#mistisizm
Explore tagged Tumblr posts
Text
gravur baski irem yilmazturk 2023
3 notes
·
View notes
Text
61. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde 'Hükümdarlık' Filmi Gösterimi
61. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde “Hükümdarlık” Filmi Gösterildi Bu yıl 61’incisi düzenlenen Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali kapsamında ilk olarak “Hükümdarlık” filminin gösterimi gerçekleştirildi. Antalya Büyükşehir Belediyesi’nin ev sahipliğinde düzenlenen bu prestijli festival, film gösterimleri, söyleşiler ve çeşitli oturumlarla dolu bir program…
#Altın Portakal#Antalya#Calabria#Film Festivali#Hükümdarlık#Isabella Torre#kültürel bağlam#mistisizm#Sinema#Uluslararası Film Yarışması
0 notes
Text
“SAYFA GÖRÜNTÜLENEMİYOR” DENEN O YERDEYDİK"
Brecht bir gün Hitler’e ses çıkarmayan sanatçılara seslenir:
"Sizler şu an batmakta olan geminin duvarlar��na çiçek resimleri yapıyorsunuz ve bunun adına da sanat diyorsunuz"
Bertold Brecht’in bu uğultulu seslenişi bugün hâlâ devam ediyor, hem de yükselerek. O günden bugüne hiçbir şey değişmedi. Sıcak ve soğuk savaşlar hep oldu. Krizler, ekonomik, toplumsal, sosyal bunalımlar hiç hız kesmedi. İnsanlar, mekânlar ve zaman değişti ama kötülüğün hep zirvede olması ve güçlünün güçsüzü ezmesi karşısında insanların büyük çoğunluğunun suskunluk bulutlarının altına sığınarak yaşamayı seçmesi hiç değişmedi.
İnsan kavramına peş peşe vurulan çekiç darbelerinin çıkardığı otomatik sesler ve etrafa sıçrayan sistem kanı; sermaye sınıfının atığının boşaltılmasıdır. Bu manzara dünyanın birçok ülkesinde (üçüncü dünya ülkeleri başta olmak üzere) devam etmektedir. Vahşi kapitalizmin işleyişi böyledir. Bazı yerlerde sadece kapitalizm bazı yerlerde de vahşi kapitalizm denmesi de yanlıştır. Çünkü kapitalizm doktrin olarak zaten vahşidir. Varlığı o kelimeye dayanmaktadır. Marx’ın seslenişi hâlâ devam etmektedir.
Manzara böyleyken, hiçbir şey olmamış, yaşam dolu evler söndürülmemiş, ışıklar hiç sönmemiş, göz göre göre karanlıklar gelmemiş, katliamlar olmamış, faşizmin saraylarından aşağıdakilere zulmün mızrakları savrulmamış gibi… Çiçek resimleri yaparak buna sanat demek, ne büyük bir aldanış, değil mi?
Yaşamsal olan her şey edebiyat ve sanatı mutlak ilgilendiriyor. Sanat, emeğe bandırılmış fırçaların ve dağlardan getirilmiş sözcüklerin sahne aldığı bir tepki gösterme yöntemidir. Slogan da bir tepki yöntemidir. Bağırmak, toplanmak, yürümek, kötülüğün karşısında olmak, örgütlenmek… Hepsiyle beraber, hepsini de içine alarak; en sonuç getirici tepki yöntemi sanattır. Çünkü sanatta estetizm vardır. İmgeler, hayal gücü ve yola çıkmış düşler vardır, dikkatleri bu yöne çeviren.
Bu sıkıcı, sevimsiz kavramsal sözlerden sonra; kitaplar, yazarlar ve şairler bağlamında küçük değinilerle kısa bir yolculuk iyi gelir sanırım. Bu iki kasaba veya iki şehir arasında bir tren yolculuğu da olabilir veya Akdeniz’de bir yelkenliyle şiirsel bir yolculuk. Etrafımızda hakiki hislerin bizi yalnız bırakmadığı içsel ve varoluşsal bir yolculuk.
Bilinç akışı tekniğinin en iyi ustalarından biri olan James Joyce’un üç kitabını ıstırap dolu bir sabırla okudum belirli zaman aralıklarıyla. Istırap diyorum çünkü okuduğum en karmaşık yazarlardan biridir Joyce. Onu okurken düşünceler ırmağına dalmak ve sık sık eski sayfalara d��nüp imgelere yeni baştan şekil vermek gerekiyor. "Ulysses" bunların en zoruydu. Brosh’un “Vergilius’nun Ölümü” kitabından sonra dünyanın en zor ikinci kitabı diyebilirim. Bu kitabı okumaya başlayıp da azimle sonunu getirmeye çalışmak büyük bir çılgınlık. Onlar öpülesi insanlardır. 700 küsur sayfadan oluşan ve Dublin’de geçen 24 saati anlatır. Bambaşka ve tatlı bir kamaşmayla beyni yoran bir roman tekniği ile yazılmış ve çeviri açısından da büyük güçlükler oluşturmuş bir kitap. Gözlerine, belleğine ve sabrına güvenen o öpülesi insanlar, sizler ne güzelsiniz.
Joyce’un "Dublinliler"i Ulysses’e kıyasla daha yalın ve anlaşılır bir dille yazılmış öykü parçacıklarından oluşur. Romanda olay ve aksiyon sevenlerin tercih etmeyeceği ancak gerçek edebiyatseverler ve okurlar için önemli bir kitaptır.
Yine Joyce’un "Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi" ise iki solukta bitirilebilen bir yarı biyografi kitabı. İlk iki kitaba göre çok daha sade ve akıcı. Modernizm akımın temsilcilerinden olan Joyce’un bu kitabının bazı bölümlerinde post-modernizm esintileri de görülmektedir. Mistisizm, Hristiyanlık, kilise ve azılı geleneğin baskıladığı genç bir karakterin “sanatçı kimdir” sorusu karşısında afallayarak kendini bulmaya çalışması kitabın bence en önemli bölümüdür.
Ahmet Cemal tarafından çevirisi kırk yılda bitirilen ve yine bilinç akışı tekniği ile yazılmış olan Hermann Broch’un “Vergilius’nun Ölümü” adlı eseri Roma’nın en büyük şairi olan Vergilius’nun ölmeden önceki son 18 saatini anlatıyor. Orada kendisiyle yüzleşmesi, hayatının amacı ve sanatıyla hesaplaşması ön plana çıkıyor. Şairin, edebiyatçının o acı verici sorgulaması ve hesaplaşması başlar: “Ne işe yaradı eserim?” diye sorar kendine Vergilius. Kitabın çevirmeni Ahmet Cemal kitaba yazdığı önsözde şunu vurgular:
“Roma’da iktidar sahipleri ve halkın bir kesimi tarafından daha kendisi hayatta iken onca yüceltilmiş şiirleriyle, gerçekte acılarla, kargaşayla ve adaletsizliklerle dolu bir dünyada aslında neyi değiştirebilmiş olduğunu sorgular. İç monoloğun akışı boyunca bu sorgulama, şiir sanatından yola çıkarak sanatın geneline yayılır ve ‘Sanat neyi değiştirebilir?’ sorusunda odaklaşır.”
Sanatta ve edebiyatta; insanlık adına sorgulamalar, hesaplaşmalar ve sistem eleştirisi yapan örnekleri çoğaltabiliriz. Ülkemizde de özellikle birinci dünya savaşından sonra bazı akımlar sanata ve edebiyata sokulmuştur. Bütün dünyada faşizmin ve savaşların korkunç sonuçlarının ortaya çıkmasıyla toplumcu gerçekçilik akımı; şiir, roman, resim ve sanatın birçok dalında kendini göstermiştir. Garip, ikinci yeni, Maviciler de 1940 ve 2000 yılları arasında yerini almıştır. Toplumcu gerçekçiliğin temsilcilerinden Nazım Hikmet, iyi bir şair ve aynı zamanda iyi bir devrimciydi. Marksist devrimciliğini çıkardığımızda belki de sadece şiiriyle bu kadar yüksek derecede anılmayacaktı. Ama o hem sanatı hem de devrimci kimliğiyle en güzel şekilde ortaya koymuştur memleketindeki insan manzaralarını. Ona vatan haini dedikleri gün bütün sosyalistler ve devrimciler vatan haini sayılmıştı. Biz bugün vatan haini olmaya devam ediyoruz. Mahpuslarda yatarak bedel ödeyen ve sürgünlere yollanarak en güzel yıllarını feda eden Nazım, onu vatan hainliği ile suçlayanların Amerikan emperyalizminin işbirlikçileri olduğu gerçeğini haykırmıştı ve azılı kapitalizmin piyonlarına karşı “Hiçbir korkuya benzemez halkını satanın korkusu.” diye en yüksek perdeden seslenmişti. Nazım’ın seslenişi gerçeği parçalarcasına hâlâ devam ediyor.
Zor yılları başka bir yerinden tuttu İkinci Yeniciler. Absürt ve anlaşılmazdılar. Çok anlamlı kelimeler, anlam oyunları, anlamsızlık, kıstırılmışlık, kolu kanadı kırık imgeler, postmodernizm. Ete kemiğe bürünen bir başkaldırı ve genellikle ideolojik altyapıya dayanan bir isyan olmaksızın yazdılar… Bir keresinde şiir tıkanmıştır diyen Turgut Uyar’a yanıtı 2000’li yıllara kadar kimse veremedi. Çünkü ikinci yeniden sonra istisnalar hariç her şair ikinci yeniyi taklit etmiştir. Ama İkinci Yeni de Brecht’e yanıt verememişti. "Sizler şu an batmakta olan geminin duvarlarına absürt resimler yapıyorsunuz ve bunun adına da sanat diyorsunuz." Brecht’in seslenişi bugün hâlâ devam ediyor, hem de üzerine ıssızlık sosu ekilerek.
Nobel ödüllü Orhan Pamuk çok iyi bir yazar ama çok iyi bir fikir-düşünce adamı değil. Neredeyse bütün kitaplarını okudum. Yazma ve öyküleme konusunda her biri birer altın kaynak. Yazı ormanında zor şeylerin üstesinden gelmesini bilen ender yazarlardan. Bu oldukça belirgin ve tartışılmaz. Onu biraz Marcel Proust’a benzetirim. Onun gibi çok iyi bir anlatıcı. Ama kala kala aklımda en çok Masumiyet Müzesi’ndeki Füsun’un donu kalmış. Füsun’un çiğnediği sakız ve sigara izmariti de yabana atılmaz.
Bu ülkenin en iyi yazarı (dünyanın da sayılı birkaç yazarından) Yaşar Kemal’dir. Bütün kitaplarında hem edebi hem de toplumsal açıdan en iyi resitalleri o sunmuştur. Şair olsaydı daha da zirveye çıkacağından eminim. İnce Memed’leri okuyup da etkilenmeyen kimse yoktur sanırım. Bütün akımların ortalama bir karışımı vardır onun kitaplarında. O yazıyı siyasallaştırırken, toplumsal mesajlar verirken; gerçekçilikten uzaklaşmadan, edebiyattan kopmadan yapmıştır bunu. Ta eskiden bugüne zulme başkaldırma yeteneği olmayan Anadolu insanına her ne kadar kızgın olsa da, zulmün ve kötülüğün temsilcileri olan ağalara ve beylere şöyle seslenmiştir: “Ağalar biter de ince memedler bitmez.” Bunu söylerken örgütlülüğü de ekleyerek söylediğini zannediyorum. Çünkü ancak o zaman anlam kazanır bu söz. Yaşar Kemal’in seslenişi hâlâ devam ediyor.
2023 yılındayız. Şiir ve yazı nerede olmalı? Batan gemi metaforu devam ediyor. Çünkü bunca yıkıntı, yoksulluk, sömürü, felaket ve kötülüğün hâlâ sürüyor olması, işçi ve emekçi sınıfının yeterince örgütlü olamaması, birliktelikten gelen gücünü kullanamamasının yaşama bıraktığı umutsuzluk irini; sanat ve sanatçının yüzüne de yerleşmiştir. Edebiyat bir korkaklar yığını haline gelmiştir. Evet, çok iyi anlatıcılar var. Zaten her yer anlatıcı dolu. Ama tepkisel yürüyüşlerde, mitinglerde, alanlarda ne bir şair ne bir yazar görürsünüz, birkaç sinemacı hariç. Çünkü bütün vakitlerini küçük burjuva normuna bürünerek, kısıtlı konformist hareketlerle, sevimli salonlarda hâlâ çiçekli resimler yapmaya devam ediyor sözde sanatçılar. Onların adına “Salonsalcılar” diyorum.
Eğer gerçek bir şair, yazar veya sanatçı olarak anılmak isteniyorsa; “sanat sanat için mi yoksa toplum için mi” çıkmazına düşmeden, her ikisini de önemseyerek, edebilikten kopmadan ama bizi öldüren şeyin ne olduğunu asla unutmadan bir yumruk gibi taşımalıyız yürek ve zihin işçiliğinin akşamında oluşan sözcükleri ve onların cesur renklerini. Sanatçı ve edebiyatçı, sistemin ürettiği iktidarların değil, direnenlerin yanında olmalıdır. Yoksa ekrana düşen tek sanat eseri “sayfa görüntülenemiyor” olacaktır. O sayfa toplumların körlük sözleşmesidir.
“Salonsalcılar” adlı eski, sevimsiz, biraz postmodern, toplumcu, absürt, gerçekçi, garipçi, hiçinci, olmayan üçüncü yenici ve mavici bir şiirle sizi baş başa bırakıyorum ve sır (t) çantamı alıp kısa bir süreliğine uzaklaşıyorum dünyadan, yeni sözcükler toplamak için.
“SALONSALCILAR”
geç kaldınız, yalnızlık az önce başladı salonda adım atacak yer yok his yoğunluğundan
toplum bükücüleri, cehennem uzmanları yer göstericiler, oturma ustaları, koltukçular hiçlik bilimcileri, yedek peygamberler, anayasa yapıcıları, vicdan tacirleri, çıkma İslamcılar, çakma devrimciler, sömürene sonsuz sadakatle bağlı oldukça kullanışlı kusursuz bayrak sevicileri, umutsuzluğun itaatkâr tasarımcıları, şeklen ahlakçı ruhen ayakçılar, şiir baronları, lirik koro, harf tamircileri ve üst düzey orijinal cümle kurucuları her biri, her biri elinde başkaları için hazırladığı mağlubiyet defteriyle cebelavi sokağının bütün çocukları orada
sizi gidi mutlular!
yedek şefkat ve acı çekme korkusu kokuyor içerisi öpüşmek için şımarttığım dudaklarımı sakladım iç kanama geçiren bir kıyı karşıladı gölgemi herkesin ağzı nasıl da hazır keskin nişancı sözcüklere gülüş mesafesi sıfır, göz gözü görmüyor salonda sis yoğunluğundan
sizi gidi aşksızlar!
merhamet kısa boylu bir kelime üstelik saat sekizi acımasızca geçiyor hem siz ertelenmiş bir ıstırap görünce başka yöne çevirmeyin kafalarınızı hem şimdi siz niye geldiniz ki bu saatte sürekli unutup dururken bizi neyin öldürdüğünü
kısa bir sessizlikten sonra herkes yüzüne taktığı mezarlıkla “ama ve çünkü” lerle dolu çekmesine geri döndü bense mahkûm olma arzumu büyüterek içimde tebessüm ederek ayrıldım göğsümde yanıp sönen katarsis yoğunluğundan
13 notes
·
View notes
Text
MATERYALİZM
Pratik nedir? Pratik; gerçekleştirme işidir. Örneğin, sanayi, tarım, bazı teorileri (kimyasal, fiziksel ya da biyolojik teorileri), gerçekleştirirler (yani gerçeğe geçirirler). Teori nedir? Teori, gerçekleştirmeyi istediğimiz şeylerin bilgisidir. Yalnızca pratik olabilir – ama o zaman yalnızca göreneğe dayanarak gerçekleştirilir. Yalnızca teori olabilir – ama o zaman da tasarlanan, kafada tasarlanan şey çoğu kez gerçekleşemez. Demek ki, teori ile pratik arasında bağlantı olması gerekir. Bugün sorun, bu teorinin ne olması gerektiğini ve pratik ile bağlantısının nasıl olması gerektiğini bilmektir. Doğru bir devrimci eylemi gerçekleştirebilmek için, doğru bir tahlil yöntemi ve doğru bir düşünme yönteminin gerekli olduğunu düşünüyorum. Bütün olguların çözümünü verecek bir dogma değil ama hiçbir zaman aynı olmayan koşulları ve olguları hesaba katan bir yöntem, teoriyi pratikten, düşünceyi yaşamdan hiçbir zaman ayırmayan bir yöntem gerektiğini düşünüyorum. İşte açıklamaya, anlatmaya niyetlendiğim bu yöntem, Marksizm’in temeli olan diyalektik materyalizm felsefesinin içerdiği yöntemdir. halk dilinde materyalist denince, maddi zevkleri tatmaktan başka bir şey düşünmeyen kimse anlaşılıyor. Madde (mattiere) sözünü içeren materyalizm sözcüğü üzerinde sözcük oyunu yapılarak, ona baştan aşağı yanlış bir anlam verme yoluna gidiliyor. Ben, materyalizmi öğrenip incelerken, ona, -sözcüğün bilimsel anlamında- gerçek anlamını geri vermek gerektiğini gördüm; göreceksiniz ki, materyalist olmak, bir ülküye sahip olmaya ve bu ülküyü zafere ulaştırmak için savaşım vermeye engel değildir. felsefe, dünyanın en genel sorunlarına bir açıklama bulmak ister ama, insanlığın tarihi boyunca, bu açıklama, her zaman aynı olmadı. İlk insanlar da doğayı, dünyayı açıklamak istediler ama bunu başaramadılar başaramadıkları her açıklamada MİSTİSİZME yönelindi dünyayı ve bizi çevreleyen olayları açıklama olanağını bize veren olgu bilimlerdir; oysa bilimlerin ilerlemelerine olanak sağlayan buluşlar ise çok yenidir.( insanlık tarihine göre) Demek ki, ilk insanların bilgisizliği, onların araştırmalarına bir engeldi. Bunun içindir ki tarih boyunca, bu bilgisizlik nedeniyle, dünyayı olağanüstü güçlerle açıklamak isteyen dinlerin ortaya çıktığını görüyoruz. Bu, bilime aykırı bir açıklamadır. Sonra yavaş yavaş, yüzyıllar boyunca, bilim gelişecek, insanlar, bilimsel deneyimlerden yola çıkarak maddi olgularla dünyayı açıklamayı deneyecektir – buradan, ''şeyleri'' bilimlerle açıklama iradesinden, materyalist felsefe doğdu. materyalizm, evrenin bilimsel açıklamasından başka bir şey değildir. Materyalist felsefenin tarihini incelerken, bilgisizliğe karşı savaşımın ne kadar çetin ve güç olduğunu görürsünüz. materyalizm ve bilgisizlik yan yana, bir arada varlıklarını sürdürdüklerine göre zamanımızda da bu savaşım, henüz son bulmamıştır. Marks ve Engels, işte bu savaşımın ortasında işe KARIŞMIŞLARDIR...diyalektik materyalizm doğdu,
dünyayı yöneten yasaların, toplumların gelişmesini açıklamaya yaradığını anladılar; böylece ünlü tarihsel materyalizm teorisini dile getirdiler. Dünyanın sorunlarına bilimsel bir açıklama getirmek isteyen bu materyalist felsefe, tarih boyunca, bilimlerle birlikte aynı zamanda ilerler. Dolayısıyla, Marksizm de bilimlerden çıkmıştır, bilimlere dayanır ve bilimlerle birlikte evrim gösterir. 19. yüzyılda bilimler ileriye doğru büyük bir adım attıklarından, Marks ve Engels, çağdaş bilimlerden yola çıkarak, bu eski materyalizmi yenilediler ve bize, diyalektik materyalizm denilen ve Marksizm’in temelini oluşturan çağdaş materyalizmi sundular. BU MATERYALİZMİN TARİHİDİR Bu tarih, bilimlerin tarihine sıkı sıkıya bağlıdır. Materyalizm üzerine kurulmuş olan Marksizm, tek bir adamın kafasından çıkmamıştır. O, daha Diderot���da çok ilerlemiş bulunan eski materyalizmin uzantısı ve sonucudur. Marksizm, 18. yüzyıl ansiklopedicilerinin geliştirdiği ve 19. yüzyılın büyük buluşlarının zenginleştirdiği materyalizmin açılıp gelişmesidir. Marksizm, canlı yaşayan bir teoridir BU CANLI TEORİS sanayi devrimiyle birlikte sınıf savaşımı sorununu da ele almıştır..İnsanlar bu sorun üzerinde ne düşünürler? Bazıları, ekmeği savunmanın, siyasal savaşımdan ayrı bir şey olduğunu düşünür. Diğer bazıları, örgütlenme zorunluluğunu yadsıyarak, sokakta yumruklaşmanın yeterli olduğu görüşündedirler. Daha başkaları ise yalnızca siyasal savaşımın bu soruna çözüm getireceğini önü sürerler. Marksist için, sınıf savaşımı, şunları içerir: a. Bir ekonomik savaşımı, b. Bir siyasal savaşımı, c. Bir ideolojik savaşımı, sorun, bu üç alana birlikte yerleştirilmelidir. a. Barış uğruna savaşım verilmeksizin, özgürlüğü savunmaksızın ve bu amaçlar için savaşıma yarayan bütün fikirleri savunmaksızın, ekmek için savaşım verilemez. b. Marks’tan beri gerçek bir bilim haline gelmiş olan siyasal savaşım için de durum aynıdır: Böyle bir savaşım yürütmek için, hem ekonomik durumu, hem de ideolojik akımları, aynı zamanda hesaba katmak zorunludur. c. Propaganda ile kendini gösteren ideolojik savaşıma gelince, bu savaşımın etkili olması için, ekonomik ve siyasal durumu hesaba katmak gerekir. Demek ki, bütün bu sorunlar, birbirlerine sımsıkı bağlıdır ve bu bakımdan, sınıf savaşımı denilen bu büyük sorunun herhangi bir görünümü -örneğin bir grev- karşısında sorunun bütün verilerini ve bütünüyle sorunun kendisini dikkate almadan bir karar alınamaz. Şu halde bütün bu alanlarda savaşım verme yeteneğinde olan, harekete en iyi yönü verecektir. bu sınıf savaşımı sorununu işte böyle anlar. Oysa, her gün sürdürmek zorunda olduğumuz ideolojik savaşımda ruhun ölümsüzlüğü, Tanrının varlığı, evrenin başlangıcı gibi çözümlenmesi güç sorunlarla karşı karşıya bulunuruz. İşte diyalektik materyalizm, bize, bir uslamlama yöntemi verecek, bütün bu sorunları çözümlememize yardımcı olacaktır
10 notes
·
View notes
Text
İnsanlığı Yeniden Büyülemek: Eko-mistisizm ve anti-hümanizm
Bugünlerde İnsanlığı Yeniden Büyülemek kitabını okudum. Bu kitap, genel olarak çevrecilikte görülen bazı mistik yaklaşımları inceliyor. Ama kitabın daha derin bir şekilde tartıştığı, günümüz dünyasının sorunları ile nasıl başa çıkmak gerektiği sorusu. Kalbin ve aklın ikinci plana atıldığı, makinalaşmış bir dünya ile nasıl mücadele etmek gerekir? Akıl ve etiğe yeniden inanmak mümkün mü? Yoksa…
0 notes
Text
Şair Nesimi
Şair Nesimi: Tasavvufun Diliyle Kayıp Bir Çağ Şair Nesimi, Türk edebiyatının önemli isimlerinden biri olarak, özellikle tasavvuf ve mistisizm temaları ile öne çıkmıştır. 14. yüzyılda yaşamış olan Nesimi, eserlerinde derin bir felsefi bakış açısını ve estetik anlayışı yansıtmaktadır. Onun sanatı, sadece sözlerin bir araya gelmesinden ibaret olmayıp, aynı zamanda derin bir düşünce ve his dünyasını…
0 notes
Text
Neptün Akrep Burcunda ve Ruhsal Yetenekler
Neptün Akrep Burcunda
Neptün'ün Akrep burcunda konumlanması, astrolojik sabit haritalarda önemli ve derin bir anlam taşır. Neptün, mistisizm, illüzyon ve sezgiyi temsil eden bir gezegen olarak, Akrep burcunun derin, yoğun ve dönüştürücü enerjisiyle birleştiğinde, spiritüel ve duygusal düzeyde büyük değişimler getirir. Bu konum, bireylerin bilinçaltındaki gizli kalmış duyguların ve arka plan düşüncelerinin su yüzüne çıkmasına yardımcı olabilir.
Neptün Akrep burcunda, bireyleri daha sezgisel ve duyarlı kılabilir. Bu, kişinin kendi iç dünyasına daha derin bir bakış açısıyla yaklaşmasını ve bilinçdışı süreçlerle daha fazla bağlantı kurmasını teşvik eder. Kişisel seviyede, bu konum, kişinin gizli kalmış korkuları veya travmaları ile yüzleşmesini ve bu duyguları dönüştürmesini sağlayabilir. Akrep'in doğal eğilimi olan dönüşüm enerjisi, Neptün'ün spiritüel yapısıyla birleştiğinde, bireyler için ruhsal bir uyanış ve derin duygusal iyileşme fırsatı sunar.
Akrep burcu,
tutkulu,
gizemli ve
duygusal yapıları
ile bilinir. Zodyak çemberindeki 8. burç olan Akrep, su burçları arasındadır ve sabit burç niteliğine sahiptir. Bu nedenle derin duygusal yapılarıyla dikkat çeker. Bu burca sahip kişiler, sezgisel güçleri ve güçlü iradeleriyle tanınırlar. Akrep burcu insanları, yüzeyin altındaki gerçekleri keşfetme eğilimindedirler;
göze görülmeyeni görmek ve
hissetmek
Neptün'ün Akrep burcunda bulunması, bireylerde belirgin ruhsal yeteneklerin gelişmesine katkı sağlar. Bu yerleşim, kişilerin sezgi gücünü önemli ölçüde artırarak, onlara derin bir içgörü ve mistik anlama yeteneği verir. Neptün'ün bu güçlü ve gizemli burçtaki konumu, bireylerde psişik yetenekler ön plana çıkar, onları sezgilerine daha fazla güvenmeye teşvik eder. Neptün akrep burcunda olan psişik insanların özellikleri belirgin hale gelmeye başlar.
Rüyalar ve metafizik konulara eğilim de Neptün Akrep burcunda olanlar için belirgin bir özellik haline gelir. Bu kişiler rüyalarında sembolik mesajlar alabilir ve bu mesajları düzgün bir biçimde yorumlama kapasitesi geliştirebilirler. Rüyalar, birçok açıdan bu bireyler için bir yönlendirme aracıdır. Rüyalarda aldıkları mesajları günlük hayatlarına entegre edebilme becerisi, onların yaşamlarına derin ve anlamlı bir rehberlik sunar.
#astroloji#neptün#neptün retrosu#neptün transiti#neptün akrepte#neptün akrep burcunda#neptün akrep ne demek#neptün akrep erkeği#neptün akrep kadını#neptün akrep neyi temsil eder#neptün akrep ne anlama gelir#açı etkileri#olumlu etkileri#olumsuz etkileri#akrep blog#akrepblog#neptün akrep sağlık
0 notes
Text
ANMA:
15 HAZİRAN:
TÜRK EDEBİYATININ ZİRVE İSİMİ, ESERLERİNİ TEKRAR TEKRAR OKUMAKTAN ZEVK ALDIĞIM, EDEBİ USLUBU VE GÜÇLÜ YORUMLARI İLE FİKİR VE DİL DÜNYAMI ETKİLEYEN
BÜYÜK TÜRK EDEBİYATÇISI:
PEYAMİ SAFA'NIN ÖLÜM YIL DÖNÜMÜ RAHMETLE ANIYOR, SAYGI İLE YAD EDİYORUM.
Peyami Safa
(1899, İstanbul - 15 Haziran 1961), Türk hikâye ve romancısı. Server Bedi takma ismini de kullanan yazar romanlarının yanı sıra, fikrî eserleri, polemikleri, köşe yazarlığı ve gazeteciliği ile de tanınır.
Hayatı
Servet-i Fünun dönemi şairlerinden İsmail Safa'nın oğludur. Sivas'a sürgüne gönderilen babasının orada ölmesi üzerine1901 yılında iki yaşında yetim kalmış, bu yüzden "Yetim-i Safa" adıyla anılmıştır. Babasız büyümenin acılarının yanı sıra, sekiz dokuz yaşlarında yakalandığı bir kemik hastalığı dolayısıyla 17 yaşına kadar, bu hastalığın fiziksel ve ruhsal bunalımlarını yaşamıştır. Doktorlar bacağının kesilmesinde karar kılmış, fakat Safa bunu kabul etmemiştir. Daha sonraları bu günlerdeki tecrübelerini "9. Hariciye Koğuşu" adlı romanında okurlarıyla paylaşır. Hastalık ve savaşın yol açtığı maddî sıkıntılar dolayısıyla öğrenimini sürdürememiş, 13 yaşında hayatını kazanmak ve annesine bakmak için Vefa İdadisi'ndeki öğrenimini yarıda bırakmıştır. Keteon Matbaası'nda bir süre nota tashihi işinde çalışan Peyami Safa, Posta - Telgraf Nezareti'ne girmiş, I. Dünya Savaşı'nın başlamasına kadar orada çalışmıştır (1914). Daha sonra Boğaziçi'ndeki Rehber-i İttihat Mektebi'nde öğretmenlik yapmaya başlamıştır. Dört yıl çalıştığı bu okulda, hem öğretmiş, hem de kendi çabasıyla Fransızca'sını ilerletmiştir. Buradaki izlenim ve deneyimlerini "Biz İnsanlar" adlı eserinde kullanmıştır 1918 yılında ağabeyiİlhami Safa'nın isteğine uyarak öğretmenlikten ayrılmış ve birlikte çıkardıkları "20. Asır" adlı akşam gazetesinde "Asrın Hikâyeleri" başlığı altında yazdığı öykülerle gazetecilik yaşamına başlamıştır. İmzasız olarak yazdığı bu hikâyelerin tutulması üzerine Server Bedi takma adını kullanmaya başlayan Peyami Safa, daha sonra 1921'de Son Telgrafgazetesinde yazmış, oradan da Tasvir-i Efkâr'a geçmiştir. Daha sonra Cumhuriyet gazetesine geçmiş, 1940 yılına kadar bu gazetede fıkra ve makalelerinin yanı sıra, roman da tefrika etmiştir.
1960'lı yıllara kadar başta Milliyet olmak üzere birçok gazete ve dergide yazan Peyami Safa 27 Mayıs'tan sonra Son Havadis gazetesinde yazmaya başlamıştır (1961). Aynı yıl Erzurum'da yedek subaylığını yapmakta olan oğlu Merve'nin ölümü üzerine büyük bir sarsıntı geçiren Peyami Safa, iki üç ay sonra İstanbul'da vefat etmiştir.
Edebî hayatı
İlk romanlarında sola yakın görüşler taşıyan Peyami Safa, bir hastanın psikolojisini anlattığı otobiyografik romanı Dokuzuncu Hariciye Koğuşu’nu (1931) Nazım Hikmet’e ithaf etmişti. Bu roman hariç, 1922-1939 yılları arasında yazdığı Mahşer (1924), Şimşek (1928), Fatih-Harbiye (1931) ve Biz İnsanlar (1939) adlı romanlarında Doğu-Batı sorunsalını karakterlerde somutlaştırarak işledi. Safa, bu romanlarında, ruh hallerini çözümlemede, kurguda, dilinin kıvraklığında, anlatım tekniklerindeki denemelerde başarılı bulunurken romanlarında düşünceyi öne çıkarması dolayısıyla eleştiriler aldı. II. Dünya Savaşı sırasında Nasyonal Sosyalistlere yakınlaşmasıyla dikkat çeken Safa’nın gerçekçi roman çizgisi Matmazel Noraliya’nın Koltuğu (1949) ile mistisizme yöneldi.
İlk uzun hikâyesi Gençliğimiz'i 1922 yılında neşreden Peyami Safa, para kazanmak amacıyla yazdığı kitaplarında, ilk defa ağabeyi İlhami Safa'nın takma ad olarak kullandığı, annesi Server Bedia Hanım'ın adından uyarladığı Server Bedi müstear adını kullanmış, bu takma adla yüzlerce[kaynak belirtilmeli] eser vermiştir. Bunlar arasında en sevilenler Cingöz Recai macera romanları ile Cumbadan Rumbaya adlı romanı olmuştur.
Peyami Safa, Türk kültür yaşamında yayımlandığı yıllarda hayli etkili olmuş Hafta (dergi), Kültür Haftası (1936, 21 sayı) ve Türk Düşüncesi (1953-1960, 63 sayı) dergilerini çıkarmıştır.
Asıl ününü romancı olarak yapan Peyami Safa, bazı uzun öyküleri ile de dikkati çekmiş, yazar Batılı kaynakların bir "Zalim" olarak tanıttıkları hun hükümdarı Attila'yı aklamak amacıyla aynı adda bir de tarihî roman yazmıştır. Tüm bu üretkenliğine rağmen yeterince tanınmamış ve tanıtılmamıştır.
Hakkında yapılan çalışmalar
Prof. Dr. Mehmet Tekin, Prof. Dr. Mehmet Önal ve Dr. Nan a Lee Peyami Safa hakkında birer doktora tezi vermişlerdir.
• Beşir Ayvazoğlu'nun yazar (Peyami Safa) hakkında Ötüken Yayınları'ndan çıkmış, biyografik bir eseri bulunmaktadır.
• Zülfikar Uğur Yıkan, 2004 yılında Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü bünyesinde "Peyami Safa'nın Server Bedi İmzalı Romanları" konulu Yüksek Lisans tezini hazırlamıştır.
• Yazar-çevirmen Sabri Kaliç 2011 yılında Peyami Safa'nın "Dokuzuncu Hariciye Koğuşu" romanını "Exterior Diseases - Ward: 9" adıyla İngilizceye çevirmiştir.
Eserleri
Roman
• Gençliğimiz (1922)
• Şimşek (1923)
• Sözde Kızlar (1923)
• Mahşer (1924)
• Bir Akşamdı (1924)
• Süngülerin Gölgesinde (1924)
• Bir Genç Kız Kalbinin Cürmü (1925)
• Canan (1925)
• Dokuzuncu Hariciye Koğuşu (1930)
• Fatih-Harbiye (1931)
• Attilâ (1931)
• Bir Tereddüdün Romanı (1933)
• Matmazel Noraliya'nın Koltuğu (1949)
• Yalnızız (1951)
• Biz İnsanlar (1959)
Hikaye
• Havaya Uçan At (1955)
İnceleme - Deneme
• Türk İnkılâbına Bakışlar (1939)
• Büyük Avrupa Anketi (1938)
• Felsefî Buhran (1939)
• Millet ve İnsan (1943)
• Mahutlar (1959)
• Mistisizm (kitap) (1961)
• Nasyonalizm (kitap) (1961)
• Sosyalizm (kitap) (1961)
• Doğu-Batı Sentezi (1963)
• Sanat-Edebiyat-Tenkid (1970)
• Osmanlıca-Türkçe-Uydurmaca (1970)
• Sosyalizm-Marksizim- Komünizm (1971)
• Din-İnkılâp-İrtica (1971)
• Kadın-Aşk-Aile (1973)
• Yazarlar-Sanatçılar-Meşhurlar (1977)
Tüm ifadeler:
25Oğuzhan Cengiz, Ramazan Abacı ve 23 diğer kişi
0 notes
Text
Eski medeniyetlerin büyülü dünyasına hoş geldiniz. PyraZen Antik Mısır Figürü Biblo Dekoratif Aksesuar, gizemli ve büyüleyici Antik Mısır’a özgü estetikle tasarlanmış nadir ve özel bir koleksiyon parçasıdır. Bu zarif ve özenle işlenmiş ikili ürün, her detayıyla zengin bir geçmişi yansıtarak evinizin veya ofisinizin atmosferini zenginleştirir. Piramit Ölçüleri: Yükseklik 10cm, Genişlik 9cm. Dikili taş ölçüleri: Yükseklik 18 cm.
Antik Mısır’ın simgesel anlamını yansıtan dikili taş figürü, doğal bir taşın zarif bir şekilde işlenmiş halidir. Taşın eşsiz desenleri ve renk tonları, doğanın özgürlüğünü ve gücünü yansıtarak evinizde veya çalışma alanınızda odak noktası oluşturur. Piramitler, Antik Mısır’ın en tanınmış sembollerinden biridir. Bu özel koleksiyon parçası, piramitin sade ve zarif formunu yansıtarak ortamınıza mistik bir hava katar. Piramidin keskin hatları ve modern tasarım anlayışıyla birleşerek zamansız bir estetik sunar.
PyraZen Antik Mısır Figürü Siyah Biblo Dekoratif Aksesuar, geçmişin bilgelikleriyle bugünün modern tasarım anlayışını bir araya getirir. Bu ürün, evinizi veya işyerinizi sadece dekore etmekle kalmaz, aynı zamanda yaşam alanınıza anlam ve mistisizm katar. Antik Mısır’ın büyülü enerjisini ve derin geçmişini hissedebileceğiniz bu koleksiyon parçası, zengin renk tonları ve dikkatlice düşünülmüş detaylarıyla etkileyici bir atmosfer yaratır.
Her bir PyraZen Antik Mısır Figürü Biblo Dekoratif Aksesuar, yüksek kaliteli malzemelerden üretilmiştir ve özenle işlenmiştir. Bu sayede uzun yıllar boyunca dayanıklılığını korurken aynı zamanda estetik değerini sürdürür.
Ev veya işyerinizde Antik Mısır’ın büyülü atmosferini hissetmek ve modern tasarım anlayışıyla buluşturmak için PyraZen Antik Mısır Figürü Siyah Biblo Dekoratif Aksesuar’ı tercih edin. Geçmişin derinliklerini bugünün estetiğiyle bir araya getiren bu özel koleksiyon parçası, yaşam alanınıza mistik ve anlamlı bir hava katacak.
Ayrıntılı bilgi için sayfamızı ziyaret edin: https://www.minazey.com/urun/pyrazen-antik-misir-figuru-siyah-biblo-dekoratif-aksesuar/
Minazey Minimalist Designs https://www.minazey.com
Minazey #sculpture #artgallery #modernart #contemporaryart #fineart #handmade #stoneware #nft #nfts #minazey #dekorasyon #dekorasyonönerileri #hediye #hediyelik #Heykel #biblo
0 notes
Text
Balık Burcu (20 Şubat - 20 Mart)
Balık burcu, burçlar kuşağının onikinci burcudur. 20 Şubat – 20 Mart tarihleri arasında doğanlar Balık burcudur. Balık burcunun yönetici gezegeni Neptün’dür. Neptün, hayal gücü, sezgi ve mistisizm gezegenidir. Bu nedenle Balık burçları da hayalperest, sezgileri güçlü ve gizemli insanlardır. Balık burçları, hayalperest, sezgileri güçlü ve gizemli insanlardır. Her zaman yeni şeyler öğrenmekten ve…
View On WordPress
0 notes
Text
Balık Burcu (20 Şubat - 20 Mart)
Balık burcu, burçlar kuşağının onikinci burcudur. 20 Şubat – 20 Mart tarihleri arasında doğanlar Balık burcudur. Balık burcunun yönetici gezegeni Neptün’dür. Neptün, hayal gücü, sezgi ve mistisizm gezegenidir. Bu nedenle Balık burçları da hayalperest, sezgileri güçlü ve gizemli insanlardır. Balık burçları, hayalperest, sezgileri güçlü ve gizemli insanlardır. Her zaman yeni şeyler öğrenmekten ve…
View On WordPress
0 notes
Text
İnsan daima arayış içerisinde olmuştur. Bu arayış günümüz koşullarında kişinin kendisine erişmesine pek de olanak tanımamaktadır. Vavtra ise bu durumun getirdiği sorunların çözümü olarak, hayat yolculuğunuzda sizlere eşlik etmek için kuruldu.
Peki bizleri bu yolculukta neler karşılayacak? Başta Siyamatik olmak üzere, Biyoloji, Felsefe, Mistisizm, Mantra, Ezoteri, Semantik, Kozmoloji, Kadim Öğretiler, Biyoenerji, Holistik Şifa Sistemleri, Nörofizyoloji ve daha birçok mesele yolculuğumuzda kişinin kendisini keşfedip yaşamını üst evreye aktarması adına gelişen teknolojiye entegre edilerek oluşturuldu.
Vavtra, tam potansiyelinize ulaşmak için bilimi, kadim öğretileri ve mistik unsurları sizlere sunmakla birlikte yapay zeka yardımıyla ruhsal durumunuzu beyin dalgalarınızla analiz edip sizler için kişiselleştirilmiş yapısıyla duruma uygun frekansları zihinsel sağlığınızı geliştirmek adına sunmaktadır. Bu sayede odak, öğrenme, ruhsal denge, algılama, bilinçaltı kontrolü ve yaratıcı ifade yeteneği gibi kişinin kaynak yapısının gelişimine etki ederek potansiyelinizi keşfetmenizi sağlamaktadır.
Vavtra, bahsettiğimiz frekanslar (binaural beatler) ile beyine uyarıcı etki sağlayarak rahatlama, odaklanma ve bilinç durumlarında değişikliklerle ilişkilendirilen ritmik bir desen oluşturmaktadır. Nöroloji temelli bir metodolojiyi kullanarak beyin dalgalarınızı analiz etmenize yardımcı olmaktadır. Araştırmalara göre insan beyninin daha hızlı öğrenmesine, daha sakin, daha yaratıcı olmasına yardımcı olan ve öz gelişimine katkı sağlayan beyin frekansları bulunmaktadır. Nöroterapi ve biofeedback vb. teknikler psikiyatristler tarafından yıllardır kullanılmaktadır. Vavtra ile devam edilen bu yolculukta, kendinizi daha iyi tanıyacak, bilinçaltınıza hükmederek içinizde ki potansiyeli yetkin bir şekilde kullanmanın getirdiği hayata olumlu etkisinin tadını çıkaracaksınız.
1 note
·
View note
Text
Web Tasarım Ve Kullanıcı Deneyimi
Web Tasarım Ve Kullanıcı Deneyimi
Web Tasarım Ve Kullanıcı Deneyimi Web tasarım, günümüzün en önemli mecralarından biri haline geldi. Çünkü hemen hemen her işletmenin bir web sitesi var ve bu web sitesi sayesinde müşterilerle daha iyi iletişim kurulması mümkün oluyor. Ancak bir web sitesinin başarısı, sadece tasarıma veya kullanılacak teknolojilere bağlı değil. Aynı zamanda kullanıcı deneyimi de oldukça önemli bir faktör.
Web Tasarım Ve Kullanıcı Deneyimi Kullanıcı deneyimi nedir? Kullanıcı deneyimi, bir web sitesini kullananlarla olan etkileşimlerin bütünüdür. Bu etkileşimler, web sitesinde gezinme, bir ürünü satın alma işlemi gibi çeşitli aktiviteler olabilir. İyi bir kullanıcı deneyimi, kullanıcının web sitesini daha rahat ve kolay kullanabilmesine olanak sağlar. Bu da müşterilerin web sitesinde daha fazla vakit geçirmesini ve istedikleri ürüne daha kolay ulaşmalarını sağlar. Web tasarım ankara Web tasarım için en önemli şehirlerden biri Ankara’dır. Çünkü burada birçok web tasarım ajansı bulunur ve bu ajanslar, müşterilerine en iyi hizmeti sunmak için çaba gösterirler. Ankara’daki web tasarım ajanslarıyla çalışarak, müşterilerinizin ihtiyaçlarına göre en iyi web sitesini hazırlayabilirsiniz. Sonuç olarak Web tasarım ve kullanıcı deneyimi, birbirinden ayrılamayan iki önemli kavramdır. İyi bir web tasarımı yapılırken, kullanıcıların web sitesinde gezinmesini kolaylaştıracak ve daha iyi bir kullanıcı deneyimini sağlayacak tasarımlar yapılmalıdır. Bu nedenle web tasarımcılar, sadece bir tasarım yapmakla yetinmek yerine, kullanıcılara en iyi deneyimi sağlamak adına çalışmalarına devam etmelidirler. Web Tasarım İçin En Uygun Renkler Nelerdir? Web tasarım, hali hazırda dünya çapında milyarlarca insanın bulunduğu internet dünyasında oldukça popüler bir alan. Web siteleri, markaların kendilerini gösterdikleri, ürünlerini tanıttıkları hatta satışlarını gerçekleştirdikleri platformlar haline gelmiştir. Bu yüzden bir web sitesinin tasarımı oldukça önemlidir. Tasarım sürecinde renk seçimi ise markanın kimliğini oluşturan önemli bir adımdır. Renk Anlamı Kırmızı Tutku, enerji, öfke, heyecan Turuncu Sıcaklık, ne��e, güç Sarı Mutluluk, iyimserlik, enerji Mavi Sakinlik, sadelik, güven Yeşil Doğa, huzur, refah Mor Lüks, yaratıcılık, mistisizm Pembe Tatlılık, romantizm, dişi Gri Zamansızlık, ortam, sınırlılık Kahverengi Doğal, sıcak, sağlam Siyah Gizem, şıklık, ciddiyet Tabloda da görüldüğü gibi her rengin farklı anlamları vardır ve markanın hedef kitlesi ve kimliği göz önünde bulundurularak doğru renk seçimi yapılmalıdır. Örneğin, bir sağlık kuruluşu web sitesinde kullanılan renkler mavi, yeşil veya beyaz olabilirken, bir moda markasının web sitesinde kullanacağı renk paleti daha canlı ve cesur olabilir. Ancak renklerin aşırı kullanımından kaçınılması ve tasarımda minimalizmin tercih edilmesi önerilir. Web tasarım Ankara şehrinde bulunan birçok ajans tarafından gerçekleştirilebilir. Ancak seçilecek ajansın çalışmaları incelenmeli ve referansları değerlendirilmelidir. Ayrıca web tasarımın yanı sıra SEO uyumlu içerik oluşturma, sosyal medya yönetimi gibi işlemler de web siteleri için oldukça önemlidir. Web Tasarım Sürecinde Aşamalar Nelerdir? Web tasarım sürecinde, etkili bir web sitesi tasarımı için takip edilmesi gereken birkaç aşama vardır. İlk olarak, müşteri ihtiyaçları net bir şekilde anlaşılmalıdır. Bu, tasarım ekibi ile müşteri arasındaki iletişim süreciyle başlar. Müşteri, web sitesinde neler görmek istediğini, hedef kitlesini ve istediği hissiyatı tasarımcılara aktarmalıdır. Bu şekilde, tasarım ekibi müşterinin ihtiyaçlarına uygun bir tasarım yapabilir. Bir sonraki adım, tasarım ekibinin web sitesinin yapısını ve düzenini oluşturmasıdır. Bu aşamada, web sitesinin ana sayfası, alt sayfaları ve menü yapısı belirlenir. Menü yapısının net olması, kullanıcıların web sitesi içerisinde gezinirken rehberlik sağlaması açısından önemlidir. Daha sonra, web sitesinin tasarımı çizilir. Bu aşamada, web sitesinin tasarımında kullanılacak renkler, yazı tipleri ve grafikler belirlenir. Tasarım sürecinde bir sonraki aşama, web sitesinin kodlanmasıdır. Bu aşamada, tasarım ekibi, web sitesinin görsel tasarımını kodlama dili ile birleştirir. Bu sayede, web sitesi canlı hale getirilir ve kullanıcıların erişimine açılır. Web sitesi kodlanırken, uyumluluk konusuna da dikkat edilmesi gerekir. Farklı tarayıcı ve cihazlarda web sitesinin sorunsuz çalışması, kullanıcılara daha iyi bir kullanıcı deneyimi sunar. Adım Açıklama 1 Müşteri ihtiyaçlarının net anlaşılması 2 Web sitesinin yapısının ve düzeninin oluşturulması 3 Web sitesinin tasarımının çizilmesi 4 Web sitesinin kodlanması ve uyumluluğun sağlanması Web tasarım Ankara merkezli birçok reklam ajansı tarafından yürütülen bir süreçtir. Web sitesinin etkili olabilmesi için tasarımın yanı sıra, kullanıcı deneyimi de önemlidir. Kullanıcıların web sitesinde rahat gezinmeleri, aradıklarını kolaylıkla bulabilmeleri, web sitesinin başarısı için önemlidir. Bu nedenle, tasarım sürecinde kullanıcının perspektifinden bakmak, web sitesinin kullanıcı dostu olmasını sağlar. Read the full article
#WebTasarımİçinEnUygunRenklerNelerdir?#WebTasarımSürecindeAşamalarNelerdir?#WebTasarımVeKullanıcıDeneyimi
0 notes
Text
Tarihin tüm aldatıcı gerçekleri ve tereddütlerini aydınlığa çıkarmak için efsanevi bir Taş Devri ekonomisi gerekiyor. Rahipler yerine şamanlar, lord'lar yerine ozanlar, polis yerine avcılar, yontma taş devri miskinliğinin toplayıcıları, kan gibi zarif, bir alamet peşinde anadan üryan yahut kuşlar gibi boyalı, dengelenmiş aşikar varlığın dalgası üstünde, saatsiz an-ı daimde. '' Bu sözler asıl adı Peter Lamboin Wılson olan Hakim Bey'in, T.A.Z: Geçici Otonom Bölge, Ontolojik Anarşi,Şiirsel Terörizm kitabından. Özellikle teoloji ve mistisizm alanlarında birikimi olmayan zekaların, hazmetmekte güçlük çekeceği kaya parçaları ile dolu bu kitap. Fakat yazım dilinin akıcılığı konusunda her bir zihin zorlanamadan kendini bir nehrin itici gücüne bırakmış gibi hissedecektir. Hakim Bey der ki; '' Galeriler güzelliği metaya çevirirler. Bankalarsa hayal gücü’nü dışkı ve borca. sⒶtırlarda buluşmak dileğiyle..
7 notes
·
View notes
Text
Homeopati nedir? İlkel şifacılık, folklor ve mistisizm
İnsan hastalığında sağlığı arzular. Ve sağlığı belirli yollarla ararız: Günümüzde bilimsel tıp en geçerli yol olsa da homeopati, yabani çiçeği terapisi, evliyalık, cinci hoca… gibi farklı hikaye ve teknikler de hala mevcut. Bu yazıda homeopati nedir sorusunu soracağım. Önce homeopatiyi ortaya koyup bilimsel eleştirisine bakacağım. Ama bunu yaparken, homoepatinin içerdiği motif ve tekniklerin…
View On WordPress
0 notes