#sıçanlar
Explore tagged Tumblr posts
Text
Hayvanlar Alemindeki Zeki Canlılar
Zekâ Zekâ, yalnızca insanların ayrıcalığı değil; birçok hayvan türü karmaşık problemleri çözme, etkili iletişim kurma ve sosyal ilişkiler geliştirme yeteneğine sahip. İşte, hayvanlar alemindeki en zeki canlılardan bazıları ve onları bu kadar özel kılan becerileri: 1. Şempanzeler – Şempanzeler, genetik olarak insanlara en yakın hayvanlar arasında yer alır. Problem çözme yetenekleri, alet…
#ahtapotlar#şempanzeler#balinalar#delfinler#domuzlar#filler#Hayvanlar#iletişim#Köpekler#kargalar#papağanlar#problem çözme#sıçanlar#sosyal etkileşim#Zeka
0 notes
Text
0 notes
Text
Sıçanlar Ritimlere Ayak Uydurabilirler
Sıçanlar Ritimlere Ayak Uydurabilirler
Sıçanlar Ritimlere Ayak Uydurabilirler Bu araştırma, beyinlerin ritmi algılamak için nasıl evrimleştiğine ışık tutmaya yardımcı olabilir. O farenin ritmi var. Renkli noktalar, Mozart’ın çalan müziğine yanıt olarak kameraların bir farenin hareketlerini işaretlemesine yardımcı olur. Y. ITO VE DİĞERLERİ/SCİ. AV . 2022 – Sıçanlar Ritimlere Ayak Uydurabilirler Bir müzik ritmine göre hareket ettiği…
View On WordPress
#Bethowen#bilim#deny#müziğe tempo#müzik#ritim#Sıçan#Sıçanlar müziğe ritim tutuyor#tokyo#tokyo üniversitesi
0 notes
Text
let me kiss you
containing: young-adult stanley uris x richie tozier, swearing, sex/suicide jokes, derogatory language (affectionate), coming to the realization you like your best friend, it's valentines day.
word count: 2.543
language: turkish
Richie her zaman Sevgililer Günü'nü sevmişti.
Küçükken babasıyla beraber erken kalkar ve annesine yatakta yemesi için mutfağı batıra batıra kahvaltı hazırlarlardı. Richie komşulardan arakladığı çiçekleri, sırf o güne ayrılmış olan küçük vazoyla beraber tepsinin üzerine koyardı. Babası gülerek saçlarını karıştırır ve onu bira parası için çiçekçi dükkânına çırak vermekten bahsederdi. Richie babasına saçındaki kel noktalarla ilgili bir şaka yapar ve radyodan annesinin o sıralar en sevdiği şarkıyı açmak için radyoyu getirirdi. Annesi uyanır, 'iki yakışıklı erkeğinin' ona hazırladığı kahvaltıyı yedikten sonra hepsi giyinir ve kasabada o gün Sevgililer Günü için kurulmuş özel dükkânları gezmeye başlarlardı.
Ortaokula kadar Sevgililer Günü böyleydi. Ortaokuldaysa arkadaşlarıyla beraber toplanır ve birbirlerine 'Sevgililer Günü adetince' aptal aptal hediyeler verirlerdi. Örneğin Ben'e porno dergisi (Richie'den), Richie'ye üstünde sıçanlar olan bir Hawaii gömleği (Stanley'den), Eddie'ye üstünde 'People That Has Asthma Are So Fucking Dramatic, Bitch Just Breath?' yazılı bir tişört (Bev'den) gelirdi ve bunlar günün kazancı sayılırdı. Fikir 5. sınıfta Richie'den çıkmıştı ve Bev'in desteğiyle gerçekleşmişti. Günü iğrenç romantik-komedi sinemalarında en ufak olaya katıla katıla gülerek ve dalga geçerek geçirir, 'Sevgililer Günü Özel' olarak adlandırılmış sikim sonik atıştırmalıklar yer ve havai fişekleri izlemek için bir tepeye çıkarlardı.
Lisede ise iş çok farklıydı. Koskoca gün koridorlarda yiyişen çiftlerden sıyrılmaya çalışarak, "Sen ne kadar çikolata aldın?" sorularına ne cevap verse daha az dalga konusu olacağını hesaplamaya çalışarak, öğretmenlerin bile Sevgililer Günü'ne uygun kıyafetlerle gelmesine ve edebiyatta aşk üzerine romanlar üzerine konuşmasına göz devirerek ve kendisine yöneltilen "Bu yıl da mı yalnızız?" şakalarına çok da içten olmayan bir şekilde gülerek geçiyordu. Bir de bunun akşamı vardı. Nedense Derry Lisesi Sevgililer Günü akşamı partilemeyi adet hâline getirmişti ve o günler Richie'nin en çok halka açık alanda grup seks gördüğü zamanlardı. Sevgililer günü yalnızlığını tek geceliklerle geçirmeyi denemişti ama gecenin sonunda vardığı yer yine eziklerin yanı ve birkaç vodka şişesi olmuştu. O gecelerde eve nasıl döndüğünü bile hatırlamıyordu.
Üniversite ise tüm bunlara kıyasla çok ama çok sıkıcıydı. Çünkü hiçbir şey yoktu. Tek değişiklik bu günde sevgililerin birbirlerine daha rahatça yakın davranmasıydı (50 yaşlarındaki boşanmış profesörleri o gün pis pis bakmak yerine yanlarından geçip gidiyordu) ve onun dışında en ufak bir değişiklik yoktu. Hatta Richie o günlerde önemli projeleri son dakika yetiştirmek için bilgisayar başında göt çürüttüğünü hatırlıyordu. Richie'nin büyümekten nefret ettiği zamanlara örnek göstereceği yegâne günlerdi.
Ve komik olan, önceden birkaç ilişkisi olmasına rağmen tüm Sevgililer Günlerine Facebook'undaki 'yalnız' statüsüyle girmesiydi.
Ve bugün Sevgililer Günü'ydü.
"Richie, Tanrı şahidim olsun eğer beş dakika içinde evi terk etmezsen öldürürüm seni." Ve Stanley Uris dolu burnu, zayıf ve boğuk sesiyle bir kez daha tehdit ediyordu; Richie elindeki ilacın üstündeki yazıları okuyarak odaya girerken. Richie gözlerini ufacık yazılar üzerinde gezdirirken neden her seferinde bu kadar küçük yazmak zorunda olduklarını düşünüyordu. "Başımın çaresine bakarım. Siktir git artık."
"Ağzını çalıştıracağın kadar bağışıklığını çalıştırsaydın şu an hasta olmazdın amına koyayım, iki dakika nefes al konuşmak yerine." Richie, gözlerini ilaç kutusundan çekmeden dalgınca cevap verirken Stanley'in -Richie'nin daha birkaç dakika önce odanın öteki ucuna fırlattığı- battaniyeler içinde yattığı yatağa yaklaştı. Kafasını ilaç kutularından kaldırıp yataktaki kumrala baktığında Stan'in o düz, yargılayıcı bakışıyla yine ona dik dik baktığını gördü. Gerçi bu sefer yanakları (ve dudakları) ve burnu (ve dudakları) deli gibi kızarmış olduğu (ve dudakları) ve normalde tuhaf bir şekilde mükemmel duran bukleleri darmadağın olduğu için onu ciddiye almak zordu.
Yine de sırtını dikleştirdi ve absürt bir taklit için dudaklarını abartılı şekilde büzdü. "Mr. Uris," Felaket bir Alman aksanıyla lafa başladı. "Hastanemiz sağlıksal durumunuz için büyük bir endişe içinde! Orospuluğu bırakıp bizimle iş birliği yapsanız çok makb-"
"Tanrı aşkına, kes sesini."
"Gayet iyi gidiyordum."
"En son bu cümleyi kurduğunda karakolda sikin kalkmıştı."
"Küçük Richie'nin firarda olduğu dönemler için beni suçlayamazsın."
"Şuna Küçük Richie demeyi bırak."
Richie sırıttı. "Neden? Büyük olduğu için m-"
"Şu amına koyduğumun ilaçlarını ver de siktir git artık." diye Richie'nin lafını böldü Stan, dirseğinden destek alıp doğrulur ve Richie'nin tuttuğu ilaçlara uzanırken. Sesi hırıltılı ve dengesizdi.
Richie ilaçları Stanley'in erişim alanından çekerken onaylamaz bir şekilde 'cık cık cık' sesi çıkardı. "Babacığına izin ver halletsin."
"İyileştiğim zaman halledeceğin tek şey hastane masrafların olacak."
"Son kullanma tarihi geçmiş ilaç vermem ve intihar teşebbüsüne yardım etmem için yalvarıyor gibisin," Richie elindeki iki ilaç tabletini yatağın yanındaki komodine yerleştirdikten sonra elindeki şişenin kapağını açtı. İlaç kutularından çıkan o şeffaf kaşığa tam bir kaşık olacak şekilde ilacı dökerken Stan'in gözlerini üzerinde hissedebiliyordu.
Tam dolduğunda içi şurup dolu kaşığı Stan'in ağzına doğru uzattı. Stanley'in dudaklarını hâlâ kapalı tuttuğunu farkedince bakışlarını ela gözlere çevirdi. Stan'in bu inadıyla daha ne kadar uğraşmak zorunda olduğunu düşündü.
Büyük ihtimalle ikisinden biri ölene kadar.
"Hasta olmak seni azdırıyor mu da bu kadar ısrar ediyorsun?" Richie kaşlarıyla Stan'in ağzını işaret etti. "Aç şu ağzını."
"Şunu verdikten sonra gideceğine söz verirsen."
"Sevgililer Günü'nü yalnız geçirmeyi bu kadar istemenden şüphelenmeli miyim?" Sonra Richie'nin gözleri Stan'in nerdeyse içinde yüzdüğü kat kat battaniyelere kaydı. Kaşlarını çattı. "Ayrıca şunları üstünden at artık amına koyayım, kendi kendine havale geçirmeye ve hastanede seni kontrol etmek için üstüne eğilen hemşirelerin memelerini kesmeye mi çalışıyorsun? Sapık."
Stan suratını buruşturdu. "Ne- R- Hay-" Bir saniye durup cümlelerini toparladı ve devam etti. "Birincisi, asıl sen neden Sevgililer Günü'nü sevgilin yerine başka biriyle geçirmek için bu kadar ısrarcısın? İkincisi, bu ne tür bir porno senaryosu?"
Kaşığı havada tutmaktan Richie'nin eli ağrımaya başlamıştı. "Birincisi, benim sevgilim yok. İkincis-"
"Dur dur dur dur," Stan lafını böldü. Kaşlarını çattı. "Ne demek sevgilim yok? Connor şu durumda ne sayılıyor, odun falan mı?"
Richie bıkkınca nefes verdi. "Aynen. Artık iç şu ilacı. Mastürbasyon elimi bu genç yaşımda kaybetmek istemiyorum."
"Richie." dedi Stan, ciddi olmasına uğraştığı bir ses tonuyla. Tıkanmış burnu ve hırıltılı sesiyse bu uğraşında büyük bir engel yaratıyordu. "Açıkla."
"Şu ilacı içersen açıklayacağım orospu çocuğu. Elimi hissetmiyorum."
Stanley birkaç saniye tereddütle bir Richie'nin suratına doğru tuttuğu kaşığa, bir Richie'nin yüzüne baktı.
Sonra bir çırpıda kaşıktaki şurubu içip yuttu, sırtını iyice yatağa yaslayıp beklentiyle Richie'ye baktı. Dudaklarında kalan artığı yaladı.
"Dinliyorum."
Richie, Stanley'e pis pis baktıktan sonra kaşığı komodinin üstüne koydu ve diğer ilaçları kutularından çıkarmak için kucağına aldı. "Neyi açıklamamı istiyorsun anlamıyorum. Artık sevgili değiliz işte? Anlatacak bir şey yok."
Stanley ise olayın peşini bu kadar çabuk bırakacak değildi. "Ne zamandan beri sevgili değilsiniz?"
Richie'nin ilaç paketiyle uğraşan elleri bir anlık bir sekteye uğradı. Başını utanmış gibi iyice eğdi ve yüzünü uzun, siyah perçemler ardına sakladı. Kızarmıştı. "Dünden beri," diye mırıldandı sessizce.
Birkaç saniyelik bir sessizlik oldu.
Sonra Stanley büyük bir kahkaha patlattı.
Richie hızla kafasını kaldırdı ve suçlu bir çocuk gibi hızlı kelimelerle kendini savunmaya başladı. Daha doğrusu çalıştı.
"İnsanların ayrılması komik mi? Ha? Neye gülüyorsun? Babanıza bu fiyaskoyu anlatmaktan çekinmem Küçük Bey! Zavallı Donald. Sizin gibi etik davranışlardan yoksun bir oğlana sahip olmak... İnsanların kendi hayatlarıyla yaptığı şeyler size neden bu kadar komik geli- STAN, TAMAM, GÜLME ARTIK."
Stanley'in gülmesi boğazını tıkayan öksürükler yüzünden yavaş yavaş durulmaya başlarken Richie yardımcı oluyor gibi hafif hafif kumralın sırtına vurdu. Stan öksürükleri arasından bile kıkır kıkır kıkırdıyordu.
"Stan." Richie ciddi, yapmacık bir baba tonuyla lafa girdi. "Komik bulmanı anlıyorum evlat ama komedinin öz babası olarak diyorum ki komik değil. Biraz daha gülersen hasta masta demem ağzını yüzünü sikerim."
Stan gülmesini bastırmak ister gibi derin bir nefes aldı. Dudaklarından kaçan kıkırtıya mani olamadı tabii. "Her yıl Sevgililer Günü'ne yalnız girme geleneğini bu kadar istikrarla devam ettirmen bir ritüelin parçası falan da bizim mi haberimiz yok?"
"Birincisi, gelenek değil sadece tesadüf. İkincisi, sadece birkaç yıl sevgilinle girdin diye götün mü kalktı orospu evladı şu an benim kadar yalnızsın, ayr-"
"Neden ayrıldınız?" Stan umursamazca lafını böldü iyice yastığa yaslanırken. Yüzünde hâlâ bir gülümseme vardı, kahkahasının yarım bir yansıması gibi.
Richie ona yan bir bakış attı. Paketlerden çıkarttığı iki hapı Stan'in eline bıraktı ve komodinin üzerindeki yarısı su dolu bardağı ona uzattı. Stan ilaçları içerken, konuştu. "Bir aydır düşünüyordum zaten. Sınav haftasına denk geldi, bu yüzden moralinin içine sıçıp bir de akademik hayatını etkilemek yerine biraz daha beklemek istedim." Dramatikçe iç çekti ve dertli bir film sahnesiymiş gibi abartılı bir kafa döndürüşüyle camdan dışarı baktı. "Kaderde yokmuş."
"Bu hâlâ neden ayrıldığınızı açıklamıyor?" Stan bardağı tekrar komodine koyarken konuştu. Sesi daha yorgun çıkıyordu.
Richie kafasını tekrar Stan'e çevirirken omuz silkti. "Aynı hisler yoktu. Uzun zamandır. Geri gelmesi için daha fazla beklemek de haksızlık gibi geldi. Bu yüzden bitirdim."
Stanley burnundan güldü. "Sevgililer Günü'nden önceki gün?"
Richie gözlerini kocaman açarak abartıyla ellerini suçsuzum dercesine havaya kaldırdı. "Denk geldi?!"
"Evet, orospu çocukluğuna."
"Annen öyle düşünmüyor."
"Babam mı söyledi?" Stan'in ifadesi duvar kadar düzdü. "Anneni sikerken."
Richie sırıttı ve Stan'in saçlarını karıştırdı. "Stanley Uris skor yapıyor!" Sonra ellerini üst üste binmiş battaniyelere attı ve hepsini tek seferde kumralın üstünden çekip odanın öteki ucuna attı. "Ödül buz göt."
"RICHIE!"
Stan odanın diğer tarafına uçan battaniyeleri havada kapmak için atak yaptıysa da Richie yarı yolda kumralın ellerini tuttu ve onu ittirerek geri yatırdı. Tüm bunları yaparken de kulaklarına kadar sırıtıyordu.
"Hayır, hayır, hayır- Yaramazlık yok Küçük Bey!" Zenci uşak sesiyle lafa girerken Stan hâlâ ellerini Richie'nin hapsinden kurtarmak için uğraşıyordu. Richie pis pis güldü. Normalde Stan ellerini tek bir çekişte alırdı ama hasta olduğundan onun tutuşuna karşın güçsüzdü, parmakları bile hafif hafif titriyordu.
"Üşüyorum orospu herif," Stan kısık sesle şikayet ederken Richie iyice Stan'in üstüne yükleniyordu. Stan hâlâ Richie'yi üstünden ittirmeye uğraşırken pis pis baktı üstündeki adama. "Richie kalk üstümden."
"Üstünde değilim."
"Üstümdesin."
"Üst ve alt kavramları illüzyon."
"Richie."
Richie kocaman sırıttı. Bu işle fazla eğleniyordu. "Stanley."
"Kalk üstümden."
"Hayır."
"Normal orospu çocukluğunu kenara alıyorum, bari hastaya saygın olsun it herif!" Stan bu sefer Richie'nin geri kalan vücudunu tekmeleye başladığında Richie'nin elleri ister istemez gevşemişti.
"Auv- Vurma amına koyayım tama-"
Stan ani bir hamleyle Richie'yi üstünden attığında Richie'nin ağzından çıkan tek şey kısa bi 'ah'tı.
Richie'nin sırtı Stan'in ani hareketiyle yatağa vurdu ve hemen sonrasında bileklerini kavrayan o parmakları hissetti: bir saniye daha geçti ve bir bakmıştı ki karnında Stan oturuyor, ellerini yatağa bastırıyordu.
Bir yatağa sabitlenmiş ellerine bir de üstündeki adama baktı.
Stan'in su yeşili tişörtü belinde hafif sıyrılmıştı ve kalça kemiklerindeki o iki ben görünüyordu. Yakası, Richie'nin bilinçsiz kavramasıyla kaymış ve köprücük kemiklerini daha da göz önüne sermişti. Stan'in buklelerinin tepesinde sallanışı, o ifadesiz kızarmış suratı ve rahatlattığı zaman yarı-kapalı duran ela gözleriyle tam üstünde olması kesinlikle iyi değildi.
Tabii, Stan ve Richie anaokulunda arkadaş oldukları o günden beri sık sık güreşir ve birbirlerini sinir ederlerdi, bunda sıkıntı yoktu. Richie okul koridorlarında Stan'i hoşlandığı kıza itip kaçardı; Stan, Richie topluluk içinde aptalca bir şey söylediğinde elinde ne varsa onla Richie'nin kafasına vururdu; Richie sırf Stan'i sinirlendirmek için ördek gibi dudaklarını uzatıp Stan'i öpecekmiş gibi yapardı ve Stan suratını buruşturup elini Richie'nin dudaklarına kapatır ve suratını itmeye çalışırdı ve Richie sırıtarak tüm ağırlığını Stan'in üstüne verirdi ve Stan vücudunu Richie'nin hapsinden kurtarmaya çalışırdı; eve söyledikleri vakitten geç gittiklerinde kimin bahane işini üstlenmesi gerektiğine karar vermek için kapı önünde birbirlerini iteklerlerdi; film akşamından sonra bulaşıkların yıkanması gerektiğinde çakırkeyif halde halı üstünde güreşirlerdi ve kaybeden bulaşıkları yıkardı; birbirlerinde yatıya kalırlarken hangi şarkıyı açacaklarına karar veremediklerinde kasetçalara ulaşmalarını engellemek için birbirlerine çelme takıp saçlarını çekerlerdi, yerde güreşirlerdi ve kazanan kendi istediğini açardı sonra da güreşirken çıkardıkları gürültüden ebeveynlerinden azar yiyip kıkır kıkır gülerlerdi. Richie, Stan'e eşcinsel olduğunu söyledikten sonra bile Stan Richie'yle olan fiziksel yakınlığını -çoğu kişinin aksine- yanlış anladığı tek bir an bile olmamıştı ve Richie ona bunun için sonsuz kez minnettardı.
Ama şu an uygun değildi. Hayır, hayır, hayır- şu an kesinlikle uygun değildi.
Çünkü artık Stan'i koridorlarda hoşlandığı kızlara itmiyordu. Çünkü artık Stan elindeki kitapla hafifçe kafasına vurup kaşlarını onaylamaz bir şekilde kaldırdığında eskisi gibi sinirlenmiyordu. Çünkü artık Stan'i ördek dudaklarıyla öpmeye çalıştığında ve Stan yüzünü buruşturup eliyle dudaklarını kapattığında midesi o eski boşluğunu korumuyordu. Çünkü artık Richie o bahane uydurma zamanlarını hatırladığında söyledikleri bahanelerin absürtlüğünden dolayı değil gözüne Stan'in o anki görüntüsü ve gülüşünden geldiği için gülüyordu. Çünkü artık Richie bulaşıkları yıkamamak için değil, Stan'le halıda kıkırtılar eşliğinde yuvarlanabilmek için güreş talep ediyordu. Çünkü artık Richie şarkı kavgalarında özellikle Stan'in kazanmasına izin veriyor ve Stan kendi şarkısını açıp sırıttığında yüzündeki o aptal gülümsemeyi silemiyordu. Çünkü artık-
Çünkü artık Richie bazen Stanley'in, dokunuşlarını yanlış anlayabilmesini umuyordu.
Çünkü Stanley böyle çok güzeldi.
Ve Richie sadece yanaklarındaki değil, vücudundaki her bir kan damlasının damarında ısındığını hissediyordu.
"Richie?"
Richie gözlerini tekrar Stan'inkilere çevirdi.
Stan'in kaşları hafif çatıktı.
Richie ise Stan'in parmak izinin şu ana kadar bileklerine kazınıp kazınmadığını merak ediyordu.
"Evet?"
"Daldın gittin?" Stan ellerini Richie'ninkilerden çekerken yüzünde sorgulayıcı bir ifade vardı, ne olup bittiğine anlam bulmaya çalışıyor gibiydi. Stanley'in gölgesi suratından kalkınca Richie bir an temiz ışığın altında boğuluyor gibi hissetti.
"Aklıma şey geldi," dedi düşünmeden. Birkaç saniye sonra aklına gelen şeyle sırıttı. "Kaç kişiyi daha böyle vücut kafesine alıp s-"
"Tanrı aşkına!" Stan konunun nereye bağlanacağını anladığında sesini yükselterek Richie'nin cümlesini yarıda kesti ve kendini Richie'nin yanına attı. Richie onun bu tepkisine güldü.
"Daha bitirmedim bile!"
"Ne diyeceğini bilmiyorum sanki!" Stan hırıltılı sesiyle sitem etti. Stan onaylamaz gibi başını salladı hafifçe ve mırıldandı. "Sapık herif."
Richie sırıttı. "Öyle deme, annen çok seviyor."
"O kadar yorgunum ki gözlerimi bile deviremiyorum. Bence bu susman için bir işaret."
"Susmamı o kadar çok isteseydin çoktan şu suyu kafama boca etmiştin, masal okuma."
"O kavanoz gözlüklerle bu detayı nasıl yakaladın, hayret doğrusu." Stan mırıldanırken sol omzuna doğru yattı, şimdi yüzü tam olarak Richie'ye dönüktü. Yan profili mitolojik tanrıların heykellerini andırmasına rağmen Richie, Stan'in tüm yüzünü izlemeyi çok daha fazla seviyordu.
"Kör olmanın da getirdiği bazı yetenekler var."
"Diğerlerine ne getiriyor bilmiyorum ama seninkinin ağır orospu çocukluğu olduğu kesin." Richie başını çevirdiğinde Stan'in gözlerini kapattığı gördü. Kirpikleri titreşmiyordu bile: Richie gerçekten Stan'in uyumak üzere olduğunu farketti.
"Gören de annem babanı sikip annenle boşanmalarına sebep oldu sanacak. Dünyalar güzeli Maggie'me laf söylerken hiç mi canın yanmıyor?"
"Senin orospu çocukluğu akraba bağlarından değil tamamen kafa yapısından olduğu için yanmıyor."
Richie kulaktan kulağa sırıtıyordu. Hafifçe Stan'e yanaştı; dirseğini yatağa, yanağını omzuna yasladı. Gözleri hâlâ Stan'in yüzündeydi.
"Aşıksın galiba bana."
Stan kısaca güldü. Tonundan bile uykuya adım adım yaklaştığını anlaşılıyordu.
"Ancak rüyanda."
Bunun üstüne Richie bir şey söylemedi. Birkaç dakika sessiz kaldılar. Stan'in nefesleri belli bir düzene girmişti. Richie uyuduğunu düşündü.
Richie hafifçe eğildi. Sonra durdu. Biraz daha eğildi ve Stan'in dudağının kenarını öptü.
Geri çekildi ve Stan ne tepki verecek diye birkaç saniye bekledi. Kalbi deli gibi atıyordu. Tanrı aşkına, bunu neden yapmıştı ki? Amacı neydi? Daha dün sevgilisiyle ayrılmıştı ve şimdi büyük ihtimalle son üç yıldır aşık olduğu ama iki hafta önce bunu farkettiği en yakın arkadaşının kollarına mı koşuyordu? Orospu muydu acaba? Stan bundan sonra ne derdi ki? Arkadaşlıkları biter miydi? Net biterdi. Yani, niye bitmesindi ki? Nerdeyse öpmüştü. Yani, tamam, öpmek o kadar büyük bir şey değildi sonuçta sikmemişti ama yine de- öpmüştü? Stan'e ayrılıktan kafasının iyi olmadığını söylese inandırabilir miydi ki? Evet evet, duygusal boşluğa düştüğünü ve bunun bir anlamı olmadığını söylerdi, hepsi bu! Stan de hatasını affederdi ve eski hallerine dönerlerdi. Kopkolay! Değil mi? Ama ya öyle olmazsa? Yani- Ya Stan arkadaşlıklarını bitirmek ve bir daha görüşmemek isterse? O zaman? Richie bunu planlamamıştı ki! İş görüşmesine gittiğinde ve 10 yıl sonrasını sorduklarında bile hayatında Stan vardı! Yok muydu yani şimdi? Peki apartmanları? Hangisi taşınacaktı? Sonuçta arkadaş olmazlarsa araları epey tuhaf olurdu. Richie taşınırdı. Sonuçta kabahat onundu, değil mi? Stan'i yormanın alemi y-
Yakasını güçsüzce kavrayan el onu düşünce balonundan çekip çıkarırken ağzı bir şey demek için hafifçe açılmıştı.
Dudaklarının üstünü örten sıcacık dudaklarsa dilinin ucundaki tüm kelime olasılıklarını yutturmuştu Richie'ye.
Richie'nin gözleri fal taşı gibi açıldı.
Birkaç saniyelik bir öpücükten sonra Stan geri çekildi ve yarı açık, uykulu gözlerle Richie'ye baktı. Güldü ve başını geri yastığa bıraktı. Richie'nin yakasındaki eli gevşedi ve yatağa düştü.
"Sevgililer günün kutlu olsun, Tozier."
#stozier#richie tozier#stanley uris#stan uris#it 2017#it 2019#it stephen king#turkish delight rasc#rasc.ficlet
3 notes
·
View notes
Text
Bize bizden yakın olanlar lazım, selamsız sabahsız geçenler değil...
Bize sevgi dolu yürekler lazım, İnsanı insandan seçenler değil…
Bize altın başaklı buğdaylar lazım, Ambarı tüketen sıçanlar değil...
Bize kardeş sevgisini sunanlar lazım, Kurşunu sıkıp kaçanlar değil
Bize deniz gibi dalgalar lazım, Sandalı dağılmış kürekler değil...
Fotoğraf: Alıntı
6 notes
·
View notes
Text
“Fare Çuvalı Teorisi” olarak da bilinen bir ibretlik hikaye…
“ Mısır’ın bir köyünde tarım mühendisi olarak çalışan bir adam, Kahire’ye gitmek üzere trene bindi. Yanına, köyün yaşlı çiftçilerinden biri oturdu. Mühendis, çiftçinin ayakları arasında bir çuval olduğunu fark etti ve yol boyunca çiftçi, her çeyrek saatte bir çuvalı çevirip içindekileri karıştırıyor, sonra tekrar ayakları arasına yerleştiriyordu. Bu durum yolculuk boyunca devam etti.
Mühendis çiftçinin bu hareketini garipseyerek çuvalın hikayesini sordu. Çiftçi, “Fareleri ve sıçanları yakalayıp bunları Kahire’deki Ulusal Araştırma Merkezi’ne satıyorum; orada laboratuvar deneylerinde kullanılıyorlar” dedi.
Mühendis, “Peki bu çuvalı neden sürekli çevirip sallıyorsun?” diye sordu. Çiftçi, “Bu çuval fareler ve sıçanlarla dolu, eğer çuvalı çeyrek saatten fazla sallamaz ve çevirmezsem fareler ve sıçanlar rahatlayacak ve yerleşecekler.
Bu durumda, onların gerginlikleri azalacak ve çuvalı kemirip delmeye başlayacaklar.
Bu yüzden onların korku ve gerginliklerini artırmak için her çeyrek saatte bir çuvalı sallıyorum. Böylece birbirleriyle çatışırlar, içgüdülerine kapılırlar ve çuvalı unuturlar, ta ki Araştırma Merkezi’ne varana kadar” dedi.
Mühendis, çiftçinin düşünce şekli ve (Fare Çuvalı Teorisi) karşısında şaşkınlığa uğradı ve Batı’nın ülkelerimize karşı uyguladığı siyasi tuzakları iyi anlayarak, ne zaman ülkemiz , huzur ve istikrar hissetmeye başladığında, içerden ve dışarıdan çuvalı sallıyorlar ve fitneler başlatarak, terör azıyor !..
Doğal olarak halklarımız içgüdülerini manipüle edenlerin ardına düşüyor ve herkes “çuvalı kemirip delme” gerekliliğini unutuyor !... “
Ne kadar tanıdık ve manidar değil mi ?
5 notes
·
View notes
Text
Hayvanlar Aleminde Şaşırtan Gerçek: Sadece %0.7’lik Alan, Tehlikedeki Türlerin Üçte Birini Barındırıyor!
Yeni bir araştırma, dünyanın karasal yüzeyinin yalnızca %0.7’sinin, en tehlikedeki ve benzersiz dört bacaklı hayvanların üçte birine ev sahipliği yaptığını ortaya koydu. Vahşi yaşamın evrimsel ağacında, sıçanlar gibi birçok yakından akraba türü tehlike altında değilken, kırmızı panda (Ailurus fulgens) gibi bazı hayvanların yakın akrabası bile yok! Onlar, Ailuridae ailesinin tek temsilcisi.…
0 notes
Text
Pestisit Nedir?
ABD – Çevre Koruma Ajansı (EPA) tarafından pestisit şu şekilde tanımlanır:
Herhangi bir zararlıyı önlemeye, yok etmeye, kovmaya veya azaltmaya yönelik herhangi bir madde veya madde karışımı.
Bitki düzenleyici, yaprak dökücü veya kurutucu olarak kullanılmak üzere tasarlanmış herhangi bir madde veya madde karışımı.
Herhangi bir azot dengeleyici.
Bir ürünün pestisit olduğunun belirlemek için ürünün kullanım amacı kontrol edilmelidir.
Etiket ve reklamdaki iddialar,
Kompozisyon,
Kullanım şekli,
Ürünün dağıtılan veya satılan şekliyle etkisi
Pestisitin Kullanım Alanları
Sivrisinekler, keneler, sıçanlar ve fareler gibi çeşitli zararlıları ve hastalık taşıyıcılarını kontrol etmek için kullanılan pestisitlerin birçok türü vardır. Temel amacı tarımda yabani otları, böcek istilasını ve hastalıkları kontrol etmektir. Pestisitler kullanıldıkları alana ve etki etmeyi hedefledikleri zararlılara göre adlandırılır.
Yosunlarla mücadele alanında algisitler kullanılır.
Bakteri ve virüslere karşı mücadele alanında antimikrobiyaller ve dezenfektanlar kullanılır.
Küf ve mantara karşı mücadele alanında fungisitler kullanılır.
İstenmeyen bitkileri, yani yabani otları öldürmek veya büyümelerini engelleme alanında herbisitler kullanılır.
Böcekleri kontrol altına alma alanında insektisitlerkullanılır.
Fare, sıçan ve yer sincapları gibi kemirgenlerle mücadele alanında rodentisitler kullanılır.
Pestisitin Sağlık Üzerindeki Etkileri
Pestisitler zararlı öldürmek için tasarlanmış ürünlerdir. Ancak insan sağlığı üzerinde de risk oluşturabilirler. Pestisit riskinin belirlenmesi için hem pestisitin toksisitesi veya tehlikesi hem de maruz kalma olasılığı dikkate alınmalıdır.
Pestisitlerin sağlık etkileri genel olarak türüne göre değişiklik gösterebilir. Organofosfatlar ve karbamatlar gibi çeşitleri sinir sistemini etkilerken, diğer çeşitleri cildi veya gözleri tahriş edebilir. Bazı çeşitleri kanserojen etki gösterebildiği gibi bazıları da hormon ve endokrin sistemini etkileyebilir.
Nanolab Laboratuvarlar Grubu olarak Gıdalarda Pestisit Analizi konusunda uzman ve yetkili ekibimizle hizmet vermekteyiz. Aynı zamanda Organik Gıda Analizleri konusunda da hizmet vermekteyiz, detaylı bilgi için sitemizi ziyaret edebilirsiniz.
Daha fazla bilgi için web sitemizi ziyaret edin: https://www.nano-lab.com.tr/ Hizmetlerimiz ile ilgili güncel haberler ve paylaşımlar için bizi LinkedIn üzerinden takip edebilirsiniz. En yeni blog yazılarımızdan haberdar olmak için Instagram hesabımızı takip edin.
#nanolab
0 notes
Text
FARE ÇUVALI TEORİSİ
“Fare Çuvalı Teorisi” olarak da bilinen bir hikaye…
“ Mısır’ın bir köyünde tarım mühendisi olarak çalışan bir adam, Kahire’ye gitmek üzere trene bindi. Yanına, köyün yaşlı çiftçilerinden biri oturdu. Mühendis, çiftçinin ayakları arasında bir çuval olduğunu fark etti ve yol boyunca çiftçi, her çeyrek saatte bir çuvalı çevirip içindekileri karıştırıyor, sonra tekrar ayakları arasına yerleştiriyordu.
Bu durum yolculuk boyunca devam etti.
Mühendis çiftçinin bu hareketini garipseyerek çuvalın hikayesini sordu. Çiftçi, “Fareleri ve sıçanları yakalayıp bunları Kahire’deki Ulusal Araştırma Merkezi’ne satıyorum; orada laboratuvar deneylerinde kullanılıyorlar” dedi.
Mühendis, “Peki bu çuvalı neden sürekli çevirip sallıyorsun?” diye sordu.
Çiftçi, “Bu çuval fareler ve sıçanlarla dolu, eğer çuvalı çeyrek saatten fazla sallamaz ve çevirmezsem fareler ve sıçanlar rahatlayacak ve yerleşecekler.
Bu durumda, onların gerginlikleri azalacak ve çuvalı kemirip delmeye başlayacaklar.
Bu yüzden onların korku ve gerginliklerini artırmak için her çeyrek saatte bir çuvalı sallıyorum. Böylece birbirleriyle çatışırlar, içgüdülerine kapılırlar ve çuvalı unuturlar, ta ki Araştırma Merkezi’ne varana kadar” dedi.
Mühendis, çiftçinin düşünce şekli ve (Fare Çuvalı Teorisi) karşısında şaşkınlığa uğradı ve Batı’nın ülkelerimize karşı uyguladığı siyasi tuzakları iyi anlayarak, ne zaman ülkemiz , huzur ve istikrar hissetmeye başladığında, içerden ve dışarıdan çuvalı sallıyorlar ve fitneler başlatarak, terör azıyor !..
Doğal olarak halklarımız içgüdülerini manipüle edenlerin ardına düşüyor ve herkes “çuvalı kemirip delme” gerekliliğini unutuyor.
0 notes
Text
...Şiddet taşra hayatının ayrılmaz bir parçasıdır. Sürekli ölü şeylerle bir arada olursunuz. Ölü fareler, ölü tavşanlar, ölü sıçanlar. Bahçede karşınıza çıkar. Çürüme kokuları evin altından gelir. Ve bir de yemek için öldürdüğünüz canlılar. Tavuklar, domuzlar, geyikler, kurbağalar, sincaplar. Yol, derisini yüzüp iç organlarını temizle, kemikleri sıyır, kızart, ye! Tekrar başa dön öldür. Kanayan yarayı dikmeyi, tüfek doldurup ateşlemeyi, devasa bir domuzun rahmine elimi sokup yavrulatmayı...
1 note
·
View note
Link
New York, tarihteki ilk fare "çarını" atadı. —AFP/dosya NEW YORK: New York, Big Apple'daki yaşamın daha çekici olmayan yönlerinden birini ortadan kaldırmakla görevlendirilen ilk fare "çarını" Çarşamba günü atadı.Kathleen Corradi'nin atanması, belediyenin rol için "birazcık kana susamış" adaylar arayan nüktedan bir duyuru yayınlamasından dört ay sonrasında geldi. Sıçanlar ABD'nın en büyük metropolünde tertipli olarak görülüyor, çoğu zaman metro rayları içinde koşuştururken ve kaldırımlarda çöp torbalarını koklarken görülüyor.Efsaneye nazaran, insanoğlu kadar oldukça fare var - ortalama dokuz milyon - sadece bu sayı mahalli bir istatistikçi tarafınca bir efsaneleşmiş olarak çürütüldü.İngiliz romancı Charles Dickens bile 1842'de New York'u ziyaret ettiğinde kemirgenlerden yakınma etmişti.Yaratıklardan biri, 2015 senesinde ağzında tam bir dilim pizzayla bir metro istasyonunun merdivenlerinden aşağı inerken görüntülendiğinde web yıldızı oldu."New York, Pizza ile meşhur olabilir. FareSadece farelere ve onların gelişmesine destek olan koşullara artık hoşgörme gösterilmeyecek - artık kirli kaldırımlar, yönetilmeyen alanlar yada küstah oyuklar olmayacak" dedi.New York Times'a nazaran, eski öğretmen ve atık yönetimi uzmanına yılda 155.000 dolar ödenecek.Belediye Başkanı Eric Adams'ın ofisinden meydana getirilen açıklamada, resmi unvanının kemirgen azaltma müdürü bulunduğunu söylemiş oldu.Belediye yetkilileri, onları itlaf etmek için milyonlarca dolar harcadı. fare popülasyonu seneler süresince, kemirgen doğum kontrolünden haşarat geçirmez çöp kutularına kadar her şeyi dağıttı.2019'da mide bulandırıcı bir sunum esnasında, o zamanlar Brooklyn ilçe başkanı olan Adams, sıçanları alkol bazlı bir sıvı havuzunda boğan bir makineyi tanıttı.Hükümet ek olarak mahalli halkın kemirgen önleme yöntemlerini öğrenebileceği bir "Fare Akademisi" işletiyor.
0 notes
Text
Çok az manga spoiler içerir.
#ölüler evinden sıçanlar#organizasyon bilgileri#dostoyevski fyodor#alexander puşkin#ivan gançarov#oguri mushitarou#nathaniel hawthorne
85 notes
·
View notes
Note
Anılarımı en güzel dostluklar kurduğum yerler gözümün önünde yandı kül oldu. Geçirdiğim sinir krizleri o büyüyen alevler ve geleceğe olan sıfır inancım ile ben yaşıyorum ama ormanlar ağaçlar meyve veren ağaçlar hayvanlar ölen insanlar onlar gittiler. Bu iğrenç dünyada biz bize kaldık. Doğa bizimle barışır mı epi
Doğanın bizimle savaşı ya da barışı umursadığını sanmıyorum. İnsan modern bir sarhoşlukla doğaya kendi kendine savaş ilan etti, karşısında savaşan kimsecikler yok ama insan hep bir şeye karşı mücadele edip duruyor. Olanakları arttıkça onu yönettiği izlenimine kapılıyor ama yönetilen her zaman doğanın içindeki çeşitli sistemlerden fazlası olmuyor, neyi elde edersek edelim hep bir adım sonrasını da kapsayınca doğa olacakmış gibi geliyor. Ve bu kendi kendine süren otistik savaş içerisinde insan yine kendine dönüp kendine övgülerle dolduruyor, ne şizofren ama!
İşin özündeyse insan doğayı yönetmiyor onun başka biçimlerini ihtiva ediyordu yalnızca. Betona dönünce doğa altına gömülmüyor, yeni habitat bir beton habitatı doğuyor sadece ve sıçanlar, saksı bitkileri, güvercinler, insanlar ve hamam böceklerinden oluşan yeni bir doğa görünümü oluşuyor. Biz sanıyoruz ki doğa dışarıda, bizim karşımızda... Oysa doğa her yerde ve her şekilde, biz doğanın içindeyiz, doğaya dahiliz. Hadeyan dönemden filizlenen doğa Güneşin radyasyon bombardımanıyla baş etmiş, insan kim?
Bu konuda romantik olmaya gerek yok, insan bir narsisistik hareketle kendini fatih sanıyor oysa Don Kişot'un saldırısından değirmenlerin haberi bile yok ve işin kötüsü Don Kişot bu umursamaz düşmanın karşısında kazanamaz, böyle bir şansı yok. Doğa kaybederse insan zaten kaybeder ama insan kaybedince doğa kaybetmez. Bizim verdiğimiz zarar domine ettiğimiz diğer canlılara dair ama en sonunda kaybeden muhakkak biz olacağız, kaynaklarını tüketen bir canlı hayatta kalamaz. Bencilliğimizi bile doğru düzgün yaşayabilseydik, domine ettiğimiz tüm bu canlılara karşı neyi nasıl yapmamız gerektiğini kendi yaşamamız adına anlardık. Kendisiyle bile tam anlamıyla barışık olamayan bu insanlığın doğayı hükmetmesi neyine, kendine hakim olsa yeterli... İnsanın anlaması gereken doğaya ne denli muhtaç olduğudur, onun karşısında onu öldürecek kadar yüce olduğuna dair otistik kibrini bırakmalıdır önce. Ona muhtacız ve her şeyden önce tam da bu sebeple ilişkide olduğumuz her diğer canlıya saygılı olmak zorundayız, doğanın küstüğü falan yok, o sadece sürüp gidiyor ve sürüp gidecek... Onu kendimiz ve ilişkide olduğumuz diğer canlılar için ne kadar yaşanabilir kılabileceğimiz bizim tek sorunumuz.
8 notes
·
View notes
Note
Ağzımıza Sıçanlar Derneği toplanmış mı laan bakanım niye söylediniz uygulamayı onlara
kiz kendileri geldi beni yalniz birakmamak icin✌️✌️
17 notes
·
View notes
Text
Beni eleştirebileceğini zanneden sıçanlar görüyorum.
167 notes
·
View notes