#neyse işte öyle birşeyler
Explore tagged Tumblr posts
yakazakalb · 5 months ago
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Evin şu köşesini çok seviyorum. Şu manzarayı. Şaşırmış olabilirsiniz tabi ne manzarası diye ama benim için anlamı büyük. Mesela ev süpürüyorsunuz temizlik yapıyosuz ama sabah ta çay içmemişsiniz taze sıcak çay var. -Bu sıcakta da çay nasıl güzel gider bilinmiyor ama yani gider- ufak hatta ufacıcık temizlik molası verip bi tane de çikolata kapıp oturup nefesleniyorsunuz. Yürürken sonra oturup iki sayfa kitap ta okuyabiliyorsunuz ya da gönderi yazıp paylaşıyosunuz falan. Bi de evin en serin yerlerinden biri. Şu gidip daraldığım zaman kitabımı alıp kaçtığım banka benzettim biraz.
Bi de ben niye böyleyim bilmiyorum. Bi şeye de bi kere de bi anlam yükleme. Mesela temizliği de seramoniye dönüştürme. Bi şeyi de normal yap. Düz yap. Yok. Olmuyor.
.
2 notes · View notes
se-a-ser · 11 months ago
Text
Tumblr media
geçen "küçük ahlaksızlıkların büyükleriyle kıyaslanarak aklanma çabası" ile ilgili bir şeyler yazmıştım. işte o yazının sebebi bu kadın
bu kadınla ilk duraktan aynı otobüse biniyoruz. sonraki duraklarda tıka basa dolmasına rağmen ilk durakta 3~5 kişi anca biniyor. bundan dolayı zamanla göz aşinalığı oluyor
ilk dikkatimi çektiğinde otobüse birileri binerken bu da elindeki çantayla bilet basmadan geçip oturdu. çantasında birşeyler aradı falan derken öyle kaldı, bilet falan basmadı
olabilir, belki unutmuştur, belki kalabalıktan dolayı kalkmak istemedi
sonraki gün tekrar aynı şeyi yaptı. şoföre bir şeyler deyip yerine oturuyor, çantasını kaıştırıyor, telefonla konuşuyor falan filan derken kendini unutturuyor
sonra artık ister istemez kadını farkeder oldum. şoförler dışarıdayken basmadan geçip yine çantasını kurcalıyor, telefonla konuşuyor ve basmıyor
"Allah'tan bulsun, sen karışma" dedim kendi kendime
fakat sonra bir detay fark ettim. kadın kılık da değiştiriyor. bazen başı açık, bazen kapalı, bazen saçını toplamış, bazen salmış
bir gün bi baktım beyaz bir yazma bağlamış taşralı bir kadını oynuyor "abi ben cüzdanımı unutmuşum da yarın 2 kere bassam olur mu abi"
bu sahneyi görünce hem güldüm hem dellendim. yani ne yapabilirim ki şimdi bu kadını ifşa etsem millet çıkıp Dilan Polat'lardan, saraylardan, topçulardan, popçulardan bahsedip kadıncağıza (!) sahip çıkacak
ama işin ilginci 5 dakikada bir otobüs kalkıyor ve yarım saat aralığında farklı saatlerde biniyorum. yani bazen 07:10 bazen 07:15 gibi
fakat gel gör ki hep bana denk geliyor. "Allah'ım beni neyle sınıyorsun, bezdim bu doğrucu Davut işlerinden" diyorum, artık kadını görmek istemiyorum ama yine denk geliyor
yani aslında o da mimlenmemek için farklı dakikalardaki otobüslere biniyor ama Allah tarafından bu kutsal görev bana verilmiş gibi hep bana denk geliyor
baktım kaçış yok bir kaç kere şoförlere söyledim usulca ama fayda etmedi. sadece bir kere başarılı oldum ve kart bastı
sonra IBB'ye şikayet ettim, yokuş yaptılar. sonra fotoğrafını çekeyim dedim bulanık çıktı, net seçilemiyor, bir kere telefonun şarjı bitti. böyle olunca da dedim "Allah'ım bu kadın nedir inmidir cinmidir, mübarek bir zatmıdır"
neyse işte sonra otobüse biniş saatim değişti. Rabbim beni bu görevden azletti diye yorumlayarak rahatladım
33 notes · View notes
tbitiraflari · 8 months ago
Note
Ben ilk buraya geldiğimde iki ay falan kaldım gittim bir sebepten dolayı. Ondan sonra geri geldim birkaç ay sonra. Bana bir çocuk yazdı,ama çocuk herkese yazıyor nerdeyse. Hani hemende cevap vermiyor aradan birgün falan yada saatler geçiyor öyle. Selam selam konuştuk çocukla sonra bidaha mesajıma cevap vermedi zaten. Ondan sonra ben bir kızla tanıştım. İşte ben burada herkesle okulumu falan paylaşmıyorum dedim. Kız da şey dedi "ben de güvenemiyorum kimseye aylar önce bir çocukla konuştum olanlar oldu falan..." işte bu çocuk fake çıkmış sanırım. Ondan sonra bir kızla daha tanıştım Ege-İzmir şeyini o kız çok abartıyordu beni de sıktı yani artık neyse. Kızla konuştuk falan. Bu çocuk bu kızada yazmış kız çok üzgün günlerdir mesajına cevap vermediği için. Epey konuşmuşlar onla kız da hemen herkese bağlanan biri sanırım. Bana anlattı işte. Ben kızı teselli ediyorum salak gibi. Neyse,en başta bana güvenemiyorum diyen kız çocukla konuşmuş yine diğer kız gibi. En sonunda da birşeyler olmuş bu çocuğu araştırmış yani stalklamış diyebiliriz. Çocuğun taa eski sevgilisini bulup ifşalamışlar aşşırı eğlenceliydi blogunuda kapatmamış çocuk hala duruyo a bişey paylaşmamış. Bu olaylar olduktan sonra çocuk bana bidaha yazdı çok güldük. Yani aynı anda on kızla konuşunca ne oluyo çok merak ediyorum neden yani nedennn. Bu öyle boş beleş bir anı shwhshsjsh
Her şey tamam da çocuğun hesap nerde etiket istiyoruz hemeennn ŞSMWİSLQĞAŞĞQWŞ
5 notes · View notes
oakinci70tr · 1 year ago
Text
Osmanlı Akıncı Bülent Ergincanlı
-(OAKINCI70TR)-
-(GÖNÜLDOSTLARI)-
👉🌹❤🌹🕋🌹❤🌹🇹🇷🇪🇭🌹❤🌹🕋🌹❤🌹
🇹🇷🇪🇭⭐🌙❤🕋❤🌙🌙🌙❤🕋❤⭐🌙🇪🇭🇹🇷
💡🌍💡👉"(Recep Tayyip Erdoğan)"👈💡🌎💡
🇹🇷🇪🇭⭐🌙🌹🕋🌹🌙🌙🌙🌹🕋🌹⭐🌙🇪🇭🇹🇷
🌹❤🌹🕋🌹❤🌹🇹🇷🇪🇭🌹❤🌹🕋🌹❤🌹👈
Kudüs meselesi bizim için sıradan bir jeopolitik bir sorun değildir.
1. Dünya Savaşı'nda gözyaşları ile terk etmek zorunda kaldığımız bu şehirde hala Osmanlı'nın direniş izleri vardır. Kudüs bizden bir şehirdir.
Binlerce yıldır olduğu gibi bugün de dünya barışının anahtarı Kudüs'tür. Barış çınarı Kudüs de yıkılırsa bunun altında tüm dünya kalır.
Kudüs davası, yalnızca Filistin'deki bir avuç Müslüman'ın davası değildir. Kudüs, 1,7 milyarlık İslam aleminin onuru, namusu, harim-i ismetidir. Bu dava, hepimizin ortak davası, hepimizin ortak meselesidir. Kudüs bize Hazreti Davud'un, Hazreti Süleyman'ın, Hazreti Zekeriya'nın, Hazreti Yahya'nın hediyesidir. Kudüs, insanlığa Hazreti Meryem'in Hazreti İsa Efendimizin armağanıdır. Kudüs, peygamberler sultanı Hazreti Nebi'nin 'şayet oraya gidemez ve orada namaz kılmazsanız bari oranın kandillerini aydınlatacak yağ gönderin.' diyerek emanet ettiği kutlu beldedir. Bu şehrin her bir taşında, her bir sokağında, yüzyıllardır ayakta duran her bir ibadethanesinde Selahaddin Eyyubi gibi Müslüman idarecilerin emeği, alın teri vardır. Haçlı seferleriyle yakılan bu şehri tekrar ayağa kaldıran, 400 yıl boyunca tüm inanç mensupları için tekrar bir barış yurdu haline getiren ecdadımızdır. Bizim için Kudüs, arzın üstünde bir sancak, görkemli bir çınardır. Yüreğimizin yarısı Mekke, geri kalanı da Medine'dir. Bunların üstünde bir tül gibi Kudüs vardır. Allah Resulü'nün Miraç'a yükseldiği bu kutlu şehri, İstanbul'dan, Kahire'den, Bağdat'tan, Mekke ve Medine'den ayırt etmeden seviyoruz. İşte bunun için biz, 'Kudüs kırmızı çizgimizdir' diyoruz."Kudüs-ü Şerif'in kardeşi İstanbul'dan çıplak elleriyle işgalcilere kök söktüren Filistin'in yiğit evlatlarına, ablukaya, baskıya ve yıkıma rağmen hayata tutunan Gazzeli mazlumlara, 70 senedir vatanlarından kopartılmış olmanın acısıyla gözyaşı döken Filistinli mültecilere, dini, dili, ülkesi ne olursa olsun Filistin davasına sahip çıkan barış erlerine, Kudüs'ün tekrar tüm insanlık için bir darüsselam olması, bir barış ve esenlik yurdu olması için gayret gösteren Kudüs dostlarına, Arakan'dan Somali'ye, Libya'dan Suriye'ye kadar gönül coğrafyamızın dört bir köşesinde barış ve huzura hasret Müslümanlara, mazlumlara, Yemen'de açlığın bir deri bir kemik haline getirdiği masum yavrulara, sizlerin aracılığıyla en kalbi selam muhabbetlerimi gönderiyorum
Kudüs satılık değildir. Kimse 'birşeyler verelim de siz burayı bize bırakın' edepsizliğine de girmesinler."Erdoğan: "Türk Milleti olarak Filistin'e bakışımız, cennetmekan Sultan Abdülhamit Han'ın neyse, bizim de bugün bakışımız odur."
🇹🇷🇪🇭🇹🇷🇪🇭🇹🇷🇪🇭🇹🇷🇪🇭🇹🇷🇪🇭🇹🇷🇪🇭🇹🇷🇪🇭🇹🇷🇪🇭🇹🇷
Osmanlı Akıncı Bülent Ergincanlı Der'ki : Lütfen Dikkat....! Ey Yolcu Dur....! Önce Gönüldostlarını Tanı Ve Öyle Geç....!
Êlhâmdûlîl'Allah Şükürler Olsun Ne Mutlu Müslüman Filistin'liyim Ve Müslümanım Ve Müslüman Türk'üm Diyene....!
🇹🇷🇪🇭🇹🇷🇪🇭🇹🇷🇪🇭🇹🇷🇪🇭🇹🇷🇪🇭🇹🇷🇪🇭🇹🇷🇪🇭🇹🇷🇪🇭🇹🇷
Osmanlı Akıncı Bülent Ergincanlı
-(OAKINCI70TR)-
-(GÖNÜLDOSTLARI)-
Tumblr media
6 notes · View notes
bihunimeksik · 2 years ago
Text
Çoğunlukla bilgisayarın başına oturup Tumblr'ı yazı yazmak, birşeyler karalamak, aklımdakileri boşaltmak için açtığımda bakıyorum öyle boş boş. Sonra: "Yazsam ne olacak içimdekileri diyorum içimden. Kimsenin umrunda da değil yazmışsın, yazmamışsın. Hayır, içindekileri boşaltmak için yazdığında içindekiler boşalmıyor ki... Bir şey de değişmiyor...." deyip birkaç güzel yazı okuyup like atıp 1-2 kişiye laf atıp sonra dalıyorum youtube'a. Farklı müzikler dinleyeyim, hep aynı müziklerde kalmayayım yeni güzel şarkılar çıkmıştır diye trendler e bakıyorum... Bana uymayan zevkler... Uymayan müzikler... Olmuyor işte.. Biraz mobile legends, biraz lol, biraz basit apk'lar derken yazdığım projelere dönüyorum. Onlar belki kafamı dağıtır, beynimde dönüp duran düşüncelerden uzaklaştırır diye enerjimi ona veriyorum. Sonuç: Yazılamamış, çözümlenememiş projeler....
Boş bir gece daha bitmiş oluyor. İnsomnia yüzünden uyku da haram...
Neyse gidip kahve yapayım...
7 notes · View notes
emirhanizm · 3 months ago
Text
Aklım o kotta kaldı...
Yıl 2000'lerin başı. Anne baba ayrılmış. Babam iflas etmiş. Annem son kalan parası ve bilezikleriyle, Mersin diye bi yerden 1 ev almış. Tüm para bitmiş. Hiç bir gelir olmadan annem, abim ve ben Mersin denilen bu yerde hayatta kalmaya çalışıyoruz. O kadar fakiriz ki, pişen bi yemek 3 gün falan yeniliyor. Barbunya yemekten imanım gevredi.
Babam Kosova'da iş buldu. Damla damla para girmeye başladı eve. Yıllar geçti. Bi yaz tatilinde bizi de çağırdı kosovaya. Yurt dışı görmek hep önemliydi babam için. Kültürlü olmak. Bilmek. Küçük yaşta tecrübe edelim istedi işte.
Annem de öyle bi tip. Kabul etti bizi kosovaya götürecek gezelim diye.
Evdeki para miktarı anca yemek ve faturalara yetiyor. Üstümüz başımız perişan. Annem kıyamadı ama yurt dışı görecez ya buldu buluşturdu yeni bişeyler almaya çıkarttı.
Zaten toplasan 3 4 mağza var o zamanlar. Paramızın yettiği en azından. Şöyle düşün LCW giyebilmek Hz. İsa ile elektronik müzik grubu kurabilmekle eşit bi seviye.
Neyse güneşin altında geze geze mağzalara baktık. 2 tanesinde bana uygun kot var. Hafif hafif rock müziğin bünyeye yerleştiği zamanlar. Bol pantolonlar moda. Benim güzel bi kombin var kafamda.
İlk dükkandaki kot kötü sikko bi mavi renkte, garip garip fermuarlı ve kötü dikişli bi kottu. Çok ucuz görünüyordu. Fiyatı bugünün parasıyla 120 TL falan.
İkinci dükkandaki kot koyu bi buz mavisi, yan cepleri olan, dikişleri kumaşla aynı renk, böyle garip çıkıntıları olan acaip havalı bişey. Çok güzeldi ama fiyatı 450 lira falan.
Annem açık açık sordu. Paramız var hangisini istersen onu alalım dedi. Bence bu 2. baktığımız koyu buz mavisi çok yakıştı dedi.
..... Tabi yakıştı anne. Ama sana nasıl diyim pahalı olanı alalım diye? Sen kendi üstüne en son tişörtü 4 sene önce almışsın. En son ne zaman kuaföre gidebildin Allah bilir....
Bu arada annem öncesinde acaip bakımlı bi kadındı. Fönlü, manikürlü falan yani. Ama yokluk belini büküyor işte insanın. Saçını kendi kesiyordu heralde. Bilmem.
Neyse, diyemedim pahalı olan koyu buz mavisi kotu alalım diye. Yok ben beğenmedim falan birşeyler geveledim. Tuttum elinden ilk dükkana götürdüm o sikko mavi pantolonu aldırdım. Gerçekten yarrak gibi bi pantolondu. Ama napacan işte. Pantolon pantolondur.
Aldık eve geldik. Sonra babam para gönderdi işte Kosovaya gittik falan. Oldukça uzun bir süre giydim ben o pantolonu. 3 4 senem rahat var. Emekleri için teşekkür ederim.
Ancak diğer pantolon hala aklımda. Alamadım lan. Halbuki diyiver annene "Ana anaaaaa ben de buz mavisini istiyom anaaaa!! Almazsan çocukluk travmalarımdan biri olacak anaaaaa" dimi?
Diyemedim işte.
Kim bilir kim aldı o buz mavisi kotu. Kim bilir ne kadar havalı olmuştur.. Şimdi napıyor acaba..
Ben o sikko kotla ve onun göğsümün ortasına soktuğu mızrakla büyüdüm. Şimdi onu da çıkartıyorum izninizle. Ben büyüdükçe o mızrak küçüldü. Kürdan kadar şimdi...
Çıkarttım.
Canım kendim.
0 notes
sunglared · 1 year ago
Text
Merhaba
Bugün denize gittik aslında herşey iyi başlamıştı ama denizden çıkınca o arkadaşımın yanında ki kız bir yerlere gidelim dedi ki hiç sevmem , ya şimdi en başından anlatmam gerekirse sorun bende yaşımın getirdiği birşey de olabilir karakter meselesi de olabilir kendi iç dünyam da olabilir ama her türlü yine de sorun benim çok fazla insan olan ortamı sevmiyorum bir şekilde günün her vakti yanımda birileri olunca mutsuz oluyorum yani sürekli insan içinde olmuyor yapamıyorum illaki yanlız kalmam gerekiyor maalesef her neyse o kız hadi bir kafeye gidelim dedi ki bunu duymamla birlikte kendi kendime bahane aramaya başladım çünkü istemiyordum ama insanların da uyumsuz olduğumu düşünmemesi gerekiyordu neyse işte ben en başından başladım gelemiycem ben işte eve gitmem lazım falan diye konuşmaya anlamıyorum ki insanları da yani istemiyorum diyorsam istemiyorumdur öyle değil mi ? Ama işte anlamıyorlar tek sorun bende değilmiş demek ki . Her neyse öyle birşeyler oldu işte eve gelince de biraz ağladım çünkü ağlamam gerekiyordu çok kötü hissetmiştim neyse ki ağlayınca biraz rahatladım . Her şekilde sorunluyum bazen üzüyor ama birşey yapamam görüşürüz
0 notes
morkedisblog · 1 year ago
Text
Tumblr media
Hiç kimseyi kırmak istemem ilk kıran kavgayı başlatan taraf olmam ama çirkinlik başlayınca da bitirmem dün gelip öküz gibi yerimi kapmışlardı ne oldu şimdi gidip kalabalık masaya oturdular 7-8 kişi sığmıyorlar buraya birinin kıçı dışarıda öbürünün ayağı aşağıda oturuyorlar sanki başka yerde otururlarsa vergi ödeyeceklermiş gibi 1974-75 yılları arası çocuktum çevre köylerden Boşnak/Pomak/Laz/Kızılbaş gençler Adıge düğünlerine gelirlerdi sakın çoşmayın Kızılbaşlık kötü birşey değildir Aleviliğin bir koludur ki isteyen Hanefi-Hanbeli/Maliki mezheplerine geçebilir ama Alevilik Kızılbaşlık bir ayrıcalıktır Yahudilik gibi Alevi de sonradan olunmaz öz Türk mezhebidir bir de Romanya göçmeni Tatar Türklerinin çoğu da Alevidir insanları aşağılamayın yaftalamayın neyse işte bizim "pışaşe sır"dediğimiz kız sırası vardır kız ve erkekler karşılıklı sıralarda dururlar erkekler kız sırasına gidip ellerini uzatıp kızları dansa davet ederler misafirlere haluj/Adıge pidesi/Adıge lokumu ile evde yapılmış vişne-kiraz-erik suyu ikram edilirdi artık o gelenekler kalktı şaralop haralop birşeyler yapıyorlar işte bu misafir gençler bunlar gibi sandalyelere oturup kızlara göz ucuyla bakarlardı Adıge kızları güzel ve zariftirler bana bakmayın ne olduğum belli değil çok karışık genlerim var ortaya elf cadısı gibi acayip bir yaratık çıktı ben oldum😨gine Boşnak adetleri birazcık bizimkine benzediğinden onlar da Adıge kızlara hatakov(ben gibi yaşı geçkin kız ve erkekler ortada dolaşırlar erkekler beğendikleri kızlara arkadaşlık teklifi gönderirler kız da erkeği beğenirse Kaşen yani eski Fransızların aşk arkadaşlığı dedikleri flört biçimi olurdu) denilen aracılarla arkadaşlık teklif ederlerdi ama diğerleri çekinip yanyan bakarlardı şimdi oturmuşlar bana o hesap yanyan bakıyorlar diğer papucumun vekil adayı da eve gitti tabii karısı evden kovuyor burda oturduğu kadar seçim bölgesini gezseydi dedim ya ulan benden 7-8 yaş küçüksün ben sana iftira mı atıyorum parti başkanı il başkanı diğer vekil adayları semte geliyorlar klüp binasına onları davet edip getirmedi bile sen bu semtin çocuğusun seçim yerin burası biraz çalış yok yayılıp yerimi tutup çevresine saz arkadaşlarını toplayıp dedikodu yaptı kazanamadı canıma değsin oooooohhhh yerimi tutma Allah Allah nerede manyak varsa beni bulacak yazılmış bu😤😠😈Hıhıhı öyle bakın bakalım önce hangisi "pışaşe kıeş vored"çaldırıp benle ağlatan qafe yapacak (eskiden ben gibi yaşlı evde kalmış kızlar düğüne gidince kız sırasına katılmazlar evde otururlardı gençler dejuv*Adıge vokali hoyra rira da essa kefaç gibi nidalarla müziğe eşlik edilirdi,kızı evden çıkarma"pışaşe kıaş vored"çalınır dansa davet eden genç eve girer kızı piste getirip beraber "ağlatan qafe"yaparlardı sonra kızın eski kaşenleri artık evlenip çocukları olmuş ama kıza çiçek şeker vs hediyeler gönderirlerdi ki bu o kıza "halâ genç ve güzelsin"iltifatı olurdu ben de bekliyorum bakalım hangisi önce uyanacak👊neee kızgın bakıyorlar ayyy çok tın fifi vııızzzz)😴yerime oturmayın da ne b..k yerseniz yiyin😕
0 notes
otadam · 2 years ago
Text
oyunu bencilce oynadığında her şey aleyhine çalışır insanın: aşkta ısrar edemez ya da şefkat talep edemezsin.
sonunda vermeye razı olduğunu almakla yetinmek zorundasın ki genellikle, hiçtir elde ettiğin..
Dönüp bakınca kaybettiğin ve kazandığın arasında fark kalmamıştır.
insan aldığı kadarını veriyor, verdiği kadarını alıyor, artık cümleyi nasıl okursan..
Saçmasapan cümlelerin kurulduğu saatlerde girmiş bulunmaktayız ki, her insan da bu saat farklı olabiliyor, benim ki de 23:40 işte, vardiya öncesi işçi hareketliğini, servisin yanaşması, soyunma odalarına giriş gibi düşünün.
gece yarısından sonra çok daha fazla saçmalarım ki bu saçmalarım cümlesini biraz daha kurarsam anlamını yitirecek, deneyin göreceksiniz, herhangi bir sikindirik cümleyi birden değil ondan fazla tekrar edince berbat bir hal alıyor, ben denedim öyle oldu.
ben de 5ten sonra oluyor bu, demek ki çok tahammülüm kalmamış artık.
her neyse ne diyordum ben ?
gerçi bu yazının bir amacı yok, bir süre sonra bırakıp,ayyaş gece gece yazmış birşeyler kıvamında düşünceleriniz olacak ki, bu sizin sorununuz ben siz okuyun diye yazmıyorum bunları zaten, kendim istediğim için yazıyorum, çünkü bir süre sonra yazmayı bırakacağım burada, temelli bir bırakış olacak, bırakış ne demek hem, bırakmak olacak desem de olurdu ama bırakış dedim.
eskiden leman okurdum, uzun süre devam ettim bu duruma bu arada leman bir dergi oluyor, z kusağından biri buraya kadar okudu ise bilmiyor olabilir,
dergi de hangi yazar cizer tutarsa hemen ona yeni bir dergi çıkardılar.
benim favorim bahadırdı, kafasını seviyorum, güzelde çizer, neyse bahadıra buradan selam göndersem sallamaz, zaten ben de göndermem selam filan.
arasıra saçmasapan çizgi filmler izliyorum, netflix hesabım olmadığı için netten bulup bakıyorum, he-man serisini yeniden çekmişler sanırım, garip olmuş bana göre, yeni versiyonu gölgelerin gücüne gidebilir, olmamış yani.
güç yüzüklerini izledim bir ara,o ne sikik dizi öyle bir halta benzemiyor, hiç beklediğim gibi de çıkmadı.
hala finalini izlemediğim birkaç dizi var ki izlemeyi de düşünmüyorum,
Bir de asla izlemediğim ama tüm konusunu bildiğim bir film var ki şu yaşamda es kazara maganda kurşunu veyahut herhangi bir aksiyonla ölmezsem, ölmeden önce tek başıma izleyeceğim bir film.
size bu saatte bunlarla niye geliyorum ?
sen buraya kadar okuyup ne anladın ?
sanırım hiçbirşey anlamadın bir şey ayrı yazılır bilerek bölmedim onu gerçi bir çok şey ayrı yazılıyor ama tdk bu saatte görevde değildir.
az önce sorduğumu birazdan yine soracağım ki umarım hala devam etmiyor olursun.
mesajın içine bir mesaj gizledim, 140+ ıq sahibi isen kesin çözersin, buradan şunu çıkarma, 140 ıq sahiplerinin çözeceği bir bir mesaj bıraktı isen senin ki kaç ? bana gelişi 85 ama benbiraz geliştirdim onu zamanla şimdi 95 filandır, ortamala gorilden birkaç tık uzak işte, sonuçta onlar işaret dili biliyor ben bilmiyorum. bak konu ne kadar saçma ilerlemeye başladı, gerçi bu mesajı çok tutmam burada..
yaşamın be insanlığın garip bir döngüsü var, biraz dikkatli bakınca çözüyorsun, ben çözemedim ama var birşey ona eminim.
yazının başında ikinci kadehti bu kısıma gelene kadar 5. oldu.
Fark ettin mi ikinci diyorum 5.ci yazıyorum niye 2 kullanmadım ?
140 ıq ? ayıktın mı ? şifreyi çözersin eminim.
sonunda bir de şifre yokmuş tamamen trollüyormuşum..
şaka, vardır şifre filan, insanuğraşınca birşey çıkarır zaten, hep öyle yapmıyormuyuz ?
kendi beynimizde inandıklarımıza inanıp insanlara bakıyoruz, çünkü başka birinin zekasını ölçerken kendi zekamız baz.
sırf bu yazıya bir anlam katmak için aslında biri içinyazdım o anlar deyip konuyu kapatabilirim.
belki de öyledir bilemeyiz değil mi ?
hala okuyor musun ?
ben olsam direk son beş satırı okurdum ki bu son beş satırdan bir satır olmayacak.
o yüzden gidip son beş satıra bakma, orada birşey yok, az önce şifrenin bir bölümünü kaçırdın..
bu işi ben iyi yaparım dediğim tek iş iyi yemek ve içmek.
etrafında olan beş kişi senin zekanın ortalamasını verir yazmıştı biri, neye göre analiz etti bilmem.
benim çevrem de 5 kişi yok ne yapacağız ?
50 şarkılık bir playlist hazırlıyorum, uzun yılların bilgi birikimi ve deneyimi ile demeyeceğim, baya dinlediğim keşfettiğim şarkılardan bir liste yapacağım, şarkı isimlerinden akrostiş yaptığımı düşünebilirsiniz..
akrostiş nasıl bir kelime cidden, insan bunun adını zor hatırlıyor,gerçi bunun divan edebiyatı şekli var o daha beter
muvaşşah..
beş kere arka arkaya hızlıca söylebilene helal olsun.
bu mor vampirden ve eski boksörden daha zormuş cidden.
bunlar ne ki ?
hz.google söyler size.
neyse sen hala okuyor musun bunu ?
cidden helal olsun..
bu mesajın sonunda eline geçen tek şey kaybettiğin zaman olacak.
ve sana evrenin gizli mesajı.
42
Ben sana son 5 satırı oku demiştim..
5 notes · View notes
hataysekshikayelerisblog · 3 years ago
Text
Kuzenimin Karısını Mutfakta İnleterek Siktim! (Volkan 33 Y., İzmir)
Merhaba ben Volkan. 33 yaşında, esmer, 1.81 boyunda, 76 kg, sportmen ve bekar biriyim. İzmirliyim, yalnız yaşıyorum. Benim iyi anlaştığım bir kuzenimin harika bir karısı var, Özlem. Yaşı benden küçük olduğu için 'Yenge' demeyip, sadece ismiyle hitap ediyorum kendisine. Özlem 28 yaşında, minyon tipli, bahar yeşili gözleriyle çok ateşli ve davetkar bakar. Hele bir kalçası var ki, gece rüyalarımdan, gündüz hayallerimden çıkmaz. O kalçalarına bitiyorum. Bazı ortamlarda, kalçasına sert ve taş gibi aletimi dayadığım çok olmuştur, deliriyordum o kalçalar için. Benim kalçalara özel bir zaafım vardır. O da bu huyumu sanki biliyormuş gibi, beni çıldırtmak için sürekli kalçalarını belli eden dar, üstüne tam oturan, bazen de külotunun desenini bile belli eden etekler ve tek parça elbiseler giyer...
Dün öğlen vakti, çocuk parkında karşılaştık Özlemle. Bu defa dar bir kot pantolon vardı üstünde. Büyük çocuğunu okula bırakmış, küçüğünü ise parkta oynasın diye parka getirmiş. Ben de tesadüf ordan geçerken görmüştüm ve selam vermek için yanına gittim. Çocuğu parkta oynarken biz de birer sigara yakıp, sohbet etmeye başladık. Sigaramız bitmişti. Özlem de, "Oofff, şimdi bir kahve olsa, yanında bir sigara daha yaksam!" demişti. Müptelası olanlar bilir, iyi yapılmış bir Türk kahvesinin yanında sigara nasılda keyif verir. Sonra Özlem birden, "Hadi bize gidelim, ikinci sigarayı da kahveyle içelim!" dedi. Ben de, "Kahveyi ben yapacaksam olur!" dedim. "Tamam!" dedi. Evi parkın yakınında zaten, çocuğu da alıp evin yolunu tuttuk...
Eve geldiğimizde, çocuk yorgun olduğu için, Özlem çocuğu uyutmaya gitti. Ben de bu arada kahve yapmak için mutfağa girdim. Özlemin kocası kuzenim olduğu için rahat gelip giderdim evlerine, mutfağının düzenini de biliyordum. Ama bu defa kahve kabının boş olduğunu gördüm. Etrafa paket kahve aramaya başladım. Özlem bu esnada çocuğu uyutmuş, banyoya geçmişti. Çünkü banyodan su sesi geliyordu, belli ki banyoda birşeyler yapıyordu. 5-10 dakika su sesi kesildi, sonra mutfağa geldi. Bu defa kotu çıkarmış, benim deli olduğum, o görünce çıldırdığım beyaz üstüne kırmızı çiçek desenli ince ve dar olan eteği giymiş gelmiş. Onu öyle görünce benim yarak şaha kalktı tabi. Zaten bende de ince keten bir pantolon vardı üstümde. Sikim beton gibi olmuş, kasıklarımdan göbeğime doğru uzanmıştı. Damarları şimiş, patlayacak gibiydi. Sikimi sığdıracak bir yer bulamıyordum...
Özleme, "Kahve nerde kız? dedim. O da, "Ben kız değilim!" dedi ve kıkır kıkır gülmeye başladı. Ben de, "Kızlara taş çıkartırsın!" deyip iltifat ettim ve bu esnada kahve aradığımı söyledim. Buzdolabının yanında plastik çekmeceler vardı, oraya gidip eğilerek, çekmeceleri karıştırmaya başladı. Eğilince eteğin üstünden külotunu rahatlıkla görebiliyordum. Etek ince ve beyaz olunca herşey meydandaydı. Ben de ona yanaşıp, bereber arıyormuşuz gibi arkasından dayandım. Sikim bütün istişamıyla kalçalarına sert baskı yapıyordu. Yosma hiç istifini bozmadı. 1-2 dakika kalçalarına ve göt yanaklarının tam ortasına iyice sürtündüm. Arkasından birden sert bir darbe atınca doğruldu, "İşte!" deyip kahveyi çıkardı. Gözlerini kısıp, "Al!" diyerek kahveyi verdi ve sandalyeye oturdu, bacak bacak üstüne attı. Atınca o bembeyaz süt gibi bacakları ortaya çıktı. Bu arada gözü sürekli önümde geziniyordu...
Neyse, ben kahveyi yaptım, sigaraları da yakıp, beraber içmeye başladık. Ben ona çok şık olduğunu söyledim, zaten kendisini çok beğenirdim. O eteğin kedisine çok yakıştığını ve sexi olduğunu söyledim. "Hadi canım abartma!" dedi. Ben de, "Yemin ederim, çok etkileyicisin, insanı hayal aleminden çıkarmazsın sen!" dedim. "Hmmmm!" deyip, bir parmağını ağzına götürüp, ısırır gibi yapıp, gözlerime öyle ateşli ve dalgın baktı ki, bitirdi beni. O anda dayanamayıp ayağa kalktım, arkasına geçip omuzlarından okşamaya başladım. Yosma hem başını sağa sola yatırıp, kıvranarak, "Ne yapıyorsun volkan? Yapma lütfen!" diyor, hem de bana karşı koyamıyordu...
Sonra ayağa kaldırdım, arkasından sertleşen aletimi kalçalarına dayadım. Bu halde göğüslerini okşamaya başladım. Bir taraftan direnir gibi yapıyor, diğer taraftan da kalçalarını bana daha da yaslıyordu. Yani 'İstemem, ama yan cebime koy!' der gibiydi. Ben dinlemiyor, bu esnada boynunu omuzlarını ve kulak memelerini yalıyor, onu ne kadar istediğimi, arzuladığımı, onun için çıldırdığımı, onun rüyalarımdan çıkmadığını kulağına fısıldıyordum. Bir yandan da diğer elimle ön taraflarında eteğinin üstünden kasıklarını okşuyordum. Sonra eteğini parmak uçlarımla yavaş yavaş yukarı doğru çekmeye başladım. Etek beline kadar gelince, iki parmağımla külotunun üstünden klitorisine masaj yapmaya başladım. Arasıra da arzulu bir şekilde amını avuçluyordum. "Yapma, çocuk uyanacak, rezil olacağız!" diyordu. Ben ona aldırmadan okşamalarıma ateşli ve tahrik edici dokunuşlarıma devam ediyordum...
Bir elim kalçalarında, dudaklarım boynunda ve omuzlarında, diğer elim ise kasıklarındaydı. Kasıklarındaki elimin iki parmağını yandan külotunun içine daldırdım. Amı vıcık vıcık olmuştu. Parmaklarım amıyla çamaşır arasında bir sabunun üstünde kayar gibi kayıyordu. Parmaklarımla am dudaklarını iki parmağım arasına alıp sıkıştırıyordum, klitorisine masaj yapıyordum. O da yavaş yavaş gevşemeye başladı ve elini arkaya atıp, parmaklarını kalçasıyla sikimin arasından geçirip aletimi sıkıca kavradı. Deli gibi sıkıyordu aletimi, sanki koparacak gibiydi. Bu da beni ne kadar istediğininin kanıtıydı. Birden bana dönüp, dudaklarıma yapışıp, alt dudağımı kaptı, ateşli bir şekilde öpmeye, emmeye başladı...
Ben de kudurmuştum, ona deli gibi saldırmaya başladım, artık mutfakta birbirimizi yemeye başladık. Ayakta ve ben onun arkasında iken, iki elimle gömleğinin yakalarından tutup sertçe ayırıp yırttım, gömleğin düğmeleri kopup etrafa saçıldı. Göğüsleri jöle misali titriyordu. Kendime döndürüp sütyeni de parçalarcasına çıkardıktan sonra, o harika göğüsleri emmeye, yalamaya başladım. Özlem inlemeye başladı. Göğüsleri vahşice yalıyordum, iri ellerimle portakal büyüklüğündeki göğüslerini avuçlayıp, uçlarını dilliyor, ısırıklar atıyordum...
Eteğini beline sıyırıp külotunun üstünden amını okşamaya başladım. Özlem kudurmuştu artık. Göğüslerinin etrafında dilimle daireler çizerek göğüs uçlarına kadar geldim, sonra Özlemi tutup masaya yatırdım. O dantelli külotunu ortasından parmaklarımı geçirip, Caaarrttt diye yırttım. Kalçalarından iki elimle kavrayıp, külotun yırtılan yerinden dilimi içeri sokup amını yalamaya başladım. Biraz önce banyoda ne yaptığını şimdi anlamıştım, amını traşlayıp tertemiz yapmıştı. Amcığı mis gibi kokuyordu. Dilimi amının dudaklarında gezdirmeye başladım, sert sevdiğim için, dilimi amında kazıttıra kazıttıra sürtüyordum. Amının dudaklarını dudaklarımın arasına alıp, bir mengene gibi sıkıştırarak, somurmaya başladım. Şapır şupur yalıyordum. Amının suyu kuyudan çıkar gibi çıkmıştı dışarı. Am suyunu dilimle kepçe gibi amının içinden çıkarıp kasıklarına yayıyordum. Dilimi amına gömüp, am dudaklarını iki parmağımla aralayıp, klitorisine dil darbeleri atmaya başladım. Özlem inliyor, "Hadi sik artık!" diyordu.
Bu esnada Özlem sert ve kalın aletimi dışarı çıkarmış, sündüre sündüre çekerek ve sıkarak okşuyordu. Bu arada aletim uzun ve kalındır, ayrıca damarlı ve yay gibidir. Ben durmadan amını yalamaya devam ediyordum. Dilimi bızırında bir kuşun kanat çırpması gibi çırpmaya başladım, Özlem delirmeye başladı o an. Daha sonra demir gibi sertleşmiş ve kızgın demir gibi yanan aletimi gövdesinden kavrayıp, başını Özlemin amının dudaklarında gezdirmeye başladım. Mantar gibi olan başı am suyu ile parlamaya başladı. Am suyunu yarrağıma iyice yaydıktan sonra, var gücümle Özlemin amına doğru bastırdım. Aletim sanki bir yanardağın içinde ilerliyordu. Özlem çığlık atacaktı, ama ben müsaade etmedim, hemen dudaklarına yumuldum ve ağzımın içine bağırdı...
En sonunda dibine dayandığında Özlemin titrediğini farkettim. Özlem bitmişti, ama ben daha yeni başlıyordum. Amına seri darbelerle girip çıkmaya başladım. Kasıklarım özlemin kasıklarına çarptıkça Şlappp şlapp sesler çıkartıyor ve kalçaları, göğüsleri Lapp lapp sallanıyordu. İnanın sikimden süzülen amının suyu masayı göl gibi yapmıştı. Yaklaşık 10 dakika böyle girip çıktıktan sonra, bu defa Özlemi masaya domalttım. Yüzü masaya yapışmış, göğüsleri yanlardan taşıyordu. Bir elimle ellerini arkadan kilitleyip, kalçalarını havaya dikip, belini aşağı çökerttim, diğer elimle de saçlarından sertçe çekip, sert ve hızlı darbelerle, vahşice sikmeye başladım amını. Sikim amında bir görünüp bir kayboluyordu. Sikimin damarları nerdeyse patlayacak konuma geldi...
Ara ara göğüslerini ve alttan kasıklarını okşuyordum, parmağımı klitorisinde gezdirip sertçe sıkıyordum. Bu esnada Özlem ikinci Orgazmını yaşadı. Tam anlamıyla pestili çıkmıştı, ama ben daha devam diyordum. Havaya dikilmiş kalçalarına her vuruşumda Şlapp şlappp sesler çıkıyordu ve kalçaları öyle titriyordu ki, ben bitmek üzereydim. Yaklaşık 10-15 dakika bu pozisyonda becerdikten sonra sikimi çıkartıp, amını tekrardan yalamaya başladım. Amını somura somura yaladıktan sonra, am suyunu dilimle göt deliğine yayıp, götünü dillemeye başladım. Dilimi yuvarlak yapıp ucunu sivrelttim ve göt deliğine baskı yapıyordum. Niyetim belliydi, onu bağırta bağırta götünden de sikecektim. Niyetimi anlayan Özlem, "Hayır, lütfen ordan asla olmaz!" dedi, ben de üstelemedim, dilimi götünden çektim ve sikimi tekrar amına dayayıp sertçe dibine kadar dayandım. O esnada derin bir 'Ooohhh!' çekti ve ben yine vurmaya başladım...
Özlemi kanırta kanırta düzüyordum, artık pestili çıkmıştı. Birden içeriden çocuğun ağlama sesleri duyuldu ve panikledi, "Çabuk bitirelim!" dedi. Ben de zaten artık bitmek üzere idim, sikimin Özlemin amının içinde iyice şiştiğini ve kasıldığını hissettim ve müsaade bile istemeden içine fışkırmaya başladım. Abartısız bir fincan dolusu boşalmışımdır. Halen amında idim ve taşaklarıma kadar içinde ve kesik kesik böğürerek boşalıyordum. Aslında bu pozisyonda 5-6 dakika amının içinde beklemek ve oynaşmak isterdim, ama durum buna müsait olmadığından içinden çıktım. Çıkarken yarrağımın başı halen mantar gibi olduğundan, amının deliğinden çıkarken 'Corkkk!' diye ses çıkardı ve sikimde kalan döller de yere sıçradı. Sonra toparlandık. Özlem saatine baktı ve "Senin hemen gitmen gerekiyor!" dedi. Ben de, "Tamam!" deyip, evden uzaklaştım...
İyiki de uzaklaşmışım, çünkü yolda kuzenimi arabayla gördüm, eve gidiyordu, korna çaldı geçti. Kuzenimin karısı Özlemle, cilvesi ve nazıyla, ihtiraslı bir şekilde yaşanmış, şehvetli ve ateşli bir anıydı.
[Volkan]
113 notes · View notes
yeryuzugokyuzu · 3 years ago
Text
benim hassasiyet duyduğum hiçbir konunun hiç önemsenmemesine çok üzülüyorum. - hay Allah üzülmem de pek mühim ya zaten (?)- defalarca söylememe rağmen... hem de en çok değer verdiğim insanlar tarafından... bu bana açıkça "umrumda değilsin" demek gibi geliyor...
ve evet, bende de büyük sorunlar var. mesela neden hep "düzelecek, daha iyi olacak, bir daha yapmaz" diye kendimi kandırıyorum? insanları zihnimde -veya kalbimde, pek emin değilim- bir yere yerleştiriyorum, bir de onları öyle güzel, öyle hoş özelliklerle donatıyorum ki ona inanıyorum... en iyisi, en güzeli onlar.. ama değil işte, benim gördüğüm aslında benim kurgum...
sabretmek, beklemek, hoşgörmek, ilgilenmek, özen göstermek, her koşulda saygı duymak, çok sevmek ve sevgini göstermeye çabalamak karşındaki insana yeter sanıyorum, iyi gelecek sanıyorum.. birşeyler düzelir sanıyorum. mutlu olur, gönülleri hoş olur diye düşünüyorum. galiba bir gün kıymet bilirler, severler belki falan da sanıyorum, ne yazık ki... ama kimseye yetmiyorum. elimden, dilimden, gönlümden gelenler de yetmiyor... ben inanmamıştım zamanında; "çok seversen, sevdiğini gösterirsen, veren hep sen olursan, çok fedakarlık yaparsan kıymetin bilinmez, gözden düşersin hatta ilk vazgeçilen, gözden çıkarılabilir sen olursun..." demişlerdi de. insana dair umudumu yitirmemiş bir safım ben.. -öyle derler-
tabii ben şimdi buraya böyle içimi dökmeye yazdım... ifadelerimde yanlış da var, yanlış anlamaya müsait ifadeler de var.. kimseye hiçbir davranışımı, sözümü ve hissimi karşılık bekleyerek yaptığım ettiğim yok. insan ilişkileri diye bir şey var ya hani.. herkesin birbirine asgari ölçüde de olsa saygı, nezaket vs. gösterdiği.. karşılıklı... iki tarafın da isteği ve gayreti gerekli olan insanî ilişkiler...
neyse, ben yine anlatamadım hiçbir şey... insanlar; üzüyorlar, kırıyorlar, yoruyorlar... sonra hiçbir şeyi düzeltmeye de çalışmıyorlar. yanımda olmasını, biraz hâlden anlamasını, biraz özen göstermesini istediğim insanın da umrunda değilim belli ki, farkında bile değil... verdiğim değerin birazını görsem yeterdi. çok değil, birazı... bir şeylere dayanabilmemi, daha iyi hissetmemi sağlardı. bu kadar üzülmezdim. böyle zor gelmezdi herşey...
şu hâle bak ya ne kadar saçma bir durumdayım. nasıl bu kadar yoksun kalabildim herşeyden.. buna, bu kadarına nasıl izin verdim? niye insanların söyledikleri ile yaptıkları bu kadar zıt?
çiçekleri severim deyip, koparıp yaşamalarına izin vermemek... veya eve aldığı bitkiye su vermeden, bakmadan yaşamasını beklemek... yağmuru severim deyip yağmurdan kaçmak... sözlerin ve eylemlerin zıtlığı, tutarsızlığı.
yine gevezelik ettim çokça, susayım ben artık. hem kime, neyi, niçin anlatıyorum, onu da bilmiyorum. ne fark eder? bir şeyler mi değişecek? hayır, tabii. hayatımdaki hangi insan, kim kıymetli vaktini, gayretini bana harcasın... beni dert edecek kimse görmedim bu zamana kadar. herkes kendiyle meşguldü hep. bundan sonra da böyle gider... sadece, yazmam lazım.. içimde kaldıkça beni çürütüyor, öldürüyor.
01:31 30/08/2021
9 notes · View notes
kabukluvoyvoda · 3 years ago
Text
Tumblr media
Dedim ki yazayım biraz...
Ne yazacağımı bilemedim... Ama yine de buraya birşeyler yazmak geldi içimden. Aslında şu anda ne yaptığımı bende bilmiyorum. Bilmek ne güzel... Bilinmekte güzel... Unutulmak kötü... Size geriye sadece kocaman bir sıfır kalıyor. Siz siz olun sevdiklerinizi bırakmayın. Ben ne yazacağım buraya gercekten bilmiyorum. Sesimi nyan var mı? Buzlu kahve içerken neden dişlerim sızlıyor? Yoksa ben miyim komple sızlayan? Neyse... Ben marketten jelibon almak istiyorum çünkü jelibon iyi gelir özleme. Biraz daha uyumaz isem markete hemenden gidip "merhaba bakkalcı jelibon almaya geldim" derim. Yolda eve yürürken belki hepsini yer bitiririm. Belkide biraz kalır sonrası için. Belki bir çay koyarım kendime. Ama en çokta özlemek koyarım içine. Keşke o kazada ölseydim diyorum bazen ama uzerinden 19 sene geçmiş. Zaman makinam olsaydı keşke. O zaman zamanı daha iyi kullanabilirdim. Planlı programlı bir hayatım olurdu. Belki lotoyu tuttururdum her hafta. Kazandığım paralarla bol bol jelibon alabilirdim. Skittles alırdım. Lahmacun yerdim, kokoreç yerdim. Bilmiyorum... Mutlu olurmuydum ki? İnsan tek başına kaç milyor ton yemek yiyebilir ki? Söylesene kaç sıfır var sonsuzlukta? Kaç saniye ya da kaç yıl? Hem kedi, hem tosbağa olmak... Söylesen keşke... Çırpıcı gerçekler ile mixerlenen hayallerim bana neden nanik yapıyor? Ben hak etmiyor muyum ki gülümsemeyi en musmutlu şekilde? Bulutlarda bile kocaman nanik görüyorum. Neden sevmiyor hayat beni? Yok ya seviyordur. Seviyorsa git konuş bence. Ehe... Ne konuşayım? İkinci el oto fiyatları ne oldu öyle ya der konuyu açarım sonrası gelir zaten...
.....
Yukarıdaki paragrafta anlatılmak istenen nedir?
Lahmacunlarda sever kelle paça gibi...
Rober Hatemo vs Bill Geyts
Çay yapsam içer mi acaba?
Buzlu kahve yapsam içer mi acaba?
NATO üyesi ülkelerin 2022 deki son durumu.
Soruyu cevapla ve bizden bir adet tebrikler kazan. Eğer 10 dakika içinde ararsanız aradığınız şeyi kesinlikle 10 dakika içinde bulamayabilirsiniz belki. Bilemedim. Uyuyamıyorum. Yazdım işte. Ne yazdım bende bilmiyorum. İçimden geçmeyen şeylerden de yazdım. Karışık şeyler oldu. Neyse cevabı bulan olursa. Kimseye söylemesin. Kopya çekmek yasak.
1 note · View note
belkidebirharfimben · 3 years ago
Text
Haşre iman etmezsek geçmez ki bu yarımlık!
Geçtiğimiz günlerde Noel Carroll’un Sanat Felsefesi’ni okudum Ütopya Yayınları’ndan. "Sanat nedir?" veya "Neye sanat denilir?" gibi soruların 'çözümsel felsefe' ile ele alındığı metin boyunca birçok sanat yaklaşımı masaya yatırılıyordu. Neyse. Uzatmayayım. Yaklaşımlardan ikisi hususen dikkatimi çekti. Bunlardan birisi 'biçimsel yaklaşım' idi. Kuramcısı olan Clive Bell'e göre özü şuydu bu yaklaşımın: "Bir resmin sanat olup olmadığını belirleyen şey onun bir önemli (belirgin) biçime sahip olmasıdır. Yani bir resim ancak ve ancak çarpıcı bir tasarımı varsa sanattır." Fakat sonraları ortaya çıkan 'yeni biçimci yaklaşım' sırf tasarımı sanatın tarifine yeterli görmüyordu. Eserin bir de 'içeriği' olmalıydı. Yine yerinden alıntılarsam: "(...) O halde bir sanat eserinin içeriği anlamıdır. Ne hakkında olduğudur. Biçim de anlamın sunum şeklidir. (...) Sanatçı özünde sunum biçimleri ve anlamları eşleştirmek, biçimi içerikle birleştirmek, konusunda uzmandır. (...) Anlamı olmayan bir çalışmanın biçimi de olamaz." Eh, serde nurculuk var, herşey bizi Risale-i Nur'a götürüyor. Bu mevzu da beni 12. Söz'e götürdü. Okuyanlar bilirler. "Hikmet-i Kur'âniye ile hikmet-i fenniyenin farklarına şu gelecek hikâye-i temsiliye dürbünüyle bak..." diye başlayan bu metin benzer bir hakikatten bahseder: "Bir zaman hem dindar hem gayet san'atkâr bir hâkim-i namdar istedi ki: Kur'ân-ı Hakîmi, maânîsindeki kudsiyetine ve kelimâtındaki i'câza şayeste bir yazı ile yazsın, o muciznümâ kamete harika bir libas giydirilsin. İşte, o nakkaş zat, Kur'ân'ı pek acip bir tarzda yazdı. Bütün kıymettar cevherleri yazısında istimal etti. (...) Sonra o hâkim, şu musannâ ve murassâ Kur'ân'ı, bir ecnebî feylesofa ve bir Müslüman âlime gösterdi. Hem tecrübe, hem mükâfat için emretti ki: 'Herbiriniz bunun hikmetine dair bir eser yazınız.'" Hikaye böyle başlar. Peki devamında neler olur? Atlamalar yaparak takip etmeyi sürdürelim: "Feylesofun kitabı yalnız harflerin nakışlarından ve münasebetlerinden ve vaziyetlerinden ve cevherlerinin hâsiyetlerinden ve tarifatından bahseder. Mânâsına hiç ilişmez. Çünkü o ecnebî adam Arabî hattı okumayı hiç bilmez. Hattâ o müzeyyen Kur'ân'ı bilmiyor ki bir kitaptır ve mânâyı ifade eden yazıdır. Belki ona münakkaş bir antika nazarıyla bakıyor. Lâkin, çendan Arabî bilmiyor, fakat çok iyi bir mühendistir, güzel bir tasvircidir, mahir bir kimyagerdir, sarraf bir cevhercidir. İşte o adam bu san'atlara göre eserini yazdı." "Amma Müslüman âlim ise, ona baktığı vakit anladı ki: O, Kitâb-ı Mübîndir, Kur'ân-ı Hakîmdir. İşte bu hakperest zat, ne tezyinat-ı zahirisine ehemmiyet verdi ve ne de hurufun nukuşuyla iştigal etti. Belki öyle birşeyle meşgul oldu ki, milyon mertebe öteki adamın iştigal ettiği meselelerinden daha âli, daha galî, daha lâtif, daha şerif, daha nâfi, daha cami'... Çünkü, nukuşun perdesi altında olan hakaik-ı kudsiyesinden ve envâr-ı esrarından bahsederek gayet güzel bir tefsir-i şerif yazdı." Özet geçeyim: Her ikisi de yazdıklarını Hâkim'e götürdüler. Hâkim filozofun manayı ıskalamasından kızdı. Âlimi ise tebrik etti. Sonra mürşidim temsili hakikat bahsine şöyle taşıdı: "Eğer temsili fehmettinse, bak, hakikatin yüzünü de gör: Amma o müzeyyen Kur'ân ise şu musannâ kâinattır. O hâkim ise Hakîm-i Ezelîdir. Ve o iki adam ise; birisi, yani ecnebîsi, ilm-i felsefe ve hükemâsıdır. Diğeri Kur'ân ve şakirtleridir." Daha çabuk sonuca varmak isteyenler içinse anamesaj şu satırlarda saklıdır sanki: "Amma, ilm-i hikmet dedikleri felsefe ise, huruf-u mevcudatın tezyinatında ve münasebatında dalmış ve sersemleşmiş, hakikatin yolunu şaşırmış. Şu kitab-ı kebirin hurufatına 'mânâ-yı harfî' ile, yani Allah hesabına bakmak lâzım gelirken, öyle etmeyip 'mânâ-yı ismî' ile, yani mevcudata mevcudat hesabına bakar..." Evet. Anladınız. Mürşidim hikmet-i fenniyeyi (yani günümüz seküler bilimlerini) biçime saplanıp kalmakla itham ediyor. Onları, içeriğe değer vermemekle, hatta düpedüz anlamamakla, suçluyor. Kainata bakışları yüzeysel olduğu için de ürettikleri malumat manaya dair birşey söylemiyor. "Hattâ o müzeyyen Kur'ân'ı bilmiyor ki bir kitaptır ve
mânâyı ifade eden yazıdır." Hikmet-i Kur'aniye ise okumalarında bir 'içerik' derinliğine sahip. Tasarımı inkâr etmemekle birlikte aslolanın 'anlam' olduğunun farkında. Bu yüzden okumasında isabet ediyor: "(...) nukuşun perdesi altında olan hakaik-ı kudsiyesinden ve envâr-ı esrarından bahsederek gayet güzel bir tefsir-i şerif yazdı." Varlıktaki sanatın içeriği nedir peki? Onu da yine mürşidimin şu cümlelerinde özetlenmiş buluyoruz: "Bütün mevcudatın hakaiki, bütün kâinatın hakikati, esma-i İlâhiyeye istinad eder. Herbir şeyin hakikati bir isme veyahut çok esmaya istinad eder. Eşyadaki sıfatlar, san'atlar dahi, herbiri birer isme dayanıyor. Hattâ, hakikî fenn-i hikmet Hakîm ismine ve hakikatli fenn-i tıp Şâfî ismine ve fenn-i hendese Mukaddir ismine, ve hâkezâ, herbir fen bir isme dayandığı ve onda nihayet bulduğu gibi, bütün fünun ve kemâlât-ı beşeriye ve tabakat-ı kümmelîn-i insaniyenin hakikatleri esma-i İlâhiyeye istinad eder. Hatta muhakkıkîn-i evliyanın bir kısmı demişler: Hakikî hakaik-i eşya esma-i İlâhiyedir. Mahiyet-i eşya ise o hakaikin gölgeleridir. Hatta birtek zîhayat şeyde yalnız zâhir olarak yirmi kadar esmâ-i İlâhiyenin cilve-i nakşı görünebilir." Kendimizi felsefenin dar kalıplarına sıkıştırmayalım arkadaşım. Fakat şu kadarcık dersimizi de alalım: Müslümanlar da 'yalnızca biçimi var diye' birşeyin sanat eseri olduğuna inanmazlar. Ya? Biçimle birlikte manidar bir içeriğinde bulunması gerekir. Hatta içeriğin anlamı çoğu zaman biçimin de önüne geçer. Bu nedenle İslam 'kalıp' değil 'gönül' dinidir. ‘Bedene’ değil ‘ruha’ bakar. 'Ne adına' olduğu 'ne olduğunun' önündedir. Yahut hadiste buyrulduğu gibi: "Ameller niyetlere göredir." Bu dinin değer atıflarının neredeyse tamamı maneviyatadır. Mesela: Takvaya, dürüstlüğe, ahlaka, cömertliğe, merhamete vs. Bunların üzerine varoluşunu bina eder. Ahirzamanın Deccalî anlayışınınsa bir gözü kördür. Yani tek gözlüdür. O yüzden değer atıfları genelde 'tasarıma' yaslanır. Güçlü, güzel, zengin, başarılı, enerjik vs. kimlikler kaymağa yükselirler. Lakin buradan tasarımın da büsbütün önemsizleştirildiğini çıkarmayalım. Allah Hakîm'dir. Her işinde hikmetlidir. Dolayısıyla varoluşta hiçbirşey sanatsız değildir. Ancak asıl derinliğin 'mülk' değil 'melekût' kısmında olduğunu kavramak gerekir. Melekûtu kavranmayan şeyin vücudu da yarım müşahede edildiğinden manası eksik anlaşılır. Yahut hiç anlaşılmaz. 'Yarım kalmak' dedim. Aklıma Haşir Risalesi okumalarım geldi. Evet. Bu sıralar eseri tekrar tefekkür ederken farkediyorum ki: Bediüzzaman Hazretleri haşrin 'olmazsa olmazlığını' kainatın yarımlığına bina ediyor. Daha doğrusu 'biçim-içerik uyumsuzluğunu' haşrin gerekliliğine delil kılıyor. Nasıl? 10. Hakikat üzerinden örneklersem mesela diyor ki: "Hiç mümkün müdür ki, şu bekàsız misafirhane-i dünyada ve şu devamsız meydan-ı imtihanda ve şu sebatsız teşhirgâh-ı arzda bu derece bâhir bir hikmet, bu derece zahir bir inâyet ve bu derece kahir bir adalet ve bu derece vâsi bir merhametin âsârını gösteren Mâlikü'l-Mülk-i Zülcelâlin daire-i memleketinde ve âlem-i mülk ve melekûtunda daimî meskenler, ebedî sakinler, bâki makamlar, mukim mahlûklar bulunmayıp, şu görünen hikmet, inâyet, adalet, merhametin hakikatleri hiçe insin?" Sorularla açmaya çalışalım: 1) Kainatın 'biçimi' nasıl? el-Cevap: Bekasız, devamsız, sebatsız. 2) Peki kainatın 'içeriği' nasıl? el-Cevap: Bâhir, zahir, kahir, vâsi... Yani eserin içeriğine indiğinizde sonsuzluk işaretleri okuduğunuz halde biçimine döndüğünüzde muhataplığınız fanilikten haber veriyor. Eğer bu biçim yarımlığını içeriğe taşırsanız Allah'ı, hâşâ, birçok eksiklikle suçlamak zorunda kalacaksınız. Halbuki bu eksikliklere sahip olsa, hâşâ, kainatı bu intizamla yaratamayacak. Hatta hiçbir yokluğu varlığa çıkaramayacak. Zira yokluğun varlığa çıkması da ancak burada bahsedilen sonsuz hikmet, inayet, adalet ve merhametle mümkün. Tek bir atomun varlığı bile karşısında bir sonsuzluk istiyor. Öyleyse, Allah içerikte kemal sıfatlara sahip olduğunun birçok delilini arzetmişken, biçimde neden aksini de gösterir(!) tezahürler yaratmaktadır? Sözgelimi: Zalim
zulmünün cezasını görmeden ölmektedir. Mazlum hakkını almadan dünyadan ayrılmaktadır. Halbuki fizik, kimya, biyoloji vs. düzeyine indiğinizde biçimde de en ince hakların/adaletin gözetildiği bir düzen işlemektedir. Peki bu kafa karıştıran çelişki(!) kainata neden bırakılmıştır? Arkadaşlar, Bediüzzaman'ın bu soruya cevabı gayet basittir, mâkuldür. Aklın gideceği tek yoldur. O da şudur: Tasarım eksik değildir. Müşahedemiz yarımdır. Melekûta dair çıkarımlarımız doğru. Fakat mülkte gördüğümüz kısım noksandır. Bunu şöyle bir temsille fehminize yaklaştırmak istiyorum: Çok iyi bir yazarın yeni romanının üçte birlik bölümünün elinize geçtiğini düşünün. Okuduğunuz kadarından sağlam bir müellifle muhatap olduğunuzu anlıyorsunuz. Cümleler kallavî, ifadeler yerinde, akış muhteşem. Fakat? Fakat roman ansızın kesiliyor. Olayların bazıları doğru yerlere bağlanmadan kalıyor. O zaman ne düşünürsünüz? A) Kitabın önceki kısmında yaptığımız çıkarımların aksine bu yazar aslında roman yazmaktan hiç anlamamaktadır. Hatta böyle bir yazar yoktur. Roman kendi kendine oluşmuştur. B) Elimizde romanın sadece bir kısmı vardır. Kitabın tamamını henüz görmemişizdir. Devamını da yaşadığımızda şahitliğimizdeki mülk eksiği tamamlanacaktır. Mülk-melekût, yani biçim-içerik, uyumu sağlanacaktır. Taşlar yerine oturacaktır. İşte, elhamdülillah, doğru tercih budur. Yani bizim mülkte/biçimde eksiklik sandığımız şeyler aslında şahitliğimizin yarımlığından kaynaklanmaktadır. Manzaranın tamamını görecek kemale henüz erişmeyişimizdendir. Zamanı vardır. Mekanı vardır. İmtihan da buradadır. Bizim içim ‘gayb’ vardır. Gaybı olan eserin tamamını görmüyor demektir. (Gayba iman eden de "Eserin tamamını görmüyorum!" hakikatine ferasetle iman edendir.) Bu nedenle biçimle içerik arasındaki uyumu yakalayamaması normaldir. Evet. Onun sınandığı şey de belki budur: İçeriğe bakıp biçimin devamına iman etmek. Ve tek dünyalıların itikadını da bozan en çok budur: Biçimde kendi kısıtlılıklarınca gördükleri sorunları içeriğe de taşımak. Daha doğrusu: Kendi sınırlarını içeriğin de sınırları sanmak. Mahlukiyetten kaynaklanan eksiklerini hatta Allah tasavvurlarına kadar götürmek. Allah’ı insanlaştırmak. Kendi kayıtlarıyla onu da kayıtlı bellemek. Her neyse. Yazı giderek dallanıp budaklanıyor. Belki sizi de bıktırıyor. Bende de başka konulara girme isteği uyandırıyor. En iyisi burada bitireyim. Cenab-ı Hak el-Hâdî ismiyle bizi istikametimize hidayet eylesin. Âmin.
2 notes · View notes
crazygril-1 · 3 years ago
Text
...ilk görüşte sevdim sonra haftada bir de olsa her evinin önünden geçerken ona baktım hatta bir kere göz göze geldik annesi bizi onlara davet etmişti bende sırf onun için 1 aydır aileme onları kast etmesem de orayla alakalı birşeyler söyleyip hatırlattım ve sonuçç bugün oraya gittik baya heyecanlıydım belki bizi gençler olarak odaya yollarlar diye amaa tek kız bendim eee öyle siz odaya gidin diyen de olmadı zaten o da bizi karşılamadı bile eee beni yanlarına da davet etmediler neyse kadınlarla oturuyorum bı baktım o içeri geliyoo derken beni gördü ve utanıp girmedi ama beni görseniz heyecan üff ondan sonra geçerken bir daha gördüm ama sanki o da bana baktı falan derken onlar gitti evet baş baya evden gittiler ve ben sıkıntıdan kardeşim kuzenim vee onun kardeşiyle oyun oynuyorum salonda saklambaç hiii bı de onlar gelmez mi yanımdan geçtiler ah ah ama ben artık umudu kestim zaten kardeşi de çok tatlı 10 yaşında onlarla oyuna devam ettim hatta dışarı çıkalım dedim eee çıktık derken köpek var kapının önünde av köpeği kapıyı açarsak içeri girecek(dış kapıdan sonraki demir kapı) sonra yukarı balkondan bir ses geldi açma kapıyı diye kardeşine diyo tabi ben gözükmüyor um dediler olmaz gitmeyin sonra ben çıktım dedim ki ben varım ondan sonra onlar ha felan dediler geri girdiler sonra işte yine aynı biz eve girdik onlar gitti biz gidene kadar da gelmediler . Biz gidiyoruz onların yanına gittim kuzenimi çağırmaya beni görmezden geldi ya (o) 😭 biraz annesi gil bizle yürüdü falan çok iyi kadın bı akrabağamız vardı o ara dedi ki seni yaptığın bı çörek vardı gelip alacağım onun tarifini bende o gazla annesiyle ona bakarak siz gelin ben yaparım dedim açık açık gelin dedim böyle geldiğimden beri günün çöp olduğunu hatırlayıp ağlayacak gibi oluyorum ama evde kiler anlar diye ağlayamıyorum böyle işte.
Bütün herkese iyi geceler
2 notes · View notes
hotman1 · 5 years ago
Text
LİMON GİBİ SIKMALIK MEMELER(57 BAKİ)
       Selam itirafçılar. Size anlatacağım seks hikayesi birçok yaptığım kaçamaktan sadece bir tanesi. Neyse sözü uzatmadan kendimden bahsedeyim biraz. Bir yetmiş boylarında, esmermi esmer, orta kilolu, yakışıklı bir erkeğim. İşim dolayısıyla batıda bir şehirde yaşıyorum. Biliyorsunuz batıda sanayi sektörü çoklukla kürtlerdedir. Bizim akrabada bir fabrika açınca “yabancı çalışacağına sen para kazan” dedi. Bende ailemle göç ettim. Başlangıçta almanya şehirleri kadar gelişmiş olan bu şehir çok sıkıcıydı taaki hayatın tadını buluncaya kadar.
Bulunduğum fabrikada nedense kadınların bakışları hep bendeydi “vay ibrahim tatlıses gibi” diyorlardı. Sarışını, esmeri hepsi peşimdeydi. Köyümde yüzüme bakılmazken burda böyle rağbet görmem işten değildi. Bende fena şaşırıyordum.
İlk macera bir kapı arkasında oldu. İriyarı, esmer bir kapkara bir kadın. İş çıkışı gelip pat diye dudaklarımı dudaklarına alıp resmen sömürdü. “noluyor lan” dedim. “kaç günlerdir hayalinle sevişiyorum, banada acı aslanım” dedi. İşte o an şeytan beni dürttü. Öylemi öyle tüm işçiler çıktığından rahattık. Karıyı tezgaha dayadım, domattım. Eteğini açtım. Meğer külot yokmuş kaltakta. Kara götüne bir şaplak atarak. “nerde lan külodun” dedim. “evde” dedi. Neyse benim sabırsızlanan yarramı çıkarıp am deliğini bulmam geç olmadı. Zaten delik kocamandı. Ben şaplata şaplata sikiyodum bedava amı.
Bir ara aklıma bir şeytanlık düştü. Karımın hiç izin vermediği birşeyi bu karıda yapmak yani götten sikmek. Esmer karının götünü parmamla ıslattım. Göt deliği purt kadar dışa çıktı. Götünü bana bana sallıyordu. İlk defa böyle ateşli bir karı görüyordum. Yarramı amdan çıkarıp üstteki göt oyuğuna soktum. Karının çığlığı fabrikayı sarstı. Ben ağzına davrandım; sonra önce hafif, sonra şiddetli pompaladım. Benim yarrak daha fazla git gel yapamadı. İçimde ne var ne yoksa karının götüne akıttım. Sonra trrak götten çıktı.
Bir sigara yaktım. Benim istediğim bu değildi. Göt bana hiç zevk vermemişti. Karı zor bela doğrulup. “ beni siktiğin için sağol. Nolur beni arasıra sik” dedi. Ben şaşırdım. Ama bir şeytanlık daha geldi aklıma. Onu yanında gördüğüm bir esmer, biri sapsarı iki kızı vardı. Onların tadına bakmak…
Tahminim doğruymuş .  ikiside kızıymış. “sen merak etme ikiside senin hayranın onlara bu konuyu açsam, havalara uçarlar. Ama bana söz ver beni arasıra düdükleyeceğine” dedi. Zor bela benden oluru aldı ama kızlarına özellikle sarı kızına dua etsin. Neyse ogün evdekilere belli etmeden banyo baabına girip bir abdest aldım. Aklım o sapsarı kızdaydı.  Ertesi günü iple çeken ben fabrikada amacımın birine ulaşmıştım bile. Yine iş çıkışı kara karı yanına iri yarı kara kızını almış bana geliyor.  Karı beni kızıyla tanıştırdı. Kızın incecik elini sıkınca benim oğlanda birşeyler oldu. Pırt fırt külodumun içinde seyiriyordu. Neyse işçiler çıkınca fabrikanın en ücra yerine gittik. Benim bakışlarım kızın el değmedik kara tam sıkmalık memelerine dikilmişti. Kız bunu anlamış olacak bluzunu bir ileri bir geri havalandırıyor “çok sıcak olmadımı bura” diyordu. Bense “madem ateşlendin çıkar kızım şunu” deyip bebek gibi ellerimle çıkardım bluzunu. Vallahi sütyeni yoktu. Benim oğlan çoktan şaha kalkmış, küloduma ziplenmişti. Ben kara karıya işaret ettim. “eh biz yalnız kalsak mı kara kızla” dedim. Karı dünden razı al tepe tepe kullan der gibi bırakıp gitti. Hayret ettim bu duruma ama neyse ben emeceğim memelere yiyeceğim kutuya bakarım.
Kızın önce memelerine yumuldum. Resmen portakal gibi sömürüyordum. Üçları taş taş olmuştu. Ben uçlarınıda cız gibi oynadım. Bu arada benim ufaklık iyice sabırsızlandı. Pantolonu ve külodu indiriverdim. Külodumun önü para gibi dölle ıslanmıştı, kız şaşırıp “bu ne lan” dedi. Bense “senin yüzünden su akıttı çeşmem” dedim. Güldük ben onun dudaklarına memelerine yumuldum. O iste bu arada yarramı oklava gibi yuvarlıyordu. Sonra ağzına dayadım benim sopa gibi oğlanı. Kız saksafona başladı ama benim döller geldi gelecekti. Kız aç kurtlar gibi hepsini aldı benim yarran. Ama ben en çok kara memelere boşalmak istiyordum. Fırt kadar çekip yarramı böğüre böğüre suladım kara memeleri. İki meme yemin ederim boş yer kalmayıncaya dek bembeyaz dölümle kaplandı.
Ama daha bitmemişti. Göt sikmeden bırakmak olmazdı bu kuşu. Ben üstümü, oda altını çıkardı. İki esmer ikimizde çırçıplaktık. O yine saksafona uzandı ama yarrak zaten sertti. “maşallah senin oğlan beni pek yormayacak” dedi. Güldük. Ben onun sıcacık amına yumuldum. Daha dün temizlediği belliydi, hiç kıl kul yoktu. Muhabbet tellalı, orospu anası dünden söylemiş demek. Birkaç dakika sonra yemin ederim karıyı iki dakika boyunca boşattım. Çeşme gibi yüzüme omzuma fışkıttı. Pornolardaki gibi ilk defa gerçekte görüyordum karıların böyle işer gibi boşaldığını.
Neyse inleyerek “hadi aslanım zaman gelmedimi seninim sik beni diyordu. Ama ben evli çoluklu çocuklu adamdım. Üstelik doğuluyum hiç atarmıyım kendimi riske. Kayınpeder vurur valla. Neyse ona “şimdi senin amının yanıp tutuşması doğal ama kızlığını bozmayacağım.” Ne gerek vardı bozup başıma bela almaya. Zaten zarına kadar milim milim emmiştim bakire amı.  Bu haber kara kızın canını sıktı ama götünü sikeceğimi öğrenince canlandı kaltak. Bunun göt anasınınki gibi kolay değildi. Dar ve zordu. O yüzden ayakta sikmek yerine yere boylu boyunca yatırdım. Tükrükle ıslattığım göte pırt kadanak girdim. Çığırdı ama kolay değildi. Çünkü götünün bekaretini ben bozuyordum. Bu his bile kanımı kaynatıyordu. Arkadan pompa yaparken, elimde boş durmuyor amını ayırıyor, memelerini sıkıyordu. Kulak memesi, omuz demeden dişliyordum resmen. İçimin yağları eridi en sonunda patladım. Dölüm resmen tüm bağırsaklarını doldurdu kızın. Siz deyin üç dakika ben diyeyim beş dakika titreye titreye boşaldım götüne götüne.
Sonra giyinip birer sigara yaktık. Fena doymuştum ama aklım hala o sarı limon gibi memeleri olan bunun küçüğündeydi. Birden aklıma şeytanlık geldi. “bak eğer benden memnun kaldıysan, ben senin seks kölen olurum ancak kızkardeşini bana ayarlayacaksın.” Karakız kahkaha attı. “benim kardeşim uyuzun tekidir napcaksın onu burda ateşli anası ve ablası dururken.” Ben biraz sıkkın, huysuzca “yahu canım siz başkaa, o başkaa. Söyle korkmasın, bekaretine dokunmayacağım. Bak senin zarına dokunmadım. Sadece limon gibi memelerini emeyim, bu bana bir ömür yeter” dedim. Kız hemen kabul etti. Ee sonunda onu her istediğinde düdükleyecektim.
Neyse yine herzamanki gibi kimselere görünmeden çıktık. Aklım hala o limon gibi sıkmalık memeleri olan sarı kızdaydı. Geceleri bile rüyamda sarı limon memeleri somuruyordum.
       Bir hafta sonra amacıma ulaşmıştım. Kız nazlanmıştı ama olsundu. Güzelde naz olacaktır helbet. Sarı kız,
kızkardeşiyle patronun odasında karşımdaydı. Nasıl ikna etti bilemem ama bundan sonrası bana düşüyordu. Ne yapıp edip emmeliydim o limon gibi memeleri. Kara kıza işaret çaktım bir bahane bulup gitti.
Ben sarı kızın yanına oturdum. “yahu kaç zamandır bu fabrikadayız, hiç oturma şansımız olmadı” dedim. Dizlerine dokundum. Biraz utandı. Ama tepki vermedi. Belliki oda istiyordu. Ben de o gün seksi mi seksi giyindim. Kunduralar parlak, jilet gibi kumaş pantol, üst düğmeleri açık, saten beyaz gömlek, altın zincir. Sonra kolumu kıza attım. Elimin yeri belliydi, direk memelere gitti. Kız ilk defa konuştu. “bak amca herşey kızkardeşimin dediği gibi olacak elleme öpme var ama sokma yok” dedi. Ben dünden razı kabul ettim. İlk önce badisini çıkardım. İçinde saten sütlük vardı. Onuda çıkardım. Eskiden memlekette sütlük nedir bilmeyen ben, şimdi ustalaştım sütlük açmada. Hemen memelere yumuldum. Deli gibi sömürüyordum. Aylardır fantezi yaptığım memeler elimdeydi, bu bir rüya olamazdı, eğer rüyaysa ölürdüm. Çünkü çoğu kez rüyamda görüp uyunınca yanımda karımı bulmuştum. Deli gibi hafiften bir çimdik attım koluma. Ohh çektim rüya değildi. Emişe devam ettim. Yemin ederim ağzım memenin tamamını alıyordu. Valla yeni doğmuş bebek benim gibi ememezdi haa. Vallahi süt çıkarırcasına emdim ikisinide. Sarı limon gibi memelere kırmızıya dönüştü. Kız inledi. Meme uçları hafiften sertleşti birde kanadı. Eğer bende kaç yıllık iyi bir sikiciysem işte şimdi beni sik diye yalvaracaktı. Yanılmadım. Kız götünün üstünde oturamadı. Ben hemen taytını ve küloduna saldırdım. Karşı koymadı nasıl koysun dizleri zangır zangırdı. “merek etme yavrum sokuş yok sadece emiş var” diyerel onu rahatlattım.
Koltuğa uzattım. Bir yandanda kalçalarını sıkıyor bir yandan daha hiç açılmamış amını yalıyordum. Amı gel benim içime gel diyordu resmen. Ama ben çoluklu çocuklu, evli adam kendime engel olmalıydım. Kızlık zarına kadar emdim, yaladım, yuttum. Kızlık zarı kabak gibi karşımdaydı. Onuda hafiften yaladım. Yani en mahrem yerinin kapısına kadar dayandım. Daha ne gerek var delmeye başımı belaya sokmaya. Sonra götünü bana dömelttim. Sıkmaktan kıpkırmızı olmuştu. Önce parmakla açtım götü. Pıs pıs osurukla göt açılıyordu. Sonra yavaş yavaş sokmaya başladım yarramı. İnledi. “Hani sokma yoktu” diye sitem ederken, ben “yavrum elin ayağın titriyor, eğer sokmazsam sen burdan gider başka bir erkeğe dömelirsin haa, seni niye başka bir piçle paylaşayım” dedim. Bu kıskançlık onun götünü kaldırdı. Ben de rahat rahat siktim götünü. Hem memeleri sıkıyor, hemde şap şap sikiyordum. Böyle zevk olamazdı. Bir taşla iki kuş yani. Çıtır kız altımda çatır çatır sikiliyordu.
Bir ara elim alta gitti. Amı yeminle şapır şapır şapırdamıştı. Yeni doğuran karı bukadar su akıtmazdı yemin ederim. Neyse bir elimle amı sanki birinden kıskanır gibi kapatıyor, sıkıyor, kurdalıyordum. Şeytan içime bir vesvese saldı, kız zaten kendinden geçmişti. Ama da girsem ne olurdu sanki. Yarramı birden çıkardım götten. Flop diye açıldı göt. Kız “hadi aslanım sikmeye devam et beni hadi” diyordu. Bense “dur yavrum şimdi amına fırça yapacam” dedim. O anda elini amına kapak yapıp “hayatta olmaz bak sana götümü verdim, o yeter” diye kaykıldı. Bense “ulan amma değerli amın var orospu, amın koruyan burda kendini bana düzdürmez, yat aşşa” dedim.
Belinden tutup çevirdim. Am kabak gibi sulu sulu karşımaydı. Ben her an patlamaya hazır tabancam yarramla amına fırçaya başladım. Fena zevk aldı bundan. “birde istemezdin orrospu bak nasıl zevke geldin” dedim. Tam böyle fırça yaparken benim yarrağın mantarı ama girdi. Çıktığında birkaç damla kanda gelince “tamam” dedim “limon yerken, ayvayı yedik” dedim. Bozuldu kız dedim. Kız küfür etti. “ulan kızlığımı bozdun şerefsiz nolucak şimdi dedi. Bense “dur şu işi bitrelim düşünürüz çaresini dedim. Bu sefer amına pompa yapıyordum. Yemin ederim kırk dakika aralıksız kaykıldım amına. Sonunda benim volkan patladı. Hemen çıkardım ama kesin ilk damlalar içine gitti.
Noluyor diye homurdandı. Benimki hala tazyikli akıtıyordu. Hemen memelerini suladım. Hemen belinden tutup kaldırdım. “Niye kaldırdın beni” dedi. “Yahu içine döl gitmiş olabilir, siktiğimi saklarım ama çocuk saklanmaz” dedim. Hemen zıpla. Orda beş dakika elimden tutup çocuk gibi zıpladı. İçinde ne döl varsa aşşa akıttı.
Dışarı çıktımızda hava kararmış yağmur başlamıştı. Bir sigara yaktım. “Ohhh be ne güzel siktim” dedim ama aklım boşalmadaydı “çocuk falan olmasın” diye dua ettim.
       Korktuğum başıma geldi. Kız hamile kalmış. “Ulan dedim millet yıllarca uğraşır çocuğu olmaz. Benim bir damlayla zıplamasına rağmen çocuk dölledi. Eee napalım döl sağlam” dedim. Kıza bir miktar para verdim. Kürtajla aldır çocuğu diye. Kızı ara ara sikiyorum çatır çatır. Evlenmesine yakın patronumun parasıyla amını diktireceğiz. Tabi patronda bolca sikiyor tertemiz amı. Dururmu ayı. Ama bu sefer akıllandık kondom kullanıyoruz Ee birde insanın dölleri sağlıklı olunca başa bela. Kalın sağlıcakla canlar.
67 notes · View notes
aynigokyuzufarkliumutlar · 4 years ago
Text
Biliyomusunuz saat 00.00dan sonra benim doğum günüm ve en iğrenç gün çünkü hiç kimse kutlamaz hiç kimsenin aklına bile gelmem bir kankamın aklına gelirim onun dışında instagrama yazmadığım sürece kimsenin aklında olmam kimse beni sevmez kimse beni hatırlamaz işte buna yalnızlık deniliyordu dimi eğer öyleyse ben herşeyden herkesten çok daha yanlız bir kızım olsun alıştım buna 16 yıl evet daha çok küçüğüm ama emin olun siz arkadaşlarınızın doğum gününü heycanla kutlarken onların sizinkisini unutması kadar koyan bir şey yoktur şuan cümlelerim karışmış olabilir saçma birşeyler yazmış olabilirim çünkü şuan ağlayarak yazıyorum bunu neyse ben yatıyorum iyi geceler size yarın benim en kötü günüm olucak ama sizinki öyle olmasın siz mutlu olun.
İyki doğdun İlayda 🎉
6 notes · View notes