Tumgik
#seferberlik yetkisi
onderkaracay · 4 months
Text
Tumblr media
🎯 SEFERBERLİK YETKİSİ NEDEN BAKANLAR KURULUNDAN ALINIP CUMHURBAŞKANINA VERİLDİ 🎯
Ülkede demokrasi olmuş olsaydı kurumsal devlet yapısı bu tür bir korkuya kapılmadan yoluna devam ederdi.
Burada bir kapsam genişlemesi yapıldı.
Dış tehditlere karşı savaş yetkisinin yanına iç tehditlere karşı önlem olarak değerlendiriliyor.
Sorun ortak akıl olmadan tek bir kişinin kime ve neye karşı bu yetkiyi kullanacağının belirsizliğidir.
Tek tehdit vardır.
Emperyalizmin yerli ve pişman olmamış tüm işbirlikçileridir.
Türk Cumhuriyeti, yurdu, ulusu ve gelecek kaygısı ile toplumu uyandırma çabaları bu torbanın içine atılır ise buradan felaket çıkar.
Bu gayret tek adam rejimini kurumsal yapı haline getirir.
Yarın devlet bir başka niyetin eline geçerse bu yetkiyi Hitler gibi kullanmaya kalkarsa bu vebal kime ait olur.
İşte bu sebeple devleti kurumsal yapı haline getirmek için devrim istiyor ekonomik çıkmazın çaresi olarak kamulaştırma talep ediyorum.
Bunun dışında bir çözüm varsa tartışalım diyorum.
Partisiz demokrasinin Atatürk ile aldatanlara hizmet etmemesi gerektiğini üzerine basa basa söylüyorum.
Bütün siyasi partiler toplum gözünde karşılığı olmayan yapılar olup bunun artık tarih olduğunu 2012 yılından bu yana yazıyorum.
Demokrasi ortak aklı tartışarak bulmak demektir.
Tek bir kişi dayatması gelecek açısından büyük tehlikeler içerdiği için mahşer tufanı ve canlı ölüler ibreti ilmi sır ile yaşandı.
Eğer bu talepleri yerine getirmek amacıyla geçici bir süreç olarak kullanılacak ise doğru olabilir.
İngiltere kaynaklı bazı yayınlara baktığımız zaman etki ajanlığı adı altında bunun tek adama bugüne kadar yaptıklarını eleştirenlere veya yapmak istediklerine karşı bir tedbir olarak görülüyor.
Buda hangi niyet sorgusunu ortaya koyuyor.
Tek adamın niyeti devlet yönetir insan hakları ve Anayasa'ya aykırı bir durum olup bu kendisi için de büyük bir tehdittir.
Devlet yönetimini kim kaparsa sürecine götürür.
Bütün bu uyarıları ülkemi, devketimi, Cumhuriyeti ve Türk ulusunun geleceğini bir yurttaş olarak düşünmek zorunda olduğum için yapıyorum.
Mustafa Kemal Atatürk'ün yarım kalan devrimlerini tamanlamak dışında bir çare yoktur.
Biz bunu kaba kuvvet ve zor ile yapmaya kalkmayacak kadar ahlaklı bir ulusun yurttaşıyım.
Askeri ve sivil darbelerin kurbanı olmuş buna rağmen bugüne kadar hiçbir zorbalık fikrinin yanında olmadım.
Herkes görevini ortak toplum sözleşmesine uygun yapmadığı için sorunlar büyüdü.
Devlette herkes kendini kurtarma derdine girişir ise ortada devlet kalmaz.
Emperyalizmin istediği de budur.
Kapitalizmin yerli oyuncularının uzun soluklu çabasından bunu okumak mümkündür.
Bunu ilk kez Mustafa Kemal Atatürk'ün devrimlerini tamamlamak anlamında dile getirdim.
Din ile aldatma devri bitti. Şimdi Atatürk ile aldatma devri sahneye konuyor.
Bunu kurumsal devlet etiği ile devrim yaparak önleyelim diyorum.
Seferberlik yetkisini devlette kurumsallaşma yerine tek bir kişi yönetimini kurumsal hale getirmek amaçlı kullanmak niyeti çok tehlikeli ve daha kırılgan bir irade olmanın önünü açacaktır. Bu durum devleti Atatürk ile aldatanlar ile yönetimi ele geçirmek isteyen emperyalizmin çok işine yarayacak bir fırsat verecektir. Bu uyarıyı bugünden yazmak bu niyeti topluma sorgulatır. Ben bilmem devleti yönetenler bilir devri bitmiştir.
Tehdidi görme farklarını ortadan kaldıralım.
Türk düşüncesi adına çok önemli ve büyük bir fırsatı ulusun geleceği için tartışmaya açtım.
Ufku geniş ve tarihsel süreçlerin desteklediği ilmi tarafı çok güçlü emperyalizmi en çok rahatsız eden fikri ortaya koyduğu için Türk ulusu büyük bir umut ile bu yolda uyanışa geçmiştir.
Fitne sosyal ağlar üzerinden halkı uyandıranın kafasını keserler diye tehdit ederken devlet bunu seyreder ise bunun altında herkes kalır.
Benim silahım yok, örgütüm yok, her yazımı kendim yazar paylaşırım. Hiçbir kimse ile bu konuda ortak hareket etme gibi bir çabam yok.
Ulusu aydınlatma görevimi düşünce gücü ile yapmak dünyanın hiçbir yerinde suç değildir.
Sahip çıkan fayda görür çıkmayan zulmü uzatır.
Tefeci soygun devam edemez. Ben onları suç üstü yakaladım.
Bunu herkese duyurmaz isem insanlığımdan utanırım.
Hırsızlığı gördüm Türk ulusundan çalınan hakka şahit oldum.
Devlet ve adalet dahil ulusa ve insanlığa bunu ihbar ettim.
Bunu görmezden kimse gelemez.
Geri almaktan kimse vazgeçemez.
Demokrasi ahlaklı ve adaletli olmak demektir.
Bunu beklemek her yurttaşın hakkıdır.
Önder Karaçay
0 notes
Photo
Tumblr media
Anayasa değişikliğinin “Evet”çilerden bile saklanan içeriği  Anayasa değişikliği teklifi Meclis’ten geçti. Şimdi sıra referandumda. Anketlerde Anayasa değişikliğinin içeriğini “hiç” bilmeyen, “çok az” ya da “biraz” bilenlerin oranı yüzde 78. Nasıl bilinsin? Düşünce, ifade özgürlüğü ve gösteri hakkının dahi kısıtlandığı, muhalif medyanın kapatma kararları ile susturulduğu bir Olağanüstü Hal döneminde, kapalı kapılar ardında hazırlanıp, kavga dövüş Meclis’ten geçirilen bir teklif bu. Ülkenin nasıl yönetileceğini belirleyen bir Anayasa değişikliği, hakkındaki Meclis görüşmelerinin canlı yayımlanmadığı, haber bültenlerinde görüntülerin kırpılarak kendine yer bulduğu, tartışma programlarında az doğru çok yanlış “bilgi”nin halkın üzerine boca edildiği, “Hayır” diyenlerin ekranlarda yer bulamadığı bir süreçle Meclis’ten geçirildi. Üniversitelerin, akademisyenlerin, gazetecilerin, hukukçuların, sendika ve demokratik kitle örgütlerinin, meclis dışı siyasi partilerin, halkın özgürce Anayasa değişikliğini tartışmasına izin verilmeyen, hızıyla insanları serseme çeviren bu süreçte herkesin hemfikir olduğu bir şey var, halkın çoğunluğu bu Anayasa değişikliğinin ne anlama geldiğini, içeriğini bilmiyor. O zaman iş başa düşmüştür. Anlatacağız. Bu ülkenin gördüğü en büyük “konuşma seferberliği”ni yapacağız. “Kararsızım” diyen, “İçeriğini bilmiyorum ama ‘güçlü Türkiye’ için evet diyeceğim” diyen yurttaşlara seslenelim: “Sadece bu Anayasa değişikliğini önerenleri değil, “hayır” diyenlerin gerekçelerini de dinleyin”. Gerçekten dinlediğinizde neden “#TekAdamRejimineHayır” dediğimizi anlayacaksınız… Maddelere boğulmadan işin özetini versek yeterlidir, mesele “Güçlü Türkiye” değil tüm gücün bir “Tek Adam”da toplanmasıdır… Ayrıntı isteyen için ise durum aşağıdaki gibidir… Anayasa değişikliği ne getiriyor?* Kısaca özetlersek, “cumhurbaşkanlığı sistemi” diye sunulan Anayasa değişikliği teklifinin asıl hedefi dünyadaki örneklere benzer bir “başkanlık sistemi” kurmak değil kuvvetler ayrılığını ortadan kaldırıp “kuvvetler birliği” sistemi kurarak tüm yetkiyi “Tek adam”a devretmektir. Yasama ve yürütme kuvvetlerini “Tek Adam’da birleştirmektir. Anayasa değişikliği ile bildiğimiz parlamenter sistem ortadan kalkıyor. Başbakan ve Bakanlar Kurulu ortadan kaldırılıyor. Yasama organı olarak Meclis’in ana işlevlerinden biri olan yürütmeyi dengeleme ve denetleme imkanı tamamen ortadan kaldırılıyor. Devlet organlarının kanunla düzenlenmesi kuralının terk edilmesi gibi birçok alanda Meclis’in yasa yapma yetkisi elinden alınıyor. Tek bir kişiye, oylarımızla seçtiğimiz Meclis’i feshetme, ülkeyi sürekli olağanüstü halle, kanun hükmünde kararname ile yönetme yetkisi veriliyor. Bu sistemin dünya üzerinde başka bir örneği yok. Bu sistemde tüm yetkiler bir kişinin/ Tek Adam’ın elinde toplanacak. Nasıl mı? Madde madde anlatmaya çalışalım… Tek Adam karşısında hükümsüz Meclis Anayasa değişikliğinin getirdiği sisteme göre tüm yetkileri elinde toplayacak “Tek Adam” TBMM seçimleri ile birlikte yapılacak “cumhurbaşkanlığı” seçimleri ile seçilecek. Genel seçimler 4 yıldan 5 yıla çıkarılacak. Ve Tek Adam ile Meclis’in görev süreleri mutlak biçimde birbirine bağlanacak. İki seçimin aynı anda yapılması ile Cumhurbaşkanı ile Meclis çoğunluğunun aynı siyasi partiden olması yani yasamanın yürütme güdümünde oluşması hedeflenecek. Meclis çoğunluğu, Tek Adam’ın partisinde değil de başka parti veya partilerin milletvekillerinden olsa dahi mevcut sistemde olduğu gibi bakanlar kurulu ve başbakanı seçemedikleri için, milletvekili seçimlerin yapılmasının anlamı da kalmayacak. Asıl olan tek seçim Tek Adam’ın seçilmesi olacak. Milletvekili sayısı 600’e çıkarılacak ama ana işlevleri “maaşlarını” düzenli alıp, ayrıcalıklarını korumak olacak. Tek Adam, partisinin başında yer alabilecek. Yani “cumhurbaşkanı” partili olacak, partisinin genel başkanı olabilecek. “Tarafsız” ve “bağımsız” olmayacak. Meclis’i millet değil Tek Adam seçecek Tek Adam, partisinde de egemen olduğu ve hangi milletvekillerinin seçileceğine karar vereceği için seçimleri partisi kazandığında Meclis çoğunluğu da Tek Adam tarafından belirlenmiş olacak. Meclis’in Cumhurbaşkanı karşısında bir bağımsızlığı kalmayacak. Hiç seçmediğiniz Bilal’i o koltukta görmek ister misiniz? Tek Adam, tüm bakanları ve yardımcılarını kendisi belirleyecek. Örneğin Tek Adam oğlunu cumhurbaşkanı yardımcısı olarak atayabilir. Değişiklik teklifine göre cumhurbaşkanlığı makamının geçici/sürekli boşalması halinde yenisi seçilene kadar Tek Adam tarafından atanan Cumhurbaşkanı yardımcısı cumhurbaşkanının tüm yetkilerini kullanabilecek. Oğul örneğinden gidersek böyle bir durumda tüm bu yetkiler seçim olmaksızın babadan oğula devredilebilecek. Gözünüzün önüne oğlu getirmek bile yeniden düşünmek için bir neden olabilir (!) Millet bakacak, Vekilleri bakacak, Tek Adam’ın adamları yönetecek Sayısı belli olmayan bu söz konusu bakan ve cumhurbaşkanı yardımcılarının maaşlarını biz vergilerimizle ödeyeceğiz ancak onlar Meclis’e dolayısı ile halka karşı değil Tek Adam’a karşı sorumlu olacak. Onun ağzından ne çıkarsa onu yapacak. Tek Adam atadıklarını istediği zaman görevden alabileceği için, ona itiraz etmeleri de mümkün olmayacak. Tek Adam’ın yaptığı atamalar Meclis ya da başka bir organın denetimine ve onayına bağlı olmayacak. Tek Adam, üst kademe kamu görevlilerini atayabilecek, görevlerine son verebilecek, atamalara ilişkin esaslar yine tek adamın çıkaracağı kararname ile belirlenecek. Tüm bürokrasi sadece Tek Adam’a karşı sorumlu olacak. Tek Adam sorgulanamayacak, soru bile sorulamayacak Halk yine oy verip Meclis’teki milletvekillerini seçecek ancak halkın seçtiği Meclis’in yürütme organını-Tek Adam’ı denetlemesi mümkün olmayacak. Meclis’e karşı sorumlu bir hükümet (yürütme) oluşmayacak, güven oylaması kalkacak. Doğalında milletvekilleri ortadan kaldırılan bakanlar kurulu için gensoru veremeyecek. Düzenleme ile sözlü soru ortadan kaldırılacak. Mevcut sistemde yürütmenin başı olan başbakana yazılı soru sorabilirken değişiklik referandumdan geçerse milletvekilleri Tek Adam’a soru bile soramayacak. Ancak yardımcıları ve bakanlarla muhatap olabilecek. Üstelik değişiklikte yazılı sorular cevaplanmazsa ne olacağı yazmadığı için bu uygulamanın da hiçbir etkisi olmayacak. Tek Adam sevmediği Meclis’i feshedebilecek Bugünkü gibi Mecliste basit çoğunlukla (Meclis’teki vekil sayısının yarısı) erken seçim kararı alınamayacak. Meclis’in beşte üçü bu kararı verebilecek. Seçim kararı verildiğinde “Tek Adam” seçimi de birlikte yapılacak. Ancak hazırlanan sistemde Meclis çoğunluğu Tek Adam’ın partisinden olduğunda o istemediği sürece yasal süre dolmadan ülkeyi seçime götürmek mümkün olmayacak. Tabi Tek Adam isterse her şey çok “kolay” olacak. Tek Adam Meclis seçimlerinin yenilenmesini istediğinde. Meclis’i feshedebilecek. “Ben yaptım oldu” demesi yeterli olacak. Tek Adam’a oy vermeyenlerin de temsil edilmesi gereken Meclis sadece Tek Adam’ın kararı ile yenilenecek. Halkın kolektif çıkarı değil Tek Adam’ın siyasi çıkarı belirleyici olacak. Seçim tehdidi Tek Adam’ın elinde Meclis’in üzerinde salladığı bir kılıca dönüşebilecek. Tek Adam koltuğu bırakmak istemezse… Peki ya Tek Adam koltuğu bırakmak istemezse? Değişikliğe göre cumhurbaşkanının iki kez seçilme hakkı var. Ancak ikinci dönemde yasal süre bitmeden Tek Adam Meclis’i feshedip yeniden seçime giderse iki kez sınırına takılmadan bir kez daha aday olabilecek. Tek Adam’ın yürütmeye ilişkin konularda kararname çıkarma yetkisi olacak. Ülkeyi Meclis’e hiç sormadan çıkardığı kararnamelerle yönetebilecek. Mevcut sistemde KHK çıkarma yetkisi parlamentonun kabul edeceği ve konu, amaç ve süre gibi unsurlar açısından sınırlandırılmış bir yetki yasasına dayanır ve sonrasında da parlamentonun KHK’yi onay yoluyla denetlemesini içerirken, yapılan değişiklikle TBMM’nin denetim olanakları tamamen ortadan kaldırılacak. Tek Adam yetkisini doğrudan Anayasa’dan almış olacak. Tek Adam’ın partisi Meclis’i kilitleyecek Anayasa’ya göre yasama yetkisi devredilemez, ancak Anayasa değişikliği referandumdan geçerse Tek Adam’a kanunla düzenlenmeyen bir konuyu kararnameyle düzenleme, yasal boşlukları kararnameyle doldurma yetkisi verilecek. Tek Adam, eğer yasayla düzenlenmiş bir alan varsa o konuda kararname çıkaramayacak. Ve eğer çıkardığı kararname yasa ile çatışırsa o yasa uygulanacak, ancak Meclis çoğunluğu da Tek Adam’ın partisindeyse Meclis’in kanun çıkarması engellenerek “yasal boşluk” alanlarında at koşturabilecek. Tek Adam, “cumhurbaşkanlığı kararnamesi” ile Bakanlıkların kurulması, kaldırılması, görev ve yetkileri, teşkilat yapısı, merkez ve taşra teşkilatlarının kurulmasını sağlayabilecek. Örneğin Aile Bakanlığı ya da örneğin Çevre ve Şehircilik bakanlığı bir gecede kapatılabilecek, bu kamu kurumlarında halkın yararına işletilebilecek tüm mekanizmalar Tek Adam’ın bir sözü ile kaldırılabilecek. Devlet Denetleme Kurulu bile Tek Adam’ın oyuncağı olacak Tek Adam örneğin Atatürk Kültür, Dil, Tarih Yüksek Kurumu, TRT, YÖK, Kredi ve Yurtlar Kurumu, Üniversiteler, Devlet Tiyatroları, Türk Patent Enstitüsü, Sosyal Güvenlik Kurumu gibi…“kamu tüzel kişiliği” kurma konusunda da kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisine sahip olacak. Yine Devlet Denetleme Kurulu ve Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği gibi kritik kurumların tüm işleyiş ve teşkilat yapılarında kararname ile değişiklik yapabilecek. Tek Adam, yönetmelik de çıkarabilecek. Tek Adam’ın canı sıkılırsa OHAL ilan edecek Tek Adam, olağanüstü hal (OHAL) ilan edebilecek. Üstelik kendi bakanlarından bile görüş almasına gerek yok. Bir sabah uyanıp olağanüstü hal ilan edebilir. Yapılan değişiklikle olağanüstü hal ilan nedenleri de arttırılıyor. Savaş, savaşı gerektirecek bir durumun baş göstermesi, seferberlik, ayaklanma, doğal afet, salgın hastalık ve ağır ekonomik bunalım gibi birbiri ile ilişkisiz konular OHAL ilanına gerekçe yapılıyor. Değişiklikte olağanüstü halin kaç kez uzatılabileceği konusunda bir sınır getirilmediği için, örneğin Tek Adam görevde bulunduğu süre boyunca ülkeyi sürekli olağanüstü halle yönetebilecek. OHAL ilan ettiğinde OHAL kararnamesi çıkarabilecek ve çıkardığı kararnameler “kanun” hükmünde kabul edilecek. Anayasaya uygunluk denetimi dışında bulunan bu kararnameler ile Tek Adam bu kararnamelerle Anayasa hükümleri de dahil olmak üzere hukuk düzeninde kalıcı değişiklikler yapabilecek. Yani olağanüstü ilan ettiği dönemde Anayasayı da fiilen askıya alabilecek. Tek Adam istediği suçu işleyecek, yargılanamayacak Bu kadar yetkiyi elinde toplayan Tek Adam nasıl mı yargılanacak? Bekir Bozdağ diyor ki şimdiye kadar Cumhurbaşkanı yalnız vatana ihanetten yargılanabiliyordu, değişiklikle siyasi sorumluluk veriliyor, cezai sorumluluk getiriliyor. Elbette Bozdağ tüm yürütme yetkisini Tek Adam’ın elinde topladığını, bahsedilenin aynı “cumhurbaşkanı” olmadığını söylemediği gibi, ceza almasının neredeyse imkansız olduğundan da bahsetmiyor. Şöyle ki Tek Adam hakkında ancak 600 vekilin salt çoğunluğu yani 301 vekil soruşturma açılmasını teklif edebilecek, ancak beşte üçünün onayıyla (360) bu teklif kabul edilecek ve yine ancak 400 vekil “evet” derse Yüce Divan’a gönderilebilecek. Yani Tek Adam Meclis çoğunluğunu elde tutan bir partinin genel başkanı olursa kendi partisi istemediği sürece yargılanamayacak. Tek Adam iktidarı bittikten sonra da eğer Meclis’in nitelikli çoğunluğu “evet” demezse yargılanmayacak. Hadi diyelim olmayacak şey oldu. Tek Adam Yüce Divan’a gönderildi. Yani Meclis’in üçte ikisi Tek Adam suçludur diye düşündü. Tek Adam’ın yargılanmak için gideceği yer Anayasa Mahkemesi yani üyelerinin büyük bölümünü atadığı yer. Hadi diyelim burada da olmayacak şey oldu. Tek Adam mahkum oldu. Eğer mahkumiyet “cumhurbaşkanı seçilmeye engel” bir suçtan değilse Tek Adam görevde kalmaya devam edecek. Tek Adam istemezse kimse yargılanamayacak Tek Adam’ın atadığı bakanlar ve cumhurbaşkanı yardımcıları eğer suç işlerlerse, yani aşina olduğumuz o “dörtlü” gibi hırsızlık, yolsuzluk yaparlarsa, rüşvet alırlarsa ne olacak? Onların da Yüce Divan’a sevk edilmeleri için yine üçte iki (400) oy gerekecek. Yani Tek Adam istemediği sürece hiçbir bakan ve yardımcısı yargılanamayacak. Görevleri bittikten sonra da yargılanmaları için aynı oran gerekecek. “Bağımsız yargı” yok, “Tek Adam’a bağımlı yargı” var Peki ya yargı? Tek Adam, Anayasa değişikliği ile yeni adı HSK (Hakimler ve Savcılar Kurulu) şeklinde değişecek olan HSYK’nin, neredeyse yarısını kendisi seçecek. HSK Başkanı, Tek Adam tarafından atanan Adalet Bakanı olacak. Tek Adam tarafından atanan Adalet Bakanlığı müsteşarı ise tabi üye olacak. Sayısı 13’e indirilen üyelerden 4’ünü Tek Adam kendisi atayacak. Tek Adam’ın atadığı HSK üyelerinin göreve başlaması için Meclis’ten onay aranmayacak. Kalan üyeler TBMM’de, yani hâkim meclis çoğunluğu yani iktidar partisi ve değişikliğe destek veren parti tarafından belirlenecek. Yani Meclis çoğunluğu Tek Adam’ın partisindeyse HSK’nın tüm yapısını o belirleyecek. Yargı bağımsızlığı tamamen ortadan kaldırılacak. Dosta düşmana o karar verecek, sonra kandırılmışım deyip işin içinden çıkacak Tek Adam ülkenin “milli güvenlik siyaseti”ni belirleyecek. “Milli Güvenliğin sağlanması ve TSK’nın yurt savunmasına hazırlanmasından” Meclis’e karşı Tek Adam sorumlu olacak. Yani istediğini düşman istediğini dost ilan edebilecek. Ülkenin savaşa sürüklenmesine ya da ülkedeki bir toplumsal kesimin “iç düşman” olarak belirlenmesine tek başına karar verebilecek, sorun çıktığında “kandırıldım” deyip işin içinden çıkabilecek. Tek Adam, TSK başkomutanı olacak. Askerleri istediği gibi savaşa sokup çıkarabilecek. Zorunlu askerlikle TSK’ya katılan gençler Tek Adam’ın ağzından çıkan söz ve aldığı kararla ölüme gönderilebilecek. Genelkurmay Başkanı Tek Adam’a karşı sorumlu olacak. Memleketin kasası Tek Adam’a Biraz da “paradan” haber verelim. Yapılan Anayasa değişikliği ile Tek Adam bütçeyi de kendisi oluşturacak, Meclis’e kendisi sunacak. Halkın parasının nereye aktarılacağına, eğitime, sağlığa, savaşa ne kadar bütçe ayrılacağına kendisi karar verecek. Dünyadaki “başkanlık sitemlerinde” Meclis’in elindeki en önemli koz “başkanın” bütçesi üzerindeki onay yetkisiyken “Türk tipi başkanlık” diye sunulan Tek Adam sisteminde bu denetleme/denge unsuru da ortadan kaldırılacak. Tek Adam bütçesi Meclis tarafından onaylanmazsa, geçici bütçe kanunu çıkarılacak o da çıkarılamazsa eski bütçe yeniden değerlenme oranına göre arttırılarak yürürlüğe girecek. Meclis tamamen işlevsizleşecek. Tek Adam Meclis onayı dahi olmadan harcama yapabilecek. Maddeleri de örnekleri de çoğaltmak mümkün. Ama bu kadarı da referanduma götürülen Anayasa değişikliğinin temel özelliğini anlatmaya yetiyor. 80 milyonun iradesi, bu memleketin bugünü ve geleceği tek adama teslim edilebilir mi? HAYIR! * Yazıda Önce Demokrasi’nin “Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerine teknik ve bilimsel rapor” metninden, mecliste.org’ta yayımlanan uzman görüşlerinden yararlanılmıştır. Özge Ozan (sendika.org)
26 notes · View notes
yenicagkibris · 5 years
Text
Kıbrıs’taki olayları NATO talimnamelerine veya özel harp psikolojik savaş yöntemlerine göre yorumlamak -8- Ulus Irkad
https://wp.me/pXsHy-Kv5 Özel Harp Dairesi-TMT ve Türkeş-MHP İlişkisi Türkiye Kontrgerillasının 6-7 Eylül 1955 tarihlerinde de faaliyet gösterdiği ve o terör dalgasından sonra artık azınlıkta olan farklı kültürlü insanların Türkiye’yi terketmeye başladıkları bir gerçektir.Olayların kilit ismi Oktay Engin adlı şahıs devlet memuru olarak 1980 darbesine kadar görev yaptı (Kılıç,2007,89). MHP, Özel Harp Dairesi ve Kıbrıs’ta kurulan TMT ve Mücahit Ordusu  arasında da direk ve indirek bağlantılar vardır. Bu konuya girerken bunları da görmek ve Özel Harp Dairesi örgütlenmesi içinde MHP’nin bayağı önemli bir yeri olduğunu vurgulamamız gerekmektedir. Aşağıdaki tarihsel kronolojik sıralama da bizleri haklı çıkaracaktır. Türkiye’de MHP’nin güçlendiği bölgelerde farklı mezhepsel grupların olduğu görülmektedir.”1980’de cezaevlerinde yapılan bir ankette, “sağ militanlar yani  “Bozkurtlar” arasındaki memur oranı %14.2 idi (solcular arasında bu oran %8.8’di) ve bu oran devlete MHP’nin militan kadrolarını yerleştirmenin boyutlarını göstermesi açısından dikkate değer. Yine MHP ve Ülkücü Kuruluşlar iddianamesine göre, “Çeşitli toplumsal kesimlerin maddi yönden güçlük içinde bulunan bireyleri üzerinde cezbedici bir görünüm kazanmasına, ülkücülüğün adeta bir meslek haline gelmesine neden olmuştu”. MHP’nin hükümette bulunduğu dönemlerde elde ettiği büyük güç sayesinde yandaşlarına iş, para, eğitim olanakları sağlaması militan sayısını arttırmasında belirleyici bir unsurdur”(Parlar,2006,116). “Paramiliter “ölüm mangaları”nın 1965’ten itibaren tırmandırdığı “terör” eylemleri ne bir “sapma” ne de “özerk” programa dayalı stratejidir, “Kapitalist sınıfın, iktisadi kaynaklarını halk kitlelerinin zararına tasarrufu mücadelesinde gerekli görüldüğünde kullanmak üzere saklı tuttuğu bir silahtır (Parlar, 2006,118). Ülkü Ocaklarının Kültür Komitesi Başkanlığının bir raporunda aşağıdaki yazı ilginçtir. “Toplum içinde kendini yalnız hisseden ve dayanacak bir çevre arayan kişiler ve toplum içinde horlanan, aşağılanan kişiler bir teşkilat içinde yer alıp, onun gücüne ve dayanışmasına ortak olmak isteyebilirler… Yöneticiler bu konuda hassas davranmalı ve bu tip kimseleri teşkilat bünyesinde bulunsun veya bulunmasın milletimizin menfaatleri doğrultusunda kanalize etmesini bilmelidir”(Parlar,2006,120). “Kontrgerilla yöntemleriyle emekçilere karşı sürdürülen savaşta Özel Tim, JİTEM, Çevik Kuvvet gibi askeri örgütlenmelerin yanında yarı askeri bir örgütlenme olan MHP’nin de önemli bir görevi vardır. Her kademesinde istihbarat örgütleriyle içli dışlı olan bu parti, örgütlenme modelinden mücadele yöntemlerine kadar tamamen üzel savaşın ortaya çıkardığı bir partidir. MHP’nin değişmez lideri Alparslan Türkeş, Özel Harp Daresi’nin önceki kuruluşu olan Seferberlik Tetkik Kurulu’nun önceki ilk subaylarındandır. Yine Türkeş, Amerika ve Almanya’da özel eğitimden geçmiş bir özel harpçidir”(Hiçyılmaz,1997,111) Özel Harp Dairesi’nin ilk illegal gizli, eylem sahası 6-7 Eylül olaylarının çıkış noktası olan Kıbrıs adasıydı. Özel Harp Dairesi olaylardan üç ay önce adada sivil unsurları örgütlemeye başlamıştı. Özel Harp Dairesi’nin subay ve astsubayları özel harp tekniklerini adada pratiğe dökmeye başlamışlardı (Kılıç,2007,92). Yani demek ki buradan çıkardığımız sonuç şudur, Özel Harp Dairesi Kıbrıs’ta EOKA’dan da önce faaliyete geçmiş durumdaydı ve emekli Albay İsmail Tansu’nun da dediği gibi “Aslında Hiç kimse uyumuyordu”. Aynı şekilde Yunanistan Özel Harp Dairesi de adada örgütlenmeye başladı. 1955 yılında Yunan “Koyun Postu” (Gladio) mensubu Grivas’ın “Rumlardan bir yeraltı örgütü kurmak için adaya geçmesiyle başladı”. Kısa sürede adadaki Rum gençlere özel kamplarda gerilla eğitimi veren Grivas, Kıbrıslı Savaşçıların Ulusal Birliği (EOKA) örgütünü kurdu”(Kılıç, 2007,93). “EOKA’ya karşı Özel Harp Dairesi’nde görevli subaylar da gizlice ve başka kimliklerle adaya gidiyorlardı. Özel Harp’çi subayların öncülüğünde Kıbrıslı Türkler de, bu sürede Kara Çete, 9 Eylül ve Volkan gibi örgütler kurdular”(Kılıç,2007,93). “Gizli örgütün kurulması çalışmalarına başlayan İsmail Tansu, detaylı bir proje hazırladı. Özel Harp Dairesi’nin kuruluşunda da temel alınan Amerikan askeri yönergelerine göre hazırlanan ve Kıbrıs İstirdat Planı adı verilen projede örgütün lideri ve diğer kadroların tespiti, kurulacak gizli karargahlar  ve diğer bilgiler yer aldı”(Kılıç, 2007,94). Tansu’nun, “Aslında Hiç kimse uyumuyordu” adlı kitabında da Alparslan Türkeşle arasındaki ilişki kitapta şöyle anlatılmaktadır: “Milli Savunma Bakanlığı’ndan isteklerimiz genel olarak silah ve mühimmat konusunda olurdu. İhtiyacımız olan silah ve mühimmat listesini Salih Coşkun Paşa’ya verdiğimiz zaman, hemen onların kayıttan düşülmesi işlemlerini tamamlatır, Bakan Ethem Menderes’e onaylattıktan sonra bize verirdi. Biz de, bu evrakla Milli Savunma Bakanlığı depolarından teslim aldığımız silah ve mühimatı güney kıyılarımızda tesis ettiğimiz gizli sevk merkezlerine gönderir depolardık. Bu normal olmayan işlemlerin silah depolarıyla temas ettiğimiz sırada, öne sürdüğümüz maske hikayelerine rağmen, bazı subayların dikkatini çekeceğini ve kuşku uyandırabileceğini düşünmüyor değildik. Nitekim, 27 Mayıs 1960 ihtilalini yapmaya hazırlanan subayların kulaklarına bu konu; “Adnan Menderes özel sivil militanlarını  silahlandırıyor” şeklinde fısıldanmıştı. Bu sebeple de ihtilalci subaylar başarılı oldukları takdirde, ilk planda, başta Daniş Paşa omak üzere, Özel Harp Dairesi’nin bütün subaylarını göz altına almayı önceden kararlaştırmışlardı. Ben, 27 Mayıs İhtilalinin ilk günü bunu öğrenince, hemen Milli Birlik Komitesi’ndeki arkadaşlarımla ve bu arada o gün Başbakanlık Müsteşarlığı’nı üstlenen Komite üyesi Alpaslan Türkeş ile görüşerek, Özel Harp Dairesi’nin fonksiyonunu ve ne gibi işlerle meşgul olduğunu anlatmıştım. Komiteyi tam zamanında uyarmak suretiyle büyük bir skandalı önlemiştim”(Tansu,88-89). 1 Ağustos 1958’de oluşturulan TMT’nin en üst seviyedeki dört kişilik ilk hücresi içinde, Bozkurt kod adıyla Yarbay Rıza Vuruşkan, Ağrı kod adıyla Fazıl Küçük, Toros kod adıyla Rauf Denktaş ve Kıbrıslı Doktor Burhan Nalbantoğlu bulunmaktaydı (Kılıç, 2007,95). Vuruşkan’ın elinde, Genelkurmay İkinci Başkanı Cevdet Sunay’ın imzası olan bir görev talimatı vardı: “TMT lideri Vuruşkan; Kıbrıs Türk toplumunun Rumların EOKA örgütünün saldırılarına karşı can ve mal güvenliğini sağlamak ve TC Hükümeti’nin izlediği Kıbrıs politikasını desteklemek maksadıyla, Kıbrıs’ta gizli silahlı bir yeraltı örgütü kurmakla görevlidir. -Lider (Rıza Vuruşkan) bu örgütü Türkiye’den emrine verilecek uzman muvazzaf ve yedek subaylarla kuracak, eğitecek, silahlandıracak ve yönetecektir. -Lider, bu gibi gizli yeraltı örgütlerinin kendilerine mahsus ve nizami olmayan özel kuralları çerçevesinde, görevin gerektirdiği her türlü yetkiye sahip bulunacaktır. -Gerek Türkiye’den gönderilen subaylar ve gerekse Kıbrıs’ta örgüte alınan kişiler liderin bütün emirlerine kayıtsız ve şartsız uyacaklardır. -Lider Kıbrıs’ta, TMT’ye veya Türk toplumuna yönelik; hainlik, casusluk, bozgunculuk, soygunculuk, gasp veya eşkiyalık gibi girişimlere fırsat vermeyecek önlemleri önceden alacaktır. -Bu gibi faaliyetlerin olması halinde, suçları sabit olanlar, liderin oluşturacağı özel bir kurul tarafından cezalandırılacaklardır. Ancak,ıslah edilmedikleri için ortadan kaldırılması olursa, bunun için Özel Harp Dairesi Başkanı’ndan izin alınacaktır. Talimat açıkça örgüt lideri Vuruşkan’a istediği kişiler hakkında ölüm fermanı verme yetkisi veriyordu”(Kılıç,2007,95-96).   KAYNAKÇA Kılıç, Ecevit (2007) Özel Harp Dairesi, Türkiye’nin Gizli Tarihi, Güncel Yayıncılık,İstanbul. Hiçyılmaz, S. (1997) Susurluk ve Kontrgerilla Gerçeği, Evrensel Yayınları,İstanbul. Tansu,İ (?) Aslında Hiç Kimse Uyumuyordu,Galeri Kültür, Lefkoşa. -DEVAM EDECEK-
0 notes
seslimeram · 6 years
Text
Onun Adı Hiç Hayat Olur Mu?
Tumblr media
Kelimelerin boşlukta yankılandığı, enikonu unutturulmaya sevk olunduğu bir yerde hayatın berhava edilmesine tanıklık ediyoruz. Düzen diye türetilenin var ettiği her şey en başta söze karşıtlığı imal ediyor. Düşünmenin, tahayyül etmenin ve bir uzama varabilmenin önündeki bütün şablonlar yerle yeksan olundu / olunuyor. İleri demokrasi, yeni ülke, yeni dönem öylesi ya da böylesi diye paylaşılan, sunulanın hayatta var ettiği yegane şey daha kalıcı bir tahakküm döngüsüdür. Sözcüklerin üzeri çizilirken, anlamlar boşluğa düşürülmektedir.
Kelimelerin zayi olunduğu yerde yerlerine ikame olunan devletli argümanları hayatlarımızın donatılmasını açık bir biçimde çitlenmesini beraberinde getirmektedir. Ne oldu da böylesi bir biyopolitik cendere gerçek olundu bahsi tartışılmadan geçip gidendir. Nasıl bu hallere koyuldu bu menzil her hali ile bu konuşturulmadan sabit kılınandır. Doksan beş yılda kerhen bir demokrasi tahayyülünün bile yapılandırılamadığı, kimin gücü yetiyorsa bir diğerini ezdiği, sürdüğü, yok etmelere sevk ettiği, çürüttüğü bir uzamda müştereklerimiz talan olunandır. Bundan daha acı, bunun kadar yıkıcılığın halen öncelendiği bir yerde hayat sahiden nedir?
Hukukun un ufak olduğu, adalet tahayyülünün iktidar dışındakilere reva görülmediği, cürüm ardılı cürüm, yıkım ardı yıkımın var edildiği sahnedeki sonuçlardan birisidir kelimelerin zayi olunması. Kelamın, sözün üstüne atılan çizik bir kez olsun sağlandı mı gerisi çorap söküğü gibi çıkagelir. Var edilen iklimin bu sahada eylediği her türlü fecaatin başat habercisidir bu ek konulan kelimeler. Düzen denilenin devamlılığı, suskunluğun yaygınlaştırılması ile söz konusu olur. Düzen bu tahakküm halinin, nesnelliğini ardışık, hakikat, tek yol olarak var ederek, biçimlendirerek yol alır. Hayatı anlatan ve onu anlamlı kılan her edim, tanımlama ve kelime yerle yeksan olunur. Doksan beş yılın en kestirmeden özeti burada yatmaktadır. Bir yeni ülke şablonu bina edilirken asıl olan cerahatin daimiliğidir, böylesi bir yerde hayat nedir?
Selda Güneysu’nun Cumhuriyet Gazetesi’ndeki haberidir. Bundan böyle her gün ‘Ohal!’: “Bugüne dek tam 7 kez uzatılan OHAL kaldırılıyor ancak AKP'nin yerine Meclis'e sunduğu kanun teklifi, OHAL'i aratacak gibi. Taslakta, valilere süper yetkiler tanınıyor, MİT, 'sır küpü' oluyor, toplantı ve yürüyüş hakları tırpanlanıyor.”
“Düzenlemenin birinci maddesi, valilere, “kamu düzeni veya güvenliğin olağan hayatı durduracak veya kesintiye uğratacak şekilde bozulduğu ya da bozulacağına ilişkin ciddi belirtilerin bulunduğu hallerde, 15 günü geçmemek üzere, ildeki belirli yerlere giriş ve çıkışı sınırlama yetkisi” veriyor. Bununla birlikte valiler, ildeki belli yerlerde veya saatlerde kişilerin dolaşmalarını, toplanmalarını, araçlarının seyirlerini düzenleyebiliyor veya kısıtlayabiliyor. Ruhsatlı da olsa her çeşit silah ve merminin taşınması ve naklini de yasaklayabiliyor.”
“2 yıllık OHAL dönemi boyunca Cumhurbaşkanlığı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu’nun onayı ile hayat bulan ihraç yetkisi teklifin yasalaşması halinde sadece Cumhurbaşkanı’na karşı sorumlu bakanların tekil onayına bağlı olacak. Tek bakana bağlı ihraç yetkisi 3 yıl boyunca devam edecek. Askerlerin ihraçları ise Milli Savunma Bakanı’nın onayına bağlı olacak.” Kelimelerin tahrif olunmasının, insan hakkı meselinin topyekûn tahrip edilmesinin, çürütülmesinin yolu ve yordamı ve tahayyülü kesintisiz kılınıyor. Kaybedilen ve artık geçti denilen senaryolar yeniden kuruluyor, kurumsallaştırılıyor.
Biçimlendirilen, dönüştürülen ve arasız, yeniden şekillendirilen devletli kumaşı ile daracık bir elbiseye sıkıştırılmaya / şekillendirmeye teslimiyeti zorluyor yurttaşını koca çukur! Bariz olan ve kesintisiz kılınan bir cüretle hayatın zapturapt altına alınması gerçekliğe kavuşturuluyor. O yedi defa uzatılmış olanın yerine ikame edilecek olan düzenleme Meclis Komisyonu’ndan geçer geçmez, hayatımızın başka bir dönüşüme, yıkıma rehin edileceği kesintisiz kılınandır.
Evrensel Gazetesi’nin 18 Temmuz tarihli nüshasının manşeti: “Topyekun susturma hazırlığı” olur. Cumhurbaşkanlığı kararnamesi, konfederasyonları ve meslek örgütlerini, siyasi, mali ve idari olarak Devlet Denetleme Kurulunun denetimi altına alıyor. Kararnamenin emek ve meslek örgütlerini keyfi bir biçimde cezalandıracağı amacını belirten konfederasyon ve meslek örgütü temsilcileri “buradaki amacın işçilerin ve emekçilerin mücadelelerini engellemek olduğu görülüyor” diye bildirirler. Tam ve eksiksiz denetim gayretinin her nasıl ve her ne şekilde olacağının örneklendiği bir mefhumun ayak sesleridir yapılandırılan. Örgüt sahibi ya da örgütsüz, sendikal faaliyetlerinden, müştereklerin hak arama mücadelelerine, partilerin yapılandırılmasından, sokağın siyasetini imal edenlere hemen her şekilde bir yol ve yöntem olarak hayatta kalmayı savunanlara cerahatle gözdağının birlikteliğinde karşılık verilir.
Tahakkümün kural ve kaideleri ve yönergeleri birbiri ardına türetilen yeni ülkeye mahsus olan şablonlarla yinelene gelir, yapılandırılır. Cerahat artık vaat kılınandır. İHD Eş Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan bu yeni düzenlemeyi Evrensel Gazetesi’nden Birkan Bulut’a değerlendirir. “Anayasa’ya göre temel hak ve özgürlüklerin kaldırılmasına savaş, seferberlik ve olağanüstü durumlarda de karar verilebileceğini” söyler. Ancak bu düzenlemeyle OHAL’in bazı yetkilerinin kanunlaştırıldığını belirten Türkdoğan, “AKP uyanıklık yaparak OHAL varmış gibi yasa Anayasa’ya aykırı bir iş yapıyor. Valilere tanınan yetkiler, kamu kurumlarına ihraç yetkisi verilmesi gibi durumlar OHAL’de verilen yetkilerdir” dedi. OHAL kapsamında çıkarılan 32 KHK ile yüzlerce kanunda binlerce değişiklik yapıldığına dikkat çeken Türkdoğan, “Ancak OHAL’in uzatılmamasıyla beraber kalkacak 3 temel şeyi bu yasa teklifiyle getirdiler. Valilere verilen yetkiler, kurumların çalışanları ihraç edebilmesi ve gözaltı süreleri gibi OHAL ile birlikte kalkacak kuralları bu kanun teklifiyle 3 yıl daha sürdürmek istiyorlar” dedi. Türkdoğan, bu düzenlemenin Anayasa Mahkemesine (AYM) götürülmesi gerektiğini belirterek, “AYM bu kanun önüne gelir ve iptal etmezse kendisini kapatması lazım. Çünkü çok açık Anayasa ihlalleri var” diye bildirir.
AKP’nin 16 Temmuz’da TBMM Başkanlığı’na sunduğu “Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi”, 19 ve 20 Temmuz’da Adalet Komisyonu’nda görüşülür. Komisyonda valiliklere “sıkıyönetim” anlayışındaki geniş yetkiler, darbe girişiminden bugüne OHAL kapsamındaki yapıldığı üzere mahkeme kararı olmaksızın kamudan ihraçlar yapılması gibi hükümler muhalefetten tepki gördü. Ancak MHP’nin destek verdiği teklif, AKP’li Adalet Komisyonu Başkanı Hakkı Köylü’nün her türlü muhalefet önerisi için “Genel Kurul aşamasında değerlendirilir” yaklaşımıyla hızlı şekilde görüşüldü. Komisyonda, AKP’nin verdiği önergeyle 25 maddelik teklife 1 madde ilave edilmesi sonucunda teklif 26 madde şeklinde kabul edildi. AKP, yasa teklifini gelecek hafta başında TBMM Genel Kurulu’nda yasalaştırmayı hedeflediği için siyasi partilere muhalefet şerhleri içinse yarın akşam saat 20.00’ye kadar kısıtlı süre tanındı. Teklif, yasalaştığında 19 Temmuz 2018 tarihi itibariyle 2 yıllık uygulamanın ardından yeniden uzatılmayan OHAL kapsamındaki düzenlemeler en az 3 yıl süreyle daha yasal hale getirilecek görünüyor diye yazar Amerika’nın Sesi.
Fiilen bir olağanüstü halin kesintisizliği sağlama alınırken, var edilen cerahatle bir yarının var edilebileceği yanılgısına halen alıcı aranmaya devam olunmaktadır. Devletin tahakkümü, açık bir biçimde yeniden biçimlendirilen yönergelerin arasında sıkıştırılmış cümlelerle artık hayata sabitlenendir. Kelimelerin anlamlarının boşa düşürüldüğü yerde var edilen var edilen cerahat, tüm o yapılandırma gayretinin oluşturmaya çalıştığı yıkım anlık, günlük, basit değildir ömrün törpüsü bir toplamdır. Bu bahislerle iki koca yıl sonra, darbeye kalkıştığı söylenen kliğin aynı hattında yürüyen bir menzil gerçekten gerçek kılınır.
İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanvekili Sezgin Tanrıkulu, “Türkiye'de İnsan Hak İhlalleri Haziran 2018 Raporunu” açıkladı. “Düşünceyi ifade özgürlüğü kapsamında 1884 hak ihlali, örgütlenme özgürlüğü kapsamında 4 hak ihlali ve toplantı - gösteri özgürlüğü kapsamında 280 hak ihlali gerçekleşmiştir” açıklamasında bulunan Tanrıkulu, “Türkiye’de İnsan Hak İhlalleri Haziran 2018 Raporu’na göre, yaşam hakkı ihlalleri kapsamında 257 ölü 34 yaralı (1’i çocuk), işkence olayları kapsamında ise 86 hak ihlali, düşünceyi ifade özgürlüğü kapsamında 1884 hak ihlali, örgütlenme özgürlüğü kapsamında 4 hak ihlali ve toplantı - gösteri özgürlüğü kapsamında 280 hak ihlali gerçekleşti” verisini paylaştı. Kesintisiz kılınmış olan bir cerahat sahnesinde vuku bulan yıkımın artık rastgele değil bile isteye hesaplı / kitaplı şekillendirilmesidir dikkatlere sunulan.
Tumblr media
Kelimelerin anlamlarının paramparça edildiği, dahası yaşama ediminin toptan, tek tip bir form içerisine sıkıştırılmaya çalışıldığı yerde, nefretin, kötülüğün el üstünde tutulması gayretidir bir kez daha yinelenmesi gereken. Cerahatle yol bulmaktan kaçınmayan, kendine düşman aramak veya yaratmaktan kaçınmayan erkan-ı devletlinin tahayyülleri şu yukarıdan bu satırlara kadar olan bahsin topyekûn istikametini de göstermektedir.
“Urfa'nın Suruç ilçesinde AKP Milletvekili İbrahim Halil Yıldız'ın korumaları ve yakınlarıyla esnaf ziyareti yaptığı sırada çıkan çatışmada HDP'li Hacı Esvet Şenyaşar, çocukları Adil ve Celal Şenyaşar ile Yıldız'ın kardeşi M. Şah Yıldız yaşamını yitirmişti. Olayın üzerinden 1 ayı aşkın zaman geçmesine rağmen failler hâlâ tutuklanmadığı kendilerini güvende hissetmeyen Şenyaşar ailesi ev ve dükkanlarını boşalttı. Yaralı kaldırıldığı hastaneden savcılık talimatıyla taburcu edilip getirildiği Urfa Adliyesi'nde tutuklanan oğlu Fadıl Şenyaşar'ın serbest bırakılmamasına tepki gösteren anne Şenyaşar, 3 kişiyi toprağa verdikten sonra 1 oğlunu da cezaevine gönderdiğini belirterek, "Oğlum kendini ve kardeşlerini savunmuştu. Serbest bırakılmasını istiyorum" dedi.” Mezopotamya Ajansı’ndan Arjin Dilek Öncel ile Erdoğan Alayumat’ın haberidir.
Ferit Şenyaşar’ın tanıklığıdır: “Kardeşi Fadıl'ın ailesi ve kendisini korumak için nefsi müdafaada bulunduğunu söyleyen Şenyaşar, "Eğer o vurmasaydı biz de ölecektik. Ki zaten bizden 3 kişiyi öldürdüler. Gelip iş yerimizde bize saldırdılar. Kardeşim de kendini korudu ancak şuan cezaevinde. Aynı şekilde karşı tarafı düşünürsek, babam ve iki kardeşim hastanede polislerin gözü önünde vahşice hiç bir dine girmeyecek bir şekilde katlediliyorlar. Şuan karşı tarafta her hangi bir kişi tutuklanmadı. Bu bizim en büyük acımızdır. Bir an önce savcının gerekeni yapmasını ve o aileden bu olaya sebebiyet verenlerin cezalarını çekmelerini istiyoruz" ifadesinde bulundu. 8 yıl boyunca Suruç Milli Eğitim Müdürlüğü'ne bağlı ücretli öğretmenlik yaptığını, ancak iktidar tarafından "terörist" olarak ilan edilmesinden kaynaklı öğretmenlik yapamayacağına da dikkat çeken Şenyaşar, "Gittiğimiz hiç bir yerde kendimizi güvende hissetmiyoruz. Devlet kurumlarına giderken tereddüt içindeyiz. 'Terörist' olsaydık bu işi yapamazdık, dükkan işletemezdik. Bizim Suruç'taki iş yerimizde, bütün okullarla ilişkimiz ve alışverişimiz var. Polisler de bizden alışveriş yapardı. Eğer öyle bir sorunumuz olsaydı devlet daireleri ile bir alışverişimiz olmazdı" dedi.”
“AKP Milletvekili İbrahim Halil Yıldız'ın yakınları tarafından ağabeyi Hacı Esvet ile yeğenleri Adil ve Celal’in öldürülmesinden sonra kendisi de tehdit edilen Osman Şenyaşar'ın evine polis baskın düzenledi. Cumartesi günü sabah 04.00 saatlerinde Urfa'daki evine TEM polislerinin baskın düzenlediği Şenyaşar, şehir dışında olduğu için gözaltına alınmadı. Evindeki elektronik eşyalara el konulduğunu söyleyen Şenyaşar, polislerin kendisini arayıp ifadeye çağırdığını, gelmemesi durumunda hakkında yakalama kararı çıkarılacağını ilettiklerini söyledi. Şenyaşar baskının nedenini öğrenemediğini, ancak ağabeyi Esvet ve oğulları Adil ve Celal Şenyaşar'ın katillerinin bulunmadığı gibi, kendisine ölüm tehdidinde bulunan Faik Yıldız'ın da hakkında henüz işlem yapılmadığını hatırlatarak duruma tepki gösterdi. Osman Şenyaşar, geçtiğimiz hafta AKP'li vekil İbrahim Halil Yıldız'ın aile fertlerinden Faik Yıldız tarafından tehdit edildiğine dair Urfa Adliyesi'ne suç duyurusunda bulunmuştu.”
Daha bir gün öncesinde bildirilen ve paylaşılan endişenin  / tahayyülün gerçek kılındığı bir vaka yaşatılır. Yaşamın ulu orta linç edilmesi gayreti bir yana, sorgulanmasının önünün bile alınması, bir ailenin Urfa’dan göç etmek zorunda bıraktırılması, birbiri ardına sırtı sıvazlanıp durulan faillerden birisinin vekil ilan olunduğu, seçildiği bir yerde olağanüstü hal zaten ve hatta bizatihi budur. Bu kadar kesintisiz bir çürümenin varlığı bunca keskin / aralıksız kılınıp güncellenirken geleceğin bahsi bir teferruattır. Şenyaşar ailesinin başına getirilenlerdeki gibi bir cana kasıt sarmalının var edildiği menzilde hayat hakkının sorgusuna düşmek ne zamandır hangi zaman? Israrla, kendimce durmadan sorduğumu yineleyeyim... Bu kadar hazin yıkımın, tahakkümün ve biyopolitik eylemin, haydi onu da geçtim ya hu sıradanın hayatına göz dikilen yerde gerçekten bir yarın söz konusu olur mu? Onun adı hiç hayat olur mu?
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2018
Görseller – Michal “Sepe” WREGA – Hunters // Selfie In The Circus v/ Pinterest
0 notes