#narçiçekleri
Explore tagged Tumblr posts
Photo
Hepimizin başından geçmiş insani bir deneyimdir;bir şeyi, bir dönemi, olayı, insanı, ilişkiyi ya da güzelliği ölçüsüz hisseder, duyar ve yaşarız. Ancak zamanla, kimi kez farkında da olmadan, egemen olamadığımız, kontrol edemediğimiz nedenlerle, o doyasıya yaşadıklarımızdan uzaklaşır ve onları yitiririz. Ve zamanla, yitirdiklerimize ilişkin, şu duygu egemen hale gelir ;kendileri artık yitip gitmiştir, bir tek yüreğimiz ve ruhumuzda onların kıpırdayan gölgeleri, silikleşen sesleri ve belirsiz renkleri kalmıştır. #mehmetuzun #mehmetuzun📚📖#narçiçekleri #sadebirokurdur #kitap #ithakiyayınları https://www.instagram.com/p/CLy85NnsqTQ/?igshid=4b4h22z366tb
0 notes
Photo
Bu kitabı okumak hem geçmişle yüzleşmek hem de geleceğe yürümek gibi... #mehmeduzun #narçiçekleri #okudumbitti #kitab #kitaplar #insanlaritanidikçakitaplardahasamimi #seneca #jeanbaudrillard #paulocoelho #johnberger #fyodordostoyevski #dostoyevski #charlesdickens #cengizaytmatov #charlesbukowski #sarahjio #sarahjioturkey #ahmedarif #omerhayyam #orhanvelikanık #orhanpamuk #kitapdanalıntılar #kitapönerisi #oscarwilde #laedri #şekerportakalı #kucukprens https://www.instagram.com/p/B5-GXMVAiju/?igshid=1esfjc2h31ftc
#mehmeduzun#narçiçekleri#okudumbitti#kitab#kitaplar#insanlaritanidikçakitaplardahasamimi#seneca#jeanbaudrillard#paulocoelho#johnberger#fyodordostoyevski#dostoyevski#charlesdickens#cengizaytmatov#charlesbukowski#sarahjio#sarahjioturkey#ahmedarif#omerhayyam#orhanvelikanık#orhanpamuk#kitapdanalıntılar#kitapönerisi#oscarwilde#laedri#şekerportakalı#kucukprens
0 notes
Text
Efsaneye göre Cihangir Hanlığı'nın genç Prensi Salim Şah, birgün raksını görüp hayran kaldığı, Anarkali isimli genç ve güzel rakkaseye aşık olur.
Zaman geçer ve Prens Salim Şah gönlünü çelen bu güzel rakkase ile evlenmek ister.
Kurallar ise farklı..
Bir prensin halktan bir kızla evlenmesi yasak, hele bir rakkase ile evlenmesi akıldan bile geçmemesi gereken bir düşüncedir.
Zamanla bu aşk yasağa rağmen büyür, iyice alevlenir.
Bütün Hanlığı sarar.
Anarkali ile Salim Şah'ın aşkı ağızdan ağıza anlatılır.
Bu hâl prensin babası olan Han Akbar tarafında ise büyük bir rahatsızlık yaratır.
Aşıkların birbirini görmesi yasaklanır.
Ama ferman dinlemeyen gönül, burada da ferman dinlemez.
Aşıkların ilişkisi sürer gider.
Aşk hükmünü sürdürür.
Efsane aşk iyice dillenir. Civar hanlıklara da yayılır.
Bununla başedemiyeceğini anlayan Akbar Han çareyi sevdalıları ayırmada bulur.
Çözüm çok zalimcedir.
Güzel rakkase Anarkali ibret için kentin ortasında yapılan, penceresi olmayan dört duvardan ibaret dar bir odaya hapsedilir.
Arkasından giriş kapısı da duvarla örülüp kapatılır.
Ölüme terkediştir bu..
Prens şaşkın ve çaresiz, bu aşkı efsaneleştiren şehir halkı ise ağlamaklıdır.
Her gün gelip bu hücrenin önünde, Hanın insafa gelip güzel Anarkali'yi affetmesini bekler.
Bir müddet sonra umutlar kesilir.
Artık duvarlar yıkılsa da güzeller güzeli Anarkali'nın sağ çıkma ihtimali yoktur.
Halk yavaş yavaş çekilir.
Bekleme duvarının önü boşalır.
Ama Aşk mecnunu prens, maşukunun çevresindedir hep.
Gönüldeki sevda ve sevilen ölmemiştir.
Gözleri kapının örüldüğü duvarda sesiz bir tevekkül ile beklemededir.
Mevsimler geçer bahar olur, tabiat canlanır.
Bir gün o taş duvarda da bir kıpırtı başlar.
Prensin gözünü hiç ayırmadığı o duvarda güzel Anarkali'nın girdiği kapının taş örgüleri arasından ince zarif bir dal filizlenmiştir.
Bunu duyan halk tekrar toplanmaya ve hergün bu hayat izini izlemeye başlar.
Günler geçtikçe yeni dallar, yeni filizler çıkar o taşın bağrından ve tüm dallar tomurcuklarla yüklüdür, çiçek açacaktır aşk.
Bir sabah duvarın önüne gelenler, duvarın baştanbaşa kırmızı narçiçekleriyle kaplı olduğunu görürler.
Hayranlık veren bir güzellik vardır.
Adeta güzel Anarkali'nin tüm güzelliği narçiçeklerinin.
Bir gecede bütün narçiçekleri açmıştır.
Mevsimler boyu orada aşkın umuduyla bekleyen prens ise duvara yaslanmış nar çiçekleri arasında mutlu bir ifade ile ruhunu teslim etmiştir..
Aşk çiçekleri açmış, aşığın kalbi ise Anarkali'nin güzelliğini seyrettiği o çiçeklerin ihtişamına dayanamamıştır.
Sevdalarıyla birlikte maşukunun yanındadır artık.
Rivayet şu ki; O güzelim ateş rengi narçiçeklerinin çıkış yeri güzeller güzeli Anarkalinin aşk dolu kalbidir. Taşları delip sevdiğine kendini göstermiştir...
Not:Anarkalihint dilinde narçiçeği demektir.
1 note
·
View note
Text
AL HER ŞEY SENİN OLSUN GÖNLÜ YARALIM
***Al her şey senin olsun gönlü yaralım Al senin olsun her şey gönlü yaralım Uzaktan sevda olmaz demiştin O gönülde durmak ve kalmak Hiçbir zaman bana göre değil demiştin İşte ben hala oradayım Al senin olsun her şey gönlü yaralım Ben zor adamım demiştim Ben emir kulu değilim demiştim İşte ben hala oradayım Benim aşkım sana ağır geldi dedin Senin aşkın bana ağır değil Senin tutarsızlıkların ağır geldi Senin sulu gözlerin değil Kurşun gibi sözlerin deldi geçti Al senin olsun her şey gönlü yaralım Bu hasretlikler değil Senin bencilliklerin bitirdi Sen vurdun yerden yere bizi Tuzla buz ettin her şeyimizi Bir kör kuyuya düşürdün dilimizi Esir ettin közlenen bedenlerimizi Al esaretin de cesaretin de şimdi senin Al her şeyin sende kalsın Dokunmam bir daha teline senin Al senin olsun her şey gönlü yaralım Her baharda güller senin olsun Yüreğine narçiçekleri dolsun Benim yüreğim gam ve kederde dursun Al bu dünya istediğin kadar senin olsun Al aşkın da sevgin de senin olsun Al senin olsun her şey gönlü yaralım İşte ben hala oradayım ALİ TEMEL
0 notes
Text
Öyle bir gülüşü var ki, sanki güneş görmemiş berfin çiçeği gibi oluyorum o gülerken ve ben ölüyorum.
Öyle bir teni var ki, hüzünden kurumuş-bitap düşmüş en ölü papatyayı bile tekrar doğurur, teninin atlasında...
Öyle bir gülüşü var ki, tüm narçiçekleri utancından kızarır, düşer narın rahmine...
Öyle bir boynu var ki,
Boynun,
Boynun tapınağım,
Öyle bir kokun var ki,
Kokun cancağızım, reddettiğim baharlarımı hatırlatır,
Ve ben ne zaman kokunu alsam,
Aylardan Eylül olurum,
Gebe kalırım hasretinle...
Felsefasihe
02:46 - yirmialtıekimikibinonyedi
2 notes
·
View notes
Video
youtube
Türkan Elçi, Diyarbakır Baro Başkanı iken öldürülen Tahir Elçi için Özgürüz’e yazdı: Kopuk, kör, sağır hayatların arasına köprüler inşa etmiştin. Türkan Elçi’nin yazısının tamamı şöyle: “Taaa”diye tarif edilen, “çoook uzak” diye sıfatlanan şehirlerin ücralığında acılarımızla kıvranıp, hayata teyellenmiş anlarımızı muhkemleştirmeye çalışırken ipin ucundan çekip bir çırpıda teyelimizi söküp attılar. Oysa ki senin yapmaya çalıştığın taaa’ların çok uzak olmadığı, acıların paylaşılarak biteceğiydi. Kopuk, kör, sağır hayatların arasına köprüler inşa etmiştin. Her şey o köprünün yıkılmasıyla başladı. Derin vadiler arasından akmaya devam eden nehrin bir yakasında birileri, öte yakasında ötekiler. Vadinin bir yakasındakiler öteden beri hep yalnız ve umutsuzdular. Senden sonra bu umutsuzluk biraz daha derinleşti. Mesela, patlayan bombalar ve yaşanan trajik katliamlarla İstanbul gibi bir şehir, cıvıl cıvıl bir şehir olmaktan çok uzaklaşıp, ölümlerle anılır bir şehir haline geldi. Sabahın erken saatlerinde metroyla bir yerlere giderken, insanlar sayısız ölü gözleriyle karşılaşıyor. Kalabalıklar, hayatlarını kaybetmişlerin adlarıyla değiştirilmiş köprülerin üstünden, otobüs duraklarından geçiyor. Ölmüş olduklarını bilmiş olmamdan mı bilemiyorum, bakışları bulundukları fotoğraf karelerinden çıkıp bil-umum insanın omuzlarında dolaşıp aramıza katılacaklarmış hissine kapılıyorum. Aynı zamanda her bir ölü, bir yanıyla geride kalanların omuzlarında asılı kalmış bir yüktür. Ölüm acısının tadını bilen biri olarak, toprakla üstü örtülmüş, fakat ölüm gerçeğinin üstü kat’a örtülememiş bir bedenin gün geçtikçe nasıl bir şekle girdiğinin, gece gündüz hayalini kuran biri olarak, toprağın altındaki cümle ölmüşlerin sadece ve sadece artık birer ölü oldukları, kim oldukları ve kimden oldukları, ne için ölmüş oldukları benim için hiçbir anlam ifade etmeden sadece ve sadece onlarla göz göze gelmemeye çalışarak yoluma devam ediyorum her sabah. ‘SENİ ARAMAK İÇİN İSTİKLAL’E GİTTİM…’ Hatırlarsan, seninle beraber bu şehre gelirken İstiklal’e giderdik. Bugün ölü gözlerin bakışları altında ürpererek yürüdükten sonra, İstiklal’e gittim seni aramak için. Yine her zamanki gibi nostaljik tramvay çın çın geçiyordu. Kalabalık karşılıklı yer değiştiriyordu. Hangi taraf daha çok akıyor, bu kadar insan nereye gidiyor? Seni bir ara görür gibi oldum. Sonra kalabalığa karışıp yitip gittin. Dönmeyeceğini anlarken en yakınımdaki pastanenin cama yakın masasına oturdum, oradan seni beklemek daha iyi olacaktı. Oturduğumuz İnci pastanesinden profiterol kokusu yükseldi. Bardaktaki limonatanın dağılan serinliği yüzüme değdi. Sonra çikolata kokusu oldun. Sonra tekrar kalabalıkta kayboldun. Bana doğru yönelen garson, siparişimi aldı. Allah’a şükür çok uzatmadı. Yine kalabalık yine sen, kalabalıkta bir yalnızlık. Yalnızlıkta bitmeyen bir tenhalık. Garsonun önüme koyduklarını yedim. Çatal ağzımla masa arasında gidip geldi. Oturduğum yerden, günden güne şıklığından şıklık kaybeden dükkânların vitrinlerini seyrettim. Demek ki sadece değişen bir şey, her şeyi değiştirebiliyormuş. Vitrinlerle beraber vitrinin camından içeriyi seyredenler de değişiyordu. Bir an kendimi bir Arap ülkesinde zannettim. Arap kadınlar gruplar halinde gelip geçtiler. Vitrinleri seyre daldılar, ellerinde poşetler, çünkü onlarda para vardı. ‘ACIM DİLİM DİLİM DOĞRANMIŞ’ Garson, yemek sonrası masaya tadını bilmediğim bir tatlı koydu. Hiç sorma gereği duymadan yemek istedim, bilmediğim bir şeyi yemek, garsonun sohbetinden daha iyiydi. Kürdanı batırıp ağzıma aldım, camdan senin geçişini bekledim. Tramvayın çın çını, ne zamana ait bir sesti. Ağzıma aldığım tatlı döndü, döndü. Dişlerimin arasındaki nesne çıtırdadı. Yüreğimde bir şeyler dağıldı. Tabaktaki nesneyi bir kuyumcu titizliğiyle birbirinden ayırdım. İncirin doğranmış parçacıklarını görünce tabağa bir acının doğranmış olduğunu fark ettim. Acım, dilim dilim doğranmış. Senden sonra bir incire dokunmanın ürpertisiyle peçeteden yardım istedim. Gözlerimden yaşlar boşaldı. İncir yeminini hatırladım. Senden sonra incir asla. Sana göre hiçbir yerin inciri sizin köyün inciri gibi olamazdı. Çocuklara incirleri tarif ederken avuçlarını açarak “ Bizim köydeki incirlerin tarifi mümkün değil …” anlatmaya başlayınca Tahir, incir incirdir, derdim. Ama anlatmaya çalıştığın asıl mevzunun incir olmadığını, asıl anlatmak istediğinin sizin yakılan köyünüz olduğunu, bir daha o yerleri görememenin acısı olduğunu bilemezdim. Avuçlarında her defasında büyüyüp, ardından az önceki hayalin gibi kaybolan senin köyünün özlemi olduğunu anlayamamıştım. Yanıp yakılan, terk edilen bir yerlerin acısını, Sur’un zulme uğrayan geride kalan taşlarının yetimliğinde anladım. Benim çocukluğumun geçtiği mahalleler bir savaşın kirli çöplüğüydü artık. Şu an bunları sadece sana anlatıyorum bence beni sadece sen anlarsın. Çünkü sen Cudi ‘nin eteklerinde geçmiş bir zamana sinmiş barut kokusunu durmadan anlatmıştın. Sana göre yapraklara sinmiş savaşın isi silinmeliydi. Ağaçlar yeniden sulanmalı, narçiçekleri yeniden açmalıydı. ‘TARİHSEL DEĞERLERİ HARCAYANLAR..’ Cizreli bir ahbabın, narı sevdiğini biliyordu ki bir gün bir kasa narı büroya kargo ile göndermişti. Akşam eve gelirken bir toprağın, bir köyün özlemini nar diye taşıdığını anlayamamıştım. Kasadan çıkardığım narların eciş bücüşlüğünü görünce “Aaa Tahir bunca narı boşuna taşımışsın, bunlar yenmez” deyince narın gelişmemişliğinin mahcubiyeti, yüzünde yarım kalan bir tebessüme dönmüştü. O mahcubiyetin bir toprağı sevme mahcubiyeti olduğunu sonra anladım. Sen bir narın mahcubiyetini yüreğinde taşırken; çocukları öldürenler, minareleri ayaklarından vuranlar, bir toplumun yüz akı olan tarihi değerlerini bir bozuk para gibi harcayanlar, mahcup değildi. Hiç kimseye iğnenin ucu kadar zarar vermemiş birinin boylu boyunca yerde kalmış bir cinayetin failsiz kalışından kimse maalesef mahçup değildi.
34 notes
·
View notes
Text
Kayıp Tanrıçanın Mabedinde
Kayıp Tanrıçanın Mabedinde Özgecan Berdibek Hermes Yayınları
Bir elimizde narçiçekleri, diğer elimizde lotus. Işığınla tüm benliğimi kutsa, ey bilge! Ölene dek susacak, sadakatle dikilmiş dudaklarımız. Kulağımıza usulca ilâhîler fısılda, ey yücelerin yücesi!
Yazarı Sizekitap’da Ara Yazarı Twitter’da Ara Kitabı Twitter’da Ara Yazarı Facebook’ta Ara Kitabı Facebook’ta Ara
devamı burada => https://goo.gl/qqxckB
0 notes
Photo
"Çünkü edebiyat, özellikleri gereği, hem çok yereldir hem de çok evrenseldir." 🍁🍁🍁🍁🍁🍁🍁🍁🍁🍁🍁🍁🍁🍁🍁🍁🍁🍁🍁🍁 🍁 🍁 🍁🍁🍁🍁🍁🍁🍁🍁🍁🍁🍁🍁🍁🍁🍁🍁🍁🍁🍁🍁 🍁 🍁 🍁🍁🍁🍁🍁🍁🍁🍁🍁🍁🍁🍁🍁🍁🍁🍁🍁🍁🍁 #mehmeduzun #narçiçekleri #bukowski #charlesbukowski #seneca #jeanbaudrillard #paulocoelho #johnberger #fyodordostoyevski #dostoyevski #charlesdickens #cengizaytmatov #sarahjio #sarahjioturkey #ahmedarif #omerhayyam #orhanvelikanık #orhanpamuk #kitaplardanalıntılar #kitaplar #kitapönerisi #oscarwilde #laedri #şekerportakalı #kucukprens #edebiyat #kitapaski #gününsözü https://www.instagram.com/p/B5-DGjHA8Ql/?igshid=1lmsz7s8uaqwj
#mehmeduzun#narçiçekleri#bukowski#charlesbukowski#seneca#jeanbaudrillard#paulocoelho#johnberger#fyodordostoyevski#dostoyevski#charlesdickens#cengizaytmatov#sarahjio#sarahjioturkey#ahmedarif#omerhayyam#orhanvelikanık#orhanpamuk#kitaplardanalıntılar#kitaplar#kitapönerisi#oscarwilde#laedri#şekerportakalı#kucukprens#edebiyat#kitapaski#gününsözü
0 notes