#nasıl bi gündü ya
Explore tagged Tumblr posts
cayircimengezegezeoy · 28 days ago
Text
neymiş neymiş dosyaya dosya telini takmadığımız için şikayet edilmişiz hahahhaha
15 notes · View notes
cuy-i-ruh · 8 months ago
Text
yine bir "ders bitti ama ben de bittim" akşamı. eskiden akşam okuluna gidenler nasıl yapıyordu? Ya da ikinci öğretimler filan? Bi saatten sonra "yuhum gelir" modum açılıyor benim.
bugün ders sırasında bi ara arkadaşlara şu cümleyi kurdum manasızca. " 2dk kamerayı kapatsam da 5dk uyusam" 🤭 yarın arabayla gitmem lazım işe. akşam liseden arkadaşım Ö. davet etti. fındık kızını görmeye gideceğiz. bebek kokusu iyi gelir belki bana da☺️ cennetten derler ya hani, ondan. hovarda bi gündü bugün. öğle arası kızlarla sanayideki meşhur Üstünel Köftecisi ne gittik. çıkışta bi yere uğradık. arkadaş anahtarı üzerinde bırakıp gitti. Bi araba geldi yol istedi. neyse dedim yaparım herhalde sonuçta bu da otomatik. e haliyle denedim oldu. saçma ama özgüven veren bişey bu. sdsdsdd 😅 tabi koltuk ayarını bozdum mecburen, zira bizim kız tır şoförü gibi kullanıyor arabayı 1 metre geriden. Ben de yeni öğrenen teyzeler gibi direksiyonun dibinden 🤭. zihnimde yazın Trabzon a arabayla gitmek var. Bu koltuk ayarıyla yolda dizlerim kilitlenmezse iyi 🤪
hala sırtım ağrıyor. oturmaktan yorulmak diye bişey var sahiden. yüzmeye gitmem lazım. üyeliğin son 15 günü. gerçi bugün bi çılgınlık edip her yerde taksit için world soruyorlar diye başvuru yaptım. zıkkım hemen de kabul gördü. belki onunla taksit yaptırır üye olurum yine. ama önce bi aylık belediyeninkini denemeyi planlıyorum haziranda, bakalım.
aslında aklımda ; şan dersi almak, ata binmeyi ve yamaç paraşütü yapmayı öğrenmek, diksiyon ve seslendirme eğitimi almak da var. ama step by step du bakalım. bunlar burda dursun. dersler bitip de yaza girince bunları bi gözden geçirip bi yerden başlayacağım inşallah.
ayy derse girmeden makinaya attığım çamaşırlar asılmak için beni bekliyor hala 🤦🏻‍♀️😔
öyleysee iyi mi geceler dünya..
9 notes · View notes
shadowoffthemoon · 2 days ago
Text
selamlar bugün kendimden bahsetmeye geldim çünkü neden olmasın hep süslü sözlere gerek yok.
Ben aslında daha liseye giden basit bir hayatı olan bir kızdım hayatımı değiştiren noktaya gelene kadar. Şuanda Belçika'da lise okuyorum. Peki buraya nasıl geldim başa dönelim.
Geçen sene okulumuzdaki bir kaç öğrenci dikkatimi çekmişti. Forma giymiyolardı, öğrenci gibi davranmıyorlar, etkinliklere katılmıyorlardı. Sonra okuldaki dedikodulardan ikisinin Filipinli birinin ��talyan olduğunu öğrendim. Ama kimse bi anlam veremedi bu üç öğrenci Türkçe bile bilmeden burda ne yapıyorlardı. Bir gün dedilerki 4. saat konferansa gelin. Öğreniceklerimi bilmeden gittim bende. Bir sunum yaptılar. AFS öğrenci değişim programıymış bu çocukların sebebi. Bir tanesi 1 sene kalıyomuş Türkiye'de çocuğa baktım ve çok şaşırdım. Çünkü benimle aynı yaşta ama dünyanın öbür ucuna ailesini bırakıp dilini bile bilmediği bir ülkede tanımadığı birinin evinde yaşıyordu ve çok özgüvenli duruyodu. Çok özendiğimi hatırlıyorum ona.
O zamanlarda İngilizce kursuna gidiyodum artık bitimine yaklaşmıştım. C1 üzerine sertifika alıcaktım. Kursa giderken yarım saat boyunca arkadaşımla AFS'yi konuştuk. Otobüsten iner inmez babamı arayıp anlattım. Babam bir anda heycanlandı ve bu konuyu düşünüceğini söyledi. Ama ikimizde başvuruların olduğu 1 ay boyunca unuttuk AFS'nin varlığını.
Bir gün müdür yardımcısına işim düştü ama odada yoktu. Arkadaşım edebiyat dersinden kaçabileyim diye beni odaya gönderdi sınıfa gitti. Oraya gitmeyip derse dönseydim belkide bunların hiç birini yaşamazdım. Odada sınıf arkadaşlarımdan birini gördüm. Elinde belgelerle hocayı bekliyordu. "Napıyosun sen burda?" dedim "Hocayı bekliyorum belgeleri getirdim" dedi. "Ne iş bu?" dedim " Ya şu AFS varya ona başvuru yapıcam sende konuşuyodun sen daha yapmadınmı?" dedi. "Yok ya yaparım bir ara ailemle konuşiyim öyle" dedim. Bana dediki "Ama 2 gün sonra süresi doluyor". O gün çok panik olduğumu hatırlıyorum. Ailemin izin verip vermiceğini bile bilmiyordum ama bunu istediğimi düşündüm. Evde konuştum ailemle ve bir anda ertesi gün evrakları hazırlamaya başladık ve bütün olay başladı.
Kendimden emin değildim, beni kabul edeceklerini düşünmüyordum ve gergindim. Ama her şey bir anda oldu ve zamanla düşününce bunu istediğime karar verdim. Her şey hızlıca gelişti 1 hafta içinde bütün evraklar tamamlandı para gönderildi ve 2 hafta sonra arkadaşımla kendimizi AFS'nin online kabul sınavında bulduk. Tek bilmediğimiz şey ise bu daha en basit aşamaydı.
Sınavı geçtiğimizin bilgisi bir kaç hafta sonra bize ulaştı. Ancak bu daha ilk aşamaydı. Sonrası daha zordu "yüzyüze mülakat". AFS'nin belli başlı şehirlerde şubeleri var ve şanslıydım ki benim şehrimde vardı, yani başka şehire gitmeme gerek yoktu. Yüzyüze mülakat sadece kendi ana dilimde kişisel sorulardı. Ailem nasıl, okul hayatım nasıl, neden değişim öğrencisi olmak istiyorum, biri bana böyle yapsa ne tepki veririm, farklı dinler hakkında ne düşünüyorum... Herkese sorulan sorular farklıydı. Her bir arkadaşımdan farklı bir soru duydum. Herkese sorulan sorular yaptığımız başvuruda kendimizi tanıtma formumuza göre hazırlanmıştı. Çok zor ama bir o kadarda güzel bir gündü bir sürü insanla tanıştım ve mülakatım çok güzel geçti. Sadece kabul almayı beklemek kaldı.
Neyseki çok sürmedi ve 1 ay kadar bir süre içersinde bir çok arkadaşım ve ben kabul aldık. Fakat tek bir sorun vardı. Oda hiçbirimizin ne yapması gerektiği hakkında bir bilgisi yoktu. Hangi ülkeye gidicektik, ne kadar kalacaktık, fiyat bilgileri ne, host ailelerimiz neye göre ayarlanır, vize ne zaman çıkar...
Bir süre sonra bir bilgilendirme toplantısı yapıldı. Sonrada ülkelerin listesi geldi elimize. Yatılı okul, kendi dilinde eğitim yapan okul, ingilizce eğitim veren okullar arasından 3, 6 veya 10 aylık eğitim programı arasından 8 tane seçim yapma hakkımız vardı. Bu seneye ilk başladığımda 3 aydan fazla yapabileceğime inanmadım. Ama sonra anladımki 3 ay yapmak istediklerini yapmak için yeterli bir süre değildi. Ve ben bütün tercihlerimi 10 ay üzerine yaptım. Ülke seçimine gelince: Bir online toplantı yapıldı aklımızda ki soruları sorduk ve fiyat belgesi aldık. Ve 2 gün sonunda ülke seçimlerim yapıldı ve AFS İstanbul ofisine gönderildi
1 Çekya
2 Belçika
3 Macaristan
4 Almanya
5 İtalya
6 Danimarka
7 Finlandiya
Ülke seçimlerim gönderildi ve vizeye başvurmak için belgelerim geldi. Bütün bunlar olurken bir yandanda AFS'nin başka formlarını doldurup online eğitimlerini tamamlıyordum. AFS'nin asıl amaçlarından biri exchange öğrencilerini aktif küresel vatandaş yapabilmek ve bu konu hakkında bilgi verip ders vermektir. Vize için randevu tarihi aldıktan sonra tek işim o tarihin gelmesini ve ülkemin belli olmasını beklemekti.
Neyseki bir kaç ay sonra ülkem belli oldu BELÇİKA. Fazlaca mutluydum en çok istediğim ülkelerden biri gelmişti. Vize tarihi geldi ve vize almaya gittik. Herşey sorunsuz geçti ve eve döndük. Eve döndüğümüzde AFS'den ilginç bir mail aldık. Kalıcağım host ailem belli olmuştu. Ve gayet mutluydum Tam iki hafta sonra ise vizem elimdeydi.
Bundan sonra tek işim temmuzun başında yapılacak İstanbul gidiş oryantasyon kampını beklemekti. Türkiye'nin her bir şehrinden Eylül ayında exchange olacak bütün öğrencilerin toplandığı bir 3 gün. Orada gönüllülerle beraber tam 168 insanla tanıştım. Bunların 138'i Türkiye'nin farkı yerlerinden öğrencilerdi. Aklımızda ne kadar soru varsa ve ne kadar problemimiz varsa daha önce exchange olmuş gönüllülerimiz hepsini yanıtladı ve çözdü. 3 günün ardından tekrar eve döndüm. Geriye son bir adım kalmıştı. Uçak biletimi beklemek, valizimi hazırlamak ve Türkiye'de kalan son 2 ayımı güzel geçirmek.
Son aylarım kesinlikle çok özeldi benim için her anlamda. Ve en sonunda o tarih geldi 23 Ağustos. Sabahtan havaalanına gittim ve Belçika'ya gidecek 4 kızla buluştum. Ailemle vedalaştım. Güvenlikten geçtim ve bir kaç saat sonra uçaktaydım. Nerdeyse 5 saat süren yolculuğun ardından resmen Belçika'daydım. Valizlerimizi alıp güvenlikten geçtikten sonra AFS Belçika ekibi bizi karşıladı ve Belçika oryantasyon kampına gittik. Hayatımda hiç böyle bir şey görmemiştim. Dünyanın her bir ucundan bir sürü insan vardı ve çok güzel 3 gün geçirdik. 3 günün ardından host ailelerimizle yüzyüze tanıştık ve evlerimize gittik.
23 Ağustos 2024'ten beri Belçika'da yaşıyorum bu ayın 23'ünde tam beş ayım bitiyor. Zor ama her şeye alışıyor insan normal olarak. 5 temmuzda Türkiye'ye döneceğim ve o zamana kadar Belçika'da exchange hayatımın keyfini çıkarıcam:)))
1 note · View note
benmisim · 5 months ago
Text
allahım ağustos bitmedi ya. bak gene tövbe yarabbim ne boktan gündü bu böyle. tamam öyle demeyelim de. karabasanlar çöktü ruhuma da vücuduma da. dün halbuki çok iyiydi. çok güzel beslendim, hiç abur cubur yemedim, spor yaptım, saçıma yağlar sürdüm bakımlar yaptım bi tazelendim bi kendime geldim, akşam ali uyuyunca da ömer��e bırakıp çıktım bir buçuk saat yürüdüm, kitapçıya uğradım kitapları karıştırdım bi tane de kitap aldım, eve geldim oh mis kahvemi yaptım yeni aldığım kitabımı okudum. gün bitti. başından sonuna çok iyiydi. bugün? allahım….. kendi kendime nazar etmişim gibi ali sabahtan akşama çığlık attı. delirdim delirdim. her şeye bağırıp çağırıyor. ve sırf yapabildiği için yapıyor bunu bence fmvkf normalde oturur kendi başına bi yarım saat oyun oynayabilirdi, ben de koltukta kahve içip kitap okuyabilirdim. ama bugün durmadı ya. haa bi de saçlarımı çekiyor ya! çok canım acıyor ve çok sinirleniyorum. tutuyor bırakmıyor fövkf ve bi anda yakalıyor anlayamıyorum, saçım toplu da olsa faydası yok, boneyle gezicem artık clvkv bütün günüm “ne istiyorsun çocuğum neee” demekle geçti. yemek yaptırmadı, o kadar bağırıyor ki. yarım kaldı yemek. adam akıllı yemedi. bana da tam yedirmedi. ve en kötüsü uyumadı. iki saat, evet iki saat uyutmaya çalıştım. normalde saati geldi mi iki sallamaya tık uyur yani, bazen uzatır, ama nadiren en fazla bir saat tutar seni. bugün iki saat sırtım belim her yerim koptu. sinirimden oturdum ağladım artık hüngür hüngür. ama sessiz ağladım, başımı öne eğdim ali’ye göstermedim föckc yavrum……. zaten sabahın 7sinden beri full mesaideyim. yıprandım lan. babamla alakalı bir şeylere de canım sıkılmıştı zaten. offff gerçekten çok zor bi gündü. güya ali uyuduktan sonra spor ya da yoga falan yaparım kitap okurum bişiler bişiler planlar yapıyodum. hiç enerjim kalmadı. üstüne yarın sabah kayınvalidemle kayınbabamın bizde olacakları haberini aldım. tam da aliyi uyutmak için mücadele verdiğim sırada aldım bu haberi. bu da moralimi bozdu. of dedim ev nasıl dağınık, bunca yorgunluğun üzerine bir de temizlik mi yapıcam…. allahtan ömercim erken geldi o yaptı. bi de gelir gelmez alelacele yapıyor neymiş gs maçı varmış. çok önemliydi sanki. daha mutfak duruyor aloo. neyse aman bırak dursun kalsın hiç kimseye toplu ev borcum yok dkvkfkv
5 notes · View notes
senibiopim · 5 months ago
Note
Nasıl geçti günün ne yaptın bu gün
napim ya biraz ev işi sonra da oyun flb bomboş bi gündü sen naptın
2 notes · View notes
zayiflamamlazim · 2 years ago
Text
Kendimden nefret etmeye dayanamıyorum
Tartıda 3lü haneler görünce sinirlerim bozulurdu, 110 kiloyum ya! Bi insan 110 kiko olabilir mi??? Nasıl olabilirim ya nasıl. Nasıl hu kadar kilo aldım. 75 kiloyken bu hale nasıl geldim.
Kendimden nefret ediyorum
Kendimden nefret ediyorum
Kendimden nefret ediyorum
Böyle bi hayatı yaşamak istemiyorum hiçbir şeyin iyi tarafını göremez oldum. Her şeyde kendime sürekli dana gibisin hak etmiyorsun demeye başladım. Tiksiniyorum aynadan, dudak nemlendirici bile sürmek içimden gelmiyor bu surata sürsen ne olur.
Allah benim böyle mi belamı verdi bilmiyorum ki?
Her şeyi yaptım sabrım kalmadı işin ucunu hep bırakıp 150 kilo olucm artık. Yol yakınken dönemiyorum çünkü yol çok uzak çok hem de...
Böyle hayatın içine sıçayım ya
Yarın da çok önemli bir gündü. Hevesim heyecanım hiçbir şeyim kalmadı ağlamak istiyorum evin köşesinde oturup bağıra bağıra ağlamak istiyorum.
3 notes · View notes
ozelmulktur · 5 months ago
Text
bir süredir hikayelerime bakıyor. ama ne kötü ki 'ah özledi mi acaba' diye değil 'ex kontrolüne çıkmış bizimki' 'herhalde konuştuğu kız sayısı dörtten ikiye falan düştü' gibi düşünceler geliyor aklıma. hiç öyle onun tarafından özlenmek ulaşılmak gibi bir isteğim yok ama yine de bendeki izleniminin böyle olması üzücü. evlilik görüşmesi yaptığım insanlar oldu. birçoğunu hayırla yadediyorum. ama çılgınlar gibi aşık olduğum adamı düşününce ne yapayım pişmanlıkla doluyorum.
keşke o storyyi çekmeseydim keşke cevap vermeseydi keşke bana ilk hakaret sözcüğü kullandığında ayrılsaydım keşke eski sevgilisi ilk ulaştığında ayrılsaydım keşke ailem bu kadar karşı durduğunda ayrılsaydım keşke kompleksleri yüzünden tüm aileme hakaret ettiğinde ayrılsaydım keşke beni sevmediğini söylediğinde ayrılsaydım keşke başka bir kızla konuştuğunu öğrendiğimde ayrılsaydım keşke her şeye vakit bulup benimle ilgilenmediğinde ayrılsaydım keşke onunla buluşmak için rüşvet teklif etmem gerekmeye başlayınca ayrılsaydım keike ilişkimiz ve evliliğimizle ilgili her güzel gelişmeyi iğrenç ve korkunç şeyler haline getirdiğinde ayrılsaydım ve keşke aldattığında ayrılıp geri barışmasaydım. aşk kör etmiş gözümü.
bir sene olmasına günler kaldı. kaç kişi girmeye çalıştı hayatıma. sevemiyorum hiçbirini. o aymaz çocuğu hiç saymıyorum zaten saçma biriydi. mak geri dönmeye çalıştı kabul edemedim. şu hukukçu çocuk kaaaç kere şansını denedi en son kalbini kırmam gerekti. makine mühendisi çocuk herkes ailesi çok güzel dedi bir doksan karizmatik bir adamdı yok zerre içim çekilmedi. savunma bakanlığındaki çocuk o kadar büyük tevafuklarla görmüş beğenmiş azıcık içim ısınsa kesin derdim ki bunlar birer işaret yok çocuğu nasıl reddedeceğimi şaşırdım. tıp okuyan çocuk dünyanın en sağlıklı erkeği olabilir duygusal olarak eminim evlensem huzur içinde sakin ama keyifli eğlenceli bir hayatım olurdu isteyemedim napayım. o diğer ticaret yapan adam erkan kolçak köstendil'e benziyordu yani trnin en eril ve düzgün adamına fikirleri çok olgundu aşırı sorumluluk sahibiydi yine rahat bir hayatım olurdu ama yazık onu da direkt reddettim. şu an o arap çocuk biliyorum tanışmak istiyor ama ölü taklidi yapıyorum bir tanışsam sonra ne diyeceği belli çünkü.
aşktan kaçıyor muyum yoksa kaçmasam yine de sevemeyecek miyim anlayamıyorum. ama henüz kimseye sevmeyi deneyecek kadar bile şans veresim gelmedi. herhalde aşktan kaçsam bile bir miktar etkilenirdim ama olmadı. düşünüyorum erdem geldiğinde ben yine asla ilişki istemediğim argörün psikolojik sıkıntılarından hala tam kurtulamadığım dönemdeydim ama böyle olmamıştım. erdeme kapılıp gitmiştim. demek ki gerçekten sevilesi biri çıksa yine böyle kapılıp gidebilirim. ama ya sorun o değil ki. ben sevgimi israf etmek istemiyorum artık. ya yine çok seversem fedakarlıklar yapar yoldaş bilirsem birini. sonra yalnız kalırsam. kalbim bir daha kaldıramaz ki. zaten çok yorgun. ruhuma kalbime yük olmamam gerek. ulan benim de aşktan korkacağım kaçacağım hiç aklıma gelmezdi he. ulan deyince aklıma erdemin beni gitsem şu kızlarla bi konuşsam tavlarım diye saçma sapan tehdit edişi ve benim git ulan deyişim bunun da onun aşırı hoşuna gitmesi ve sürekli bunu söyleyip gülmesi geldi. sanırım yüzüklerimizi almaya gittiğimiz gündü. nasıl dayanmışım cidden. yüzük almaya giderken adamın dediklerine bak. yaşarken normal gelmiş bir de. düşününce çok çılgınca.
0 notes
keyserasera · 6 months ago
Text
1.1. Giriş
Zaten sıkıcı bir gündü. Bulutlar neredeyse yere kadar inmiş, yaklaşık dört saattir yağmuru müjdeliyordu. Yağmur yağacak gibi olup yağmayınca atmosferdeki gerilim nasıl olur bilirsiniz. Sıcak bir yaz gününde, yapış yapış bir nem huzmesi içerisinden, terli bedenleri yararak ilerlemek zorunda kalıyorum. Bir an durup artık yağsın artık ya rab, duy beni diye göğe haykıracak oluyorum öyle bir sıkıştı kalbim, ancak yaklaşık 12 yaşımdan beri içimden geçen neredeyse hiçbir şeyi sesli dile getiremeyeceğimin farkındayım, susuyorum.
Katlanılması güç hava koşullarına rağmen yavaş yavaş yürüyorum çünkü varacağım yer ürkütüyor beni.
"Referanslar" derse, "henüz derlenmekte" derim; "ama neden?" derse, "çünkü ancak literatürü tarayabildim" derim; "fakat süre" derse, "yetişir hocam, yetişir" derim. Evet, güzel, şimdiye kadar iyi bi' hipotetik diyalog oldu, biz lafımızı ortaya koyduk, cevabımızı misli misli verdik, başımızı öne eğmedik. Ancak özellikle bir soru ürkütüyor beni, ya amaç ve kapsam derse ne yapacağım. Bunun düşündüğüm anda dişlerim kenetlendi çenemi hareket ettiremiyorum. Ellerim çok fena acıyor, bir yandan yumruklarımı sıkmışım, tırnaklarım derime batmış. Tanrım yardım et. Bana yardım et çünkü gücüm yok, çaresizim. Bugün bana amaç ve kapsam kartı kullanılırsa korkarım bayılabilirim.
Çocukken büyüyünce ne olacaksın diye sorarlardı, bağırıyorduk hep deliler gibi: ASTRONOOOOT, ...İTFAİYECİ veya belki bir PİLOT...
Bilim kadını diyordum ben kimden öğrendiysem artık. Bilim adamı demek istemezdim, 1990larda henüz bir çocukken feminizmin bir yılmaz neferi olarak beni kim yetiştirmiş olabilir acaba? Sordum ama cevabı biliyorum tabii, neyse.
Şimdi bilim insanı deniyor Bir bilim insanından öğrendim. Bilim kadınları bile kızıyor, Onlara bilim kadını denmesin.
Bilmekten mesul bilim insanlarından, Daha iyi bilecek değilsin.
Bunları düşüne düşüne kendimi okulun kapısında buldum. Türkiye'nin en prestijli üniversitelerinden birinin altın varaklı, bol kolonatlı girişi bu.
Bübüp...!!! Imps. Bübüüp..
–Beyefendi niye açılmıyor bu turnike, basıyorum kartımı, sonra dönmüyor bu turnike. Üstelik, hedef gösteriyor yüksek desibelli sesiyle. Doktora öğrencisiyim geç kalıyorum, hocamla görüşmem vardı. –Yenileme yaptınız mı? –Yaptım evet, –Bir yandaki turnikeyi deneyin bi' bakalım.
Diridüüd...!! Trşşşts..
Döndü dönmesi gereken...Köhne koridorlarını arşınladığımız bu köhne binada, bir mıh gibi kalbimizde taşıdığımız ilim aşkıyla minik çalışkan karıncalar gibi oradan oraya koşturuyordu zavallı öğrenciler. Birazdan bu neşeli ayine katılacağım ancak yine unuttum. Kadının oda numarasını her gelişimde unutuyorum. Belki defalarca gelmişimdir ama unutmak istiyorum belki de bilmiyorum. Neyse ki bu sefer not almayı akıl ettim. Avcumu açıyorum usulca, terden ve nemden elimin tüm mikro kıvrımlarına dağılmış, dağıldığı yerlerde harelenmiş ve morumsu bir renk kazanmış ancak okunuyor: 475C.
O zaman, Uygun adım, ileri, marş!
10 gün önce bir tezimle ilgili bir rapor yollamıştım, bal gözlü, al yanaklı, pek muhterem hocam onu okumuş olacak, odasında buluşacağız.
Kantinde buluşsaydık hocam, belki bana bir çay ısmarlardınız, ağzımıza çubuk kraker tıkıştırırken daha keyifli oluyor sizin irfanınızdan faydalanmak.
Bir Sonraki Bölüm: 1.2. Bağırmak ve 'titreyerek bağırmak' arasındaki niteliksel farklara niteliksiz bir bakış
1 note · View note
serguzest · 6 months ago
Text
Rocinante
Çocukluğuma dair ilk anılarımdan biri, babamın bana fil aldığı gündü. Hani şu kedi büyüklüğünde filler var ya. Genetik mühendisliğinin harikası.. Bi gün babam bi kutuyla geldi eve. Bak dedi, sana bir sürprizim var. Salona geçtik, kutuyu açtı. Bir adet mini-fil çıkardı. Hayvan çok korktu. Ama nasıl sevimli bişey. Evin içinde biraz koştu. Sonra yavaş yavaş bana alıştı. Kedi kadar bişey.
Bunlar ilk piyasaya sürüldüğünde çok popülerdi. Kedi büyüklüğünde bir fili kim istemez?
Bu hayvanlar en fazla iki yıl yaşayabiliyormuş. İki yıl baktık bu mini file. Babam adını Rocinante koydu. Boş bi odayı ona ayırdık. Buraya küçük ağaçlar koyduk, bir de mini havuz. Evin neşesi oldu.
Öldüğünde, çok üzüldüm. Onu bi ormana gömdük.. Ölüm olgusuyla bu şekilde tanıştım, ölüm üzerine kafa yordum.. O dönemde, tuhaf bir yeteneğim gelişti. Daha doğrusu, beynim boyut değiştirdi. Geleceği öngörmeye başladım. Bi maç izliyorum mesela, diyorum ki: bu maç 2-1 biter. Gerçekten de, maç o sonuçla bitiyordu.
Yıllar sonra, annem bana, benim de genetik mühendisliği yardımıyla geliştirilmiş bir birey olduğumu açıkladı.. Şöyle bişey, çocuk doğmadan önce, genetik müdahale ile, kusursuz bireyler yetiştirebiliyorsun. Ancak, bazı semptomlar, ya da sonuçlar oluşabiliyormuş. Bizim gibi bireyler, geleceği öngörebiliyormuş.
Beynim çok iyi çalışıyordu. Ancak, insanların olduğu ortamlara uyum sağlayamıyordum. Hayatım boyunca, zorbalığa ve mobbinge maruz kaldım..
Sonunda anladım ki, benim gibi tiplerle takılmam gerekiyormuş. İnternetten, bir ressam, bir de fizikçi dahi arkadaş buldum..
Bir makineyle konuşmak tuhaf. Eskiden, psikologlar, gerçek insanlarmış. Senin gibi yapay zeka değillermiş yani.
Kim bilir, anlattıklarımdan nasıl sonuçlar çıkartacaksın, nasıl bağlantılar yaratacaksın. Söylediğim her şeyi kaydediyorsun, değil mi?
Evet, biliyordum. Neyse, sıkıldım dostum.. Sanırım vaktimiz doldu. Ben gidiyorum.
Buraya neden geldiğimi gerçekten bilmiyorum. İnsanın kendisiyle konuşması gibi. Neyse, hoşçakal..
0 notes
kaeniswq · 2 years ago
Text
neyse iyi geceler nasıl bi gündü bu ya of
1 note · View note
cninzihni · 2 years ago
Note
Nasılsın , günün nasıl geçti
Magnezyum glfşgl
Ooo magnezyum hoş geldin jdskglsfdgjfdsk İyiyiim, sıradan bi' gündü ya, iş güç arasında kayboldum genel olarak, biraz da buradaki postlara salça oldum. Sen nasılsın, günün nasıldı?
0 notes
benmisim · 1 year ago
Text
youtube’da karşıma bi buzdolabı temizleme videosu çıktı da aklıma geldi…. offf hatırlayınca bile çok kötü oldum ya. üniversite üçüncü sınıfın başı. yaz okulunun ardından tatilden dönmüş gelmişim. evi son kapatan da ev arkadaşım. zekası her derde deva arkadaşım buzlukta et varken buzdolabının fişini çekip gitmiş. inanabiliyor musunuz. eşşşek kadar insan “ben bu dolabın fişini çekiyorum, içinde ne var bakayım bişey varsa atayım bir ay yokuz” dememiş. i-na-nıl-maz. yaz tatili bak. denizli’nin sıcağında çatı katı bir evde kapalı bir buzdolabı içinde bir ay beklemiş bir dana eti nasıl kokar hayal edebilir misiniz? edemezsiniz :D korkunç bir gündü. keşke ev arkadaşım benden önce gelseydi o temizleseydi. maalesef bana kısmetmiş :D o kokunun beni hasta edeceğinden korkmadım değil alckc korkunçtu ya.
8 notes · View notes
piksel · 2 years ago
Text
bugün nasıl bi gündü ya
15 notes · View notes
sessizdim · 2 years ago
Text
bugün çok güzel bir gündü. cânım ballaydım. onun da dediği gibi bir kitaptan fırladık sanki. aldı eline mumu, yaktı çakmağımla ve onu izlerken dedi ki "poyraz karayelde geçen bir söz var; 'pasta üstündeki mumları da bi sevemedim albayım. hayatım böyle mum gibi eriyip gidecek mi demek istiyorlar? ne demek istiyorlar?' diyor." aldım diğer mumu ve onun ateşiyle yaktım ben de. sonra dedim ki "böyle beraber yanarız biz de." eriyip bitene kadar izledik o mumları. mum eridi elime damladı ama hiç acımadı. onun mumu daha çok erimişti ama aynı anda bittiler. "yanacaksam bu mumlar gibi yanayım." demek istedim; "senin ateşinle, senden önce." sonra uzandım dizlerine, ondan başka kimsenin uzanamam dizine. neyse, hayatı konuştuk öylece. okşadı saçlarımı, ondan başka kimse okşamıyor saçlarımı, bunu düşündüm bir süre. "kimseye benzemiyorsun," dedi; "aykırısın. biri gülse bakarım ona. bakmak ve görmek aynı şey değil. sen gülsen seni görürüm. her mimiğini ayrı görürüm." gülüşümde ne gördüğünü söylemedi, ben de tekrar sormadım zaten. içtim sigaralarımdan, bitirdim teker teker dalları. bir tanesini bana o yaktı. kaşıdı saç diplerimi, bu hissi çok sevdim. taş gibi sert bir zemindeydim ama onun dizleri huzuru bulduğum tek yerdi. biraz da o benim dizlerime uzanmak istedi. sevmem masalları, seneler önce bana masal anlat dediğinde bir masal bile bilmiyordum. içimde ukde mi kaldı, ne olduysa onun için masallar okumayı sevdim. evi yanan sincabı anlattım ona, kendimden bir şeyler de kattım. anladı da zaten, beni hep anladı. yani bu sefer bana masal anlatsana dediğinde anlatabildim. ne istersen "yapabilirim şu an" dedi, salıncaklara oturmak istedim. orada öyle konuşurken büyümek nedir dedik kendimize. 'kaybettiğinde büyürsün' demişler bir kitapta, o söyledi. "kaybetmek nedir?" diye de bana sordu sonra. "kaybetmek;" dedim, "toprağa vermek değil. kilometrelerden bahsetmiyorum, ölümden de. bir telefon numarasından, sosyal medyadan bahsetmiyorum. kaybettiğin şey gözünün önünde olabilir. selin'i kaybettiğimde on üç yaşımdaydım, şiir'i kaybettiğimde on dört. seni kaybettiğimde on beş yaşımdaydım." sonra bir ara evden bahsettik, evimizden. ona birine ev olabilecek kadar sağlam olmadığımı söyledim, buruk gülümsedi biraz. "bana evim diyorsun" dedim ben de. "bana 'sana evim diyorum ama neden altında kaldığımı hissediyorum?' da demiştin. harabeleri severmiş, yıkıntıları. öyle dedi. bir şey diyemedim elbette. bir kitaptan fırlamışız gibi hissettiğini söylediğinde söyledim ama içimde kalanı; "konuşamam normalde, yazarım. seninleyken kendimi yazıyorum." neyse işte. saat sıfırda sarıldım; "bir sonraki doğum gününde yanında olamayabilirim ama bugünkü kadar çok seviyorum seni." dedim. bir dakika sarıldık öyle. yemin edebilirim dizlerimin titrediğine. boğazım düğümlendi orada öyle. benden önce öleceğini hissediyormuş, söyledi birkaç kere ama nasıl olur da ben ondan sonra yaşarım bilmiyorum. kimseyi hayallerine katmadığını ama nedense benimle günün birinde yazlık tarzı bir yerde senede birkaç ay da olsa yaşamak istediğini söylemişken nasıl olur da onsuz yaşarım bilmiyorum. "aile dediğin kan bağından ibaret değildir laflar fasa fiso." dedim ona. "senin canını bir gün çok sıktığımda ya da sana tamamen ters düşen biri olduğumda gidebilirsin benden. anıları silemezsin belki, sevgin de bitmez belki ama silebilirsin. kanı s��küp atamazsın." dedim. evet, bir ailem yok belki ama benim "her şey bir yana, sen bir yana." dediğim biri var yanımda. bir gün hayatımda olmayacak olsa bile benim yanımda hep olacağını biliyorum. isterse beni öldürmek istesin, "balım, çok kötüyüm" desem bana sarılır sıkıca. eğer bir gün beni öldürmek isteyecek kadar uzaklaşırsa benden bugünün hatrına hep bir yanım yanında kalacak. artık çocuk olamayacak kadar büyümüşüz, evet ama dizlerine uzandığımda ne kadar dipte olduğumu gören birinin elleri çocukluğumun saçlarında. cevf, sen varsın ve iyi ki varsın.
4 notes · View notes
bendebilmiyorumnedegisti · 3 years ago
Text
14.02.22
Merhaba, yine buraya geldiğim için kendime oldukça kırgın hissediyorum. Sanırım biraz olsun tarihin yan yana getirdiği sayılara takılı kalmış biriyim. Aslına bakarsan uzun süredir yazmadığım için kelimelerle de aram pek iyi sayılmaz. İçimdekilerin konuşmakla yetmeyeceğinin, yazmakla bitmeyeceğinin de farkındayım. Biliyorsundur ki diye başlamayacağım cümleme, senin hoşçakal demeden unuttuğunun farkındayım her bir detayımızı. İki gün önce beni sevdiğini anladığın (her ne kadar öyle sandığın olsa da) gündü. Bilmiyorum, birine o günü böyle andığımı söylesem fazlasıyla saçma gelebilir ama benim için o günün anlamını kim daha fazla hissedebilir ki. O günün gecesinden itibaren geçen seneye ait konuşmalarımızı okurken buldum kendimi. O gün ki yanlış anlaşılmaya dair önümü göremezken bile sana kendimi açıklamaya çalıştığım mesajları okudum. Ne kadar da umursamaz davranmışsın oysa… Bana sonradan o gece uyuyamadığını hatta ağladığını söylemiştin. Şimdi düşününce oldukça saf bir şekilde bu dediğine nasıl inandığımı anlamıyorum. Sonra ki gün ise hiç yorumlarına bakmadığım bir uygulamada öylesine bir videonun yorumuna bakasım geldi. Yemin ederim öylesine içimden geldi. Yorum atan kişilerden birinin ismi sen ve benim isimlerimizin birleşimiydi. Çok saçma değil mi ? Z bile yoktu sonunda tamı tamına doğru yazılmıştı. Çok saçma, ama öyle çıkageldi karşıma. Yine dayanamadım mesajlarımıza girdim. Eskileri okumanın bana iyi hissettirip, huzur verdiğini anlamıştım çünkü. Bak bunu anlattığımda inanmayacaksın belki ama kedim, mesajları okurken patisiyle ekrana vurmaya başladı ve seni görüntülü aradı. Allah’ım… Keşke telefonum kırılsaydı, keşke o gün ablama gitseydim, keşke mesajlara girmeseydim, keşke yerin dibine girseydim de bu yaşanmasaydı. O kadar utandım, o kadar sıkıldım, o kadar delirdim ki. Umrumda olmadığını bilmeme rağmen kendi adıma yaptığım inanılmaz bir ayıptı. Sana karşı. İsteyerek olmadı fakat çok özür dilerim. Bilmeyeceksin, görmeyeceksin ama ben çok özür dilerim. Uzun zamandır seni sır gibi saklıyorum içimde. Dostlarıma, aileme, kendime. Söylemiyorum, anlatmıyorum kendime bile bahsetmiyorum senden. Öylesine derine gömmeye çalışıyorum ki adını unutmak istiyorum. İtiraf edemiyorum kendime, hayır ya sevmiyorum demek istiyorum. Yapamıyorum. Seviyorum. Aylardır canlı canlı gömdüğüm, sakladığım şeyi kendime itiraf edip yeniden mezardan çıkarıyorum. Bi anda “ Seni seviyorum, seni sevmeye devam edeceğim, seni sevmediğim bir an bile olmuyor.” derken buluyorum beni. Artık kabulleniyorum. Şifası bulunamayan, iyileşemeyeceğim bir hastalığın pençesinde olduğumu kabulleniyorum. Aksi için uğraşmaktan yoruluyorum, artık uğraşmıyorum. Özür dilerim kendimden, senden ve eski bizden seni hala çok seviyorum.
2 notes · View notes
nesrin-c · 4 years ago
Text
İŞKİLLİ İLİŞKİLER
Aşkı kullandıkça açılan bir şey sanan erkeklerin hayalidir “seneye de sevmek”.
Altmış yaşına da gelseler de, bir beden küçük ilişiklerde boy göstermenin hevesiyle oluyor ne oluyorsa.
’’Genç kadınla evlenmek’’ ve “Zengin koca bulmak’’ arasında bir yarışma yapılsa ’’Ben ne bok yedim de evlendim.’’ kazanır. Çünkü ne ’’genç kadın’’ ne de ’’zengin koca’’ hayalde durduğu gibi durmuyor. Körolasıcalar!
Artık, evlenmeden önce telefonlarından birbirlerine çiçekler, böcekler, özlü sözler gönderen adamlar ve kadınlara ne oluyorsa, tapuyu pardon evlilik cüzdanını aldıktan sonra ilişkiyi toplam iki cümleye sığdırıyorlar;
-Akşam geç geleceğim.
-Tamam, gelirken ekmek de al.
Hemen hemen her şeyleri ’’erken’’ olan erkeklerin, ’’geç’’ gelmeye duydukları bu hasreti, durumu bilmeyenler nasıl anlasınlar ki?
Çok zor.
Kadının evli olduğu basenlerinden, erkeğinse göbeğinden anlaşılır.
Kadın yıllarca beyaz atlı prensi beklemiştir ama gele gele sadece at çıkıp gelmiştir.
Adamsa, sadece, gündüz vakti rimel, fondaten, ruj, allık, takma kirpik, kalınlaştırılmış dudak ve ütülenmiş saçla gördüğü ve Angelina Jolie’ye benzettiği kadının daha sonra sabahın dördünde Davutoğlu’ns benzediğine şahit olmuştur.
Reklamlar bitmiş haberler başlamıştır.
’’Seni saraylarda yaşatacağım’’ diyenleri, simit saraylarında, iki simit ve paşa çayı kuyruğunda görürseniz, şaşırmayın sakın.
Ya da ’’Sen benim günümsün, güneşimsin yiğidim.’’ diyen kadınların, aylar geçmeden ’’Bana bi gün yüzü göstermedinnnn refikkkk....’’ diye atarlanmaları da kafanızı bulandırmasın.
Hani bir zamanlar Refik gündü güneşti ha?
Refik sana daha ne göstersin?!
İlişkiye başlarken söylenilen yalanlar, biterken de devam eder.
Mesela “Ben sana göre değilim Mümtaz.’’ nasıl bir yalandır ya! Hani kadın utanmasa ’’hadi gel Mümtaz, bana göre olanını beraber arayalım.” diyecek.
Peki “Benim yolum yol değil Necla, sana zarar veririm. Kaç kurtar kendini, benden sana hayır yok.’’ diyen herife ne demeli?
Sanki Necla Hayır kurumu önünde, elinde tasla yemek bekliyor.
Sen o ilişkiye girmeye can attığın zamanları ne çabuk unuttun hacı?
“Eli elime, dili dilime, değmeyin benim keyfime’’ hayalleri kurduğun gecelere n’oldu?
Sen açık açık ’’güzelim olsaydı ekime kadar olurdu bu iş. Gel gelelim, biz eylülde bırakalım bu aşkı’’.
’’Şiddetli geçimsizlik’’ diyorlar bir de.
Yani ’’bir hayvanlık ettik evlendik. Ruh ikizi bulacağız derken ruh öküzüne denk geldik.’’ demiyorlar da, ’’ayrıldık ama hala dostuz’’ diyorlar.
Onca yıl birbirinize düşmanlık ettiniz de ayrılınca hangi ara dost oldunuz?
İşkilli illişkiler, du yeni dünya düzeniyle birlikte başladı. Kimse kimseye arkasını dönemiyor artık. Özellikle sanal alem belasıyla birlikte herkes çapkın oldu. çapan çapana!
İnsan korkuyor ki birinin paylaşımını beğensin ya da yorum yapsın. Hatta daha kötüsü hislerin Face’in en son koyduğu şekilsiz şekillerden ’’muteşem’’in kalple ifade edilmesi bu sıralar kaç evde savaşlara sebep oluyor düşündünüz mü hiç?
Düşünsenize, bir paylaşıma ’’muteşem’’ dediğinizi sanıyorsunuz fakat herife ya da kadına kalp göndererek belki de ’’hastayım sana üç yaşından beri. Bir üstüme işememeyi, bir de seni sevmeyi o yaşta öğrendim...’’ demiş olabilirsiniz.
Kazara beğeni yaptığınız kişi bir ömür boyu kabusunuz olabiliyor. ’’Ee Kezban hanummm, neremi beğendiniz..kehkehkehhh...’’ diye soran heriflerden tutun da ’’Kalbini aldım kalbime soktum hamitt beyciiimmm’’ diye ruhu evde kalmışlara kadar bir sürü gereksizle muhatap olabilirsiniz.
Lafın özü, bir tık’la hiç tanımadığınız birine ’’muteşemsin, hele o kasların, hele o bakışların, hele hele o boyun posun...işte bu! kalbim sende yiğidim...’’ hissi vermişsinizdir ve işin kötüsü bundan sizin haberiniz yoktur. Bundan böyle tıklamadan önce bir daha düşünün derim.
İşkilli ilişkiler yeni dünya düzeniyle başladı.
TV programlarında yaşlı başlı, takma dişli ve düşlü amcaların teyzelerin emeklilik maaşını, ev sayısını ve bankadaki para hesabını duyduktan sonra elektrik alıp vermeleri ve hatta trafoya dönüşmeleri nasıl oluyor sanıyorsunuz?
Normal şartlarda akülerini doldurmaya kalksanız, üç saatte kalmaz bitecek amcalar ve teyzeler mala ve mülke göre gerdan kırıp cilveleşiyorlar birbirleriyle. Mal zaten karşısında, ee mülk de cepte, daha ne olsun!
Girmek için canımızı ortaya koyduğumuz, sonra biran önce “nasıl kaçarız” diye canımızı dişimize taktığımız ilşkiler ço��alıyor. Bazıları bunlara ’’medeni ilişkiler’’ diyor.
Bir de en son, ayrılmak istediklerini söylerken, üstleri ''Güz gülleri'', altları da ''Muratgilin damından atlayamadım'' tarzlı sevgililer var.
Allah sizin tepenizden baksın emi...
t a m e r d u r s u n
77 notes · View notes