzmir İtalyan Ticaret Odasında tercümanlık ve çevirmenlik yaptı. 2017 yılında Doğu-Batı Yayınevi tarafından, İtalyancadan Türkçeye çevirdiği Francesco Petrarca’nın Secretum Meum ve Niccolo Machiavelli’nin Prens kitapları yayınlandı. 2021 yılında Kırmızı Kedi Yayınevi tarafından yayınlanacak Pietro Greco’nun Pi Sayısının Tarihi ve Dante Alighieri’nin Ziyafet kitapları basıma hazırlanmaktadır. 2005 yılından bu yana farklı sektörlerde faaliyet gösteren Türk işadamlarına İtalya’da katıldıkları fuarlarda ve iş gezilerinde eşlik etmekte, İtalyan firmaları ile ticari ilişkilerini planlama ve koordinasyonu alanında danışmanlık hizmeti vermektedir. Timur Guda evli ve bir çocuk babasıdır.
Kaynak
devamı burada => https://sizekitap.com/etkinlikler/endulusun-incisi-el-hamra-sarayi-sanal-gezisi-etkinlik/
1 note · View note