#otuzlar
Explore tagged Tumblr posts
karsiyakablog · 2 years ago
Photo
Tumblr media
📷 İnciraltı'nda bir Aile / 1937. 📌 Geçmişte bataklık olan İnciraltı, yapılan çalışmalar ile 1880'li yıllarda bataklıklardan kurutuldu. 📌 İncir ağaçlarının bu bölgede çok olmasından dolayı günümüze ismi İnciraltı olarak gelmiştir. 📌 Çocukluk dönemi 1960'lı yıllara rastlayan rahmetli Sancar Maruflu o döneme ait anılarını şu cümlelerle anlatır; "Eskiden yaz mesaisi vardı. Erken işe gidilir, saat ikiye kadar çalışılır, sonra yaz mesaisi başlardı. Saatlerimizi ona göre ayarlar, Karşıyaka'dan Konak'a gelirdik. Rahmetli babamın işyeri o civardaydı. Babamla buluşur, vapura binip İnciraltı'na gider, öğleden sonraki saatlerimizi orada geçirirdik. Geç saatlere kadar İnciraltı Plajı'nda denize girer, akşama doğru orada yemeğimizi yerdik. O zaman oralarda halkın oturabileceği, yemek yiyeceği salaş balıkçılar vardı. Balıklarımızı seçer, pişiriciye verir, masalara otururduk. Salataları, soğuk mezeleri de alıp tabağımıza koyardık. O yıllarda iki çocuklu dört kişilik bir aile çok kolay balık ziyafeti çekebilirdi kendine. Dönüşte yine İnciraltı vapuruna biner gelirdik. Vapur önce Konak'a uğrar, yolcuları indirip Karşıyaka'ya geçerdi. Eğer vapuru kaçırırsak, Bussing marka otobüsler vardı. Onlara binerdik. İnciraltı bir harikaydı." ------------------------------------ @karsiyakablog ------------------------------------ ✔︎ 𝐅𝐨𝐥𝐥𝐨𝐰 @karsiyakablog ☞︎︎︎ Lɪɴᴋ ᴏғ karsiyaka.blog ɪɴ ʙɪᴏ シ ︎ ------------------------------------ ☁︎ 𝑓𝑜𝑙𝑙𝑜𝑤 𝑡ℎ𝑒 𝑐𝑜𝑚𝑚𝑢𝑛𝑖𝑡𝑦: #eskikarsiyaka #eskiizmir ------------------------------------ ♧︎︎︎ Tᴀɢs : #izmir #eskiizmir #Turquiehistoire #Σμύρνη #Κορδελιό #eskiizmirfotoğrafları #smyrna #Σμύρνης #Ελευθέριο #inciraltı #eskiinciraltı #Τουρκία #SancarMaruflu #otuzlar #Turquie #oldpic #LhistoiredIzmir #historicalphotographs #oldphoto #Turkey #1930s #histoiredelaTurquie #turkischer #smyrne (İnciraltı Kent Ormanı) https://www.instagram.com/p/Cn7EMrDIx8b/?igshid=NGJjMDIxMWI=
0 notes
benmisim · 2 months ago
Text
35 yaşımı hayal ederken sanki ohoo çok varmış gibi geliyo, sonra pandeminin 5 yıl önce olduğunu hatırlıyorum....... ve bundan 5 yıl sonrası da hiç uzak gelmemeye başlıyo... insanların "otuzlar nasıl geçti anlamadım" dediği yere bir haftada gelmemem lazım ya :D
11 notes · View notes
efendimacarmisinizkapiyi · 1 year ago
Text
Eğer otuzlar çocukluk ve ergenlikte yapamadıklarını, elde edemediklerini telafi etme yaşlarıysa bateri için para biriktirmeye baslayim ben
11 notes · View notes
layemut-1 · 1 year ago
Text
Meva
Sana geliyor ayaklanıp,
Rûhumun en taze bayatları.
Seni gören omurgam kanatlanır.
Sen, içimdeki kafesin anahtârı..
En aydınlık çağa dair sözüm “sen”sin.
Geçmesin hiç bir ömür öz’üm sensiz..
Ediyor zamanla kendini gözüm tenzih;
Zira yükselir bakınca senin gözünden zir.
En karanlık çağda dâhi ben tektim.
Yâri olmayan kurt dağlarda hep tektir.
İçimde güllerle kaplı kaleme yek mevkin.
Kendini, aşk tohumu dolu küfenle gelirken ektin .
Sen kendini ektin de değişti iklim.
En saf gül cemâlisin bu asrın mihri;
Bu yüzden parmaklarım iğne, ruhun iplik,
Seni içime çırıl çıplak hâlinle diktim..
Her iğne çekişim akıttı kanımı katre katre.
Aşk için yer verilir her zaman harbe kalpte.
Karanlığımı aydınlattı gözlerindeki dantel.
Kumaşıma dokuduğum bir inci tânesi handen.
Ciğerlerimin duvarları da dua kaplı.
Sana işlemiyor korkudan duran aklım.
Nezaketinden eriyor bu parmaklık;
Sen de biliyorsun, göğüs kafesime vuran haklı..
Dökülür sırlar sen gelirsen haznesinden,
Göklere tırmanır elimdeki saz sesinle.
Beni görüp duymayan sağırlar varmış,
Taşacak bir gün aşk yönündeki az kesimler.
Bak desinler değil, gör desinler diye,
Kurtulsun zincirdeki kör esirler diye,
Seni hisseden diyarlar serinler diye,
Akacaktır aşk mevsimi sesinden ile..
İlden ile her dilde destan olacaksın.
Aşka uzak her fizanda mesken salacaksın.
Susuz çöllere yağmur gibi konacaksın.
Göreceksin bir sen olacak sorulacak sır.
Alışacaksın her gün yeniden doğmaya.
Beni bu sıcaklığının ekseninden kovma yár.
Sevmeyi bırakamaz gönül evi elinde olmayan.
Isısı geçmemiş bu közüm elimde son mayam..
Tek dayağım, sen dayan, aşka küsme.
Sana gözüm gibi bakarım asla üzmem.
Gönül gözümün perdesini aşkla süsle.
Bir gün ayn-ür rzá olacaktır bir başka yüzde.
Seninle muhabbet etmekten bıkmam.
Bana asırlarca yaslan, dinlen ama yıkma.
Yaklaştıkça öldürür ruhumu otuzlar, kırklar.
Zamanla sınırlı bu zindana kanatlarımı tıkma.
Etme beni mahrum saçlarının gölgesinden,
Parmak uçlarımdaki sinirler ölmesinler.
Kıskanır olmuş esir kuşlar hür sesimden,
Bırakmam kapalı bir kafes yeter ki yön desinler.
Seni bulmak için dağlar aşmışlığım var.
Süzülmüşsün diplere doğru taşmışlığınla.
Seni aramak geride kalmışlığımdan mı ?
Seni aramak, yüreğime hasret katmışlığındandır..
Bu yüzden seni aramakta haklı.
Seni aramak kadar bulmak da hakkım.
Nice büyük şairlere dilimin ucunda aktın.
Dediler ki onu aramak da, bulmak da haktır..
Öyle ki bir bedevîden farksızdır rûhum,
Alıp götürmüş gemisinde yalnızlık Nûhu.
Sen, sahralarda aşk sofram, ufkum,
Kum tanelerinden uzun bir sarayın nûru.
Ve o kadar uzun ki buna yolsuzluk da dâhil.
Ama belli belirsizsin ki bu sonsuzluktan âdil.
Bir sesin var ki uzaklarda sonsuzluğa da kâdir.
Uzaklar ve sonsuzluktaki olumsuzlukta hâlim.
Ne kadarımsa şimdi, o kadar geçmişim,
Geçmişimde olduğum kadar şimdi de hiçmişim.
Düşecek bir gün geçmişime er ya da geç işim,
Sen tez davran beni gönül mutfağına geç, pişir.
Ve bin atıma, seninle cennete koşturalım.
Aşk sevmez atında tek başına boş duranı.
Sensizliği yas edinmiş zihinde boştur anı.
Gel derim, seninle cennette hoş duralım..
Aşamıyorum çünkü bu sisli hisleri,
Gözlerimin camında koşturuyor su.
Beni yarım değil bir tam anla isterim,
Yalnız sen penceremde hoş duruyorsun.
Sensiz dolmak bilmez içimdeki bu yarım.
Bir ses ver, dağları, taşları duyalım.
Seninle taşlaşmış kalpler de uyanır.
Adımların içimdeki sağırlar devrinde bir uyarı.
Duyabilmekten de güzeldir seni duymak.
Seni içimin en kuytulu devrinde bulmak;
Öyle karnavallı bir his ki benim için,
Beni bu histen mahrum kılacak uzaklara uyma..
Beni uzaklarla tanıştırma, dön gel geri.
Bulabilirsem sana gelen bir yön, el ver derim.
Bana gelen kapalı, sana gelen yol gel gelde mi ?
Sana gelemediğimden bu noktada pergel benim..
0 notes
sanalkelam · 6 years ago
Text
Krallar filozof, filozoflar kral olunca...
Tumblr media
Asırlardan beri süre gelen “devlet” hakkında yazılan bütün eserlerin yazımlarının aslında birer cevap olduğunun gerçeği su götürmezdir. Aristoteles’ten günümüze kadar yazılan bütün bu eserler aslında “Devlet” isimli bu esere cevaptır.
Platon MÖ 428 - 348 tarihleri arasında yaşamış ileri görüşlü Yunan düşünce adamı, ekstremisttir. Platon Peloponnes Savaşı başlangıcından 4 yıl sonra doğmuştur. Atina’da demokrasi çöktüğünde 23 yaşındaydı. Yenilenen demokrasi MÖ 399 yılında hocası Sokrates’i idam ettiğinde 28 yaşındaydı. Bu olaydan sonra Atina’dan ayrılmış - tahminen 18 yıl süren bir ayrılık – bütün Yunan topraklarını gezmiştir. Döndüğünde ise Platonik akademinin – Akademos – kurucusu olmuştur. Ki kurulan bu akademi daha sonrasında çevresine ve özellikle de Yunan ve Roma dünyasına felsefi kaynaklık etmiştir. Okulun en bilindik öğrencilerinden birisi de Aristoteles’tir. Yaklaşık olarak 300 yıl etkin bir şekilde eğitimin devam ettiği bu okullarda Hristiyanlığı’nda çıkması ve yaygınlaşmasıyla manastırlara devredilmiş; akabinde ise modern çağın üniversiteleri haline gelmiştir. 80 yaşına kadar yaşamıştır.
“Bir adam güzel şeyleri sever ama güzelliğin kendine inanmaz, onu öğretmek isteyenin ardından gitmezse, gerçekten yaşıyor mu dersin bu adam? Yoksa ömrü bir rüya içinde mi geçiyor? Rüyanın ne olduğunu bir düşün... Uyurken ya da uyanıkken bir şeyin benzerini, onun benzerini olarak değil de, kendisiymiş gibi görmek değil midir rüya?
...
Oysa ki, güzelliğin kendi varlığına inanan, hem onu hem de katıldığı şeyleri gören, güzeli güzel şeylerle, güzel şeyleri güzelle karıştırmayan adam rüya içinde mi yaşar, yoksa gerçek içinde mi?” (Alıntı)
Hazır üniversite demişken Platon’un şehri Kallipolis ve üniversiteler arasındaki benzerliği de görmemek elde değildir. Her iki yerde de kızlı-erkekli kişiler “genç bir yaşta” “bilgi, cesaret, özgüven, liderlik, sorumluluk ve disiplin” kapasiteleri ile seçilip, beraber eğitim görürler ve –burası önemli – “ailelerinden uzakta…” Ortak yaşam alanları, ortak yemek alanları, aile kavramının ortadan kalktığı bir yerde birlikte ders çalışarak eğitimlerini sürdürürler. Her iki kurumda da bu saydığımız özellikler ortaktır ve en iyi olmak, insan yararına, kamu yararına en iyi olanları seçmektir. Akabinde ise yıllar sürecek zorlu bir ders ve eğitimden geçerler. Eğitim sonucunda ise başarılı olanlar hem Kallipolis’te hem de üniversitelerde yani günümüzde liderlik, kamusal pozisyon almak için hayata atılırlar. Bu da bize Platon’un mirasçısı olduğumuz kanısını güçlendirir. Bir deyime ise Platon olmasaydı üniversiteler olmazdı.
Platon’un Devleti neden yazdığını anlamak için yine 70’li yaşlarında kendi yazımları olan otobiyografi değeri taşıyan mektuplarına bakmak en yeterli kaynaktır. Buradaki mektupları bir dönem Sicilya’da bulunmuş olmasından dolayıdır; 7. Mektup olarak ele alınan “Platon'dan Dion'un akraba ve dostlarına” başlığıyla gönderilmiş mektuptur.
“Gençlikte, ben de birçok genç gibiydim. Kendi kendime davranabileceğim gün gelince, hemen devlet işlerine atılmaya karar vermiştim. Ama o zaman, bu alanda birçok değişme olmuştu; kendimi şu durum karşısında buldum: Birçok kimse, o zamanki yönetime saldırmış, ayaklanma çıkmış ve yeni yönetimin başına elli bir kişi konmuştu. Bunlardan on biri kentte, onu da Peiraieus'da görev almıştı; görevleri agorayla kentin yönetimini ilgilendiren işlerle uğraşmaktı. Öteki otuzuna, tam yetkiyle en yüksek erk verilmişti. Bunlar arasında tanıdıklarım, akrabalarım vardı; uygun bir iş vermek üzere beni hemen çağırdılar. Genç yaşım düşünülecek olursa, hiç de aşırı olmayan birtakım düşlemler kuruyordum: Bunların devleti, eğrilik yolundan doğruluk yoluna getirerek yöneteceklerini sanıyor, ne yapacaklarını merakla bekliyordum. Oysa çok geçmeden, eski düzeni sanki altın çağmış gibi arattıklarını açıkça gördüm. Birçok zorbalıktan başka, o zamanın en doğru adamı olduğunu çekinmeden söyleyebileceğim yaşlı dostum Sokrates'e de saldırdılar. Onu başka kimselerle birlikte, bir yurttaşı yakalamaya göndermek; bu yurttaşı ölümle cezalandırıp, Sokrates'i, istesin istemesin, siyasetlerine karıştırmak istiyorlardı. Sokrates onları dinlemedi; onların büyük suçlarına ortak olmaktansa, bütün tehlikelere göğüs germeyi yeğledi. Ben de, bu türlü şiddet olayları ve buna benzer, bunlar gibi önemli daha başka zorbalıklar karşısında tiksinti duydum; olup biten iğrençliklerden uzaklaştım. Az zaman sonra, Otuzlar düştü; kurmuş oldukları yönetim biçimi de onlarla birlikte ortadan kalktı.
… Bununla birlikte, bu durumu iyileştirmek ve tüm yönetim biçimini değiştirmek için yollar aramaktan geri kalmıyor, eyleme geçebileceğim anı bekliyordum. Ama sonunda, o zamanki bütün devletlerin kötü yönetildiğini anladım; çünkü yönetim, uygun koşullar altında yetkin olarak yeniden düzenlenemezse, yasalarının iyileşmesine hemen hemen olanak yoktur. İşte bunun için, felsefeyi överken, ancak felsefenin yardımıyla devletlerin ve kişilerin yönetiminde doğruluk gösterilebileceğini söylemiş; bundan ötürü de, insan soyunun, başına çöken belalardan ancak tam ve gerçek filozofların yönetimi ele almasıyla ya da devletin başında olanların, Tanrı'nın iyicilliğiyle gerçekten filozof olmaları durumunda kurtulabileceğini belirtmiştim.” Kaynak: Platon – Mektuplar - Çağdaş Matbaacılık Yayıncılık Ltd. Şti. – Aralık 1999 – Sayfa 14/15/16
Devlet bir ütopyadır. Bunu söyleyen Platon değildir. 15. Yüzyılda Sir Thomas More tarafından söylenmiştir. Muhakkak ki Devlet bir ütopyadır ve siyasetin çok iyi bir vizyonunu sunar. Kitabın rehber ilkesi karşılılıktır. Devlet ve insan ruhu arasındaki karşılaştırmadır. Modern ve totaliter bir devletin modeli anlatılmaktadır. Şiirde ve teolojide ciddi bir sansürün yapılması, özel yaşam alanı ve ailenin kişilerin hakları olmamasını öngören bir yapıdadır.
“Kamusal eğitim hakkında iyi bir fikir edinmek istiyorsanız Platon'un Devletini okuyun. O, kitapları başlıklarıyla yargılayanlar gibi siyasi bir deneme değildir, eğitim üzerine şimdiye kadar yazılmış en iyi, en güzel eserdir.” Jean-Jacques Rousseau
Devlet on tane kitaptan oluşmaktadır. Birinci kitap bir önsöz, hazırlık, hazırlama mahiyetindedir. İkinci kitap ile altıncı kitap ise kurumun/devletin yani siyaset felsefesinin en yoğun olduğu bölümlerdir. Yedinci ile onuncu kitap ise devlet insan, devlet insan ruhu ve insan metafiziği olarak devam etmektedir.
Birinci kitapta adalet ve doğruluğun tanımı değil de yararlarının konu edildiği diyalog adaletin faydasıyla çözeme ulaşmayı hedefler. Ancak ikinci kitapta bulunan bir hikâye ise mutlak bir gücün hâkiminin neden adaletli ya da adaletsiz olunmasını çürütmektedir. Gyges adındaki bu çobanın hikâyesi bize “güçsüzün” doğruluk arayışı olduğunu hatırlatmaktadır. Çünkü güçlüye adalet gerekmez, o kendi adaletini kendisi yaratabilir. Bu kısım Adeimantos’un sahneye giriş yeridir ve kitabın değiştiği, ismine uygun olarak şekillenmeye başladığı alandır. Sokrates burada bir düşünce fırtınası yaratmayı teklif eder ve bu düşünce paylaşımının ise bir devlet yaratma düşüncesi olduğunu kabul ettirir. Buradan sonraki kısımlar ise kendisi gibi aristokratlara yani diyalogda bulunan Glaukon ve Adeimantos’a göre ilerleyişini sürdürür. Şehir ve ruh metaforunu, her şey kendine benzer ya da benzerini arar düşüncesiyle doğruluğu her ikisine de uygular. Şehir ve ruh hipotezi o şehirlerde yaşayan kişilerinde benzer olduğunu, bu benzerliklerin Timokrasi, Oligarşi, Demokrasi ya da zorbalıkla yönetilen şehirler arasındaki benzerlikleri açığa çıkarır. Her rejim kendinden sonra gelen rejime referans ve rehber olur.
“Bir şehrin duvarları tuğladan değil insandan yapıldı mı, surları olmasa da olur.” (Alıntı)
İdeal insanı keşfe çıktığımız yedinci kitabımızda yapılan bir mağara benzetmesi kişilerin konfor alanından uzaklaşmasından korkmasını, zincirlerini kırıp yeniliklere ulaşamamasını içermektedir. Belki de kitapta bulunan en can alıcı insan psikolojisinin dibine inilen yerdir bu kısım.
Adil bir devlet kurulumda ilk önce yapılacak şeyin şairlerden, mit yaratıcılardan, hikâyecilerden başlanılmasını gerektiğini öne sürer ve bu ütopyada sansürü ileri derecede meşrulaştırır. Çünkü çocuğa küçük yaşta neyi hikâyelerseniz büyüdüğünde de o yönde bir yaşam tarzı benimsemesine olanak tanırsınız. Özellikle üçüncü kitapta Sokrates’i Homeros’un üzerine yürütüp, mitoloji yaratıcısı bu adamı yerdiğini gördüysek de onuncu kitapta bunun daha fazlasını görmekteyiz. Platon’un Homeros kitabından çekinmesinin sebebi günümüz anlayışı ile bakmak yerine; o devirde Homeros kitaplarının dini kitap olduğunu varsaydığımızda ortaya çıkar. Günümüz şiir, destan diye nitelendirdiğimiz bu kitaplar; o devrin yegâne din kitaplarıydı. En küçük bir sorunda o kitaplar açılır, onlardan bakılıp ona göre hareket edilirdi. İnsanlar o kitaplara göre yetişir; özel hayatlarından ziyade siyasal hayatlarını da buna göre düzenlerler ve Homerik kahramanların onları takip edenlere kötü örnek olmaktadır. Hatta Homeros’un iyi, hoş birisi olduğunu da söyler; ancak insanlık adına, devlet adına bir şey yapmadığını da açıkça belirtir. Ne bir Sparta Kralı ve Kanun Koyucusu olan Lykurgos olduğunu ne de Yunan Devlet Adamı Solon olduğunu söyler.
“...şehirlerin de insanlar gibi kaderleri olduğuna... inanılırdı.” (Alıntı)
Platon kitabından bedenin çürümesine değinmiş ve ruhun ölümsüz olduğunu vurgulamıştır. Ruhun ölümsüz olduğunu savunan belki de ilk Yunan filozofu olduğunu söylesek hata etmemiş oluruz. Ayrıca kitabın sonunda verilen “Er’in” hikâyesi ise bir cennet / cehennemvari bir yerin varlığından bahsetmektedir. Genellikle tek bir tanrıdan ve bazen de tanrılardan bahsetmesi ise tek tanrının varlığına inandığını göstermektedir. Bu tek tanrı söylemi de ölümsüz ruh söylemi gibi bulunduğu coğrafyada ilk bir söylemdir.
“Özü gereği, bir şeye bağlantısı olan her şey, tek başına ve kendi içinde ele alınınca, yalnız kendisine bağlı kalır. Buna karşılık belli şeylerle ilgileri bakımından ele alınırsa, kendisi de belli bir şey olur!” (Alıntı)
Diyalog karakterleri;
Sokrates; ana karakter. Diyalogda bulunan diğer karakterlerin doğrularını tartışma, konuşma vasıtasıyla çürütme yoluna giden, bu yolda ikna edebilen, erdemin, bilginin ve insan ruhunun en ince ayrıntılarını çok iyi gözlemleyen karakterdir.
Glaukon; Platon’un kardeşi, aristokrat. Diyalogda düşünceyi edilgen etmeye yarayan iki karakterden biridir. Genellikle içerikte “Evet,” “Hayır,” “Doğrudur…” gibi kelimeler ile karşımıza çıkar. Ancak Kallipolisi yönetebilecek karakterlerden birisi olarak gözükmektedirler.
Adeimantos; Platon’un kardeşi, aristokrat, zevk düşkünü, hedonist. Diyalogda düşünceyi edilgen etmeye yarayan iki karakterden biridir. Genellikle içerikte “Evet,” “Hayır,” “Doğrudur…” gibi kelimeler ile karşımıza çıkar. Ancak Kallipolisi yönetebilecek karakterlerden birisi olarak gözükmektedirler. Glaukon ile arasında fark ise Adeimantos daha cesurdur. Adaletin ise güçsüzlerin dostu olduğunu savunur.
Kephalos; gelenekçi, düz kafalı. Diyalogda aileyi temsil eder. Hatta ailenin başıdır. Ailenin başı olması sebebiyle en yaşlısıdır. Aralarındaki konuşmalar yaşlılığın nasıl olduğu ve cinsel ihtiyaçlara dem vurur. Kitap içerisinde Sophokles ile alakalı bir hikâye anlatır. “Sophokles: “Bırak canım sen de, dedi; bu işten kurtulduğuma bilsen ne kadar seviniyorum. Deli ve belalı bir efendinin elinden kurtulmuş gibiyim”. Sophokles’in bu sözünü beğenmiştim o zaman. Yine de beğeniyorum. Gerçekten, ihtiyarlık bu bakımdan kurtuluş sayılır. İstekler, hırslar gevşeyince insan rahatlar, Sophokles’in dediği gibi zırdeli bir zorbanın elinden yakasını sıyırmış olur. Yaşlıların yakınlarından çektiklerine gelince Sokrates, bunların da sebebi ihtiyarlık değil, insanların kendi huyudur. Ölçülü, uysal olana ihtiyarlık dert olmaz. Öyle olmayana ise, gençlik de bela olur, ihtiyarlık da.” (Sayfa 3) Helenistik dönem yaşam tarzı cinsellik ve para kazanma olarak yaşam tarzıydı. Yaşlanınca ise dine kendini adar ve bu yaşam tarzından kurtulurdu. Platon’a göre bu yaşam tarzı düşündeki devlete uymuyordu ve bu sebeple sadece birinci kitaptan sonra Kephalos’a diyalogda yer verilmemiş, böylece gelenek kovulmuştur. Bu hususta en iyi söylemi Jean-Jacques Rousseau yapmıştır; “Siyasette de ahlakta olduğu gibi, iyilik etmemek kötülük etmektir. Yararlı olmayan her yurttaş zararlı bir insan sayılır.” (Alıntı)
Polemarkhos; mirasçı, vatansever, soylu ya da centilmen. Adalet olarak herkese hakkının verilmesi taraftarıdır. Dostlara iyilik, düşmana ise kötülük yapmayı amaçlar. Dost ve düşman arasındaki ayrım, adil ile adaletsizlik arasındaki ayrım ve iyi ile kötü konularına en iyi sorular bu karakterden sorulur. Sokrates ise gereken cevapları verir ve karakterin düşüncelerini çürütür.
Thrasymakhos; Sokrates’in karşıtı, zıt görüşü, rakibi, realizm taraftarı. Kendisi eğitmendir ve öğrencileriyle beraber girerler diyaloğa. Diyalogda bulunan en dişli karakterdir. Adaleti bildiğini ve bunu diğer kişilere öğrettiğini savunur. En belirgin cümlesi ise; “Doğruluk/adalet, güçlünün işine gelendir.” (Sayfa 17) Kanunları bu güçlü kişiler koyar ve kanunlar tamamen bu kişilerin elindedir. Kanunlar ise bu güçlü kişilere hizmet eder savını ortaya atar. Konunun özeti olacak alıntı ise;
“Derler ki, tabiatta haksızlık etmek iyi, haksızlığa uğramak kötü bir şeydir. Haksızlığa uğrayanlar ise haksızlık edenlerden çok daha fazladır. İnsanlar, birbirlerine haksızlık ede ede haksızlığa uğraya uğraya, birinin tadını, ötekinin acısını duymuşlar. Haksızlığa uğramaktan sakınamayacaklarını, haksızlık etmeyi de her zaman beceremeyeceklerini anlayınca, bir anlaşmaya varmayı düşünmüşler, kanun koymuşlar, kimse haksızlık etmeyecek, haksızlığa uğramayacak diye. Kanunun buyurduğuna, kanuna uygun olana da doğru demişler. İşte doğruluğun kaynağı, özü budur. Doğruluk, en iyi şeyle en kötü şeyin ortasında, yani haksızlık edip ceza görmemekle, haksızlığa uğrayıp öç alamamanın arasındadır. Bu iki şeyin arasında olan doğruluk iyi bir şeydir diye sevilmez: Ona değer verdiren, insanın hep haksızlık etmeye gücünün yetmemesidir. Gücü yetseydi, haksızlık etmeyi, haksızlığa uğramayı ortadan kaldırmak için kimseyle anlaşmaya kalkmazdı. Böyle yapması delilik olurdu.” (Alıntı)
Sözün özü; okuduğumuz bu kitabın görünen kısmı bir diyalogdur. Ancak içerisine girildiğinde edebiyat, felsefe, metafizik, siyaset felsefesi gibi sayısız bir içeriğe ulaşmaktayız. İstenilen açıdan bakılmadığında 50 kere okusak dahi anlamayacağımız bir içeriktir. Her okumada yeni bir şeylerin keşfine açıktır. Diyalog tarzı olduğu için yüksek sesle okunması tavsiye edilir. Okunması gereken naçizane eserlerin en başında olanı dersek hata etmemiş oluruz.
Sevgi ile kalın…
1 note · View note
hetesiya · 2 years ago
Link
Kapitalizm, İkinci emperyalist savaşın (1939-1945] ardından yaklaşık 30 yıl sürecek bir yükselme dönemine girdi. Kâr oranları, verimlilik ve üretimde önemli artışlar kaydedildi. Bu döneme Fransız iktisatçıları “şanlı otuzlar” diyecekti… Fakat balayı uzun süremezdi, zira krizler kapitalizmin mantığına ve işleyişine içkindir. Kapitalizm krizsiz yapamaz, yağmur bulutta ne kadar içerilmişse, kriz de kapitalizmde o kadar mündemiçtir… 1970’li yılların ortalarından itibaren (1974-75) kriz, tüm emperyalist ülkeleri yeniden etkisi altına aldı ve tüm dünyayı kapsar hale geldi. Krize, petrol krizi dediler. Hızını alamayın ırkçılar, krizi Arapların peydahladığını söyleyecek kadar ileri gittiler… Başka türlü söylersek, krizin “dışsal”, arizî bir şey olduğu söylendi… Oysa, ortalama kâr oranı, verimlilik ve üretimde önemli düşüşler söz konusuydu, sistem genişleme döneminin sonuna dayanmıştı. Velhasıl kapitalist dünya sistemi yapısal krize girmişti, veya aynı anlama gelmek üzere kriz, yeni bir uzun dalganın, yeni bir uzun durgunluk döneminin habercisiydi…
0 notes
renklitutkular · 5 years ago
Text
Otuzlar keşif ve beraber gelişmek
İnsanın cinsel iştahını kamçılayan bir şey, genç kızlar. Tazeliğin vücut bulduğu dişi formu. Ne yalan söyleyim ama dilini pek bilmem. Benim dilimi bir parça anlaması da akla uzak bir şey zaten.
Kurgusal bir şey tabii bu yaş grubuna temas heyecanı, kurgusal kalır, en azından akıllı bir erkek için. Hiçbir nitelikli erkek çünkü şehvet duygusunu yeni büyüyen, henüz bir dişi olamamış, ilişki kodlarını tanımayan genç bir kızın insafına bırakmaz. Dişiliğini büyük oranda keşfetmiş, sözleri güven uyandıran ve ilgiye değer bir örnek de gerçekten nadirdir.
Hoş bu arada otuzlarinda kadınlar arasında da bu primitif form hayat buluyor ve bu kadınlar çoğunluk. Sebebi karşılaştıkları erkeklerin onları geliştirecek boyutlarda olmamış olması bana kalırsa.
16 notes · View notes
adnanyesiltas · 6 years ago
Text
Tumblr media
KİRA ARTIŞLARINA ENFLASYON AYARI
Sevgili dostlarım, yeniden merhaba;
Konumuz yine ‘’Dünyada Mekan’’ Kira Artış Oranları
Ülkemizde yaşayan insanların çoğunluğunun en büyük sorunu, barınma sorunudur. Her insan, başını sokacağı bir sıcak yuva özlemiyle yanar tutuşur. Gelir dağılımındaki adaletsizlik, eğitimsizlik ve işsizlik ile birleşince bu sorun katlanıyor çoğumuzun malûmudur. Özellikle, kırsal bölgelerden büyük şehirlere göçen yurttaşlarımızın bu sorunu çok daha sancılıdır.
Bir ev alma hayaliyle nice canlar telef olmuştur. Doğduğu yerde doyamayanların acıklı hikayesini en iyi anlatan, sizin de seyretmiş olduğunuzu tahmin ettiğim; büyük aktör Şener Şen’in ‘’Züğürt Ağa’’ filmidir. Buna benzer hikâyelere; romanlarda, şiirlerde, yazılı ve görsel basında rastlamış ve gecekondularda hayatların nasıl harap olduğuna tanık olmuşuzdur.
Bu sorun halen devam ederken, kira artışları yüzde on civarında gerçekleşiyordu. Geçtiğimiz on yıl öncesine kadar, enflasyon yüzde onların altında seyrederken geçtiğimiz aylarda yüzde yirmi beş ila yüzde otuzlar sınırına dayanınca, bir kararname ile kira artış oranları yeniden belirlendi.
ÜFE'ye göre belirlenen kira artış oranları, Yeni Ekonomi Paketi YEP ile 2019 -2021 yılları arasında kira artış oranları TÜFE'ye göre yapılacak.
Kira nedir?
Bir konutun, bir mülkün veya taşıt gibi herhangi bir şeyin belli bir bedel karşılığında, bir süre için sahibi tarafından başkasının kullanımına verilmesidir.
Kira artışı nedir?
Çoğunlukla, kira bedelini enflasyona karşı korumak veya kiraya konu olan şeyin değerindeki artışı kira bedeline yansıtmak amacıyla, genellikle her yıl sözleşmenin yenilenmesiyle birlikte yeni kira döneminde ödenecek olan kira bedelinde yapılan güncellemedir.
Kira artışı ne zaman olur?
Kira artışı, kira sözleşmesinin yenilendiği ayda yapılır. Örneğin 5 Mayıs 2017 tarihinde başlayan bir kira sözleşmesi 1 yıl sonra yenilendiğinde 5 Mayıs 2018 tarihinden itibaren kira tutarı kira artışı uygulanarak tahsil edilir.
Ancak, bu yapılan yasal düzenlemeler yalnız meskenlerde uygulanıyor. Meskenlerde TÜFE oranlarına göre hesaplama yapılırken; işyerlerinde, sözleşmede belirtilen esaslara göre zam yapılıyor.
Mesken kira artış hesaplamalarında kullanılan üretici fiyat endeksi oranları ise her ay Türkiye İstatistik Kurumu tarafından açıklanıyor
Kanunda belirtilmemesine karşın kira artış hesabında hangi ÜFE oranının kullanılması gerektiği, yine Türkiye İstatistik kurumu tarafından hazırlanan rehberde belirtiliyor. Buna göre, kira artış hesaplamalarında bir önceki yılın aynı ayına göre değişim oranının kira artış hesaplamalarında kullanılması gerekiyor.
TEFE-TÜFE Nedir ?
Öncelikle bu terimlerin ne anlama geldiğini ele almak gerekiyor. TEFE ve TÜFE birbiri ile çok karıştırılabilen kavramlardır. Kısaca, TEFE ile fiyat artışları yani maliyetler belirlenirken, TÜFE ile fiyat artışlarında yaşanan talebin yönü belirlenmektedir.
TÜİK tarafından aylık olarak açıklanan enflasyon rakamlarına göre hesaplanması, 1 Temmuz 2012 itibarı ile yürürlüğe girmiş olan “6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu”nun 344. Maddesine göre yapılmaktadır. İlgili madde gereğince TÜİK’in belirlediği Üretici Fiyat Endeksi (ÜFE) artış oranını geçmemek kaydı ile kira artışı belirlenmektedir.
KİRACININ DİKKAT ETMESİ GEREKEN HUSUSLAR!
Kiracı, kiralananı özenle kullanmak zorundadır.
Kiracı, kiralananda ve çevrede oturanlara iyi niyet kuralları içinde davranmaya zorunludur.
Kiracı, kiralananı kısmen veya tamamen üçüncü kişilere kiralayamaz, alt kiraya veremez; devir ve temlik edemez.
Kiracı, kiralayanın yazılı izni olmadıkça, kiralananda değişiklik yapamaz; aksi halde, doğacak zararı karşılamak zorundadır.
Üçüncü kişilerin kiralanan üzerinde hak iddia etmeleri halinde, kiracı, durumu derhal kiralayana haber vermek zorundadır.
Kiracı, kiralananda yapılması gereken onarımları, derhal kiralayana bildirmek zorundadır; aksi halde doğacak zarardan sorumludur.
Kiracı, kat malikleri kurulunca kendisine tebliğ edilen hususları, kiralayana haber vermek zorundadır.
Kiracı, kat malikleri kurulu kararı uyarınca, yapılması gereken işlere izin vermek zorundadır.
Kiracı, kiralanandaki onarımlara katlanmak ve kiralanandaki olağan kullanımdan dolayı yapılması gereken onarımları yapmak/yaptırmak ve giderlerini karşılamak zorundadır.
Kiralananın mülkiyet hakkından doğan vergileri kiralayana, kullanımdan doğan vergi, resim ve harçları kiracıya aittir. Uyuşmazlık halinde, yerel örf ve âdetler uygulanır.
Kiracı, kira sözleşmesinin sonunda, kiralananı aldığı şekilde, kiralayana teslim etmek zorundadır: Keza kiralananla birlikte teslim edilen demirbaşlar da alındığı şekilde, kiralanana teslim edilmediği takdirde, oluşan hasarların bedelinin kiralayana ödenmesi veya eski hale getirilmesi zorunludur.
Kiralananın iyi ve kullanılmaya elverişli halde teslim edildiği asıldır. Aksi durum kiracı tarafından ispatlanmak zorundadır. Kiralananın normal kullanımından dolayı ortaya çıkacak yıpranma ve eksikliklerden dolayı kiracı sorumlu değildir.
Kiracı, kira sözleşmesinin sona ermesi veya satılığa çıkartılması halinde, kiralananın gezilmesine ve incelenmesine izin vermek zorundadır.
Kiralananın boşaltılması/tahliyesi gerektiği hallerde, kiralananın boşaltılmaması durumunda ortaya çıkacak zararlardan dolayı kiracı sorumlu olacaktır.
Kiracı, kendisi veya birlikte oturanların sağlığı için ciddi tehlike oluşturmayan kusurlardan dolayı, kiralayanı teslim almaktan kaçınamaz, sözleşmeyi bozamaz ve kiradan indirim talebinde bulunamaz.
Kiracı, kiralana yaptığı faydalı ve lüks şeylerin bedelini kiralayandan isteyemez ve sözleşme bitiminde bunları kiralayana teslim etmek zorundadır.
Kiracı, kiralayanın yazılı olurunu almak ve giderleri kendisine ait olmak üzere, genel anten, uydu anteni, kablo televizyon gibi donanımları yaptırabilir.
Marmara Emlak Müşavirleri
Yönetim Kurulu Başkanı
Adnan Yeşiltaş
0 notes
madamtutti · 6 years ago
Text
Yaş alırken..
Tumblr media
Kendimi bildim bileli büyümenin yaşı bende otuz oldu. Neden bilinmez, belki ben küçükken annem otuzlarındaydı ve etrafımda büyüğüm dediğim insanların yaş ortalamaları yaklaşık bu sayıya denk geliyordu. Çocuk aklımdan o zaman neler geçti de ben bu yaşa bu kadar büyük anlamlar yükledim bilmiyorum. Tek bildiğim birçoklarının aksine benim için öyle büyük bir anlamı vardı ki otuzların...
Doğum günü kutlamalarından çok haz eden biri değilim ama otuz yaşımda ben kocaman bir kadın olacağıma çok inandığımdan belki de kutlamaya ilişkin bütün hevesimi o yaşa bıraktım. Eee yirmiler sonuçta bana gül bahçesi vaat etmemişti. Hoş otuzlarında elle tutulur bir vaadi olmadı; ben sadece o zamanı çok bekledim. Tipik ben işte..
Yirmili yaşımda gelenler, gidenler, gönüllü kalanlar, kıranlar, dökenler ve bir ömür gönlüme yerleşenler oldu. Bu durum için en yalın haliyle diyebilirim ki büyüdüm. Daha ne olsun. Otuzların gelişiyle yeni yeni şeyler öğrenmeye başladım (sonuçta öğrenmenin yaşının olmadığını da öğrenmem lazımdı)
Mesela birinin yeri başka biriyle doldurulamıyormuş. Sevdiğinin yeri sen istesen de değişmiyormuş. Hep hayatımda olsun dediklerinden bir çırpıda vazgeçebiliyormuşun. Öyle ki geçmişte kalan en güzel anılar bile bir anda o kenarda köşede unutulmuş eşyalar gibi değersizleşip gözden çıkarılabiliyormuş. Sonra başkalarına öyle hatırı sayılır bir zamana bile ihtiyaç duymadan kucağını, gönlünü, hayatını, kalbini açabiliyormuşsun. Aslında sürekli izlediğin bir filmin devamı, okumaktan bıkmadığın bir kitabın en sevdiğin yeri gibi ya da içine işleyen şarkının can alıcı sözleri gibi bir hisle gelip dizinin dibine çöreklenebiliyormuş, o yeni gelen.
Otuzlar bahar temizliği gibiymiş. Fazlalıklarından arınma dönemi. Yıllarca 'idare ederim yaa n'olcak' dediklerini bırakma zamanıymış. Yeni yerlere gitme, ertelediklerini yapma dönemiymiş.
Sonra değişmeyen yanlarını görüyormuşsun. Kendim için diyebilirim ki ben bir daha olsa yine aynı yoldan gider yine aynı şeyleri yaparımın tekrar filmini çekiyorum. Akıllanmıyormuşsun. Hala hem canını yakıp hem de mutlu olabiliyormuşsun. İşin tuhafı bu hal için de gönüllü figüranmışsın.
Kıymetli bir hazine gibi koruduklarını bir sabah uyandığında çok da tanımadığın birinin kucağına bıraktığını görünce pişmanlık duymuyormuşsun. 'Hakikaten 'kıymetli olan' nedir?' kafasıyla hoyratlaşabiliyormuşun. Çocukken az merak ettiklerini bu yaşında tecrübe etmek için çırpınıyormuşun.  Artık daha ne olabilir ki seni yıkacak üzecek dediğin andan sonrasına kadar hayatında olan biten herşeyin bir parodinin küçük bir parçası olduğunu anlaman yirmili yaşlarında ki kadar uzun zaman almıyormuş. Hızlı akan bir sahnenin ikinci sekansında, en olmayacak şeyin olduğu o beklenmedik sahnelerde, artık eski masumluğunu kaybettiğinden midir nedir, ertesi sabaha ben bu filmi görmüştüm, acısı da mutluluk kadar hızlı geçmişti diyip yeniden en güzel maskeni takabiliyormuşun. Acının da mutsuzluğun da, zamansızlığı herşeyden daha çok sevdiğini anlaman zor olmuyormuş.
Geçmişten bu yaşına kadar yılmadan bıkmadan taşıdığın pişmanlık hissinin seni bitirdiğini öğreniyormuşun. 'Affetim!' demenin bütün ağırlıklarını atmanın kilit kelimesi olduğunu anlayıp yola hafiflemiş bir şekilde devam edebiliyormuşsun. "Bazı mevhumların yüreklerde var olmasının yeterli olduğunu" bir sabah uyandığında fark edip, umut etme halini değiştiremeyeceğini bildiğin senaryolara değil de yeni şeylere harcaman gerektiğine karar verebiliyormuşun. Geride bıraktıklarını hatırlamanın yangın yerinden arda kalan kor olduğunu ve hatırlama eyleminin ciğerlerine eskisinden daha çok zarar verdiğine karar verip yeni yollar aramaya koyulabiliyormuşun. Hiç bir yerlere gitmesin diye kelimere döktüğün 'an'larını artık seçerek yazıyor ilerde sana kalsın istediklerine daha bir seçici oluyormuşun.
Şimdi otuzların başındayım, hissettiklerim muhtemel ki yaşayacaklarımın yarısı bile değildir. Bir yıl sonra içimden dökülenler bunlardan daha farklı yada bin kat daha ağır olacak, kim bilir... Bilsem önlemler alıp yeni yeni barikatlar kurup, kestirme yol arayışına girermiydim hiç bir fikrim yok. Tek bildiğim şuan ki ben olmam da bana yirmilerimin katkısı. Hayatıma bir şekilde sızıp, beni kıran, döken, kafama huniler taktırıp deli gibi sokaklarda dolandıran, yüzüme ne zaman hatırladığımın önemi olmaksızın kocaman gülümsemeler konduran, bana sofralarını, yüreklerini açan, 'seni çok özledim be kadın' demeyi hiç eksik etmeyenler ve elbetteki hiç kimsenin yaşatmadığı büyük hayal kırıklıklarını yaşatanlar, iyi ki varsınız. Bana her ne acı yaşattıysanız ben sizleri affettim ve size her ne acı yaşattıysam belki bir gün sizler de beni affedersiniz.
Ve belki yine bir gün bir yerde büyümenin güzelliklerini beraber tadarız...
0 notes
karsiyakablog · 2 years ago
Photo
Tumblr media
🇹🇷 Mustafa Kemal Atatürk, Rıza Şah Pehlevi ile birlikte / İzmir. (23 Haziran 1934) ------------------------------------ @karsiyakablog ------------------------------------ ✔︎ 𝐅𝐨𝐥𝐥𝐨𝐰 @karsiyakablog ☞︎︎︎ Lɪɴᴋ ᴏғ karsiyaka.blog ɪɴ ʙɪᴏ シ ︎ ------------------------------------ ☁︎ 𝑓𝑜𝑙𝑙𝑜𝑤 𝑡ℎ𝑒 𝑐𝑜𝑚𝑚𝑢𝑛𝑖𝑡𝑦: #eskikarsiyaka #eskiizmir ------------------------------------ ♧︎︎︎ Tᴀɢs : #izmir #eskiizmir #Turquiehistoire #iran #BüyükRızaŞah #eskiizmirfotoğrafları #Σμύρνης #Ελευθέριο #MustafaKemalAtatürk #RızaŞahPehlevi #otuzlar #Turquie #oldpic #RezāŞāhPahlavi #historicalphotographs #oldphoto #Turkey #1930s #Atatürk (Cumhuriyet Meydanı (İzmir)) https://www.instagram.com/p/CnufsPcoKej/?igshid=NGJjMDIxMWI=
0 notes
captain-hasan-kaya · 7 years ago
Text
Kriz değil, çöküş... | Fikret BAŞKAYA
Kriz değil, çöküş… | Fikret BAŞKAYA
Kapitalizm, İkinci emperyalist savaşın (1939-1945) ardından yaklaşık 30 yıl sürecek bir yükselme dönemine girdi. Kâr oranları, verimlilik ve üretimde önemli artışlar kaydedildi. Bu döneme Fransız iktisatçıları “Şanlı Otuzlar” diyecekti. Fakat balayı uzun süremezdi, zira krizler kapitalizmin mantığına ve işleyişine uygundur. Kapitalizm krizsiz yapamaz, yağmur bulutta ne kadar içerilmişse, kriz de…
View On WordPress
0 notes
yenicag · 7 years ago
Text
Kriz değil, çöküş - Fikret Başkaya
Kriz değil, çöküş – Fikret Başkaya
Kapitalizm, İkinci emperyalist savaşın (1939-1945) ardından yaklaşık 30 yıl sürecek bir yükselme dönemine girdi. Kâr oranları, verimlilik ve üretimde önemli artışlar kaydedildi. Bu döneme Fransız iktisatçıları “şanlı otuzlar” diyecekti… Fakat balayı uzun süremezdi, zira krizler kapitalizmin mantığına ve işleyişine içkindir. Kapitalizm krizsiz yapamaz, yağmur bulutta ne kadar içerilmişse, kriz de…
View On WordPress
0 notes
karsiyakablog · 2 years ago
Photo
Tumblr media
🇹🇷 Foça Rüştiye Mektebi Öğretmenleri / İzmir, 1930'lar. ------------------------------------ @karsiyakablog ------------------------------------ ✔︎ 𝐅𝐨𝐥𝐥𝐨𝐰 @karsiyakablog ☞︎︎︎ Lɪɴᴋ ᴏғ karsiyaka.blog ɪɴ ʙɪᴏ シ ︎ ------------------------------------ ☁︎ 𝑓𝑜𝑙𝑙𝑜𝑤 𝑡ℎ𝑒 𝑐𝑜𝑚𝑚𝑢𝑛𝑖𝑡𝑦: #eskikarsiyaka #eskiizmir ------------------------------------ ♧︎︎︎ Tᴀɢs : #izmir #eskiizmir #Turquiehistoire #Σμύρνη #foça #eskiizmirfotoğrafları #otuzlar #Turquie #oldpic #LhistoiredIzmir #historicalphotographs #oldphoto #Turkey #1930s #histoiredelaTurquie #eskifoça #eskifoçafotoğrafları (Foça Kalesi) https://www.instagram.com/p/CnuOb3fIBmf/?igshid=NGJjMDIxMWI=
0 notes
karsiyakablog · 2 years ago
Photo
Tumblr media
🇹🇷 Hakimiyet-i Milliye İlkokulu / İzmir, 1927. 📌 Yapı 1905 yılında Arapyan Ispartalyan (Ermeni Tüccar) tarafından yaptırılmış, İzmir'in Yunanlılardan geri alınmasından sonra askeri karargah olarak kullanılmıştır. 📌 1923 yılında Selanik’li Ömer Efendi’ye verilmiş, aynı zamanda hazineye kayıt edilmiştir. 1924-1925 yılında okul olarak kullanılmış, 1926’da Hakimiyeti Milliye İlkokulu adını almıştır. 📌 1927-1928 ders yılında Karantina’daki Sultan Milliye Okulu kaldırılarak öğrenciler bu okula nakledilmiştir. ------------------------------------ @karsiyakablog ------------------------------------ ✔︎ 𝐅𝐨𝐥𝐥𝐨𝐰 @karsiyakablog ☞︎︎︎ Lɪɴᴋ ᴏғ karsiyaka.blog ɪɴ ʙɪᴏ シ ︎ ------------------------------------ ☁︎ 𝑓𝑜𝑙𝑙𝑜𝑤 𝑡ℎ𝑒 𝑐𝑜𝑚𝑚𝑢𝑛𝑖𝑡𝑦: #eskikarsiyaka #eskiizmir ------------------------------------ ♧︎︎︎ Tᴀɢs : #izmir #eskiizmir #Turquiehistoire #Σμύρνη #hakimiyetimilliye #eskiizmirfotoğrafları #ArapyanIspartalyan #Ελευθέριο #SelanikliÖmerEfendi #HakimiyetiMilliyeİlkokulu #otuzlar #Turquie #oldpic #LhistoiredIzmir #historicalphotographs #oldphoto #Turkey #1930s #histoiredelaTurquie #SultanMilliyeOkulu (Hakimiyet-i Milliye) https://www.instagram.com/p/Cnj-8exoVzK/?igshid=NGJjMDIxMWI=
0 notes
karsiyakablog · 2 years ago
Photo
Tumblr media
🇹🇷 1932 yılı Dünya Güzellik Kraliçesi, Keriman Halis Ece / İzmir, 1930'lar. 📌 Keriman Halis Hanım, 1932 Türkiye Güzeli seçildikten sonra Belçika'nın Spa kentinde (Belçika'nın Liège ilinde bulunan bir kasaba) düzenlenen Uluslararası Güzellik ve Zarafet Yarışması (orijinal adı: "International Pageant of Pulchritude". "Kâinat Güzellik Yarışması" ve "Dünya Güzellik Yarışması" olarak da bilinir) adlı yarışmada Türkiye'yi temsil etti. 📌 31 Temmuz 1932'de gerçekleşen yarışmada 28 kişilik jürinin 25’inin oyuyla Dünya Güzellik Kraliçesi seçildi. 📌 Yarışmanın sonucu 1 Ağustos 1932 tarihli Cumhuriyet gazetesinde şu sözlerle verildi: “Türkiye Güzeli Keriman Halis Hanım Dünya Kraliçesi İntihap edildi.” 📌 Keriman Halis'in dünya güzellik yarışmasında elde ettiği birincilik, Türk toplumunda büyük bir coşku uyandırdı. Yarışmadan Türkiye’ye dönüşünde Sirkeci Garı’nda büyük bir kalabalık tarafından karşılanan Keriman Halis’e 30 bine yakın kutlama telgrafı gönderildi. 📌 Onuruna, Tahsin Uzer'in evinde cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal'in isteğiyle bir davet düzenlendi. 📌 Bu davette elini öpen Keriman Halis'i Mustafa Kemal alnından öpmüş ve 'Sana Ece diyeceğim" demiştir. 📌 1934'te Soyadı Kanunu çıkmasından sonra Atatürk, Keriman Halis'e 'Ece'yi soyadı olarak verdi. ------------------------------------ @karsiyakablog ------------------------------------ ✔︎ 𝐅𝐨𝐥𝐥𝐨𝐰 @karsiyakablog ☞︎︎︎ Lɪɴᴋ ᴏғ karsiyaka.blog ɪɴ ʙɪᴏ シ ︎ ------------------------------------ ☁︎ 𝑓𝑜𝑙𝑙𝑜𝑤 𝑡ℎ𝑒 𝑐𝑜𝑚𝑚𝑢𝑛𝑖𝑡𝑦: #eskikarsiyaka #eskiizmir ------------------------------------ ♧︎︎︎ Tᴀɢs : #izmir #eskiizmir #Turquiehistoire #Σμύρνη #KerimanHalis #eskiizmirfotoğrafları #TürkiyeGüzeli #Ελευθέριο #internationalpageantofpulchritude #KâinatGüzellikYarışması #otuzlar #Turquie #oldpic #LhistoiredIzmir #historicalphotographs #oldphoto #Turkey #1930s #histoiredelaTurquie #DünyaGüzellikYarışması #SirkeciGarı #GaziMustafaKemal #Atatürk #Ece #SoyadıKanunu (Alsancak Stadı) https://www.instagram.com/p/Cnj0MufoEJd/?igshid=NGJjMDIxMWI=
0 notes
karsiyakablog · 2 years ago
Photo
Tumblr media
🇹🇷 İzmir Kız Lisesi Öğrencileri, 1930'lar. 📌 İzmir Kız Lisesi 1915 yılında Özel İdare'nin denetiminde "İnas İdadisi" adı altında eğitime başlamış, ancak dönemin Maarif Bakanlığı bu okulun masrafını kabul etmediğinden dolayı 'Sultani' adını alamamıştır. 📌 Önceleri Kültür Park' a giden yol üzerinde İtalyan Kız Mektebi binasında hizmet veren bu İnas İdadisi, yeterli sayıda öğrencisinin olmaması ve harp yılları nedeniyle, eğitimine devam edememiş ve kapanmıştır. 📌 Yunan işgalinden sonra, 1922' de, şimdiki Karataş Lisesi'nin bulunduğu yerde mevcut eski bir köşkte eğitime başlamıştır. 📌 İzmir Kız Sultanisi adını taşıyan eğitim kurumu böylelikle İzmir Kız Lisesi'nin de temellerini oluşturmuştur. 1923 yılında da bakanlıkça İzmir Kız Lisesi adını almıştır. ------------------------------------ @karsiyakablog ------------------------------------ ✔︎ 𝐅𝐨𝐥𝐥𝐨𝐰 @karsiyakablog ☞︎︎︎ Lɪɴᴋ ᴏғ karsiyaka.blog ɪɴ ʙɪᴏ シ ︎ ------------------------------------ ☁︎ 𝑓𝑜𝑙𝑙𝑜𝑤 𝑡ℎ𝑒 𝑐𝑜𝑚𝑚𝑢𝑛𝑖𝑡𝑦: #eskikarsiyaka #eskiizmir ------------------------------------ ♧︎︎︎ Tᴀɢs : #izmir #eskiizmir #Turquiehistoire #Σμύρνη #Κορδελιό #eskiizmirfotoğrafları #Σμύρνης #Ελευθέριο #izmirkızlisesi #İtalyanKızMektebi #otuzlar #Turquie #oldpic #LhistoiredIzmir #historicalphotographs #oldphoto #Turkey #1930s #histoiredelaTurquie #İnasİdadisi #MaarifBakanlığı #Sultani #İzmirKızSultanisi #KarataşLisesi #Karataş #Mithatpaşa #AnadoluLisesi (İzmir Kız Lisesi) https://www.instagram.com/p/CnjtP8bousZ/?igshid=NGJjMDIxMWI=
0 notes