#ne sorsan boş
Explore tagged Tumblr posts
Text
instagram
38 notes
·
View notes
Text
ölümle yaşam arası
Bir gün gelecek bir daha hiç dönemeyecek kadar gideceksin. Öyle bir gideceksin ki ne uğruna yaşadıkların gelecek seninle ne de uğruna öldüklerin. Ne kurtarır bilmiyorum ama çok şeyin kaybettirdiğini biliyorum. O kadar dolu yaşadığımız boş hayatlarımız varki bazen durup düşündüğümde kayboluyorum o boşlukta. Kiminin elde etmek için uğuruna bedel ödediği o kariyer yolları kiminin de sevilmek için verdiği binbir türlü çaba… ölüm akla gelince hepsi boş geliyor. Kendime sorsam pişmanlık duyduğum hiç bir şey yoktu. Neticede hepsi tecrübeydi. Ölüme sorsan tecrübe mi kurtaracaktı seni ? Hayır. Çoğu zaman sevdiğini zannettiğin insanların güvenini kırması, haddinden fazla fedakarlık yaptığın insanların nankörlükleri, ailenin seni sevmesi için girdiğin kendinin çeşit çeşit versiyonları kurtaracak mıydı seni ? Daha çok mu kaybedecektin her iki dünyada da ?
Kazanırım diye çıktığım yolda kaybettim en sevdiğim özelliklerimi. En Başta merhametimi,sevgimi. kendime bile işlemez oldu. Halbuki en çok kendimi sevmeliydim. Şimdilerde bunu başaramasamda benden başka her şeyden vazgeçmiştim. Kendime gösteremediğim sevgimi insanlardan da esirgiyordum artık. Onlara verdiğim çabanın yüzde birini kendim için vermiş olsaydım dünyada iyi denebilecek bir insan yaşatabilirdim ama başaramadım. Herkesin yaptığı gibi bende kendim hariç herkes için yaşamıştım Ve sonunda onlar gibi insanlığımdan çıkmıştım.
Ölümün gerçekliğiyle karşı karşıya geldikçe bu duygu ve düşüncelerle de yüzleşmek zorunda kalıyordum. Sanki dünya da çok az acı gerçek varmış gibi birde içsel felsefelerim farkındalığımı artırıyordu. İstemezdim bu kadar bilmek, görmek. Ya çocuk olsaydım aklım ermeseydi insanların kötülüklerine ya da mecnun olsaydım merhametimi kaybettiren bu dünyayı anlamasaydım.
dünya düşünenlerin dünyası değildi anladım. Bu dünya düşünenlere dünya değil cehennemdi bunu da gitmeden anladım.
O dünyada kazanır mıyım ? Bilmiyorum ama bu dünyada herkes gibi çok şeyi kaybettiğimizi biliyorum.
Şimdi sizi bu yazı kadar karmaşık kafanızla, kayıp insanlığınızla ve ölümün gerçekliğiyle başbaşa bırakıyorum. Elveda kaybedişimizin asıl sebepleri.
Merhametinizi koruyun, kendiniz olun ve en çokta kendiniz için yaşayın.
aydanrosee
#acı#aşk#tumblr#kalp kırmak#şiirler#kelebek#veda#yalan#alıntı#sen#hayat#ölmek#geceye bir şarkı bırak#yalnızlık#aşk acıtır#aşk ile#aşka dair#aşk acısı#edebiyat#kitap#şiir#sevgi#aşk acıdır#kalp acısı#yüreğimin zarif acısı#hüzün#sözler#kitaplar#kitap alintilari#kitap alintisi
40 notes
·
View notes
Text
Eskimiş bir yalan, soluk bir rüzgar, felfena bir yağmur... Gözlerini kapatıyorsun, göz kapaklarında koca bir okyanus var. Bir şarkı açıyorsun, zihninde koca bir çığ var. Susuyorsun, aklında birikmiş kelimeler var. Bekliyorsun, akşamdan kalma umutların var. Güneş doğuyor sen yıldızları özlüyorsun. Oysa avuçlarında bir galaksi var. Aklanmamış her cümlende benden bir hatıra, benden bir iz var. Takip ediyorum. Tüm bunları. Boş sokaklara çıkıyor adımlarım, bozuk sokak lambalarına. Henüz kasımın sonundayız lakin kış çoktan gelmiş gibi hissettiriyor. Henüz veda etmemiştim sonbahara. Bazen böyle oluyor işte. Anlamıyorsun ama zaman akıp gidiyor. Hallederim diyorsun, bir de ardına bak sen. Bunca yaşı nasıl aştık bilmiyorsun. Sorsan daha dün çocuktun. Hayır bir yalan. En son ne zaman çocuk olmuştun ki? Neyse, boşver şimdi bunları. Hüzünlü şeylerden bahsetmek istemiyordum aslında bugün. Yalnızca zamanın acımasızlığı çıkıyor karşıma, geçip gidemiyorum. Ardıma bakmaya korkup her şeyi güzel yapacağıma inanıyorum. Küçümsemeyin. Kolay değil. Yalan da değil. Neyse işte, sonbahar bitiyor. Bu sonbahar için ne çok kelime biriktirmiştin anımsıyorsun. Karmaşık bir mevsimdi diyorsun. En az sonbahar kadar dengesiz bir üç aydı belki. Olsun. Her şeyin başladığı gibi bitmemesi iyi geliyor bazen. Sonbahar hep bana hüznün ve huzurun mevsimi gibi geliyor. Bu birkaç ayda bilmiyorum her şey çok değişti gibi. Hayır her şey değil. Yalnızca ben. Öyle işte, her şey biraz eksikken sonbahar da bitiyor.
5 notes
·
View notes
Text
bu hesabı günlük gibi kullanmak için açtım. günlerimi dolu dolu geçirmek istiyorum fakat bir türlü beceremiyorum sıkça erteliyorum.. yaklaşık 3 4 yıldır islama daha yakın olmaya başladım şimdiden geriye bakınca toplasan 20 kitap okumamışımdır.. yaşım 20 kuran okumayı henüz bilmiyorum.. sorsan cenneti nasıl istiyorum.. geçen zaman yönetimiyle ilgili bir video izledim ve tekar dedim ki ne kadar boş geçirmişim ömrümü ve ömrüm az kalmış gibi de hissediyorum 20 yıl daha yaşar mıyım ki.. bir yanlışı da burda yapıyorum işte. anda yaşamayı bilmiyorum çoğu insan gibi. Rabbime hamdolsun bunları dert ettiğim için. Allah'ım bana yardım etsin. kolaylaştırsın düzenli, şuurlu, disiplin sahibi bir mümin olmayı nasip eylesin. Razı olacağı kullarından eylesin. amin. bismillahhirrahmanirrahim. selamünaleyküm.
2 notes
·
View notes
Text
Ağlasam, sesim karışır mı gök çığlıklarına.
Peki ya sussam duyar mısınız sesimi her satırda.
Belki boş bu hüzün, Süleyman'a kalmamış bu dünyada.
Belki hoş bu mısralar, ölümü arzulayan bir insana.
Bakma bana öyle kırgın, nemli gözlerinle, uzat bakışlarını semaya.
Avare dolaşan bir kediye sor, yağar mı bu yağmur toprağa?
Saklar mı göz damlalarımı, utandırmasın beni, bakar her insan bana, ağlamak gülmek gibiydi oysa.
Ben acıyı bir yaşlıda da ararım, bir bebekte de. Yeni doğum yapmış bir anne, birde gençte, belki de bir babada.
Sorsan derdini, kederini anlatmaz. Şekillense dağı aşar karışır buluta.
Ben bir bebeğin ağlayışı olmak istedim, bir babanın işi, gencin dersi, annenin şişmiş göbeği.
Gülüp geçerler sözlerime. Oysa bilmezlerki hiç biri bu derdi.
Ben şair olmak istedim bu yaşımda. Yaşadıklarımla. Ve beni bekleyen yaşantılarla.
Bana hak tanınsa dağıtır canımı bir evliyaya.
Ne kadarım kalmış haberim yok oysa.
İşte bu zerre severim yaşantıyı bu fani dünyada.
Şimdi ise papatya olma yolunda. İnsan uğruna. Seviyor, sevmiyor laflarına. Yok olma yolunda.
~KENDİ KALBİNE YAZAR
2 notes
·
View notes
Text
Geceler mi karanlık yoksa yarına ayırdığım düşlerim mi ?
Yıllar mı yorgun, yoksa bitap düşmüş yüreğim mi ?
Takvimlerden günler mi düşüyor gecenin karanlığı çökünce...
Yoksa umutlarım mı üşüyor gecenin soğuk nefesinde .
Ne çok mutluluklarımızı feda etmişiz boş yere,
Ölümün eli ensemizde..
Ne kadar da aldanmışız içi boş umutlara ,
Şekerli bir sakız gibi, çıkarıp atmışız ağzımızdan tadı bitince.
Bizim en dramatik sahnelerimizi hep en güvendiğimiz aktörler oynamış,.
Hemde başrol gibi..
Kimseye kendine ayırdığın baş rolünü kaptırma arkadaş,
Yoksa harcarlar seni savaşın ortasında kalmış masum bir çocuk gibi...
Biz , küçük iken ne kadar da cesur hayaller kurabilirdik.
Büyüdükçe hayallerimizin küçüleceğini nereden bilirdik..
Ölmekten ne çok korkardık küçük iken..
Şimdi inadına ölmek istiyorum derken.
Meğer biz çocukken ne kadar cesurmuşuz, kendimizi çok güçsüz hissederken...
İçimde bir çocuk ölüyor, düşüncelerimin tutsaklığında Çocukluğuma veda ediyorum.
Ve insanlara güvenmekten nefret ediyorum..
Gözlerime mil çekmek geliyor renkli rezilliklere hayret çe bakılmasında...
Kötüye iç çekmek, iyiyi aşşağalamak ne kadar da moda olmuş bu emperyalist düzenin kahpece yaşamında...
Hayat mı yalan
Yoksa yalancı olan insanlar mı ?
Kim bu sorunun cevabını tam bile bilir.
Kime sorsan hayat kirlenmiştir...
Ve yine kime sorsan herkes kendince temizdir.
Ulan herkes masumsa
o zaman bu dünyayı kim kirletir...
Kalemin dili ✍️
17 Aralık Pazar
Saat 1: 45
#gecenin hüznü#geceye bir şarkı bırak#ay ve gece#demini almış sözler#güzel sevmek#kalemin dili#college#poster#her gün#yeni l#aşk acısı#acı#dertleşelim#dert dinlenir#gece#iyi geceler
2 notes
·
View notes
Video
youtube
İdil Çağatay - Deli miyim?
Sözleri: Ben, sen, o, biz, siz, onlar, aynada ne çok yüz var Aklın dehlizlerinde yankılanan ne çok söz var Herkes bir yol tutturmuş, tepede izleyen bir göz var
Beyinler yıkanır göz göre göre Kafalarda alavere, dalavere Kurallar kime göre, neye göre Kim fırlattı beni bu dünyaya?
Zehir zıkkım etmişler bilgelik elmasını 40 akil yoldaş olsa ben yola gelir miyim? Bir sarar bir çözerim zihnimin makarasını Kuyuya bir taş attım yoksa ben deli miyim?
Kime sorsan kendi doğru, bu işte bir yanlışlık var Ne acayip bir dünya bu, sonunda hep yalnızlık var Selam verdim borçlu çıktım, her adımda hırsızlık var
Cahil gezer göğsünü gere gere Adaletin her yeri yara bere Herkeste düşmanlık boş yere Kim fırlattı beni bu dünyaya?
Zehir zıkkım etmişler bilgelik elmasını 40 akil yoldaş olsa ben yola gelir miyim? Bir sarar bir çözerim zihnimin makarasını Kuyuya bir taş attım yoksa ben deli miyim?
#müzik #şarkı #rock #türkçerock #punkrock #İdilÇağatay #Delimiyim
(Kaynak: https://youtu.be/CrKPhOUiun0)
3 notes
·
View notes
Text
Bilmez misin?
Ne durabiliyorum, ne gidebiliyorum.
Birkaç lafzım var içimde birikmiş, çıkamadan çürüyorlar kalbimde.
Sorsan çok konuşurum herkese.
Bilmezler ki hepsi boş söz, asılları içerde göğsümü dilimliyor lime lime.
Ağlasam susamam, sussam bir daha konuşamam gibi.
Sevsem bırakamam, sevmesem bir daha sevemem gibi.
Başkalarının gerçeği için kendi yalanımı yaşıyorum.
Liman saadet bulsun diye gemimi en sağlam kayaya bağlıyorum, hayallerimi başlamadan bitiriyorum.
Olmayan huzur bozulmasın diye, günden güne kuruyorum.
Hikayelerim benle başlıyor, bensiz bitiyor.
Kalem önce bana veriliyor, sonra elden ele gezdiriliyor.
Siliyorum ben de acımadan bütün yazılanları.
Söz hakkım yoksa, sus hakkımla yakarım limanları.
Ben kenara atılacaksam hikayenin devamı için, varsın olmasın bir hikayem.
Başka ağızlara laf düşecekse adımlarımın seyri için, varsın olmasın bir mahallem.
Bilmez misin?
Alır başımı giderim.
Bilmez misin?
Susar, ismimi silerim.
Bilmez misin?
Kalemimi vermektense, filmi yarıda keserim.
#fypシ#tumblr fyp#fyp#fypage#fypツ#writing#poets on tumblr#songwriter#writers on tumblr#poetry#gölge#new writers on tumblr#writeblr#writblr#writers and poets#writerscommunity#sad poetry#angry poem#edebi yazılar#benim yazım#kendi kalbine yazar#tumblr yazılı post#blog yazarı#yazılarım#yazar#güzel yazılar#fyppage
1 note
·
View note
Text
SANA DOKUNAN HERHANGİ BİR ŞEY OLMAK
Sokağını aşındırdım yıllardır
Asfaltını, parkesini, balkonda ki lila rengi leylak çiçeğini
İzlerdim kapında her sabah seni bekleyen beyaz kediyi
En çok onu kıskanırdım, en çok ona benzetirdim çünkü kendimi
Sana muhtaç gibiydik ikimizde
Sen olmasan aç kalırmışız gibi
Sen olmasan ben ruhumu o karnını doyuramazmış gibi…
Unutkanımdır aslında…
Unutmadığım ne varsa sana ait!
Sorsalar anlatıcam, kelimeler dilimin ucunda
Sorsan anlatırdım, sevgi iki durak arası
Son durağım sen!
Sen olan herhangi bir şey olmak var aklımda…
Sen olan her şeye dokunmak…
Kovalayan kaçan, saran sarmalayan
Sana… Sana dair her şey olmak!
Her geçişim cennet sokağından
Seni görebildiğim günler cennet vaati
Yaslanıyorum her zaman ki manzarana
Sana görüş alanım, senden uzak…
Her gün mutlaka geçerdim sokağından
Sen olan her şey zihnimde
Bir de yokluğunun laneti
Her şey üst üste gelirdi ama
Senin yerin hep başımın üstünde…
Sen olan hiçbir şey
Çıkmıyor hafızamdan
Arabanın sağ arka camında ki aralığı
Ve her seferinde elinle camı kaldırmanı…
Kediyi doyurduktan sonra
Çiçekleri sulayıp onlarla konuşmanı…
Tıpkı çocuğun gibi, kardeşin gibi, ailenden biri gibi….
İzlerdim öyle uzaktan sevgini…
Beyaz kedi kadar sevimli olamamak kırsada hevesimi
Beklerdim,
Ruhumu doyurmanı…
Çiçeklerinden biriymişim gibi benimle konuşmanı…
Silinmez izler bıraktı sokağın
Silinmiyor hafızamdan evinin sıvasız boyasız, yıkık dökük o hali…
Sokağın başında ki elektrik direğine adını yazdığım sprey boyanın rengi
Garaj kapısının bozuk anahtarı
Ve…
Uykunu alamadığında boş bakışlarını!
Senin olduğun ve dokunduğun her zerreyi kazıdım aklıma…
Bazen diyorum ki…
Okuduğun kitap olsaydım mesela,
Yazdığın kalem ya da…
Benimle hislerini dökerdin kağıda ve benim hislerimi okurdun o kitapta…
Babanın her sabah, yağını suyunu kontrol ettiği sarı taksisi olmak istedim bazı geceler
Gıcırdayan sesiyle kuşları kaçıran bahçe kapısı olmak
Evinin karşısında ki parkta, gölgesinde oturduğun ağaç olmak istedim
Gölgen olmak daha cazipti
Bunaltıcı yaz sıcaklarında
Güneşin olmakta vardı tabi
Ayazın yüzüne vurduğu soğuk bir kış sabahında…
Bunları düşünüyorum sokağından geçerken…
Sonra
Okulun demir korkuluğuna yaslanıyorum
Sırtım okul bahçesinde top koşturan çocukların garantisinde
Rüzgâr yağıyor sırtıma, göğsüme kar akıyor!
Çiseleyen yağmur, ince ince ruhuma adını işliyor…
Ben! Sadece seni düşlüyorum…
Sana dokunan herhangi bir şey olmak var aklımda
Ağaç oldum, güneş oldum, açarken dokunduğun kapı oldum…
Ama aslında,
Ben her gün gördüğün ve bu yüzden fark edemediğin
Sahil kasabasında güneşin batmasına güzelliğin kala
Kordonda yürürken, ucuz diye dikkatini çeken korsan kitapçıdan aldığın
Kitaplığında, ismini bile hatırlamadığın o kitaptım..
Belki her gün duyduğun sıradan bir ses
Belki hatıra olsun diye aynı kasabadan
Güneşin doğuşunu güzelliğin geçe aldığın ve çekmecende unuttuğun değersiz bir anahtarlıktım…
Beni fark etmeni istemedim belki de
Seni sevmek suçmuş gibi gizledim kendimi
Ve istemeden özlemine hasret yaşadım yıllarca…
Bilmeden sensizliğin intihar olduğunu,
Hayaller kurdum senin olduğun, ama sen yoktun…
Sensizlik denizinde hayalimde ki seninle
İçine ikimizi sığdıramadığım o teknede alabora oldum…
Sen olan her hangi bir şey olmak vardı aklımda
Derinlere gömülürken
Adını sessizlik koydum…
Işık uzaklaştı, su soğudu!
Üşümedim, üşümedim sevgilim…
Sensizliğe battı sessizlik gemisi
Ben! Sadece seni düşledim…
10.07.2024
1 note
·
View note
Text
ÇOK SIKINTILI,AMELİYAT GEREKSİNİMLİ,CİDDİ MEVZULAR VOL.666...
Plastik bardağa red label ve hoslanmadigim ama o an bacaklarımın arasından yükselen çivi yeşili sakin çimenler,temizledi sadece bir anlığına boğuk görüş açımı...
Mutlu olduğun nadir anlarda söylenir ya,cok mutluyuz kesin bişey olucak aq diye,eğer hayaletten bahsediyorsak bu kesin olur,ajite etmiyorum öyle bir durumum var gerçek bu..!
Sarhoştum ama öyle bildiğim herzamanki gibi değil o gece,inadına mutlu inadına umutlu saatler,ne yapsam keyif alıyorum insanların kadınlarin hatta yalnızlığın bile azad ettiği saatler...
Bi kaç yumruksuz kavga üstüne,kardeşin lavabo harici her yerde kayıp olma halini goguslemisken sakin ve benimle oynamayan zamanda,bir ıslık sesinin sadeligine bile beste yapabilecek kalbim, sabahında yaşanacak beyaz önlük sorunsalina hiç hazır değildi...Kabul edemezdi sorsan,Mofi bu hale bu gerçeğin ustura kesiğine bu lanet aort kapağının iflasını öğrenmeye o saatin o dakikasında hazır değildi...
Şu an değil hayır bu gün değil lütfen!!!!Geriye alabilsem herşeyi yutabilse şeritleri zaman,anlatabilsem birine kalbimi öyle mecaz değil harbi harbi görevini yapamaz hale gelmiş kalbimi...
Beni gerçekten tanıyan o bi kaç kişi bilir deliligimi, ani karar ve intiharlarimdaki keskin cizgiyi,bilir sessizligimin ve karanlığımin beni ne hale nasıl birine dönüştürdüğünu,bilir boş saksı kıvamı hissizligimi...iki haftada bir gittiğim arkadaşlarimin Cenaze namazlarinda hep aynı soru bi şekilde saplanirdi kafama,hepsi ama hepsi,bitti bıraktım, legal ,yoluma bakicam helali kovaliycam derdi dedikleri gibi gittiler ya kafasına attılar köfte tezgahınin arkasında yada camdan kap ve kalp krizi sonucu yol aldılar cehennemin en yeni hücrelerine doğru ..
Aslında mantıklı düşünmeye çalışınca,çok normal bu kalbin iflas eşiği....Her anlamda kalbimi kaybettim,kapağını ve içindeki beni dik tutan aşk kırıntılarıni anlamlı bir kelimeyle kaybettim,,,
En geç iki gün ve çok riskli bu ameliyat olma durumu patladı suratımda ani ve gerekçeli,seviyesi 4.2,etkisi gülümseme nedeni o an anne sakin, rahat ol derken,..Tek sorum zamanım oldu...Ne kaldı bu hayattan kaç gün kaç saat yada kaçsam olmaZzz mi aort kapagimdan ,,,,
Çok netti,içinde insanlık kalmış olduğunu düşündüğüm tek Dr...
1 ay dedi o da en iyi ihtimal,düşünsene ihtimale aç ihtimale apaçık açık ihtimale yabancı ama korkak...
İnsanlığımi kaybettim beyaz önlüğün bana kalan zamanımı sakin üzgün ve tedirgin halde bir ondalık sayıyla bir kalipsiz noktayla ağzından tek nefesle çıkarmasıyla kaybettim geçen geceki umutu kaybettim belki ilk kez yaşama tutunduğum o kolları kaybettim ,kalbim değil,unuttugum iyi bakamadigim sadece bana bağlı bir çok uzuv ve organlarimin rengini kaybettim!!!
Elektronik bir alet vıcık vıcık bir jel kalbin üstünde,bu sefer yüzü neden böyle diyorum içimden,fotoğraf çekmeye başladı ,ve anladım ciddi bir duruma düştüğümü...Ki yinede o an bile kabullenemedim!!!UMUT ettiğim ve ismimin işe yaramasini dualarla birlestirdigim o iğrenç anda o kendime yabancilastigim silik gozyasimda o hissedemiyorum hissiz kelimesinin ingilizce manasını göğsüne kazıyan hayalet etkisi ve durum komedisi kasıklarımda ve irdelerken anın sessiz sadistligini,harbi canım yandı harbi hayal kırıklığı harbiden saatin ya sedye yada sedyedeki soğuğun ölüme işaretini inceledim grafiker gibi...
Çok şey geçiyor bir anda kısa zamanda aklından, arkanda birakiyosun gibi odadan çıktığında ama kalbin sol yanında ve hasta ve kayıp ve korku filmi pompalanmaya çalışan kanda...
Kader??kalbi kötü kullanım??zamanın gelmesi??ihtiyar bir aşk??çok istediğin merakla ve en uçta yıllardır aradığın kırılma noktası?? delilik???
Hayır!!!!!
Yasanilani yazdıkça beyinlere darbe,yalnız kaldigini benimsedikce kapısına iki çentik attığın kalbin ve kapağının istifası bu!!!şair gibi yaziverip,şu anı hikayesiz yaşamayı öğrenmek için yıldızlara uzanmış tek göz epifizimle tek sihir hakkımi ve uygunsuz kalpsiz ve aortumun iflasini kutlamayı öğrenmeye çalışmayı,iliklerim ve kemik sevici kurgusuz hain bürokrat doktorların,ani kesip biçme fetişine hasta olmamak,mümkünse ruhsuz olmak,zenci bir kadınla sevistigimi anlayıp renkleri sorgulamak...Kafam hiç bukadar içindekileriyle çelismedi...
Bir çok intihar,çoğu gece katili kendi kafes içi nefesi,silah , fazlasıyla kurşun,yalnız kendi yalnızlığınin gerçekliğine inanan rüya narsisti,ara sevmeyen dipse en yüksek yüksekse fazla dip ve trubulansın içinde var olduğunu sandığı uçaktan kaynaklanmadığını çözebilecek kadar salıncağa binmiş bu hasta çocuk,hep yazsada her yere yazsada hiç umut yok diye,bir kez pardon hayır belki son kez umut etmeye umutsuzlugun bile isim mağduru olduğunu hissetsede bu mühüru bu kuvvetli isimi taşıyabilecek bi hayata kocaman açtı gözlerini....
Hiç ses yok,hiç görmek için açmaya kandırılmış bı çift göz yok ve asla inanılacak bir durum yasanamazdı o an...Ama yaşandı,37 saniye bi hayatın bı kalp kapağının bildik bilinmedik her anın uykusuz bırakan cam şişedeki dumanın,ilgili aşksız ama takintida hünerli yattigim kadınların 37 saniyesi yaşandı,uzunluğunun zamanın hala kabullenemedigi 37 saniyede ömrümün eridiği biticegi ve masada kalinabilecegi net ve direk yüzüme söylendi....
En ilginc olan ki hiç tanimiyomusum kendimi,
Normalde yanımda bana kötü,insanlara ruh güzeli olan bi kaç model oyuncu bozması israf mimikli haleti ruhiyesiz tiplemeleri götürmek geçerdi içimden,ne bilim belki basitçe gitmek istediğim biyer belki iyi bı yemek belki son kez sevişmek belki hiçbiri,...........
Olmadı....
İçimde grm hissetme çabası yada bişey yapmalı giderken kafası yok...aq yok!!!hiç bişey yok!!!!boşluk!!!o lanet boşluk!!!!yıllarca kin,yillarca plan, intihar,şakasiz sigara yanıkları,üzgün adam , Umutsuz adam ,ismi laneti,lakabıyla bir her cenazede ama yok hayır!!!!!Benim gibi adam sessiz bı köşede öyle olucek mi yani??:)))cildiricam yok hiç yok en ufak bi nefret yok kimseye,kimseyi bırak kendine nefreti,kayıp bı ismin soyadı gibi....
Haklar helal bu yürekte ,canınıza degicek her güzel yalan özgür bu güzel seste,saklanmak değilmiş anlatmak istediğim, inkara aykırı bagirmakmis ölü kulakların duymamaya yeminli uzaklarina...
5 nokta 8....
AORT KAPAĞI...
KALBİ DEGİL ASLINDA...
BAŞKA BİŞEY HİSSETTİM...
O ANDA KAYBOLDUGUM....
O"SONSUZUM"DENİLEN ZAMANLARI ,,,,
BİR BİR SENİNLE KİRLETTİM...
İYİ GELDİ....
GEÇMİŞ GELECEK DEGİL ZAMAN BİRİMİ....
ANİ KALP KRİZİ VE KAN TUKURMESİ KAPAĞIN.
KORKAK KALBİM SOLUMDAN DEGİL,
BOGAZİMDA ATMALI HER YUTTUGUMDA FAKE
HAPLARI...
U.Doğukanlı
18.haziran,2023 pazar
23:25...
#youtube#12 string guitar#akustik müzik#bozuk#ghost#music#umut doğukanlı#umut dogukanli#criminal minds#the crow 1994#farklımetin#sizotik#kalp kapağı#aort
1 note
·
View note
Text
Türkiye’de her kesim başörtüsünü başına takıyor. Öyle ya da böyle.
Fakat özellikle 90’lı yıllar doğumlu dönemin ortasınıfı şimdinin sonradan görme varlıklı( ya da kendini öyle gösterme çabasında olan olgunlaşmamış kişiler) muhafazakar kadınlarının bu süreçteki tetikleyici rollerini gözardı etmemek lazım.
Benim de çok yakın bir zamanda duyduğum ve hayretler içerisinde kaldığım bir ‘abdest geçiren oje’ hikayesi var. Kimden fetva alıyorlar, kime dönüyorlar kıble niyetine bilemiyorum ama. Islatılması gereken bir yerin kapalı olması ve kuruyup kalması nasıl su geçirir. Bir maddenin su geçirmesi için su gibi akışkan ya da boş bir kere daha yazayım BOŞ olması gerekir. Aklım almıyor diyeceğim ama herşeyi bir kılıfına uyduran bu özenti neslin fetvaya dahi ihtiyacı olduğunu düşünmüyorum. Adı üzerinde ‘özenti’.
Velev ki, su geçiriyor ( ki bunun fetvasını verenin açıklamasını gerçekten merak ediyorum). Karşıdaki kişiye sizin parmaklarınızdakinin ‘helal’ olup olmadığını bilmeyerek hakkınızda ve adınızda tüm başörtülülere yapılacak bir genelleme ve önyargıya mahal vereceğinizi de mi düşünmüyorsunuz? Lütfen ‘iyi düşünsün, kötü düşünce sahibinindir’ diyerek bile isteye zemin hazırladığınız birşeyden sıyrılamazsınız. Yahu oje sürmek kötü birşey demiyorum. Ama rica ederim ‘helal oje’ diyerek helal-haram algısının altını oyan bütün anlayışların islamın siyasallaşma sürecinin bir parçası olduğunu ve birilerinin (ki bunlara dönemin siyasal islamcı kalem yalamışlar da dahil) bunu çok iyi(!) başardığı gözden kaçırılmamalı.
Aynı örneği ‘bira’ da da yaşamıştım. Aman Allah’ım nasıl bir uydurukçuluk nasıl bir ‘diğerleri gibi olma’ ya da ne bileyim ‘bakın bizler de “helal dairede” eğlenebiliyoruz, yiyoruz, içiyoruz…vs’.
Fakat yadırgamıyorum sürekli bastırılan neslin yetiştirdiği şimdilerde ya otuza merdiven dayamış ya da henüz otuzlarında bu siyasal islamcı nesil(her ne kadar kendileri bu tanımlamada rahatsız olsalar ve kendilerini bu gruptan saymasalar da, buz gibi SİYASAL İSLAMCILAR üstelik aralarında biraz okul yüzü görmüş olanlar da tehlikeli derecede radikal) kadar üsttenci,yüzsüz,ukala(özür dilerim) ve herşeyi bilirimci tavırları kadar İslam’a zarar veren bir güruh bilmiyorum.
Çoğu ya dönemin kültürüne uyarak ya da beleşçilikle bir Umre ziyareti yapmışsa, ya da biraz da kendini ‘ılımlı’ diye tanımlıyorsa Dubai’ye balayına ya da kendini bunların çok ötesinde görüp aslında hiç de farkı olmayan biraz da kalem yalamışlarının iş gezisi ya da eğitim için gidenlerinin bu coğrafyadan aldıkları/öğrendikleri tek şey lüksiyetin başdöndürücü cazibesi ile mest olmaları. Çünkü ruhlarına hitab edeni bulur/alır/özenir herkes.
Bu süreçte 2010 yıllardan sonra uzun süre Arapların Türkiye’ye ziyaretlerini de gözardı etmemek lazım. Sorsan Suriye savaşından sonra ülkeye giren Suriyelilere muhacir kardeşleri derler. Ama onların bu hale gelmesindeki bu kültürel ve dini yozlaşmanın bir parçası olduklarını gözardı ederler.
Bir gün İslam’ın da siyasetin de Siyasal İslamcılardan hele hele kendini o dehlizlerde görmeyip bu düzene hizmet edenlerden kurtulacağı o kutlu günün heyecanını içimde barındırıyorum.
‘Ya olduğun gibi görün
Ya göründüğün gibi ol”
0 notes
Text
gittiğim her yerden sürgün yedim. senin aksine her sürgünde sağ tarafıma kurşun sıktılar. ne yürüyüşüm aynı artık ne ayakta kalışım. bir de bakışlarım aynı değil. çaldığım her kapının ardı boş çıktı. inandığım herkes biraz kötü. zamansız yerde ettiğim laflarla çocuk yaşımı ağlattım. kırıldığım kadar kıramadım henüz ama istedim. üşüyorlardır diye ellerine kibrit tutuşturdum. onlar evimi tutuşturdu. şimdi dikme öyle gözlerini gözlerime. başkalarını inandırmam gereken yalanlara kendim inandım. bu tıpkı bakışların kadar ağır. ama halledeceğim, hep hallederim öyle değil mi. başım döndü, düşmemek için yere oturmadım da eğilip bağcığımı bağladım. duvarlara tutunmam gerekirken o duvar neden bana ev değil diye yıkmaya kalkıştım. her şeye bir nedenim vardı sanki. yine de sen gelip saçlarını niye kestin diye sorsan susarım. yarana neden peçete değil de tuz bastın desen susarım. benim kendime nedenlerim yok. başkalarına var. sana yok. ben bir devlet dahi olsam ne kendime ne sana hükmüm yok. öğrettiklerini uygulamadım belki ama unutmadım da. biraz merhamet yoksunluğu yaşattım kendime, biraz ahlak. çığlıklarımı kuşların kanatlarına bağladım. kafesteki kuş özgürken ben bu şehirde tutsak yaşadım. şimdi bir bavula sığdırıp bunları çekip gidemem. bu içimdekilerle öyle bekleyemem. şimdi sanki hiçbir şeyi halledemem.
329 notes
·
View notes
Text
gördüğümüz, duyduğumuz ve okuduğumuz şeyler ne kadar acı, ne kadar ağır. intihar eden insanlar, gencecik insanlar... her yerde ölüm var. sevgisizlikten, değersizlik hissinden, yalnızlıktan, anlayışsızlıktan, duygu ve hassasiyet yoksunluğundan ve daha nicesinden ölüyor insan. her gün, her saat, yavaş yavaş ölüyor... sonra bir gün artık daha fazla dayanamayacağına karar veriyor, bir şeylerin değişebileceğinden ümidini kesiyor, varlığının bir değeri olmadığını, yaşamanın canını daha çok yakacağını düşünüyor ve buradan, bu hayattan gitmeyi seçiyor. sadece 20, 25, 17, 30 yıl bazen insanın dünyada geçirebildiği yıllar.. "yaşayabildiği" diyebilmek bile zor çünkü yaşayamıyoruz çoğumuz.
insan, insana neler yapıyor, neler hissettiriyor, neler düşündürüyor fark etmiyor belki önemsemiyor. anne-baba evlada, evlat anne-babaya, kardeşler, arkadaşlar, sevgililer, eşler birbirine ne kadar uzak ve yabancı. hatta bazen gizli bir düşman gibi... bazı insanlar sevmeyi, sevgiyi göstermeyi, değer vermeyi bilmiyor. bu bahane değil çünkü öğrenilebilir duygu ve davranışlar. bilemiyorum, insan garip bir varlık. kaskatı, dümdüz, öğretilenden öteye geçemeyen düşünce yapısı, duygular ve ruh varsa insanda neyi, nasıl anlatabilir veya değiştirebiliriz ki?
ısrarla doğru olanın kendisi ve kendi inandıkları olduğunu iddia eden, yanında yöresinde herkese bunları dayatan insanlar, kendi düşüncesi, fikri olmayan başkalarının kalıplarına giren insanlar, içinde bir duygu dünyası, hassasiyet taşımayan insanlar... bir ruhu olmayan insanlar... şimdi toplumun yüzde kaçı böyle diye sorgulama gibi boş bir uğraş veremeyeceğim fakat herkes farkında ki çok çok fazla. ve onlarla birlikte yaşayan, bir bağ, ilişki sürdürmek zorunda kalan insanların hâli. bir de daha hassas bir insansan her şey olduğundan daha ağır ve kabul edilemez geliyor. zor, çok zor. dayanmak, çabalamak, savaşmak çok yoruyor insanı. " o da böyle biri, onlar böyle görmüş böyle davranıyor, aslında iyi insan/lar ama.. , o da bilmiyor ki iyisini, doğrusunu yapabilsin..." demek sadece kendimizi avutmaya hatta kendimizi kandırmaya yarıyor, başka hiçbir faydası yok.
insanlar ölüyor işte, vazgeçiyorlar yaşamaktan. hayatın zorlukları, dünyanın ve ülkenin şartları, belirsizlikler, kaygılar, sorunlar zaten ortada ve hepsi çok ağırken insanların birbirlerine yaptıkları niye? bu hâlden anlamazlık, duygusuzluk, sevgisizlik, baskı, duygularını-düşüncelerini görmezden gelme, önemsememek, değersiz hissettirmek niçin? bir de sorsan dünyada en çok onlar sever, onlar değer verir o insana, onun için neler yapmışlardır, ne fedakarlıklar yapmış, ne zorluklar yaşamışlardır. hep öyledir ve hep ruh sağlığı bozulan, intiharı deneyen, intihar eden sorunludur, eksiktir. kusur ve hata onda olur, onu o hâle, o raddeye getiren hiçbir şey yoktur sanki. şimdi ne kaldı geriye? ölüm. kaybedilmiş bir hayat, bir can -tabii ki sadece bu kadar değil bir insan ve kıymeti-. o insandan, o candan, o hayattan kıymetli miydi diğer her şey? insanları kaybedince ağlıyoruz da hayattayken 'gerçekten' ve 'samimi' olarak ne kadar düşünüyoruz, farkındayız onların? ...
söyleyeceğim çok şey var aslında ama anlatamıyorum gibi hissediyorum. şahit olduğumuz birçok şeye katlanamıyorum ben de. tek bir yönden, taraflı olarak bakmıyorum hiçbir şeye fakat bir insan hayatını kaybetmiş daha nereden, nasıl bakalım... inkar edemem yaşamaktan vazgeçmiş insanların gözünden, gönlünden daha iyi görebiliyorum hayatı. neler hissettiklerini, içlerinde ve dış dünyada nasıl bir mücadele verdiklerini anlayabiliyorum. bunları yaşamanın nasıl ağır olduğunu biliyorum. ne yazık ki binlerce, milyonlarca insan biliyor ve aynı durumdalar. şu an dünyanın her yerinde neler yaşanıyor evlerde, odalarda, ruhlarda bilmiyoruz.
şu anda aynı evde yaşadığımız insanların, yanında uyuyan insanın, en yakın dostunun, çok sevdiğin kadın ya da adamın, çocuğunun, hayatımın aşkı dediğin insanın, komşunun, iş arkadaşının, çok güçlü olduğunu düşündüğün birinin, neşeli, dertsiz tasasız hatta gamsız diye düşündüğün birinin gerçekten ne hissettiğini, ne yaşadığını ve ne hâlde olduğunu biliyor musun? veya neye ihtiyacı olduğunu?
geç olmadan, geç kalmadan...
03:01 12/01/2022
18 notes
·
View notes
Text
Murat İde yeniçağ….!!!!
Liberallik kemizsizlik midir?
25 Şubat 2022 Cuma
Ne oluyor? Ne bitiyor? Bu kadar farklı siyasi çizgiler, hangi niyet ve hedefle bir araya gelebiliyor?
Ne konuştular? Ne konuşacaklar? Ne açıklayacaklar?
Memleket için ne düşünüyor, ne hayal ediyorlar?
Bu badireyi atlatabilmek için ne gibi projeler hazırladılar?
Gibi sayısız soru varken,
Takıldıkları noktalar evlere şenlikti..
-Masa niye yuvarlak?
-Masanın kaç ayağı var?
-Ayakkabı numarasına göre mi oturacaklar?
-Boy sırasına mı girecekler?
-Ortak açıklama için neden 28 Şubat tarihini seçtiler?
**
Son soruyu, ayrı tutup, bir kenara bırakarak derim ki,
Ciddi işlere su katmak bazen eğlencelidir..
Ama mevzu memleketse, basitliktir..
Elbette bu basitliğe yabancı değiliz..
Kendi basitliklerini ciddiyet,
Ciddi işleri basitlik gibi sunmayı siyaset biçimi ve iletişim metodu haline getirmiş bir ittifak yönetiyor Türkiye'yi..
**
Meraklarını giderdikçe yeni sorular üretiyorlar..
Masada nasıl oturduklarını görünce, 3-5 soru birden düştü..
Her adımda diğerleri de düşüyor..
Ama soru üretmekte, işi sulandırmakta ısrarlılar..
**
İşin ilginç olan yanı ne biliyor musunuz?
"Liberalliği" kemiksizlik zanneden, liberal ve sol liberal çevrenin tavrı..
Ak Parti iktidarının ilk yıllarında, özellikle uluslararası alanda, "Ekran koruyuculuk" yaparak, iktidara güç katan liberal ve sol liberallerimiz, bugünlerde yine imdada yetişiyor..
Sorsan Ak Parti iktidarından şiddetle rahatsızlar..
Ama iktidarın ekmeğine yağ sürecek her tür tevzirat, her tür numara, her tür "Hali okuyamama"yla, bu kez de karşıymış gibi görünerek, aslında ve yine, Ak Parti'yle omuz omuzalar..
İlginçtir, değilmiş gibi yaparken omuz omuza oldukları Ak Parti, bu kez, asla vazgeçmedikleri Milliyetçilik alerjilerine rağmen, Milliyetçilik iddiasındaki bir partiyle yan yana..
Ak Parti'ye karşılar ama, ekmeğine yağ sürüyorlar..
Milliyetçiliğe alerjileri var ama, MHP'nin ekmeğine de yağ sürüyorlar..
Devlet Bahçeli masanın altında sorun ararken, bu arkadaşlar da masanın üzerinde sorun arıyor..
Sonuçta hedef ortak, sorun üretmek..
O yüzden dedim, liberal olmayı kemiksiz olmak zannediyorlar diye..
**
İşin bir başka ilginç yanı;
Millet İttifakı'na saldırmak için sebepler arayan iktidar ortakları, yeni yeni fiştekler için, bu arkadaşların fevkalade boş analizlerinden faydalanıyor..
Ama sorsan, hepsinin Türkiye'ye dair tespiti ortak;
Ak parti iktidarı artık sona ermeli..
Bunu diyor, ama uzayabilmesi için de her tür adımı atıyor, hiçbir lafı, hiçbir fişteği esirgemiyorlar..
**
Bu arkadaşlar belli bir yerde toplu halde de yaşamıyor..
Büyük bölümü partisiz, ama, hemen her partinin içinde de varlar..
Bu yayılmışlıklarıyla da, nereden bir rüzgar esse, bulundukları mekanın yelkenine dolduruyorlar..
Allah var, sayıları az, ama sesleri gür çıkıyor, yankı buluyor..
**
En büyük hastalıkları da ne biliyor musunuz;
İYİ Parti gerçeğini görmemek, görmek istememek..
Çünkü en büyük alerjilerinden biri de, taban hareketleri..
Millet talimatıyla ve beklentisiyle vücut bulan hemen her hareketi, "Banâl" buluyor bu abiler, ablalar..
Fevkalade entel edalarıyla, burun kıvırıyorlar..
Çünkü onlara göre, içinde olmadıkları hiçbir tren gardan çıkamaz..
İçinde olmadıkları hiçbir gemi limandan ayrılamaz..
**
2002'den önce, Ak Parti'ye de böyle bakıyordu bunlar..
Ama sonra trense tren, gemiyse gemi, ilk binenler kendileri oldu..
Sonra atıldılar, o ayrı..
Şimdi de havada aynı koku var..
Bir yandan saldırdıkları gerçekler, hak ve hakikat,
Diğer yandan, olası yeni seferde, trende ya da gemide rezervasyon hazırlıkları var..
Bir kediler, bir de bu arkadaşlar hep dört ayak üstüne düşüyor..
Kediler için memnunum da, bu arkadaşlar dört ayak üstüne düştükçe, tepem atıyor..
**
Bir soruyu kenara bırakmıştım, onunla bitireyim;
-Liderler ortak açıklama için neden 28 Şubat tarihini seçti?
Cevabı en basit soru belki de bu?
Evet süreci uzatmamak adına, 12 Şubat'tan sonra en yakın tarih belki ama,
28 Şubat'ın ne olduğuna ve bugün neler yaşadığımıza bakınca, daha isabetli tarih mi olur Allah aşkına?
Statükonun, (Ki içinde bugünkü iktidar sahipleri de imzalarıyla var) en marka tarihlerinden biridir 28 Şubat..
Bazı noktalarda biraz farklı değerlendirdiğim için, fikri haklarım saklı kalmak kaydıyla;
Ne vardı 28 Şubat'ta?
-Hukuksuzluk..
-Adaletsizlik..
-Dikte eden nobranlık..
-Milli iradeye saygısızlık..
-Millet iradesini hiçe sayma..
-Milletin bir bölümüne terörist muamelesi yapma..
**
Peki bugün neler oluyor?
-Hukuksuzluk var..
-Adaletsizlik var..
-Dikte eden nobranlıktan yorgunuz..
-Milli iradeye saygısızlık had safhada..
-Millet iradesini yok sayan bir tavır..
-Kendilerine oy vermeyenleri terörist ilan eden bir siyaset anlayışı..
**
Dolayısıyla, millet iradesi çerçevesinden baktığınızda, biri üniformalı, diğeri lacili..
Ama fıtrat aynı fıtrat..
Ne diyordu şair;
Yumruk yine aynı yumruk.. Bir var ki eller değişti..
**
Diyor ki içimdeki ses;
Liderler toplantı için 28 Şubat tarihini seçerken, eli değişmiş yumruğu hatırlatmayı, o yumruğa meydan okumayı hedefledi..
**
Bu tarih ve şartları göz önüne aldığımızda, belki de son söz şu olur;
Allah kimseyi kınadıklarıyla sınamasın!
1 note
·
View note
Text
(Alıngan biri isen okuma , sadece boş bir iç dökme yazısı)(argo da sevmiyorsan okuma)
Moodum düştü 2 dakikada ya. Şu mal alıp satar satar gibi kız "verenlere" var ya !!
"Gelenekler böyle" diyip arkasına saklanmaya devam edin siz. Harbi sinirimi bozdu ibnenin biri.
Lan neden aq, kızını büyütmüş okutmuşsun, borcun var diye... Sorsan koyu müslüman ama cehennem ona işlemiyor dimi. Mal herif ya, bir de pişkin pişkin zamanla alışır diyo oç
Verseler zamanla çoğu şeye senide alıştırıtız biz de işte sadece lafta müslüman değiliz ne yazık ki !
Töre diyip karını da satacak misin acaba, yakında peki elinde bir şey kalmayınca ne zaman kendini satacaksın. Haber ver almak istiyorum seni, ne kadar ucuz olsan da. O zaman alışmak neymiş anlarsın. Piçe bak bir de çıkarken dans ede ede yürüyor.
şikayet etsen sen karakolda imza bile atmadan senden önce çıkıyorlar dışarı.
14 notes
·
View notes
Text
Toplum iki yüzlüdür. Mesela sorsan eşcinsellik, yok lut kavmi, yok günah, yok Allah'ın laneti falan derler, köşe başında gözlerine kestirdikleri bir gay'i tekme tokat döverler, neymiş bu dayağı yiyince akıllanacakmış, gay olmayı bırakacakmış. Hiç şaşmaz böyle hayvani saldırıyı yapanlar genellikle gizli gay çıkanlar oluyor. İnsanın tespiti hiç şaşırtmaz. Bir bakmışsın eşcinselliği kendi içinde içselleştiremeyip, kendi kimliğini toplum ve ana baba korkusundan götü yemediği için, kendi kimliğini açığa vuramayanlar dine buladıkları o kimliği millete yedirerek aynı şekilde zehirlemeye çalışırlar. Yok ahlak bozuluyormuş, yok toplum bozuluyormuş, yok çocukları etkileniyormuş bla bla bla, sen boş versene bunları. Çocuğuna açık, açık izlettiği şiddet, tecevüz dövüş sahneleri değil de kendi içinde kendi kimliğini bile göstermeden yaşamayanlar bozuyormuş. Erkek erkeğe, kasın kadına ilişki mi olurmuşmuş, sen kadın kadına erkek erkeğe ilişkiyi nereden gördünde bunu ahlahsızlık olarak görüyorsun. İşte böyleleri böyle konuşup milleti millete kırdırır. Sonra evine gider açar porno videolarını iki kadının sevişmesini izler bundan zevk duyup azar. İki yüzlü mahluklar işte. Böylesi değilde, öbür türlüsü ahlaksızlık onlara göre. Gider köşe başında ibne diyerek aşağılayarak gencecik çocuğu yaşadığı hayata lanet ettirecek kadar döver döver. Adamlık yaptığını, ahlaklı olduğunu sanır. Ama sonra çoluğunun çocuğunun rızkını, tem oto yolunda ilişkiye girdiği trans seks işçisiyle har vurup harman savurur. Ama sorsan eşcinseller kahrolası lut kavminin tohumu. Ama bir bakmışsın senin gece koynuna aldığın koca da bunların içinde, allah muhafaza millete ahlak satarken kendine bırakmadığında sağ da solda internete düşen videosunu bile görürsün başka bir adama gizli kapaklı kayalıkların arasında sakso çektiğini, ya da artık evinin perdesinden tanırsın herhalde sen de kocanın düzüldüğünü. Toplum böyle iki yüzlüdür işte. Başkasına dünya da yasak kıldığın her şeyi, o dünyanın içinde kendi ahiretini kurarak yaşarsın, ama sen hiç eli çamura bulaşmamış gibi davranırsın.
Hele bunların daha bunakları vardır. Daha katmerli pezevenklerdir bunlar, yaş yetmiş ama iş hiç orada bitmemiş dersin. İlk önce köyden gelir üç aylığını çeker, ankara istanbulda ki barlara gider, orada ki translarla rakı bira masasında halk ezgileri eşliğinde çiğnerler. Hele bu azıtıklar o kadar kudurup daha da ileri giderse dönümlük tarlayı satmaya başlıyor. Evde ki ne yemiş, taş mı kaynatmış, hastalığı mı varmış onun sikinin keyfinde mi? Evine geldi mi de boy abdestini alır. Ertesi gün cuma namazına gider. Sorsan başı secdeden kalkmayınca, bir senenin içinde, bir ay aç kalınca Allah'ın tüm şartlarını yerine getirdim sanır. Deyyus... acaba allahın senin kıldığın namaza, tuttuğun oruca ihtiyacı var mı? Evdekini senelerce aç bırakmışsın, o günahlarını yere göğe sığdıramadıklarınla kazandığın parayı yiyip evinde ki açtan esirgemişsin kendin aç kalmışsın limin sikinde? Ya allah varsa, ya cehennem ateşinde yanarsam korkusuna yapıyorsun biz bilmiyoruz sanki.
Hele bir de bunların bir başka boyutları vardır. Evde karısını kızını döver, 18 yaşında gencecik kızına kimseyi sevdirmeyip hayatı zehir eder. Yanında birini görürsem bacaklarını kırarım oturturum seni der. Ama bir bakmışsın evde, dört duvar arasında hayatı zehir ettiği iki kadın dururken, hayatı yaşattığı bir başka boyutta bir başka kadın vardır. Kızının bir erkekle birlikte olmasına, elini tutmasına tahammül edemez. Ama kızı yaşında ki, gencecik kadını alır koynuna zerre pişmanlık hissetmez. Kızı okul okumak ister masraf olur, eşi kışlık mont ayakkabı ihtiyacı yük olur. Ama ötekinin parmağında boynunda pırlanta olur. Kızının geleceği, eşinin yıllarca onun gözünün içine bakmaktan sönen gözünün feri, sevgilisinin boynunda sarkan bir pırlanta taşında parlar. Bir de bu pezevenk karısının, kızının çalışmasına izin vermez. Ben size yetmiyor muyum? Beni elin diline mi düşüreceksiniz karısını kızını çalıştırıyor diye? Konuşarak hem ahlaktan, hem de gurur gibi şerefli bir duygudan dem vurarak. Kızı evleneceği zaman hayırlı bir erkek buldu ağzının tadıyla yuva kuruyor demez, canıyla kanıyla o evladı doğuran anaya tek kelime laf etme hakkı vermez de, bir de kızına büyük baş hayvan gibi fiyat biçer, karşıda ki adama resmen satar. Satarken çok şerefli biriymiş, çok şerefli bir iş yapmış gibi hediyesine kırmızı kurdele takar. Ondan sonra öldürmüş mü, dövmüş mü, kızı eziyet mi görmüş onun sikinde mi? O kızı geri gelirse geri ödemek zorunda kalacağı paranın derdine düşer. Tabi parayı yine bir pırlantaya yatırmadıysa... bir de dünya üzerinde yediği her bok zaten yanına kar kalmayacakmış gibi, dini ağzına sakız edip, uzata uzata anlatan kendi bilmediği dini millete satan bir şarlatanı dört dörtlük müslüman gibi ağzı açık dinler. Allahın kendisine cennette vereceği, boncuk memeli bakire hurilerin hayalini kurar. Yatıp kalkıp işlediğim günahlarla cehenneme gitmeyeyim, zebanilerin götüme sokacağı cehennem odunlarından beni allah esirgesin demez. Böyle de katmerli gavatlardır bunlar. Böyleleri için din, ahlak, yasaklar, günahlar, sadece kadınlar için yaratılmış gibidir. Kendinden olmayan herkes için yaratılmış gibi konuşur. Bu yüzden sağ da, sol da vaaz veren, ahlak bekçiliği yapan kadın göremezsin. Çünkü bunlar, onların kirli günahlarını kadınlarının yüzlerinde görmemek için yüzlerine örttüğü kara bir perdedir. İki yüzlüdür bunlar, bir yüzü temiz, diğer yüzü kirlidir. Kirli yüzünü kendi günahlarını korkutmamak için saklar, temiz yüzüyle başkasının kirini yargılar.
2 notes
·
View notes