#sülfür
Explore tagged Tumblr posts
Text
İsghizmetleri - Platin
isghizmetleri sitesi, iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili bütün konularda bilgilendirici paylaşımlar yapmaktadır. Hem bireysel hem de kurumsal iş güvenliği konuları ile alakalı yüzlerce bilgiye tek bir tık ile sizler de sahip olabilirsiniz. Fiziksel risk etmenleri hakkında bilgi edinmek ve bu etmenlerden korunmak için birçok bilgi içerici yazıyı okuyucusuna sunuyor.
Dünyanın her yerinde ve Türkiye’de iş güvenliği kategorisinde yer alan güncel gelişmelerini okuyucuya sunmak, okuyucuya iş güvenliğini artıracak kaliteli bilgiler aktarmak, ülke vatandaşlarına bilgi aktarıp bir iş sağlığı ve güvenliği kültürünün oluşmasına yardımcı olmak sitenin temel amaçları arasında yer almaktadır.
Kimyasal risk etmenleri ile çalışan kişiler ne yazık ki işlerinin ciddiyetinin farkında olmuyorlar ve insan sağlığına olan olumsuz etkileri konusunda yeterli bir bilgi birikimine sahip olmuyorlar. Sitede yer alan bilgileri günde 2-3 dakika okuyarak hem kültür seviyenizi artırabilir hem de hidrojen sülfür gazı ve benzeri maddelerden nasıl korunabileceğinizi öğrenebilirsiniz. Bu maddelerin yaydığı zararlar hakkında da siteye giriş yaparak detaylı bilgiler edinebilirsiniz.
1K notes
·
View notes
Text
Resulullah efendimiz bile günde 70 kez ölümü hatırlarmış.
Öldükten sonra ortalama olarak 30 dakika içerisinde, vücutta refleks bitiyor.
Gevşeyen kaslar yüzünden ağız ve göz kapakları açık kalıyor. Boşaltım sistemi tamamen kendini bırakıyor, idrar ve sperm akıntısı oluyor.
Ölümün gerçekleşmesinden 24 saat sonra vücut çürümeye başlıyor.
Solunumun durması bakteriler için işaret oluyor ve çalışmaya başlıyorlar.
İlk çürüyen organlar ise göz, beyin, mide ve bağırsaklar.
Ceset şişman ise daha çabuk çürürken, tuzlu suda boğulanlar daha geç çürüyor.
En geç çürüyen kısımlar ise kalp, mesane, böbrek .
İlk çürüyen yer olan mide ve bağırsaklarda bakteriler yoğun çalıştıkları için hızla gaz ortaya çıkıyor.
Bu gaz, karın bölgesinin şişmesine sebep oluyor. Derinin üstü yanık gibi su toplarken, vücutta biriken sülfür yüzünden renk siyaha dönmeye başlıyor.
Günden güne şişen karın patlıyor ve göğüs çöküyor. Bu olay mezar üstünden duyulabilecek kadar sesli olabiliyor.
Ortalama 4 yıl sonra insan tamamen kemik haline dönüşüyor.
Güzelliğin, yakışıklılığın, zenginliğin, kibrin, malın mülkün, makamın mevkin nerede?Yeryüzünde kasıntı bir şekilde gezen, küçük dağları ben yarattım egosuna sahip olan, insanları küçücük beyniyle aşağılamaya çalışan, hayatı statü ve dünyada kazanacağı geçici başarılara odaklayan her o kibirlinin sonu budur.
Paranın satın aldığı insanların sonu budur. Mevkiye gelmek için karakterini satan, çevresini ezen, zulme uğrayan insanların üzerine basarak bir şeyler elde etmeye çalışanların sonu budur.
Güzelliğiyle, hayatı boyunca makyaj ve süse adanan, cildi kurumasın diye her gün özenle kremlenip yumuşatılan bedenin sonu budur.
Hayatını fitness salonlarında ayna karşısında kaslarına bakarak geçiren, tek hedefi vücut büyütüp bununla Instagrama fotoğraf atan kişilerin de sonu budur.
Çalışın, başarılı olun, insanlığa fayda verin ama hayatı büyütmeyin. Kendinizi büyütmeyin.
Zira elimizde yaptığımız erdemlerden ve amellerden başka bir şey kalmaycak...
İnsanın, bitmek-tükenmek bilmeyen dünyevî emelleri, fânî ümid ve tesellîleri, kabir toprağına düşen ne müthiş bir yaprak dökümüdür.
Allah Hepimize Hayırlı Ömürler Verip Ölümümüzü de Hayırlı Eylesin.
Vesselâm.
(yorumsuz lütfen)
54 notes
·
View notes
Text
Ölümün gerçekleşmesinden 24 saat sonra vücut Çürümeye başlıyor.
İlk çürüyen yer olan mide ve bağırsaklarda bakteriler yoğun çalıştıkları için hızla gaz ortaya çıkıyor. Bu gaz, karın bölgesinin şişmesine sebep oluyor. Derinin üstü yanık gibi su toplarken, vücutta biriken sülfür yüzünden renk siyaha dönmeye başlıyor.
Günden güne şişen karın patlıyor ve göğüs çöküyor. Bu olay mezar üstünden duyulabilecek kadar sesli olabiliyor.
Ortalama 4 yıl sonra insan tamamen kemik haline dönüşüyor.
Güzelliğin, yakışıklılığın, zenginliğin, malın, makamın, nerede? Yeryüzünde kasıntı bir şekilde gezen, küçük dağları ben yarattım egosuna sahip olan, insanları küçücük beyniyle aşağılayan, hayatı statü ve dünyada kazanacağı geçici başarılara odaklayan her o kibirlinin sonu budur.
Paranın satın aldığı insanların sonu budur. Mevkiye gelmek için karakterini satan, çevresini ezenlerin, hayatını fitness salonlarında ayna karşısında kaslarına bakarak geçiren, tek hedefi vücut büyütüp bununla Instagrama fotoğraf atan kişilerin de sonu budur.
Çalışın, başarılı olun, insanlığa fayda verin ama hayatı büyütmeyin. Kendinizi büyütmeyin. Zira elimizde yaptığımız erdemlerden ve amellerden başka bir şey kalmayacak...
#keşfet#winter#olumetutkunkadin#olume fisildayan adam#Öğrenilmişçaresizlik#oğuz atay#artists on tumblr#omeregezorlu#ötanazi okulu#omzunevim#overthinking#ümit yaşar oğuzcan#orhan veli kanık#leyla ile mecnun#mevlana celaleddin rumi#ölmüş hisler ve geriye kalan bir mezar#mezarlık#kibrit çöpü mezarlığı#sözler#siyahkadarsonsuz#beyzaalkoc#0km#siyahkadın
19 notes
·
View notes
Text
yenildik;
şimdi kim bilebilir zakkumun
o kekre tadını bizim kadar,
tenimize sinmiş sülfür kokusunu,
soluğumuzdaki cıvayı kim duyar?
...
11 notes
·
View notes
Text
yumurta kokuyor diye yiyemeyen insanların çoğu yumurtayı çok pişmiş seviyor, halbuki yumurta yüksek ısıya maruz kaldığında sülfür açığa çıktığından daha çok kokar.
alın bu bilgiyi yumurtanızı çok pişirmeyin.
19 notes
·
View notes
Text
Bölüm 1: Sincaplar Konuşamaz Ama Mantarlar Susmaz
Kelime: 3027 Karakter: 22860 Okuma süresi: 16min
Büyülü Orman, Teşamuh
Eğer yol sormak için bir sincap yada konuşan mantarlar arasında seçim yapmanız gerekirse mutlaka sincapları seçmelisiniz. En azından elinden gelse Eliza bunu tercih ederdi. Kaybolmasının ardından saatler geçmiş ve orman yıldız ışığına bile hasret kalmıştı. Hava bir bahar gecesinden beklenmeyecek kadar soğuk, elbisesinden geriye kalanlar uzuvlarını kaplayamayacak kadar azdı.
Patlamalar sonrası ormana kaçarken sarayın tünellerinde kaybolmuştu. Yolunu bulduğunu sandığı anda ise derinlere ve daha derinlere ilerlemişti. Ne kadar zaman geçtiğini tam olarak bilmiyordu. Orman, yaşanan tüm gecenin kaosundan uzaktı. Sessiz ve sakindi. Anlaşılan insanların ölüm çağıran çığlıkları ve yıkımın sesi bu kadar derinlere ulaşamıyordu. Yüzüne çarpan sıcaklık hissini hala derisinin altında hissedebiliyordu. Ormanın temiz havasını ciğerlerine doldursa da burnundaki sülfür ve yanan leşlerin kokusunu unutamıyordu. Aldığı derin nefesler başını döndürse de bu gecenin anıları aklına kazınmıştı. Kulaklarında asılı kalmış çığlıklar ve meşe ağaçlarının şarkıları sırayla uğulduyordu.
Eliza koşmayı çoktan bırakmıştı.
Kollarını kendi etrafına dolamış, bir parça sıcaklığa aç, yönünü bulmaya çalışıyordu. Başaramayacağını düşündü, durdu ve nefesini toparlamaya çalıştı. Ağzından çıkan her bir soluk havada ufak bulut parçaları gibi asılı kalıyor, teni gittikçe daha da rengini kaybediyordu.
İçinin yandığını hissedebiliyordu Eliza, ciğerleri alev almıştı sanki. Derisinin altında binlerce ateş karıncası geziniyordu ama vücudu gittikçe ısısını kaybediyor ve güçsüz düşüyordu. Büyük meşelerden birisinin dibine çömeldi ve bacaklarını kendine çekerek oturdu. Düşmanı olmayan birisinin onu bulmasını umut ediyordu.
Yaptığı saçmaydı, durmaması gerekiyordu. Koş. Kaçmalıydı, peşinde olan şey her ne ise ondan kaçmalıydı. Koş. Her bir hücresi çığlık çığlığa bağırıyordu. Koş, koş, koş. Yaptığı saçmaydı, bunu Eliza’da biliyordu ama hiç enerjisi kalmamıştı ve geceyi atlatabileceğinden bile şüpheliydi.
Titrek bir nefes aldı. Tüm hayatı boyunca kendini hazırladığı gelecek, sadece bir gecede ellerinin arasından kayıp gitmişti. Omuzları sarsıldı. Babasının ona bıraktığı vasiyetini yerine getirememişti. Hepsini kaybetmişti, her şeyini. Yanaklarından akan şişman yaşlar tenini kaşındırıyordu. Boğazına gelen bir hıçkırığı yutmaya çalışırken dudaklarını ısırdı ve sessiz olmaya çalıştı. Ağlamak onu kurtarmayacaktı. Durmalıydı. Durmalı ve güçlü olmalıydı.
Avuçlarıyla yarım yamalak yanaklarını silerken ufak bir ses duyduğunu sandı, belli belirsiz bir ‘pısst’ sesi. Bu ses öylesine kısık bir sesti ki duyduğuna emin olamıyor, kendisine bunu kanıtlayamıyordu. Nefesini tutup odaklanmaya çalıştı, kesinlikle bir şey duyuyordu!
"Cani!" dedi tiz bir erkek sesi. O kadar kısık bir sesle bağırmıştı ki nereden geldiği asla belli olmuyordu.
"Sen kimsin?" Eliza karanlığa doğru sordu. Karanlıkta zor gören gözleri etrafına bakınıyor,-birisini- sesin sahibini arıyordu.
"Siz insanlar ne kadar da gaddarsınız. Kuzenimi öldürüyorsun üstüne de ağlıyor musun? Hah! Küstah şey!" bu sefer bir kadın sesi sertçe çıkıştı. Kuzenini öldürdüğünü iddia eden bir kadın sesi.
"Asıl sen kimsin be kadın? Kendini tanıtmadan bir başkasının kimliğini sormak ha, kaba insanlar." erkek sesi huysuzca homurdandı. Eliza kaşlarını çattı. Ses karşısındaki ağaçtan geliyordu (oradan gelmesi gerekiyordu!) ama ağacın ne çevresinde ne de üstünde kimse yoktu. En azından Eliza’nın görebildiği kimse.
"Bakınmaya devam et, belki birkaç yüzyıla bizi görebilirsin." diye alay etti erkek sesi. "Bu kadar çok gözünüz olup da nasıl bu kadar kör olabiliyorsunuz sahi? Artık hayret bile edemez oldum, bu düpedüz aptallık."
"Siz hayalet misiniz?" diye sordu Eliza aldırış etmeden. "Neden sizi göremiyorum?"
"Belki biraz eğilmeye çalışsan canım, herkes sizin gibi gür olacak değil ya!" kadının sesi bu sefer nazik ve yumuşaktı ama sözleri keskinliğinden hiçbir şey kaybetmemişti.
Eliza gözlerini kıstı ve eğildi. Ellerindeki ve içindeki sıcaklık hızla kayboluyor ve soğuk boş bulduğu gibi içine içine işliyordu. Kollarının üstünde ağacın dibine çöktü. Bir çift mantar ve kovukta saklanan bir sincaptan başka hiçbir şey göremiyordu.
"Sincaplar ne zamandan beri konuşur oldu?" sesinde hayret ve alay vardı.
"İnsanlar ne zaman bu kadar aptal oldu? Hayır, cidden, hayvanlar konuşur mu hiç yahu?!" Eliza’nın gözleri şaşkınlıkla açıldı. Ses mantarlardan geliyordu. Lanet olası mantarlardan! Ağızları bile yoktu, yada ses telleri, tabii ki de sincapların konuşacağına inanmak daha mantıklıydı. Değil mi?
"Özür dilerim," dedi ağzına gelen birçok hoş olmayan kelimeyi yutarak, "size kabalık yapmak istemedim."
"Kuzenimin üstüne oturmadan önce söyleseydin belki birazcık inandırıcılığın olurdu kızım." arkasına göz attığında cidden üzerine oturulmuş -onun az önce oturduğu- mantarı gördü.
"Özür dilerim, cidden kuzeninizin orada olduğunu bilmiyordum." Eliza bu kadar üşümüyor olsa yanakları kızarırdı belki de.
‘’Polly’nin kuzeni.’’ diye homurdandı huzursuz mantar.
"Bana yardım edebilir misiniz?" kuruyan dudaklarını diliyle ıslatırken hızla sordu. Annesinin nerede olduğunu öğrenebilirdi belki de, siyah şövalyelerin, beyazların, kırmızıların hatta belki Salem'in.
"Utanmaz kız!" Diye azarladı erkek. (Eliza’nın tahminine göre solda bulunan mantar.) "Daha şimdi kendin işlediğin suçu itiraf ettin ve özürlerini sundun, yine de yardımımızı mı istiyorsun?!"
Hoş, bir çift mantara güvenebileceğinden kendisi de emin değildi. Sonuçta hayatında ilk kez mantarlarla konuşuyordu. Açıkçası bunu nasıl başardığını kendisi de bilmiyordu. Görünürde ağızları, gözleri yada sesin çıkıyor olabileceği herhangi bir delikleri yoktu. Bir çift normal görünümlü meşe mantarlarıydılar, gözle görülemeyecek kadar ufak hareket eden bir çift.
"Sadece bu sefer için bana yardım edemez misiniz?" dedi elinden gelen en kibar sesiyle. Boğazı o kadar kurumuştu ki nefes alması güç hale gelmişti.
"Dem, kıza yardım etmezsek ölüverecek burada." dedi kibar mantar Polly.
"Eh, ölüversin ne olacak." Dem'in huysuz ve aksi sesi, Eliza’ya, ona biraz yardım edecek olmanın Dem'in elinden ne alacağını merak ettirdi. (Tam olarak mantarların elleri yoktu oysa.)
"Ormanda kayboldum." dizlerinin üstünde yükselirken duraksadı. "En azından bana bir yol gösteremez misiniz?"
"Ormanda insanlar var," dedi Polly. "Bir tanesi buraya çok da uzak sayılmaz. On kök mesafesinde." On kök? Bir çeşit bitki ölçüm birimi olsa gerek.
"Peşimde beni arayan insanlar var, onlardan birisi olmadığını nasıl anlayacağım?" dedi sesini dolduran korku ve şüpheyi bastırmaya çalışarak.
"Kızım ormanın ne kadar kalabalık olduğundan haberin yok mu senin? Nereden bilelim biz!" diye çıkıştı Dem. "Orman bu gece insan kaynıyor. Doğudan batıya kadar sizinle doluştu buralar."
"Ah evet, evet. Özellikle şu ağır kıyafetlerden giyenler. Birkaç saat önce meşaleleriyle ormana doluşmaya başladılar. Ne kadar kaba! Ormana ateş sokulur mu hiç öyle." Polly alıngan bir dadı gibi ağzının içinde gevelemeye başladı. Kaba insanlar üzerlerine basıyor, onları kopartıyor ve bunlar yetmezmiş gibi yok edici bir gücü evlerine sokuyorlardı. Ateşi!
Eliza ikileme düştü, bahsettikleri ağır kıyafetler zırh olmalıydı. Bu şövalyelerden bahsettikleri anlamına da gelebilirdi, düşmandan da.
"Bir arkadaşım var," diye sesli düşündü Eliza. "Onlarla birlikte olduğunu sanmıyorum. Zırhı yok, siyah saçları var ve yürüyen bir cesede benziyor." Salem için elinden gelen en iyi tarifi yapmıştı.
Mantarlar düşünüyormuş gibi bir süre sessiz kaldılar, belki de uyumuşlardı. Konuşmanın tam ortasında. Neden olmasındı ki? Yüzleri olmadığı için sessizliklerinden pek bir şey anlaşılmıyordu.
"Tamam," dedi Polly uzun süren bir dakikanın ardından. "Kabul. Sana yardım ederiz."
"Ama bizi de seninle götür." Dem ekledi. "Ateşten pek haz etmem." Eliza sarsak bir biçimde kafa salladı.
"Arkadaşların bu yönde." ikisi de fark edilmesi neredeyse imkansız bir hareketle sola doğru eğildiler. Eliza belki de uzun süredir onlara dikkatle bakıyor olmasa bunu fark edemezdi.
"Teşekkür ederim, çok teşekkür ederim." ardı ardına sayıklarken hızla ayağa kalktı. "Peki sizi nasıl yanıma almalıyım?" dedi ellerini Dem ve Polly’e uzatırken. Onları topraktan sökmek, kafalarını sökmek gibi bir izlenim yaratmıştı kafasının içinde.
"Korkak olma be! Topraktan sökeceksin sadece. Aman diyeyim, boynuma dikkat et. Sakın ha kopartma!" Eliza mantarları büyük bir dikkatle sıkıca kavradı ve onlar söylenedursun ikisini de bir çırpıda topraktan çıkarttı.
Çıplak ayaklarıyla sola doğru koşmaya başladı. Heyecandan acıyan ayaklarını farketmiyordu. Akan zamanı farketmeksizin koştu, güçsüz düşen bedeninin sınırlarını zorlayarak, ölümünden her adımında kaçtığını hissederek koştu.
Nefes nefese kalmıştı ve korkmuştu da. Mantarların dediği yolu takip etmişti ama etrafta kimse yoktu. Ormanın o kadar derinlerine ilerlemişti ki etrafta ne en ufak bir ışık parçası ne de en ufak bir ses vardı. Kemiklerini donduran soğuk hava olmasa canlı canlı gömüldüğüne inanabilirdi. Ama hayır, asıl orman sessizliğe gömülmüştü.
Yanlış yola saptığında ona bağıran sesler yok olmuştu. Rüzgar sakinleşmiş ve çekirgeler tamamen susmuştu. Kendi nefes sesinden başka bir şey duyamıyordu. Etrafında hiçbir şey yoktu ama yine de her bir hücresi bağırıyordu. Koş! Koş! Güvende değilsin! Koş! Hemen arkanda!
Eliza durup etrafını dinlemeye başladı. Yalnızdı. Yalnız olmalıydı!
Tam arkasından yüksek bir dal kırılma sesi dikkatini dağıttı ve kendi ayağına takılıp yüzükoyun yere düştü. Tüm bedeni titriyordu, gözleri acıdan dolmuştu. Ağır ve yavaş adımların kuru yaprakları ezdiğini duydu. Ses bu sefer çok daha yakından geliyordu. Eliza arkasını döndü ve ellerinde bulunan tek şeyi -konuşan mantarları- havaya kaldırdı.
Yaş dolu gözleri karanlıkta çok net göremiyordu. Taş kesmiş bacaklarını güç bela oynatıp kendisini sesten uzağa itmeye çalıştı. Geri geri süründü. Önünde birisini göremiyordu ama sesin geldiği yönü biliyordu. Karşısında birisi vardı.
"Eliza?"
Ses bir kamp ateşi kadar sıcak ve yumuşaktı. Ve de oldukça tanıdık. Endişelenmiş gibiydi. Eliza mantarları fırlatmak için hazır tuttuğu ellerini yavaşça indirdi.
"Aslan?"
Sesi -sonbaharda ağaçta kalan o son- kuru yaprak gibi tir tir titriyordu.
Aslan iki büyük adımla Eliza'ya ulaştı ve yanında diz çöktü. Eliza’nın suratını iki elinin arasına aldığında ambar rengi gözleri hızla iyi olup olmadığını inceliyordu. Tek eli Eliza’nın tüm suratını kaplayacak kadar büyüktü.
Eliza’nın vücudundaki tüm adrenalin bir anda çekildi ve gözlerini kapattı. Sakin bir nefes aldığında vücudu hiç olmadığı kadar ağır hissediyordu. Aslan’ın sıcak ellerinin yanaklarını ısıtması mı yoksa kırmızı şövalyelerinin kaptanının, yeni dükün, onu bulması mı daha sıcak bir histi bilmiyordu.
‘’Sorun yok.’’ diye onu yatıştırmaya çalıştı Aslan suratında rahatlayan bir ifadeyle. Koca parmaklarıyla yarım yamalak Eliza’nın göz yaşlarını silmeye çalıştı. Eliza o ana kadar ağladığının farkına varmamıştı. Aslan’ın sıcaklığına sokulup sakinleşmek için biraz beklemek istedi. Üç derin nefes aldı. Kendisine bu kadar süre tanımıştı.
‘’Ben iyiyim.’’ dedi Aslan’ın -hala yanaklarında duran- ellerini tutarak. ‘’Annem. Annemi gördün mü?’’
‘’Kraliçe Neva siyah askerlerle ayrıldı.’’ Aslan onu kucaklamadan önce pelerinini Eliza’nın omuzlarına doladı. ‘’Saldırganlar gelmeden önce seni buradan çıkartalım.’’
Eliza sesini çıkarmadan kollarını Aslan’ın boynuna doladı. Hayatta kalmıştı. Bütün bu olanlar kötü bir rüya gibi gelse de bir gerçekti ve Eliza hayatta kalmıştı. Bunu başarmıştı. Çok yorulmuştu ama bunu başarmıştı.
Eliza üşüyen burnunu Aslan’ın ter, is ve kan kokan boynuna dayadı. Aslan’ın sıcak nabzının parmak uçlarında bıraktığı hisse sıkıca tutundu bir süre.
‘’Sol,’’ Eliza hareket ettiklerini fark ettiğinde mırıldandı. ‘’Salem beni arıyor, önce onu bulmalıyız. Soldan git.’’
Aslan bir şey demek ister gibi bir an ağzını açtı. Gözleri Eliza’ya itiraz ederek bakıyordu.
‘’Lütfen.’’ Eliza bakışlarına aynı yumuşaklıkla karşılık verdi. Aralarında karşılaştıkları ilk andan itibaren sessiz bir ateşkes ilan edilmişti. Aslan çenesini sıktı ve hiçbir şey demeden sola döndü. Büyük adımlarla, yavaşça yürüyordu. Ses çıkartmamaya ve Eliza’yı rahat hissettirmeye özen gösteriyordu.
Sessizlik devam ettikçe Eliza’nın gözleri dalıyor, suratı acı bir ifadeyle çarpılıyordu. Kendisini korkularından ve gördüklerinden oluşan bir girdabın içerisinde kaybediyordu. Her şey gözlerinin önünde başa sarıyor ve başa sarıyordu. Eliza hiçbir defasında bir şey yapamıyordu. Korkuyordu, yaralanıyordu, kaçıyordu, ağlıyordu ama hiçbir şey yapmıyordu. Babası olsa ne yapardı bilmiyordu ama kendisinin yaptığını yapmayacağından emindi.
Eliza farkında olmadan mantarları tuttuğu elini göğüsüne götürdü. Parmakları Aslan’a değdiği için kırmızıya bulanmıştı ama bu kanın tek sorumlusu ona göre kendisiydi.
‘’Neden mantarları tutuyorsun?’’ Aslan, Eliza’nın düşüncelerini okuyabiliyor, hislerini anlıyormuş gibi onu kendi kafasının içinden çıkartmaya çalışıyordu. Eliza içi boş bakışlarla mantarlara baktı. Baktı. Baktı.
‘’Bana yolu tarif ediyorlar. Ediyorlardı yani. Bir süre önce, kaybolduğumda.’’
‘’Mantarlar?’’ Aslan kaşlarını kaldırarak sorguladı. ‘’Mantarlar sana yolu söylediler.’’ yürümeyi bırakıp dikkatle Eliza’nın suratını inceledi.
‘’Hayır tabii ki de.’’ Eliza huysuzca çenesini kaldırdı. ‘’Hem ikisi de oldukça dırdırcıydı. Emin ol onları yemek istemem. Gerçi yanlışlıkla kuzenlerini öldürdüm sanırım.’’
‘’Peki o zaman neden onları hala yanında taşıyorsun? Yemeyeceksen yani?’’ Aslan tekrar yürümeye başladı. Eliza ellerinde yırtık bir çuval unmuşçasına gittikçe hafifliyordu. Aslan kalbinin her atışında sancımasını göz ardı etti. Etmeye çalıştı.
‘’Öyle anlaştık.’’ Eliza omzunu silkti, ‘’gerçi onları kopartmamamı söylediler ama eh işte. Hızlı hareket etmem gerekiyordu.’’
‘’Peki hangi yoldan gitmeliyiz, bunu hala söylüyorlar mı?’’ Eliza mantarlara baktı. Onları kopardığından beri ağızlarından -ağızları yoktu- tek bir kelime bile çıkmamıştı. Aslan’ın büyük adımlarıyla epey bir yol ilerlemişlerdi ama ortada Salem’den hala bir iz yoktu. Asla büyümeyen, kendini beğenmiş, şımarık, ukala büyücüyü ile karşılaşmak Aslan için hiç bir zaman keyifli denebilecek bir deneyim olmamıştı ama Eliza bu haldeyken, prensesi bu haldeyken, içinden bildiği bütün Kuzey Tanrılarına yalvarıyordu. Lütfen, lütfen yardım edin.
‘’Yeni bir şey yok, aynı yoldan devam.’’ Eliza iç geçirdi ve kafasını Aslan’ın omzuna yasladı. Beyni kafasının içinde şişiyor ve ağrı yapıyor gibi hissediyordu. Uzun süredir sessiz olan mantarla da oldukça sinirlenmişti, kendilerini ne sanıyorlardı! Onu deli gibi gösteriyorlardı, belki de delirmişti.
İkili çok geçmeden Salem’i buldu. (Aslan neredeyse Salem’i gördüğü için mutlu bile olabilirdi.) Salem tek parçaydı ve durumu iyiydi. Hatta onları gördüğü gibi sinirle bağırmaya başlayacak kadar iyi.
‘’Sana ne oldu böyle?!’’ Salem’in sesi bir kılıç kadar keskindi. Çökük yanakları is kaplıydı ve sağ kaşında hala kanayan bir yarası vardı. Siyah saçları içinde bir sincap yuva yapmışçasına karımıştı ve teni normalde olduğundan çok daha soluk gözüküyordu.
Eliza içine derin bir nefes çekti.
Salem biraz yıpranmış ve agresif olabilirdi ama tek parçaydı. Hayattaydı. Sıcak bir rahatlama hissi Eliza’yı bir battaniye gibi kaplamaya başladı. Sıcaklık kalbinden parmaklarına kadar yayılıyor ve tüm vücudunu uyuşturan bir karıncalanma hissi başlatıyordu.
‘’Onu koruma görevi sendeydi.’’ Aslan homurdandı.
‘’Onu korudum da zaten.’’ Salem yorgunca çıkıştı. ‘’Tünellerde cehennem yaratıkları peşimize düştüler. Ben onları geri tutarken Eliza’nın ormana kaçması gerekiyordu.’’ tek eliyle Aslan’ın kollarında yatan prensesi gösterdi. ‘’Onun burada olması gerekiyordu, senin kollarının arasında değil.’’
‘’Görevini düzgünce yapsaydın şu an kendi ayakları üzerinde durabiliyor olurdu belki de.’’ Aslan gözlerini kısarak karşılık verdi.
Salem duraksadı ve Eliza’ya baktı. Cidden baktı. Gözlerinin altı kararmış, saçları Ayna Dağları’nın rüzgarlarına yakalanmış gibi dağılmıştı. Teni damarlarını gösterecek kadar rengini kaybetmişti ve baştan aşağı kan ve is lekeleriyle kaplıydı. Yanaklarında uzun ince çizgiler ağladığını işaret ediyordu. Çıplak ayaklarının altındaki yaralar tüm ormanı koşmuşluğun izlerini taşıyordu.
Salem’in içinde yükselen tüm duygular birden sönüverdi. Eliza sadece birkaç saatliğine kaybolmaktan çok haftalardır süren bir yıpranmışlığın izini taşıyordu üstünde. Birkaç saatte, sadece birkaç saatte nasıl bu hale gelebilmişti? Salem sessizce kendi üstündeki siyah pelerini prensesin yarı çıplak bedeninin üstüne örttü.
Aslan’ın memnuniyetle başını salladı. Eliza’nın bedeni kollarının arasında gittikçe hafifliyor, ısısını kaybediyordu. Salem ve Aslan’ın hızlı adımları açıklık boyunca durmadan ilerlemeye devam etti.
‘’Peşimizdeler,’’ güneşte kurumuş bir yaprak kadar kuru bir sesle konuştu Eliza.
Aslan ve Salem birbirlerine baktılar. Sessiz bir anlaşma. İkisi de prensesin bunu nasıl bildiğini sorgulamadı, sadece onaylar bir biçimde kafalarını salladılar.
‘’Sağdan ilerlersek Aftap yoluna birkaç saat içinde ulaşabiliriz. Binek bulduktan sonra ise Tan’a doğru yol almalıyız.’’ Salem dilinin ucuyla dudaklarını ıslattı.
‘’Kesinlikle olmaz.’’ Aslan kaşlarını çattı. ‘’Tan’a gideceğimizi de nereden çıkarttın?’’
‘’Başkent saldırı altında, başka nereye gidebiliriz ki? Sınırda durumun ne olduğu meçhul, böyle bir durumda Eko’ya güvencek değiliz.’’
‘’Tan’a güveneceğiz ama, öyle mi?’’ Aslan karşı çıktı. Ona göre krallığın en iyi günlerinde bile imparatorluk güvenilmezdi. ‘’Sol taraftan gideceğiz.’’
‘’Sınırda hiçbir şey yok. Kendimizi köşeye sıkıştırmış oluruz.’’
‘’Saray çok büyük bir darbe aldı, Tan’a güvenebileceğimiz bir konumda değiliz.’’ Aslan açıkladı. ‘’Kırmızı Şövalyeler’in yanı şu an krallıktaki en güvenli yer.’’
‘’Yol çok uzun.’’ Salem hala ikna olmamıştı. ‘’Eliza uzun yolu kaldıramayabilir.’’
‘’Tan’a gitmek daha kısa mı sürer zannediyorsun?’’
‘’Belki daha kısa sürmez ama yol çok daha güvenli. Sınıra kadar at sırtında mı gideceğiz? Yollar çok dengesiz. Eğer uçmanın bir yolunu bilmiyorsan Tan’a gitmekten çok daha uzun sürer.’’
‘’Sınır yolunda dinlenebileceğimiz bir yer biliyorum.’’ Aslan kestirip attı.
‘’Sağdan gideceğiz.’’ Salem ayağını inatla yere bastı.
‘’Soldan gideceğiz.’’
‘’Sağdan gideceğiz.’’
‘’Soldan gideceğiz.’’ Aslan, Salem’in üzerine doğru eğildi. Salem ise göz temasından kaçınmadan burnunu havaya dikmişti.
‘’Sağ.’’
‘’Sol.’’
‘’Kesin kavga etmeyi. Bu gece ormandan çıkabileceğimizi sanmıyorum. Ormanı tamamen kuşatmış olmalılar.’’ Eliza’nın huysuz sesi aralarına girdi. Salem burnundan derin bir nefes vererek geri adım attı.
‘’Prenses haklı, bu geceyi geçirebileceğimiz bir yer bulmalıyız.’’
‘’Solda geceyi geçirebileceğimiz bir mağara var.’’ Eliza hala mantarları tutan elini havada hafifçe salladı. Her bir kelimesinin ardından soluksuz kalıyor, konuşmak dahi onu fazlasıyla yoruyordu.
Aslan yorum yapmadan sola yöneldi.
Elli adım mesafede, ağaçların ve yosunların arkasında gizlenmiş bir mağara buldular. Aslan Eliza’nın burayı nasıl bildiğini sorgulamadı ve Salem’in karşı çıkışlarını duymazdan gelerek mağaraya girdi.
İçerisi soğuk ve karanlıktı. Kafalarının üzerinde bulunan dikitlerin sayısı mağaranın derinliklerine ilerledikçe artıyor, boyutları gittikçe büyüyordu. Yerler nemliydi ve havada tuhaf bir rutubet kokusu vardı. Salem söylenerek Aslan’ın önüne geçti ve hızla içerisini kontrol etti. Herhangi bir hayvan kalıntısı bulamamıştı.
‘’Burada saklanabiliriz.’’ dedi çömeldiği yerden. Arkasına dönüp Aslan’a bakma gereği duymamıştı, genç generalin ona bir tepki vereceğini zannetmiyordu. Gözlerini Eliza’nın üzerinden bir saniye için ayıracağından dahi şüpheliydi. Gösterişçi.
‘’Yerler çok nemli. Ateş yakmamız lazım.’’ dedi yere değdirdiği parmaklarını birbirine sürterken. Mağaranın her bir taşından her bir toz zerresine kadar büyü taşıyordu. Normal gözler için boş, ürkütücü ve konaklaması pek hoş olmayacak bir mağara olabilirdi ama Salem bir kalp atışı gibi ayağının altında dalgalanan gücü hissedebilecek seviyede bir büyücüydü. Sonuçta sarayın ilk -ve büyük ihtimalle son- büyü bakanıydı. O Salem’di. Salem. Savaş görmüş Eko askerlerin rüyalarını kabusa çeviren ve cehennem yaratıklarına ilk darbeyi vurabilen o adam.
‘’Kesinlikle olmaz, çok dikkat çeker.’’ Aslan kafasını iki yana salladı.
‘’Daha iyi bir fikrin var mı? Eliza’ya bir bak. Ateşe ihtiyacımız var.’’ Salem diretti ve mağaranın ağzına doğru uzun adımlarla ilerledi. ‘’Küçük bir ateş. Sadece birkaç saat yaksak yeterli olacaktır.’’
‘’Duman-’’
‘’Dumanımızı göremezler. Derinlere doğru bir hava akışı var. Dışarıya duman çıkmayacaktır.’’ Salem duraksadı ve Aslan’a döndü.
Aslan uzun uzun karşısındaki adama baktı. Önce ince dudaklarına, sonra uzun burnuna ve en son keskin bakan siyah gözlerine. Salem Aslan’ın suratında ne aradığını bilmiyordu ama Aslan aradığını bulmuş olacak ki yenilgiyle kafasını iki kez salladı.
‘’Ben biraz odun toplayacağım, çok uzaklaşmam. Burada kalın ve yardım gerekirse beni çağırın.’’ Salem sessiz adımlarla mağarayı terk etti.
Aslan içeriye boş gözlerle baktı ve kucağında Eliza’yla bir duvarın dibine oturdu. Prensesin bedeni Aslan’ın kollarının arasında bir ceset kadar hareketsizdi. Küçük soluklar halinde aldığı nefesi ağzından buhara dönüşüp dökülüyordu. Altın-kahve saçları kana bulanmış ve yanaklarına yapışmıştı.
Aslan elleriyle Eliza’nın kollarını ovuşturup onu ısıtmaya çalışırken Salem geldi ve topladığı çalı çırpıyla ufak bir ateş yaktı. Dediği gibi duman yükseliyor, mağaranın tavanını yalıyor ve derinlere doğru akıyordu.
‘’İlk nöbet bende.’’ dedi Aslan kafasını Eliza’nın kafasının üstüne yaslarken. Prenses burnunu Aslan’ın boynuna gömmüş, şövalyenin kolları arasında uyuya kalmıştı. ‘’Dinlenmeye çalış. Yarın uzun bir yolumuz olacak.’’
Salem o gün ilk kez Aslan’a itiraz etmedi ve Eliza’nın üstünden geri aldığı pelerinini yere serip üzerinde rüyasız bir uykuya daldı.
Aslan derin bir iç çekerken kafasını arkasındaki duvara vurmamak için kendisini zor tuttu. Başkaldırı, darbe, sınır antlaşması derken şimdi -sanki hiçbir başka sorunları yokmuş gibi- ortaya cehennem yaratıkları çıkmıştı.
Kaldıramayacağı bir yükün altında ezilecek gibi hissediyordu. Bugün onun için hayatının en uzun günü olmuştu. Bitmek bilmeyen bir gün. Şafağın etekleri sabahınkiyle iç içe geçti ve güneş ardından yeni bir günü değil, bir önceki günün uzantısını getirdi. Gün bitmemiş, onun için daha da uzamıştı.
Gece boyunca Eliza’nın vücudu ısısını kazanmış ve Salem uykusunda acı çeker gibi homurdanmıştı. Sabahın ilk ışıkları mağaranın soğuk duvarlarına vurmaya başladığında Aslan derin bir nefes aldı ve kafasının arkasını sertçe arkasındaki duvara vurdu.
#smooth start#writting#writeblr community#writeblr#İrke'nin Sonu#writerscorner#Turkish story#Hikaye denemesi
4 notes
·
View notes
Text
ÖLDÜKTEN SONRA VÜCUDUMUZA NELER OLUR ?
Kalbimizin atmayı bıraktığı o an, doktorların resmen öldüğümüzü anladığı andır. Kalp durduktan sonra, vücudun geri kalanı da ölmeye başlar. Pompalamanın son bulmasıyla vücutta kan akışı son verir ve organlar yavaş yavaş ölmeye başlar.
Öldükten yaklaşık 30 dakika sonra, vücutta refleks diye birşey kalmıyor. Gevşeyen kaslar dolayısıyla ağız ve göz kapakları açık kalıyor. Boşaltım sistemi tamamen gevşiyor, idrar ve sperm akıntısı oluşuyor.
Vücudumuzun Rengi Değişir: Kanınız aniden durunca, vücudunuzun rengi de değişmeye başlar. Vücudunuzun bir kısmı morumsu-kırmızı veya mavimsi-mor olarak değişir. Yer çekime bağlı olarak kanın vücutta çökmesiyle vücudumuzun alt kısımlarında morarmalar ve kızarmalar meydana gelir.
Vücut Yapısı Sertleşir: Ölümden itibaren ortalama 10 saat içerisinde vücut kaskatı olur. Adrenalin salgılanılan bir anda; yani heyecanlı veya mücadele verildiği sırada ölüm gerçekleşmişse, vücut aynı anda katılaşmaya başlar. Savaşta ölen insanların vuruldukları şekilde katılaşmaları da bu yüzden olur.
Vücut Isısı Bir Günde 24 Derece Düşer: Ölüm anından sonra ceset, her saat ortalama 1 derece soğuyor. Kiloluların iç organları daha geç soğuyor. Çocukların ve zayıfların vücudu ortalamadan daha çabuk soğuyor.
Vücudun Çürümesi: Ölümün gerçekleşmesinden 24 saat sonra vücut çürümeye başlıyor. Solunumun durması bakteriler için işaret oluyor ve çalışmaya başlıyorlar. İlk çürüyen organlar ise göz, beyin, mide ve bağırsaklar. Ceset şişman ise daha çabuk çürürken, bebekler ve tuzlu suda boğulanlar daha geç çürüyor. En geç çürüyen kısımlar ise kalp, mesane, böbrek ve rahim. Rahmin çürümesi ise aylarca sürüyor.
Peki Vücut Neden Şişiyor ? İlk çürüyen yer olan mide ve bağırsaklarda bakteriler yoğun çalıştıkları için hızla gaz ortaya çıkıyor. Bu gaz, karın bölgesinin şişmesine sebep oluyor. Derinin üstü yanık gibi su toplarken, vücutta biriken sülfür yüzünden renk siyaha dönmeye başlıyor.
Saç Ve Tırnaklar Uzamaya Devam Ediyor Mu? Derinin çekilmesi ve çürüme yüzünden tırnaklar ortaya çıktığı için halk arasında uzadı sanılıyor. Ancak vücudun ölmesiyle birlikte tüm eylemler bittiği için, tırnak ve saç uzaması söz konusu değildir.
Rahmetlinin Mezarından Sesler Geliyor'un Açıklaması: Mezardan gelen sesler çürüme sürecinin bir sonucu. Günden güne şişen karın patlıyor ve göğüs çöküyor. Bu olay mezar üstünden duyulabilecek kadar sesli olabiliyor.
Kırkı Çıkmak Ne Demek? Kasların kemiklerden sıyrılıp dökülmeye başlama zamanı, kırkıncı güne rastladığı için, halk arasında batıl olarak süregelen, ızdırabın azalması inancıyla hayır amaçlı yemek veriliyor.
Toprak Altındaki Takım Çalışması: Vücut çürürken tam bir takım çalışması yapılıyor. Bakteriler içten yok ederken, dışarıdan da et sineği göze ve buruna larva bırakıyor. Bu sinekler yiyecekleri bitene kadar burada kalıyor ve ölüyor. Daha sonra ölen bu sinekleri yemek için başka böcekler geliyor. Geriye kemikler kalana kadar bu istila devam ediyor...
Vücudumuzun Çürümesi Doğadaki Bitki Çeşitliliğini Arttırıyor: Beden, doğadaki ayrıştırıcılar tarafından çözündükçe toprak için besleyici bir hal almaya başlar. Toprağın besleyici bir maddeyle desteklenmesi ise üzerindeki bitki örtüsünün çeşitlenmesine neden olur.
21 notes
·
View notes
Text
GELDİM İŞTE
Sülfür inceldi ve en yorgun yerinden kırıldı ayna Tenhaydı düşlerim, geceydi, çıkıp geldim işte Su ve ateş bir de gülünç yalnızlığım var sana Getirebildiğim, kokularını yitirmişti çünkü güller
Suyu dinle ateşi yak özledim demek bu
Andrew Brady
Parasız yatılı hüzünlerden ne kalır geriye Biraz Tamil biraz Türküz ayıptır söylemesi İntiharsa günahtır külliyen yasak bilirsin Pısırık bir ihtilal gibi getirdim sana bunları
Bir de belleğim, başıma bela, hazin ve komik üstelik Hatırla eskiyen meydan saatini, çocukluğundur Tayyare pulları getirdim sana evden kaçışlarımı İstersen yok say bunları tespih de yapabilirsin
Beni vur saatin altında seni seviyorumdur bu
Şiir yazan bir adamın fotoğrafı var yanımda Kendini ölümlü sanıyor onu getirdim ganimettir Büyüdü büyülenerek, taşlayarak kovdu kabilesi onu Suyun öte yakasında yaşadı, Sisyphos dediler adına
Sülfür inceldi ve en yorgun yerinden kırıldı ayna Ayna pusluydu bunca yıl nice sır taşımaktan Kırılmanın sesini duydum ve onu getirdim sana Unutulmaya geldim işte onarılmaya değil
Kov beni kabilenden ama bekliyorum demek bu
9 notes
·
View notes
Text
Öldükten yaklaşık 30 dakika içerisinde vücutta refleks diye bir şey kalmıyor.
Gevşeyen kaslar dolayısıyla ağız ve göz kapakları açık kalıyor. Boşaltım sistemi tamamen gevşiyor, idrar akıntısı oluşuyor.
Ölümün gerçekleşmesinden 24 saat sonra vücut çürümeye başlıyor. Solunumun durması bakteriler için işaret oluyor ve çalışmaya başlıyorlar.
İlk çürüyen organlar ise göz, beyin, mide ve bağırsaklar.
Ceset şişman ise daha çabuk çürürken, tuzlu suda boğulanlar daha geç çürüyor.
En geç çürüyen kısımlar ise kalp, mesane, böbrek .
İlk çürüyen yer olan mide ve bağırsaklarda bakteriler yoğun çalıştıkları için hızla gaz ortaya çıkıyor. Bu gaz, karın bölgesinin şişmesine sebep oluyor. Derinin üstü yanık gibi su toplarken, vücutta biriken sülfür yüzünden renk siyaha dönmeye başlıyor.
Günden güne şişen karın patlıyor ve göğüs çöküyor. Bu olay mezar üstünden duyulabilecek kadar sesli olabiliyor.
Ortalama 4 yıl sonra insan tamamen kemik haline dönüşüyor.
Güzelliğin, yakışıklılığın, zenginliğin, kibrin, malın mülkün, makamın mevkin nerede?Yeryüzünde kasıntı bir şekilde gezen, küçük dağları ben yarattım egosuna sahip olan, insanları küçücük beyniyle aşağılamaya çalışan, hayatı statü ve dünyada kazanacağı geçici başarılara odaklayan her o kibirlinin sonu budur.
Paranın satın aldığı insanların sonu budur. Mevkiye gelmek için karakterini satan, çevresini ezen, zulme uğrayan insanların üzerine basarak bir şeyler elde etmeye çalışanların sonu budur.
Güzelliğiyle, hayatı boyunca makyaj/süse adanan, cildi kurumasın diye her gün özenle kremlenip yumuşatılan bedenin sonu budur.
Hayatını fitness salonlarında ayna karşısında kaslarına bakarak geçiren, tek hedefi vücut büyütüp bununla Instagrama fotoğraf atan kişilerin de sonu budur.
Çalışın, başarılı olun, insanlığa fayda verin ama hayatı büyütmeyin. Kendinizi büyütmeyin. Zira elimizde yaptığımız erdemlerden ve amellerden başka bir şey kalmaycak.
Herkese, insanlığa faydalı olmuş ve geride iyi hatırlanacak anılar bırakmış bir ömür dilerim.
Okuduysan yoruma bir ünlem bırak.
5 notes
·
View notes
Text
Öldükten yaklaşık 30 dakika içerisinde vücutta refleks diye bir şey kalmıyor.
Gevşeyen kaslar dolayısıyla ağız ve göz kapakları açık kalıyor. Boşaltım sistemi tamamen gevşiyor, idrar akıntısı oluşuyor.
Ölümün gerçekleşmesinden 24 saat sonra vücut çürümeye başlıyor. Solunumun durması bakteriler için işaret oluyor ve çalışmaya başlıyorlar.
İlk çürüyen organlar ise göz, beyin, mide ve bağırsaklar.
Ceset şişman ise daha çabuk çürürken, tuzlu suda boğulanlar daha geç çürüyor.
En geç çürüyen kısımlar ise kalp, mesane, böbrek .
İlk çürüyen yer olan mide ve bağırsaklarda bakteriler yoğun çalıştıkları için hızla gaz ortaya çıkıyor.
Bu gaz, karın bölgesinin şişmesine sebep oluyor. Derinin üstü yanık gibi su toplarken, vücutta biriken sülfür yüzünden renk siyaha dönmeye başlıyor.
Günden güne şişen karın patlıyor ve göğüs çöküyor. Bu olay mezar üstünden duyulabilecek kadar sesli olabiliyor.
Ortalama 4 yıl sonra insan tamamen kemik haline dönüşüyor.
Güzelliğin, yakışıklılığın, zenginliğin, kibrin, malın mülkün, makamın mevkin nerede?
Yeryüzünde kasıntı bir şekilde gezen, küçük dağları ben yarattım egosuna sahip olan, insanları küçücük beyniyle aşağılamaya çalışan, hayatı statü ve dünyada kazanacağı geçici başarılara odaklayan her o kibirlinin sonu budur.
Paranın satın aldığı insanların sonu budur. Mevkiye gelmek için karakterini satan, çevresini ezen, zulme uğrayan insanların üzerine basarak bir şeyler elde etmeye çalışanların sonu budur.
Çalışın, başarılı olun, insanlığa fayda verin ama hayatı büyütmeyin. Kendinizi büyütmeyin.
Zira elimizde yaptığımız erdemlerden ve amellerden başka bir şey kalmayacak.
2 notes
·
View notes
Text
Uğrunda yaşayacak ölecek
Bir şeyi kalmamıştı zaten
Bisküvi kıvamında kalbi var, sülfür kokusu havada
Gecenin sonuna yolculuğunda
Evine bir daha hiç dönmemeli
Bir yola çıkarsa insan
Bir daha hiç sevmemeli
Çöpe attıysa kalbini
Yoktur acıması anıların
Apansız saldırırlar
Korkudan ölür ama kaçmaz
Boynunu uzatır baltaya
Gecenin sonuna yolculuğunda
3 notes
·
View notes
Text
Huawei, bataryalarda yeni dönemi açıyor! İşte teknoloji
Huawei’nin yeni katı hal batarya patenti, katkılı sülfür malzemeleri kullanarak lityum iyon pillerin performansını ve ömrünü iyileştirmeyi amaçlıyor. Bu malzeme, pil içinde katı elektrolit olarak kullanılarak hem daha yüksek enerji hem de daha uzun pil ömrü vadediyor. Huawei katı hal batarya patenti ne getirecek? Huawei, katı hal batarya teknolojisine odaklanan yeni bir patent başvurusuyla dikkat…
View On WordPress
0 notes
Text
Kondromin Art ile Hareket Özgürlüğünüzü Geri Kazanın
İçeriğinde Neler Bulunur?
Kondromin Art, formülünde yenilikçi ve etkili bileşenler barındıran bir eklem destek ürünüdür. İçeriğindeki bileşenler, eklem sağlığınızı desteklemek ve hareket kabiliyetinizi artırmak amacıyla dikkatle seçilmiştir. İşte Kondromin Art içeriğinde bulunan başlıca bileşenler:
Glukozamin: Eklem kıkırdağının ana bileşenlerinden biridir. Kıkırdak dokusunun yenilenmesine ve onarılmasına yardımcı oluru. Aynı zamanda eklem esnekliğini ve hareketliliğini destekler.
Kondroitin Sülfat: Kıkırdak dokusunun yapısını koruma ve güçlendirme konusunda önemli bir rol oynar. Ayrıca eklem ağrılarını hafifletir ve kıkırdak yıkımını yavaşlatır.
MSM (Metilsülfonilmetan): Anti-enflamatuar özelliklere sahiptir ve eklem ağrılarını azaltır. Ayrıca, bağ dokusunun onarılmasına yardımcı olan sülfür içerir.
Kolajen Tip II: Kıkırdak dokusunun ve eklem sıvısının yapısını koruma konusunda kritik bir bileşendir. Esnekliği artırır ve eklem sağlığını destekler.
Boswellia Serrata Ekstresi: Doğal bir anti-enflamatuar madde olarak bilinir. Eklem iltihaplarını ve ağrılarını azaltmaya yardımcı olur.
Hyalüronik Asit: Eklem sıvısının viskozitesini artırarak eklemlerin daha rahat kaymasını sağlar. Eklem ağrısını hafifletir ve iltihaplanmayı azaltır.
Zerdeçal Ekstresi (Kurkumin): Güçlü antioksidan ve anti-enflamatuar özelliklere sahip olan kurkumin, eklem iltihabını azaltır ve eklem sağlığını destekler.
Vitamin C: Kollajen üretimini artırarak kıkırdak dokusunu destekler. Ayrıca serbest radikallerle mücadele eder ve eklem sağlığını korur.
Vitamin D3: Kalsiyum emilimini artırarak kemik sağlığını destekler. Sağlam kemikler, eklem sağlığını ve hareketliliğini olumlu etkiler.
Magnezyum: Kas ve sinir fonksiyonlarını düzenler. Eklem sağlığını destekler ve kas kramplarını azaltır.
Kondromin Art, yukarıdaki bileşenlerin optimal oranlarda bir araya getirilmesiyle formüle edilmiştir. İçeriğindeki bu güçlü bileşenler sayesinde eklem sağlığını destekler, hareket kabiliyetini artırır ve eklem ağrılarını hafifletir.
Ürün Faydaları ve Kullanım Alanları
Kondromin Art, eklem sağlığını destekleyen yaygın olarak kullanılan bir besin takviyesidir. İşte Kondromin Art‘ın sağladığı faydalar ve kullanım alanları:
Faydalar
Eklem Sağlığına Destek: Kondromin Art, eklemlerdeki aşınma ve yıpranmayı önleyerek hareket kabiliyetini artırır. Ağrı ve İltihaplanmayı Azaltır: İçerdiği doğal bileşenler sayesinde eklem ağrılarını hafifletir ve iltihaplanmayı azaltır. Esneklik ve Hareket Kabiliyeti: Eklem sıvısını arttırarak eklemlerin daha kolay hareket etmesini sağlar. Kas ve Kemik Güçlenmesi: Eklem çevresindeki kas ve kemiklerin güçlenmesine yardımcı olur, bu da genel sağlık açısından önemlidir. Doğal Bileşenler: Zararlı kimyasallar içermeyen formülü, uzun dönem kullanımlarda güvenliği sağlar.
Kullanım Alanları
Sporcular ve Atletler: Yoğun antrenman programları sonrasında eklem sağlığını korumak ve iyileşme sürecini hızlandırmak için kullanılır. Yaşlı Bireyler: Yaşla birlikte eklem problemlerinin artması durumunda hareket kabiliyetini artırmak amacıyla tercih edilir. Eklem Problemleri Yaşayanlar: Osteoartrit, romatoid artrit gibi kronik eklem rahatsızlıkları olan bireyler için destekleyici bir takviye olarak kullanılır. Ameliyat Sonrası Rehabilitasyon: Eklem ameliyatları sonrası iyileşme sürecinde dokuların hızlı onarımı ve hareketliliğin geri kazanılması için önerilir. Günlük Yaşamda Hareketli Kalmayı İsteyenler: Sağlıklı bireyler, günlük yaşamda hareket özgürlüğünü sürdürmek ve eklem sağlığını korumak için Kondromin Art takviyesinden faydalanabilir.
Kondromin Art, dengeli bir yaşamı desteklemek için formüle edilmiş olup, özellikle eklem sağlığına yönelik faydaları ile öne çıkar. Ürünün doğru kullanımı, eklem sağlığının korunmasına ve genel hareket kabiliyetinin artırılmasına katkı sağlar.
Kullanıcı Yorumları ve Deneyimleri
Kondromin Art kullanıcı yorumları ve deneyimleri, ürünün etkinliği konusunda önemli bilgiler sunmaktadır. Ürünü kullanan kişilerin geri bildirimleri, Kondromin Art’ın sağladığı faydalar ve olası yan etkiler hakkında kapsamlı bir bakış açısı sağlamaktadır.
Kullanıcıların Genel Görüşleri
Memnuniyet: Çoğu kullanıcı, Kondromin Art’ın günlük yaşamlarındaki hareket kabiliyetine olumlu etkiler yaptığını belirtmiştir. Diz ağrılarının azaldığı, eklem sertliklerinin hafiflediği ve genel olarak hareket özgürlüklerinin arttığı sıklıkla dile getirilmiştir. Kolay Kullanım: Kondromin Art’ı düzenli kullananlar, ürünün kullanımının pratik ve kolay olduğunu vurgulamaktadır. Günlük rutine sorunsuz bir şekilde entegre edilebildiği ifade edilmektedir.
Pozitif Deneyimler
Ağrı Azalması: Kullanıcıların önemli bir kısmı, Kondromin Art kullanımı sonrasında diz, dirsek ve diğer eklem bölgelerindeki ağrıların azaldığını belirtmektedir. Özellikle artrit sorunları yaşayan bireylerde belirgin bir iyileşme gözlemlenmektedir. Esneklik Artışı: Bazı kullanıcılar, düzenli kullanım sonrasında eklemlerinde önemli ölçüde esneklik artışı yaşadıklarını ifade etmişlerdir. Sabahları hissettikleri sertlik ve rahatsızlık hissinin büyük ölçüde azaldığını belirten kullanıcılar, günlük aktivitelerinde daha rahat hareket edebilmektedirler. Daha Aktif Yaşam: Kondromin Art kullanan bireyler, fiziksel aktivitelerinde artış görüldüğünü, spor yaparken daha yüksek performans sergilediklerini ve genel olarak daha aktif bir yaşam tarzı benimsediklerini aktarmaktadırlar.
Olumsuz Deneyimler
Yan Etkiler: Az sayıda kullanıcı, ürünü kullanmaya başladıktan sonra mide rahatsızlıkları ve hafif baş ağrıları gibi yan etkilerle karşılaştığını belirtmiştir. Bu tür durumlarda genellikle doktor tavsiyesiyle kullanımın gözden geçirilmesi önerilmektedir. Beklenen Etkileri Göstermeme: Bazı kullanıcılar, Kondromin Art’ın beklenen etkileri göstermediğini ve belirtilen süre içerisinde anlamlı bir iyileşme yaşamadıklarını ifade etmişlerdir. Bu tür durumlarda, bireysel farklılıklar ve kullanım süresine dikkat çekilmektedir.
Müşteri Tavsiyeleri
Sabırlı Kullanım: Kullanıcılar, Kondromin Art’ın etkilerinin gözlemlenmesi için düzenli ve sabırlı bir kullanım süresi gerektiğini belirtmektedirler. Doktor Tavsiyesi: Ürünün herhangi bir yan etki yaratmaması için kullanılmadan önce doktora danışılması önemlidir. Özellikle kronik rahatsızlıkları olan kişilere bu durum şiddetle tavsiye edilmektedir.
Kullanıcı yorumları ve deneyimleri, Kondromin Art’ın çeşitli eklem sorunlarına sahip bireylerde etkili ve faydalı olabileceğini göstermektedir. Ancak her bireyin farklı tepkiler verebileceği unutulmamalıdır.
Kondromin Art Nasıl Kullanılır?
Kondromin Art, eklem sağlığını desteklemek amacıyla geliştirilen bir takviye ürünüdür. Bu bölümde, ürünün doğru ve etkili bir şekilde nasıl kullanılacağını adım adım açıklayacağız.
Kullanım Talimatları
Dozaj:
Yeti��kinler için önerilen günlük dozaj genellikle günde iki kapsüldür. Dozaj, bireyin yaşına, kilosuna ve sağlık durumuna göre değişiklik gösterebilir. Sağlık uzmanınıza danışmadan dozajı değiştirmeyiniz.
Zamanlama:
Kapsülleri yemeklerle birlikte almak en uygun yöntemdir. Bu, ürünün rahat bir şekilde sindirilmesine yardımcı olur. Sabah ve akşam olmak üzere iki öğüne bölünebilir. Bu şekilde, vücudun gün boyunca sürekli olarak desteklenmesi sağlanır.
Su Tüketimi:
Kondromin Art kullanırken bol su içmek önemlidir. Su, vücuttaki emilim süreçlerini destekler ve eklem sıvılarının sağlığına katkıda bulunur.
Kullanım Alanları
Eklem Ağrıları: Kondromin Art, eklem ağrılarını hafifletmek için kullanılabilir. Bu, özellikle yaşlılar veya sporcular için uygun bir takviyedir. Kireçlenme: Kondromin Art, kireçlenmenin ilerlemesini yavaşlatarak eklem hareketliliğini artırmaya yardımcı olur. Kıkırdak Destekleyici: Kıkırdak dokusunun onarılmasını ve korunmasını destekleyerek, eklem sağlığına katkıda bulunur.
Dikkat Edilmesi Gerekenler
Düzenli Kullanım: Kondromin Art’ın etkili olabilmesi için düzenli kullanım önemlidir. Düzensiz kullanım, beklenen faydaların görülmesini engelleyebilir. Yan Etkiler: Herhangi bir yan etki ile karşılaşırsanız, derhal kullanımı durdurup, bir sağlık profesyoneline başvurunuz. Depolama: Ürünü serin ve kuru bir yerde, doğrudan güneş ışığından uzakta tutunuz. Ayrıca, çocukların erişemeyeceği bir yerde saklayınız.
Kimler Kullanabilir
Erişkinler: Kondromin Art, genellikle yetişkinler için uygundur. Ancak, hamile veya emziren kadınların ve kronik hastalığı olan bireylerin kullanmadan önce doktora danışmaları gerekmektedir.
Yaşlılar: Eklem sağlığına yönelik ek destek isteyen yaşlılar için idealdir.
Sporcular: Sürekli fiziksel aktivite sonucu eklemlerinde aşınma meydana gelen sporcular için tavsiye edilir.
Yan Etkiler ve Dikkat Edilmesi Gerekenler
Kondromin Art kullanımı sırasında, kullanıcıların dikkat etmesi gereken bazı yan etkiler bulunmaktadır. Bu yan etkiler ve dikkat edilmesi gereken durumlar şunlardır:
Olası Yan Etkiler
Gastrointestinal Sorunlar: Bazı kullanıcılar mide bulantısı, ishal veya karın ağrısı gibi gastrointestinal rahatsızlıklar yaşayabilirler. Alerjik Reaksiyonlar: Cilt döküntüleri, kaşıntı ve nadiren anjiyoödem gibi alerjik reaksiyonlar meydana gelebilir. Baş Ağrısı: Kullanıcıların bir kısmında hafif ila orta şiddette baş ağrısı görülebilir. Sersemlik: Nadiren, Kondromin Art kullanan bireyler geçici sersemlik hissi deneyimleyebilirler.
Kullanımdan Önce Dikkat Edilmesi Gerekenler
İlaç Etkileşimleri: Kullanıcıların, Kondromin Art’ı kullanmadan önce başka kullandıkları ilaçlar hakkında doktorlarına bilgi vermeleri gerekir. Özellikle antikoagülanlar ve diğer ağrı kesiciler ile etkileşim olasılığı göz önünde bulundurulmalıdır. Hamilelik ve Emzirme: Hamile veya emziren kadınların, ürünü kullanmadan önce doktorlarına danışmaları önemlidir. Kronik Hastalıklar: Diyabet, böbrek ve karaciğer hastalıkları gibi kronik rahatsızlıkları olan bireyler, kullanımdan önce doktor kontrolünde olmalıdır.
Kullanım Tavsiyeleri
Dozaj: Kondromin Art’ın önerilen dozun üzerinde kullanılmaması önemlidir. Kullanıcılar talimatlara uymalı ve doktorlarının önerdiği dozda kullanmalıdır. Düzenli Kontrol: Düzenli sağlık kontrolleri ile olumsuz yan etkiler ve kullanım durumları hakkında bilgi edinilmelidir. Beslenme ve Yaşam Tarzı: Kondromin Art kullanılırken dengeli beslenmek ve düzenli egzersiz yapmak ürünün etkinliğini artırabilir.
Acil Durumlarda Ne Yapılmalı?
Aşırı Doz Alımı: Eğer aşırı doz alımı durumu söz konusu ise vakit kaybetmeden tıbbi yardım alınmalıdır. Ciddi Alerjik Reaksiyonlar: Anjiyoödem ve şiddetli alerjik reaksiyon durumlarında acil servise başvurulmalıdır.
Kondromin Art kullanıcılarının, olası yan etkiler ve dikkat edilmesi gereken durumlar ile ilgili detaylı bilgi sahibi olması, ürünün güvenli ve etkili bir şekilde kullanılması açısından büyük önem taşımaktadır.
0 notes
Text
sülfür inceldi ve en yorgun yerinden kırıldı ayna tenhaydı düşlerim, geceydi, çıkıp geldim işte su ve ateş bir de gülünç yalnızlığım var sana getirebildiğim, kokularını yitirmişti çünkü güller
suyu dinle ateşi yak özledim demek bu
9 notes
·
View notes
Text
NASA'nın Europa Keşif Görevi: Yaşamın İzlerini Aramak
NASA’nın Europa Keşif Görevi NASA’nın Europa’nın yüzeyindeki kahverengi çatlaklar, yaşamı destekleyebilecek tuzlar ve sülfür bileşikleri içerebileceğini öne sürüyor. ABD’nin Florida eyaletindeki uzay üssünden fırlatılacak bir uzay aracı, Jüpiter’in esrarengiz uydusu Europa’da yaşamın izlerini araştıracak. Bu uydu, buzlu yüzeyinin altında, Dünya’daki su miktarının iki katına denk gelebilecek…
#Europa#Europa Clipper#Güneş Sistemi#Jüpiter#James Webb teleskobu#keşif#MARS#Nasa#su okyanusu#uzay aracı#uzay bilimciler#Yaşam
0 notes
Text
Sarımsak ve Bağışıklık Sistemi Üzerindeki Faydaları
Sarımsak, yüzyıllardır sağlık açısından birçok faydasıyla bilinen mucizevi bir besindir. Özellikle bağışıklık sistemini güçlendirme üzerindeki etkileri, hem geleneksel hem de modern tıpta oldukça önemli bir yer tutar. Sarımsak, içerdiği güçlü bileşenler sayesinde vücudu hastalıklara karşı korur ve bağışıklık fonksiyonlarını en üst düzeye çıkarır. Ben Tomris, bu yazıda, sarımsağın bağışıklık sistemi üzerindeki faydaları hakkında detaylı bilgiler vereceğim.
Sarımsak Nedir ve İçerdiği Besinler
Sarımsak Nedir ve İçerdiği Besinler Sarımsak (Allium sativum), soğan ve pırasa gibi Allium ailesine ait bir bitkidir. Ana aktif bileşeni olan allisin, sarımsağa özgü kokuyu veren ve sağlık açısından önemli etkiler sağlayan bir sülfür bileşiğidir. Sarımsak ayrıca C vitamini, B6 vitamini, selenyum ve manganez gibi bağışıklık sistemi için hayati öneme sahip besin maddeleri içerir. Bu bileşenler, vücudun enfeksiyonlarla savaşma kapasitesini artırır ve bağışıklık sistemini güçlendirir. Sarımsağın Sağlığa Faydaları: Doğal Bir Güç Kaynağı Sarımsak, yüzyıllardır hem lezzet verici bir baharat hem de güçlü bir şifa kaynağı olarak kullanılmıştır. Sağlık açısından sunduğu faydalar, bağışıklık sistemini güçlendirmesinden kalp sağlığını desteklemeye kadar oldukça geniş bir yelpazeye yayılır. Bu mucizevi bitki, vücudu bakteri, mantar ve parazitlerden koruma yeteneğiyle de bilinir. Sarımsağın en bilinen özelliklerinden biri, enfeksiyonlara karşı koruma sağlamasıdır. Soğuk algınlığı, grip gibi hastalıklara karşı direnç oluşturarak semptomların hafiflemesine yardımcı olur. Bağışıklık sistemini destekleyerek, virüslerin hücre içinde çoğalmasını engelleyebilir. Sarımsak ayrıca yüksek tansiyonu olan kişilerde kan basıncını düşürerek kalp hastalıkları riskini azaltır. Kolesterol seviyelerini dengeleyici etkisiyle, genel kardiyovasküler sağlığa da katkıda bulunur. İçeriğindeki antioksidanlar, vücudu serbest radikallerin neden olduğu oksidatif stresten korur. Bu, yaşlanma ile ilişkili Alzheimer ve demans gibi nörodejeneratif hastalıklara karşı korunmaya yardımcı olabilir. Sarımsak aynı zamanda kemik sağlığını destekler, bulaşıcı hastalıklara karşı vücut direncini artırır ve kas hasarlarını azaltıcı etkiler gösterir. İşte sarımsağın sağlığa sunduğu diğer faydalar: - Bağışıklık Sistemini Güçlendirir: Hastalıklara karşı koruma sağlar. - Doğal Antibiyotik: Bakteri, mantar ve parazitlerle savaşır. - Kolesterolü Dengeler: Kolesterol seviyelerini düzenler ve kalp sağlığını korur. - Kan Basıncını Düzenler: Yüksek tansiyonu düşürür. - Kalp Sağlığını Destekler: Kalp hastalıkları riskini azaltır. - Alzheimer ve Demans: Bu tür hastalıkların önlenmesine yardımcı olabilir. - Serbest Radikallere Karşı Korur: Antioksidan etkisiyle oksidatif hasarı önler. - Kemik Sağlığını Güçlendirir: Kemikleri korur ve güçlendirir. - Egzersiz Kaynaklı Kas Hasarını Azaltır: Yoğun egzersiz sonrası iyileşme sürecini hızlandırır. - Mesane Enfeksiyonlarına Karşı Etkilidir: İdrar yolu enfeksiyonlarına karşı koruyucu etki gösterir. - Kanser Riskini Azaltır: Sarımsak, çeşitli kanser türlerine karşı koruyucu bir etkiye sahip olabilir. - Karaciğer Sağlığını Destekler: Karaciğerin toksinlerden arınmasına yardımcı olur. - Besin Kaynağıdır: Manganez, B6 ve C vitamini, selenyum ve lif bakımından zengin bir kaynaktır. Sarımsak, bu eşsiz özellikleriyle mutfakların vazgeçilmezi olmasının ötesinde, doğal bir sağlık kaynağı olarak da öne çıkıyor. Sağlıklı bir yaşam sürdürmek isteyenler için sarımsak, günlük beslenmeye eklenmesi gereken önemli bir bitkidir. İlginizi Çekebilir; Bağışıklık Sistemi İçin En İyi Protein Kaynakları Sarımsak Tüketmenin Bağışıklık Sistemine Faydaları Sarımsak, bağışıklık sistemini güçlendirme açısından etkili doğal bir besindir ve yüzyıllardır şifa kaynağı olarak kullanılmıştır. Günlük beslenmeye sarımsak eklemek, vücudu hastalıklardan koruma ve enfeksiyonlarla mücadele etme yeteneğini artırmada önemli rol oynar. Her gün bir diş sarımsak tüketmek, özellikle bağışıklık sistemi üzerinde şu olumlu etkileri sağlar: - Antibakteriyel, antiviral ve antifungal etkiler: Sarımsak, içerdiği bileşenler sayesinde zararlı bakteriler, virüsler ve mantarlarla savaşır. Bu özelliği, vücudun enfeksiyonlara karşı daha dirençli olmasına katkıda bulunur. - Antioksidan desteği: Sarımsak, serbest radikallerle savaşan güçlü antioksidanlar içerir. Bu antioksidanlar, hücre hasarını önleyerek bağışıklık sisteminin daha etkili çalışmasına yardımcı olur. - Beyaz kan hücrelerini destekler: Düzenli sarımsak tüketimi, beyaz kan hücrelerinin üretimini ve fonksiyonunu iyileştirir, böylece bağışıklık tepkisini güçlendirir. Vücudun hastalıklara karşı savunma mekanizması daha etkin hale gelir. - Soğuk algınlığı ve gribe karşı koruma: Sarımsak, soğuk algınlığı ve grip gibi yaygın hastalıkların önlenmesinde ve hastalık sürelerinin kısaltılmasında etkilidir. Düzenli tüketimi, bu hastalıklara yakalanma riskini önemli ölçüde azaltır. - Anti-enflamatuar etkiler: Sarımsağın anti-enflamatuar özellikleri, vücuttaki iltihaplanmaları azaltarak bağışıklık sisteminin daha verimli çalışmasına katkı sağlar. Sonuç olarak, bağışıklık sistemini güçlendirmek için günlük 1 diş sarımsak tüketmek oldukça etkili bir yöntemdir. Bu basit ve doğal alışkanlık, genel sağlık durumunuzu iyileştirir ve hastalıklara karşı daha dirençli olmanıza yardımcı olur. Sarımsağın Bağışıklık Sistemi Üzerindeki Klinik Çalışmalar Bilimsel araştırmalar, sarımsağın bağışıklık sistemi üzerindeki faydalarını kesin bir şekilde doğrulamaktadır. Örneğin, 2001 yılında yapılan bir çalışmada, sarımsak takviyeleri alan katılımcıların soğuk algınlığına yakalanma oranının oranında azaldığı ve hastalık süresinin ise oranında kısaldığı tespit edilmiştir. Bu, sarımsağın bağışıklık fonksiyonlarını güçlendirici etkisini açıkça göstermektedir. Bir diğer araştırmada ise, düzenli sarımsak tüketiminin, bağışıklık sistemi hücrelerinin aktivitesini artırdığı ve vücudun enfeksiyonlarla daha etkili mücadele ettiği kanıtlanmıştır. Özellikle kış aylarında soğuk algınlığı ve grip gibi hastalıklara karşı koruyucu bir rol oynadığı net bir şekilde gözlemlenmiştir. İlginizi Çekebilir; Bağışıklık Güçlendirici Çay Tarifleri Sarımsak Tüketimi ve Dozajı Sarımsağın bağışıklık sistemi üzerindeki etkilerinden tam anlamıyla faydalanmak için düzenli tüketimi şarttır. Günde 1-2 diş çiğ sarımsak yemek, en iyi sonuçları elde etmek için önerilmektedir. Sarımsağın çiğ olarak tüketilmesi, allisinin etkinliğini artırır ve bu bileşiğin bağışıklık sistemine olan faydalarını en üst düzeye çıkarır. Sarımsak yemeklere eklenebileceği gibi, takviye formunda da kullanılabilir. Ancak takviye alırken, kaliteli ve güvenilir bir marka tercih edilmelidir. Sarımsak Takviyeleri: Faydaları ve Dikkat Edilmesi Gerekenler Sarımsak takviyeleri, yoğun miktarda sarımsak tüketmek istemeyenler için ideal bir alternatiftir. Bu takviyeler, bağışıklık sistemi üzerindeki olumlu etkileri sürdürürken sarımsağın güçlü kokusunu ve tadını almak istemeyenler için mükemmel bir çözümdür. Ancak sarımsak takviyeleri alırken dikkat edilmesi gereken bazı noktalar vardır. Yüksek kalitede, doğal içerikli ürünler tercih edilmeli ve takviye kullanımına başlamadan önce bir sağlık profesyoneline danışılmalıdır. Sarımsak ve Bağışıklık Sistemi: Uzun Vadeli Faydalar Sarımsağın bağışıklık sistemi üzerindeki etkileri, sadece kısa vadeli enfeksiyonlara karşı koruma sağlamakla sınırlı değildir. Düzenli sarımsak tüketimi, uzun vadede bağışıklık sisteminin daha güçlü olmasına yardımcı olur. Yaşlandıkça, bağışıklık sistemi zayıflayabilir; ancak sarımsakta bulunan antioksidanlar ve diğer besin maddeleri, bu süreci yavaşlatır. Aynı zamanda kronik hastalıklara karşı da koruma sağlar ve genel sağlık durumunu iyileştirir. Sarımsak, bağışıklık sistemi üzerinde kesin ve güçlü etkileri olan doğal bir besindir. Antimikrobiyal özellikleri, iltihap karşıtı etkileri, bağışıklık hücrelerini desteklemesi ve güçlü antioksidan kaynağı olması nedeniyle düzenli olarak tüketilmesi gereken bir besindir. Bilimsel araştırmalar da sarımsağın bağışıklık sistemini güçlendirdiğini net bir şekilde ortaya koymaktadır. Düzenli sarımsak tüketimi, hem kısa vadeli enfeksiyonlara karşı koruma sağlar hem de uzun vadede genel sağlığı destekler. Bu nedenle, sağlıklı bir yaşam için sarımsağı beslenme rutininize dahil etmek oldukça önemlidir. İlginizi Çekebilir; Omega-3 Yağ Asitleri ve Bağışıklık Bağışıklık Sistemini Güçlendiren Baharatlar E Vitamini: Bağışıklık Sisteminin Dostu Read the full article
0 notes