#tck kanunları
Explore tagged Tumblr posts
Text
GİRİŞ
Tumblr media
İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesinde 2019/313 E numarasına kayıtlı davamıza bakmakla görevli hakimler Galip Mehmet Perk, Ahmet Tarık Çiftçioğlu ve Talip Ergen’den oluşan heyet, davanın ilk gününden bu yana deyim yerindeyse nefes almadan ve aldırmadan bir yargılama yürütmüşlerdir. Bu süreçte DAVANIN ESASINA DAİR HİÇBİR İŞ VEYA İŞLEM YAPMAYA GEREK GÖRMEYEN MAHKEME HEYETİ, müşteki tarafca yapılan talepleri istisnasız olarak değerlendirmiş ve kabule yönelik kararlar vermiş olmasına rağmen SANIKLAR VEYA MÜDAFİLERİNCE YAPILAN TALEPLERİN TAMAMINI GÖZARDI ETMİŞ VEYA REDDETMİŞTİR.
Aşağıda detaylarıyla izah edeceğimiz üzere;
- Mahkeme heyeti, yargılama boyunca tek bir delil araştırması yapmamış, sanıkların ara aşamalardaki taleplerini reddetmiş, taraflara kovuşturmanın genişletilmesi talepleri olup olmadığını sormamış, tüm tanık çağırma taleplerini de haksız gerekçelerle reddetmiştir.
- Mahkeme heyeti, dinlenmesini kendisinin resen talep ettiği tanık polis memurlarının dinlenmesinden ve birçok mağdur/müştekinin dinlenmesinden haksız gerekçelerle vazgeçmiştir.
- Mahkeme heyeti, tüm yargılama süreci boyunca sanıklara ve müdafilerine karşı çok sert ve agresif bir tutum sergilemiş, kimi zaman alaycı üsluplarla kimi zaman ise bağırarak, kızarak sözlerini kesmiş, konuşmalarına müsade etmemiş ve çeşitli el, kol hareketleri ve yüz mimikleri ile sanıklar üzerinde psikolojik baskılar kurmuştur.
- Mahkeme başkanı Galip Mehmet Perk, sanık müdafilerinin beyanları veya itirazları sırasında çoğu zaman mikrofonlarını kapatarak konuşmalarına izin vermemiş, sonrasında kendi istediği beyanlarını sesli olarak tutanağa geçirmiştir.
- Mahkeme heyeti CMK 201. maddesini kötüye kullanmış, ayrıca sanık müdafilerinin müşteki, tanık ve etkin pişman sanıklara yönelttikleri sorulara haksız gerekçelerle sürekli müdahale etmiş, birçok sorunun sorulmasına müsaade etmemiştir. Buna rağmen mahkeme heyeti cevaplanması elzem olan konular hakkında resen hiçbir soru yöneltmemiştir.
- Mahkeme heyeti tüm müşteki, mağdur, tanık ve etkin pişman sanıkların ifadelerini soyut ve afaki gerekçelerin arkasına sığınarak CMK m.200/1 uyarınca sanıkların yokluğunda almış ve sanıkların bu kişilere soru sorma haklarına mani olmuştur. Bu kişilerin ifadelerine ait çözüm tutanaklarını incelemeye vakit olmadan alalacele iddia makamından esas hakkında mütalaası istenmiş ve aynı hızla son savunmalar alınarak davanın esası hakkında karar verilmiştir.
- Mahkeme heyeti pandemi şartlarını göz ardı ederek -özellikle tutuklu sanıkların müdafii desteğinden yararlanamadıklarını bile bile- yargılamaya hızla devam etmiş ve sanıklar ve müdafilerine yeteri kadar süre vermeden cebren savunmalarını almıştır. Savunmalar sırasında sanıklar ve müdafilerine sık sık sert ve agresif müdahalelerde bulunmuş, birçok iddia hakkında savunma yapmalarına müsaade etmemiş, savunma süresini dakikalar müddetinde sınırlı tutmuş, birçok sanığın savunmasını yarıda keserek yerine oturtmuş, bazı sanık müdafilerini ise Jandarma marifetiyle salondan çıkartmıştır.
- 4100 sayfalık iddianame, 499 sayfalık esas hakkında mütalaa, yaklaşık 50 bin sayfalık müşteki ifadeleri, beyan, sorgu, dijital materyal vb gibi yeküne rağmen sanıkların son savunmalarını alırken “sadece esas hakkında mütalaaya cevap vermekle” sanıkları sınırlı tutmuş, sanıkların dosya kapsamında savunma yapma taleplerini hukuksuz olarak reddetmiş, savunma yapmaya devam etmek isteyen sanıkları “azarlayarak” yerine oturtmuş, daha da vahimi gerçekleri çarpıtarak tutanağa bu durumları geçirtmemiştir.
Tüm bu hukuksuzluklar ve daha fazlası duruşma tutanaklarının SEGBİS çözümleri okunduğunda ve video ortamında izlendiğinde çok daha net olarak anlaşılacaktır. Ancak mahkeme heyeti duruşmaların sesli ve görüntülü kayıtlarını henüz daha taraflara vermemiştir. Yargılamanın sonlanmış olmasına rağmen duruşmaların görüntülü kayıtlarının taraflardan saklanıyor olması da ayrı bir hukuksuzluk olup gerçeklerin gizlenmeye çalışıldığının bir göstergesidir.
Aşağıda yapacağımız izahların daha somut olarak anlaşılabilmesi bakımından öncelikle dava dosyası hakkında bazı tarihsel ve istatiksel bilgileri sunmamızın faydalı olacağı kanaatindeyiz. BU SAYEDE MAHKEME HEYETİNİN TABİRİ CAİZSE “FRENİ PATLAMIŞ BİR KAMYON GİBİ YOKUŞ AŞAĞI BÜYÜK BİR HIZLA VE SAVRULARAK” YARGILAMA YÜRÜTTÜĞÜNÜN ANLAŞILACAĞI KANAATİNDEYİZ.
1 note · View note
kamu-vicdani-yalan · 4 years ago
Text
KAMU VİCDANI YALANI
Tumblr media
Türkiye’de alınan siyasi ve hukuki kararların ardından çoğu zaman devreye giren ve sözde "kamu vicdanı" adı altında lanse edilen bir infaz sistemi bulunmaktadır. Bu sistem, siyasilerin ve karar alıcıların yerine kararlar verebilmekte, hukuk sisteminin ise adeta tam anlamıyla yerine geçmektedir. Bu sözde “kamu vicdanı"nı kimin, hangi bakış açısıyla, hangi niyetle ve nasıl bir organizasyon dahilinde oluşturduğu kimse tarafından sorgulanmamaktadır. Ne var ki, sorgulanamayan bu sanal mekanizma, bir şekilde yargıdan siyasete her konuda adeta karar alıcı bir sistem haline dönüşmüş durumdadır.
Klavyelerin ardına gizlenen, istemedikleri ve işlerine gelmeyen konularda öfkeli bir üslup ve şiddetli bir itiraz tonuyla seslerini yoğun olarak duyurabilen bu kişiler, gerçekte 200-300 kişiden oluşan bir organize topluluktan ibarettir. Bu kişilerin en belirgin özellikleri sevgisiz, öfkeli ve muhalif zihniyette olmalarıdır. Özel olarak bir araya gelmiş, daha da önemlisi bir araya getirilmişlerdir. Kendi istediklerini yaptırabilmek için sanal alemde gizlenerek seslerini yoğun olarak duyurma, diğer bir tabirle "yaygara yapma" yöntemini kullanmaktadırlar. Bu yöntemle, kendilerinde mahkemelerin kararlarına itiraz edebilecek gücü dahi bulmaktadırlar. “Şu kişi niye tutuklanmadı?” “Bu kişiye neden ceza verilmedi?” “Bu kişi neden alınmadı?” gibi sorularla, sanki Türk yargısı suçu ve suçluyu gereği gibi değerlendirmekten acizmiş gibi vahim ithamlarda bulunmakta, kendilerine güç atfetmektedirler.
Bu sahte gücü elde edebilmelerinin sebebi ise bir kısım mahkemelerin, bu sevgisiz insanların yaygaralarına kulak vermeleri, kimi zaman verdikleri kararları dahi bu doğrultuda değiştirebilmeleridir. Varlığı, fikri, amacı belli olmayan 200-300 kişinin çıkardığı yaygara nedeniyle mahkemelerin kararlarını dahi değiştirecek duruma gelmeleri Türkiye gibi bir hukuk devletinde karşımıza çıkmasını beklemediğimiz vahim bir manzaradır.
Şu gerçek iyi bilinmelidir ki bir kısım öfkeli, sevgisiz insanın yaygarasını yaptığı fikir, kamu vicdanı değildir. Kamu vicdanı, anlaşılması zor, tanımlanmaya muhtaç bir kavram değildir. Aklın yolu daima birdir. Kamu vicdanı, Türkiye’nin genelidir. Vicdanlı halkımız için doğruyu görebilmek ve buna göre bir vicdan muhasebesi yapmak oldukça kolaydır. Dolayısıyla, bu sayısı belli bazı insanların zorbaca yöntemler ve saldırgan ifadelerle oluşturmaya çalıştıkları kamuoyu, “kamu vicdanı” değildir. Bu yalnızca bir baskı sistemidir. Türk yargısı bu baskı sistemine boyun eğmeyecek kadar muteberdir.
Adil yargıçlarımız, uzun hukuki süreçler sonucunda ellerindeki somut delillere ve vicdani kanaatlerine uygun olarak verdikleri kararlara güvenmelidirler. Yargının, birkaç öfkeli insanın oluşturduğu baskı ve dayatma sistemine teslim olarak kararından vazgeçmesi, Allah korusun, ülkemizde adalet sistemine güveni sarsacak çok tehlikeli bir durum teşkil edebilir. Yargıya, adalete muhtaç herkes, adil verilen kararın, çoğu zaman linçe dönüşen bu zorba sistem neticesinde değiştirileceği endişesini taşıyabilir. Bu “zorba sistemi” uygulayanlar, Cumhurbaşkanımızın ve hükümetin yurtdışındaki imajını da bozmak için gayret göstermektedirler. Yargı kararlarının sanal bir baskı sistemi neticesinde bu kadar kolaylıkla değişebilmesi, hem ülkemize hem de bunu yapanların kendilerine vurduğu müthiş bir darbe olacaktır. Birkaç yüz kişinin dediğini yaptırdığı, Cumhurbaşkanını ve hükümeti yurtdışına olumsuz tanıttığı bir ülke olmak, kendi insanlarımız nezdinde de, bizi dikkatle takip eden Avrupa nezdinde de müthiş yıkıcıdır.
Kamu vicdanı yalanı altında ortaya çıkan bu kişilerin, özellikle Türkiye’ye zarar vermek, suni gerilim ve istikrarsızlık oluşturmak için özel görevlendirilmiş bir güruh olduğu açıktır. Yalanlar söyleyerek kararlara etki eden, sonra da mahkemelerde “adalet yok” diye bağırıp çağıran kişiler, bu insanlardan başkası değildir.
Bu tür sanal baskılar ile adeta “mahkemeye gerek yok bizim dediğimiz yapılsın” denmektedir. Mahkemelerimizin bu kitleye itibar etmesi, hem yargı sisteminin kendi eliyle kendine zarar vermesi, hem halkın adalete güveninin sarsılması hem de her konuda örnek teşkil etmesi gereken güzel ülkemizin itibarının zedelenmesi anlamına gelecektir.
0 notes
bu-sistem-son-bulsun · 4 years ago
Text
HALKI, HALKA EZDİREN SİSTEM SON BULMALI
Tumblr media
Toplumun mutluluğunu elinden alan, huzurlu ve güven içinde yaşamasına engel olan, aslında herkesin iyi bildiği ama çoğu zaman ismini koyamadığı bir “kilitleme sistemi” sayısız insanı mağdur etmektedir. İnsanları korkutma, yıldırma, üstü kapalı tehdit etme, menfaat bağlantıları kurma, gibi kirli mekanizmalarla işleyen bu kilitleme sistemi özellikle emniyet ve yargı gibi toplumun temel dayanak noktalarında devreye girdiğinde çok daha tehlikeli bir hal almaktadır. Vatandaşların gözü kapalı kendilerini emanet etmeleri gereken bu kurumlarda kimi zaman bazı derin yapıların etkisiyle kimi zaman da belli noktalara çöreklenmiş küçük, sevgisiz, hasut çetelerin yönlendirmesiyle vatandaşa eziyet eden yapılar oluşmaktadır. Devletimizin tüm kurumlarını ve memurlarını tenzih ederiz, ancak bir şekilde bu kurumlara sızmış bazı odaklar kimi zaman söz konusu kirli çarklarını rahatlıkla ve pervasızca çevirebilmektedir. Halkın vergisiyle ödenen maaşlarla halka eziyet eden bu çarklar, birbirine korkutma, yıldırma, menfaat sağlama veya menfaatini kesme zincirleriyle bağlıdır ve bazı insanların “aman bana dokunmasınlar”, “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” gibi bencil ve korkak zaaflarından faydalanarak varlığını sürdürmektedir.
Peki Bu Kilitleme Mekanizması Nasıl İşliyor?
Bu çarkın başında derin devletin aklı zayıf ama kendini çok akıllı ve uyanık zanneden, son derece çürük, basit, hatta aptalca oyunlar kuran, cahil, ahlaksız, çok az bir değere satın alınabilen, fırsatçı, aşağılık bir güruhu bulunur. Bunlar kendilerine hedef olarak seçtikleri insanları önce basını kullanarak karalamaya başlarlar. Bunun için çoğu zaman basındaki kendi besledikleri kiralık kalemlerini kullanırlar. Kimi zaman da istedikleri haberlerin yapılmaması durumunda o gazete veya tv’yi batırmakla tehdit ederler. Bunun sonucunda, bir anda tek bir noktadan düğmeye basılmış gibi aleyhte haberler, karalamalar, iftiralar yağmaya başlar. Bu karalama kampanyası yine aynı güruh tarafından tutulmuş sosyal medya hesaplarıyla da iyice köpürtülür. Amaç bir nevi kitle hareketi oluşturarak kamuoyunu tahrik etmek ve adli makamları harekete geçirebilmektir.
Karalama kampanyası bir kere başlatıldı mı, vatandaşın vergisiyle maaşı ödenen onurlu ve şerefli polislerimiz vatandaşı iftiraya karşı korumak yerine iftiraya maruz kalan vatandaşı araştırmak zorunda kalırlar. Yaptıkları araştırmadan hiçbir şey çıkmayacağını bildikleri ve çıkmadığını da gördükleri halde oluşturulan galeyan karşısında adeta elleri kolları bağlanmıştır. Dosyayı savcının önüne götürmeye adeta görünmeyen bir el tarafında zorla itilirler. Önüne dosya gelen savcı da aynı gizli elin ahlaksız ve sinsi baskısıyla, içi boş olduğu alenen görülen son derece yeteneksizce kurgulanmış iftirayı görevi gereği mecburen araştırmak zorunda kalır. Dosya hakimin önüne geldiğinde ise bu defa “kamuoyu infiali” kavramı devreye girer.
Ortada hiçbir delil, belge ve bulgu dahi olmadığı halde yalanlar ve kuru iftiralar nedeniyle masum insanlar tutuklanır. Kendi ödediği vergilerle inşa edilen cezaevine konulur. Bir güruhun hedef alması ve karalamasıyla, bomboş laf kalabalığı ve iftirayla cezaevine konulan insanlara bakılması, güvenliklerinin sağlanması, sağlıklarının muhafazası için de yine vatandaşın vergileri harcanır.
Sonuçta, normalde vatandaşın huzuru ve güvenliği için çalışması gereken mekanizma vatandaşın ödediği vergilerden alınan maaşlarla, vatandaş aleyhine işletilmiş olur. Vatandaş adeta kendi aleyhine kurulan tuzağın parasını ödeyen konumundadır.
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Bu acımasız zincirin tüm aşamalarındaki herkes ne olup bittiğinin farkındadır. Karşısındaki insanların masum olduğunu bilmelerine rağmen, bir gün bu mekanizmanın kendisi aleyhine işletilebileceğini korkusuyla tüm bunlara boyun eğmektedir. Çünkü ortada birbirini kilitleyen, nereden ve nasıl kırılabileceğini bilemedikleri, ne zaman kendi aleyhlerine dönebileceğini de kestiremedikleri halkı halka ezdiren bir sistem vardır.
Herkesin bildiği ve şikayetçi olduğu bu durumu ortadan kaldırmaya ise maalesef ki çoğu insanın gücü yetmemektedir. Oysa, çok sayıda insanın canını yakan, hayatı zorlaştıran ve eziyete dönüştüren bu halkı ezme çarkını aslında ortadan kaldırmak çok kolaydır. Bu can yakıcı zincir içinden çıkacak tek bir vicdanlı ses, iyilik ve doğrulukta irade gösterecek, insanların tepkisinden ve “ne derler”den çekinmeyecek tek bir cesur çıkış bu sürecin tamamen değişmesini sağlayabilir.
Allah’ın dürüst ve iyi olanları mutlaka koruyacağını bilerek, maddi kayıplara uğramaktan değil ahlaksızlık yaptığı, harama girdiği için Allah'a vereceği hesaptan korkarak, insanların rızasını değil sadece Allah’ın rızasını esas alarak hareket edildiğinde bu sistemi ortadan kaldırmak mümkündür. Devletimizin kurumlarında böyle sayısız yiğit, vicdanlı, dürüst, mert insan görev yapmaktadır. Bu Allah'tan korkan, güzel ahlaklı güzide insanların iyilikte ittifak etmesi, birbirini koruyup desteklemesi söz konusu ahlaksız güruhların, menfaat çetelerinin tüm oyunlarının bozulması için Allah'ın izniyle yeterli olacaktır.
0 notes
Text
MUHAFAZAKAR CAMİADA HAKKIMIZDA MERAK EDİLEN BAZI SORULARA CEVAPLAR
Zaman zaman basına yansıyan gerçek dışı haberlerin etkisiyle zaman zaman da önyargılardan kaynaklanan bazı soruların cevaplarını kamuoyu ile paylaşmakta fayda görüyoruz.
Tumblr media
SORU –1–Sizler örgüt gibi hareket eden bir arkadaş grubu musunuz? Yaptığınız tüm faaliyetler örgütlü bir faaliyet olarak görülemez mi? Ortada bir suç örgütü olmadığının delilleri var mı?
CEVAPLARIMIZ :
Bizler sadece Allah rızası için, samimiyetle ve iyi niyetle hareket eden, aynı inanca ve aynı ülküye sahip, inancımız ve ideallerimiz için her türlü fedakarlığa hazır, vatana aşık, Devlete itaatli, dindar bir arkadaş grubuyuz. Sayın Adnan Oktar beyin dürüstlüğü, candanlığı, tevazusu, azmi, cesareti ve temiz vicdanının her birimiz üzerindeki olumlu ve güzel etkisi, bizleri vatana millete faydalı insanlar haline getirmiştir. 40 yıldır Devletimizin gözleri önünde olan insanlarız, birden bire yerin altından çıkmadık, bugüne kadar hiçbir gizli saklı faaliyet içinde olmadık. Her şeyimizi ekranlarda milyonların gözü önünde yaşadık, ne düşünüyorsak, neye inanıyorsak milyonların gözü önünde anlattık. Kanunlarımıza hiçbir zaman saygısızlık yapmadık. Allah’ın sınırlarını koruduk. Bir hatamız ve yanlışımız olduğu söylendiğinde de eleştiriye hep açık olduk. Türk İslam Birliği’nin oluşması, İslam ahlakının dünyaya yayılması, Darwinizm ve materyalizmin bilimsel olarak yıkılması için örneğine az rastlanır bir gayret ve etkiyle yaptığımız kültürel faaliyetlerin malum çevrelerde oluşturduğu rahatsızlık zaman zaman camiamıza karşı kumpasların, komploların kurulmasına sebep olmuş, bu kumpaslar doğrultusunda defalarca “suç örgütü suçlamasıyla” karşı karşıya kalmışızdır. Ancak, her defasında Yüce Türk Adaleti bu kumpasları bozmuş, hukuki olarak da suç örgütü olmadığımız, bu tür illegal bir faaliyet ve yapılanma içinde olmadığımız ispatlanmıştır.
Türkiye’de bir vakıf etrafında faaliyet gösteren sayısız dindar ve milliyetçi camia vardır. Cemaatler ve tarikatlar da ülkemizin kıymetli değerleridir. Örneğin Süleyman Hilmi Tunahan Hazretlerine sevgi, hürmet ve içten bir saygıyla bağlı olan, ona duydukları sevgiden hareketle bir araya gelmiş ve Kuran ahlakının yayılması için yıllardır özveriyle hareket eden Süleymanlı kardeşlerimiz, Mahmut Efendi Hazretleri’nin etrafından toplanmış İsmailağa camiası, birbirinden kıymetli Nur Talebeleri, her kesimden gence kapısı açık olan Menzil Cemaati, bir çok siyasetçimizin de tedrisatından geçtiği İskender Paşa Cemaati gibi birlikte hareket eden, ortak değerlere sahip, birbirine kardeş gibi sevip koruyan ve sahip çıkan, fedakar ve cefakar çok sayıda grup bulunmaktadır. Her birinin vakıfları, bu vakıflar bünyesinde gerçekleştirdikleri kültürel faaliyetleri vardır. Televizyon yayınları, radyoları, gazeteleri bulunmaktadır. Her bir camia kendi içinde kıyafetleri, zevkleri, üslupları, yaşam tarzları, dini yorumlama şekilleri tek bir yapı göstermektedir. Hatta öyle ki dış görünümüne, konuşma üslubuna, seçtiği kelimelere, kıyafet rengine hatta bıyık ve sakal modeline bakarak dahi hangi kişinin hangi cemaatten olduğunu anlayabilmek mümkündür. Tüm bunlarla birlikte, Süleymanlılar, Nur Talebeleri, Menzil cemaati, İsmail Ağa Camiası, İskender Paşa cemaati ve daha niceleri nasıl asla suç örgütü olarak görülemez ve değerlendirilemezse bizler için de suç örgütü ifadesinin kullanılması imkansızdır. Bu mümtaz cemaatlerin her birinin dini kendine göre farklı yorumlaması ve uygulaması, cemaat mensuplarının birbirleriyle ticaret yapmaları, birbirlerini koruyup kollamaları, aynı cemaat içinden evlilik yapmaları, düşünceleri doğrultusunda birlikte kültürel faaliyetler düzenlemeleri, vakitlerini birlikte geçirmeleri, aynı camide toplanıp aynı derneklerde bir araya gelmeleri nasıl suç olarak görülemezse bizlerin yaşantısında da suç olarak görülecek hiçbir yön yoktur. İnanıyoruz ki bizlere bu soruları yöneltenlerin bir çoğu da bu cemaatlerden herhangi birine mensup olmuştur ve bu gerçekleri bizden daha iyi bilmektedir.
1999 yılında da -28 Şubat döneminin getirdiği ortam içerisinde- camiamıza yapılan operasyon sonucunda günümüzdeki aynı iddialarla “SayınAdnan Oktar ve arkadaşlarının suç örgütü olduğu” iddia edilmişti.O zaman da şimdi olduğu gibi hiçbir hukuki dayanağı ve somut delili olmadığı halde “İslamcılık kisvesi altında bir suç örgütü oluşturulduğu … İslam dinini kendine göre yorumladığı … Dini kuralları kendilerince değiştirdikleri … Sundukları imkan ve cazibelerle ya da gerçekleştirdikleri şantaj, komplo ve tehditlerle insanları kendilerine tabi kılmaya çalıştıkları … bu kişileri cinsel ve ekonomik yönden sömürdükleri bunu gerçekleştirmek için de baskıcı yöntemler kullanıp insanları yıldırmaya, korkutmaya sindirmeye çalıştıkları …” gibi sayısız iftiraya dayalı isnatlar ortaya konulmuştu. Ancak yargılama süreci bu iddia ve isnatların geçersiz olduğunu gözler önüne serdi.İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 2006/26 Esas ve 2007/7 Karar sayılı dosyası ile suç örgütü yöneticisi ve üyesi iddiaları ile yargılanan kişiler hakkında beraat kararı verildi.Bu karar kesinleşti. Böylece bugün olduğu gibi o zaman da hakkımızda öne sürülen güya suç örgütü olma, sözde şantaj ve tehditlerde bulunma, cinsel taciz ve tecavüz olaylarının olması, infak adı altında gelir elde edilmesi gibi asılsız ithamlar her yönüyle araştırıldı, incelendi, değerlendirildi ve sonuç olarak TÜM BUNLARIN SADECE İFTİRADAN İBARET OLDUĞU HUKUKEN ORTAYA KONULDU.
O dönemde de aleyhimizdeki ithamlar hem hukuki hem de ilmi olarak çeşitli makamlar, bilirkişiler ve kurullar tarafından da değerlendirilmiştir. Sunulan sayısız mütalaa ve konusunda uzman yetkililerin verdiği raporlar gerçeklerin bu iftiralarla uyumlu olmadığını ortaya koymuştur:
– Sayın Adnan Oktar’ın kitapları hakkında İlahiyat Fakülteleri’nin ve konusunda uzman din alimlerinin hazırladığı raporlar bu kitaplarda Kuran’a ve sünnete uygun olmayan tek bir husus dahi olmadığını belgelemiştir.
– Sözde örgüt evi olarak gösterilmeye çalışılan evlerimizde konuk ettiğimiz sayısız Bakan, Milletvekili, bürokrat, akademisyen, aydın ve Türkiye’nin önde gelen insanları hayatımıza şahit olduklarını, evlerimize defalarca geldiklerini, örgütsel hiçbir faaliyet görmediklerini Mahkemeye yazılı beyanlarıyla bildirmişlerdir. Devleti yöneten bilgi birikimine ve tecrübeye sahip bu kişilerin en ufak bir örgütsel tutumu gözlemleseler ya da tanık olsalar asla bizlerin evlerinde konuk olmayacakları aşikardır.
– Çok sayıda profesör ve hatta hukuk fakültesinin ceza ve ceza usul anabilim dalı hocalarının, TCK’nu hazırlayan kıymetli hukuk insanlarının, hocaların hocası olarak kabul edilen zatların dahi tamamının hazırlamış oldukları mütalaalar da “suçun olmadığını ve suç örgütüne yönelik şartların kesinlikle gerçekleşmediğini, bu nedenle de suç örgütünün oluşmadığını” hukuk açısından bilimsel olarak ortaya koymuştur. Dosyayla ilgili olarak Almanya, İngiltere, İtalya gibi ülkelerde hukuk eğitimi veren Profesörlerden alınan mütalalarda da camiamızın bir suç örgütü olamayacağı delilleriyle anlatılmıştır. Dosyamıza, bir suç örgütü olmadığımıza dair mütalaa sunan isimlerden bazıları şunlardır:
PROF. DR. ERSAN ŞEN, PROF. DR. MEHMET EMİN ARTUK, PROF. DR. AHMET GÖKÇEN, PROF DR. BAHRİ ÖZTÜRK, PROF. DR. ÜMİT KOCASAKAL, PROF. DR. ÇETİN ÖZEK, PROF. DR. DOĞAN SOYASLAN, PROF. DR. EROL CİHAN, PROF. DR. A. CANER YENİDÜNYA, PROF. DR. TURHAN TUFAN YÜCE, PROF. DR. UĞUR ALACAKAPTAN,
OXFORD ÜNİVERSİTESİ, ALMANYA KÖLN ÜNİVERSİTESİ, WASHİNGTON HUKUK KOLEJİ İNSAN HAKLARI MERKEZİ, ROMA ÜNİVERSİTESİ, BARİ ÜNİVERSİTESİ, İTALYA CAMERİNO ÜNİVERSİTESİ, İTALTA URBİNO ÜNİVERSİTESİ, CASSİNİ ÜNİVERSİTESİ, FERRARA ÜNİVERSİTESİ, İNDİANA ÜNİVERSİTESİ, ALMANYA MANHEİM ÜNİVERSİTESİ, PALERMO ÜNİVERSİTESİ, ALMANYA REGENSBURG ÜNİVERSİTESİ, AVUSTURYA SALZBURG ÜNİVRSİTESİ, ALMANYA TUBİNGEN ÜNİVERSİTESİ CEZA HUKUKU PROFESÖRLERİ,
“SINIR TANIMAYAN AVUKATLAR” İSİMLİ İNSAN HAKLARI ÖRGÜTÜ’NÜN İTALYA ŞUBESİ BAŞKANI PROF. AV. PAOLO IORIO BAŞTA OLMAK ÜZERE, ORDİNARİUS PROF. DR. WALTER GROP, İNGİLTERE “INSS OF COURT SCHOOL OF LAW” HUKUK EĞİTMENİ ADRIAN EVITTS, CEZA HUKUKU TULLIO GALLIANI.
Özetle, şu anda dosya kapsamında korkutma, zorlama ve yıldırmayla alınan gerçek dışı beyanlar haricinde tek bir somut delil bulunmamaktadır. O zaman olduğu gibi şimdi de bu iddiaların hukuki bir değeri yoktur. Bu, hukuki delillere dayanan bir suç örgütü davası değil, yerli ve milli olduğumuz için, Darwinizme ve materyalizme ilmi darbe indirdiğimiz için, Hükümetimizin ve Devletimizin yanında olduğumuz için, Müslümanların aydınlık yüzü olduğumuz için, İngiliz derin devletinin oyunlarını ifşa ettiğimiz için düzenlenen bir linç ve imha operasyonudur. Bu operasyon o zaman da başarılı olamamıştır, şimdi de başarılı olamayacaktır.
SORU –2–Aranızda hiyerarşik bir yapılanma var mı? Yargılananların duruşma salonunda Adnan Oktar’a gösterdikleri sevgi ve ilgi, verdikleri ifadelerde birbirlerine sevgilerini anlatmaları ve Adnan Oktar’a hürmetlerini dile getirmeleri ortada hiyerarşik bir yapılanma olduğu anlamına gelmez mi?
CEVAPLARIMIZ :
Her şeyden önce gerek eğitimimiz gerek içinde bulunduğumuz sosyal çevre, gerek kişiliklerimiz sebebiyle aramızda hiyerarşik bir yapılanma olması teknik olarak mümkün değildir. Bizleri tanıyan herkesin yakından bildiği bu gerçek yargılama süresince Mahkeme huzurunda da müşahade edilmiştir. Bizlerin herhangi bir kişiden talimat alması ya da bir insana talimat vermesi kabullenebileceğimiz bir durum değildir. Bizler talimatımızı sadece kendi vicdanlarından alan hür iradeye ve vicdana sahip insanlarız. Eğer bir iyilik yapmak için, Kuran ahlakını yaşamak için, güzel ahlak göstermek için talimat almamız gerektiği iddia ediliyorsa bu aslında bizlere yönelik bir nevi hakaret gibi olur. Bizlerin iman, vatan, millet için hizmetleri talimatların değil içimizden gelen coşkunun neticesidir. Üstelik birçoğumuz birbirimizi neredeyse bir ömür boyudur tanımaktadır. 30 yılı aşkın dostluğumuz içinde kimsenin kimseye Kuran’da bildirildiği gibi “takva dışında bir üstünlüğü yoktur.” Bu üstünlük de ancak Allah Katında ve takdirindedir. Bizler, “Allah yolunda kurşunla kaynatılmış gibi” birbirini çok seven ve değer veren kardeşleriz.Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin hikmetle ifade ettiği gibi, “Kardeş kardeşe peder olamaz, mürşid vaziyeti takınamaz” inancına sahibiz.
Sayın Adnan Oktar’a olan sevgimiz ve hürmetimiz ise her birimizin kendi hayatımızda bizzat şahit olduğumuz güzelliklere dayalı, içten gelen, engellenmesi ve durdurulması ise mümkün olmayan samimi bir duygudur. Bu, Adnan Oktar Bey'den yıllar boyunca gördüğümüz karşılıksız sevgi, ince düşünce, nezaket, saygı ve içtenlik; her durumda kendisinden önce hep Müslümanları düşünüyor olmasına binlerce defa tanık olmamız, hayatının her anına hakim olan müthiş fedakarlık, hamiyet ve akıl, Allah aşkı ve Allah korkusu, Kuran’a titizlik, insanları ısrarla hep iyiye ve güzelliğe çağırması, asla bir insandan vazgeçmemesi, hep sabırlı, şefkatli ve merhametli olması, her zaman sözün en güzelini söylemesi gibi yüzlerce somut delile dayalı, aklen ve kalben oturmuş bir sevgidir.Böyle samimi bir sevgi engel tanımaz. Dostların ve kardeşlerin birbirine sevgi göstermesi de yerle mekanla sınırlı olmaz. Mahkeme salonunda da olsak sarayda bir davette de bulunsak önceliğimiz her zaman sevdiklerimize ilgimiz, alakamız, güzel söz ve bakışlarımız, inceliğimiz, nezaketimizdir. Bizlerin Kuran’dan ve Peygamberimiz (sav)’in üstün ahlakından aldığımız ders budur. Dolayısıyla, Adnan Oktar Bey’e mahkeme salonunda gösterilen teveccüh herhangi bir hiyerarşinin değil, insanların büyük çoğunluğunun belki de hayatında hiç yaşamadığı o yüzden de gıpta ile izlediği coşkulu bir sevginin tezahürüdür. Kanunlarımıza göre ise sevgi suç değildir.
Bu güzel sevginin örnekleri Türk Siyasi hayatı içinde de çokça görülmektedir. Örneğin Sayın Turgut Özal, Sayın Süleyman Demirel, Sayın Erbakan Hocamız hep ehli tarik insanlardı. Sayın Cumhurbaşkanımız da ehli tarik bir insandır. Kendisinin sık sık tarikat ve cemaat büyüklerini ziyaret edip ellerini öpmesi, yanlarında hürmet ve saygı ile bulunması nasıl ki hiyerarşik bir yapılanma anlamı taşımıyorsa bizlerin sevgisinin de hiyerarşik bir yönü yoktur. Ak Partili birçok milletvekilimiz ve bakanımızın Menzil Cemaati başta olmak üzere çeşitli cemaatlere çok yakın olduğu bilinen bir gerçektir. Benzer şekilde bürokraside, akademide, devletin çeşitli kademelerinde çok sayıda ehli tarik insan vardır. Bilinen bazı hukukçu profesörlerimiz de ehli tariktir. Bu onların bir hiyerarşi içerisinde hareket ettiği ya da suç işlemek için ya da başka bir nedenle emir aldığı anlamına gelemez. Nasıl ki bazı devlet büyüklerimizin, siyasilerimizin, akademisyenlerimizin, hukukçularımızın farklı cemaatlerin mensubu olması hiyerarşik bir yapının içinde olmak şekliden değerlendirilemezse aynı şekilde Adnan Oktar ve bizler de bu anlayışa değerlendirilemeyiz.
Kaldı ki o mahkeme salonunda başka bir camia yargılanıyor olsa, örneğin Süleymanlılar grubunun davası söz konusu olsa aynı sevgi o camiadan kardeşlerimiz tarafından büyüklerine karşı da gösterilecektir. İsmailağa cemaati yargılanıyor olsa ve salona Mahmut Efendi Hz.leri girse haklı olarak kardeşlerimiz büyük bir hürmet göstereceklerdir. Bunu bir suç örgütü yapılanmasına özgü hiyerarşik bir tutum olarak algılamak en hafif tabiriyle imani sevgiyi bilmemekten kaynaklanıyor olabilir. Bunun yanı sıra bir üniversite hocası, bir sevilen bir hukuk profesörü bir toplantı salonuna girdiğinde nasıl talebeleri tarafından ilgiyle karşılanıyorsa, yıllarını insanlarım maneviyatına vermiş insanların da ilgi ve sevgiyle karşılanması olağandır.
Şunu da ifade etmek gerekir ki, katı hiyerarşinin olduğu ortamlarda sevgi olmaz. Sadece korku, dehşet, aklın dumura uğraması ve gerginlik olur. Adnan Oktar beye yönelik coşkulu sevgi ve ilgi ise tek başına bizlerin arasında hiyerarşik bir yapı olmadığının, bir ast üst ilişkisi bulunmadığının, talimatla hareket etmenin asla söz konusu olmadığının en açık ve net ispatıdır.
0 notes
notmekani · 5 years ago
Text
Av. Celal Ülgen - T.C. Anayasası TCK-CMK-CGTİK-PVSK ve İlgili Mevzuat / Cep Kanunları Serisi 08 PDF indir
Av. Celal Ülgen – T.C. Anayasası TCK-CMK-CGTİK-PVSK ve İlgili Mevzuat / Cep Kanunları Serisi 08 PDF indir
Tumblr media
T.C. Anayasası TCK-CMK-CGTİK-PVSK ve İlgili Mevzuat / Cep Kanunları Serisi 08 isimli ve Yazarı Av. Celal Ülgen olan kitabın pdf dosyasını paylaşma amacımız kitabın tanıtımını yapmaktır. Kitabın tanıtım halini buradan kontrol ederek kesinlikle orjinalini alıp daha iyi bir sonuca varmış olursunuz. Kitap olarak çözmenin PDF olarak çözmekten daha verimli olduğu tespit edilmiştir.
Paylaşımda…
View On WordPress
0 notes
kitapindiroku · 8 years ago
Text
Tüm Ceza Kanunları ve İlgili Mevzuat Kitabı pdf indir pdf indir
Tüm Ceza Kanunları ve İlgili Mevzuat – Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi – Türkiye Cumhuriyeti Anayasası – Türk Ceza Kanunu – TCK Yürürlük Ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun – Ceza Muhakemesi Kanunu – CMK Yürürlük Ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun – Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu – Ceza Ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun – Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri İle Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev Ve Yetkileri Hakkında Kanun – Adli Sicil Kanunu – Asayişe Müessir Bazı Fiillerin Önlenmesi Hakkında Kanun – Ateşli Silahlar Ve Bıçaklar İle Diğer Aletler Hakkında Kanun – Bilgi Edinme Hakkı Kanunu – Çocuk Koruma Kanunu – Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kanunu – Denetimli Serbestlik Ve Yardım Merkezleri İle Koruma Kuralları Kanunu – İnfaz Hakimliği Kanunu – İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi Ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun – Jandarma Teşkilat, Görev Ve Yetkileri Kanunu – Kabahatler Kanunu – Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu – Çek Kanunu – Kimlik Bildirme Kanunu – Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet Ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu – Memurlar Ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun – Emniyet Teşkilatı Kanunu – Polis Vazife Ve Salahiyet Kanunu – Özel Güvenlik Hizmetlerine Dair Kanun – Ses Ve Gaz Fişeği Atabilen Silahlar Hakkında Kanun – Tanık Koruma Kanunu – Toplantı Ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu – Ailenin Korunmasına Dair Kanun – Uyuşturucu Maddelerin Murakabesi Hakkında Kanun – Sporda Şiddet Ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun – Dilekçe Hakkının Kullanılmasına Dair Kanun – Türk Bayrağı Kanunu – Taşınmaz Mal Zilyedliğine Yapılan Tecavüzlerin Önlenmesi Hakkında Kanun – Tebligat Kanunu – Türk Bayrağı Tüzüğü Adli Kolluk Yönetmeliği – Adli Ve Önleme Aramaları Yönetmeliği – Adli Sicil Yönetmeliği – Ceza Muhakemesinde Beden Muayenesi, Genetik İncelemeler Ve Fizik Kimliğin Tespiti Hakkında Yönetmelik – Yakalama, Gözaltına Alma Ve İfade Alma Yönetmeliği – Suç Eşyası Yönetmeliği – Ceza Muhakemesi Kanunu Gereğince Müdafi Ve Vekillerin Görevlendirilmeleri İle Yapılacak Ödemelerin Usul Ve Esaslarına İlişkin Yönetmelik – Ceza Muhakemesi Kanununa Göre Uzlaştırmanın Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik – Ceza Muhakemesi Kanununda Öngörülen Telekominikasyon Yoluyla Yapılan İletişimin Denetlenmesi, Gizli Soruşturmacı Ve Teknik Araçlarla İzleme Tedbirlerinin Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik – Çocuk Koruma Kanununun Uygulanmasına İlişkin Usul Ve Esaslar Hakkında Yönetmelik – Ailenin Korunmasına Dair Kanununun Uygulanması Hakkında Yönetmelik
Tüm Ceza Kanunları ve İlgili Mevzuat Kitabı pdf indir pdf indir oku
0 notes
kitapindiroku · 8 years ago
Text
Vergi Kanunları ve Vergilendirmeyle İlgili Temel Mevzuat Kitabı pdf indir pdf indir
Vergi Kanunları ve Vergilendirmeyle İlgili Temel Mevzuat Türkiye Cumhuriyeti Anayasası Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Vergi Usul Kanunu 3100 Sayılı Kanun 6183 Sayılı Kanun 4358 Sayılı Kanun Mali Tatil İhdası Hakkında Kanun 1905 Sayılı Kanun Danıştay Kanunu 2576 Sayılı Kanun İdari Yargılama Usulü Kanunu TCK (Genel Hükümler) Kabahatler Kanunu Gelir Vergisi Kanunu Kurumlar Vergisi Kanunu 5746 Sayılı Kanun Emlak Vergisi Kanunu Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanunu Veraset ve İntikal Vergisi Kanunu Katma Değer Vergisi Kanunu Özel Tüketim Vergisi Kanunu Gider Vergileri Kanunu Damga Vergisi Kanunu 5602 Sayılı Kanun Belediye Gelirleri Kanunu Harçlar Kanunu Değerli Kağıtlar Kanunu 5345 Sayılı Kanun 3568 Sayılı Kanun ve ilgili bazı ikincil mevzuat…
Vergi Kanunları ve Vergilendirmeyle İlgili Temel Mevzuat Kitabı pdf indir pdf indir oku
0 notes