#nörobilim tarihi
Explore tagged Tumblr posts
aklingolgesi · 9 months ago
Text
MODERN DÖNEMDE NÖROBİLİMİN SERÜVENİ | BEYNİ HARİTALAMAK
Bilim literatüründeki büyük isim nörobilim. Canlı yaşamına dair araştırmalar yapan bilim dünyası insanı anlamaya çalışırken tüm merakıyla merceğini tarih boyunca sinir sistemine çevirdi. Sinir sistemi incelemelerinde insanlık tarihine en büyük ileri yönlü ivme kazandıran dönem şüphesiz modern dönem nörobilimi oldu. Temelinde teknolojik gelişimlerin artması olan bu hızlı yükseliş için tarihi 18.…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
dipnotski · 2 months ago
Text
Andrew P. Wickens – Beynin Tarihi (2024)
‘Beynin Tarihi’ konu üzerine yazılmış ilk anlatısal kitap. İnsanlık tarihinde bugüne dek beyinle ilgili bilinen inançlar, düşünceler, keşifler, kafa karışıklıkları, yöntemler, kavramlar, deneyler, kuramlar ve tartışmalar kitapta akıcı bir dille anlatılıyor. Bütün bunlar beynin tarihine ve beyin bilimlerine katkıda bulunmuş kişilerin hikâyeleriyle paralel bir şekilde sunuluyor. Anlatıdaki…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
lubistan · 5 years ago
Text
Nörobilim Günlüğü
Bu günlüğü 2011 yılında yayımlanmış olan D. Eagleman’ın Incognito kitabıyla başlatıyorum. Bölüm 1 için.
Nörobilim için popüler bir giriş kitabı olan Incognito, girişte bizi Pink Floyd’un Brain Damage şarkısında geçen  There's someone in my head but it's not me şarkı sözüyle karşılıyor. Kafamın içinde biri var ama o ben değilim. Şarkının Syd’e atfedilmesi bir tarafa, Eagleman’ın bu şarkı sözünü örnek vermesinin sebebi; bilinen manada beyin işlevlerimizin sadece bilinçli süreçlerden oluşmadığı, bilinçdışı süreçlerin de olduğu ve hatta bütün işleyen vücut mekanizmasını yöneten bir aygıt olduğunu vurgulamak için aslında. 
Eagleman, insan zihninin merkezinde bilinçliliğin, yani kendi benliğinin merkezde olmamasının hikayesini Kopernik’ten başlatıyor. Kopernik dünyanın -yani insanın- her şeyin merkezinde olmadığı, klasik kabul olan Ptolemaios’un savını çürütecek şekilde Dünya’nın Güneş, Ay’ın da Dünya’nın etrafında olduğunu ileri sürmüştü. Tabi bu düşüncenin ilk Hypatia (m.s. 400)  tarafından öne sürüldüğünü görmezden gelirsek. Asıl önemli olan nokta şu; insanlık tarihi boyunca Kopernik, Marx, Darwin, Freud insan benliğine darbeyi vurmuş kişilerdi. Bir mekanizma ortaya koyuyorlardı ve bu mekanizmada aslında insan özne değildi, bütün bu süreçlerin, mekanizmanın bir parçasıydı. Bu birinci adımdan, yani bütün mekanizmaların ortasında bulunmadığımızı gördükten sonra Eagleman retrospektif bir taramayla Aquinas’tan Leibniz’e, sosyolog olmayan doktor Weber’den Cartell’e kadar aslında zihin aygıtı içinde bilinçli olmayan süreçlerin var olduğunun ve düşünmenin aynı zamanda mekanik temellerinin olduğunun tohumlarını anlatıyor. Sistematik bir giriş. Kısa bir şekilde klasik düşünce mekanizmalarından önce nasıl kurtulduğumuzu sonra ise zihin aygıtında bilinçli süreçler dışındaki öğelerin de olduğunu kabullenmemiz gerekiyor.
Burada artık Darwin’in devrimsel ve insanın herhangi bir yaşam biçiminden farksız sayılmadığını gösteren Türlerin Kökeni’nin yayımladığı dünyada ortaya çıkan Freud’a geçiş yapabiliriz. Nitekim Freud bütün bu tohumları birleştirip, önümüze sistematik bir aygıt sunmaya çalışıyor. Yeni bir keşif sayılmaz, aslında çok da önemli değil. Önemli olan bütün bunları birleştirip bir sistem, bir yapı, bir mekanizma haline getirmiş olması. Başka bir popüler yorum da biz yapalım. Her ne kadar beğenmesem de Netflix içeriği olan Freud dizisinin ilk bölümünde Freud bilim camiasından oluşan bir amfide zihin ve psişik örgütlenmeyi şöyle anlatır; 
Ben bir evim. İçim karanlık. Bilincim yalnız bir ışık. Rüzgardaki bir mum. Ttireşen bir alev. Bazen burada, bazen orada. Geri kalan her şey gölgede. Geri kalan her şey bilinçaltında...
Kitap benim olsaydı şöyle bir not düşerdim; aslında Freud’un erken dönemlerinde zihinsel süreçlerin nörobilimsel izdüşümlerinin peşine düşmüştü. Buraya girmeyeceğim malum çok uzun bir mesele ama örnek için Freud’un kendi çizimi olan bir şema bırakıyorum.
Tumblr media
Şema özetle a nöronu üzerinden gelen uyarının,  α ve β tarafından baskılanıp b nöronuna aktarılmasını anlatıyor. Aslında Freud tam olarak bunun peşindeydi, yanı baskılanmanın nöronlar arasındaki süreçlerden, daha geniş ifadeyle zihinsel süreçlerin nöronlar arasındaki bağlantılarla açıklanmasına yaklaşmıştı. Ne yazık ki döneminde nöronlar arasındaki boşluk olan sinapsların bile yeni bulunması gibi bilimsel yetersizlikler olmasaydı belki de psikanalizden daha çok nörobilimci olarak devam edecekti. Bu da bence güzel bir dipnot olurdu.
Freud zihinle alakalı dönemine kadar gelen bütün tohumları birleştirip ve Kopernik, Darwin gibi de yapısalcı görüşüyle birleştirerek zihnin ve psişik işlevlerin belli mekanizmalara, fiziksel temellerine dayandırarak önümüze bir şema koymuştu. Bazı kuramları hala tartışılır fakat perspektifi günümüzde beynin gözlemlenebilir olmasıyla birlikte tekrar gündeme geldi. Önemli olan perspektifiydi yani, bir mekanizma ortaya koymak ve bilinen klasik manada insan-ben merkezli düşüncenin dışına çıkmaktı.
Eagleman, Freud kısmından sonra popüler örnekler vererek -Mel Gibson’un alkol etkisindeyken polis memuruna Sen Yahudi misin? sorusunu sorması gibi- bilindışı durumlarımızın günlük hayatta da karşımıza çıktığını gösteriyor. 
Birinci kısımda ikna olduk. İkinci bölüme geçmeye hazırız.
7 notes · View notes
panoptik · 6 years ago
Text
Beynine demir saplanan adam: Phineas Gage
Tumblr media
Yukarıdaki görseli @nemfrog​ ’da gördüm. Bu kadar özelliğe rağmen beynimizi kullanamayışımızı düşündüm. Resim aynı zamanda  Philip Selznick’in “Humanist Science: values and ideals in social inquiry” kitabının kapağı. 
Şimdi size psikoloji derslerinde mutlaka karşınıza çıkacak temel bir vakadan bahsetmek istiyorum. Zaten dünya genelinde o kadar popüler bir olay ki, çoktan duymuş bile olabilirsiniz. Gage Vakası…
Demiryolu işçisi Phineas Gage, 13 Eylül 1848 günü, tarihe “Amerikan Demir Kol Vakası” olarak geçecek çok ağır bir kaza geçiriyor. Vermont eyaletinde Rutland&Burlington demiryolunun inşasında çalışan Gage, patlatılacak olan bir kayanın üzerinde açılan deliğe, 110 santim uzunluğundaki bir demir kullanarak barut, fitil ve kum doldurmuş. Birden barut patlıyor ve 110 cm uzunluğundaki demir sopa Gage'in sol gözünün altından girerek beyninden çıkıyor. Ayni aşağıdaki kafatasında resmedildiği gibi. Zaten yandaki demir sopayı tutan adam Gage'in ta kendisi.Altındaki ise Gage’in müzede tutulan gerçek kafatası imiş.
Tumblr media Tumblr media
Fakat Gage bu olayı yasar yaşamaz sakince yerden kalkmış. Olayın şoku geçer geçmez konuşmaya başlamış ve böylesine ciddi bir kaza yaşanmamış gibi dik şekilde atına binerek doktora gidebilmiş. Doktor onu ilk gördüğünde öldüğünü sanmış. Nabzını kontrol etmiş ve yaşadığını anlamış. Gage olaydan sonra belirli bir süre boyunca doktorların bakımında kalmış ve tekrar normal hayatına dönmeye çalışmış. Kazada sadece sol gözünü kaybetmiş, sağ gözü ise sıkıntısız görmeye devam ediyormuş.
Gage normal hayatına döndükten sonra eskiden olduğundan çok daha farklı davranışlar göstermeye başlamış. Aynı şekilde çalışabilmesine rağmen algısal problemler yaşamaya başlamış. Eskiden kibar ve disiplinli olmasına karşın herkese karşı aşırı tahammülsüz, küfürbaz ve disiplinsiz birine dönüşmüş. Aldığı yaraya ve acılara 10 yıla yakın bir süre dayanabilmiş.
Aradan geçen 164 yılın ardından, bilim insanları Gage’in kafatasına ait en detaylı modeli çıkarmayı başardı.  Yapılan çalışmalar sonucunda Gage’in prefrontal korteksi yok olacak kadar büyük yaralar almış 
“Araştırmacılar, Gage’in beyninde oluşan hasarı derinlemesine inceleyerek, yaşadığı kazanın ayrıntılarını çıkardı. Horn ve ekibi, kafatasının üç boyutlu modelini yeniden oluştururken, kazada parçalanan kemikler, demir çubuğun çapı ve Gage’in kazadan sonra konuştuğuna dair bilgileri değerlendirdi. Mümkün olan tüm verilerle demir çubuğun beyinde izlediği yolu kesin olarak belirlemeye çalışan Horn, 10 milyon olası sonuç arasından bir tanesinde karara vardı. Ardından, 25 yaşında olan ve Gage ile aynı eli kullanan 110 erkeğin beyin taramaları çıkarıldı. Taramalar, Gage’in kafatası boşluğuna tam olarak uyacak beyin modelini oluşturmak için kullanıldı. Elde edilen beyin modeli ile demir çubuğun izlediği yol bir araya getirildiğinde, Gage’in beyninde oluşan hasar da ortaya çıkmış oldu. “
Gage’in beynindeki sinir yollarıyla, 110 veri tabanından alınan sağlıklı insan beynine ait sinir yolları, kazanın neden olduğu değişimi net bir şekilde gösterdi.
Horn, yaptıkları araşt��rmanın sadece tarihi bir olayı aydınlatmakla kalmadığını, aynı zamanda modern tıp için de önemli bir kazanç olduğunu belirtti: “Ön loblardaki beyaz doku kaybı, bunamayla bağlantılı olduğu gibi Gage’in yaşadıklarıyla da uyuşuyor. Beynin hangi kısımlarının davranışları etkilediği konusunda çok önemli bulgular elde ettik.” Soldaki görsel sağlıklı bir insanın sinir yolları iken sağdaki ise malum şekilde Gage’in sinir yollarını gösteriyor.
Tumblr media
Bu çalışma beynin bölümleriyle davranışlarımız arasındaki ilişkiyi aydınlatmış. İşin nörobilim kısmında Alzheimer gibi karakter değişimi yaşatan hastalıkların veya ilaçların beyinde yaratmış olduğu farklılıkların, karakter üzerindeki etkileri anlayabilme çabasına gün gibi doğmuş. Felsefi olarak ise beden, ruh, kişilik, karakter tartışmalarına yepyeni bir bakış açısı getirmiş; ama pek tabi bizde o yöne bakan yok. Bu konu ise bambaşka bir tartışmanın konusu olarak bir köşede dursun.
517 notes · View notes
Text
Tumblr media
RUHLAR ÜÇLEMESİ SERİSİ
Cadıların Keşifi_Gecenin Gölgesi_Hayat Kitabı
Kitabın Yazarı: Deborah Harkness
Kitabın Yayınevi: Pegasus
Kitabın Türü: Roman_Fantastik
(-)-(-)-(-)-(-)-(-)-(-)-(-)-(-)-(-)-(-)-(-)-(-)-(-)
İnsanların dışında vampir,cadı ve iblislerin yaşadığı bir dünya.Oxford Üniversitesi'nde çalışan, simya tarihi profesörü, güçlerini reddeden bir cadı. Diana Bishop.John Redciliffe Hastanesi'nde Oxford Nörobilim Bölümüne bağlı bir biyokimya profesörü olan 1500 yıllık hayatına bir sürü başarı sığdırmış bir vampir. Matthew Cairmont.
Dünya'da yaşayan dört ırkın başta sayıları eşit olsa da zaman geçtikçe insanlar hariç diğer ırkların sayısı azalır ve diğer ırklar insanlara kendilerini fakettirmeden aralarında yaşamaya başlar. Ashmole 782 adlı yıllar önce bir cadı tarafından yazılmış bir el yazması var ve bu yıllardır kayıp. Bütün ırklar bu yazmanın peşinde çünkü içinde kendi ırkları hakkında çok önemli bilgiler olduğunu düşünüyorlar.
Diana yıllarca büyüden ve cadılıktan kaçmış biri olarak Oxford'un Bodleian Kütüphane'sinde yanlışlıkla bu yazmayı bulur. Yazma bir büyüyle yıllarca koruma altındadır ve Diana anlamadan bu büyüyü bozar. Yazma bu arada Diana ile kendi arasında bir bağ kurar ve bütün yaratıklar bu bağı farkedip Diana'nın peşine düşer.Bu peşine düşenlerin arasında da Matthew Cairmont da vardır.
(-)-(-)-(-)-(-)-(-)-(-)-(-)-(-)-(-)-(-)-(-)-(-)-(-)-(-)
Hayatımda okuduğum en güzel serilerden birtanesi. Tek kelime ile BA-YIL-DIM. Okurken çok zevk aldığım " daha önce neden okumadım" dediğim, bittiginde de karalar bağlıyarak "keşke hiç bitmeseydi" dediğim bir seri. Serinin sadece bir tane eksi yönü var. O da yazarın kitapta çok ayrıntıya girmiş olması. Her konuya değinerek çok bilgi kullanıp ayrıntı vermiş.Bunun dışında kitaba aşık oldum diyebilirim.
Kitapda Oxford gibi yerlerin çok başarılı bir şekilde kullanılması - ki yazar da Oxford Üniversitesi'nde eğitim aldığı için pek fazla zorlanmadığına eminim.
0 notes
istandistmag · 6 years ago
Text
Romanlar Yoluyla Beyni Öğrenmeye Ne Dersiniz?
“Edebiyatta Beyin Hareleri” beyni edebiyatla anlatıyor
Sanatın en önemli dallarından biri olan edebiyat, beyin alanında yazılan bilimsel bir kitabın konusu oldu. Nöroloji uzmanı Prof. Dr. Oğuz Tanrıdağ tarafından kaleme alınan “Romanlar Yoluyla Beyni Öğrenmek-Edebiyatta Beyin Hareleri” isimli kitapta epilepsili Fyodor Dostoyevski, Alzheimer hastalığına yenik düşen romancı Iris Murdoch gibi pek çok sanatçının hayatı, hastalıkları ile ilişkileri ve bunların eserlerine yansımasına yer veriliyor.
Üsküdar Üniversitesi Nörobilim Anabilim Dalı Başkanı, NPİSTANBUL Beyin Hastanesi Nöroloji Uzmanı Prof. Dr. Oğuz Tanrıdağ, “Romanlar Yoluyla Beyni Öğrenmek-Edebiyatta Beyin Hareleri” isimli yeni kitabında nörolojiye edebi açıdan yaklaştı. Kitapta edebiyat dünyasının en önemli yazarlarının eserlerinde kahramanları aracılığıyla değindikleri beyin hastalıklarının yanı sıra sahip oldukları hastalıkların hayatlarına ve eserlerine nasıl yansıdığına değiniliyor.
Edebiyat-beyin ilişkisine farklı pencerelerden bakılıyor
Boyut Yayınları’ndan çıkan kitap, “İnsan belleğinin yapısı nasıl anlaşılabilir?” “Nörobilim neden koyu renkli takım elbise giyer?”, “Dünya sağ beyinliler tarafından yönetilseydi nasıl bir yer olurdu?”, “Bir nörolog nasıl edebiyatçı olur?”, “Gözün gördüğünü beyin neden kabul etmez?”, “Günümüzde nöro-romanların işlevi ne olabilir?”, “Roman okurken kafamızda neler olur biter?”, “Dostoyevski ve epilepsi ne türden bir bütünlüktür?”, “Dostoyevski nöron teorisini nereden biliyordu?”, “Alzheimer hastalığı bir edebiyatçıyı nasıl yok eder?” ve “Proust’un kayıp belleği Eco’da nasıl ortaya çıkar?” bölümlerinden oluşuyor.
Prof. Dr. Oğuz Tanrıdağ, “Edebiyatta Beyin Hareleri” isimli kitapta, farklı edebiyat örneklerinde karşımıza çıkan beyinle ilgili izlenimleri, düşünce tarihi bütünlüğü içerisinde nörobilimdeki karşılıklarıyla birlikte ele alıyor. Prof. Dr. Tanrıdağ, eserlerinden örnekler verdiği bu yazarlar yoluyla bazı beyin işlevleri ve hastalıkları konusunda sahip olduğumuz bilgilerin, bize söylenildiğinden daha eski tarihlerde veya güncel ama alışılmışın dışında kabul edilen kaynaklar içinde yer aldığını ve okunmayı beklediklerine dikkat çekiyor.
Nöroestetik, beyin ve sanat ilişkisini araştırıyor
Sosyal ve kültürel beyin araştırmalarının insan sosyal ve kültürel hayatının evrimsel ve sosyal psikolojiler eşliğinde incelendiği ve beyindeki sosyal ve kültürel mekanizmaları sorgulayan araştırmalar olduğunu belirten Prof. Dr. Tanrıdağ, “Bu araştırmalar sayesinde beynin sanatın temel kavramlarıyla ilişkisini de anlamaya başladık. Böyle bir zeminde beyin sanat ilişkileriyle ilgili yeni bir deney ve bilgi alanı ortaya çıktı. Bu alan nöroestetiktir. Nöroestetik, sanatın insanda biçim ve içerik olarak uyandırdığı güzellik ve haz duygularının insan yapısındaki ve tabii ki beyindeki biyolojik mekanizmalarının araştırılmasıdır” dedi.
Dünya sağ beyinliler tarafından yönetilseydi
“Dünya sağ beyinliler tarafından yönetilseydi nasıl bir yer olurdu?”sorusunun cevabına yanıtlar arayan Prof. Dr. Oğuz Tanrıdağ, daha önce bir yazı dizisinde ele alınan bazı siyasetçilerin özelliklerini göz önünde bulundurarak bazı tespitlerde bulunuyor. Prof. Dr.Tanrıdağ, aralarında eski başbakanlardan Bülent Ecevit’in de bulunduğu çeşitli ülkelerin cumhurbaşkanlarından örnekler verdiği bölümde “Dünya sağ beyinliler tarafından yönetilseydi çok daha az ırkçılık, sömürgecilik, ayrımcılık, savaş, ölüm ve açlık olurdu”tespitinde bulunuyor.
Dostoyevski’nin romanlarındaki epilepsili karakterler
Kitapta epilepsi hastası olan Dostoyevski’nin hastalığı ile ilişkisi, epilepsiyi eserlerinde nasıl ele aldığı da değerlendiriliyor. Prof. Dr. Tanrıdağ, Dostoyevski’nin Budala romanını bu kitapta ele almasının nedenlerini şöyle açıklıyor: “Romanın başkarakteri olan Prens Mişkin’in saralı yani epilepsili olmasıdır. İkinci ise edebiyatçılar arasında Dostoyevski’nin epilepsi hastası olarak bilinmesi ve hastalığının romanlarında yazdıklarını etkilediğine hatta şekillendirdiğine inanılmasıdır” diyor.
“Edebiyatta Beyin Hareleri” isimli kitapta 2006 Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanan yazar Orhan Pamuk ve çağdaş Alman edebiyatının kurucularından Friedrich Schiller’in de aralarında bulunduğu birçok edebiyatçı ve eserlerinden örnekler yer alıyor.
The post Romanlar Yoluyla Beyni Öğrenmeye Ne Dersiniz? appeared first on İstanbul'a dair en güncel haber sitesi.
from WordPress https://istandist.com/romanlar-yoluyla-beyni-ogrenmeye-ne-dersiniz/
0 notes
fhcam · 7 years ago
Text
Ünlü beyin cerrahı Prof. Madjid Samii’ye fahri doktora
Ünlü beyin cerrahı Prof. Madjid Samii’ye fahri doktora
Üsküdar Üniversitesi’nin daveti ile Türkiye’ye gelen Prof. Dr. Madjid Samii, NPİSTANBUL Beyin Hastanesi’nde düzenlenen törene katıldı. Üniversitenin Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Avrupa’nın ikinci, Türkiye’nin birinci nörobilim hastanesi olarak tarihi bir gün yaşadıklarını belirterek “Avrupa’daki ilk sinirbilim hastanesinin kurucusu ve yöneticiliği görevini yürüten Prof. Madjid Samii…
View On WordPress
0 notes
aklingolgesi · 1 year ago
Text
ANTİK DÖNEMDE NÖROBİLİMİN SERÜVENİ | MISIR, YUNAN VE ROMA TIBBINDA BEYİN
İnsanlık tarihine damgasını vuran şüphesiz en çarpıcı araştırma alanlarından biri, bilim dünyasında yeni kapılar aralayacak güçte, insanlığın kendisini doğayı ve evreni anlama çabasında büyük bir adım olan günümüz popüler bilim dallarından nörobilim. Peki, gelecekte hayatımıza etkisinin büyük olacağını tahmin ettiğimiz nörobilimin antik dönemdeki çalışmaları nelerdi? Hangi insanlar neler söyledi,…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
dipnotski · 5 months ago
Text
Joseph LeDoux – Bilincin Tarihi (2024)
Bilincimiz bizi diğer canlılardan ne şekilde farklı kılıyor? Alanında öncü bir nörobilim profesörü olan Joseph LeDoux, tek hücreli organizmalardan başlayıp kompleks canlılara ve insanlara kadar gelerek beynin nasıl evrimleştiğini adım adım anlatıyor. Milyonlarca yıl önceki atalarımızla aramızdaki benzerliklere yeni bir perspektiften bakan LeDoux canlılığın tarihini başlangıcından bu yana önümüze…
0 notes