#ruh halim berbat
Explore tagged Tumblr posts
Text
Ne sosyal medyada aktif olasım geliyor ne de bırakasım geliyor uyumak istiyorum ama istemiyorum da ruh halim o kadar berbat ki çıldırıyorum
7 notes · View notes
mmdvies · 1 year ago
Text
Ruh halim berbat (ən yaxın rəfiqəmin exi dengesiz xarakteri ilə mənim də psixologiyamı pozur)
45 notes · View notes
sakienaa · 1 year ago
Text
Ruh halim berbat (unilər açılır)
33 notes · View notes
melikealbyrk · 1 year ago
Text
Tumblr media
denemeden sonra yıkık melikeğğ
''ruh halim berbat''
4 notes · View notes
thevioletda · 1 year ago
Text
Ruh halim berbat (tarix öyrənə bilmirəm)
4 notes · View notes
veronikaolmekistiyoo · 1 year ago
Text
ruh halim berbat
6 notes · View notes
ruhsalyaralar · 1 year ago
Text
Ruh halim berbat
5 notes · View notes
dianaa70 · 2 years ago
Text
Ruh halim berbat
5 notes · View notes
cayiseviyorum · 1 year ago
Text
ruh halim berbat
1 note · View note
applee--pie · 2 years ago
Text
Karşı bankta çok tatlı bir kız oturuyor
konuşmak isterim ama ya terslerse
7 notes · View notes
durhanozge · 2 years ago
Text
Depresyonun dibine ekmek banmak
Bu ay ki konum buydu sanırım. Küçük bir güncelleme; nişanı attığım için artık tek yaşıyorum. İlk ay sadece Fast food besleniyordum çünkü yemek yapmayacak kadar tembel hissediyordum. Sonra sürekli ağlamaya ve hayatımdan nefret etmeye başladım. Aralıklı olarak ruh halimdeki dalgalanmalar devam ettiği için radikal bir karar alıp sigarayı bıraktım. Kalbimi de zaten onda bırakmıştım, çok zor olmadı yani. Küllerimden yeniden doğuyorum deyip, bütün moralimi toplamaya karar verdiğimde sırasıyla; uçuk, gıda zehirlenmesi, sinüzit, faranjit ve soğuk algınlığı geçirdim. Küllerimden yeniden doğdum mu bilmiyorum ama bir kaç tur ölüp dirildiğime eminim. Hatta bir tanesinde acilde ki doktor neden hala bayılmadığıma şok geçirmişti, ölçtüğü tansiyon doğruysa benim ayakta durmam mucizeydi. İçimden sadece yaşıyor olmamın her gün zaten şaşırtıcı bir mucize olduğunu söyledim ve kıs kıs güldüm. Depresyona da sanırım o arada bir yerde girdim. Hareket etmek dahi istemediğim, kollarımın bedenime ağır geldiği için kalkmadığı berbat ikinci aya girdim. Sigarayı bırakmak yeterince depresif yapmıyormuş gibi, nişan atmak insanı sonu gelmeyen bir yas sürecine sürüklüyor. Üstelik bok var gibi yüksek lisansa başladım. Bugün kimse beni anlamıyor diye yüksek lisans odasında sessizce ağladım. Her şeyi böyle sayınca, dışardan bir gözle bile halime acıdım. Evet sayın okuyucu, hayatım kayıyor. Ve ben bu kayış sırasında çekirdek bile çitleyemiyorum çünkü kollarım bedenime ağır geliyor. Haftasonları yapabildiğim tek aktivite yataktan tuvalete gitmek çünkü haftaiçi ruhumu şeytana sattığım için, sürekli pis işlerini yapmamı istiyor. İşimden, başımdan ve yaşımdan nefret ediyorum. Hayatım kaya kaya, nereye oturcak diye bekliyorum.
4 notes · View notes
otadam · 2 years ago
Text
Hiçbir şey yapmak istemediğim bir pazar gününde hiçbir şey yapmadan öylece oturmuş sigara içiyorum, biraz da alkolle günü kurtarırım sanırım..
Sanayide yaşıyor olmanın tek güzel yanı pazar günleri oldukça sessiz ve insansız olması, herkes bir şekilde pazar günleri plan yapıyor ya da uyuyor evinde.
Eskiden olsa keyifli onlarca aktivite içinde olurdum fakat şuan olmuyor..
Galiba düşündüğümden daha hızlı yaşlanıyorum, hoş bunu dert edecek adamda değilim..
İnsan ilişkileri hakkında bir makale denk geldi bu sabah saatlerinde, ki çok fazla okurum bu tür şeyleri, bu kadar saçma olanına hiç denk gelmemiştim.
Bir komşu açmış dükkanı sabah sabah berbat bir şarkı dinliyor, üstüne bir de eşlik ediyor, öyle bir kafam ruh halim olsun isterdim, aptal demeyeceğim ama o kadar umursamaz olmayı dilerdim.
Tabi dışardan bakan çok bilenler hemencecik şöyle der; onun ne yaşadığını biliyor musun?
Çokta s..
An içinde olan duruma bakıp söylüyorum ben zaten.
Yanlışı doğruyu tartışacak kadar umrumda değil insanlar..
Has ve mutluluk arayışı benliğimizi s*kip atıyor zaten, üstüne bir de insanlarla uğraşmak istemiyorum.
Haz ve mutluluk yalnızca dopamindir, dopamin daha fazla dopamin ister, karadelik gibi bı mevzu.
Eh onu arayış acı getirir bünyeye.
Kısaca şöyle diyebiliriz; mutluluk peşinde koşarken acı çekecek insan..
Konu buraya nasıl geldi?
Komşu şarkıyı kapattı, ulan iyi bir şarkı açar diye dilek tuttum ve açtığı şarkı:
-uzak yol.
Boşa gitti dilek hakkımız, biraz dopamin dilemeliydi..
Şarkı güzeldir bu arada.
Elemanlardan biri benden akıl alıyor, abi kızla date çıkacağız herşey çok masraflı ne yapacağız?
Yanlış adamdan akıl alıyor farkında olmadan..
Neyse iki üç kadehten sonra vereceğim akıllar onun işine yarayacaktır, bende işe yaramadı ama siktir edin.
Bir şarkı bırakın bana lütfen, takipçiler olarak bir faydanız olsun..
2 notes · View notes
birkucukkirlangicmisali · 3 years ago
Text
Ruh halim berbat. Kötü bir haldeyim bunun farkındayım. Belki başka insanların umruna bile getirmeyeceği şeyleri kafama sanki ölümcül bir durummuşçasına ciddi bir şekilde takıyorum. Bazı şeylerden çok korkuyorum. İçimden gelen şeyleri yapamıyorum artık. Sevdiğim şeyleri yapabilme yetilerimi kaybettim sanki. Canım hiçbir şey istemiyor. Her şey gözümü korkutuyor. Sabah uyanır uyanmaz o gün kötü ne yaşayacağım acaba diye düşünüyorum. Gün içinde herkesle çok gülebiliyorum. Kimse içimdeki fırtınadan haberdar değil tabii. Gerçi haberleri olsa bile kestirip atıyorlar ki zaten. Birçok hevesim vardı ama heveslerim kursağımda kala kala orası düğüm oldu. İçimden hiçbir şey yapmak gelmiyor artık. Sevdiğim şeyleri bile. Hiçbir şey.
9 notes · View notes
pacificaq · 3 years ago
Text
Moralim ruh halim berbat
10 notes · View notes
med-n-more · 3 years ago
Text
Yine ve yeniden ben - 16/01/22
Yine unutmuşum ben burayı! Çok random bir şekilde geldi aklıma, hangi mailimle kaydolduğumu bile hatırlayamadım bir süre girmeye uğraştım ama sonuç olarak buradayım. Keşke yine unutmasam da yazmaya devam etsem, sık aralıklarla yazsam harika bir tıp günlüğü olurmuş sahiden burası. Neyse, geç olsun güç olmasın bu sefer unutmadan aralıklarla yazacağım inş :’)
Geçtiğimiz 10 ayın özetini yapayım o halde hızlıca: Nisan 2021′de yüzyüze eğitime geçtik. Tüm senenin teoriklerini almış bir şekilde genel cerrahi ile hızlı bir başlangıç yaptım stajyer doktorluğa. Hastaneye gittiğim ilk gün o kadar kötüydü ki şu an düşününce bile karnıma ağrı giriyor. Malign hocaya denk gelmiştim, daha ilk günden bir kızı vizitte ağlattı. Ayrıca o kadar uzun süre ayakta durduk ki eve geldiğimde 3 saat (abartmıyorum) yataktan kalkamadım. Annemlere duyurmamak için duşa girip ağlamıştım, çok sıkıntılı, üstümde inanılmaz baskı hissettiğim bir gündü benim için. Sonra daha genel cerrahi bitmeden 2 günlük üroloji stajı aldım. (En saçması buydu herhalde, staj içinde staj veren ilk ve tek üni olabiliriz) Sonra genel cerrahiye geri döndüm ve totalde 5 günlük pratikle sözlüye girdim. İlk girdiğim sözlüde hocaların karşısında zırıl zırıl ağladım. (Gurur duymuyorum) Bundan da gurur duymuyorum ancak online eğitimde çalışmayı o kadar unutmuşum ve gevşek/yüzeyel tutmuşum ki okula başlayınca aklımda en ufak bir şey kalmamıştı, her şeye baştan çalışmak zorunda kaldım ve kısacık sürelerde bu benim için imkansız gibi bir şeydi. Sonuç olarak girdiğim ilk sözlüden kalmış oldum. Sözlüde ağlamış olmam o kadar ezikçeydi ki şu an düşündükçe utanıyorum. O iki hocayı hastanede ne zaman görsem kaçasım geliyor -ki eminim beni hatırlamıyorlardır bile. O kadar beklenmedik bir anda gözyaşlarım pıt pıt düşmeye başladı ki hoca bile “O kadar da yüklenmiyoruz aslında bilebilirsin bunu” falan dedi. Ama ben o an kendimi o kadar kilitlemiştim ki bildiğim şeylere bile cevap veremeyip sadece başımı sağa sola sallayabildim. (Neyse sonuç olarak tam teşekküllü çalışamamıştım zaten, sonrasında ilk bütüm olan (ve umarım son olacak olan) sözlüye misler gibi çalıştım ve hakkımla geçtim.) Sonrasında sözlüler hızlı hızlı geçtiler, stajlar kısa kısaydı zaten. Hatta bir ara tam kapanma dönemine denk geldik, kadın doğum sözlüsünü online olduk. Bir doğum bile izlememiş olarak kadın doğum stajını geçtim, bu benim için hala bir kayıp. Evet gidip doğum yaptıracak halim yok ancak tıp mezunu birinin canlı canlı bir doğum görmüş olması gerekiyor diye düşünüyor insan. Bir arada gidip doğum izleyeceğim. Yine neyse, konudan çok sapıyorum. Sonuç olarak 2 ayı haftada 1-2 sözlüler ile hızlı hızlı geçirdim. Geldim son stajıma, dahiliyeye. Birer haftalık rotasyonlar ile 4 bilim dalında dönerek 1 ay aldık dahiliyeyi. Bana endokrin, genel dahiliye, hemato ve immünoloji denk geldi.nNeyse o da bir şekilde geçti ancak hayatımda geçirdiğim en kötü 1 aydı muhtemelen. Ciddi söylüyorum. Fakülteyi, bölümümü, hatta hayatımı bile sorguladığım bir dönem oldu, o kadar bunalmıştım ki neredeyse her gün ağlıyordum. Herkesin benden iyi olduğunu, geldiğim yere hakkımla gelmediğimi, geçtiğim stajları şans eseri geçtiğimi düşünüyordum. (İmposter sendromuymuş adı, özellikle tıp öğrencileri arasında sık rastlanabilen bir şeymiş, sonradan öğrendim) Şu an bunları yazarken “Neden o kadar kafaya takmışım ki? Aslında büyütülecek bir şey değil.” diye düşünüyorum ancak hala o dönemki ruh halimin izleri bilinçaltımda, aşağılarda sanki hala mevcut, gerçekten hatırlamak bile istemediğim bir dönemdi benim için. İnsanın kendini yetersiz hissetmesi o kadar berbat bir şey ki! Geçen seneki o halimin ne kadar kötü olduğunu en çok da bu dönemin başında okula döndüğümde bir arkadaşımla karşılaşınca anladım. “Resmen parlıyorsun, geçen dönemden çok farklı görünüyorsun.” demişti ve bunu duyunca resmen o dönemler gözümün önünden hızlandırılmış versiyonda geçti. Kendime teşekkür ederim. (Şu an bunları yazıyorum çünkü biliyorum ki bir gün yine buraya denk geleceğim ve dönüp bu yazdıklarımı bir daha okuyacağım. Gelecekteki ben, ne yaşarsan yaşa, ne kadar zorlukla karşılaşırsan karşılaş hep bir düzlük var, o dağın arkasında dinlenebileceğin bir yer var. Sadece o dağı aş, sonra dinleneceksin, söz veriyorum.)
4. sınıf defterini böyle kapatıp 2 aylık bir yaz tatili yaptım. Sonrasında başladı 5. sınıf. Sırasıyla adli tıp, plastik cerrahi, göz, dermatoloji ve kbb alarak bir staj bloğunu kapattım. Bir haftalık bir tatilden sonra -ki hiçbir yere gitmedim tatilde. İzmir yağmurluydu, ben ise evde oturup saatlerce kitap okumaktan öyle mutluydum ki...- son büyük stajım olan Pediatri’ye başladım. An itibariyle 13 haftalık stajın 5 haftasını arkamda bırakmış bulunuyorum. Unutmazsam -ki bundan hiç ümitli değilim- ara ara burada güncellemeler paylaşırım. 
Sonuç olarak, ben bir sene daha büyüdüm. Bir sene daha geliştim, bir sene daha yaşlandım. Her şey o kadar hızlı yaşandı, zaman öyle hızlı geçti ki az önce 2017′de yazdıklarımı okurken kendimi bir garip hissettim. Akıp giden zamanının ağırlığı omuzlarımda sanki şu an. Zaman geçmiyor sanıyordum ama o kadar hızlı geçiyor ki... Yetişemiyorum, tutamıyorum bir ucundan. Hayat böyle bir şey aslında, değil mi? 
Yine dinlediğim birkaç şarkıyı ekliyeyim, yıllar sonra dönüp baktığımda neler dinlediğimi hatırlamak isteyeceğime eminim.
All I Need - Lloyd
Hayloft - Mother Mother
Dark Red - Steve Lacy
Little Dark Age - MGMT
Only Love Can Hurt Like This - Paloma Faith
Nicki Minaj x Doja Cat - Pull Up In The Monster Streets (Altégo Mix) - bu mash-up’ı o kadar beğendim ki... En sevdiğim iki şarkıcı ve yetmezmiş gibi en sevdiğim 2 şarkısı! (Spotify 2021 wrapped’ime göre en çok dinlediğim şarkıcı Doja Cat, ayrıca en çok dinlediğim şarkı da 167 kez dinleme ile Streets’miş.)
4 notes · View notes
dolunay-surat · 3 years ago
Text
jazz morning.
Tumblr media
cumartesi sabahı. görüldüğü üzere kahvaltımı hazırladım, kahvemi yaptım. sevgilime de hazırladım, dışarıdaki işleri halledip gelecek. bizde kalan ve sınırlarımızı zorlayan misafir sonunda gitti, geçtiğimiz pazartesi. 2 gün boyunca gece yarısına kadar evi temizledim. yorulsam da şu an huzurla temiz evimde kahvemi içip yazı yazabiliyorum ve bu çok güzel, çok keyifli. 
şöyle bir şey deniyorum bu aralar: son 2-3 haftadır sanıyorum ki kullandığım ilacın da etkisiyle inanılmaz sinirli bir halim vardı. her an’ım pms öncesi gibiydi. çok berbat bir histi ve insanlara karşı da biraz negatif ve kırıcı olduğum zamanlar oldu. neyse ki geçti bu halim (ilk 2 haftası oluyormuş). ben de günah çıkarma isteğiyle sanırım etrafımdaki herkese çok kibar/güleryüzlü davranmaya başladım (5 gündür:). günah çıkarmaya da bakar mısınız! işin esası ben zaten güleryüzlü, gülmeyi ve güldürmeyi seven biriyimdir ancak bir şeylere çok çabuk sinirlenir ve çabuk yüzümü düşürürüm. sanırım kırmak istediğim şey daha çok buydu: daha anlayışlı ve esnek olabilmek. yes, i try this now.
peki böyle oldum da neler oldu bi bakalım dostlar.
olumlu anlamda: eşimin rahatladığını/ mutluluğunun arttığını görebiliyorum. elbette mutluyduk ancak o da son gerginliklerimden nasibini almıştı. artık benim mutlu olduğumu görmek/ herhangi bir durumda anlayışla karşılamak onu da çok rahatlatıyor. örneğin, dün dışarıda bir arkadaşı ile oturdu. ve geldiğinde de sürekli çok ilgi gösterdi bana. çünkü normalde ben böyle bir şeye sinir olur, ben kendimi yalnız hissediyorum banane sen de gitme şeklindeki çocukça tavrı ona da hissettirir, yüzümü asar, soğuk davranırdım. bu sefer ne yaptım dersiniz? bana mesaj attığında yemek yapıyordum ve aynı hisler birden içime doldu. yalnızım, hiç arkadaşım yok ki, sevilmeye ve değer görmeye layık değilim bıdı bıdı bıdı. yaptığım şeyi bırakıp, kendimi mutsuzluğun ve düşüncelerin kollarına atıp kendime içsel olarak zarar verirdim normalde. elbette kolay değil bazı davranış kalıplarını yıkmak ancak kendimi zorluyorum. dün de o hisler geldiğinde bir anda tahammül edemedim ağır geldi. ama sonra o hissin içinde kaldım. kaçmadım, elimdeki işi bırakmadım ve yaklaşık 15 dakika sonra yavaş yavaş yine yaptığım iş önem kazanmaya, içim soğumaya, ruh halim 15 dakika öncesine dönmeye başladı. yapacaklarımı yaptıktan ve olumsuza değil de olumlu rutinlere yöneldiğimde fark ettim: evet ben hep (belki pek çoğu gibi) baş edemediğim bir şeyle karşılaştığımda kendime zarar veren mutsuz yola girmeye alışmışım. halbuki farklı bir yol da var. canını sıkan/seni kaygılandıran/mutsuz eden herhangi bir anda o hissin geçmesini beklemek, güzel bir video açmak, banyo yapmak, sevdiğin bir diziyi izlemek kesinlikle gözle görülür bir etki yaratıyor. olumlu alışkanlıklara devam o zaman.
sevdiklerimi dinlerken -özellikle annemi- kendiyle ilgili anlattığı şeyleri üstünkörü dinler, bir an önce kendi canımı sıkan şeylere konunun gelmesini ister ve vır vır dert yanardım. geçen gün ona onu ne kadar sevdiğimi söyledim ve anlattıklarıyla içten ilgilendim. ona özen göstermek, mutlu olduğunu hissetmek beni de mutlu etti.
sokakta/ orada burada karşılaştığım insanlara gülümsemek, istemediğim bir şeyle karşılaştığımda (örneğin dün bir mağazada aldığım elbisenin ödemesini yaparken fatura konusunda sıkıntı yaşandı ve 10-15 dakika bekledim. normalde hemen sinirlenir/surat asar/bunu da belli eder/içimden “üff beceriksizler bir şeyi halledemediler!” diye öfkelenirdim. ancak dün son derece sabırla bekledim ve durumu anlayışla karşıladım. bkz. new normal! 
olumsuz anlamda: tabiki ponçik Ayşecik hallerinin olumsuz birtakım getirileri de oldu. 2 farklı durum yaşadım, sırayla anlatıcam. anlayışlı/güleryüzlü olmanın yanında her şeye evet demek ve gülümsemek gibi bir yanılgıya düştüm. ancak şimdi yazarken de fark ettim ki insanların yanlış/kaba davranışlarını da kendime yüklemek gibi bir tavrım var. ben gülümsediğim için öyle davrandılar ya da sınırımı çizemedim o yüzden. sevgilim geldi küçük bir mola verdim. az önce gitti. makineye çamaşırları yolladım ve masanın başına oturdum tekrardan. onun içmediği soğumuş kahvesi ve suyumla dökülmeye devam.
vaka 1: geçtiğimiz perşembe günü dükkanımıza gitmiştim. eşimin bir arkadaşı geldi, G. biraz lafladık ancak geldiğinde R.’yi bulamadıysa sanırım bu durumdan pek hoşlanmıyor, bilemiyorum. Sonra da tanıdık başka biri geldi ve ona, “ben de gelmiştim ama R. yokmuş, sevmediğlm eşi burada” diye gülerek laf attı. Ben de güldüm ama içten içe bozuldum. Bu sözü daha önce 2 kez daha söyledi. Çok bir samimiyetimiz yok, neden beni sevip sevmeyeceği oranda bir diyaloğumuz da olmadı. Sever sevmez mesele bu da değil, mesele onun bu artık şakayı aşan kabalığı. 
vaka 2: dün akşamüstü spordaydım. spor hocam da şakacı biri, dolayısıyla genelde gülüp eğlenerek geçiyor dersler. dün de kalabalıktık. bir yandan spor yapıyor, bir yandan da sohbet ediyoruz. B. “paraya ne kadar önem verirsiniz?” gibi bir soru sordu ve bunun üzerine simit-peynir benzetmesi yaparak bir örnek verdi. ben de verdiği örnek üzerine bir yorum yaptım ama o artık para konusuna gelmişti. ve diğer B. gelip benim için, “Ö. tam şey değil mi sınıfta konu bitmiştir, biri bütün konuyu baştan anlattırır.” tarzı bana saf vs gibi anlama gelecek tarzda bir şaka yaptı. Ben yine güldüm o an ama sonra bu şakayı kaba ve yersiz buldum. normal şekilde sohbetime devam ettim, bozulduğumu belli etmemek adına ancak ‘şakacıya’ daha soğuk ve mesafeli davrandım. o da anladı ve sonrasında ilgili davranmak adına fazladan çabaya girdi. ve bu sınırı aşmasında bi önceki derste her şeye gülmemle ilgili yaptığım yorumun da etkisinin olduğunu düşündüm sonradan. gereksiz yere kendimi biraz küçük düşürecek bir yorum yapmıştım niyetim bu olmasa da.
eveet. bu 2 vaka üzerinden dünden beri şu sonuca vardım: ben güleç bir insanım, anlayışlı bir insanım derken sınır koyamayan, her şeye evet diyen birine mi dönüşmüştüm? bu iki insanın böyle davranmasının sorumlusu ben miydim, benim tavırlarım mıydı? ama o kadar gülerken bir anda sert olup, “bana bu şakayı yapamazsın” tavrına nasıl bürünülür ki? benim tavrım genelde bu insanlara mesafe koyup, eskisi kadar sıcak davranmamak oluyor, en azından belli bir zaman. bu doğru bir yöntem mi? tatlı-sert olmak insan ilişkilerindeki en muazzam şey mi? i guess. peki nasıl böyle olunulur? bunu tam bilemiyorum. ama bu farkındalık sayesinde biraz bu konuyu düşüneceğim.
insan ilişkileri-yalnızlık-sosyalleşme-iş konuları-anlamlı bir varoluş hissi arayışı-ne yapacağını düşünme üzerine düşünüyorum bu aralar. özellikle iş (başarılı hissetme arzusu mu?) ve daha sosyal olmak üzerine (yeterince sevilmiyorum hissi?) zihnim kurcalıyor içimi. kendime acımasız olmadan neler yapabilirim’e evriltmeye çalışıyorum bu hisleri. bakalım bakalım. 
ha bir yandan da Türkiye gerçekleri var. ülkedeki iç karartıcı olaylar silsilesi içinde akıl sağlığımı korumaya çalışıyorum. özüme yönelmeye çalışıyorum elimden geldiğince.
ne okudum? kıskanmak. güzel dili, akışkan olay örgüsü, ve karakter analizleri ile elimden bırakamadığım bir kitaptı.
ne okuyacağım? yazı bitince kitaplığımızdan seçeceğim.
ne izliyorum? bu aralar geceleri zihnen ve bedenen yorgun olduğum için başlayıp bitirdiğim bir film olmadı. Downton Abbey izliyorum Netflix’ten. yıllar önce bir iki sezonunu izleyip yarım bıraktığım bu güzel İngiliz kır dizisine yeniden başladım. bana çok iyi geliyor.
bugün dışarıda birkaç işim var: elbise değişikliği, kuaför, kitap yükleme. yarın ilk kez Kadıköy’deki antika pazarına katılacağız. akşam da bir nişana gideceğiz. 
şimdi biraz kendini koltuğa bırakmaca.
Tumblr media
2 notes · View notes