#rebelpuppet
Explore tagged Tumblr posts
Text
Herkes, her şekilde, istediği gibi yalan söyler ve hatta söyleyebilir. Sınırsız bir duygudur. Ancak ne zaman aynaya baktığınızda kendinize doğruları söyleyebilirsiniz işte o zaman o saf bencilliğinizle yüz yüze gelirsiniz...
Mümkün olmayan şeyleri beklemekten, istemekten bıktım. Etrafımda bir tane bencil insan olmaması beni bitirse de yılmadan yoluma devam edeceğim.
Beni ben yapan değerleri bırakmayacağım...
1 note
·
View note
Text
U.S. English is largely a language based on a history of misspelling
U.S. English is largely a language based on a history of misspelling (self.Showerthoughts) submitted by rebelpuppeteer to /r/Showerthoughts 15 comments original
2 notes
·
View notes
Text
Gelecek kaygısıyla, dayatmalarla, benliğiyle barışmadan büyüyen bir toplumun depresyona meyilli olmasından daha normal bir durum yok. Anksiyete damarlarımıza işlemiş ve kurtulamıyoruz bundan.
10 notes
·
View notes
Text
Arines
Zamanında bir alıntı yapmıştım…
“-Ya tamam hata benim, yalan yok! Ama o da suçlu.
-O niye suçlu
-Bi insan bu kadar güzel olmamalı ya!
-Çok mu güzel?
-Hem de ne? Anlayamazsınız! Ya sana nasıl anlatayım? Böyle küçük bir oda düşün, içinde böyle yüzlerce kitap. Hani o kitapların bir kokusu olur ya, içine çekersin… Hmmmmm… Böyle içine çekersin. Sanki binlerce hayatı içine çekmişsin gibi. Türk romanlarını düşün mesela, Atilla İlhanı düşün, Ahmet Hamdi’yi, oradan gel Oğuz Atay’a, oradan da gel Orhan Pamuk’a… Geldin mi? İşte orda bir dur, mola ver. Öyle bir şey işte. Uzaktan bakınca normal biri dersin, ama yakından bakınca; çıldırırsın… Ben bunu bir kere öpmüş bulundum, bir kere! Bir kerecik ya! Üç hafta GATA’da yattım, dudaklarım yanmış, valla! Öyle bir kız işte. Daha anlatayım mı? Tamam anlatayım. Bir gözleri var; aynı Ece Ayhan. Burnu desen; İlhan Berk… Hele saçları… Sana yemin ediyorum Cemal Süreya!
-Anlaşılan siz baya seviyorsunuz bu kızı!
-Maşallah siz de şıp diye anladınız!”
İşte o bahsettiğim kitapların, o muhteşem yazarların hepsi kutularda… Kitapların kokusunu geçtim, artık görüntüleri bile yok!
Belki dışarıdan soğuk bir insan olarak görünüyor olabilirim ama ellerim hep sıcaktı…
Yok o kırılmasın, yok bu kırılmasın, dedim. Sonunda da; benim içimde sağlam tek bir duygu kalmasın ama onların içinde yaprak kıpırdamasın! İşte bu yüzden beni gecelerce uyutmayan şeylerin, dışarıdan bu kadar basit görünmesini kaldıramıyorum artık. Ben bu durumlardan çok yoruldum, dayanamıyorum… Benim tüm dünyaya kafa tutabilecek gücüm vardı ve onu benden koparıp aldılar. Annemin kucağına dahi kıvrılamıyorum şimdi.
Bilir misiniz bilmem ama; insan bazen neye üzüleceğini şaşırırken kendi varlığını unutur hale geliyor. Bulantı'da Sartre diyor ki; “Kendimi bırakmak, unutmak, uyumak istiyorum. Ama yapamıyorum bunu, boğuluyorum. Varoluş her tarafımdan, gözlerimden, burnumdan, ağzımdan içeri dalıyor.”.
İşte bu yüzden; saatlerce bir şeyler anlatmalarım bitti! Ben durup boşluğa bakmaların insanıyım artık.
Ve sanırsam gitmeler biriktiriyorum artık. Son şarkımı söyleyip ben de gidenlere ekleneceğim...
#rebelpuppet#arines#gitmek#deneme#yalnızlık#alone#aşk#love#miss#özlem#ayrılık#broken#yazı#kağıt#kalem#hikaye#anı
6 notes
·
View notes
Text
Nefretime Teşekkür
9 yıl önceydi. Ayrılmıştım o tatsız diyardan. Pek sevdiğimi söyleyemem, o yüzden de üzülmemiştim bile ayrılırken. Aksine mutlu ayrılmıştım tüm hüzünlü anılarımla birlikte.
Hep zihnimde kötü anılarıyla var olan kötü şehir, nefretimin türlü sebeplerinden sadece birisi.
Nice acılar atlatmış bu diyarın adını bile anmak istemiyorum, kısa cümlelerle geçiştirmek istesem de şu an içindeyim! Ve kafayı yemek üzereyim. Burayı, daha doğrusu bu sahili çok seven sevgili arkadaşım ne buluyorsun burada? Israrla merak ediyorum!
Kapkara havası, kirli denizi, garip yeşili, sürekli yağan yağmuru, çamurlu sokakları, gündüz bacası tüten fabrikası, gece yalancı Paris görünümü hiç ama hiç özletmedi kendini bunca zamandır.
Anılar öyle çok ki. Ama doğru dürüst hatırlamak bile istemiyorum. İnsan bir yer hakkında hep mi kötü düşünür? Hiç mi iyi şeyler hatırlamaz? Bunca yıl geçmesine rağmen bir şeylerin değişmediğini görmem iyice perçinledi tüm bu aykırılıklarımı.
Sıkıntılarım sadece coğrafi değildi de! Sosyo-kültürel yapısındaki bozukluk, zirveden hiç inmedi zaten.
Ekonomisi nasıl işliyor onu bile anlamış değilim. En çok para kazananlar evden çıkmıyor, çıksa bile il değiştiriyorlar. Esnaf denilen topluluk bir şeyler satmak için değil sadece gayrimenkul işgal etmek için var sanki. Yıkık dökük evlere de paha biçilemiyor. Belediye denilen kamu görevlilerinden oluşan birim zaten yok! Varsa da ben görmedim!
Garip bir yer işte!
Aslında düşündüm iyi şeyler bulabilmek için, zihnimin bu gübre dolu çukurluğunda. Bir kaç yeşil ot dışında pek bir şey çıkmadı açıkçası.
Arkadaşlarım, güzelliklerle dolu arkadaşlıklarım, içki içmeye yeni başlayan benim yaptıklarım, arkadaşlarıma alay konusu olmam, kızlar, oyunlarımız, basıp sağa sola gitmelerimiz vs.vs. Bütün bunlar samanlıktaki iğneden farksız benim için.
Arkadaşlıklar diyorum ama hep iyi anılarla dolu da değildi onlarda. Yapmadığım şeyler için suçlanmam aklımın hala en baş köşesinde kurulu. İş yerindeki sahte yüzlerse baş veziri tüm bunların.
Ama her şeye rağmen yine yaralarımı saran arkadaşlarım, dostlarım, seçilmişler, iyi ki varsınız!
Oturdum şimdi sahilinde düşünüyorum; Yalancı Paris’ime bakarak. O manzaraya bu ismi takan arkadaşımın, dostumun rakısını yudumlaması ve gözlerinin dolduğu günler geliyor aklıma;
“Ah be kardeşim, nerde Ankara sokakları” diyerek birer yudum daha aldığımızı anımsıyorum. Elden başka bir şey de gelmiyordu ki! Şu an buradayım ve yine bir şey gelmiyor… Daha bir saatim var be seninle lanet memleket…
Başıma ne kötülük geldiyse burada geldi. İlk büyük hastalığım, ilk sakatlığım, saçımın dökülmesi, ayrılıklarım, borçlarım, başımın belaları… Senden nefret etmem için bir bir sıraladın bütün bu kötülükleri benim başıma. Başardın da!
Nefret ediyorum lan senden!
Ama yine de şu an bir teşekkür borçluyum sana. Sayende tekrar senden nefret etmemi sağladığın için…
Saygılarımla, bana iyi yolculuklar.
3 notes
·
View notes
Text
Hangi Ben?
Hayat denilen labirent boyunca seçtiğimiz her kapıdan, geçtiğimiz her yoldan, döndüğümüz her dönemeçten, aştığımız her engelden, karşılaştığımız her aldatmacadan sonra yolumuza hep farklı bir birey olarak devam ediyoruz. Bu durumda başlangıçtaki benlik, kişilik ile sonuçtaki benlik, kişilik arasında uçurumlar kadar fark meydana geliyor. Sonuç olarak hangisi saf kişiliğimizin veya olgumuzun karşılığı? Değişmek, evirilmek sonucunda varılan benlik mi bizi yansıtıyor yoksa başlangıçtaki saf benlik mi? Niye değişiyoruz? Hayat mı değişiyor? Bence hayır! Bilim birçok konuda net. Değişen ne peki? Aslında değişen de yok. Değişen ya da değişmeyi bize talep eden yine biziz… Annemiz söyler şöyle ol der, babamız hayal kurar bizim üzerimizden, arkadaşlarımız onu yapma bunu yap der, sevgilin zaten her şeyine karışır. Hep değişir dururuz! Peki bu durumda hangimiz hangimiziz? Hangimiz doğru biziz?
2 notes
·
View notes
Text
End of the Love...
2 notes
·
View notes
Text
“Senden soğudum” demesinin 45′inci günü, susmasının ve sesini bir daha hiç duymamamın 7′nci günü... Cehennemdeki umudumun her geçen saniye azalması ise .........
2 notes
·
View notes
Text
Yanında değilim prenses...
Aklımda da hep o gülüşün.
Bir şey söyleyeyim mi?
Sen gülme sakın güzel kız...
Çünkü sen gülünce;
Güller yapraklarını döküyor, kumrular hayata küsüyor.
Senin o dudakların gamzelerinle birleşince bütün çiçekler boyun büküyor.
Cindirella, Rapunzel, Pamuk Prenses; hepsi umutlarını yitiriyor.
Uyuyan güzel mi? O hepten uyuyor.
Sen gülünce;
Bulutlar arkanda sıra duruyor, melekler surat asıyor hep kıskançlıklarından...
Bir bilsen be güzelim, sen gülünce dünya duruyor...
Bir de yanına geldiğimde ne diyorum biliyor musun?
Gül be anasını satayım... Gül...
Varsın dursun dünya!
Yeter ki hep gül...
Ö.A.
2 notes
·
View notes
Text
Kahve festivalini bira ile sonlandıran ben ile, alkol gecesini kahveyle bitiren benim aramdaki fark ne ki?
2 notes
·
View notes
Text
Yine Bir Gün Sıkılmışım...
Sıkılıyorum la, vallahi.
Öyle bir havadayım ki; ne güneş görmek istiyorum, ne de yatağa gitmek. İş zaten bitmez çile onu saymıyorum artık dertten. Daha büyük dertlerim var mesela ne yapıpta yiyeceğim ya da ne söylesem dışarıdan. Gerçi söylesem param var mı onu bile bilmiyorum, cüzdanı kontrol etmedim. Kalkamıyorum oturduğum yerden. Zaten dışarıdan söylesem şimdi gelen arkadaşa kapıyı kim açacak?
Bilgisayar başındayken bırak klavyeye dokunmayı, fareye bile dokunmak istemiyorum. Yok mu şöyle düşünceyle hareket edecek bilgisayar falan?
Bira içiyorum kafa güzelleşir belki diye, üstüne canım çay istiyor! Nasıl bir insan oldum la ben!?
Müzik açıyorum, zorla da olsa. Sonra düşünüyorum ne dinlesem diye. O şarkıdan bu şarkıya, o tarzdan bu tarza, dön babam dön. Ses ayrı bir dert. Çok mu, az mı? İkisi de sorun olmuyor benim evde ama sorun benim kafada!
Saat akşamın beşi oldu kahvaltı yapmadım, zaten istemiyorum da! Akşama ne yapayım diye düşünürken uyumak geliyor aklıma. Kalkıp yatağa gitmiyorum, şuracıkta koltukta uyur muyum ki acaba? Yok, gerek yok, vazgeçiyorum. Kalkmayacağım koltuğumdan, gerekirse burada uyurum uzun zamandır yaptığım gibi.
Mesela bitkileri çok iyi anlıyorum bu sıralar. Bu gidişle çok yakındır fotosentezi de çözmem. Koşmak istemiyorum, kilo almak hiç istemiyorum. Basket oynasam diyorum, bahane üretip duruyorum. Gece yatmak istemiyorum, sabah kalkmak zaten bir işkence! Uyanmış gibi görünsem de aslında bir süre daha uyuyorum, biliyorum. Büyük ihtimalle yüzüme bakanlarda biliyor.
Yazmayı bir kenara bırakın, okumak apayrı bir yük geliyor artık. Yaptıklarımı bırakalı çok oldu. Maketim bir köşede beni bekliyor, bakkala gitmek zulüm, kitaplar eskidi kapakları açılmadan, oyunlar kaldı olduğu yerde, sokaklarda zaten yağmur var, yağmurdan nefret ederim. İlginçtir Ankara sonrasında yaşadığım her yer yağmuruyla meşhur, yağmur hala yağıyor! Sevmiyorum işte, sulu şeyleri sevmem ben. Ne olduğu belli değil, soğuk mu sıcak mı? Net olmalı bazı şeyler, öyle yüz göz olmamalı! Nerden nereye bağladım ya da bağlayamadım farkındayım ama aklıma geldi işte. Beyin sürekli çalışıyor, boşa yanan soba gibi dünyayı ısıtıyoruz (!)…
Daha önce de bir arkadaşımızın yazısına yorum yapmıştım “BASİT DÜŞÜN, BASİT OLSUN”… İşte tam olarak bunu istiyorum, zorlamayın sınırları. Olacaksa olur, olmayacaksa olmaz her ne düşünüyorsak. Bu kadar basit. Gerek yok boş komplolara. Sıkmayın yani kendinizi, özgür olun, ferah olun.
Konuşmayın boş, boş. Zaten sevmiyorum boş şeyleri, yapamıyorum zaten. Zorlasam da olmuyor, beceremiyorum. Bir şey anlatmaya çalışıyorsanız mesela direk söyleyin, ima etmeyin. Sevmiyorum, istemiyorum. Yoramıyorum zaten bitap düşmüş beynimi, zorlamak istemiyorum. Bataryası bitmek üzere olan, maksimum güç tasarrufunda kullandığımız cep telefonları gibiyim işte, zorlamayın beni boşuna. Konuşacaksan konuş ve bitir ya da bırak öyle kalsın, kendi kendini yesin dursun. Bulaşma, bir sebepte sen olma bunca sebeb-i ziyanın üzerine.
Öyle şeyler konuşuluyor, yapılıyor ki etrafımda sessiz kalmak istiyorum. Konuşmak istemiyorum, konuşursam size bir şeyler anlatmak için sonsuza kadar konuşmam gerekecek. Bilmediğiniz tek şeyin “bir şeyler bilmediğiniz” olduğunu anlayıncaya kadar konuşmam gerekir ki, siz bilenler (!) asla bunu kabul etmezsiniz.
Beynime yağan yağmur gibisiniz, sırılsıklam ettiniz beni.
La bi gidin la!!!
2 notes
·
View notes
Text
Kendini karanlık odalarda hissettiğinde,
Çıkmaz sokaklara daldığında zihnin,
Bir ışık aradığında nefesin,
Ellerini yüreğine götür;
İşte o zaman hayat sana kalbin kadar temiz yollar sunacaktır...
...Bir Dost...
1 note
·
View note
Text
Acının 43.günü... Sessizliğin 10.günü... Son bir konuşma! Üzerinden daha 24 saat geçmedi... Ama her saniyesi aklımda. O son kapatış aklıma her geldiğinde gözüm doluyor, göz yaşlarımı tutamıyorum. Kalbim titreyerek atıyor, duracak sanıyorum. Dudaklarımda et kalmadı ısırmaktan... Ama hiç birisinin acısını hissetmiyorum! Gerçekten hissetmiyorum, bir gram canım yanmıyor! Neden biliyor musun? Nedensiz yere gidişinin acısını bastıramıyorum... Henüz acısız geçen bir saniyem olmadı... Nefesim kesiliyor... Yok olmak istiyorum ve sanırsam yok oluyorum...
1 note
·
View note
Text
43 gün sonra konuştu... Telefonda... "Ben Yapamıyorum" dedi...
1 note
·
View note
Text
09.12.2020-Bugün 10'uncu gün bitti sesini duymayalı... 43 gündür yalvarıyorum, arama diyordu... Aramadım, 10 gün bitti aramadı! Yine çiğniyorum kendimi, yine eziyorum prensiplerimi, yine bitiriyorum tüm karakterimi... Aradım, meşgul... Aradım, açmadı... Dönmedi! Dönmüyor! Aramıyor!!!
1 note
·
View note
Text
07.12.2020... Kısa da olsa bir düğün yaptık. Dans ettik ama kısacıktı, olsun. Düğün bitene kadar yüzünü bir daha görmedim... Masalardaki boşları tepsilerle taşıdım, bir kac pizza tahtasını ve kağıtlarını yere düşürdüm. Herkes dağıldı, gitti. Ben hala takım elbiseliyim. Sonra gezindim etrafta eşimi aradım bulamadım. Telefonla aradım açmadı. Bir daha aradım cevap vermedi. Arkadaşını aradım İzmit'e gitti dedi... Düğün günü. Arkadaşı "Hayırlısı olsun" dedi. Ben yine yıkıldım. Sonra mesaj geldi "Supriiizz" diye... "Normal mi bu yaptığın?" diye cevap yazdim. Bana "Aşkım anlatırım. Sence hangisini alayım?" diyerek yolda gördüğü bebek resim albümlerinin fotoğrafını attı. Mesaja bakıp küfür ederken gözlerimi açtım... Rüyamda da terketti ama bu sefer dalga da geçiyor.... Naptım la ben bu dünyaya?
#rebelpuppet#ruya#anı#dream#memories#ayrılık#broken#ozlemek#gece#acı#aşk#miss#night#pain#love#lonely
1 note
·
View note