Tumgik
#sülfür
websitecim · 2 years
Photo
Tumblr media
ZEHİRLİ GAZDAN 3 İŞÇİ ÖLDÜ 1 İŞÇİNİN TEDAVİSİ SÜRÜYOR #Bolu'nun #Gerede ilçesinde, bir #jelatin fabrikasında arıtma vana odasındaki vanayı kontrol için giden 3 işçi, vanadan sızan #hidrojen #sülfür, #amonyak ve #karbon #monoksit gazlarından zehirlenerek hayatını kaybederken, 1 işçinin ise yoğun bakımda tedavisi sürüyor. (Gerede) https://www.instagram.com/p/Ci9mpC2KT5f/?igshid=NGJjMDIxMWI=
0 notes
platics · 2 years
Text
İsghizmetleri - Platin
isghizmetleri sitesi, iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili bütün konularda bilgilendirici paylaşımlar yapmaktadır. Hem bireysel hem de kurumsal iş güvenliği konuları ile alakalı yüzlerce bilgiye tek bir tık ile sizler de sahip olabilirsiniz. Fiziksel risk etmenleri hakkında bilgi edinmek ve bu etmenlerden korunmak için birçok bilgi içerici yazıyı okuyucusuna sunuyor.
Dünyanın her yerinde ve Türkiye’de iş güvenliği kategorisinde yer alan güncel gelişmelerini okuyucuya sunmak, okuyucuya iş güvenliğini artıracak kaliteli bilgiler aktarmak, ülke vatandaşlarına bilgi aktarıp bir iş sağlığı ve güvenliği kültürünün oluşmasına yardımcı olmak sitenin temel amaçları arasında yer almaktadır.
Kimyasal risk etmenleri ile çalışan kişiler ne yazık ki işlerinin ciddiyetinin farkında olmuyorlar ve insan sağlığına olan olumsuz etkileri konusunda yeterli bir bilgi birikimine sahip olmuyorlar. Sitede yer alan bilgileri günde 2-3 dakika okuyarak hem kültür seviyenizi artırabilir hem de hidrojen sülfür gazı ve benzeri maddelerden nasıl korunabileceğinizi öğrenebilirsiniz. Bu maddelerin yaydığı zararlar hakkında da siteye giriş yaparak detaylı bilgiler edinebilirsiniz.
1K notes · View notes
egesizizmir · 12 days
Text
Ölümün gerçekleşmesinden 24 saat sonra vücut Çürümeye başlıyor.
İlk çürüyen yer olan mide ve bağırsaklarda bakteriler yoğun çalıştıkları için hızla gaz ortaya çıkıyor. Bu gaz, karın bölgesinin şişmesine sebep oluyor. Derinin üstü yanık gibi su toplarken, vücutta biriken sülfür yüzünden renk siyaha dönmeye başlıyor.
Günden güne şişen karın patlıyor ve göğüs çöküyor. Bu olay mezar üstünden duyulabilecek kadar sesli olabiliyor.
Ortalama 4 yıl sonra insan tamamen kemik haline dönüşüyor.
Güzelliğin, yakışıklılığın, zenginliğin, malın, makamın, nerede? Yeryüzünde kasıntı bir şekilde gezen, küçük dağları ben yarattım egosuna sahip olan, insanları küçücük beyniyle aşağılayan, hayatı statü ve dünyada kazanacağı geçici başarılara odaklayan her o kibirlinin sonu budur.
Paranın satın aldığı insanların sonu budur. Mevkiye gelmek için karakterini satan, çevresini ezenlerin, hayatını fitness salonlarında ayna karşısında kaslarına bakarak geçiren, tek hedefi vücut büyütüp bununla Instagrama fotoğraf atan kişilerin de sonu budur.
Çalışın, başarılı olun, insanlığa fayda verin ama hayatı büyütmeyin. Kendinizi büyütmeyin. Zira elimizde yaptığımız erdemlerden ve amellerden başka bir şey kalmayacak...
19 notes · View notes
wehuzunngeldi · 3 months
Text
yenildik;
şimdi kim bilebilir zakkumun
o kekre tadını bizim kadar,
tenimize sinmiş sülfür kokusunu,
soluğumuzdaki cıvayı kim duyar?
...
11 notes · View notes
katakullii · 4 months
Text
yumurta kokuyor diye yiyemeyen insanların çoğu yumurtayı çok pişmiş seviyor, halbuki yumurta yüksek ısıya maruz kaldığında sülfür açığa çıktığından daha çok kokar.
alın bu bilgiyi yumurtanızı çok pişirmeyin.
19 notes · View notes
cherryinsalemverse · 5 months
Text
Bölüm 1: Sincaplar Konuşamaz Ama Mantarlar Susmaz
Kelime: 3027 Karakter: 22860 Okuma süresi: 16min
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Büyülü Orman, Teşamuh
Eğer yol sormak için bir sincap yada konuşan mantarlar arasında seçim yapmanız gerekirse mutlaka sincapları seçmelisiniz. En azından elinden gelse Eliza bunu tercih ederdi. Kaybolmasının ardından saatler geçmiş ve orman yıldız ışığına bile hasret kalmıştı. Hava bir bahar gecesinden beklenmeyecek kadar soğuk, elbisesinden geriye kalanlar uzuvlarını kaplayamayacak kadar azdı.
Patlamalar sonrası ormana kaçarken sarayın tünellerinde kaybolmuştu. Yolunu bulduğunu sandığı anda ise derinlere ve daha derinlere ilerlemişti. Ne kadar zaman geçtiğini tam olarak bilmiyordu. Orman, yaşanan tüm gecenin kaosundan uzaktı. Sessiz ve sakindi. Anlaşılan insanların ölüm çağıran çığlıkları ve yıkımın sesi bu kadar derinlere ulaşamıyordu. Yüzüne çarpan sıcaklık hissini hala derisinin altında hissedebiliyordu. Ormanın temiz havasını ciğerlerine doldursa da burnundaki sülfür ve yanan leşlerin kokusunu unutamıyordu. Aldığı derin nefesler başını döndürse de bu gecenin anıları aklına kazınmıştı. Kulaklarında asılı kalmış çığlıklar ve meşe ağaçlarının şarkıları sırayla uğulduyordu.
Eliza koşmayı çoktan bırakmıştı.
Kollarını kendi etrafına dolamış, bir parça sıcaklığa aç, yönünü bulmaya çalışıyordu. Başaramayacağını düşündü, durdu ve nefesini toparlamaya çalıştı. Ağzından çıkan her bir soluk havada ufak bulut parçaları gibi asılı kalıyor, teni gittikçe daha da rengini kaybediyordu.
İçinin yandığını hissedebiliyordu Eliza, ciğerleri alev almıştı sanki. Derisinin altında binlerce ateş karıncası geziniyordu ama vücudu gittikçe ısısını kaybediyor ve güçsüz düşüyordu. Büyük meşelerden birisinin dibine çömeldi ve bacaklarını kendine çekerek oturdu. Düşmanı olmayan birisinin onu bulmasını umut ediyordu.
Yaptığı saçmaydı, durmaması gerekiyordu. Koş. Kaçmalıydı, peşinde olan şey her ne ise ondan kaçmalıydı. Koş. Her bir hücresi çığlık çığlığa bağırıyordu. Koş, koş, koş. Yaptığı saçmaydı, bunu Eliza’da biliyordu ama hiç enerjisi kalmamıştı ve geceyi atlatabileceğinden bile şüpheliydi.
Titrek bir nefes aldı. Tüm hayatı boyunca kendini hazırladığı gelecek, sadece bir gecede ellerinin arasından kayıp gitmişti. Omuzları sarsıldı. Babasının ona bıraktığı vasiyetini yerine getirememişti. Hepsini kaybetmişti, her şeyini. Yanaklarından akan şişman yaşlar tenini kaşındırıyordu. Boğazına gelen bir hıçkırığı yutmaya çalışırken dudaklarını ısırdı ve sessiz olmaya çalıştı. Ağlamak onu kurtarmayacaktı. Durmalıydı. Durmalı ve güçlü olmalıydı.
Avuçlarıyla yarım yamalak yanaklarını silerken ufak bir ses duyduğunu sandı, belli belirsiz bir ‘pısst’ sesi. Bu ses öylesine kısık bir sesti ki duyduğuna emin olamıyor, kendisine bunu kanıtlayamıyordu. Nefesini tutup odaklanmaya çalıştı, kesinlikle bir şey duyuyordu!
"Cani!" dedi tiz bir erkek sesi. O kadar kısık bir sesle bağırmıştı ki nereden geldiği asla belli olmuyordu.
"Sen kimsin?" Eliza karanlığa doğru sordu. Karanlıkta zor gören gözleri etrafına bakınıyor,-birisini- sesin sahibini arıyordu.
"Siz insanlar ne kadar da gaddarsınız. Kuzenimi öldürüyorsun üstüne de ağlıyor musun? Hah! Küstah şey!" bu sefer bir kadın sesi sertçe çıkıştı. Kuzenini öldürdüğünü iddia eden bir kadın sesi.
"Asıl sen kimsin be kadın? Kendini tanıtmadan bir başkasının kimliğini sormak ha, kaba insanlar." erkek sesi huysuzca homurdandı. Eliza kaşlarını çattı. Ses karşısındaki ağaçtan geliyordu (oradan gelmesi gerekiyordu!) ama ağacın ne çevresinde ne de üstünde kimse yoktu. En azından Eliza’nın görebildiği kimse.
"Bakınmaya devam et, belki birkaç yüzyıla bizi görebilirsin." diye alay etti erkek sesi. "Bu kadar çok gözünüz olup da nasıl bu kadar kör olabiliyorsunuz sahi? Artık hayret bile edemez oldum, bu düpedüz aptallık."
"Siz hayalet misiniz?" diye sordu Eliza aldırış etmeden. "Neden sizi göremiyorum?"
"Belki biraz eğilmeye çalışsan canım, herkes sizin gibi gür olacak değil ya!" kadının sesi bu sefer nazik ve yumuşaktı ama sözleri keskinliğinden hiçbir şey kaybetmemişti.
Eliza gözlerini kıstı ve eğildi. Ellerindeki ve içindeki sıcaklık hızla kayboluyor ve soğuk boş bulduğu gibi içine içine işliyordu. Kollarının üstünde ağacın dibine çöktü. Bir çift mantar ve kovukta saklanan bir sincaptan başka hiçbir şey göremiyordu.
"Sincaplar ne zamandan beri konuşur oldu?" sesinde hayret ve alay vardı.
"İnsanlar ne zaman bu kadar aptal oldu? Hayır, cidden, hayvanlar konuşur mu hiç yahu?!" Eliza’nın gözleri şaşkınlıkla açıldı. Ses mantarlardan geliyordu. Lanet olası mantarlardan! Ağızları bile yoktu, yada ses telleri, tabii ki de sincapların konuşacağına inanmak daha mantıklıydı. Değil mi?
"Özür dilerim," dedi ağzına gelen birçok hoş olmayan kelimeyi yutarak, "size kabalık yapmak istemedim."
"Kuzenimin üstüne oturmadan önce söyleseydin belki birazcık inandırıcılığın olurdu kızım." arkasına göz attığında cidden üzerine oturulmuş -onun az önce oturduğu- mantarı gördü.
"Özür dilerim, cidden kuzeninizin orada olduğunu bilmiyordum." Eliza bu kadar üşümüyor olsa yanakları kızarırdı belki de.
‘’Polly’nin kuzeni.’’ diye homurdandı huzursuz mantar.
"Bana yardım edebilir misiniz?" kuruyan dudaklarını diliyle ıslatırken hızla sordu. Annesinin nerede olduğunu öğrenebilirdi belki de, siyah şövalyelerin, beyazların, kırmızıların hatta belki Salem'in.
"Utanmaz kız!" Diye azarladı erkek. (Eliza’nın tahminine göre solda bulunan mantar.) "Daha şimdi kendin işlediğin suçu itiraf ettin ve özürlerini sundun, yine de yardımımızı mı istiyorsun?!"
Hoş, bir çift mantara güvenebileceğinden kendisi de emin değildi. Sonuçta hayatında ilk kez mantarlarla konuşuyordu. Açıkçası bunu nasıl başardığını kendisi de bilmiyordu. Görünürde ağızları, gözleri yada sesin çıkıyor olabileceği herhangi bir delikleri yoktu. Bir çift normal görünümlü meşe mantarlarıydılar, gözle görülemeyecek kadar ufak hareket eden bir çift.
"Sadece bu sefer için bana yardım edemez misiniz?" dedi elinden gelen en kibar sesiyle. Boğazı o kadar kurumuştu ki nefes alması güç hale gelmişti.
"Dem, kıza yardım etmezsek ölüverecek burada." dedi kibar mantar Polly.
"Eh, ölüversin ne olacak." Dem'in huysuz ve aksi sesi, Eliza’ya, ona biraz yardım edecek olmanın Dem'in elinden ne alacağını merak ettirdi. (Tam olarak mantarların elleri yoktu oysa.)
"Ormanda kayboldum." dizlerinin üstünde yükselirken duraksadı. "En azından bana bir yol gösteremez misiniz?"
"Ormanda insanlar var," dedi Polly. "Bir tanesi buraya çok da uzak sayılmaz. On kök mesafesinde." On kök?  Bir çeşit bitki ölçüm birimi olsa gerek.
"Peşimde beni arayan insanlar var, onlardan birisi olmadığını nasıl anlayacağım?" dedi sesini dolduran korku ve şüpheyi bastırmaya çalışarak.
"Kızım ormanın ne kadar kalabalık olduğundan haberin yok mu senin? Nereden bilelim biz!" diye çıkıştı Dem. "Orman bu gece insan kaynıyor. Doğudan batıya kadar sizinle doluştu buralar."
"Ah evet, evet. Özellikle şu ağır kıyafetlerden giyenler. Birkaç saat önce meşaleleriyle ormana doluşmaya başladılar. Ne kadar kaba! Ormana ateş sokulur mu hiç öyle." Polly alıngan bir dadı gibi ağzının içinde gevelemeye başladı. Kaba insanlar üzerlerine basıyor, onları kopartıyor ve bunlar yetmezmiş gibi yok edici bir gücü evlerine sokuyorlardı. Ateşi!
Eliza ikileme düştü, bahsettikleri ağır kıyafetler zırh olmalıydı. Bu şövalyelerden bahsettikleri anlamına da gelebilirdi, düşmandan da.
"Bir arkadaşım var," diye sesli düşündü Eliza. "Onlarla birlikte olduğunu sanmıyorum. Zırhı yok, siyah saçları var ve yürüyen bir cesede benziyor." Salem için elinden gelen en iyi tarifi yapmıştı.
Mantarlar düşünüyormuş gibi bir süre sessiz kaldılar, belki de uyumuşlardı. Konuşmanın tam ortasında. Neden olmasındı ki? Yüzleri olmadığı için sessizliklerinden pek bir şey anlaşılmıyordu.
"Tamam," dedi Polly uzun süren bir dakikanın ardından. "Kabul. Sana yardım ederiz."
"Ama bizi de seninle götür." Dem ekledi. "Ateşten pek haz etmem." Eliza sarsak bir biçimde kafa salladı.
"Arkadaşların bu yönde." ikisi de fark edilmesi neredeyse imkansız bir hareketle sola doğru eğildiler. Eliza belki de uzun süredir onlara dikkatle bakıyor olmasa bunu fark edemezdi.
"Teşekkür ederim, çok teşekkür ederim." ardı ardına sayıklarken hızla ayağa kalktı. "Peki sizi nasıl yanıma almalıyım?" dedi ellerini Dem ve Polly’e uzatırken. Onları topraktan sökmek, kafalarını sökmek gibi bir izlenim yaratmıştı kafasının içinde.
"Korkak olma be! Topraktan sökeceksin sadece. Aman diyeyim, boynuma dikkat et. Sakın ha kopartma!" Eliza mantarları büyük bir dikkatle sıkıca kavradı ve onlar söylenedursun ikisini de bir çırpıda topraktan çıkarttı.
Çıplak ayaklarıyla sola doğru koşmaya başladı. Heyecandan acıyan ayaklarını farketmiyordu. Akan zamanı farketmeksizin koştu, güçsüz düşen bedeninin sınırlarını zorlayarak, ölümünden her adımında kaçtığını hissederek koştu.
Nefes nefese kalmıştı ve korkmuştu da. Mantarların dediği yolu takip etmişti ama etrafta kimse yoktu. Ormanın o kadar derinlerine ilerlemişti ki etrafta ne en ufak bir ışık parçası ne de en ufak bir ses vardı. Kemiklerini donduran soğuk hava olmasa canlı canlı gömüldüğüne inanabilirdi. Ama hayır, asıl orman sessizliğe gömülmüştü.
Yanlış yola saptığında ona bağıran sesler yok olmuştu. Rüzgar sakinleşmiş ve çekirgeler tamamen susmuştu. Kendi nefes sesinden başka bir şey duyamıyordu. Etrafında hiçbir şey yoktu ama yine de her bir hücresi bağırıyordu. Koş! Koş! Güvende değilsin! Koş! Hemen arkanda!
Eliza durup etrafını dinlemeye başladı. Yalnızdı. Yalnız olmalıydı!
Tam arkasından yüksek bir dal kırılma sesi dikkatini dağıttı ve kendi ayağına takılıp yüzükoyun yere düştü. Tüm bedeni titriyordu, gözleri acıdan dolmuştu. Ağır ve yavaş adımların kuru yaprakları ezdiğini duydu. Ses bu sefer çok daha yakından geliyordu. Eliza arkasını döndü ve ellerinde bulunan tek şeyi -konuşan mantarları- havaya kaldırdı.
Yaş dolu gözleri karanlıkta çok net göremiyordu. Taş kesmiş bacaklarını güç bela oynatıp kendisini sesten uzağa itmeye çalıştı. Geri geri süründü. Önünde birisini göremiyordu ama sesin geldiği yönü biliyordu. Karşısında birisi vardı.
"Eliza?"
Ses bir kamp ateşi kadar sıcak ve yumuşaktı. Ve de oldukça tanıdık. Endişelenmiş gibiydi. Eliza mantarları fırlatmak için hazır tuttuğu ellerini yavaşça indirdi.
"Aslan?"
Sesi -sonbaharda ağaçta kalan o son- kuru yaprak gibi tir tir titriyordu.
Aslan iki büyük adımla Eliza'ya ulaştı ve yanında diz çöktü. Eliza’nın suratını iki elinin arasına aldığında ambar rengi gözleri hızla iyi olup olmadığını inceliyordu. Tek eli Eliza’nın tüm suratını kaplayacak kadar büyüktü.
Eliza’nın vücudundaki tüm adrenalin bir anda çekildi ve gözlerini kapattı. Sakin bir nefes aldığında vücudu hiç olmadığı kadar ağır hissediyordu. Aslan’ın sıcak ellerinin yanaklarını ısıtması mı yoksa kırmızı şövalyelerinin kaptanının, yeni dükün, onu bulması mı daha sıcak bir histi bilmiyordu.
‘’Sorun yok.’’ diye onu yatıştırmaya çalıştı Aslan suratında rahatlayan bir ifadeyle. Koca parmaklarıyla yarım yamalak Eliza’nın göz yaşlarını silmeye çalıştı. Eliza o ana kadar ağladığının farkına varmamıştı. Aslan’ın sıcaklığına sokulup sakinleşmek için biraz beklemek istedi. Üç derin nefes aldı. Kendisine bu kadar süre tanımıştı.
‘’Ben iyiyim.’’ dedi Aslan’ın -hala yanaklarında duran- ellerini tutarak. ‘’Annem. Annemi gördün mü?’’
‘’Kraliçe Neva siyah askerlerle ayrıldı.’’ Aslan onu kucaklamadan önce pelerinini Eliza’nın omuzlarına doladı. ‘’Saldırganlar gelmeden önce seni buradan çıkartalım.’’
Eliza sesini çıkarmadan kollarını Aslan’ın boynuna doladı. Hayatta kalmıştı. Bütün bu olanlar kötü bir rüya gibi gelse de bir gerçekti ve Eliza hayatta kalmıştı. Bunu başarmıştı. Çok yorulmuştu ama bunu başarmıştı.
Eliza üşüyen burnunu Aslan’ın ter, is ve kan kokan boynuna dayadı. Aslan’ın sıcak nabzının parmak uçlarında bıraktığı hisse sıkıca tutundu bir süre.
‘’Sol,’’ Eliza hareket ettiklerini fark ettiğinde mırıldandı. ‘’Salem beni arıyor, önce onu bulmalıyız. Soldan git.’’
Aslan bir şey demek ister gibi bir an ağzını açtı. Gözleri Eliza’ya itiraz ederek bakıyordu.
‘’Lütfen.’’ Eliza bakışlarına aynı yumuşaklıkla karşılık verdi. Aralarında karşılaştıkları ilk andan itibaren sessiz bir ateşkes ilan edilmişti. Aslan çenesini sıktı ve hiçbir şey demeden sola döndü. Büyük adımlarla, yavaşça yürüyordu. Ses çıkartmamaya ve Eliza’yı rahat hissettirmeye özen gösteriyordu.
Sessizlik devam ettikçe Eliza’nın gözleri dalıyor, suratı acı bir ifadeyle çarpılıyordu. Kendisini korkularından ve gördüklerinden oluşan bir girdabın içerisinde kaybediyordu. Her şey gözlerinin önünde başa sarıyor ve başa sarıyordu. Eliza hiçbir defasında bir şey yapamıyordu. Korkuyordu, yaralanıyordu, kaçıyordu, ağlıyordu ama hiçbir şey yapmıyordu. Babası olsa ne yapardı bilmiyordu ama kendisinin yaptığını yapmayacağından emindi.
Eliza farkında olmadan mantarları tuttuğu elini göğüsüne götürdü. Parmakları Aslan’a değdiği için kırmızıya bulanmıştı ama bu kanın tek sorumlusu ona göre kendisiydi.
‘’Neden mantarları tutuyorsun?’’ Aslan, Eliza’nın düşüncelerini okuyabiliyor, hislerini anlıyormuş gibi onu kendi kafasının içinden çıkartmaya çalışıyordu. Eliza içi boş bakışlarla mantarlara baktı. Baktı. Baktı.
‘’Bana yolu tarif ediyorlar. Ediyorlardı yani. Bir süre önce, kaybolduğumda.’’
‘’Mantarlar?’’ Aslan kaşlarını kaldırarak sorguladı. ‘’Mantarlar sana yolu söylediler.’’ yürümeyi bırakıp dikkatle Eliza’nın suratını inceledi.
‘’Hayır tabii ki de.’’ Eliza huysuzca çenesini kaldırdı. ‘’Hem ikisi de oldukça dırdırcıydı. Emin ol onları yemek istemem. Gerçi yanlışlıkla kuzenlerini öldürdüm sanırım.’’
‘’Peki o zaman neden onları hala yanında taşıyorsun? Yemeyeceksen yani?’’ Aslan tekrar yürümeye başladı. Eliza ellerinde yırtık bir çuval unmuşçasına gittikçe hafifliyordu. Aslan kalbinin her atışında sancımasını göz ardı etti. Etmeye çalıştı.
‘’Öyle anlaştık.’’ Eliza omzunu silkti, ‘’gerçi onları kopartmamamı söylediler ama eh işte. Hızlı hareket etmem gerekiyordu.’’
‘’Peki hangi yoldan gitmeliyiz, bunu hala söylüyorlar mı?’’ Eliza mantarlara baktı. Onları kopardığından beri ağızlarından -ağızları yoktu- tek bir kelime bile çıkmamıştı. Aslan’ın büyük adımlarıyla epey bir yol ilerlemişlerdi ama ortada Salem’den hala bir iz yoktu. Asla büyümeyen, kendini beğenmiş, şımarık, ukala büyücüyü ile karşılaşmak Aslan için hiç bir zaman keyifli denebilecek bir deneyim olmamıştı ama Eliza bu haldeyken, prensesi bu haldeyken, içinden bildiği bütün Kuzey Tanrılarına yalvarıyordu. Lütfen, lütfen yardım edin.
‘’Yeni bir şey yok, aynı yoldan devam.’’ Eliza iç geçirdi ve kafasını Aslan’ın omzuna yasladı. Beyni kafasının içinde şişiyor ve ağrı yapıyor gibi hissediyordu. Uzun süredir sessiz olan mantarla da oldukça sinirlenmişti, kendilerini ne sanıyorlardı! Onu deli gibi gösteriyorlardı, belki de delirmişti.
İkili çok geçmeden Salem’i buldu. (Aslan neredeyse Salem’i gördüğü için mutlu bile olabilirdi.) Salem tek parçaydı ve durumu iyiydi. Hatta onları gördüğü gibi sinirle bağırmaya başlayacak kadar iyi.
‘’Sana ne oldu böyle?!’’ Salem’in sesi bir kılıç kadar keskindi. Çökük yanakları is kaplıydı ve sağ kaşında hala kanayan bir yarası vardı. Siyah saçları içinde bir sincap yuva yapmışçasına karımıştı ve teni normalde olduğundan çok daha soluk gözüküyordu.
Eliza içine derin bir nefes çekti.
Salem biraz yıpranmış ve agresif olabilirdi ama tek parçaydı. Hayattaydı. Sıcak bir rahatlama hissi Eliza’yı bir battaniye gibi kaplamaya başladı. Sıcaklık kalbinden parmaklarına kadar yayılıyor ve tüm vücudunu uyuşturan bir karıncalanma hissi başlatıyordu.
‘’Onu koruma görevi sendeydi.’’ Aslan homurdandı.
‘’Onu korudum da zaten.’’ Salem yorgunca çıkıştı. ‘’Tünellerde cehennem yaratıkları peşimize düştüler. Ben onları geri tutarken Eliza’nın ormana kaçması gerekiyordu.’’ tek eliyle Aslan’ın kollarında yatan prensesi gösterdi. ‘’Onun burada olması gerekiyordu, senin kollarının arasında değil.’’
‘’Görevini düzgünce yapsaydın şu an kendi ayakları üzerinde durabiliyor olurdu belki de.’’ Aslan gözlerini kısarak karşılık verdi.
Salem duraksadı ve Eliza’ya baktı. Cidden baktı. Gözlerinin altı kararmış, saçları Ayna Dağları’nın rüzgarlarına yakalanmış gibi dağılmıştı. Teni damarlarını gösterecek kadar rengini kaybetmişti ve baştan aşağı kan ve is lekeleriyle kaplıydı. Yanaklarında uzun ince çizgiler ağladığını işaret ediyordu. Çıplak ayaklarının altındaki yaralar tüm ormanı koşmuşluğun izlerini taşıyordu.
Salem’in içinde yükselen tüm duygular birden sönüverdi. Eliza sadece birkaç saatliğine kaybolmaktan çok haftalardır süren bir yıpranmışlığın izini taşıyordu üstünde. Birkaç saatte, sadece birkaç saatte nasıl bu hale gelebilmişti? Salem sessizce kendi üstündeki siyah pelerini prensesin yarı çıplak bedeninin üstüne örttü.
Aslan’ın memnuniyetle başını salladı. Eliza’nın bedeni kollarının arasında gittikçe hafifliyor, ısısını kaybediyordu. Salem ve Aslan’ın hızlı adımları açıklık boyunca durmadan ilerlemeye devam etti.
‘’Peşimizdeler,’’ güneşte kurumuş bir yaprak kadar kuru bir sesle konuştu Eliza.
Aslan ve Salem birbirlerine baktılar. Sessiz bir anlaşma. İkisi de prensesin bunu nasıl bildiğini sorgulamadı, sadece onaylar bir biçimde kafalarını salladılar.
‘’Sağdan ilerlersek Aftap yoluna birkaç saat içinde ulaşabiliriz. Binek bulduktan sonra ise Tan’a doğru yol almalıyız.’’ Salem dilinin ucuyla dudaklarını ıslattı.
‘’Kesinlikle olmaz.’’ Aslan kaşlarını çattı. ‘’Tan’a gideceğimizi de nereden çıkarttın?’’
‘’Başkent saldırı altında, başka nereye gidebiliriz ki? Sınırda durumun ne olduğu meçhul, böyle bir durumda Eko’ya güvencek değiliz.’’
‘’Tan’a güveneceğiz ama, öyle mi?’’ Aslan karşı çıktı. Ona göre krallığın en iyi günlerinde bile imparatorluk güvenilmezdi. ‘’Sol taraftan gideceğiz.’’
‘’Sınırda hiçbir şey yok. Kendimizi köşeye sıkıştırmış oluruz.’’
‘’Saray çok büyük bir darbe aldı, Tan’a güvenebileceğimiz bir konumda değiliz.’’ Aslan açıkladı. ‘’Kırmızı Şövalyeler’in yanı şu an krallıktaki en güvenli yer.’’
‘’Yol çok uzun.’’ Salem hala ikna olmamıştı. ‘’Eliza uzun yolu kaldıramayabilir.’’
‘’Tan’a gitmek daha kısa mı sürer zannediyorsun?’’
‘’Belki daha kısa sürmez ama yol çok daha güvenli. Sınıra kadar at sırtında mı gideceğiz? Yollar çok dengesiz. Eğer uçmanın bir yolunu bilmiyorsan Tan’a gitmekten çok daha uzun sürer.’’
‘’Sınır yolunda dinlenebileceğimiz bir yer biliyorum.’’ Aslan kestirip attı.
‘’Sağdan gideceğiz.’’ Salem ayağını inatla yere bastı.
‘’Soldan gideceğiz.’’
‘’Sağdan gideceğiz.’’
‘’Soldan gideceğiz.’’ Aslan, Salem’in üzerine doğru eğildi. Salem ise göz temasından kaçınmadan burnunu havaya dikmişti.
‘’Sağ.’’
‘’Sol.’’
‘’Kesin kavga etmeyi. Bu gece ormandan çıkabileceğimizi sanmıyorum. Ormanı tamamen kuşatmış olmalılar.’’ Eliza’nın huysuz sesi aralarına girdi. Salem burnundan derin bir nefes vererek geri adım attı.
‘’Prenses haklı, bu geceyi geçirebileceğimiz bir yer bulmalıyız.’’
‘’Solda geceyi geçirebileceğimiz bir mağara var.’’ Eliza hala mantarları tutan elini havada hafifçe salladı. Her bir kelimesinin ardından soluksuz kalıyor, konuşmak dahi onu fazlasıyla yoruyordu.
Aslan yorum yapmadan sola yöneldi.
Elli adım mesafede, ağaçların ve yosunların arkasında gizlenmiş bir mağara buldular. Aslan Eliza’nın burayı nasıl bildiğini sorgulamadı ve Salem’in karşı çıkışlarını duymazdan gelerek mağaraya girdi.
İçerisi soğuk ve karanlıktı. Kafalarının üzerinde bulunan dikitlerin sayısı mağaranın derinliklerine ilerledikçe artıyor, boyutları gittikçe büyüyordu. Yerler nemliydi ve havada tuhaf bir rutubet kokusu vardı. Salem söylenerek Aslan’ın önüne geçti ve hızla içerisini kontrol etti. Herhangi bir hayvan kalıntısı bulamamıştı.
‘’Burada saklanabiliriz.’’ dedi çömeldiği yerden. Arkasına dönüp Aslan’a bakma gereği duymamıştı, genç generalin ona bir tepki vereceğini zannetmiyordu. Gözlerini Eliza’nın üzerinden bir saniye için ayıracağından dahi şüpheliydi. Gösterişçi.
‘’Yerler çok nemli. Ateş yakmamız lazım.’’ dedi yere değdirdiği parmaklarını birbirine sürterken. Mağaranın her bir taşından her bir toz zerresine kadar büyü taşıyordu. Normal gözler için boş, ürkütücü ve konaklaması pek hoş olmayacak bir mağara olabilirdi ama Salem bir kalp atışı gibi ayağının altında dalgalanan gücü hissedebilecek seviyede bir büyücüydü. Sonuçta sarayın ilk -ve büyük ihtimalle son- büyü bakanıydı. O Salem’di. Salem. Savaş görmüş Eko askerlerin rüyalarını kabusa çeviren ve cehennem yaratıklarına ilk darbeyi vurabilen o adam.
‘’Kesinlikle olmaz, çok dikkat çeker.’’ Aslan kafasını iki yana salladı.
‘’Daha iyi bir fikrin var mı? Eliza’ya bir bak. Ateşe ihtiyacımız var.’’ Salem diretti ve mağaranın ağzına doğru uzun adımlarla ilerledi. ‘’Küçük bir ateş. Sadece birkaç saat yaksak yeterli olacaktır.’’
‘’Duman-’’
‘’Dumanımızı göremezler. Derinlere doğru bir hava akışı var. Dışarıya duman çıkmayacaktır.’’ Salem duraksadı ve Aslan’a döndü.
Aslan uzun uzun karşısındaki adama baktı. Önce ince dudaklarına, sonra uzun burnuna ve en son keskin bakan siyah gözlerine. Salem Aslan’ın suratında ne aradığını bilmiyordu ama Aslan aradığını bulmuş olacak ki yenilgiyle kafasını iki kez salladı.
‘’Ben biraz odun toplayacağım, çok uzaklaşmam. Burada kalın ve yardım gerekirse beni çağırın.’’ Salem sessiz adımlarla mağarayı terk etti.
Aslan içeriye boş gözlerle baktı ve kucağında Eliza’yla bir duvarın dibine oturdu. Prensesin bedeni Aslan’ın kollarının arasında bir ceset kadar hareketsizdi. Küçük soluklar halinde aldığı nefesi ağzından buhara dönüşüp dökülüyordu. Altın-kahve saçları kana bulanmış ve yanaklarına yapışmıştı.
Aslan elleriyle Eliza’nın kollarını ovuşturup onu ısıtmaya çalışırken Salem geldi ve topladığı çalı çırpıyla ufak bir ateş yaktı. Dediği gibi duman yükseliyor, mağaranın tavanını yalıyor ve derinlere doğru akıyordu.
‘’İlk nöbet bende.’’ dedi Aslan kafasını Eliza’nın kafasının üstüne yaslarken. Prenses burnunu Aslan’ın boynuna gömmüş, şövalyenin kolları arasında uyuya kalmıştı. ‘’Dinlenmeye çalış. Yarın uzun bir yolumuz olacak.’’
Salem o gün ilk kez Aslan’a itiraz etmedi ve Eliza’nın üstünden geri aldığı pelerinini yere serip üzerinde rüyasız bir uykuya daldı.
Aslan derin bir iç çekerken kafasını arkasındaki duvara vurmamak için kendisini zor tuttu. Başkaldırı, darbe, sınır antlaşması derken şimdi -sanki hiçbir başka sorunları yokmuş gibi- ortaya cehennem yaratıkları çıkmıştı.
Kaldıramayacağı bir yükün altında ezilecek gibi hissediyordu. Bugün onun için hayatının en uzun günü olmuştu. Bitmek bilmeyen bir gün. Şafağın etekleri sabahınkiyle iç içe geçti ve güneş ardından yeni bir günü değil, bir önceki günün uzantısını getirdi. Gün bitmemiş, onun için daha da uzamıştı.
Gece boyunca Eliza’nın vücudu ısısını kazanmış ve Salem uykusunda acı çeker gibi homurdanmıştı. Sabahın ilk ışıkları mağaranın soğuk duvarlarına vurmaya başladığında Aslan derin bir nefes aldı ve kafasının arkasını sertçe arkasındaki duvara vurdu.
4 notes · View notes
ilmiyyat1453 · 1 year
Text
ÖLDÜKTEN SONRA VÜCUDUMUZA NELER OLUR ?
Kalbimizin atmayı bıraktığı o an, doktorların resmen öldüğümüzü anladığı andır. Kalp durduktan sonra, vücudun geri kalanı da ölmeye başlar. Pompalamanın son bulmasıyla vücutta kan akışı son verir ve organlar yavaş yavaş ölmeye başlar.
Öldükten yaklaşık 30 dakika sonra, vücutta refleks diye birşey kalmıyor. Gevşeyen kaslar dolayısıyla ağız ve göz kapakları açık kalıyor. Boşaltım sistemi tamamen gevşiyor, idrar ve sperm akıntısı oluşuyor.
Vücudumuzun Rengi Değişir: Kanınız aniden durunca, vücudunuzun rengi de değişmeye başlar. Vücudunuzun bir kısmı morumsu-kırmızı veya mavimsi-mor olarak değişir. Yer çekime bağlı olarak kanın vücutta çökmesiyle vücudumuzun alt kısımlarında morarmalar ve kızarmalar meydana gelir.
Vücut Yapısı Sertleşir: Ölümden itibaren ortalama 10 saat içerisinde vücut kaskatı olur. Adrenalin salgılanılan bir anda; yani heyecanlı veya mücadele verildiği sırada ölüm gerçekleşmişse, vücut aynı anda katılaşmaya başlar. Savaşta ölen insanların vuruldukları şekilde katılaşmaları da bu yüzden olur.
Vücut Isısı Bir Günde 24 Derece Düşer: Ölüm anından sonra ceset, her saat ortalama 1 derece soğuyor. Kiloluların iç organları daha geç soğuyor. Çocukların ve zayıfların vücudu ortalamadan daha çabuk soğuyor.
Vücudun Çürümesi: Ölümün gerçekleşmesinden 24 saat sonra vücut çürümeye başlıyor. Solunumun durması bakteriler için işaret oluyor ve çalışmaya başlıyorlar. İlk çürüyen organlar ise göz, beyin, mide ve bağırsaklar. Ceset şişman ise daha çabuk çürürken, bebekler ve tuzlu suda boğulanlar daha geç çürüyor. En geç çürüyen kısımlar ise kalp, mesane, böbrek ve rahim. Rahmin çürümesi ise aylarca sürüyor.
Peki Vücut Neden Şişiyor ? İlk çürüyen yer olan mide ve bağırsaklarda bakteriler yoğun çalıştıkları için hızla gaz ortaya çıkıyor. Bu gaz, karın bölgesinin şişmesine sebep oluyor. Derinin üstü yanık gibi su toplarken, vücutta biriken sülfür yüzünden renk siyaha dönmeye başlıyor.
Saç Ve Tırnaklar Uzamaya Devam Ediyor Mu? Derinin çekilmesi ve çürüme yüzünden tırnaklar ortaya çıktığı için halk arasında uzadı sanılıyor. Ancak vücudun ölmesiyle birlikte tüm eylemler bittiği için, tırnak ve saç uzaması söz konusu değildir.
Rahmetlinin Mezarından Sesler Geliyor'un Açıklaması: Mezardan gelen sesler çürüme sürecinin bir sonucu. Günden güne şişen karın patlıyor ve göğüs çöküyor. Bu olay mezar üstünden duyulabilecek kadar sesli olabiliyor.
Kırkı Çıkmak Ne Demek? Kasların kemiklerden sıyrılıp dökülmeye başlama zamanı, kırkıncı güne rastladığı için, halk arasında batıl olarak süregelen, ızdırabın azalması inancıyla hayır amaçlı yemek veriliyor.
Toprak Altındaki Takım Çalışması: Vücut çürürken tam bir takım çalışması yapılıyor. Bakteriler içten yok ederken, dışarıdan da et sineği göze ve buruna larva bırakıyor. Bu sinekler yiyecekleri bitene kadar burada kalıyor ve ölüyor. Daha sonra ölen bu sinekleri yemek için başka böcekler geliyor. Geriye kemikler kalana kadar bu istila devam ediyor...
Vücudumuzun Çürümesi Doğadaki Bitki Çeşitliliğini Arttırıyor: Beden, doğadaki ayrıştırıcılar tarafından çözündükçe toprak için besleyici bir hal almaya başlar. Toprağın besleyici bir maddeyle desteklenmesi ise üzerindeki bitki örtüsünün çeşitlenmesine neden olur.
21 notes · View notes
simurguvercinka · 10 months
Text
GELDİM İŞTE
Sülfür inceldi ve en yorgun yerinden kırıldı ayna Tenhaydı düşlerim, geceydi, çıkıp geldim işte Su ve ateş bir de gülünç yalnızlığım var sana Getirebildiğim, kokularını yitirmişti çünkü güller
Suyu dinle ateşi yak özledim demek bu
Tumblr media
Andrew Brady
Parasız yatılı hüzünlerden ne kalır geriye Biraz Tamil biraz Türküz ayıptır söylemesi İntiharsa günahtır külliyen yasak bilirsin Pısırık bir ihtilal gibi getirdim sana bunları
Tumblr media
Bir de belleğim, başıma bela, hazin ve komik üstelik Hatırla eskiyen meydan saatini, çocukluğundur Tayyare pulları getirdim sana evden kaçışlarımı İstersen yok say bunları tespih de yapabilirsin
Beni vur saatin altında seni seviyorumdur bu
Tumblr media
Şiir yazan bir adamın fotoğrafı var yanımda Kendini ölümlü sanıyor onu getirdim ganimettir Büyüdü büyülenerek, taşlayarak kovdu kabilesi onu Suyun öte yakasında yaşadı, Sisyphos dediler adına
Tumblr media
Sülfür inceldi ve en yorgun yerinden kırıldı ayna Ayna pusluydu bunca yıl nice sır taşımaktan Kırılmanın sesini duydum ve onu getirdim sana Unutulmaya geldim işte onarılmaya değil
Kov beni kabilenden ama bekliyorum demek bu
Tumblr media
9 notes · View notes
baybaykus · 7 months
Text
Öldükten yaklaşık 30 dakika içerisinde vücutta refleks diye bir şey kalmıyor.
Gevşeyen kaslar dolayısıyla ağız ve göz kapakları açık kalıyor. Boşaltım sistemi tamamen gevşiyor, idrar akıntısı oluşuyor.
Ölümün gerçekleşmesinden 24 saat sonra vücut çürümeye başlıyor. Solunumun durması bakteriler için işaret oluyor ve çalışmaya başlıyorlar.
İlk çürüyen organlar ise göz, beyin, mide ve bağırsaklar.
Ceset şişman ise daha çabuk çürürken, tuzlu suda boğulanlar daha geç çürüyor.
En geç çürüyen kısımlar ise kalp, mesane, böbrek .
İlk çürüyen yer olan mide ve bağırsaklarda bakteriler yoğun çalıştıkları için hızla gaz ortaya çıkıyor. Bu gaz, karın bölgesinin şişmesine sebep oluyor. Derinin üstü yanık gibi su toplarken, vücutta biriken sülfür yüzünden renk siyaha dönmeye başlıyor.
Günden güne şişen karın patlıyor ve göğüs çöküyor. Bu olay mezar üstünden duyulabilecek kadar sesli olabiliyor.
Ortalama 4 yıl sonra insan tamamen kemik haline dönüşüyor.
Güzelliğin, yakışıklılığın, zenginliğin, kibrin, malın mülkün, makamın mevkin nerede?Yeryüzünde kasıntı bir şekilde gezen, küçük dağları ben yarattım egosuna sahip olan, insanları küçücük beyniyle aşağılamaya çalışan, hayatı statü ve dünyada kazanacağı geçici başarılara odaklayan her o kibirlinin sonu budur.
Paranın satın aldığı insanların sonu budur. Mevkiye gelmek için karakterini satan, çevresini ezen, zulme uğrayan insanların üzerine basarak bir şeyler elde etmeye çalışanların sonu budur.
Güzelliğiyle, hayatı boyunca makyaj/süse adanan, cildi kurumasın diye her gün özenle kremlenip yumuşatılan bedenin sonu budur.
Hayatını fitness salonlarında ayna karşısında kaslarına bakarak geçiren, tek hedefi vücut büyütüp bununla Instagrama fotoğraf atan kişilerin de sonu budur.
Çalışın, başarılı olun, insanlığa fayda verin ama hayatı büyütmeyin. Kendinizi büyütmeyin. Zira elimizde yaptığımız erdemlerden ve amellerden başka bir şey kalmaycak.
Herkese, insanlığa faydalı olmuş ve geride iyi hatırlanacak anılar bırakmış bir ömür dilerim.
Okuduysan yoruma bir ünlem bırak.
5 notes · View notes
tiklim-tiklim-yalnizim · 10 months
Text
Uğrunda yaşayacak ölecek
Bir şeyi kalmamıştı zaten
Bisküvi kıvamında kalbi var, sülfür kokusu havada
Gecenin sonuna yolculuğunda
Evine bir daha hiç dönmemeli
Bir yola çıkarsa insan
Bir daha hiç sevmemeli
Çöpe attıysa kalbini
Yoktur acıması anıların
Apansız saldırırlar
Korkudan ölür ama kaçmaz
Boynunu uzatır baltaya
Gecenin sonuna yolculuğunda
3 notes · View notes
ekipsaglik · 4 days
Text
Sarımsak ve Bağışıklık Sistemi Üzerindeki Faydaları
Tumblr media
Sarımsak, yüzyıllardır sağlık açısından birçok faydasıyla bilinen mucizevi bir besindir. Özellikle bağışıklık sistemini güçlendirme üzerindeki etkileri, hem geleneksel hem de modern tıpta oldukça önemli bir yer tutar. Sarımsak, içerdiği güçlü bileşenler sayesinde vücudu hastalıklara karşı korur ve bağışıklık fonksiyonlarını en üst düzeye çıkarır. Ben Tomris, bu yazıda, sarımsağın bağışıklık sistemi üzerindeki faydaları hakkında detaylı bilgiler vereceğim.
Sarımsak Nedir ve İçerdiği Besinler
Tumblr media
Sarımsak Nedir ve İçerdiği Besinler Sarımsak (Allium sativum), soğan ve pırasa gibi Allium ailesine ait bir bitkidir. Ana aktif bileşeni olan allisin, sarımsağa özgü kokuyu veren ve sağlık açısından önemli etkiler sağlayan bir sülfür bileşiğidir. Sarımsak ayrıca C vitamini, B6 vitamini, selenyum ve manganez gibi bağışıklık sistemi için hayati öneme sahip besin maddeleri içerir. Bu bileşenler, vücudun enfeksiyonlarla savaşma kapasitesini artırır ve bağışıklık sistemini güçlendirir. Sarımsağın Sağlığa Faydaları: Doğal Bir Güç Kaynağı Sarımsak, yüzyıllardır hem lezzet verici bir baharat hem de güçlü bir şifa kaynağı olarak kullanılmıştır. Sağlık açısından sunduğu faydalar, bağışıklık sistemini güçlendirmesinden kalp sağlığını desteklemeye kadar oldukça geniş bir yelpazeye yayılır. Bu mucizevi bitki, vücudu bakteri, mantar ve parazitlerden koruma yeteneğiyle de bilinir. Sarımsağın en bilinen özelliklerinden biri, enfeksiyonlara karşı koruma sağlamasıdır. Soğuk algınlığı, grip gibi hastalıklara karşı direnç oluşturarak semptomların hafiflemesine yardımcı olur. Bağışıklık sistemini destekleyerek, virüslerin hücre içinde çoğalmasını engelleyebilir. Sarımsak ayrıca yüksek tansiyonu olan kişilerde kan basıncını düşürerek kalp hastalıkları riskini azaltır. Kolesterol seviyelerini dengeleyici etkisiyle, genel kardiyovasküler sağlığa da katkıda bulunur. İçeriğindeki antioksidanlar, vücudu serbest radikallerin neden olduğu oksidatif stresten korur. Bu, yaşlanma ile ilişkili Alzheimer ve demans gibi nörodejeneratif hastalıklara karşı korunmaya yardımcı olabilir. Sarımsak aynı zamanda kemik sağlığını destekler, bulaşıcı hastalıklara karşı vücut direncini artırır ve kas hasarlarını azaltıcı etkiler gösterir. İşte sarımsağın sağlığa sunduğu diğer faydalar: - Bağışıklık Sistemini Güçlendirir: Hastalıklara karşı koruma sağlar. - Doğal Antibiyotik: Bakteri, mantar ve parazitlerle savaşır. - Kolesterolü Dengeler: Kolesterol seviyelerini düzenler ve kalp sağlığını korur. - Kan Basıncını Düzenler: Yüksek tansiyonu düşürür. - Kalp Sağlığını Destekler: Kalp hastalıkları riskini azaltır. - Alzheimer ve Demans: Bu tür hastalıkların önlenmesine yardımcı olabilir. - Serbest Radikallere Karşı Korur: Antioksidan etkisiyle oksidatif hasarı önler. - Kemik Sağlığını Güçlendirir: Kemikleri korur ve güçlendirir. - Egzersiz Kaynaklı Kas Hasarını Azaltır: Yoğun egzersiz sonrası iyileşme sürecini hızlandırır. - Mesane Enfeksiyonlarına Karşı Etkilidir: İdrar yolu enfeksiyonlarına karşı koruyucu etki gösterir. - Kanser Riskini Azaltır: Sarımsak, çeşitli kanser türlerine karşı koruyucu bir etkiye sahip olabilir. - Karaciğer Sağlığını Destekler: Karaciğerin toksinlerden arınmasına yardımcı olur. - Besin Kaynağıdır: Manganez, B6 ve C vitamini, selenyum ve lif bakımından zengin bir kaynaktır. Sarımsak, bu eşsiz özellikleriyle mutfakların vazgeçilmezi olmasının ötesinde, doğal bir sağlık kaynağı olarak da öne çıkıyor. Sağlıklı bir yaşam sürdürmek isteyenler için sarımsak, günlük beslenmeye eklenmesi gereken önemli bir bitkidir. İlginizi Çekebilir; Bağışıklık Sistemi İçin En İyi Protein Kaynakları Sarımsak Tüketmenin Bağışıklık Sistemine Faydaları Sarımsak, bağışıklık sistemini güçlendirme açısından etkili doğal bir besindir ve yüzyıllardır şifa kaynağı olarak kullanılmıştır. Günlük beslenmeye sarımsak eklemek, vücudu hastalıklardan koruma ve enfeksiyonlarla mücadele etme yeteneğini artırmada önemli rol oynar. Her gün bir diş sarımsak tüketmek, özellikle bağışıklık sistemi üzerinde şu olumlu etkileri sağlar: - Antibakteriyel, antiviral ve antifungal etkiler: Sarımsak, içerdiği bileşenler sayesinde zararlı bakteriler, virüsler ve mantarlarla savaşır. Bu özelliği, vücudun enfeksiyonlara karşı daha dirençli olmasına katkıda bulunur. - Antioksidan desteği: Sarımsak, serbest radikallerle savaşan güçlü antioksidanlar içerir. Bu antioksidanlar, hücre hasarını önleyerek bağışıklık sisteminin daha etkili çalışmasına yardımcı olur. - Beyaz kan hücrelerini destekler: Düzenli sarımsak tüketimi, beyaz kan hücrelerinin üretimini ve fonksiyonunu iyileştirir, böylece bağışıklık tepkisini güçlendirir. Vücudun hastalıklara karşı savunma mekanizması daha etkin hale gelir. - Soğuk algınlığı ve gribe karşı koruma: Sarımsak, soğuk algınlığı ve grip gibi yaygın hastalıkların önlenmesinde ve hastalık sürelerinin kısaltılmasında etkilidir. Düzenli tüketimi, bu hastalıklara yakalanma riskini önemli ölçüde azaltır. - Anti-enflamatuar etkiler: Sarımsağın anti-enflamatuar özellikleri, vücuttaki iltihaplanmaları azaltarak bağışıklık sisteminin daha verimli çalışmasına katkı sağlar. Sonuç olarak, bağışıklık sistemini güçlendirmek için günlük 1 diş sarımsak tüketmek oldukça etkili bir yöntemdir. Bu basit ve doğal alışkanlık, genel sağlık durumunuzu iyileştirir ve hastalıklara karşı daha dirençli olmanıza yardımcı olur. Sarımsağın Bağışıklık Sistemi Üzerindeki Klinik Çalışmalar Bilimsel araştırmalar, sarımsağın bağışıklık sistemi üzerindeki faydalarını kesin bir şekilde doğrulamaktadır. Örneğin, 2001 yılında yapılan bir çalışmada, sarımsak takviyeleri alan katılımcıların soğuk algınlığına yakalanma oranının oranında azaldığı ve hastalık süresinin ise oranında kısaldığı tespit edilmiştir. Bu, sarımsağın bağışıklık fonksiyonlarını güçlendirici etkisini açıkça göstermektedir. Bir diğer araştırmada ise, düzenli sarımsak tüketiminin, bağışıklık sistemi hücrelerinin aktivitesini artırdığı ve vücudun enfeksiyonlarla daha etkili mücadele ettiği kanıtlanmıştır. Özellikle kış aylarında soğuk algınlığı ve grip gibi hastalıklara karşı koruyucu bir rol oynadığı net bir şekilde gözlemlenmiştir. İlginizi Çekebilir; Bağışıklık Güçlendirici Çay Tarifleri Sarımsak Tüketimi ve Dozajı Sarımsağın bağışıklık sistemi üzerindeki etkilerinden tam anlamıyla faydalanmak için düzenli tüketimi şarttır. Günde 1-2 diş çiğ sarımsak yemek, en iyi sonuçları elde etmek için önerilmektedir. Sarımsağın çiğ olarak tüketilmesi, allisinin etkinliğini artırır ve bu bileşiğin bağışıklık sistemine olan faydalarını en üst düzeye çıkarır. Sarımsak yemeklere eklenebileceği gibi, takviye formunda da kullanılabilir. Ancak takviye alırken, kaliteli ve güvenilir bir marka tercih edilmelidir. Sarımsak Takviyeleri: Faydaları ve Dikkat Edilmesi Gerekenler Sarımsak takviyeleri, yoğun miktarda sarımsak tüketmek istemeyenler için ideal bir alternatiftir. Bu takviyeler, bağışıklık sistemi üzerindeki olumlu etkileri sürdürürken sarımsağın güçlü kokusunu ve tadını almak istemeyenler için mükemmel bir çözümdür. Ancak sarımsak takviyeleri alırken dikkat edilmesi gereken bazı noktalar vardır. Yüksek kalitede, doğal içerikli ürünler tercih edilmeli ve takviye kullanımına başlamadan önce bir sağlık profesyoneline danışılmalıdır. Sarımsak ve Bağışıklık Sistemi: Uzun Vadeli Faydalar Sarımsağın bağışıklık sistemi üzerindeki etkileri, sadece kısa vadeli enfeksiyonlara karşı koruma sağlamakla sınırlı değildir. Düzenli sarımsak tüketimi, uzun vadede bağışıklık sisteminin daha güçlü olmasına yardımcı olur. Yaşlandıkça, bağışıklık sistemi zayıflayabilir; ancak sarımsakta bulunan antioksidanlar ve diğer besin maddeleri, bu süreci yavaşlatır. Aynı zamanda kronik hastalıklara karşı da koruma sağlar ve genel sağlık durumunu iyileştirir. Sarımsak, bağışıklık sistemi üzerinde kesin ve güçlü etkileri olan doğal bir besindir. Antimikrobiyal özellikleri, iltihap karşıtı etkileri, bağışıklık hücrelerini desteklemesi ve güçlü antioksidan kaynağı olması nedeniyle düzenli olarak tüketilmesi gereken bir besindir. Bilimsel araştırmalar da sarımsağın bağışıklık sistemini güçlendirdiğini net bir şekilde ortaya koymaktadır. Düzenli sarımsak tüketimi, hem kısa vadeli enfeksiyonlara karşı koruma sağlar hem de uzun vadede genel sağlığı destekler. Bu nedenle, sağlıklı bir yaşam için sarımsağı beslenme rutininize dahil etmek oldukça önemlidir. İlginizi Çekebilir; Omega-3 Yağ Asitleri ve Bağışıklık Bağışıklık Sistemini Güçlendiren Baharatlar E Vitamini: Bağışıklık Sisteminin Dostu Read the full article
0 notes
dokumtek · 3 months
Text
Ön Şartlandırma Nedir, Nasıl Yapılmalıdır?
Tumblr media
Ön şartlandırma, sıvı metaldeki serbest ve bağlı Oksijeni azaltır.Baz metaldeki Kükürt miktarı ölçülebildiği için rahatlıkla bilinebilmektedir. Ancak sfero üretiminde ve özellikle Vermiküler Dökme Demir üretimi için kritik olan Oksijen ölçülemez. Oksijen, Kükürt ’ün iki katı Magnezyum ’la birleştiğinden, sıvı metal içindeki Oksijen miktarının da düşük olması beklenmelidir. Bu nedenle Magnezyum tretmanından önce sıvı metal içindeki bağlı ve serbest Oksijen miktarının azaltılması gereklidir. Bunu sağlamak mümkün olmazsa; sıvı metal içindeki Oksijen Magnezyum ile birleşerek MgO meydana getirir. Sıvı metal içindeki Oksijen değişikliklerine bağlı olarak hep aynı miktarda Magnezyum ilave edilse dahi mikro yapıdaki lamel grafit oluşum miktarı değişiklik gösterir. İlave edilecek malzeme, Magnezyum tretmanından önce, sıvı metal Magnezyum tretman potasına alınırken yapılmalıdır. İlave malzemeler nedeniyle, Oksijen miktarında azalma sağlanırken Seryum-oxi-sülfitler sıvı metal içindeki çekirdek sayısını arttırır. Zirkon ve Mangan ise çekirdek oluşumunu daha da güçlendirirler. Ön şartlandırma ile Vermiküler Dökme Demir üretirken sıvı metal içinde tretman öncesi, ön şart olarak 30 ppm Oksijen ve 1-2 ppm arasında Oksit bulunmalıdır. Magnezyum tretmanından önce ön şartlandırma yapıldığında; toplam Oksijen ’in 24 ppm -22 ppm ‘ e düştüğü belirlenmiştir. Baz Demirin Ön Şartlandırılması Nasıl Yapılır? Optimize edilmiş baz demir çekirdeklenmesi için son yıllarda patenti Elkem tarafından alınmış olan bazı ön şartlandırıcılar ve kapak malzemeleri kullanılmaktadır. Baz demirin ön şartlandırılması, eriyik içerisindeki potansiyel çekirdekleşme yerlerinin sayısını en üst düzeye çıkaracak ve zaman içinde çekirdekleşme solmasını-(fade) azaltacaktır. Bu, inokülanların ve nodülerleştiricilerin performansını artırarak, gri demirdeki “A” tipi grafit oranını ve sfero demirdeki nodül yoğunluğunu artıracaktır. Bu aynı zamanda, fırın yükünde yüksek saflıkta pik demir için daha düşük bir gereksinim ve daha düşük aşılama hızları ile sonuçlanabilir. Magnezyum işlemi sırasında özel olarak tasarlanmış bir kaplama malzemesinin kullanılması, maksimum magnezyum geri kazanımı, optimize edilmiş çekirdeklenme ve etkili cüruf kontrolü sağlar. İşlem kararlılığı önemli ölçüde geliştirilmiş  ve nodülerleştiricilerin ilave hızında azalma sağlanmıştır. Preseed® grafit çökelmesi için çekirdek görevi gören manganez sülfür partiküllerini şartlandırmak için yakından kontrol edilen alüminyum ve zirkonyum ilaveleri kullanarak “demir” tipi grafit oluşumunu arttırır. Preseed ® ile ayrıca baz demirde oksit aktivitesini korurken,  sfero demirde magnezyum silikat çekirdeklerinin oluşumu için oksijen elde edilebilir. Bu daha fazla çekirdek üreterek ve nodül yoğunluğunu artırır. Taban demirlerinde tutarlılık, daha homojen döküm özelliklerine yol açar - Geliştirilmiş grafit morfolojisi - Azaltılmış büzülme ve karbür oluşumu - Geliştirilmiş mekanik özellikler - Pik demir kullanımında azalma Topseed ®   ise işlem kepçesinde MgFeSi için bir kaplama malzemesi olarak tasarlanmıştır. Topseed ® ' in Magnezyumun geri kazanımını arttırdığı ve demirdeki çekirdeklenme seviyelerine pozitif katkı sağladığı gösterilmiştir. Magnezyum geri kazanımının stabilitesi, nodülerleştirici ilavelerinin optimizasyonu önemli ölçüde geliştirilmiştir. Aynı zamanda Topseed ® , cüruf formunu kolayca çıkarılabilir bir duruma getirerek kritik bölgelerde cüruf oluşumunu önleyebilir ve pıhtılaşma ihtiyacını ortadan kaldırabilir. - Magnezyum geri kazanımını iyileştirir - Cürufu koşullandırır - Artık çekirdeklenme seviyelerini arttırır - Proses kararlılığını artırır Read the full article
0 notes
birpaylass · 3 years
Text
Güneş Enerjisinin Artıları Ve Eksileri
BirPaylaş Paylaşım Platformu https://birpaylas.com/gunes-enerjisinin-artilari-ve-eksileri.html
Güneş Enerjisinin Artıları Ve Eksileri
Güneş Enerjisinin Artıları Ve Eksileri
Güneş enerjisi, Fotovoltaik(Pv) endüstrisine tanıtıldığından beri, yenilenebilir enerji alanının konusu haline geldi. Güneş Enersinin Artıları ve Eksileri Bu endüstride işletmeleri yönetenler olumsuz bir söz söylemezken, biyo yakıt işletmeleri bu konuda hiç iyi niyetli sözler sarfetmiyorlar. Güneş enerjisi faydalı mı değil mi ? İyi mi kötü mü ?  İşte Artıları ve Eksilerinin genel bir karşılaştırması. Bu makaleyi okuyarak son kararınızı kendiniz verebilirsiniz.
Reklam ( Güneş Enerjisinin Faydaları )
İnstagram Kullanıcısı Beğenisini Tercihi
WhatsApp Sohbet Geçmişini Telegram’a Aktarma
Süt Alırken Dikkat Edilmesi Gerekenler
Volkswagen Haberleri
İnstagram Uygulamadan Atıyor Sorunu
Güneş Enerjisi Artıları ve Eksileri
Artıları
1. Güneş enerjisi, biyo yakıtların onunla rekabet edemeyeceği daha uzun süre elektrik üretmemize yardımcı olabilir. Güneş ışığı süreklidir ve milyarlarca yıl sürebilir, ancak biyo yakıtlar bunu yapamaz. Şimdilerde dünyamız enerji sıkıntısı ile karşı karşıya kalması durumunda güneş enerjisini süreklilik gösteren bir kurtarıcı olarak nitelendirebiliriz. 2. Dikkatimizi büyük ölçüde güneş enerjisi üretimine yönelterek, sürdürülemez enerji formlarını kurtarabilir ve işsizlik oranlarını düşürmek için daha fazla yeni iş alanı yaratabiliriz. 3. Büyük ölçekli güneş enerjisi santralleri inşa etmek,yerel elektrik şebekesine erişimi olmayan alanlara yeterli elektrik ulaşması anlamına gelir. 4. Evinizde güneş enerjisi kurmayı tercih ederseniz, elektrik faturalarınızı düşürmek, ürettiğiniz elektrikten para kazanmak ve gelecekte birçok görünür ve görünmez avantajdan yararlanabilirsiniz. Evinizi eskisinden daha serin yapmak, çevrenin korunmasına yardımcı olmak vb. 5. Geleneksel bir makineyi korurken güneş panelleri ve PV invertörleri gibi güneş enerjisi cihazlarınızın bakımını yapmanız gerekmez. Düşündüğünüzden daha kolay. 6. Pillerle desteklenen bir ev güneş PV sistemi, günün 24 saati elektrik sağlayabilir. Yerel elektrik şebekesi sorun yaşadığında ve elektrik sağlayamadığında bile bu aksamayacaktır.
Eksileri
1. Elektrik üreten ürünler pahalıdır. Güneş panelleri zaman geçtikçe daha ucuz hale gelse de, güneş invertörleri ve piller pahalıdır. İnsanların geleneksel elektrik üretim yöntemini tercih etmelerinin bir nedeni budur. 2. Evde bir PV sistemi kurduysanız ve yerel elektrik şebekesine bağlanmadıysa ve pilleri de yoksa, istikrarlı bir şekilde güç sağlayamaz. Ancak günümüzde kullanıcıların sistemleri şebekeye bağlıdır veya pillere sahiptir. 3. Güneş enerjisinin PV güç çıkış verimliliği, geleneksel biyo yakıtlarla rekabet edemez. Çeşitli güneş enerji santralleri inşa edilmiş ve elektrik üretiyor olsa da, üretilen toplam elektrik miktarı daha temiz olmasına rağmen biyo yakıtlarınkiyle karşılaştırılamaz. 4. Vurgulanan “çevre dostu” özelliği, bazı güneş enerjisi ürünü üreticilerinin ürünlerini kirli yollarla ürettiklerini görenler tarafından saldırıya uğradı. Örnek olarak güneş panellerinin işlenmesinde nitrojen trifluroid ve sülfür hekzaflorürün bulunmasıdır. Güneş Enerjisinin Artıları Ve Eksileri İnsanların seçimleri her zaman kişisel ihtiyaçlarına göre değişir. Ancak teknoloji geliştikçe ve daha iyi eğitim uygulandıkça, insanlar enerji tüketim yöntemlerini seçerken daha akıllı kararlar alacaklardır.
0 notes
wehuzunngeldi · 2 years
Text
sülfür inceldi ve en yorgun yerinden kırıldı ayna tenhaydı düşlerim, geceydi, çıkıp geldim işte su ve ateş bir de gülünç yalnızlığım var sana getirebildiğim, kokularını yitirmişti çünkü güller
suyu dinle ateşi yak özledim demek bu
9 notes · View notes
pazaryerigundem · 4 months
Text
Yurt dışı planı yapılabilecek vizesiz turlar...
https://pazaryerigundem.com/haber/175047/yurt-disi-plani-yapilabilecek-vizesiz-turlar/
Yurt dışı planı yapılabilecek vizesiz turlar...
Tumblr media
Kurban Bayramı tatili yaklaşırken tatil planları da yapılmaya başlandı. İşte yurt dışı planı yapılabilecek vizesiz rotaları…
İSTANBUL (İGFA) – Türkiye’nin lider seyahat platformu ENUYGUN, bayram tatilini yurt dışında geçirmek isteyenler için yurt dışı planı yapılabilecek vizesiz rotaları listeledi.
İşte o ülkeler…
Tumblr media
GÜRCİSTAN
Karadeniz’in kıyısında yer alan Gürcistan, tarihi ve doğal güzellikleriyle dikkat çekiyor. Türkiye vatandaşları, sadece çipli kimlik kartlarıyla bu güzel ülkeye seyahat edebiliyor. Başkent Tiflis’in büyüleyici sokakları, tarihi Narikala Kalesi, Sülfür Hamamları ve Barış Köprüsü, Tiflis’te görülmesi gereken yerlerden. Ülkenin diğer büyük şehri Batum’da ise Botanik Bahçesi ve Alfabe Kulesi ziyaretçilerini bekliyor. Gürcü mutfağının eşsiz tatlarından haçapuri ve hinkali de Gürcistan seyahati sırasında mutlaka denenmeli. Farklı deneyimlerle dolu bir Kurban Bayramı tatili için tek ihtiyacınız bir uçak bileti.
SIRBİSTAN
Balkanlar’ın incisi Sırbistan, özellikle başkent Belgrad ile tanınıyor. Kalemegdan Kalesi, Aziz Sava Katedrali ve Nikola Tesla Müzesi gibi tarihi ve kültürel zenginlikleriyle ünlü bu şehrin mutfağı da birbirinden lezzetli yemeklerle dolu. Sırp mutfağının vazgeçilmezleri arasında bir köfte çeşidi olan cevapi ve sarma bulunuyor. Canlı gece hayatı, tarihi yapıları ve lezzetli mutfağı ile Sırbistan, vizesiz bir rotaya seyahat etmek isteyenler için mükemmel bir seçim.
MAKEDONYA
Doğası ve tarihi zenginlikleriyle bilinen Makedonya da Türk vatandaşlarının vizesiz giriş yapabilecekleri ülkelerden biri. Makedonya’nın en çok ziyaret edilen şehri başkent Üsküp’te Taş Köprü, Makedonya Meydanı ve Üsküp Kalesi gibi ziyaret edilebilecek pek çok yer bulunuyor. Taze fasulye yemeği tavce gravce, patlıcan ve acı biber sosu ajvar, Makedon mutfağının dikkat çeken lezzetlerinden. Üsküp otel seçenekleri arasından merkeze yakın bir tanesini seçerek ülkeyi keşfedebilirsiniz. Bayram için otel rezervasyonunuzu ENUYGUN24 koduyla 4.000 TL’ye varan indirimle ENUYGUN üzerinden yapabilirsiniz.
KARADAĞ
Adriyatik Denizi kıyısındaki Karadağ, muhteşem plajları, dağ manzaraları ve tarihi şehirleriyle tanınıyor. Kotor’un dar sokakları, Kotor Katedrali ve St. John Kalesi; Kotor’a komşu sahil şehri Budva’da ise eski şehir ve Sveti Stefan Adası keşfedilmeye değer. Farklı lezzetleri denemeyi sevenler Karadağ’da kuru et (njeguski prsut) ve mısır unundan yapılan ekmek çeşidi kaçamağı tadabilirler.
ARNAVUTLUK
Arnavutluk, özellikle başkent Tiran ve Dıraç sahilleriyle turistleri kendine çekiyor. Tiran’da Ethem Bey Camii, Skanderbeg Meydanı ve Dıraç Kalesi görülmeye değer. Arnavut mutfağının leziz börekleri ve Arnavutluk’un ulusal yemeklerinden yoğurtlu kuzu eti tave kosi seyahatiniz sırasında mutlaka tatmanız gereken lezzetlerden.
BOSNA-HERSEK
Bosna-Hersek, tarihi dokusu ve doğal güzellikleriyle ziyaretçilerine unutulmaz bir tatil vadeden ülkelerden. Başkent Saraybosna’da Başçarşı, Gazi Hüsrev Bey Camii ve Latin Köprüsü, Mostar’da ise ünlü Mostar Köprüsü mutlaka görülmeli. Bir Balkan lezzeti olan cevapi köfte ve börek çeşitleri tatmanız gereken yerel tatlar arasında.
KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ
Tarihi ve doğal güzellikleriyle Türk vatandaşları için dört mevsim tatil rotası olan ve çipli T.C. kimlik kartıyla giriş yapılabilen Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde Kurban Bayramı tatilinde deniz sezonunu açabilirsiniz. Lefkoşa’da Selimiye Camii, Girne’de Girne Kalesi ve Bellapais Manastırı gibi tarihi yapıları seyahatiniz esnasında mutlaka görmelisiniz. Magosa’da ise Salamis Antik Kenti ve Othello Kulesi ziyaretçilere tarihi bir yolculuk sunuyor. Ülke mutfağının lezzetlerinden hellim peyniri, şeftali kebabı ve molehiya tadılmadan dönülmemeli.
Tumblr media
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
teknolojihaber · 4 months
Text
Elektrikli araç üreticileri, Lyten start-up'ın lityum-kükürt pillerini test etmeye başladı
Tumblr media
Yeni kurulan ABD şirketi Lyten'in , lityum-kükürt (Li-S) pillerinin ilk örneklerini, kullnılabilirliğini değerlendirmek üzere ABD ve AB otomotiv üreticilerine gönderdiği bildirildi . Örnekler, Mayıs 2023'te Lyten'e büyük yatırım yapan ve şimdi geri dönüş almayı ümit eden Stellantis tarafından da alındı. Lityum-kükürt piller, lityum-iyon pillerden daha ucuz olmayı vaat ediyor ve en azından geleneksel olarak lityum-iyon pil katotlarının yapımında kullanılan nikel, manganez ve kobalt gibi kıt minerallere bağımlı olmayacaklar. Bu kaynakları yurt dışından ithal etmek zorunda kalan ABD için bu, hammaddelerde garantili bir tedarik zinciri oluşturmak açısından önemli bir an. Lyten, lityum iyon pil üretim hatlarını lityum kükürt üretimine uyarlamayı başardı. Aynı zamanda akü elektrotlarının tasarımını ve bileşimini de değiştirdi. Lityum-kükürt pilinin katotu, tescilli bir 3D grafen yapısıdır. Önerilen çözüm, alternatif versiyonlarda yüksek aşınma oranlarına ve hızlı kapasite kaybına neden olan lityum-kükürt pillerin stabilitesini önemli ölçüde artırdı . Lyten geliştiricileri, geleneksel grafit yerine anot olarak lityum metal kompozit kullandı ve bu da lityum-sülfür pilin stabilitesini artırdı. Şirket sonunda San Jose, California'daki pilot hattında 6 Ah pillerin küçük ölçekli üretimine başlayabildi. İlgili üreticilere ve özellikle Stellantis şirketine gönderilenler "kese" formundaki bu pillerdi. Üretici, bu yılın sonlarında silindirik form faktörlü lityum-kükürt pilleri üretmeye başlayacağını vaat ediyor. Devrim niteliğindeki pillerin pilot üretimine paralel olarak Lyten, bunların üretimi için büyük ölçekli bir tesis tasarlıyor. Bugüne kadar Lyten, Stellantis'ten gelen para ve hatta ABD Enerji Bakanlığı'ndan gelen 4 milyon dolar da dahil olmak üzere 410 milyon dolardan fazla özsermaye fonu topladı. Hepsi Lyten'in gelişiminin çok umut verici olduğunu düşünüyor. Read the full article
0 notes