#sanki param var da
Explore tagged Tumblr posts
Text
olmuyor, belki de asla olmayacak. hiç bir şey yolunda gitmiyor. yolu ben doğru biliyorum ama neye yarıyor. sanki ters yön. sanki herkes bembeyaz bir tek ben kalmışım siyah arada. çürük elma ya da ne derseniz işte. bunu bile doğru düzgün yazmayı beceremedim bile. kimse yokken yanımda doğum günümü hatırlayan tek insana cevap bile yazamadım mesela. bütün boyalarımı harcadım ama o resim yine çıkmadı ortaya. şimdi ne param kaldı cebimde ne de bir tutam his var içimde. her şeyi rezil rüsva ettim yine bir başımayım. yalnızım, yapayalnız. herkese de kapalıyım. ne yardım kabul ediyorum ne yaslanacak bir omuz. neden peki? yok işte bir sebebi.
#ölmüş hisler ve geriye kalan bir mezar#my writing#writeblr#geceyedair#geceye not#uykusuz geceler#iyiyiz#iyiyimlaben#öyle işte
39 notes
·
View notes
Text
NASIL BAŞLADI -11
Sabah oldu her zaman ki rütinime başladım önce kahvaltı hazırladım yedik topladım. Sonran ev temizliği derken iyice yoruldum. Duşumu aldım. Mini eteğimi ve dekolteli cropumu giydim oturdum telefonla uğraşmaya başladım. Kapının zili çaldı. Abilerim hararetli bir şekilde içeri girdiler bu sefer ne selam vardı ne sabah. Salona geçmiş tartışıyorlardı. Konu Ali abinin arabasını abim çarpması ve baya hasar vermesiydi. Parayı nasıl bulacaklarını konuşuyorlar. Abimin üstünde çok gidiyorlardı.
M- amk senin Semih ya madem sürmeyi bilmiyorsun ne diye geçtin koltuğa
A- onu bunu bilmem bir şekilde ödeyeceksin bunu
-lsn param mı var amk sanki
A-banane amk
M- doğru diyor çocuk başka türlü halletmeliyiz.
O an gözler benim üzerimdeydi ama kimse cümleye giremiyordu. Ali abi söze girdi
A-bak Semih seni severim kankamsın kardeşimsin ama bana verdiğin hasar az uz değil ya şimdi şak diye parayı elime ver ya da
-ya da ne Ali
A-ya da gönlümü hoş eyle.
-o ne demek
A- şartım şu bu güzel bacını bana verirsin ben de borcunu unuturum. Ha ne zamana kadar tamir olana kadar.
Abim üzgün bir şekilde bana baktı. Bu beni birine ilk verişi değildi zaten. Hem babamın kulağına gitse abim için pek iyi olmazdı zaten Fikret abinin babasına borcu vardı bir de bununla uğraşamazdı. Hoş abiminde bu işten bu şekilde sıyrılması bir nevi işine gelmişti. Namusum umrunda değildi.
-iyi tamam hadi Gül sen artık Ali abinin orospususun onun gönlünü hoş et.
A-Gül kusura bakma ama borcumu bir şekilde almam gerekiyordu. Aklıma da başka bir şey gelmedi. Madem abinin parası yok geriye de seni bana vermek kalıyor.
Bunları söylerken hiç içten değildi. Abime şov yapıyordu. Yaklaştı beni dudağımdan öptü. Elleriyle göğüslerimi okşamaya başladı. Abim bu anı izlemek istemiyordu tam odadan çıkarken.
A-oo nereye Semih
-işine gör ben odama geçicem
A-yok dur burda nasıl karı sikilir öğren.
Abimin sözde delikanlılığı buraya kadardı. Ona söylenene itaat edip. Koltuğun karşısına oturup izlemeye başladı. O sırada Ali abi üstümü çıkardı ve memelerimi emmeye yalamaya başladı. Benim süt gibi bembeyaz memelerimde onun koca kıllı elleri dolanıyordu. Bir mememi ağzına alıp vakumluyor diğer eliyle mememi yoğuruyordu. Ağzını mememden çıkarınca salyaları mememden aşağı süzülüyordu.
A-oh bunlar nasıl memeler Gül bacım doyamıyorum yalamalara.
Şortunu çıkarıp attı.
A-Gül bacım güzel yala ki yarrağımı yerken çok çığlık atma diyerek güldü.
Bende başladım yalamaya. Önce mantar gibi başını sonra yavaş yavaş gövdesini ağzıma almaya çalıştım. Yarrağı bile kıllıydı Ali abinin. Hiç mi kesmiyordu. 5 dk yaladım ardından ağzıma patladı.
A-oh yut bakalım Gül hepsini güzelim benim.
Döllerini yuttum. Yarrağını dilimle temizlerken tekrar dimdik olmuştu.
A-birazda amının tadına bakalım.
Bir güzel amımı yaladıktan sonra o koca yarrağını amıma soktu. Ben de ufak bir çığlık attım. Ali amıma baktı
A-ulan Semih bu saten bozulmuş amk bana bozuk karıyı mı kakaladın.
İkiside birbirlerinden haberi yoktu. Ali abi abimin bilmediğini düşünüyordu abimde bilmemezlikten geliyordu. Ali abi beni domaltıp sikerken götüm ayrı memelerim ayrı sallanıyordu. Hemen yanımda da Mesut abi koca sikini çıkarmış sıvazlıyordu.
M-kankam gül bacımın ağzını ödünç alıyorum izin var mı.
A-al kankam al senin benim mi var.
Abim gıkını çıkarmıyordu bu duruma. Mesut abi başımı yarrağına doğru yaklaştırdı.
M-bak bakalım tadını beğenecek misin Gül.
Tadına çok bakmıştım ama yine bakmaktan zarar gelmezdi. Bu seferde Mesut abinin yarrağını sömürmeye başladım. Hem ağzım hem de amım doluydu. Ali abi tempolu bir şekilde pompalıyordu. Bş anda yarrağını amımdan çıkarıp götüme soktu. Brn o acıyla ağzımdaki yarrağı ısırdım. Mesut abi bir Tokat attı. Dudağımı patlattı hayvan.
M-orospu sikimimi koparcan He
A-gel kanka şu orospuyu tost yapalım da aklı başına gelsin.
Beni aralarına alıp sert sert sikmeye başladılar. Bu sefer abime nispet olsun diye acımadan sikiyorlardı.
A-işte karı böyle sikilir Semih
M-pompala ortak pompala diye güldü.
10 dk sonra ikiside içime boşaldı. Beni alıp banyoya getirip orda da bi posta siktiler.
Araba tamir olana kadar bu böyle devam etti. Sabahtan akşama kadar beni sikiyorlardı. Abimden çekinmiyor bilerek onun yanında beni sikiyolardı. Oyun oynarken yarraklarını yalıyor boşaltıyor porno izleyecekleri zaman azınca beni sikiyorlardı. Birkaç gün bu şekilde devam etti. Ve sonunda arabası tamir oldu. Ali abi de sözünü tuttu. Benim amım ve götümde iyice genişlemişti. Sonrasında üçüde üniversiteyi kazandı ve gitti. Bende yarraksız kalmıştım. Aradan bir yıl geçti. Zamanla genişleyen deliklerim yarraksızlıktan küçülmüştü. İnsanların üstüne atlamamak için kendimi zor tutuyordum. Götüm sikilmekten baya büyümüş ne giyersem belli oluyordu. Bende yapabileceğim tek şey teşhirciliği yapıyordum. Kahvenin ordan geçerken kıvırta kıvırta geçiyor bakkala gidince bir şeyler alıyormuş gibi yapıp domakıyordum. Çoğu kişi beni tanımazdı. Babam ortaokul bitince beni liseye göndermedi ev işi yapayım diye. Dışarıya hiç çıkmazdım lazım bir şey olursa abim ya da kardeşim alırdı. Ama şimdi abim uzak bir şehirde üniversitede kardeşim de okuldaydı. O yüzden kimse karışamazdı hem kimse de tanımazdı. Bir gün mini etek üstüne beyaz bir gömlek sırtıma da bir çanta giydim. İç çamaşır zaten giymem. Okula gidiyormuş süsü vermiştim. Bizim ordaki bakkala gittim. Yine eğilerek bir şeyler bakınıyordum. Amım eğilince kabak gibi ortaya çıktı. Bunu gören bakkal amca fısıltıyla
-uff şu ama bak amına koyayım ne tatlı.
Ben o arada işime devam ediyor bi bacağıma yük veriyor sonra diğer bacağıma yük veriyordum. Bu şekilde etli am dudaklarım birbirleriyle sürtüşüyordu. Bakkal amca daha fazla dayanmayıp arkama geldi.
-ne arıyorsun güzel kızım yardımcı olayım.
Arkadan bana dayayıp o sert sikini sürtüyordu.
-dondurma arıyorum ama yok galiba amca
-olmaz olur mu gel göstereyim.
Amca önce kapıyı kitledi sonra masanın arkasına geçti. Fermuar sesi duydum. Bana yarrağını yalatacaktı belli.
-gel kızım erimeden yala dondurmayı
Masanın oraya doğru gittim. Yarrağı şahlanmış girecek delik arıyordu. Bende de delik boldu. Gittim yarrağını yalamaya başladım.
-nasıl beğendin mi dondurmayı
-çok güzel çok beğendim amca. Amcanın yarrağını bir güzel sömürüyordum. Tabi yılların yarraksızlığı. Bakkal amca dayanamadı ağzıma patladı. Hepsini yuttum.
-sen nerden öğrendin böyle güzel yalamayı.
Bende kikirdedim. Tam fermuarını kapatacakken
-amuşum da dondurma yalamak istiyor amca nolur bir kez daha yalayayım.
Amca şok geçirmiş gözlerle
-tabi kızım sen mi kırcam amuşunda dondurma yalasın.
Kalkık ve ıslak yarrağını benim amımda gezdirmeye, amımın sularıyla amıma fırça çekmeye başladı. Sonunda uzun zaman sonra yarrak yiyecektim.
-kızım hazır mısın amuşunun dudaklarında içeri doğru sokuyorum dondurmayı
-hazırım amca
Amca yavaş yavaş girmeye başladı. Amım sikilmeye sikilmeye baya bir darlaşmıştı. Baktı yavaş olmuyor eliyle ağzımı kapattı. Başıma gelecek olanı anlamıştım. Birden kökledi. Canım çok yanmıştı. Bakkal amcanın umrunda değil o sert sert pompalıyordu.
-ne der amuşun var dondurmamı sıkıştırıyor ama böyle de çok güzel.
Aşırı zevk alıyordum. Bitsin istemiyordum. Beni 10 dakika bacak omuzda siktikten sonra İçime boşaldı. Oluk oluk dölleri amımdan aşağı akıyordu. Eteğimi yukarı çekip bakkaldan çıktım. Bilerek kahvenin ordan geçtim. Kahvedekiler büyük ihtimalle bacağımdan aşağı doğru akan dölleri görmüşlerdir. En azından bazıları görmüştür.
158 notes
·
View notes
Text
bugün biri aradı sirketi siparis ettiginden fatklı bi tablet gondermisler yanlislikla. ben bunu gonderiyim siz yenisini gonderin tezim var az vaktim kaldı param da yok dolandırıldım mı diyip duruyodu. hemen kendim hazırladım kargosunu icine de ekstra klavye ve kalem koydum cebimden mi cikiyo sanki amk bana ne helali hos olsun
9 notes
·
View notes
Text
ne sen dolup taşarsın, ne benden nuh olur. sevgilim, hâlâ düzeltemedim kalbimi, her şey daha da kötüye gidiyor fakat mutlu rolünü çok iyi oynuyorum. hiç itirazım kalmadı hayata, dargın bile değilim, kendime bile aldırmıyorum artık. nelerden uzaklaşıyorum, nelerden uzaklaştık, neler uzak böyle... görsen nasıl; biz bile, kendimize. kalbi kesip geçenin bıraktığı kesik kabuk bağlamaz. insan bir vakit sonra katılaşır, acılara da ağlamaz. anlamı var ama bunun da. dilersen hiç bakma, inan umrumda değil. aklıma dolanma, karşıma çıkma, beni arama, şarjım yüzde bir. kanımda yürüyen öfke ordusu sen çarpı ikidir. tabii ki o mükemmel şiirlerden sonra, bu sikik bir şiirdir, sen de öylesindir belki. ben fazla büyütmüşümdür gözümde seni, senin de gözünde fazla büyüttüğün başkaları gibi... sanki her şey naylondan idi. sana kandığım için kendime öyle öfkeliyim ki, kurşunlara dizdireyim istiyorum kendimi. öyle hemen yerini arama, konu sen değilsin tabii ki. konu ne zaman senden geçerse oradan koşar adım kaçacağım. çünkü yakışıklı bu benim kaçmağım, çünkü ben hep bir şeylerden yoksundum. şiirlerim bile kalmamıştı, ellerim bile yokluk içindeydi. param yoktu, babam yoktu, tüm dünya üzerime geliyordu ama o kahrolası gözlerim hâlâ seni arıyordu. hani bilirsin, sevdiğin kişiyle asla karşı karşıya gelmek istemezsin. o değil de, ona olan sevgin korkutur içini, öyle bir şey... ama tabii sen bunlardan anlamazsın. bu yaz instagram'dan geçmez, senden de geçmez artık. çünkü öyle yazıyordu sokaklarda. hoş, günümüz yalansa yalan, boş günümüzde harcarız. ne büyük laf ama... harcanan ve sürekli harcanan çocukların cevabı, bir cevap niteliğinde hayata. hiç unutmuyorum bir sokakta da "trilyon olsanız bir gecede harcarım." yazıyordu. kim bilir hangi para babası yaktı canını... alçak dağlarında yalandan yaşama öyle, sokaklar yalan söylemez, aslında sokaklar artık bir şey söylemiyor. tamam, ben de bir şey söylemek istemiyorum, tamam. şekilciliğine kandığımız dünyada, dertler bir şekilde hep derya. bu ekranlara yansımayacak ama. sevdamızda gözü kalmış hayat deryası ve ah ama sevin bir gün herkesten vazgeçişimi, senin nasıl kutlayamadığımın şiirini de yazacağım. kıyıya vuran gemilerden nasıl jilet yapıldığını, ş harfine tam olarak basamayan ağzını, karanlığın dibini, ölülerin adını, türkülerin tadını, dibe bile vuramamanın ağrısını anlatacağım. konu yine senden geçmeyecek. sana neden olmaz diyemediğimi de anlatacağım. çünkü kavmime senden iyi bir felaket bulamam fakat ne hikmetse sende bir efsunluk varmış, seni efsunlu gören galiba kendi içimdi. inandığım o sevgin hiçbir şeyi iyi etmedi. son olarak, lütfen bir bekleyiş içine girme. beni itilmiş bir köpek gibi hissettiren her şey beni iyi etti. sana olan her şeyimi tükettim, biraz da senin sayende. bunun için teşekkür ederim. bu kaydı bir belge diye saklı tutuyorum. belki bir kanıt... bir yerlerde, bir gün böyle hissetmiştim derim belki. sana gelince, hâlâ bir yerde bir şeyler beklediğini biliyorum. belki de bekleme listende adım geçmez, umursamıyorum. seni şaşırtmak istemem ama büyük bir hayal kırıklığı olabilirim. bir müddet kendi yağımda kavrulmayı deneyeceğim. belki şiirleri de yanıma alırım. çok güzel dostlarım var, birkaç gün onlarda kalırım ama beklenenin ağırlığı altında ezilirim. yine sana eğmem yüreğimi. beni sana bekletmezler gerçi, doğru. dilediğin bir hayata, dilediğin arabaya, yanında olana, birlikte kafelerde dolaştığına, ve Allah'a emanet ol. ekmek bölmeyi bilmeyen ellerini, kendime dert etmekten caydığımı bir selam gibi iletirim. ben yalan aşkın renklerine kanacak adam değilim. her şeye rağmen, hoşça kal.
21 notes
·
View notes
Text
TARİHİ TEKERRÜR MÜ !
I. Abdülhamit Han gitmeden bu ülke düzelmez” diyen; Şeyh, Din alimi, Ateist, Mason, Ermeni ve Rum çeteciler hep beraber “İttifak ‘’ettiler, birleştiler. ― Abdülhamit gitti …
9 sene sonra koca imparatorluk ta gitti. ― Erdoğan da gider … Gider ama neler neler daha gider hiç düşündün mü?
― Bugün Erdoğan karşısındaki cepheye bakmak yeterli … ― Şu anki muhalefet profili aynen o zamanki muhalefet korosunu aratmayacak şekilde adeta dizayn edilmiş gibi … ― Dindarından dinsizine, Yahudisinden Ermenisine, Vatanseverinden hainine varıncaya kadar her kafadan sesin olduğu o zamanki muhalefet korosu; Sırf şahsi öfkesi, Nefreti, Kıskançlığı veya basiretsizliği yüzünden koca imparatorluğu param parça etti gitti ..! Aynen bu gün kü muhalefetin oluşması gibi … Ne acı değil mi?
― Şimdi; Bu gün kü muhalefet gürühunun,
“Abdülhamid gitsin de ne olursa olsun” Örneğinde olduğu gibi; “Erdoğan gitsin de ne olursa olsun” Moduna girmiş olmalarına “Tesadüf” mü yoksa “Tekerrür” mü dersiniz? ― Dini terminolojide tesadüf diye bir şey olmayacağına göre; “… hiç ibret alınsaydı tarih tekerrür mü ederdi” Demek gibi dini ve vicdani bir sorumluluğumuz vardır. ― Bir gariplik var sanki … Sanki 100 yıllık tiyatro yeniden sahnede … Evet Erdoğan’da gider … Ya sonra ..! ― II. Abdulhamid’in son zamanlarında karşısında yer almış olan; Elmalılı Hamdi YAZIR, Filozof Rıza Tevfik vb. Kişilerin pişmanlığını yaşayarak aynı delikten iki defa ısırılan müslüman misali tarihin tekerrür etmesini hangi mü’min talep edebilir ki ..? İstemezsiniz elbet … ― 19 Temmuz 1909’da Ayasofya meydanında o zamanki Volkan Gazetesinin başyazarı Derviş Vahdeti, Mithat Paşa ile karşılaşır ve sorar; “Paşam! İstediğiniz oldu. Abdülhamid gitti. Şu an projeniz nedir, Neler yapmayı düşünüyorsunuz?” Alınan cevap oldukça ilginçtir. “Biz sadece Abdülhamid’i yıkmaya odaklanmıştık!.” der…
― Vicdan Azabının Ağırlığı; Sultan Hamid hakkında malûm fetvayı hazırlayanlar içinde bulunan, Tefsir sahibi Elmalılı Hamdi YAZIR şöyle der; ”Hayatımda bu kadar ağır bir vicdan azabı çekmedim. Başıma ne geldiyse bunun manevî sillesidir. Gençlik saikasıyla bir iştir işledim ..! Allah beni affetsin!”
Düşünüyorum. ― İstiklal Marşı gibi bir duygular manzumesini yazacak kadar vatan sevgisi yüksek olan reformist Mehmet Akif’in, son Şeyhülislam’lardan Mustafa Sabri gibi Ehl-i sünnet bir alimin, Sultan Abdülhamit’in düşmanlarıyla beraber hareket ederek sebeb oldukları sonucu düşünüyorum. ― O koca Sultan’ın hal edilmesiyle beraber koskoca Osmanlı mülkünün her tarafında kan ve göz yaşı, zulümler, tecavüzler aldı başını gitti. ― Yemen, Balkan ve sonunda Cihan Harbiyle koskoca imparatorluk parçalandı ve milyonlarca insanlarımız yerlerinden oldu, bir kısım açlıktan ve yokluktan yollarda kırıldı, çoğunu da o diyarlarda bıraktık. ― Sadece Çanakkale’nin faturası 270 bin vatan evladıdır.
Onun gibi nicesini yaşadık 10 yıla kalmadan.
― Ben de Mehmet Akif’, Babanzade, Hasan Basri Çantay, Elmalı’lı Hamdi, İskilipli Atıf, Ömer Rıza Doğrul, Mustafa Sabri’lerin… ― İttihat ve Terakki ateist, deist aptalları ve hainleriyle beraber, Abdülhamit’i yıkmaya yardımcı olanlar gibi, Erdoğan’ı yıkan şer cephesine hizmet etmek istemiyorum. ― 100 yıl sonra bu ülke tarihi yazılırken benim de Erdoğan’ı yıkanlarla beraber olup; ― ABD, İngiliz ve Alman politikalarına hizmet etti, denilmesini istemiyorum. ― 100 yıl önce Sandanski’ydi. Bugün Murat Karayılan. ― 100 yıl önce İttihat ve Terakkiydi. Bugün CHP. ― 100 yıl önce Hürriyet ve İtilaf Partisiydi bugün Saadet. ― Kusura bakmayın 100 yıl sonra aynı hatayı işleyenlerden olmayacağım. ― Ben yanlışlarını söyleyeceğim, kusurlarını yazacağım ama, Erdoğan’ı indiren şer cephesiyle beraber olmayacağım..
Başkan Erdoğanla yola devam. Allah c.c onu ve samimi arkadaşlarını muvaffak etsin. Rabbimiz her türlü beladan kazadan korusun kollasın esirgesin.
32 notes
·
View notes
Text
//////
ne sen dolup taşarsın, ne benden nuh olur. sevgilim, hala düzeltemedim kalbimi. her şey daha da kötüye gidiyor fakat mutlu rolünü çok iyi oynuyorum. hiç itirazım kalmadı hayata, dargın bile değilim. kendime bile aldırmıyorum artık. nelerden uzaklaşıyorum, nelerden uzaklaştık, neler uzak böyle. görsen nasıl, biz bile kendimize. kalbi kesip geçenin bıraktığı kesik kabuk bağlamaz, insan bir vakit sonra katılaşır acılara da ağlamaz. anlam arama bunda, dilersen hiç bakma inan umrumda değil. aklıma dolanma, karşıma çıkma, beni arama, şarjım yüzde bir. kanımda yürüyen öfke ordusu sen çarpı ikidir. tabii ki o mükemmel şiirlerden sonra bu sikik bir şiirdir. sen de öylesindir belki, ben fazla büyütmüşümdür gözümde seni. senin de gözünde fazla büyüttüğün başkaları gibi. sanki her şey naylondan iyiydi. sana kandığım için kendime öyle öfkeliyim ki, kurşunlara dizdireyim istiyorum yüreğimi. öyle hemen yerini arama, konu sen değilsin tabii ki. konu ne zaman senden geçerse oradan koşar adım kaçacağım. çünkü yakışıklı bu benim kaçmam. çünkü ben hep bir şeylerden yoksundum, şiirlerim bile kalmamıştı, ellerim bile yokluk içindeydi param yoktu, babam yoktu tüm dünya üzerime geliyordu ama kahrolası gözlerim hala seni arıyordu. hani bilirsin, sevdiğin kişiyle asla karşı karşıya gelmek istemezsin. o değil de ona olan sevgin korkutur içini, öyle bir şey. ama tabii sen bunlardan anlamazsın. bu yazı instagramdan geçmez, senden de geçmez artık. çünkü öyle yazıyordu sokaklarda hoş günümüzü yalan sayana boş günümüzde harcarız, ne büyük laf ama! harcanan ve sürekli harcanan çocukların cevabı, bir cevap niteliğinde hayata. hiç unutmuyorum bir sokakta da "trilyon olsanız bir gecede harcarım" yazıyordu. kim bilir hangi para babası yaktı canını. alçak dağlarında yalandan yaşama öyle, sokaklar yalan söylemez. aslında sokaklar artık bir şey söylemiyor. tamam, ben de bir şey söylemek istemiyorum. tamam. şekilciliğine kandığımız dünyada, dertler bir şekilde hep derya. bu ekranlara yansımayacak ama, sandalımızda gözü kalmış hayat deryası ve ah. ama sevin, bir gün her şeyden vazgeçişimi seninle nasıl kutlayamadığımızın şiirini de yazacağım. kıyıya vuran gemilerden nasıl jilet yapıldığını, ş harfine tam olarak basamayan ağzımı, karanlığın dibini, ölülerin adını, türkülerin tadını, dibe bile vuramamanın ağrısını anlatacağım. konu yine senden geçmeyecek. sana neden olmaz diyemediğimi de anlatacağım, çünkü kavmime senden iyi bir felaket bulamam. fakat ne hikmetse sende bir efsunluk yokmuş, seni efsunlu gören, galiba kendi içimdi. inandığım sevgin, hiçbir şeyi iyi etmedi. son olarak lütfen bir bekleyiş içine girme. beni itilmiş bir köpek gibi hissettiren şey, beni iyi etti. sana olan her şeyimi tükettim, biraz da senin sayende bunun için teşekkür ederim. bu kaydı bir belge diye saklı tutuyorum, belki bir kanıt, bir yerlerde bir gün böyle hissetmiştim derim belki. sana gelince, hala bir şeyler beklediğini biliyorum. belki de bekleme listende adım geçmez bulursam iyi. seni şaşırtmak istemem ama büyük bir hayal kırıklığı olabilirim. bir müddet kendi yağımda kavrulmayı deneyeceğim. belki şiirleri de yanıma alırım, çok güzel dostlarım var birkaç gün onlarda kalırım. ama beklenilmenin ağırlığı altında ezilirim, yine sana eğmem yüreğimi. beni sana bekletmezler gerçi. doğru. dilediğin bir hayata, dilediğin arabaya, yanında olana, birlikte kafelerde dolandığına, ve Allah'a emanet ol. ekmek bölmeyi bilmeyen ellerini kendime dert etmekten caydığımı bir selam gibi iletirim. ben yanan aşkın renklerine kanacak adam değilim. her şeye rağmen hoşçakal...
//////
3 notes
·
View notes
Text
Lazarus Morell
Köleleri özgürleştirme ayağına daha da köleleştiren dolandırıcı Lazarus alçağına sevgiler saygılar.
Ah ulan kapitalist düzen. Herkesi köleleştirdin özgürlük yalanlarınla. Ben kapitalizm diyeyim sayın defter sen günlük siyasete uyarla.
Misalen ben sana zam yapayım, zam yaparken alacağım vergimi de artırayım ama. Ne güzel iş değil mi? Gelir vergisi dilimlerini değiştirmeyen kapitalist düzen neyi amaçlamaktadır? Amaaaannnn. Bana ne? Çok da fifi. Borca batmışım, iş yok, avukatlık bitmiş. Ama bu tip saçmalıklara verdiğim tepki net: bana ne? Bu tepkisizliğin seçimle de ilgisi yok, bu benim zaten dışlandığım toplumdan kendimi acısı ve tatlısıyla soyutlama şeklim.
Acısını dedik de sayın defter, tatlısında nasıl soyutluyorum kendimi? Misal geçen Galler maçında stattaydım. Mehterle gaza gelmeler, ne mutlu türküm diyeneler, şehitler ölmez vatan bölünmezler, bu anları yaşasa idi 2016 yılındaki serco, muhtemelen ağlardı. Öyle de ağlak bir tipti. Ama şimdi saygı duymakla birlikte, saçma bulup gülümsüyordu. Hakeme küfür ettiysem de, milli takımın gollerinde aşırı sevinmişsem de beni üzen bir şey vardı maçta. Onca kalabalığın içerisinde, -kalabalık insanı güçlü kılar biliyorsun, suçtan azade kılar- bu insanlara gönül koymak, tek kalmak, yanisi dışlanmış olmak beni üzdü. Nedendi ki? Neden dışladınız oğlum beni? Hain olmayan beni neden kör kuyulara attınız?
Şurada tribünde defalarca aynı gole sevinmiş, göz yaşı dökmüş adamım neden yani? Devletin yatılı okulunda kara şimşeğe ben de kaşık salladım ulan! Yurtta yanmayan kaloriferlerin dibinde hasta olup ben de titredim, vatanımı gezmek yerine çok çalışacak kadar çok sevdim. Hala da seviyorum, yalan değil. Ama neden yani? Kurunun yanında yaş da yanıyormuş. Amk böyle işin. Yanmasın birader? Bu hikayede yanan neden ben oluyorum? İşte bu gönül kırgınlığı ömrümün sonuna kadar geçmeyecek. Ah bu gönül kırgınlığı. Arkadaşlık bağıyla kimseye bağlanamama sorunsalı. Bu gönül kırıklığından hep.
Bankalarda blokeliymişim. Nedeni belli değil. Vakıfbank beni reddedince dedim bir de şansımı garantide deneyeyim. Başvurular tamam ama kredi kartı sekmesine sokmuyor gişedeki kadını. O da diyor ki ilk defa rastlıyorum bu duruma. Onlara da beraat kararlarını attık. Cevap bekliyorum. Vakıfbqnkı BDDK'ya şikayet ettim bakalım ne sonuç çıkacak. Doğru düzgün cevap veren bile yok. Kredi kartı meraklısı değilim ama haksızlık içerisinde boğulmaktan bunaldım. Üzerime üzerime geliyor tüm kanunlar, tüm kurallar. Sorun kredi kartı kullanmak değil. Kullanmıyorum ki. Hanımınki yetiyor da artıyor. Kredi de çekmeyeceğim. Ama bu his var ya. Bu adaletsizlik hissi. Bu his. Bu ezilme hissi. Boğuluyormuşum gibi nefes almamı engelliyor. Tam da bu boğulma anında şu şarkı suyun derinliklerinde çalmaya başlıyor.
youtube
Loş karanlık gibi her yer işte.
Değişik hisler içerisindeyim. Avukatlık zor iş, kimsenin yanında çalışmak istemiyorum, kendi işimi yapacak ne vaktim ne param var. Cmk atamalarına gidiyorum. Gecenin bir yarısı sarhoşla uğraştım misal. Sarhoş olsa yine iyiydi adam haplanmıştı. Ah benim güzel şehrim. Uyuşturucu öyle bir seviyede ki. Şuan ıslık çalsam torbacı bulurum. Bir de buna üzülelim. Yetmiyor gibi buna da üzülelim.
Bein sports aboneliğimi yaptım. Samsun maçlarına stata da gidebilirim ara ara. Kitap okumaya başladım yine. 2014 yılında aldığım kitabı yeni bitirdim. Ahahaha. Biraz hızlı okuyorum sanki. Sonra kütüphanemde farkettim ki bazı kitaplarım kayıp. Cemil meriç bu ülke yok misal. Hanımınkiyle idare edicez. Ama notlarımı okumak isterdim. Bir kaç kitap daha yok. Çile yok misal. Nfkya kızgın olsam da kitaplarımın kaybolmasından hiç hoşnut değilim.
Hayat akıyor. Allah sağlık versin herşeye sabrederiz gibi.
Gibi mi sence sayın defter?
Bir gece, avluda sigara bidonuna yağmur suyu damlıyor, damladıkça pıt sesi duvara çarpıp paaat sesine dönüyor. Gece boyunca bu sesin altında düşünmek. İşte o sabrın gibisi budur.
Vesselam.
4 notes
·
View notes
Text
Kendimi hiç iyi hissetmiyorum aile denilen çatı kavramından tamamen uzaklaştım geceleri uyuyamıyorum ne bi evim ne bi yatağım var herseyi alıp gittiler benden eski psikolojik rahatsızlıklarım geri geldi yemek yemiyorum sadece içiyorum param yok sağdan soldan dileniyorum bazen onu da yapmıyorum sadece kesiyorum eskiden yaptığım için sanki o zamanlara gidiyorum kana karşı ilgim var akan kan mmmm leziz neyim ben vampir falan mı Denizle castles de yaşıyoruz vampp baby hahdhhs sorun sende değil kafamda bu yüzden sana verebileceğim güzel aşk dolu sözler yok duvarlarim var benim Ediz çağıran gibi kıracaksan helal derim gel öpüşelim ya hyrrr öpüşelim denedim öp şu elimi dedim tekrar okuuu facebook da az mı dönmedi şu mizah hshaaaah off moralim çok bozuk gece saat 4 oldu ben 12 de evden kovuldum ve gitcek bi kapı zor buldum keşke diyorum bazenn yok olup gitsem hayallerimi gerçekleştirecegimi sanmıyorum akıl sağlığım yerinde değil tek sebebi benim insanların beni kırmasına üzmesine hak verdim harbiden zaman geçtikçe anlıyorsun biri seni seviyorsa seni sevme hissini seviyor ve bi neden uğruna sevmiş oluyor tam anlatamadım ama neyse ne demiş Einstein iki şey sonsuzdur 1.evren 2.insanoglunun aptallığı fakat 1.emin değilim hhagdsjhg of moralmonellerim sıfır asko bileklerim acıyo yattığımda
0 notes
Text
Gençliğini koruyabilen, müziğini koruyamayan Tarkan
Bugün Fatih Altaylı ile Teoman sohbetini dinliyordum. Teoman’ın sohbetteki şu sözü aklıma Tarkan’ın son albümünü aklıma getirdi: “ [müziği bıraktıktan sonra hiçbir şey ilgisini çekmemeye başlamış ve bunun üzerine] Çocuk yapmaya karar verdim, evlendim. Çocuk olunca meğersem para lazımmış, ben parayı savurmuşum, kendimi geçindirecek param var ama çocuğum için yetmiyor”. Adam bu yüzden müziğe geri döndü, para kazanmak için. Ancak o sözünden sonra “bu işin ne kadar önemli bir ekonomik boyutu olsa da, dinleyicime saygımdan ötürü özenli iş çıkarmalıyım” diyor. Ve gerçekten ilgi çeken bir albüm olmuş (öznel düşüncem). Operadaki “recitative” yani müzik eşliğinde konuşmalı bir çalışma olmuş. Kendisinin de dediği gibi “olgunluk dönemi” hissediliyor.
Şimdi bir de Tarkan’a bakalım. Tarkan’ı oldum olası sevmişimdir, zamanında bizlere çok güzel şarkıları miras olarak bırakmıştır ama sanki bir süre sonra adam “ne tutuyorsa onu devam ettireyim” kafasına girmiş. Sanki çizgisini bozmuş. Şu an hayatının hangi döneminden geçiyor bilemem, oturduğum yerden de eleştirmek istemiyorum ama eski Tarkan’ı çok özlüyorum ve bana yeni albümü pek içten gelmedi. Zaten dünyada “olduğun gibi görünmek” konusu tekrar gündem olmaya başladı, şimdilik sadece dış görünüş açısından olsa da. Sanata da bir süre sonra bu konunun sıçracağını düşünüyorum. Bence “olduğun gibi görünmek” ne kadar zor bir şey olsa da (sonuçta herkesin bazı konularda özgüven sıkıntısı var), doğallık (sadece görünüş olarak değil) dinleyiciler/izleyiciler tarafından takdir edilen bir şey. Bunu aşan sanatçı, kendi geçmişi ile barışan, travmaları ile yüzleşen ve bu travmaları zorla saklamayan sanatçı çok has bir sanatçıdır.
Tarkan’ın sevdiğim birkaç şarkısını şuraya ekliyorum (cover versiyon da var):
P.s.: Tarkan’ın en iyi albümü 1992 albümü “Aacayipsin”dir bence.
0 notes
Text
Kırgınım sana ben’ ve ‘ben gökyüzünü tutamam. Hayalleri çalanlar var bu vazgeçişlerin suçlusu onlar’
• bahsetmek istediğim bir konu var. FİZİKSEL ACI! Söyliceklerim bu kadar.
• canım kendim. Daha ne kadar ders alıcaz?
•mesela şey diyebilir miyiz ? PES! Çok ihtiyacım var. Biraz kendimi terk etmek ve bu zihinden uzaklaşmamaya…
•sarhoşluğumu bile elimden almışlar gibi hissediyorum. Çok sıkıldım. Çooook sı-kıl-dım.
•ben hiç kolay delirmedim.
•beni boğan bu insanlar.
•son zamanlarda istediğim iki şey var. Saçma sapan bir partide saçma sapan dans etmek,bütün gün yorganın altında uyumak. Hepsinin sonu çok alkole bağlanıyor. Katlanamıyorum. Ayık bu dünyaya,zihnime… katlanamıyorum.
•ve herkesin dolabmda bir tane ceset var. Hepsini görmek! Çok yorucu.
•dolabını gördüğüm insanlar canım insanlar. Siz sadece hazırsınız. Sevmeye,sahiplenmeye o kadar hazırsınız ki! Bunun kaknem bir bencillik olduğunu farketmicek kadar da ‘bencil’siniz. Ben sadece dürüstlerle yürüyebilirim. Adı korkaklıksa eğer; korkağım kabul.
•’bana sen lazımsın’ diyenileceğim tek bir insana bile sahip değilim. Bunun nasıl derin bir boşvermişlik yarattığını anlayamazsınız. Kahkaha atıp yol alıyorsun. Biraz içip ağlayabilmek için böbreğimi verirdim. Ama anlayamazsınız.
•tarot kartlarımı elime almayalı haftalar oluyor. Kartların bir sesi var. Duymamak için hepsini sakladım. Çok konuşuyorlar. Ve ben çok yorgunum. Herkesi eğlendirmekten de çok yoruldum.
•falımızda hasret var. Ayrılık var.
• herşeyi bilmek çok yorucu. Biliyorsun. Ama aktaramıyorsun. Çünkü bilgi ‘hak edilir.’ Bu karmayla devam edemiyorum.
•beni boğan bu insanlar!
•hayat cidden güzel mi ?
•bilir musun? Mutlu değil gibisin sanki?
•canım yazmak bile istemiyor.
Yarım kalan herşeye. Ve akamayan her göz yaşına. Yorulan her kadına ve özünü kendine bırakan her kadına. Çünkü bu bir kış yağmuru değil. Ve çekilen her fiziksel acıya. Acısını göstermeyecek kadar güçlü olan her insana. Canımız yanarken attığımız her güzel,pahalı kahkahaya!. İçimdeki boşluk asla dolmuyor. Ve kafamdaki sesler ne içsem dinmiyor. Çok şeyi hak ettim. Ama yoruldum. Biraz sessiz! Beni olduğum gibi kabul gibi edicek biri var mı ?
•ben çok yoruldum.
•kahkahamı ödicek param kalmadı.
•bir de gülmek için bir sebep bulamıyorum artık.
•çok yorgunum.
Ps: yazım yanlışları için sorry. Tırnaklarım çok uzun ve kimse için kesemem. Sikerleeeeeeer
0 notes
Text
Kahve zincirlerinden herhangi birinde sıraya girince gelen 'Param var' hissi vardır hani, sıradayken size “Ne kadar da zengin ve elitim aman ya Rab'bim, resmen sıradayım ve zenginim!” diye düşündürtür. Kağıt bardak ile verilen kahve elinizde soğuyunca da genelde geçer o his.
Aynı hissi uçak merdivenlerinden çıkarken de hissedersiniz. O merdivenleri çıkarken tek tek, rüzgar da yüzünüze vururunca hafiften, kulağınıza motor sesi de vurunca inceden zengin hissetmeye başlarsınız. Size yaklaşan hostes "Ne alırsınız?" diye sorduğunda, çaya para vermemek için gözlerinizi kaçırdığınız zamanlarda da geçer yine o his.
Arkadaşın biri bu hissi pahalı telefonunu kılıfsız kullandığı zaman hissettiğini söylemişti. Bizlerin çizilse üç günlük ulusal yas ilan edilmesini beklediğimiz alete o, “aman canım kırılırsa yine alırım!” yiğitliği ile meydan okuyordu. Aslında aldığı telefon 58845 taksitliydi ve her taksit zamanında “görüyorsunuz ne kadar da zengin ve umursamazım bebişim,” hissi gidiyordu ama olsun.
Bir de konuşurken 'almak' yerine 'aldırmak', 'yapmak' yerine 'yaptırmak' fiilleri kullandığınız zaman gelir o his. Yani salçalı makarnayı yapmak ile karidesli makarna yaptırmak aynı şey mi? Değil tabi...
Basit bir salatayı bile limon-yağ-tuz ile yersen fakir, içine ton balığı katarsan zengin hissedersin böyledir bu yeni düzende.
Tarlada yanan ile denizde yanan bir mi Allah aşkına?
Niye böyle oluyor peki? Değerli hissetmek istiyoruz...
Değerin para ile ölçüldüğü ve metalaştırıldığı bir zaman dilimine doğumumuz denk gelince, ister istemez değerli hissedebilmek eşittir çok para harcamak ile eş anlamlı oldu.
O öyle olunca da olanlar bize oldu.
20 bin liralık koltuk takımı alınca değerli, 30 bin liralık alınca daha değerli, 50 bin liralık alınca prenses hissetmemiz de hep bundan. Rakam yükseldikçe kendimizi iyi, değerli hissediyoruz.
Sanki birileri fare kapanını kurmuş da istediği zaman bizi avlıyor, omurgalarımızın arasında kukla ipinin kancalarını geçirmiş gibi değil mi ya?
Gerçekten değerli olduğumuzu bilmek için bunlara gerek var mı?
Sistemin fare kapanına gönüllü takılan gönüllü denek fareleri gibiyiz. Hiç kimse de itiraz etmiyor.
Yazık değil mi bize?
1 note
·
View note
Text
bu gece daha da uzaklaşıyorum sanki senden geçmişinden, geleceğinden. hüznüme ortak olamadığın günler olacak ne yazık üstelik tek sana hüzünlenmek isterken ben. gereksiz endişelerini de aldığın her şeyi geri verir gibi kapının önüne bırak çünkü o kapıyı sana açma. lakin giderken biraz ses çıkar benim için geldiğini belli et, benim kapımın önünden son kez benim için geçişin olacak, yalandan dahi olsa sevineyim.
sabah saatlerinde gelme, ben her kavgayı sabahına unuturum sabahları ayrı bir umut dolu olur içim, beni en iyi sen bilirsin o yüzden sabahın köründe çıkıp gelme. dedim ya işte beni en iyi sen bilirsin ama o gün bilmiyormuş gibi yap mesela perdeyi aralayıp sana baktığımı bilmiyormuş gibi yap eğer biraz dahi olsa beni en çok bu adam biliyor dersem daha çok bil isterim, beni tek bilen sen kal isterim, veda etmene değil beni artık bilemeyecek olmana dertlenirim.
olur da delirir kapıyı başıma yıkmak ağzına geleni söylemek için can atacak olursan sakın gelme başlarız küfüre başlarsak zaten duramayız önce bir yerleri kırarız sonra elimiz yüzümüz kalmaz ama kavga ediyorsak en sonunda barışacağız demektir, çoğu kişinin aksine de kavga etmek bizim için sevgi göstergesidir hoş kimse anlamaz, anlamasınlar zaten ikimizi bizden başkası anlıyorsa orada sıkıntı var demektir.
sen benim yerime de düşünürsün, son defa düşün ve her şeyi vereyim ben gururluyum ayaklarına girme bilirsin altında kalmaz bana param olduğunda alırız diyerek aldığın bilekliği dahi veririm. ve olur da sesine dayanamaz kapıyı açarsam arkana bakma çek git, eğer gitmezsen bir adım daha atarım sana izin verme çek git.
9 haziran 03.15
0 notes
Text
NEFRET
Yıllardır, sana öğretildiği şekilde, tek gücünün, tek oy hakkın olduğu ve bir şeyleri değiştirebileceğin öğretisine inandırılıyorsun. Evvel zaman içinde birisi çıkıp diyor ki "dağdaki çoban ile benim oyum bir mi?" diyene, ohaa! ne saçmaladın lan diyorsun. Hümanistisin çünkü. Herkes eşittir diyorsun. Kimse kimseden üstün değildir diyorsun. İşleri, ne iş olursa olsun, dağdaki çoban bile olsa, iyi yapanlara;karşılık beklemeden iyilik yapanlara; bilimsel araştırmalar yapanlara, saygıyla bakıyorsun. Din, dil, ırk ayırt etmeden, herkesin yaptığı işe saygı duyuyorsun. Bu saygıyla, herkese kolay gelsin, günaydın diyorsun, en güler yüzünle. Acılarını, elinden geldiğince paylaşıyorsun. Acılı dönemlerde, kendi acılarını unutuyorsun. Ezilenlere karşı ses olmaya çalışıyorsun. Eziliyorsun. Bükülüyorsun. Sonra cevaben koyduk mu oluyor, koyulanın halk olduğu ama kimsenin kendisini halk statüsünde görmediği bir ortamda. Biz böyle değildik ki! Biz böyle değildik ki derken, sinirlenmeye başlıyorsun. Yoldan geçen birisine, yol param bitti dedikleri için cebinde olan son 100 liranı veriyorsun. İnanıyorsun. Arkadaşların seni eleştiriyor. Pişman oluyorsun, kızıyorsun kendi kendine. Kendini avutmaya çalışıyorsun, hayır, verdiğim para boşa gitmedi diyorsun. Haklılığını, psikolojik olarak da savunmaya çalışıyorsun, en derin duygularınla, bence ihtiyacı vardı diyorsun. Haklısın da! kim, neden böyle bir şey söylesin, ihtiyacı olmasa. Arkadaşın sesini yükseltiyor, neden verdin diyor. Neden birisine yardım etmek bu kadar yanlış oldu diyorsun kendi kendine. İçine atıyorsun, inandıramıyorsun başkalarını ve kendini, kızıyorsun tüm düzene, haklı olarak. Sonra metroya binerken, önceden hiç aldırış etmediğin, senden önce binmeye çalışan birisine, omzunla engel oluyorsun, birader senden önce ben vardım dercesine. Kalabalıkta son ses müzik dinliyorsun, artık saçma sapan bir şey duymamak için. Duyarsan sinirlenmemek için. Üzerine ekonomi,vergi biniyor, işten atılma korkusu sarıyor. Uyandığında ağzın kan doluyor, dişlerini gıcırtmaktan. Herkesin isyan ettiği "banane" noktasına varmak istemiyorsun. Debeleniyorsun. Korkuyorsun. içinde, anlamsız savaşlar dönüyor. Savaşın anlamsızlığını biliyorsun. Ama başkaları sana zarar vermeye başladığı için savaşmayı düşünüyorsun. Filmde izlediğin cümle geliyor aklına, NEFRET İNSAN İÇİN YÜKTÜR. Diğerleri dedikleri insanlar, senden ve senin gibilerden nefret ederken. Nefret insan için yüktür. ---SESSİZLİK YİNE-- Volkan: Nasıl buldun Levent? Bu sefer kısa bir deneme yazmak istedim. Levent: iyi bir deneme ama sanki bu metotda yazanlar var sanki. V:Bir içeriğine bak yahu, şiir yazsaydım, şairler aynısı mı yazıyor diyecektin? L:Sakin ol şampiyon, bu türevde yazanlara gıcık oluyorum da, o yüzden diyecektim. V:Eee dedin zaten. L: La bir dur, sakin! V:Bunalıyorum Levent! L:Bir şey diyemeyeceğim Volkan. V:Bir şey de! Levent, ihtiyacım var. L:Bak, şöyle yapalım, dediklerimi unut, neden yazı yazıyorsun onu bir de hele? V:Hele mi? L:Volkan, söyle sen!! V:Tamam, tamam, içimdekileri yüksek sesle haykırıyorum kelimelerle, hem sen dememiş miydin içindekileri yaz diye? L:Ben dedim ama seninkiler içinde birikmiş bir gaz olabilir mi? V:Gaz mı?! Onca eğitimler,okumalar,makaleler ve sonuç benim içimdeki gaz mı? L:Espiri yaparak ortamı yumuşatmak istemiştim be Volkan. Derdim senin akıl sağlığın öncelikle, gerçi benim sağlığım da çok iyi değil bu aralar. V:Olmadı be Leventim bu sefer. L:Tamam dur! Sakin olarak ele alıyorum bu sefer. V:Al bakalım dinliyorum seni. L:Şöyle yapıyoruz, komple öldüğünü farz et.... Ettin mi? V:İntihara mı sürüklüyorsun beni acaba, neyse farz ettim. L:Dur, sakin, işimi yapıyorum şimdi, seni Anubis karşılıyor. V: Ne ola ki bu Anubis? L:Ya işte, Mısır mitolojisinde ölülerle ilgilenen tanrı.Fena biri değil yani.Görevi tüm ölüleri korumak ve yüceltmektir. V:Ee yani? L:Ölen kişi diğer dünyada yargılanırken, Anubis ona yardım eder. Anubis diğer dünyada ölülerin koruyucusu ve ölüler kentinin efendisidir. V:Lan ben efendi istemiyorum artık. L:La bir dur! Anubis, Antik Mısır tanrıları arasında en saygın olanlarındandır. Ölüleri tekrar hayata döndürme gibi bir özelliği var deniliyor. V:Aynı sorum devam ediyor,Ee yani? L:Yanisi şu, tekrar yaşaman için ölmen lazım. V:Yaa bi siktir git Levent. Ne diyorsun, kaç kere öldüm zaten. L:Peki ya kelebekler. O zaman da ölmemiş miydin? Sonra karnında kelebekler uçmuştu. V:O ayrı, evet, sonra yaşamaya başladım. L:Ne biliyorsun, Anubis'in kelebekleri sana vermediğini? V:Vay be, doğru diyorsun Levent. L:Şimdi ne yapıyoruz? V:Seans süresi dolduğu için ben gidiyorum o zaman. L:Bak ne güzel aydınlandın, öldün ve dirildin. V:Valla zerre bir şey anlamadım bu sefer ya, hadi neyse. L:Uzatma Volkan hadi git, içimi bayılttın. V:Uzaklaştım ama kendimden. L:Kelime oyunları yapmadan gidiyoruz. V:Bye L:Bye
1 note
·
View note
Text
Üçkağıtçılar
-I-
Üçkağıtçının etrafı insanlarla çevrilmişti. Küçük bir sehpa, üzerinde iskambil kağıtları. Ulus'un kendi halinde insanları, bir temiz giyimli memur, sakallı bir dede, bir fahişe, birkaç da sivil polis, sanki bir sihirbazı izler gibi, iskambil kağıtlarını ustaca karan ak saçlı, bıyıklı Haydar Abi'yi izliyordu. Haydar Abi, tok sesiyle bağırdı:
-Bul karayı al parayı.. Bul karayı al parayı.. Amme hizmeti yapıyoruz burda.
Genç bir erkek, Haydar Abi'ye sordu:
-Abi, nasıl oynanıyor bu?
-Ortaya para koyuyosun. Üç kağıdı sehpaya diziyorum. Eğer valeyi bulursan, koyduğun para kadar kazanıyosun.
Takım elbiseli bir adam, şaşkınlıkla kağıtları karan elleri izledi.. Kararsız gibiydi. Yanındaki bir genç fısıldadı:
-Abi ben çözdüm olayı. Şu kenarı kıvrık kağıt var ya. Hep o çıkıyor. Onu seç.
-Sen niye oynamıyorsun, madem olayı çözdün?
-Benim param yok abi. Olsa, valla bin lirayı basarım.
Takım elbiseli adama yardımcı olmaya çalışan gencin adı Selim'di. Hafif kafadan üşütük gibi görünüyordu.
Takım elbiseli adam, yüz lira koydu ortaya. Üç kağıt yan yana dizildi. Takım elbiseli adam, az önce kendisine söylendiği gibi, kenarı kıvrık kağıdı seçti. Doğru kağıdı bulmuştu. Haydar Abi cebinden yüz lira daha çıkardı, iki yüz lirayı takım elbiseli adama uzattı:
-Şansın yerinde abi.. Bereketini gör..
Adamın yüzü güldü. Selim, yine fısıldadı:
-Abi yine, kenarı kıvrık olanı seç.. Kazanırsan komisyonumu isterim ama..
Adam, bir kez daha, yüz lira koydu. Yine, kenarı kıvrık kağıdı seçti. Yine kazandı. Haydar Abi bozulur gibi:
-Ne şans be. Gözler iyi çalışıyo maşallah.
Haydar abi, iki yüz lirayı adama uzattı. Herif durduk yerde iki yüz lira kazanmıştı. Adam Selim'e baktı, cebinden yirmi lira çıkarıp uzattı:
-Al, hakkın bu.
Selim sevinçle parayı aldı. Sonra söylendi:
-Param olsa var ya, beş bini basardım.
Takım elbiseli adam biraz düşündü. Yine kağıtlar karıştırıldı. Selim'e sordu:
-Ne diyosun aslanım?
-Aynı kağıt abi.. Büyük oyna bence.
Adamın gözleri büyüdü. Cüzdanını çıkardı, tam bin lirayı sehpanın üzerine bıraktı.
-Bin lira.
Kalabalıktan biri, 'aa' diye söylendi. Herkes pür dikkatti. Genç bir kız, 'valla iyi cesaret' dedi. Oldukça güzelce bir kızdı, adı Nehir idi.. Yırtık kot pantolonu ve beyaz tişörtüyle, caddede parlıyordu. Erkekler dönüp poposuna baktılar.
Haydar Abi bin lirayı saydı, sonra cebine attı. Selim yine söylendi:
-Aynı kağıt abi..
Haydar Abi üç kağıdı sehpanın üzerine serdi. Takım elbiseli adam, ortada duran, kenarı kıvrık kağıdı seçti. Haydar Abi kağıdı çevirdi. Bilememişti. Takım elbiseli adam, doğru kağıdı bulamadı. Yüzünde bir öfke belirdi. Sağına döndü, az önce kendisine direktif veren Selim, toz olmuştu. Haydar Abi gülümsedi:
-Kumar bu abi.. Bazen kazanırsın, bazen kaybedersin.
Takım elbiseli adam ne yapacağını bilemedi. Kazanacağından emindi. 'Sağlık olsun' dedi, uzaklaştı.
Yine kağıtlar karıldı. Nehir, ortaya iki yüz lira koydu. Sonra, doğru kağıdı buldu. İki yüz lira kazandı. Sonra, üç yüz lira daha koydu, onu da kazandı. Güzel bir kızın büyük paralar kazanması, etraftaki insan sayısını arttırdı. Millet, delirmiş gibi para koydu ortaya.
-II-
Ulus'taki, garibanlara hizmet veren kahvenin televizyonunda, bir Sadri Alışık filmi oynuyordu. Haydar abi, cam kenarındaki masasında, gün boyunca kazandığı paraları saydı. Tam 5400 lira. Az sonra çayı masaya kondu, sigarasını yakıp bir yudum aldı. Nehir'le Selim kapıdan içeri girdi, Haydar Abi'nin masasına oturdular. Selim, gülerek:
-Güzel gündü be abi..
-İyi çalıştınız bugün. Aferim..
5400'ü üçe böldü, ikisinin parasını pay etti.
-Ortamda kadın olunca farklı oluyor.. Güzelce yiyin bakalım paranızı. Ama, çarçur etmeyin ha. Selim, sana söylüyorum. İki gün sonra param bitti diye gelme.
-Tamam abi..
Haydar abi, kendi parasından 50 lirayı ayırdı, Selim'e uzattı:
-Şunla bi paket Tekel 2000 al. Sonra Mesut Abi'ye götür. Doruk Otel, 10 numarada kalıyor. Kimsesi yok garibin. Parası bitmiştir şimdi, kazancımızın sadakası olsun.
Selim parayı alıp masadan kalktı. Haydar Abi, Nehir ile göz göze geldi. Nehir'e aşkla baktı. O anı tamamlarcasına, televizyondan, Sadri Alışık'ın sesi yükseldi:
-Korkma, dünyada her zaman inanılacak sağlam şeyler bulunur.
0 notes
Text
Baktığım Bütün Yüzler Aynı!
Geçenlerde çok sevdiğim bir influencer’ın talihsiz bir youtube videosuna denk geldim ve oldukça öfkelendim. Bu öfkemden beslenerek yazıyorum bu satırları bakalım bizi nereye götürecek…
Konumuz ‘’estetik’’ . Youtube videosunda bu ablamız estetiğin normal bir şey olduğundan, kendisinde olan ‘’n’’ çeşit estetiğin detaylarından mizahlı bir tonla bahsediyor. Estetik yaptırma konusunu da ‘’kadınların üzerinde zaten güzellik baskısı var, bırakın istediğimizi yapalım’’ şeklinde meşrulaştırıyor. Bunun artık 21.YY’da normal karşılanmasını gerektiğini ve kendinizi beğenmiyorsanız istediğiniz estetikleri yaptırma konusunda kötü hissetmemenizi söyleyip bir yandan da cesaret veriyor. Yanlış anlaşılmasın kimsenin estetiğine karşı değilim, zerre umrumda da değil insanların bedenlerine yaptıkları. Ancak umrumda olan başka bir şeyler var… Bu güzellik algılarını kim pompalıyor be kuzum? Yani şuan herkesin deliler gibi aynı suratları yaptırmaya çalışmasının sebebi kim? Eskiden bir laf vardı, eskiden diyorum çünkü artık anlamını kaybetmiş gibi; ‘’zevkler ve renkler tartışılmaz’’. Şuan güzel bir kadın olarak kabul gören tüm beden ve suratlar bize dayatılan algılar üzerine kurgulanmış değil mi? Yani zevklerimiz ve renklerimiz aynılaştı. Allah aşkına çıkın sokağa tüm kadınlar birbirine benziyor. Aynı makyaj sitilleri, aynı şişirilmiş dudaklar, yok efendim bişektomi ile belirginleştirilmiş elmacık kemikleri, herkesin de burunlar hokka maşallah… Bir insan kendi bedeni ile mutlu değil ise tabii ki mutlu olacağı halde yaşamak hakkıdır, istediğini yapar. Hele biz kadınları cidden rahat bıraksınlar, istediğimizi giyelim, istediğimiz gibi var olalım değil mi? Ama bu bir varoluş gibi gelmiyor bana. Gitseniz sorsanız bu kişi kendisini patriyarkaya karşı, feminist birisi olarak tarifleyebilir, peki patriarki tarafından üzerimize dayatılan güzellik tanımlamalarına boyun eğince, ve hepimiz birbirimize benzemeye çalışınca gerçek irademize ve gerçekten kendimizi nasıl algıladığımıza ne oluyor? İşte ben burada ipin ucunu kaçırıyorum. Kadınların üzerinde güzel olmak için fazla baskı var, e hadi o zaman bıçak altına yatmayı normalleştirelim her orasından burasından mutsuz olan gitsin estetik olsun. Bunun bir sonu var mı gerçekten? Nerede biter? Bugün çıkık elmacık kemikleri moda, 5 yıl sonra farklı bir şey daha güzel ve moda olarak karşımıza çıktığında hoppaa şimdi bu yüz de beni mutlu etmiyor hadi gideyim bunu da mı değiştireyim diyecekler? Üstelik bu kişi 25 yaşından beri botoks yaptırdığını da söylüyor. Kusura bakmayın ama cidden anlam veremiyorum. İnsanlar birbirlerinin niyetlerini yüz ifadelerinden okurlar. Yani yüzdeki surat ifadelerini çözümleme yeteneği olan beynimiz sayesinde karşımızdaki kişinin bir tehdit oluşturup oluşturmadığını anlayabiliyoruz. Bu botokslu suratlara baktıkça karşımdaki insan şuan mutlu mu, mutsuz mu, kızgın mı, saldırgan bir ifadesi mi var anlamak mümkün değil. Bir insanı gerçekten güzel yapan ifadeler, onu o yapan bütün özellikleri kaybolmuş, baktığım tüm yüzler bana birbirini hatırlatıyor. Şimdi size soruyorum peki sizce bu pompalamasyonlardan genç kızlar, küçük kız çocukları nasıl etkileniyor? Düşünün 16 yaşında bir kız çocuğunu, diyelim ki burnu biraz kemikli, üst dudağı instada gördüğü ablaları gibi şişik değil, elmacık kemikleri de o kadar çıkık değil şimdi bu kız çocuğu kendisini yetersiz mi hissetmeli? Ya da biz gidip bu çocuğa evet sen çirkinsin, üzülme estetik olursun mu diyelim? Büyük bir insan grubunu etkileme gücü olan sevgili influencerlar, ünlüler gözünüzü seveyim bir düşünün konuşurken ya, hele hayatı boyunca sizin markette sanki bedava dağıtıyorlar gibi anlattığınız bu estetik işlemlerini olamayacak, ekonomik gücü buna hiçbir zaman izin vermeyecek insanlara nasıl hissettiriyorsunuz oraya girmedim bile. Bir de bu kişi dalga geçer gibi param olmasa herhalde olduğum hal ile bir şekilde mutlu olurdum’a benzer bir yorum yapıyor, çüşünüz demek dışında bir şey diyemiyorum… Kusurlardır insanı güzel yapan şey bence. Bırakın kalın olmayan dudaklarınız, yeterince büyük olmayan göğüslerinizle uğraşmayı. Kime, neye göre çirkin, kime neye göre küçük? Kendi güzellik algılarımızın peşinden koşalım. Bugün bizi zerre düşünmeyen sosyal medyanın dayattığı kavramları bırakalım bir kenara. İnsanların öznellikleri ile önde olduğu, her bir bireyin biricikliğinin ne kadar özel olduğunun farkında olunduğu günlere ulaşma ümidiyle…
0 notes
Text
Asla zihnimi toparlayamiyorum. Rezalet durumdayım hem ekonomik olarak hem manevi olarak. Çevremde gördüklerimi yaşadıklarımı izlenimlerimi sindiremiyorum.
İşsizlik maaşım bitti. SGK'dan borç geldi. Kredi kartımı ödemem gerek, basic ihtiyaçlarımı karşılamam gerek ve benim param yok. Bu şekilde odaklanamiyorum günlük akışa. Gergin oluyorum ve hayatımdaki insanları da yargılamaya başlıyorum. Bu hiç benlik değil ama onların davranışlarını da anlamak mümkün değil. Nasıl birbirilerinin yüzlerine bakıyorlar, nasıl eskisinden de samimi oluyorlar anlamıyorum. Anlamak da istemiyorum. Sadece artık kimsem kalmadı. Bunu görebiliyorum. Kendimi gerçekten yalnız hissediyorum. Daha önce hiç böyle hissetmemiştim.
Hayatımı düzene sokayım derken nasıl daha kötü oldu her şeyi kaybettim. Maddi manevi ortada kalmış hissediyorum kendimi.
Bugün başka bir karar aldım ve uyguladım. Araba satışından kalan paranin üçte birini yemiştim. Nasıl yedim nereye gitti bilmiyorum ama kalanı kur korumalı dolar hesabına atmıştım. Sanırım borsa daha kârlı olacak. Böyle düşünerek hesabı bozdurup paranın kontrolünü b'ye verdim. B benim çok yakın arkadaşım. Bu alanda da iyi, bizi de yönlendirmeye faydalandırmaya çalışıyor ama benim kafam basmıyor. Oturup mesai yapmam lazım belki ilgimi çeker belki harikalar yaratacağım bı alan ama odaklanmam lazım. Başlamak istiyorum ama nereden nasıl bilmiyorum b bana video atacak. Şimdi kendime bir ek gelir bulmalıyım bi iş yapmalıyım. Part time iş ilanı çok yok üstelik canını alıp azıcık para veriyolar. Bundan bir ay önce tanıdık hocalarimin kafesinde haftasonlari part time çalışmaya başladım. Saati 20 lira ve o gün sonunda saate bi bakıyorum 19 bin küsur adım atmışım fjndjfjjd
Korkunç. Bu yaşta gerçekten kaldıramadım. Bir kez ev temizliğine gittim oradan 450 aldım bence iyi. Ama o da sonraki hafta gelme dedi kalakaldım.
Bi site var özel ders verebiliyosun orayı aktive edicem kayıt olmuştum. Bir ay sonunda iade garantili. Dersten önce paran yatiyo filan.
Bugün yarin biraz kaynak indireyim bunun için ama benim bilgisayarım calismiyo tabletten denicem bakalım.
Bu olursa çok iyi olur. İngilizcede ikinci sınavım çok düşük. Odevlerim de çok ortalama. Üçüncü sınavda çok yüksek almam lazım başka türlü geçemem. O yüzden çok gerginim çalışıyorum ama olmuyo sanki ya derste anlıyorum ama kelime bilgim çok az o yüzden ilerleyemiyorum sadece tekrar ediyorum benim daha fazlasını yapmam lazım çalışma olarak. Ne yapabilirim bilmiyorum hocayla konuscam bı. Ama bu haftasonu elimdeki kaynakları taricam bilmedigim her kelimeyi yazicam alıştırmaları yapmaya caliscam çok fazla kaynak var elimde.
Bilmiyorum sınava yönelik nasıl daha iyi çalışabilirim valla sicmis durumdayım. Birinin bana şunu yap bunu yapma şunu şöyle dene demesine ihtiyacım var. Bu konuda kime danisabilirim bilmiyorum.
Şu an tek isteğim kur atlamak. İlk dönemi tekrar etmek istemiyorum. Ama ogrenemissem de tekrar etmem gerekir haliyle. Böyle bir durumda naparim kararsizim. Okulu bırakmak istemiyorum ama o kadar uzun süre çalışmadan yaşayamam. Ne annemin dırdırına dayanabilirim ne daha fazla harcamalarimdan kısabilirim.
Bakalım ya. Belki ben çok kaygılıyım, abartiyorum. Belki çözümü çok kolay ama benim aklıma gelmiyor. Sadece her şey aynı anda bok gibi.
Hem ekonomik anlamda zorlanıyorum, hem ne yapacağımı genel anlamda bilmiyorum. Hayatımda kimse yok olsun istiyor muyum bunu da bilmiyorum. Kitap okumuyorum, film izlemiyorum, flört etmiyorum l, arkadaşlarımla görüşmüyorum. Bunları yapıyorsam da çok min düzeyde yapıyorum.
22.12.22 18.0
0 notes