#duygu durum kontrolü
Explore tagged Tumblr posts
Text
Yükselen Akrep Erkeği
Yükselen Akrep Erkeği Özellikleri ve İlişkilerdeki Rolü
Yükselen Akrep erkeği, gizemli, tutkulu ve kararlı yapısıyla dikkat çeker. Güçlü, çekici ve sezgisel olan bu erkekler, genellikle yoğun bir duygu dünyasına sahiptirler. İlişkilerinde sadakat ve dürüstlük arayan yükselen Akrep erkeği, liderlik özellikleri ve azmiyle iş hayatında da başarılıdır. Bu burcun etkisiyle kıskançlık ve sahiplenme duyguları ön planda olabilir. Yükselen Akrep erkeği ile mutlu bir ilişki için güven ve açık iletişim büyük önem taşır.
Yükselen Akrep Erkeği Kimdir?
Yükselen Akrep erkeğinin özellikleri,
Gizemli ve derin bir kişiliğe sahiptir. Duygularını kolay ifade etmez.
Analitik zekaya sahiptir, detaycıdır. Problemleri kökünden çözmeye çalışır.
Azimli, kararlı ve inatçıdır. Hedeflerine ulaşmak için çok çalışır.
Araştırmacı ruha sahiptir, gerçekleri öğrenmek ister.
İçinde sakladığı güç ve enerjiye sahiptir. Kontrolü elinde tutmaya özen gösterir.
Sadık, korumacı ve azimlidir. Sevdikleriyle derin bağ kurar.
Stresle ve baskıyla başa çıkma becerisi yüksektir.
Esnek değil, değişime ve dış müdahalelere karşı huysuz olabilir.
Şefkatli ve özenlidir ancak güven problemi yaşayabilir.
Yaşamında ani değişim ve dönüşümler yaşayabilir.
Astrolojide yükselen burç, doğum anında doğu ufkunda yükselmekte olan burç olarak tanımlanır. Bu burç, kişinin dışa vurumu, davranışları ve başkaları üzerinde bıraktığı ilk izlenimleri belirler. Yükselen Akrep burcuna sahip erkekler, bu burcun doğasında bulunan belirgin özellikleri üzerlerinde taşırlar. Yükselen Akrep erkeği, genellikle
gizemli,
tutkulu ve
kararlı
bir kişilik sergiler.
Yükselen Akrep erkeği, çevresindekiler tarafından çoğu zaman güçlü ve çekici olarak algılanır. Bu erkekler, derin bir duygu dünyasına sahip olup, çevresindekilere karşı dikkatli ve analizci bir yaklaşım sergilerler. Bu özellikler, onları hem iş hem de özel hayatlarında başarılı kılar. Yükselen Akrep burcunun etkisiyle, bu erkekler genellikle yoğun bir içsel güce ve kararlılığa sahiptirler. Ancak, bu kararlılık zaman zaman inatçılığa dönüşebilir.
Yükselen Akrep erkeği, gizemli ve çekici doğasıyla dikkat çeker. Bu erkekler, çoğu zaman sırlarını ve gerçek duygularını gizlemeyi tercih ederler. Bu durum, onların çevresindekiler tarafından anlaşılmasını zorlaştırabilir. Ancak, yakın ilişkilerde dürüstlük ve sadakat onlar için son derece önemlidir. Yükselen Akrep burcunun etkisiyle, bu erkekler genellikle tutkulu aşıklar olarak bilinirler. Sevdiklerine karşı derin bir bağlılık ve koruma içgüdüsü sergilerler.
Yükselen Akrep burcunun etkisiyle, bu erkekler aynı zamanda kontrol ve güç sahibi olma isteği taşırlar. Bu durum, onları liderlik pozisyonlarına yönlendirebilir. Ancak, bu özelliklerinin dengede tutulması önemlidir, aksi takdirde baskıcı veya manipülatif davranışlar sergileyebilirler. Yükselen Akrep erkeği, güçlü, kararlı ve gizemli doğasıyla çevresindekiler üzerinde derin etkiler bırakır.
#akrep yükselen#yükselen akrep#yükselen akrep erkeği#akrep erkeği#akrep burcu erkeği#akreportal#akrepblog
0 notes
Text
Donakalımla Gelen Şiddet
Donakalım fizyolojik bir durum olup öfke duygusunu ortaya çıkarır. Duygu kontrolü yoksa şiddet davranışına dönüşebilir. Duygu kontrolünde ise ebeveynin rolü çok etkilidir. Eğer evde şiddet davranışı varsa çocuk duygu düzenlemesini öğrenemez.
Prof. Dr. H. Nermin Çelen
Akademisyen
0 notes
Text
Nevrotik Ne Demek? Nevrotik Etkileri ve Tedavisi
Nevrotik ne demek, bireylerin duygusal, düşünsel ve davranışsal düzeyde sürekli bir huzursuzluk ve endişe yaşamasına neden olan bir kişilik bozukluğudur. Bu durum, kişilerin günlük yaşamlarında, sosyal etkileşimlerinde ve iş hayatlarında önemli derecede sıkıntılar yaşamasına yol açar. Nevrotik kişilik bozukluğu olan bireyler, sık sık kaygı, depresyon, öfke ve korku gibi duygusal dalgalanmalar yaşarlar. Ayrıca, bu durum genellikle çocukluk ve ergenlik dönemlerinde başlayarak yaşam boyu sürebilir. Nevrotik kişilik bozukluğunun nedenleri tam olarak bilinmemekle birlikte, genetik faktörler, beyin kimyası ve çevresel etkenlerin bir kombinasyonu olduğuna inanılmaktadır. Ailede nevrotik kişilik bozukluğu öyküsü olan bireylerde, bu durumun ortaya çıkma olasılığı daha yüksektir. Ayrıca, travmatik yaşam deneyimleri ve stresli çevresel faktörler de nevrotik kişilik bozukluğunun gelişiminde rol oynayabilir. Bu bozukluk için çeşitli tedavi yöntemleri bulunmaktadır; bunlar arasında psikoterapi, ilaç tedavisi ve yaşam tarzı değişiklikleri sayılabilir. Tedavi, kişinin nevrotik belirtilerini yönetmeyi öğrenmesine ve yaşam kalitesini artırmayı hedefler.
Nevrotik Kişilik Bozukluğunun Tanımı ve Tarihçesi
Nevrotik kişilik bozukluğu, bireylerin sürekli endişe, kaygı, korku ve diğer duygusal dalgalanmalar yaşamasıyla karakterize bir psikolojik durumdur. Terim, 20. yüzyılın başlarında, ünlü psikanalist Sigmund Freud'un çalışmaları sırasında ortaya çıkmıştır. Freud, nevroz kavramını, bireylerin iç çatışmalarının ve savunma mekanizmalarının dışavurumu olarak gördü. Daha sonra, Amerikalı psikolog Karen Horney ve İngiliz psikanalist Harry Stack Sullivan gibi diğer psikanalistler ve psikologlar da nevrotik kişilik bozukluğu konusunda çalışmalar yaparak, bu durumun daha iyi anlaşılmasına katkıda bulundular. Günümüzde nevrotik kişilik bozukluğu, duygusal ve davranışsal düzeyde sürekli huzursuzluk ve endişe yaşayan bireylerin tedavi edilmesi gereken bir ruh sağlığı sorunu olarak kabul edilmektedir. Tarih boyunca, bu durumun tanımı ve anlayışı önemli ölçüde değişiklik göstermiştir, ancak günümüzde nevrotik kişilik bozukluğu, bireylerin yaşamlarında önemli sıkıntılara yol açan ve profesyonel yardım gerektiren bir sorun olarak değerlendirilmektedir.
Belirtiler ve Tanı Kriterleri
Duygusal Dalgalanmalar Nevrotik kişilik bozukluğu olan bireyler, duygusal dalgalanmalar yaşayarak aniden neşeli ve enerjik hissedebilirken, kısa süre sonra üzgün, öfkeli veya kaygılı olabilirler. Bu ani duygu değişimleri, kişinin günlük yaşamını, ilişkilerini ve iş hayatını olumsuz etkileyebilir. Duygusal dalgalanmaların sıklığı ve şiddeti, kişiden kişiye değişiklik gösterir, ancak genellikle yaşanan duyguların uç noktalarda olduğu görülür. Kaygı ve Endişe Nevrotik kişilik bozukluğu olan kişilerde sıkça rastlanan bir diğer belirti kaygı ve endişedir. Bu bireyler, genellikle gelecekle ilgili sürekli endişelenir ve olumsuz senaryolar üretirler. Ayrıca, kendilerini başarısız ve yetersiz hissedebilirler. Bu durum, sürekli endişe ve huzursuzlukla birlikte uyku bozuklukları, konsantrasyon eksikliği ve mide rahatsızlıkları gibi fiziksel belirtilere de yol açabilir. Depresyon ve İçe Kapanıklık Nevrotik kişilik bozukluğu olan bireyler, depresif duygular ve içe kapanıklık yaşayabilirler. Bu kişiler, sosyal etkinliklere ve arkadaşlık ilişkilerine ilgisiz kalabilir, kendilerini değersiz ve çaresiz hissedebilirler. Ayrıca, enerji eksikliği, uyku sorunları, iştah değişiklikleri ve ilgisizlik gibi depresyon belirtileri gösterebilirler. Öfke ve Düşmanca Tutumlar Öfke ve düşmanca tutumlar da nevrotik kişilik bozukluğunun belirtilerindendir. Bireyler, kendilerine veya başkalarına yönelik öfke patlamaları yaşayabilir ve bu durum, iş, aile ve sosyal yaşamlarında sorunlara yol açabilir. Öfke kontrolü zorlaşabilir ve kişi, durumu yönetmekte güçlük çekebilir. Korku ve Fobiler Nevrotik kişilik bozukluğu olan bireyler, aşırı ve mantıksız korkular veya fobiler geliştirebilirler. Bu korkular, belirli nesneler, durumlar veya faaliyetlerle ilgili olabilir ve kişinin yaşam kalitesini düşürebilir. Fobiler, kişinin günlük yaşamını ve sosyal ilişkilerini olumsuz etkileyebilir, hatta bazı durumlarda yaşamı kısıtlayabilir.
Nevrotik Kişilik Bozukluğunun Nedenleri
Genetik Faktörler Nevrotik kişilik bozukluğunun nedenleri arasında genetik faktörler önemli bir yer tutar. Araştırmalar, nevrotik kişilik bozukluğu riskinin ailedeki öykü ve genetik yatkınlıkla ilişkili olduğunu göstermektedir. Yani, ailesinde nevrotik kişilik bozukluğu olan bireylerin bu duruma sahip olma olasılığı daha yüksektir. Bununla birlikte, genetik faktörler tek başına nevrotik kişilik bozukluğunu açıklamamaktadır ve çevresel faktörlerle birlikte değerlendirilmelidir. Beyin Kimyası Beyin kimyası da nevrotik kişilik bozukluğunun gelişiminde önemli bir rol oynar. Beyindeki nörotransmitter dengesizlikleri, nevrotik belirtilere yol açabilir. Özellikle serotonin, dopamin ve norepinefrin gibi nörotransmitterlerin düzeyleri, duygu durumu, motivasyon ve stresle başa çıkma becerilerini etkiler. Nevrotik kişilik bozukluğu olan bireylerde bu nörotransmitterlerin dengesizliği, duygusal dalgalanmalar, kaygı ve depresyon gibi belirtilere yol açabilir. Çevresel ve Psikososyal Etkenler Çevresel ve psikososyal etkenler de nevrotik kişilik bozukluğunun nedenlerinden biridir. Bireyin çocukluk döneminde yaşadığı ebeveynlerle ilgili sorunlar, duygusal ihmal, aşırı beklentiler ve eleştirel tutumlar, nevrotik kişilik bozukluğunun gelişimine katkıda bulunabilir. İş, okul veya sosyal yaşamındaki stres ve başarısızlık deneyimleri de bu durumu tetikleyebilir. Travma ve Stres Travmatik yaşam olayları ve stres, nevrotik kişilik bozukluğunun ortaya çıkmasında ve sürekliliğinde önemli etkenlerdir. Cinsel, fiziksel veya duygusal istismar, şiddetli hastalıklar, ani kayıplar ve diğer yaşam stresörleri, bireyin nevrotik kişilik bozukluğu geliştirme riskini artırabilir. Ayrıca, stresli yaşam olayları ve travmalar, zaten nevrotik kişilik bozukluğu olan bireylerde belirtilerin şiddetini ve sürekliliğini artırabilir.
Nevrotik Kişilik Bozukluğunun Gelişimi ve Sürekliliği
Nevrotik kişilik bozukluğu, genellikle çocukluk veya ergenlik dönemlerinde başlar ve bireyin yaşamı boyunca sürebilir. Gelişimi ve sürekliliği, genetik yatkınlık, çevresel etkenler, travmalar ve stresle başa çıkma becerilerine bağlıdır. Belirtiler, yaşamın farklı dönemlerinde değişiklik gösterebilir ve bazı dönemlerde şiddetlenebilir veya hafifleyebilir. Nevrotik kişilik bozukluğu olan bireyler, uygun tedavi ve destekle belirtileri yönetebilir ve yaşam kalitelerini artırabilirler.
Risk Faktörleri ve Koruyucu Faktörler
Nevrotik kişilik bozukluğu gelişimindeki risk faktörleri arasında ailede nevrotik kişilik bozukluğu öyküsü, travmatik yaşam deneyimleri, ebeveynlerle ilgili sorunlar ve duygusal ihmal bulunur. Koruyucu faktörler ise sağlıklı çocukluk dönemi, sosyal destek, adaptif başa çıkma becerileri ve duygusal farkındalıktır. Koruyucu faktörlerin varlığı, nevrotik kişilik bozukluğu riskini azaltabilir ve bireyin yaşam kalitesini yükseltebilir.
Nevrotik Kişilik Bozukluğu ve İlişkiler
Nevrotik kişilik bozukluğu olan bireylerin ilişkilerinde çeşitli zorluklar yaşanabilir. Duygusal dalgalanmalar, kıskançlık, bağımlılık ve güvensizlik, ilişkilerde gerilime ve anlaşmazlıklara yol açabilir. Ayrıca, nevrotik kişilik bozukluğu olan kişiler, diğer insanlarla sağlıklı ve dengeli ilişkiler kurmakta zorlanabilir ve daha yüksek oranda ilişki sorunları yaşayabilirler.
İş ve Okul Performansı Üzerindeki Etkileri
Nevrotik kişilik bozukluğu, iş ve okul performansını da olumsiz etkileyebilir. Sürekli endişe, konsantrasyon eksikliği ve özgüvensizlik, bireyin başarılarını ve üretkenliğini sınırlayabilir. Ayrıca, iş ve okul stresi, nevrotik belirtilerin şiddetlenmesine neden olabilir ve iş veya okul yaşamındaki sorunlarla başa çıkma yeteneğini azaltabilir.
Nevrotik Kişilik Bozukluğu ve Diğer Ruh Sağlığı Sorunları
Nevrotik kişilik bozukluğu olan bireyler, diğer ruh sağlığı sorunlarına da daha yatkın olabilirler. Bu durum, anksiyete bozuklukları, depresyon, yeme bozuklukları ve obsesif-kompulsif bozukluk gibi başka psikolojik sorunların ortaya çıkmasıyla ilişkilendirilebilir. Ayrıca, nevrotik kişilik bozukluğu olan kişilerde madde kullanımı ve bağımlılığı riski de daha yüksektir. Bu nedenle, nevrotik kişilik bozukluğu olan bireylerin ruh sağlığıyla ilgili genel değerlendirilmesi ve gerektiğinde diğer psikolojik sorunlar için tedavi ve destek sağlanması önemlidir.
Tedavi Yöntemleri
Psikoterapi (Bilişsel Davranışçı Terapi, Psikodinamik Terapi, vb.) Psikoterapi, nevrotik kişilik bozukluğu tedavisinde etkili bir yöntemdir. Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT), bireyin olumsuz düşünce ve inançlarını değiştirerek daha sağlıklı düşünme ve davranış kalıpları geliştirmesine yardımcı olur. Psikodinamik Terapi, ise kişinin bilinçdışı süreçlerini, geçmiş deneyimlerini ve çocukluk dönemindeki travmalarını keşfetmeye odaklanır. Bu terapiler, nevrotik belirtileri hafifletmeye ve bireyin yaşam kalitesini artırmaya yardımcı olabilir. İlaç Tedavisi (Antidepresanlar, Anksiyolitikler, vb.) İlaç tedavisi, nevrotik kişilik bozukluğunun belirtilerini yönetmeye yardımcı olabilir. Antidepresanlar, serotonin, norepinefrin ve dopamin gibi nörotransmitter dengesini düzenleyerek depresyon, kaygı ve duygudurum dalgalanmalarını azaltabilir. Anksiyolitikler, kaygı ve huzursuzluk belirtilerini hafifletebilir. İlaç tedavisi, genellikle psikoterapi ile birlikte uygulanarak daha etkili sonuçlar elde edilir. Uzman bir psikiyatrist yönlendirmeden kesinlikle ilaç tedavisine başlanmamalıdır. Yaşam Tarzı Değişiklikleri ve Stres Yönetimi Yaşam tarzı değişiklikleri ve stres yönetimi, nevrotik kişilik bozukluğu tedavisinde önemli bir rol oynar. Düzenli egzersiz, sağlıklı beslenme, uyku düzeni ve meditasyon gibi yaşam tarzı değişiklikleri, bireyin stresle başa çıkma becerilerini geliştirebilir ve nevrotik belirtileri azaltabilir. Ayrıca, stres yönetimi teknikleri, bireyin yaşamındaki stres kaynaklarını tespit etmesine ve daha etkili başa çıkma stratejileri geliştirmesine yardımcı olur.
Sıkça Sorulan Sorular
Nevrotik kişi nedir?Nevrotik kişi, duygusal dalgalanmalar, endişe, depresyon ve öfke gibi belirtiler gösteren ve nevrotik kişilik bozukluğu yaşayan bireydir. Bu durum, bireyin günlük yaşamını, ilişkilerini ve iş veya okul performansını olumsuz etkileyebilir.Nevrotik kişinin özellikleri nelerdir?Nevrotik kişinin özellikleri, sürekli endişe ve kaygı duyma, duygusal dalgalanmalar yaşama, öfke ve düşmanca tutumlar sergileme gibi belirtilerle kendini gösterir. Ayrıca nevrotik kişiler, güvensizlik, kıskançlık ve içe kapanıklık gibi ilişkilerinde sorunlara yol açabilecek davranışlar sergileyebilirler.Nevrotik belirti nedir?Nevrotik belirti, nevrotik kişilik bozukluğuyla ilişkili duygu, düşünce ve davranışlardır. Kaygı, endişe, duygusal dalgalanmalar, öfke, depresyon ve güvensizlik gibi durumlar nevrotik belirtiler arasında sayılabilir.Nevrotik neden olur?Nevrotik kişilik bozukluğunun oluşmasında genetik faktörler, beyin kimyasındaki dengesizlikler, çevresel ve psikososyal etkenler rol oynar. Ayrıca, travma ve stres yaşantıları da nevrotik kişilik bozukluğunun gelişimine katkıda bulunabilir. İlginizi çekebilecek diğer yazılar; - Toksik İlişki Ne Demek? Toksik İlişkiyi Nasıl Anlarız - Stockholm Sendromu Nedir? Belirtileri ve Tedavisi - Dopamin Nedir? Ne İşe Yarar? Read the full article
0 notes
Text
SİLİVRİ ARAMA KURTARMA EKİPLERİNE DUYGUSAL KARŞILAMA
SİLİVRİ ARAMA KURTARMA EKİPLERİNE DUYGUSAL KARŞILAMA
Silivri SAK ekibi, 8 günlük arama kurtarma çalışmalarının ardından Silivri’ye döndü. SAK mensuplarını Kaymakam Toğan, Başkan Yılmaz, aileleri ve mesai arkadaşları karşıladı. SAK ekibinin aileleriyle buluşması esnasında duygu dolu anlar yaşandı. Kahramanmaraş merkezli meydana gelen ve 10 ilde etkili olan 7,7 büyüklüğündeki depremde, bölgeye ilk intikal eden ekiplerden biri olan Silivri Arama Kurtarma (SAK) ekibi, 8 günlük arama kurtarma çalışmalarının ardından Silivri’ye döndü. “Asrın Felaketi” olarak nitelendirilen depremin yaralarını sarmak için AFAD koordinasyonunda, Adıyaman merkezde arama kurtarma çalışmaları gerçekleştiren SAK ekibi, ardından Kahramanmaraş’ın Elbistan ilçesine geçerek çalışmalarına devam etti. Birçok depremzedeyi enkazdan sağ salim kurtarmayı başaran Afet Koordinasyon Merkezi Sorumlusu Uğur Tozlu liderliğindeki SAK ekibi Silivri’de; Silivri Kaymakamı Tolga Toğan, Silivri Belediye Başkanı Volkan Yılmaz, aileleri ve mesai arkadaşları tarafından karşılandı. TOZLU: “OLANCA GÜCÜMÜZLE DAHA FAZLASINI YAPMAK İÇİN ÇALIŞACAĞIZ” Açıklamalarda bulunan Silivri Afet Koordinasyon Merkezi Sorumlusu Uğur Tozlu, “Bölgeye gittiğimiz günden beri hem Kaymakamımızın hem de Belediye Başkanımız Volkan Yılmaz’ın desteğini hep yanımızda hissettik. Kendimizi hiç yalnızlık hissetmedik. Allah sizden razı olsun. Allah’ın izniyle memleketimizin her noktasında ekibimizle aynı görevi yapmaya, canla başla çalışmaya hazırız. İnşallah rabbim bize bir daha böyle afetler yaşatmasın ama bundan sonraki süreçte de olanca gücümüzle Silivri’ye ve ülkemize ne katabilirsek daha fazlasını yapmak için çalışmaya devam edeceğiz.” diye konuştu.
BAŞKAN YILMAZ: “SİLİVRİ’DE DEPREME KARŞI EYLEM PLANI OLUŞTURACAĞIZ” SAK ekiplerinin deprem bölgesine ilk hareket eden ekiplerden biri olduğunun altını çizen Silivri Belediye Başkanı Volkan Yılmaz, “Öncelikle Türk milletinin başı sağ olsun. Saat 04.17’de gerçekleşen depremin ardından müdürümüz Uğur Tozlu beni arayarak AFAD’dan arandıklarını, deprem bölgesine geçmek için hazırlık yaptıklarını söyledi. SAK ekiplerimiz daha sonra saat 06.00 sularında da deprem bölgesine hareket eden ilk uçaktaki yerini aldı. Bu durum tabi 3 yıllık bir emeğin, bir çalışmanın ürünüdür. Her zaman ifade ediyorum; Silivri, SAK ekipleri ile gurur duyuyor. Deprem bilincinin oluşması ve bu bilincin topluma yayılması çok önemli. Bu anlamda Silivri Afet Koordinasyon Merkezimizin önemi çok büyük. Tabi bu afetin yaraları sarılacaktır. Devletimiz de milletimiz de büyüktür. Ama onun sonrasında sizlere bu 3 yılda yaptığınız çalışmalardan çok daha fazlası düşecek. Silivri Belediyesi olarak şehrimizin afet stratejik planını, master planını ve eylem planını oluşturacağız. En küçük hanelerin, sitelerin, kamu kurumlarının, Belediyemizin ve Kaymakamlığımızın, kısaca tüm Silivri’nin afet öncesinde, sırasında ve sonrasında neler yapması gerektiği konusunda dersini iyi çalışacağına inanıyorum. Ama burada en büyük görev yine bu işin gönüllüleri olan, yüreğiyle bu işi yapan siz değerli SAK ekiplerimize düşecek. Önümüzdeki süreçte her türlü lojistik, teknik, maddi ve manevi bütün desteklerim sizlerle ve yaptığınız işlerle beraber olacak. Bir kez daha Silivri’mizi orada temsil ettiğiniz için, Silivri’nin elini ve yüreğini oraya taşıdığınız için hepinize yürekten teşekkür ediyorum.” ifadelerini kullandı. “HATAY’IN 3 İLÇESİNDE ÇADIR KÖYLER KURACAĞIZ” Hatay’da çadır köyler kuracaklarını açıklayan Başkan Yılmaz, “Yaklaşık 100 Destek AFAD Gönüllümüz Adıyaman ve Malatya’da görev yaptı. Şu an ekiplerimiz İslahiye’de depremsellik kontrolü yapıyorlar. Yeni bir ekip daha yolladık onlar da Elbistan’dalar. Mühendislerimiz, teknik ekiplerimiz ve Silivri Afet Koordinasyon Merkezimizden görevli personellerimiz Hatay’ın Kumlu, Belen ve Defne ilçelerinde görev yapıyor. Bu ilçelerde 300 çadırdan oluşan 3 çadır köy kuracağız. Ekiplerimiz, oradaki vatandaşlarımızın ısınma, barınma, duş, tuvalet, sosyal tesis ve gıda ihtiyaçlarını karşılamak üzere çalışmalar yapıyor. Biz Silivri olarak depremin yaralarını sarmak adına bütün gücümüzle çalışmaya devam edeceğiz.” dedi. TOĞAN: “SİLİVRİ’NİN GURURU OLDUNUZ” Karşılama sırasında bir konuşma yapan Silivri Kaymakamı Tolga Toğan, “Deprem sonrası Türkiye çapında bölgeye ilk intikal eden ekiplerden biri oldunuz. Her şeyden önce bu hususta sizleri tebrik etmek istiyorum. SAK ekiplerimiz daha önceki afetlerde de rüştünü ispat etmişti. Depremin en şiddetli şekilde vurduğu bölgelerde görev yaptınız ve enkaz altından canları kurtardınız. Her birinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Allah hepinizden razı olsun. Silivri’nin gururu oldunuz. Herkesi çok gururlandınız. Hepinizi tekrar tebrik ediyor ve hoş geldiniz diyorum.” diye konuştu. Read the full article
0 notes
Text
benim hassasiyet duyduğum hiçbir konunun hiç önemsenmemesine çok üzülüyorum. - hay Allah üzülmem de pek mühim ya zaten (?)- defalarca söylememe rağmen... hem de en çok değer verdiğim insanlar tarafından... bu bana açıkça "umrumda değilsin" demek gibi geliyor...
ve evet, bende de büyük sorunlar var. mesela neden hep "düzelecek, daha iyi olacak, bir daha yapmaz" diye kendimi kandırıyorum? insanları zihnimde -veya kalbimde, pek emin değilim- bir yere yerleştiriyorum, bir de onları öyle güzel, öyle hoş özelliklerle donatıyorum ki ona inanıyorum... en iyisi, en güzeli onlar.. ama değil işte, benim gördüğüm aslında benim kurgum...
sabretmek, beklemek, hoşgörmek, ilgilenmek, özen göstermek, her koşulda saygı duymak, çok sevmek ve sevgini göstermeye çabalamak karşındaki insana yeter sanıyorum, iyi gelecek sanıyorum.. birşeyler düzelir sanıyorum. mutlu olur, gönülleri hoş olur diye düşünüyorum. galiba bir gün kıymet bilirler, severler belki falan da sanıyorum, ne yazık ki... ama kimseye yetmiyorum. elimden, dilimden, gönlümden gelenler de yetmiyor... ben inanmamıştım zamanında; "çok seversen, sevdiğini gösterirsen, veren hep sen olursan, çok fedakarlık yaparsan kıymetin bilinmez, gözden düşersin hatta ilk vazgeçilen, gözden çıkarılabilir sen olursun..." demişlerdi de. insana dair umudumu yitirmemiş bir safım ben.. -öyle derler-
tabii ben şimdi buraya böyle içimi dökmeye yazdım... ifadelerimde yanlış da var, yanlış anlamaya müsait ifadeler de var.. kimseye hiçbir davranışımı, sözümü ve hissimi karşılık bekleyerek yaptığım ettiğim yok. insan ilişkileri diye bir şey var ya hani.. herkesin birbirine asgari ölçüde de olsa saygı, nezaket vs. gösterdiği.. karşılıklı... iki tarafın da isteği ve gayreti gerekli olan insanî ilişkiler...
neyse, ben yine anlatamadım hiçbir şey... insanlar; üzüyorlar, kırıyorlar, yoruyorlar... sonra hiçbir şeyi düzeltmeye de çalışmıyorlar. yanımda olmasını, biraz hâlden anlamasını, biraz özen göstermesini istediğim insanın da umrunda değilim belli ki, farkında bile değil... verdiğim değerin birazını görsem yeterdi. çok değil, birazı... bir şeylere dayanabilmemi, daha iyi hissetmemi sağlardı. bu kadar üzülmezdim. böyle zor gelmezdi herşey...
şu hâle bak ya ne kadar saçma bir durumdayım. nasıl bu kadar yoksun kalabildim herşeyden.. buna, bu kadarına nasıl izin verdim? niye insanların söyledikleri ile yaptıkları bu kadar zıt?
çiçekleri severim deyip, koparıp yaşamalarına izin vermemek... veya eve aldığı bitkiye su vermeden, bakmadan yaşamasını beklemek... yağmuru severim deyip yağmurdan kaçmak... sözlerin ve eylemlerin zıtlığı, tutarsızlığı.
yine gevezelik ettim çokça, susayım ben artık. hem kime, neyi, niçin anlatıyorum, onu da bilmiyorum. ne fark eder? bir şeyler mi değişecek? hayır, tabii. hayatımdaki hangi insan, kim kıymetli vaktini, gayretini bana harcasın... beni dert edecek kimse görmedim bu zamana kadar. herkes kendiyle meşguldü hep. bundan sonra da böyle gider... sadece, yazmam lazım.. içimde kaldıkça beni çürütüyor, öldürüyor.
01:31 30/08/2021
9 notes
·
View notes
Text
kapıları kapattığında, melodiye düştüğünde ve hatta kendini her an yargılarken bulduğunda ilk önce ne yapmalı, bunu bilmeden yazıyorum. sanırım yazmak denebilir bu sorunun cevabına. elbette çünkü şu an tam olarak bu fiili sürdürmüyor muyum? ve tabi sürdürürken kendimi rahat bırakmıyorum. iç savaşımın en büyük mağduru sanırım şu an gri k380 klavyem. ve tabii buckethead’in etkisi duygu durumumda pek büyük.
her neyse. soruyorum, kimseye değil tamamen kendime. içine sürüklendiğim duyguların sebebi gerçekten yaşadığım olaylar mı yoksa buna koşan ben miyim? bilmiyorum. en çok kullandığım kelime şu günlerde bilmiyorum olsa gerek. bilsem değişecek mi, hahah bilmiyorum.
öngördüğüm birkaç şey var tabii ki. dilerseniz değil, dilersem bunları maddeler halinde belirtebilirim. ve evet diliyorum.
madde 1: insanların duygularını, tavırlarını kendi düşüncelerimle harmanlayıp iç sesimle kendime sunmak.
madde bire uymayan insanları gamsız adıyla tanımlayanlar var, oysa ben onları biraz robotik biraz bencil ve tabii şanslı görüyorum. öyle olmak ister miydim, sanırım bazen evet. bazen hayır. bu insanların gerçekten sevebileceğine inanmıyorum çünkü onların en sevdikleri kendileridir. derken beynim soruyor, senin en sevdiğin de kendin değil misin? cevap veremiyorum çünkü insan en sevdiği şeye neden bu kadar negatif yükler. sevgi kavramımla çelişiyor sanırım. belki de sevgi kavramım hakkında yeterince haklı değilimdir. her neyse maddemize dönersek, galiba bu maddeye uyan insanlara hassas diyebilirler. bunu sürdürmediğim gün yalnızlık cazip gelecek diye umup, bu hem ürkütüyor hem de bağımsızlığın huzuru ile heyecanlanıyorum.
madde 2 : irade-özveri, sürdürülebilirlik
farkettim ki şu rayda kalabilme işi oldukça zor. bir çıkıp bir raya oturma işi ise çok daha zor. y��pratıcı olarak tanımlanabilir. hatta yıkıcı. raydan çıkıp, o raya hiç dönmemek üzere bunu sürdürmek bile bir başarı. çünkü bunu yapmışsam kafam yine de rahat demektir. işte bu yüzden zikzaklarla ilerlemeye çalışmak, adeta bir boomerang olmak ruhuma en büyük zararı veriyor. keşke aman ne olursa olsun deyip bunu uygulama yetisinin kontrolü bende olacak şekilde, bazı konular için aman ne olursa olsun demeyi başarabilseydim.
madde 3 : yarınları düşünüp, şu anı kaçırmak
buna kaygı demek en doğrusu. halbuki kaygı çekmek yerine kaygıları def etmek için çabalar rasyonel insanlar. çabalayacak güce sahip olduğumu hissedemediğim anlarda dibe sürüklenmek kadar beter bir şey var mı, galiba yok. şu ana odaklanıp çabalamak gücü olmasaydı, yapmak istediklerim için bir adım dahi atmazdım, atmazdım değil mi? ve evet atmayı hala sürdürdüğüme göre ki bu minik bir adım dahi olsa, yarınlar için hala güzel hayaller kurmayı sürdürebilirim.
madde 4 : kabullenmek
arkaya atmak istediğim her şey, kabul ettiğimde arkada kalmıyor mu? o halde bir şeyleri sorgulamadan evet bu böyle demeliyim. arkada kalması yaşanmışlığı değiştirir mi, elbette hayır. olumsuz tarafı yıpranmışlık, olumlu tarafına tecrübe demeli. çünkü bu hayatta her zor durum için ilk çıkış kabullenmekle oluyor.
8 notes
·
View notes
Note
Hayatımın en berbat günününden merhabalar. Ben geleceğim için güzel planlar yaparken, ailem önüme bir engel koyup, aa sana görücü gelecek, amcanların tanıdığı arkadaşlarının çocuğuymuş. çocuğun işi de varmış hem deyip; tüm dengemi alt üst edip psikolojimi bozdular. Hayır böyle bir düşüncem yok dememe rağmen emrivaki yapıyorlar. 2 gündür evin içine sığamıyorum resmen. Bide bunu söylerken gülüyorlar. Bir insanın böyle bir düşüncesi yokken sırf ailem memnun olsun diye hiç tanımadığım insanlar ile iletişimde olacağıma dışarda aç susuz yaşamayı tercih ederim. Herkes aile herşeydir deyip edebiyat yapmaya devam etsin. Yıllardır en büyük sorunlarımın kaynağı olan kişiler şimdi en özel duygu en özel kavramı bile kendi istekleri doğrultusunda şekillendirmek istiyorlar. Aileme karşı çok kırgınım. Ne yazık ki kız çocuğu olmak bu ülke de başlıca sorun. Ne evlenmek ne çocuk yapmak hiç böyle düşüncelerim olmadı. Ne yazık ki ailem hiç beni tanımıyor ve olmayacak şeyler sunuyorlar önüme. Yoruldum epifizz. Ailemin bile beni tanımadığı düşünürsek bir başkası ile nasıl tanışmak isteyeyim ki. Şimdi onlara küsüm ve bitirmem gereken yazıları okuyorum odamda. Bir an aklıma burası geldi ve kısaca özet geçmek istedim. Bir nevi içini dökmek gibi. 24 yaşındayım ve ailemin beni bu şekilde birilerinin önüne sürmesi kalbimi çok kırdı. onlara karşı düşüncelerim çok değişti. Üzgünüm. Ailelerimizi bizim seçemiyor olmamız çok acı. 21. Yüzyıl'ın en karanlık evlerinin birinin içinden yazıyorum. Benim odam da ışık yanıyor olması şu an işime yaramıyor. Birazdan ışığımı söndürüp, ağlamak için yatağıma gömüleceğim. İyi geceler dilerim..
Evet sizi çok iyi anlıyorum ve bir süredir bunu düşünüyordum, insanların çocuklarını kendi malları gibi görmesini. Sanırım hemen hemen her toplumda en çok insan hakları ihlali maalesef insanların kendi çocuklarına karşı gerçekleştirdikleri. Geçen gün Sevcan Karakoç’un bir yazısını okuyordum ve kendisi harika bir soru soruyordu, ergenlik döneminin bunalımı gerçekten ergene mi aittir yoksa bu bireyselleşme çabasında olan insanla, gerçekleşme olan ikincil ayrılmayı yaşayıp iktidarını kaybetmek istemeyen ebeveynlere mi aittir?
Bu çok güzel bir soru çünkü baktığımızda “bunalım” beyanları hep ebeveynlere aittir, ergenlerin girmeye çalıştığı sosyal yapılarda çok daha farklı sorunları vardır ve birçok iktidar figürü ile ilişkisi aslında pek de umurunda değildir. Elbette yeni hormonal düzenin yarattığı bir duygusal kaos vardır ancak ebeveynlerin bunalım dönemlerinden kastı hep onlarla girilen çatışmalarla ilgilidir.
Günümüzde ergenlik yaşının düşmesi birçok insanı rahatsız ediyor ama aynı zamanda ergenlik süreci çok daha geç de bitmeye başladı, çünkü insanlar psikoseksüel olarak bu dönemi atlatamıyor ve bir birey olarak yetişkinliğe adım atamıyor bunun temel sorumlusu da doğduğundan beri onu beklentilerin, yaşanmamış hayallerinin ve çeşitli sorunlarının çözümü olarak gören ebeveynlerin çocuğunun kendi içsel dünyasını atlayarak her daim kendisini dayatma isteği. Bu talep tamamen gerçekleştiğinde Marcia’nın ipotekli kimlik statüsü dediği durum çocuklarda cereyan eder hatta, çocuk tamamen kimliği çalınmış, uysal ve kendi başına karar alma becerisi fazlasıyla düşük haldedir. Ve çocuk her zaman bir gölgede bulunma ihtiyacı ile yetişkin hayatında da ikinci oyuncu olarak hayatını sürdürmeye çalışır.
Ebeveynlerin bakışlarını anlayabiliyorum yıllarca bakım verdiğin bir canlı var karşında, onun en savunmasız anlarında kalkan oluyorsun ve tecrübesiz konumunda kendi tecrübeni veriyorsun ama bu demek değildir ki tecrübe etme ediminin içine girmeden bir şeyleri atlasın. Hayat tecrübesiz yaşanır mı? Kendi ürünün olarak gördüğün çocuğu egona kurban etmek, onu en başta kendi ürünün olarak görmek çocuğu atlamaktır. Çocuklar birer bireydir ve onların kendi bekentileri, hayalleri ve sizin bilmediğiniz tecrübeleri vardır çünkü o her şeyden önce başka bir bireydir. Çocuklara alan bırakmak ve kontrolü kaybetmek korkunç ama kaçınılmaz, gelecek çocukların ve o gelecekte size yer yok siz hepiniz öleceksiniz. Çocuk potansiyel olarak sizin mirascınız olabilir ancak aynı zamanda miras-ı red her bireyin en temel mülkiyet hakkıdır, kimsenin haklarını çiğneyemezsiniz. Ailen adına üzgünüm, tam bir bireyleşme yolunda ekonomik özgürlüğünü kazanmaktan vazgeçme, sonrasında onlar sana sadece duygusal yıpranmışlık veren yakın akrabalardan ötesi olamayacaklar. Üzerindeki etkileri bir süre sonra sadece senin kabul ettiğin için olacak, yaşamında başarılar diliyor içinde bulunduğun bu durumda hayal dahi edemediğim bu çirkin baskı karşısında sana sadece temennide bulunabildiğim için özür diliyorum...
22 notes
·
View notes
Note
Abla belası daha fena annen baban bile müdahale edemiyor evin kontrolü ablalarında olması nasıl fena bir durum bilir misin cadaloz kız kuruları ile dolu bir ev gitmiyorlarda onları isteyende yok ailem keşke eski kafalı olsaydıda evlendirseydi bunları zorla kurtulsaydık bazen de insan ailem evlilik konusunda keşke bu kadar geniş düşünmese dersin senin annen tek kişi üç başlı yılanlarla uğraştığını düşün seninde işin zor bizlerinde sen çalışıyorsun ne güzel eve ekmek getiriyorsun
Geçmişime ayna tutmuşsun cümlelerinde. 🌼 Ablanlara karşı olan kinin çok fazla büyük, eskiden bende sinirlenirdim hep ablama ve büyük büyük kavgalarımız olurdu. Herşeyi kontrolleri altına almayı çok severler, herkesi yönetmeyi. Belki farkında değillerdir ablanlar seni bu kadar bunalttıklarının diye düşünüyorum, çünkü bize hep kedi ile köpek gibisiniz derdi annem. Ablam evlenip gittikten sonra anladım değerini, ilk zamanlar hiç konuşmadım kendisi ile ama şimdi yanımda olsa bir an olsun ayrılmam yanından. O da bana karşı öyle ve eğer kinin benimki ile bir ise çok büyük bir sevgi o ama gerçek bir kin ise çok zor bir yola girmişsin, iyi yolculuklar. İlk zamanlar senin kadar bende annemden nefret ederdim ama artık nefret dahi etmiyorum kendisine. Nefret duygumu ona karşı yöneltmeye bile gerek duymuyorum. Kaybedince değerini anlarsın diyenler oluyor, ablam başka şehire gittiği zaman ben zaten kıymet bilip sevdiğim herkese yapıştım diyorum. Umarım benim gibi olmazsın çünkü bu çok tuhaf bir duygu, ailenin tüm üyelerinden vazgeçince bir tek ablama tutunup direnmeye başladım. Tutunacak bir dal bulamazsan ben hep yanında olurum senin ama güzel dünyanı kin ile kirletmemen şartı ile. Kim ne yaparsa yapsın bize dünyamız hep sevgi ile kalsın. ❤️
4 notes
·
View notes
Text
Durgunluk Dönemlerinde Finansal Başarıya Hazırlanın
Covid-19 daha hayatımıza girmeden önce, uzmanlar ufukta ekonomik bir durgunluktan endişe ediyorlardı. Borsalardan ipuçları, yavaşlayan küresel ekonomi ve diğer işaretler, başta ABD olmak üzere, hazırlıklı olunması gereken bir durgunluğa işaret ediyordu. Bir durgunluğun gerçekten yakın olup olmadığından asla emin olamayız, ancak her zaman finansal başarı için hazırlanabiliriz.
Finansal başarı her zaman değerli bir arayıştır. İyi ve kötü zamanlarda, ailenizi ve yaşam tarzınızı stressiz bir şekilde desteklemek için ihtiyacınız olan paraya sahip olmak güzel bir duygu. Para kesinlikle mutluluğu satın almazken, toplum hayatında kalmak ve gelişmek için en azından bir kısmına sahip olmanızı gerektirir.
Finansal başarıya ulaşmak, uzun bir süre boyunca gayretli çaba gerektirir. Çok az insan bir gecede büyük kazançlar sağlar. Finansal başarıdan hoşlananlar genellikle servetlerini inşa etmek için yıllarını harcadılar. Peki bunun için dikkate almamız gereken konu hakkında ki düşünceleriniz?
Acil Durum Fonu
Henüz yapmadıysanız, acil bir durum fonu oluşturma fikrine sıcak bakmaya başlayın. Covid döneminde kendilerini idare edecek kadar birikime sahip olanlar, işler geri döndükçe ve düzelmeye başladıkça yavaş yavaş ayağa kalkmaya başlayacaklar. Bir tasarruf hesabı, durgun dönemler sona erdikten sonra bile sizi uzun süre stressiz bırakabilecek borçtan uzak kalmanıza yardımcı olur.
Bu duruma, her ay maaş ya da gelirinizin bir kısmını tasarruf hesabına ayırarak başlayabilirsiniz. Yüzdesi size kalmıştır, ancak birçok uzman gelirinizin yaklaşık %10 ile 20'sini önermektedir. Ek olarak, bir acil durum fonunun gelirinizin altı aylık kısmını karşılaması önerilir. Bu nedenle acil durum fonunuzu başlatırken nihai hedefinizi belirleyin. Matematik ve finans bilginiz üzerinde çalışmalar ve oynamalar yapın. Ama her şeyden önemlisi tasarrufa yönelin!
Yan Bir İş
Bir durgunluk sırasında kaybedilecek ilk şeylerden biri işinizdir. İşletmeler, durgunluk düzelene kadar kendilerini bir deliğe düşmekten veya başarısız olmaktan korumak için tabiri caizse fazlalıklarını kesme eğilimindedir. Bu, yine başta Amerika Birleşik Devletleri'nin Covid-19'un zirvesinde rekor sayıda işsizlik iddiası görmesinin yanında, bir çok ülke de benzer sonuçlar doğurmuştur.
İş güvenliğiniz söz konusu olursa, hala bir miktar geliriniz olduğundan emin olmak için, yan bir iş hakkında harekete geçmelisiniz. Finansal olarak zor geçen dönemlerde bu yan iş en azından temel giderlerin karşılanmasına yardımcı olur.
Teknolojinin bu kadar geliştiği bir dönemde, bu konu üzerine çok farklı fikirler geliştirilebilir. Ekonomi iyi olduğunda, sanat, müzik ya da hayalinizdeki yeni işi kurmak gibi tutkunuzu bir işe dönüştürmekle uğraşabilirsiniz. Ama ekonomi kötüyken!
Bir durgunluk sırasında, lüks harcamalar kişisel bütçelerden çıkarılacak ilk şeydir. Lüks harcamaları kesmek, kendinizi kıtlık zihniyetine sokmak anlamına gelmez. Bunu yapma! Hızlı düşün, acele değil. İnsanlara uygun fiyatlı, ya da daha da önemlisi, bir sorununu çözecek her ürün ya da hizmet etrafında odaklanılması durumunda muhtemelen beklenenden daha fazla talep görecektir.
Pasif Gelir Üretin
Bir durgunluk sırasında hala para kazandığınızdan emin olmanın bir başka yolu da belli bir miktar pasif gelir elde etmektir. Bu, aslında devamlı işin başında olmadan elde ettiğiniz gelirdir. Elbette çaba gerektirir, ancak dokuzdan beşe kadar uğraşmanıza gerek yoktur. Gerektiğinde uyurken bile kazanç sağlayabilirsiniz.
Pasif gelir için bir çok örnek verebiliriz. Bu durumda da mali yapınız parelelinde gelir durumu değişkenlik gösterebilir. Gayrimenkulleri olan birisi bunlardan kira getirisi sağlarken, bazıları internet üzerinden çok farklı konularda pasif gelir yaratabilir. E-ticaret bunun en bilinen örneği, dropshipping tarzı sermayesiz ticaret akla gelen ilklerden. Bu konulardaki yaratıcılık ve iş bitiricilik sizin vizyonunuza bağlı.
Borç Kontrolü
Mümkün olan en kısa sürede borç durumunuzun dökümünü ayrıntılı şekilde, madde madde kağıda yazarak incelemelisiniz. Ekonomik bir durgunluk vurursa, kredi kartı borcunuz, banka kredi borcunuz veya benzeri borçlarınız arasında sıkışıp kalmak istemezsiniz. Onlara zamanında ödeme yapmak kredi puanınıza olumlu yardımcı olurken, finansal gelirlerin gelmemeye başlaması esnasında sizi zor durumda bırakır.
Aktif kredileriniz için minimum ödemeden daha fazlasını ödemek adına bütçenizi içi dolu bir şekilde ayarlamalısınız. Bu, ödenmemiş bakiyenizin kaldırılması için gereken süreyi kısaltacak ve oluşan faiz miktarını azaltacaktır. En önemlisi, başa çıkabileceğinizden daha fazla borca girmenize izin vermeyin. Bazı durumlarda bir ipotek ödemesi kaçınılmazdır, ancak kartlarınızı doğru oynarsanız, borçlarınız için faiz yükünden kurtulursunuz.
Şirketinizin Avantajlarından Yararlanın
Şirketiniz bir emeklilik programı veya başka mali avantajlar sunuyor mu? Bu konularda mümkün olduğunca sık araştırma yapın, konulara ve mevzuatlara hakim olun. Örneğin, sigorta planlarından, vergi indirimlerinden ve şirketinizin sunduğu diğer tüm avantajlardan yararlandığınızdan emin olun. Hatta bazı şirketlerin hiç bilinmedik, duymadığımız farklı katkıları ve yardımları dahi olabiliyor. Bu tip avantaj ve çabalar, finansal başarıya giden yolculuğunuzda sizi kendi başınıza yapabileceğinizden daha ileriye götürecektir. Ekonominin sıkıştığı dönemlerde bize imkan verilen her şıkkı önümüze koymalıyız. Bunun için tanıdığınız mali müşavirlerin kapılarını çalmaktan çekinmeyin.
Mali Durumunuzu Kaydedin
Finans hakkında okuduğunuz her yardım ya da bilgilendirme makaleleri size bütçenizi söyleyecektir. Kelimelerin altında yatan anlamlar yanlış değildir. İyi bir bütçe planlaması, akıllıca finansal kararlar almak için belki de en etkili araçtır. Ancak, finansal olarak başarılı olmak için yapabileceğiniz tek şey bu değil.
Bütçenizde hesaba katılması mantıklı olabilecek her ayrıntıyı kaydedin. Genel bir plana esnek bir şekilde bağlı kalmak yerine, tüm işlemlerinizi kayıt altına almak, mali durumunuzun hedeflerinize ulaşmak için tam olarak ne yapabileceğini gösterir. Ek olarak, iyi bir kayıt tutma, hangi vergi indirimlerine hak kazanabileceğinizi belirlemenize yardımcı olur ve her yıl daha iyi bir getiri sağlar. Bunun gibi örnekleri çoğaltabilir, farklı avantajlardan yararlanılabilir.
Zaman içinde finansal alışkanlıklar iyi şekilde geliştirilmelidir. Günümüz de sıkıntılarını bire bir yaşadığımız durumdan dolayı, bugünden itibaren mali durumunuz üzerinde ciddi şekilde çalışmaya başlayın. Bu ciddi çalışmalar, içinde bulunduğumuz dönemlerde, durgunluk vursa bile daha güçlü durmanızı sağlayacaktır.
1 note
·
View note
Text
⭐⭐⭐⭐⭐
Sevgi ispat ister...
İnsanlar bile sevildiğini duymaktan çok hissetmek istiyor. Yani ''ben lafa değil, icraata bakarım'' sözü misali... Sadece seviyorum demek yetmez, sevdiğin için uykularından vazgeçiyor musun? O en çok sevdiğin ama bir türlü bırakamadığın şeyleri sevdiğin istedi diye terk edebiliyor musun?..
Tabi ki fani şeylerden bahsetmiyorum.
Allah'ı cc. sevdiğimizi iddia ediyoruz ama O'nu ne kadar tanıyoruz?
Bir müzik grubunu, en yakın arkadaşımızı, sevdiğimiz güzel şeyleri tarif edebildiğimiz kadar bizi yaratan hatta bütün bu övdüğümüz şeyleri de yaratanı tarif edebiliyor muyuz?.. Cevaplar çok can yakar.
İnsanoğlu ilk önce kendini daha sonra da dünya ya neden geldiğini unuttu. Şeytan ve nefsimiz bizleri ayakta uyuttu.
Gelin sizinle Efendimizin (sav) ''' Bir saat tefekkür bin senelik nafile ibadetten daha hayırlıdır'' sözünün senediyle bir tefekkür yolculuğuna çıkalım;
Sevdiğimiz bir insan bize bir hediye alsa ne kadar seviniriz öyle değil mi. Bir de bu sizin çok hoşlandığınız her zaman arayıp da bulamadığınız bir hediyeyse Allaaah... Nasıl teşekkür edeceğimizi şaşırırız.
Peki şimdi soruyorum size bu yazıyı okumanızı sağlayan, 576 megapiksel gözünüzü size kim hediye etti? Hiç bir fotoğraf makinesinde yok bu çözünürlük. Bir de o kadar büyük merhamet sahibi ki her saniye göz kırpışınızla gözünüzü temizliyor, uyurken açık bırakmıyor.
Düşünsenize uyurken gözlerimiz açık olsaydı içine türlü şeyler girebilir ya da bilmeden parmağımızı değdirip zarar verebilirdik...
Allah Allah kim bu merhamet sahibi acaba..
Peki ya oksijen bakkalda satılsaydı. Düşünsenize sürekli gidip satın almak zorunda kalacaktık. Şu sözü duymak kaçınılmaz olurdu ; Oğlum koooş babanın oksijeni bitti :) ne kadar da saçma geliyor şu anda. Ama durum bu şekilde de olabilirdi.
Ya vücudumuzun organlarını kendimiz yönetiyor olsaydık. Kalbi pompalarken aynı zamanda akciğeri çalıştırmak zorundaydık. Beyin düşünürken, duyma, koklama, görme, hissetme duyularını harekete geçirmemiz gerekecekti... Aman Allah'ım...
Yürürken telefonla konuşmak imkansız olurdu. Ağladığımız zaman 70'den fazla kas sisteminin çalıştığını biliyor muydunuz? SubhanAllah...
Kainatta yaratılan her canlının her varlığın bir görevi ve amacı var.
Ağaç karbondioksidi alıp, oksijen veriyor. Güneş her gün doğup her gün batıyor. Bir milim şaşsa Dünya donar bir milim şaşsa Dünya yanar... Bana ne ben bugün doğmayacağım canım istemiyor demiyor.
Hayvanlar hizmetimize verilmiş. İnek yeşil ot yiyip nasıl beyaz süt veriyor? Kuşlar belirli bir koreografiyle kış gelince sıcak olan yerlere bir navigasyon cihazı olmadan nasıl tam vaktin de ve yolu şaşırmadan varabiliyor?
Bir penguen belgeselinde seyretmiştim. Babalar yavrularını keselerinin içinde bütün kış boyunca saklarken, anneler yaşamlarını sürdürebilmek yiyecek depolamak için okyanusa açılıyorlar. Daha sonra anneler geliyor babalardan yavruları devralıyorlar bu sefer babalar yiyecek için okyanusa açılıyor. Paytak paytak yürüyen bu sevimli hayvanların hayatta kalması için bu sistemi koyan bir MERHAMET SAHİBİ olmalı...
Bir kuş türü vardı adı aklım da yok. Dişiye kendini beğendirmek için ilk önce tüylerini kabartıyor daha sonra ise dans ediyor... Dişi beğenirse beraber dans ediyorlar ve eş oluyorlar... Bu ne güzel bir duygu böyle... Baharın en sevdiği aile ve huzur ortamı... En hassas olduğum nokta 🤗😊... Bu duyguları kim vermiş onlara.... Bir de kuş beyinli deriz aklını beğenmediklerimize. Allah aşkına bu kuşların beyinleri mi eksik yoksa bizim burada ki sanatı göremeyen gözlerimiz mi kör?... Bilemedim..
Peki şimdi sizlere soruyorum saymakla bitiremeyeceğim bunca varlığın bir görevi var ise yaratılmışların en üstünü olan insanoğlunun görevi nedir?
Yiyip, içip, uyumak mı?
Hayır hayır...
Bunca nimeti bize bahşedene Üstad Said Nursi Hz. dediği gibi 3 borcumuz var;
*Fikir *Zikir *Şükür...
Hayvanlar, bitkiler, dağlar, taşlar kendi hal dilleriyle Allah'ı tespih ediyorlar. Görevlerini yerine getirerek O'nu sevdiklerini söylüyorlar. Eğer sevgimiz de samimiysek bunu kanıtlamamız icap ediyor. Her şeye Allah'ın sanatlı bir eseri olarak bakarsak görevimizin birinci kısmı olan fikri yani tefekkürü gerçekleştirmiş olacağız...
Seven sevdiğini her yerde görür. Her an zikreder. Kuru kuruya seviyorum demek yetmez; Namaz gerek, Dua gerek, Tövbe gerek....
Bizlere kendini tanıttırmak ve sevdirmek isteyen bir ZAT var... Bizimde görevimiz O'nu hakkıyla tanımaya çalışmak ve sevgimizi göstermektir...
Bu pencere de Allah'ın;
RAHMAN: Dünyada bütün mahlukatı rızıklandıran
RAKİB: Bütün varlıklar üzerinde gözcü
MÜHEYMİN: Bütün varlıkları ilim ve kontrolü altında tutan
BARİ: Eşyayı ve her şeyin aza, cihazatını birbirine uygun yaratan
MUSAVVİR: Her varlığa münasip şekil giydiren
REZZAK: Bütün rızka muhtaç olanları rızıklandıran
Esmâ'larının tecellilerinin sadece çok az bir kısmını gördük.
Cenab-ı Allah tam anlamıyla O'nu tanıyıp sevmeyi bizlere nasip etsin.
Sevgi ile kalın
Selâm ve Duâ ile
________________°🌺💞🌸°_________________
🎀
17 notes
·
View notes
Photo
Bulimia Nervoza, kısa sürede normalden çok daha fazla yemek tüketmek ve sonrasında kilo alımını engellemek için çeşitli yollara başvurulan psikolojik ve hayati tehlikesi olan bir hastalıktır.
Bu yeme bozukluğunun temel özellikleri:
*Yeme atağı yaşamak
*Yemek yerken kontrolü kaybetme, kendini durdurumama hissi
*Gizli gizli yemek
*Yedikten sonra kilo alımını engellemek amacıyla kusmak, oruç tutarak kendini uzun süre aç bırakmak, aşırı egzersiz yapmak veya da diüretik kullanmak gibi yollara başvurma
*Kusmadan dolayı yemek borusunda yırtılma ve vücutta su-tuz-mineral düzensizlikleri oluşma
*Kadınlarda adet görememe veya adette düzensizlik
*Duygu durum bozuklukları
*Bulimia yaşayan kişiler dışarıdan bakıldığında aşırı düşük kiloya sahip olarak gözükmezler.
***Kendinizde bulimia nervoza belirtileri gözlemliyorsanız mutlaka profesyonel destek alarak çözüm bulmaya çalışmalısınız. Tedavi edilmediğinde ciddi sağlık problemlerini de beraberinde getirebilir.
Kaynak: Bulimia Nervoza
24 notes
·
View notes
Text
5 Maddede Liyakatli Bir İnsan Olmak [1000+ Kelime]
Yaşamınızı liyakat üzere yürütmek fikri ne kadar hoşunuza gidiyor? Liyakatli bir insan olmak, kendinize saygı duymak ve yaşamınızı toplum içerisinde en güzel bir şekilde yürütme fikri ne kadar değerli hissettiriyor sizi? Liyakatli bir insan olmak için gereken nelerdir? Tüm bunları aslında geniş bir çerçevede ele almak mümkündür. Fakat bu yazıda size liyakatli bir insan olmanın 5 ipucunu size sunmak istiyorum.
Liyakate Davet : TOPLUM
Duygularınızı Kontrol Edin ve Akılcı Bir Şekilde Davranmayı Öğrenin
Biri insanın duygularını yönetmesi ile duygularını bastırması aynı şey değildir. İnsanın kendi üzüntüsünü görmezden gelmesi ya da acı hissetmiyormuş gibi yapması, yaşadığı duyguları ortadan kaldırma konusunda oldukça saçma bir davranıştır. Bu da liyakatli bir insan olma adına uygun bir davranış değildir. Duyguları bastırmanın zararlı durumları vardır. Alkole ya da sigaraya başlama ve sağlıksız beslenme gibi davranışlar, duyguların bastırılması şeklinde gelişir. Duyguların kontrol edilmesi durumu ise farklıdır. Liyakatli bir insan, duygularını kontrol edebilen bir kişiliğe sahiptir.Akıllı bir şekilde davranan insan; eğitim almadığı, tecrübeli olmadığı, hatta ilk kez karşılaştığı bir konuda dahi, yıllarca o konuda eğitim almış bir kimseden daha keskin ve daha isabetli sonuçlar elde edebilir. Çünkü akıllı bir insan, bir konuda kendi teknik bilgisi olmasa da hemen en pratik çözümü bulur, gerekirse o konudaki en tecrübeli kişiyi tespit eder ve yapılması gereken işi ona yaptırarak sonuca ulaştırır. Bu liyakate uygundur.Kısacası akıl, insana zekanın çok üstünde bir anlayış kazandıran, derin düşünebilme, doğruyu bulabilme ve her konuda çözüm getirebilme yeteneğidir.Liyakat, akılcı bir şekilde düşünebilmenin önünü açar. Duygularınızı kontrol etmeyi öğrenin ve akılcı bir şekilde davranarak liyakate uygun bir şekilde yaşamayı keşfedin!.
Yaşamınızı Planlı Yürütün ve İşi Şansa Bırakmayın
Yaşamınızı planlı bir şekilde yürütmeyi öğrenin. Gelecekte neler olabileceğini düşünmeniz gerek. Hem kendi yaşamınızda ve hem dünyanızda olan biteni takip etmeniz gerekli. Liyakatli bir insan olarak ve gerçek bir yetişkin olarak yaşamınızı planlı bir şekilde yürütmeniz, sürprizler ile karşılaşmanıza engel olur. Daha gerçekçi bir şekilde yaşamınızı sürdürmeniz, liyakate uygun olur ve "yaşamsal şok" durumlarına uğramamanıza neden olur.Önceden planlama yapmak, yaşamınızda daha fazla kontrol sahibi olmanızı sağlar. Yaşamınızda dişlilerden biri kırılırsa, hızlıca değiştirebilir ve çok fazla zaman kaybetmezsiniz. Planlama yapmak hiç şüphesiz daha verimlidir. İşlerin akışını planlamamak ve ilerlememek, daha canlı hissetmenizi sağlar. Sizi daha çok gerçeğe ve dışınızdaki dünyaya yerleştirir ve daha geniş bir çerçeveden bakmanıza yardımcı olur. Planlı bir şekilde yaşayanlar, anlamsız ve çılgın durumlara daha az rastlarlar. Bu nedenle kendi düşüncelerinizi pratikte daha iyi bir şekilde uygulamaya koyabilirsiniz. Liyakatli bir insan, tüm bu süreçleri yaşamına en uygun bir şekilde dağıtır.
Samimiyetine Güvendiğiniz İnsanlarla İstişare Edin
İstişarenin başlıca unsuru, samimiyettir. Samimi bir insanın duygu ve düşünceleri mutlaka akılcı bir yön teşkil eder. Çıkarcı ve menfaatlerine dönük bir şekilde düşünen bir insanın samimi olmasından söz edilemez. Mevcut durumun daha güzel bir hale gelmesi ve TOPLUMA faydalı olması adına düşünce sahip olan insanlar ile görüşmek çok önemlidir. Hayırlı sonuçlara sebep olan her insanın düşüncesi, toplumun liyakat adına gelişmesinde ve liyakat sahibi bir insan olma yolunda oldukça önemlidir. Çünkü samimiyetine güvenilen bir insanın duygu ve düşünceleri, liyakatli biri insan olma yolunda hareket eden bir insan için bir fırsattır. Bu değerli ve kıymetli bir fırsattır.Fakat burada dikkat edilmesi gereken çok önemli bir nokta vardır; Liyakatli bir insan olma yolunda bir konuda istişare ederken olumsuz olabilecek her türlü tavırdan kaçınmalıdırlar. İstişareye sunulan konuda kesin ve değişmez görülen fikirler varsa bu, istişarenin gereği gibi yapılmasını engelleyecektir. Bu durumda herkes kendi fikrinin kabul görmesini isteyecek, alternatif görüşleri -doğru bile olsa- dikkate almayacaktır.İstişarede, fikirlerine alabildiğine sahiplenen ve onları korumaya çalışan, haklı çıkmaya ve her zaman son sözü söyleyen taraf olmaya çalışan kişiler tartışmacı üsluplarıyla gerginlik oluşmasına neden olabilirler. İstişare, liyakat sahibi insanların güzel davranışlarıyla birbirlerine örnek olabilecekleri ve destek sağlayabilecekleri son derece güzel bir ahlak özelliğidir. Dolayısıyla bu güzel davranışların sergilenmesi, liyakatli bir insan olma yolunda destekçi ve kıymetli bir durum ortaya koyacaktır. Samimiyet sahibi insanları arayıp bulmaya çalışın ve güçlerinizi birleştirin.
Negatif Durumlara Karşı Savunmanızı Güçlendirin
Liyakatli bir insan, sorunlara değil çözümlere odaklanır. Olumsuz insanlar sorunlara çözümlere göre daha fazla zaman harcama eğilimindedir. Çok fazla şikayet etmek, hata bulmak ve memnuniyetsizlikten bahseder. Tüm bunlara karşı savunmanızı geliştirmek zorundasınız. Aksi takdirde liyakatsiz bir çizgiye doğru yönelebilirsiniz.
Liyakatli bir insan, duygusal dramalardan uzak durur. Negatif insanlar yaşamlarında oksijene ihtiyaç duydukları kadar duygusal dramaya da ihtiyaç duyarlar. Bu dramalara karşı savunmanızı güçlendirmeli ve daha liyakatli bir insan olma durumuna kavuşmalısınız.
Liyakatli bir insan, sınırlarına dikkat eder. Negatif enerjiyle çevrelenmişseniz, hayatta yapmak istediğiniz şeylerde güçlük çekebilirsiniz. Fakat bu duruma mecbur bir haldeyseniz, sınırlarınızı çok güçlü bir hale getirmeniz gerekir. Liyakatli insanlar, sınırlarına dikkat ederler.
Liyakatli insanlar, her şeyi kontrol etmekten uzak durur. Kontrol edebileceklerine ve düzeltebileceklerine odaklanırlar ve asla düzeltemeyecekleri üzerinde durmazlar. Çünkü enerji kontrolü, liyakat adına değerli bir unsurdur.
Tüm bu ve buna benzer durumlar ile liyakat çizgisini daha iyi hale getirirler. Negatif durumlara karşı savunmalarını güçlendirirler ve toplumsal hayatta liyakati inşa etme adına bu ilkelere sahip çıkarlar.
Haksızlıklara Karşı Tepki Vermeyi Öğrenin
Haksızlıklara karşı tepki vermek, "ölü bir şekilde" yaşamanıza engel olur. Tabi bu tepkinin nasıl verilmesi gerektiği konusunda düşünmek gerekir. Liyakatli bir insan, haksızlıklara karşı vereceği tepkileri, "planlı ve adil bir çizgide" yürütür. Tüm bu süreci en akılcı bir şekilde değerlendirir ve yaşamını bu yönde daha iyi hale getirir. Her haksızlığın karşısında planlı bir mücadele" şarttır. Aksi takdirde haklı olunduğu halde bireyler haksız duruma düşebilir. Liyakatli bir insan, haksızlıklara karşı vereceği mücadeleyi çok iyi bir şekilde planlar ve uygulamaya koyar. Kuru ve sıkıcı protestoların devrinin kapanması gerektiğini bilmek gerekir. Liyakat bilinci içerisinde akılcı bir çerçevede örgütlenmek ve bu örgütlenme içerisinde rol alanlara doğru rolleri paylaştırmak, liyakatli bir insanın görevidir. Liyakat sisteminin toplum içerisine yerleşmesinde, mevcut rollerin en doğru bir şekilde paylaştırılması önemlidir. Negatif tepkiler, negatif gelişmeleri doğurur. Liyakat prensiplerini benimseyen herkes, insanları doğru olana iyilik ve güzellikle davet eder. Gerçek tepki, güzel davranışlar ile sergilenmelidir.
Sonuç
Ne olursa olsun, insan yaşamını liyakat prensipleri üzerine dizayn etmeli ve liyakatli bir insan olma yolunda adımlarını en güzel bir şekilde atmalıdır.
Liyakate Davet: TOPLUM
içerisinde, toplumsal hayatta liyakati sağlamanın yanı sıra, bireysel olarak da liyakati kazanmanın ipuçları ve anahtarları mevcuttur. Türkiye'mize liyakati hakim etme yolunda
Liyakate Davet
serisi, mutlaka dikkatinizi çekecek bir çalışma olacaktır.Bir sonraki yazıda görüşmek üzere.Esen kalın!
YAZININ ORJİNALİNİ OKUMAK İÇİN TIKLAYIN!
1 note
·
View note
Text
SEVGİ BOYUTUNDA YAŞAMAK
Sevgi titreşimleri yaymak için kendiniz sevgi olmak zorundasınız. Sevgi verilmez sevgi olunur. Sevgi titreşimlerinde yaşayan varlık olmak insanın asli yapısıdır. Eğer yaşamınıza iyilikleri ve güzellikleri çekmek istiyorsanız zihniniz ve kalbiniz çevrenize sevgi titreşimleri yaysın. Kendimizi iyi hissetmeye, şükretmeye, iyi olmaya ve iyi olanı yapmaya adamalıyız. Bu durum, sevgi ve iyilik titreşimleri yaymak, Tanrının Kendisini bizden tezahür ettirmesidir. Kendisini bizim vasıtamızla ifade etmesidir.
Sevgi titreşimi içinde yaşadığımız zaman, enerjimizin titreşimleri yükselir ve bizler şefkat, bağışlayıcılık, hoşgörü, saygı, cömertlik, coşku, huzur gibi tanrısal değerleri yaymaya başlarız. Bu değerler yaşam ilham eder, güçlendirir ve zenginleştirir. Sevgi titreşimleri bilinçlerimizi yükseltir. Bilinci üst katmanlarına taşır. Bizi küçülten, sınırlayan ve kurban durumuna sokan duygu ve düşüncelerden kurtarır. Norotik korkular, yargılar, açgözlülük, hasetlik, saldırganlık ve egonun inançı hep haklı çıkma dürtüsü sevgi titreşiminde yok olur. Ruhumuzun üzerindeki eziyet kalkar. Ruhumuz öz benliğimizle bir olur. Egonun kimliğimiz üzerindeki kontrolü biter. Olumsuz ve kısıtlı düşüncelerden özgür oluruz ve neticesinde kendimizi çok daha hafif ve parlak hissederiz. İyiliğimize, hayrımıza olan şeyleri kendimize çeken bir mıknatıs haline geliriz.
Sevgi titreşiminde yaşamak söylemesi kolay ancak fiiliyatta uygulaması zor bir durumdur. Karşılaştığımız insanlara ve durumlara karşı oluşan duygu ve düşüncelerimizi her an kontrol etmeli ve kendimizi adeta dışarıdan üçüncü bir şahıs gibi izleyebilmeliyiz. Egomuzun dizginlerini hiç gevşetmemeliyiz. Bu durum insanın kendisinin ötesinde yaşıyor olmasıdır. Egomuz yaşam sahnesinde hemen ve kolayca keyfine bakma eğilimindedir. Egomuz hayatın dramlarına kolayca kapılır. Üstünlük, güvenlik ve statü yoluyla egoyu şişirmek için bizler genellikle duygusal ve fiziksel enerjiye yatırım yaparız. Ama bizim esas kimliğimiz egomuz değil ruhumuzdur. Ruh bedenin içindedir ama bedenden ayrıdır. Birlikte gözetleyendir. Yaşamı kutsal planın bir açılımı, öz benlığimizin şekil dünyasında gözler önüne serilimi olarak görür. Ruh, "herşeyin birlikte iyilik için çalıştığına" güvenir. Ruhumuz yaşamı tecrübe eder ama yaşam tarafından kullanılamaz. Yaşam tarafından tüketilemez.
Sevgi boyutunda yaşadığımızda yaşamın tüm cephesinin bir potansiyele sahip olduğunu görürüz. Gerçekten herşeyin bütünleşmek gibi bir sorumluluğu vardır. Potansiyel bu idrak içindir. Herbirimiz, doğa ve evren dahil bir bütünün birbirine bağımlı parçalarıyız. Birimizi etkileyen hepimizi etkiler. Bir diğer bütünlüğümüz ise öz, ruh ve beden bütünlüğümüzdür. Kırıklığımız geçmişten gelen değersizlik ve acı duygularından kaynaklanır. Sevgi titreşiminde yaşamak ise bizi şimdiki ana odaklar ve tüm bu geçmiş acılardan ve olumsuz duygulardan özgürleştirir. Bazı insanlar yüksek sevgi frekansın da doğarlar, bazıları sevgi ortamlarında büyürler. Bazıları da sevgiyi tam olarak tecrübe edebilmek, yaşayabilmek için büyük çaba harcamak zorunda kalırlar. Bu zorlu işlem sevgiye bireysel olarak dönüşmek ve bütün ile bir hissedebilmek işlemidir. Egonun, bencilliğin ruha teslim olabilmesi içindir. Bir kere sevgi titreşimine ulaşılınca yaşam içten gelen bir sevinç ve huzurla dolar. Herşeyle bağlantılı olduğunuzu hissedersiniz. Bir ferahlık, çocuksu bir coşku kaplar içinizi. Sakinlik içinde dua etmek, sükunetle içe dönüp kendinizi gözlemlemek, doğa güzelliklerini kendi sesleri içinde seyretmek, güzel olan şeylere sessizlik içinde bakmak bunu bizlere anlık da olsa yaşatır.
Yeşua2000
1 note
·
View note
Text
Günümüz Şartlarında Liderlik Yapmak Daha mı Kolay?
Karar verme liderliğin büyük bir parçasıdır. Liderin her zaman kararlar alması beklenir. Bunlardan bazıları rutin niteliktedir, diğerleri ise bir işin gidişatını değiştirme gücüne sahiptir.
Bir çok lider kararlarına bağlıdır. Aldıkları kararlarla, personelin geçim kaynağını, müşterilerin deneyimini ve şirketin geleceğini etkileyebilirler. Bu kararlar sonucunda, bir liderin kendi güvenilirliği ve kariyeri de tehlikede olabilir. Çoğu zaman, karar vermek zor bir iştir.
Yetkinliğinizin seviyesi, başarınızın derecesi veya çabalarınızın ciddiyeti ne olursa olsun, özgeçmişinizde birkaç muhteşem başarısızlık yaşamış olmalısınız. Onlardan utanmana gerek yok ama o tecrübeler kesinlikle sana çok şey öğretebilirler.
"Ben her zaman doğru kararı veririm" dedi hiç kimse. / Pratik Dholakiya
Kararlarımıza yardımcı olmak için muazzam seçeneklerin olduğu bir çağda yaşıyor olmaktan mutluluk duyuyoruz. Doğru teknoloji, doğru teknikler ve doğru yaklaşımın yardımıyla liderler, karar verme sürecindeki tahminlerin çoğunu çıkarabilirler.
Kritik bilgileri bir araya getirmeye yardımcı olan yöntemleri kullanın
Bir lider son kararı verebilir, ancak çoğu zaman iş kararlarına birkaç kişi de dahil olabilir. Girdileri dikkate alınması gerekse de, çok sayıda faktör ve ağırlık taşıyan bakış açıları ile karışabilir.
Bu süreç, karar vermeye yardımcı olan uygun yöntemlerin yardımıyla kolaylaştırılabilir. SWOT analizi, maliyet-fayda analizi, Pareto analizi ve karar matrisi, karar vericilerin kullanabileceği birçok araçtan bazılarıdır. Tabi bu araçları hiç kullanmadan karar alan, fikir yürüten bir çok kişiyi göz ardı edemeyiz!
Analitik düşünme ve sonuç alma herkeste olmayan bir yetenektir. Sayıları nasıl yorumladığınıza bağlı olarak, pratik karar vermeyi sağlayan verilerden paha biçilmez bilgiler edinebilirsiniz.
Her kararın olası sonuçlarıyla birlikte hayati bilgiler açıkça ortaya konduğunda, çoğu kişinin aynı fikirde olduğu karlı bir eylem tarzı seçmek çok daha kolay hale gelir.
Sağlam karar vermeye yardımcı olan süreçler uygulayın
Karar verme zaman alıcı bir süreç olsa da, zamanında karar vermemek maliyetli bir mesele olabilir. Ancak, bir karar için aşırı miktarda zaman ve diğer kaynakları da israf etmek istemezsiniz.
Organik olarak ilerlemek için, ilgili bilgilerin yüzeye çıkmasına ve aşamalı kararlar almasına olanak tanıyan zemini oluşturun. Bunlar önemli bir fark yaratacak şekilde toplanacaktır.
Ekip liderleri ve yöneticiler arasında daha iyi iletişime izin veren süreçler belirleyin. Bu, anlamsız ileri-geri hareketleri kurtaracak ve ele alınması gereken sorunları ön plana çıkaracaktır.
İşletmenin boyutu ne olursa olsun, Slack, Asana, Trello veya ClickUp gibi ekip iletişimi / işbirliği araçlarına yatırım yapın. Her bütçeye uygun bir araç mutlaka var. Bu, çeşitli departmanların birlikte çalışmasını sağlayacak ve sorunların ele alınmasına yol açacaktır. Ya da en azından sorunlar ortaya çıktıkça belirlenecektir.
Şirkette açık bir ortamı teşvik etmek önemlidir, böylece maaşı daha düşük olan personel bile fikirlerini söyleyebilir. Bu topluluk çoğunlukla bir proje üzerinde ilk elden çalışan kişilerdir. Bu kişilerin ilgili zorluklarını en iyi anlayanlar ise işlerine bağlı, insan ilişkileri kuvvetli yöneticileridir. Bu grubun verdikleri girdiler paha biçilmez olabilir ve zamanında doğru bilgi, doğru kararları almak için vazgeçilmezdir. Tabi bunu anlamak için insan değeri yüksek, egosu düşük yöneticilerin çoğunlukta olması gerekir.
Müşteri odaklı bir yaklaşım benimseyin
Yeni bir ürün veya hizmetin piyasaya sürülmesi, ücretsiz hizmetlerden para kazanma veya popüler hizmetlerin özelliklerinin azaltılması gibi büyük iş kararlarıyla karşı karşıya kaldığınızda, her zaman son müşterinin sonuçta ortaya çıkan deneyimine odaklanın.
Bu deneyimi daha iyi mi yoksa daha mı kötü yapacaksın?
Bir işletmenin amacı kâr etmektir. Ancak süreçte mevcut müşteri tabanını yabancılaştırırsa bunu yapamaz. Çoğu zaman, müşterilerin çıkarlarına en uygun olan şey, aynı zamanda bir işletme için en iyi eylem şeklidir. Karar vermeye rehberlik edecek müşteri istihbaratı toplamak için anketleri, odak gruplarını ve sosyal medya geri bildirimlerini kullanın.
Popüler olmayabilecek önlemler alınması gerekiyorsa, bunları kademeli bir hızda ve yeterli araştırmadan sonra uygulamaya koyun.
Sektör dinamiklerini ve pazar trendlerini öğrenin
Lider olarak sektörünüzde uzman ya da öncü olmanız beklenir. Alanınız ve rakipleriniz hakkında derinlemesine bilgi sahibi olmak size paha biçilemez içgörüler sağlayacaktır.
Pazar araştırması önemli olsa da, daha büyük resmi anlama ve pazardaki düşük akımları ortaya çıkarma yeteneği, bir lidere ek rekabet avantajı sağlar ve ileri görüşlü kararlara yol açabilir.
İçgüdüsel duygulara dikkat edin
Ve şimdi daimi bir soruya geliyoruz: Kanıt yerine içgüdüsel duygular mı?
Kısa cevap, hayır. Uzun cevap, duygularını izle.
Steve Jobs'un dediği gibi, “İleriye dönük noktaları birleştiremezsiniz; onları yalnızca geriye bakarak bağlayabilirsiniz. Bu yüzden, noktaların geleceğinizde bir şekilde birleşeceğine güvenmelisiniz. Bir şeye güvenmek zorundasın, içgüdülerine, kaderine, hayatına, karmaya, her neyse. Bu yaklaşım beni asla yarı yolda bırakmadı ve hayatımdaki tüm farkı yarattı."
Ancak Jobs olağanüstüydü bir canlıydı. Karar vermede o kadar çok değişken vardır ki, tek başına araçlara ve tekniklere güvenilemez. İçgüdüleriniz her şeyin en büyük bileşeni olabilir. Birçok iş lideri içgüdüleriyle yemin eder.
Ancak içgüdüsel duyguları dinlemenin herkesin ustalaşmadığı bir sanat olduğu konusunda uyarmalıyım. Tek başına içgüdüsel duygular temelinde alınan bir karar geri tepebilir. Önemli bir duygu kontrolü yapmak için şunları yapın:
1- Ortaya çıkan şüphelere dikkat edin ve onlara hitap edin.
2- İçgüdüleriniz kanıtlarla çelişiyorsa, bunun nedenini araştırın. Çoğunlukla bu durum, kişinin dayandığı bilgi türüne bağlıdır.
3- Mümkün olduğunda, içgüdüsel çağrınızı önemli kanıtlarla yedekleyin.
Sonuçta, hissedarlara, kurucu ortaklara ve çalışanlara karşı sorumlusunuz.
İnsanlara liderlik etme ve yönetme konusunda benzersiz bir tarzları olduğu gibi, herkesin kendi karar verme tarzı vardır. Bu tarz, bir kişi olarak kim olduklarına karmaşık bir şekilde bağlıdır. Yıllar boyunca onlar için işe yarayan şey bu. Bu nedenle öz farkındalık, sürecin genellikle gözden kaçan bir parçasıdır.
Öz farkındalığı, dünya hakkında keskin bir farkındalıkla, özellikle de nişiniz, mükemmel aletleriniz ve istekli bir iş gücünüzle birleştirin ve işte orada. Her seferinde doğru kararları vermek için gereken tüm bileşenlere sahipsiniz.
1 note
·
View note
Text
İş hayatında psikolojik travma
Psikolojik travma, hayatın düzgün akışı içerisinde ilerlerken aniden meydana gelen, insan yaşamını alt üst eden, kişinin fiziksel ve psikolojik bütünlüğünü, ruhsal dengesini tehdit eden ve duygusal anlamda üstesinden gelmekte zorlandığı olaylar, yaşantılar ve deneyimlerdir. Bunlar kişide dehşet, korku, endişe ve çaresizlik yaşatan durumlardır. Eğer kişi gerçek bir tehlike ile veya tehditle karşılaştığını algılamışsa, bundan da fiziksel zarar gördüyse veya tanık olduysa bu esnada da aşırı derecede korku, çaresizlik ve dehşet hissetmişse bu durum kişi için “travmatik” bir yaşantı olarak tanımlanır.
İş hayatında psikolojik travma
Travma, hiç beklenmedik bir anda ne yaparsak yapalım hazırlıklı olamayacağımız bir şekilde varlığımızı yasladığımız hayat referanslarımıza inen ani bir darbedir. Bizi geçmiş ve geleceğimizden (şiddetine bağlı olarak) belli bir süre için koparan bir zamansızlık halidir. Bir olayın travmatik etki oluşturup oluşturmaması tamamen kişinin bu olayı algılayış biçimine ve bu olayın hayatını, duygularını ve düşüncelerini ne kadar olumsuz etkilediğine bağlıdır. Bu anlamda travma kişisel bir deneyimdir ve farklı insanların farklı olaylara farklı tepkileri olur. Olaylar kişileri farklı şekillerde etkileyebilir. Bir kişi için travmatik olan bir olay, başka birisi için olmayabilir. Bu nedenle yaşanan bir olayın travmatik olup olmadığından öte bu olayın kişiyi duygusal anlamda nasıl etkilediğine bakılması gerekir. Genel olarak psikolojik travma oldukça stres oluşturan durumların kişinin yaşamının, sevdiklerinin, inanç sistemlerinin güvende olma duygusunu zedeler ve kişide çaresizlik, yalnızlık ve tehlikeli bir dünyada her an zarar görebileceği zarar göreceği hissi uyandırır ve onları tehlikelere açık hale getirir. SEBEPLERİ Aile içi şiddet Ayrılma ve boşanma İş kaybı Tecavüz Trafik kazası Ani hastalık Fiziksel, duygusal, cinsel istismar Fiziksel ve duygusal ihmal Doğal afetler Savaş Terör Ekonomik krizler Priskolojik travmanın belirtileri 1) Kişinin yaşadığı travmayı zihninde tekrar tekrar yaşıyor olması a) Flashbackler (geçmişi gösteren sahneler) b) Kabuslar c) Travmayla ilgili gün içerisinde zihne gelen ve durdurulamayan düşünceler 2) Kaçınma davranışları gösteriyor olması a) Travmatik olaya dair konuşmalardan ve anılardan kaçınma b) Travmatik olayla bağlantılı olan aktivitelerden, yerlerden ve kişilerden uzak durma c) Travmatik olayla ilgili önemli bir parçayı hatırlayamama d) Günlük aktivitelere olan ilginin ve katılımın azalması e) Diğer insanlardan kopmuş olma, farklı ve içine kapalı hissi f) Duygu göstermekte zorlanma, hissizleşme g) Ani ağlama krizleri, kendini çaresiz ve umutsuz hissetme h) Sevdiklerini aşırı koruma, onlar için korkma ve güvenceye alma hissi 3) Fiziksel olarak uyarılma belirtileri gösterme a) Travmatik olay hatırlanınca vücudun tetikleniyor olması b) Aşırı uyarılmışlık hali c) Uyku problemleri (insomnia) d) Öfke, endişe, suçluluk e) Konsantrasyon güçlüğü Travma sadece zihinde, davranışta ya da duyguda kodlanmaz. Bedenimizde travma yaşandığı anda nasıl tepki verdiğini hatırlar. Bazı durumlarda zihnimiz tarafından bastırılmış, hafızamız tarafından getirilmekte zorlanan sahneler, anlar veya yaşantılar bedenimiz tarafından hatırlanır. Bedenimizin verdiği tepkilere dikkatlice bakmak, bize yaşadığımız travma ve sonrası hakkında oldukça önemli bilgiler verir. Mesela çocukluk dönemlerinde fiziksel ve duygusal istismara uğramış bir kız çocuğu, yetişkinlikte kendisini aynı şekilde istismar eden ilişkiler yaşayabilir. Kendisini sözel olarak taciz eden, döven ya da umursamayan veya değer vermeyen kişileri sevgili veya eş olarak seçebilir. Aslında çocukluğunda bu tür olaylara maruz kalmış bir kişinin yetişkinlikte bunun tam tersi insanlara yöneleceğini düşünürüz., fakat durum genellikle tersi olur. Bunun nedeni kişinin kendi hikayesinin sonunu farklı yazma ve geçmişte yaşadığı istismarla halleşebilme arzusu ve dürtüsüdür. Kişi kendisini eskiden yaşadığına benzer travma ve istismar döngülerinin içine sokarak, eskiden sağlayamadığı kontrolü sağlama ve bu sefer bu döngüye son verebilme çabası içerisindedir. Kişi geçmişteki travmalarına bağlı olarak geliştirdiği “güvende değilim” ve “yeteri kadar iyi değilim” gibi inançları da yeni travmalarda test eder. Bu nedenle aynı travmayı yeni durumlarla ve yeni kişilerle yaşar. Psikolojik travma için neler yapılmalı Kendinize biraz aman tanıyın Güçlü yönlerinizi düşünün (güçlü gözükmek için çaba harcamayın) Aile, arkadaş ve yakınlardan destek isteyin Küçükte olsa kendinize gerçekleştirebileceğiniz hedefler koyun Önceliklerinizi belirleyerek enerjinizi ve kaynaklarınızı bu öncelikler için kullanın Dinlenmek için kendinize zaman ayırın ve fiziksel rahatlama egzersizleri yapın Normal bir olaya normal bir tepki verdiğinizi düşünün (siz değil, yaşadığınız durumun anormal olduğunu düşünün) Yalnız olmadığınızı unutmayın Bir uzmandan yardım almak için başvurun Kendinizi asla ihmal etmeyin ve iyi beslenin Travmatik olaylar kültürümüzde bir hayli yaygındır ve insanlar arasında ayırım yapmaz. Bu yüzden travmaya hem kadınlar, hem de erkekler, her yaştan, her ırktan, her sosyal sınıftan, her dinden ve bütün ülkelerden insanlar maruz kalabilir. Ne zaman yardım alınmalı? Gerçek bir tehditle karşı karşıya kalıp zarar görmüş veya buna doğrudan tanık olmuşsanız ve bu esnada aşırı derecede korku, çaresizlik ve dehşet hissettiyseniz Olayla ilgili anıları sık sık hatırlıyor ve yeniden oluyormuş gibi davranıyorsanız Her şeye karşı önemli bir ilgi azalmanız varsa İnsanlardan uzaklaşıyor ve yabancılaşma hissediyorsanız Bu belirtiler kişisel, sosyal ve mesleki hayatınızda bozulmalara sebep oluyor ise Bu belirtiler 1 ay geçtikten sonra da devam ediyor ise Siz bu girdaplardan, bu olumsuzluklardan kurtulabilirsiniz. Hemen size yardımcı olabilecek bir profesyonelden randevu alın. Read the full article
1 note
·
View note
Text
Hamilelik dönemi ve cinsellik
Bir anne adayı hamilelik süresince hem bedensel hem de hormonal olarak pek çok değişiklik yaşar. Bu değişimler genellikle kişinin duygu durumuna etki eder. Esasında hemen her kadında var olan annelik içgüdüsü özellikle ilk gebeliğini yaşayan kadınlarda daha yoğun hale gelir. Bu değişimler ve yoğunlaşan duygular bebek için endişelenmeye neden olur. Bu endişelerden en yaygın olanı hamilelik döneminde cinsel ilişkiye girmenin bebeğe zarar verebileceği yönündedir. Dolayısıyla da “hamilelik döneminde cinsel ilişki zararlı mıdır?” ve “hamilelik döneminde nasıl olmalıdır?” gibi sorular bu dönemin en popüler konularıdır. Bizler de hamilelik dönemi ve cinsel ilişki üzerine çeşitli araştırmalar yaparak edindiğimiz bilgileri soru cevap halinde aşağıda paylaştık. Size de okuması, endişelerden kurtulması ve yaşanan her dönemin tadını çıkarması kaldı.
Hamilelik döneminde cinsel ilişki zararlı mıdır?
Hamilelik döneminde cinsel ilişki pek çok çift için gayet güvenlidir. Ve bebek cinsel ilişki sırasında rahatsız olmaz ve zarar görmez. Hamilelikte cinsel ilişki anne adayında erken doğum riski, plasentanın aşağı yerleşmesine bağlı kanamalar, plasental sorunlar ya da düşük geçmişi gibi problemler varsa tehlikeli olabilir. Ancak sağlıklı seyreden bir hamilelik döneminde cinsel ilişki herhangi bir sorun teşkil etmez. Dolayısıyla çiftlerin sağlık ve güvenlik açısından doktor kontrolü ile hareket etmeleri hem önemli hem de özellikle anne adayı için oldukça iç rahatlatıcıdır.
Hamilelik döneminde cinsel ilişki nasıl olmalıdır?
Hamilelik ve cinsel ilişki ile ilgili en yaygın düşüncelerden biri, hamileliğin ilk aylarında cinsel ilişkiye girmenin düşüğe neden olabileceğidir. Ancak ilk aylarda girilen cinsel ilişki ile düşük arasında bilimsel bir kanıt yoktur. Böyle bir düşünceye sahip çiftlerde hamileliğin ilk 3 ayında cinsel ilişki kesintiye uğrayabilir. Ancak genellikle çiftlerin ve özellikle anne adaylarının içinde bulundukları duruma uyum sağlamaları ve doktor kontrolü ile güvende hissetmeleri ile cinsel yaşantıları normal seyrine döner. Normal seyrinde devam eden hamilelikte son 4 haftaya kadar cinsel ilişki yaşanabilir. Hamileliğin son döneminde bebeğin gelişimine bağlı olarak rahmin iyice büyümesi cinsel ilişkinin zorlaşmasına ve anne adayının cinsel ilişkiden uzaklaşmasına neden olabilir. Aynı zamanda son 4 hafta içerisinde girilen cinsel ilişki rahim kasılmalarını artırabilir. Dolayısıyla genellikle hamileliğin son 4 haftasında cinsel ilişkiye girilmemesi önerilir.
Hamilelik döneminde cinsel ilişki bebeğe zarar verir mi?
Sorunsuz seyreden bir hamilelik sürecinde yaşanan cinsel ilişki bebeğe ve hamilelik sürecine zarar vermez. Yaygın olarak cinsel ilişki ve orgazmın düşüğe veya erken doğuma neden olabileceği düşünülse de bilimsel olarak böyle bir kanıt yoktur. Düşük genellikle bebekteki kromozomal bozukluklar nedeni ile meydana gelir. Orgazm ise rahim duvarlarında kasılmaya neden olabilir ancak bu kasılmalar doğuma neden olmaz. İlişki sonrası yatarak dinlenmek kasılmaların geçmesini sağlar. Ancak yukarıda da belirttiğimiz gibi hamileliğin son döneminde (son 4 hafta) cinsel ilişki ve orgazmın bir tetikleme ile doğuma neden olmaması ve doğumun sağlıklı gerçekleşebilmesi için cinsel ilişkiye girilmesi tavsiye edilmez. Özellikle hamileliğin son dönemi ve doğum süreci için doktor tavsiyeleri ile hareket etmek önemlidir.
Hamileliğin cinsel ilişki üzerindeki etkileri nelerdir?
Hamilelik döneminde yaşanan hormonal değişiklikler cinsel yaşamı fazlasıyla etkiler. Bunun ilk örneği, daha kolay orgazm yaşanmasıdır. Hatta bazı kadınlar kan akışı ve hormonlar sebebi ile hamilelik döneminde girdikleri cinsel ilişki sırasında ilk kez orgazmı yaşayabilirler. Hamilelik ve dolayısıyla meydana gelen değişimlerin bazı kadınlar üzerindeki etkisi ise doyumsuz bir cinsel istek uyandırmasıdır. Bunun nedeni kan akışının eskiye kıyasla %50 daha fazla olmasıdır. Aynı zamanda kan vulvaya, vajinaya, klitorise ve pelvise giderek dokuları doldurur. Bu durum kişiye bağlı olarak zevkli, rahatsız edici ya da ikisinin arasında bir his gibi gelebilir. Hamileliğin son dönemlerinden ziyade ilk 3 ayında bile vajinada dolgunluk meydana gelebilir. Aynı zamanda daha hamilelik dönemindeki yaşanan cinsel ilişki sırasında daha fazla ıslaklık hissedilebilir. Bunun nedeni bakteriler ile savaşmak için salgı ve kayganlığın artış göstermesidir. Yani hamilelik döneminde vajinanın eskiye kıyasla kendini daha fazla temizlediğini söyleyebiliriz. Ancak tabi ki hamilelik döneminde değişim ve hassasiyetin söz konusu olduğu tek bölge genital bölge değil. Vücudun süt üretimine hazırlanması ile göğüsler de fazlasıyla hassaslaşabilir. Göğüs şekli ve boyutu değişebilir. Hatta bir veya iki beden kadar büyüyebilir. Bu gibi durumlarda yumuşak iç çamaşırlarının tercih edilmesi daha rahat etmeye yardımcı olabilir. Genital bölge ve göğüsler gibi bariz bir değişim söz konusu olmasa da hamilelik döneminde zaman zaman veya genel olarak vücudun geri kalanı da normale kıyasla daha hassas olabilir.
Hamilelik döneminde hangi cinsel pozisyonlar tercih edilmeli?
Hamilelik döneminde karın bölgesindeki basınç ve ağırlığı korumaya yönelik pozisyonlar tercih edilmelidir. Daha fazla konfor için kayganlaştırıcının yanı sıra hamilelik yastığı ya da seks yastığı kullanılabilir. Hamileliğin ilk dönemleri ileride karşılaşılabilecek zorlukların üstesinden nasıl gelineceğine dair denemeler yapmak için en ideal zaman olabilir. Hamilelikte cinsel pozisyon için hamileliğin ilk dönemlerinde denemeler yapabilir ve en konforlu pozisyonu bulabilirsiniz. Bu, kocaman bir karın ile pozisyon denemekten çok daha rahat olabilir.
Velhasıl
Hamilelik döneminde cinsel ilişki, çiftlerin bebişleri için kendi zevklerinden feragat ettikleri ilk konu olabilir. Hamilelik anne adayı için farklı değişim ve durumları beraberinde getirirken, baba adayları için daha çok şahit olmalı ve empati gerektiren bir süreçtir. Anne adayına nazaran mevzunun bir tık dışında olan baba adaylarının bu süreçte neyin neden olduğunu veya olamadığını bilip, anlayış göstermeleri ilişkinin selameti için olduğu kadar bence “babalık” sıfatının değeri açısından da oldukça önemlidir. Hamilelik baş edilecek veya katlanılacak bir durum değildir sevgili okur. Bir yoldur, yolculuktur ve yolun sonu mutluluktur. Her dönem ve durumdan çift olarak zevk almanız ve kocaman mutlu bir aileye sahip olmanız dileği ile…
Hamilelik dönemi ve cinsellik yazısı ilk önce Canım Dünya üzerinde ortaya çıktı.
from Canım Dünya https://ift.tt/2QagsSs
0 notes