#melek annem
Explore tagged Tumblr posts
Text
ölüyorum, hergün biraz daha ölüyorum. gün gectikce hastaligimin yan etkileri cogaliyor. agri kesicilerde fayda etmiyor. bazen beynimin icinde sanki at kosturuyor. canim cok yaniyor ama kizima belli etmemek icin dayanmaya calisiyorum. tansiyonumun yükselmemesi gerekiyormus ama ben şeker hastasıyım ve seker yükselince tansiyon yükseliyor. sekeri kontrol altina almaya calismama ragmen olmuyor. doktor sporu yasakladi ama 13 kilo da vermem gerektigini söyledi. ne yapacagimi bilmiyorum
#yalnizligim#yalanmış#kimsesiz#melek annem#sevmek#ölümün kıyısı#mutlu ölüm#ölüme doğru#ölüm#ölümle yaşam arasında#aile#gidenin caresi yok#ölüm bir varmış bir yokmuş#nedeni yok#haberin yok ölüyorum#kayip giden yildizlar#gidenler#ahiret#melek#ağlamaya gidiyorum#ölümlü#ölümü beklemek#ölüm var
2 notes
·
View notes
Text
En büyük servet annedir, eğer hala seni arayıp geç gelme, nerde kaldın çabuk eve gel diyen bir anneniz varsa çok şanslısınız. Bu şansınızı kaybetmeyin, anne en iyi dosttur, anne nilüfer çiçeği gibidir, çevresini kendi temizler sizinde çevrenizi temizler kalbinizi temizler saf kalmanızı sağlar, annelerinizin kıymetini bilin. Dünya anneler günü kutlu olsun tüm annelerin anneler gününü kutlarım 🥂
3 notes
·
View notes
Text
Merhaba arkadaşlar merhaba Hasan sizin hikayeleriniz çok kısa ve öz ama çoğunluğu doğru muhtemelen. Benimde içimde sakladığım kimselere anlatamadığım bir anım var onu sizlerle paylaşmak ve bir nebze olsun rahatlamak istiyorum. İsmim Melek 25 yaşında evli 2 çocuklu bir kadınım. Kocamla görücü usulüyle evlendim size evlenmeden önce başımdan geçen bir tecavüz olayımı anlatmak istiyorum.
O zaman 17 yaşıma yeni girmiştim liseye gidiyordum babamların bir akrabası vefat etmiş annem ve babam Yozgat a cenazeye gittiler beni ve 5 yaşındaki kardeşimi yan komşumuz Alparslan ve Özlem ablaya emanet ettiler. Sabah okula giderken Alparslan abi beni okula giderken arabasıyla götürüyor okul çıkışı kendim dolmuşla geri gidiyordum.
Birgün okuldan erkenden toplantı olacak diye bizi evlerimize gönderdiler kapıya geldiğimde 1 çift erkek ayakkabısı vardı babamın ayakkabısına benziyordu kapıyı açtım içeri girdim içeride inleme sesleri vardı demek ki annem ve babam biz evde yokken sikişiyor diye düşündüm ama merakta ederek hemen yatak odasına doğru gittim kapı açıktı içeride annem ve babam yoktu kadın Özlem abla erkek yan tarafta ki lokantanın sahibi Hüseyin amcaydı Hüseyin amca yatıyor Özlem abla sikinin üzerinde zıplıyordu nasıl yaptım bilmiyorum ağzımdan bir anda tüüü utanmazlar diye bağırdım hemen sekslerini bırakıp yanıma geldiler bir sürü şey anlattılar ikiside çıplaktı Hüseyin amcanın siki rahat 20 santim vardı ve kalkıktı ben sürekli bakıyordum sikine onlar konuşurken ben bu zayıf çelimsiz Özlem ablanın o koskoca yarağı nasıl aldığını düşünüyordum . Özlem abla bu laftan sözden anlamıyor soy şunu sik aklı başına gelir kimseyede bir şey söyleyemez dedi zaten okul üniforması vardı üzerimde etek gömlek birde bluz içimde külotlu çorap ve memelerimde silikon meme uçlarını kapatan yapışkan bant vardı benim ellerimi tuttu Özlem abla Hüseyin amca beni kanepeye itekledi külotlu çorabımı çıkarmadan yırttı o koca yarağı ile bacak arama girdi içime külot giymemiştim bir süre sikini amıma sürtüp çekildi tekrar dayadığında içime girmeye başladı ağzımın üzerine Özlem abla oturdu em hadi dedi Hüseyin amca sikini amıma sokmaya çalışıyor ama zorlanıyordu ama zorda olsa içime girmeye başladı artık kız değildim ağlamak bağırmak çağırmak istiyordum ama zevk almaya başlamıştım Özlem abla telefonu ile zevk dakikalarımı bir bir fotoğrafla video ile ölümsüzleştirdi.
Benim inlemelerimi özellikle çekti , bana bu videoyu annene babana gösteririz sakın bizi gördüğü kimseye söyleme yoksa biliyorsun dediler. Giyinip gittiler ben banyoya gittim ağlayarak banyo yaptım ne yapacağımı bilemiyordum.
3 gün sonra annem babam geldi normal hayatımıza döndük . O zamandan beri hiç kimseye bu sırrı vermedim Alparslan abi ve Özlem abla oturdukları evi satıp gittiler ama yakın bir yere onlar şuan evli olduğum Mesut u bana görücü usulüyle evlendirmek için gönderdiler anne ve babası yoktu ben 19 yaşımdaydım o sırada Mesut 26 yaşındaydı Özlem abla sen merak etme şimdiye kadar sen beni üzmedin bende senin bekaret işini halledeceğim dedi babam bana kızım sana bağlı istersen evlenmek vereyim dedi kabul ettim ben de Özlem abla gerdek gecesi sadıcımdı bir şey koydu amıma öptü emdi merak etme bu seni kız gibi yapacak anlamayacak dedi dediği gibi hiç anlamadı şimdi çok mutluyuz 2 çocuğum var o ilk yediğim yarak kadar olmasada eşimin yarağı hatrı sayılır 18 19 santim ama baya baya kalındır . Özlem abla halen Hüseyin amca ile birlikte oluyor hemde benim evimin alt katında .
48 notes
·
View notes
Text
sene 2009
17 yasindayim bizim mahalleye yeni bi aile tasinmis... Tabi o zamanlar mahalleye tasinan kisiyle gidip tanisilir hediye verilir sohbet edilir... Mahallede apartmanin onlerine masa sandalye koyulur cekirdek yenir sohbet edilir falan... Guzel zamanlar tabi :) Yeni tasinan ailenin 2 cocugu var biri 19 yasinda adı mert, tabi o gun onun benim hayatimin anlami olacagindan bir haberim :') diger cocuk da 5 yaşında erkek adı da murat. Mahalleye kizlarla buluşmaya ckiyorum bir ogle vakti murat kosarak yanima geliyo tabi baya zaman geçti annesiyle murat bize gelirlerdi muratla oyun oynardik. Selin abla kapiyi caliyorum acmiyo annem dedi bana. Uyumuştur diye dusunup muratla onlarin evine ciktik kapiyi caliyorum acan yok tabi. Komsulara soyluyorum muratin annesi hatice ablayi telefonla ariyorlar zil sesi evden geliyor o sirada mert geldi bakindi once sonra sordu noldu diye. Hatice abla kapiyi acmiyor dedim. Gozlerime bakti bi kac saniye... Sonra kapiyi caldi acan yok endiselendi hemen cuzdanindan kart ckardi kapinin arasina sokarak acti kapiyi. Mutfaga girdik bi baktik hatice abla yere yigilmis. Nefes almiyor... O gun ne kadar uzuldugumu anlatamam. Mert kucakladi annesini aglaya aglaya olmedi diyor... Ben hickira hickira aglayip murati sakinlestirmeye calisiyorum. Mert arabasina bindiriyo hatice ablayi muratla bize de binin diyor. Biniyoruz one murati oturttum arkada ben, hatice ablanin kafasi kucagimda.. saclarini oksuyorum agliyorum dunya dar geliyor. Hatice ablanin kocasi murat 1 yasindayken ölmüs. Hative ablanin nabzine kalbine bakiyorum atmiyor... Hastaneye variyoruz mert delirmis durumda murat perisan. Muratin elinden tutuyorum hatice abla sedyeyle aliniyor. Ah hatirlayinca her defasinda aglama tutar beni. Her neyse hatice abla öldü. Cenazesi vs derken muratla mert bizde kaldilar. Annemle babam melek gibi insanlardir yardima muhtaca arkalarini donmezler... Muratla annesi gibi ilgileniyorum mutlu etmeye calisiyorum. Mert calisiyor eve geliyor muratla kaldiklari misafir odasina cekiliyor hemen. Onunla dogru duzgun konusmuypruz agzini bile acmiyor. Bir gece murati yatirmak icin odaya girdim uyanikti yatakta oylece oturup duvara bakiyordu. Hemen yataga kucagimdaki murati yatirip onun yanina ilerledim. Murat abisinin onu sevmedigini dusunuyordu bana soyluypdu hic olurmu oyle sey diyordum. Gectim yanina dedim ki muratla biraz ilgilensen psikolojisi iyi degil. Bana döndürdü gözlerini elimi tuttu. Herşey için teşekkür ederim dedi saat gece 3 herkes uyuyor fısıltıyla konusuypruz tabi. Sonra sarildi bana birden... Kokusunu ilk defa o gun yakindan aldim. Cok guzel kokardi hep. Odasina sinerdi kokusu. Ne yapacagimi bilemeyip bende sarildim. Bi kac saniye kaldik oylr sonra aglamaya basladi kafasina omzuma koyup...birlikte agladik.sarilmayi birakmadan. Sonra cekildi benden iyi geceler selin dedi yataga yatti. İyi geceler dedim ciktim odadan ama kalbim nasil atiyor. Odama gittim uyuyamiyorum ama. Tum gece onu dusundum. Ona asik oldugumu anladim.. Sonra birkac ay gecti biz mertle daha yakinlastik konusmaya basladik hatta flort eder gibi konusmaya basladik falan. Daha sonra mert para biriktirdi. Ayriyetten bizimle kaldigi icin cekinip kiraya faturalara destek olurdu. Geldi bi gun konustu babamla aldi murati valizleri amcasinin yanina gidecegini soyledi. O gun yuzume bile bakmadan gitti. Murati opebildim sadece gitmeden. 2 yil gecti bir gun telefonum caldi. Onun sesi telefonda. Murat seni gormek istiyor diyo. O gun geldi beni almaya arabayla. Bindim gidiyoruz muratin yanina. Radyoda bu sarki calmaya basliyo o sirada arabayi park ediyor. Radyoda ses fazla ciktigi icin kismak icin egiliyorum bi anda kolumu tutup kendisine cekti beni. İlk öpücügümü o gun bu sarki calarken ona verdim. Opustukten sonra gozlerimi kaciriyorum tabi utangaciö biraz. O guluyor. Arabadan indik eve geldik murat hemen sarildi bana. Ozledim falan diyor. Ordan mert kiskaniyorum ama diyince murat da cocuk akli 'abim de ozledi seni' diyor. Merte dönüyprum gülümseyerek bana bakiyor. Herneyse biz o gunden sonra hep bulustuk sevgili olduk. Sarkimiz da var. Tabii bu sarki :')
bir gun murat ben mert gezmeye sahile cikiyoruz. Tipki aile gibiyiz ama. Yuruyoruz sahili sonra sokak calgicisina isaret veriyo mert. Bu sarkiyi soyluyorlar. Bana evlenme teklifi ediyo mert. Murat el cirpip olley diyor... Kabul ediyorum sonra eteafiöizdakiler alkisliyor. Evlendik 1 yil ardindan. Evde ben murat mert birlikteyiz. Mutluyuz. Ben 2 yil sonra da hamile kaldim. Ama dusuk yaptim. Yillarca dogâmamis cocugum icin agladim Mert'in omzunda. 3 mayıs 2016da mert kollarimda öldü. Sevdigim adam öldügünde kollarimdaydi. Kalp krizi geçirdi. Hayat iste kimin ne kadar yasayacag belli degil. Allah cok sevdigi kulunu yanina erken alirmis :') kocam öldükten sonra hayatimi murata adadim. Murat simdi 16 yasinda. Bana anne diyor. Bu sarkiyi ne zaman dinlesem ölecek gibi hissediyorum. Bu da benim hikayem... Mert'im, sen sadece cennette degil, benim ve muratin kalbindesin...
52 notes
·
View notes
Text
resulullah süper bir insandı, ben o kadar değilim. resulullah yolda ebu bekir’i görse "es selamu aleyküm ya sıddık" derdi, ben yolda ebu bekir’i görsem tanımam. resulullah asla yalan söylemezdi; ben annem ölürken hiç ağlamadım. ben annem ölürken çok ağladım çünkü annem gırtlağından hırıltılar çıkarırken nasıl terliyordu, görmeliydiniz. resulullah azrail’i yolda görse tanırdı; ben azrail’i annemin yanında görseydim ona bir çift lafım olurdu, derdim ki şimdi yani af edersin ama o sıktığın annemin gırtlağı. resulullah olsa ona bunları söylesem o bana gülümserdi; o bana gülümserdi ben ona derdim ki, anam babam yoluna feda olsun ey allah’ın resulü; fakat şu koca melek, annemin gırtlağını sıkıyor, bir şeyler yapamaz mıyız? resulullah orada olsaydı annemin elini tutardı derdi ki; "kızım ha gayret!". ben orada olsaydım annemin elini tutardım ve derdim ki "anneciğim ölmesen…". ben oradaydım, annemin elini tuttum ve dedim ki "anneciğim seni ben…". annem döndü, bana bir baktı, o bakışı görmeliydiniz. resulullah o bakışı görseydi merhametten ağlardı; ben o bakışı gördüm, haşyetten bayılacaktım ama annem elimden tuttu. ne tuhaf, anneler ölürken bile çocuklarının, anneler ölürken bile çocuklarının ellerini bırakmıyor ne tuhaf. resulullah çok şanslı bir insan, annesi öldüğünde o küçücüktü; benim annem öldüğünde ben küçücük değildim, zaten şanslı birisi de değilimdir, filmlerim iş yapmaz. annem daha yeni öldü, fazla uzaklaşmış olamaz. olamaz dedim annem son nefesini alıp da vermeyince. verse de ben alsam onu, içim ferahlasa, siz de görseniz. resulullah tutsa annemin elinden, birlikte geçseler çölü. nasıl olsa resulullah da ölü, annem de ölü.
31 notes
·
View notes
Text
hükümsüz dizisi her bölümü yaşanmış olaylardan esinlenerek farklı kadın cinayetine, istismarına odaklanan bir dizi, onuncu bölümüde çilem doğan davasından esinlenerek yazılmış. alttaki yazıda çilem doğan'ın -dizide melek ender- mahkeme sahnesinden kesit;
sayın başkan, ben en başından anlatayım size. insan küçükken anasında, babasında ne eksikse onu arıyormuş demek ki. on dört on beş yaşta bana göre çocuk yaş. annem sürekli evi çekip çevirme telaşında, babam desen ne iş versen onun peşinde. kolay değil, evde nüfus çok herkes onun eline bakıyor. ben zaten daha yeni genç olmuşum, yüreğim böyle her daim ağzımda atıyor. televizyonda izliyorum dizilerde; nasıl da tutkulu aşklar, kıskançlıklar, vazgeçememeler. çocuğum daha, ama kazınmış aklıma bir kere, ben aşık olup evleneceğim dedim. istedim ki; uyurken yüzüne keyifle bakayım, bir bulgur bile pişirsem evimde soframı keyifle kurayım. yani afedersiniz sayın başkan, ben onun yeşil gözlerine kandım. yeşil böyle çayır, çimen, ormandır ya hani, ruhum kanatlanıp uçacak sandım. yeşile uzun bakın, bakılmaz sandım, çocukta değildim artık ama işte insanın gönlü bir kere kaymayıversin. kabul ediyorum sayın başkan, buraya kadar benim suçum. çok ağlayarak izlediğim film gerçekmiş. sevgi emekmiş, ben bilemedim. siz benim cahilliğime verin. ama yemin ederim sonrasında günahı benim değildir.
o yeşil gözlerin derinliği yirmi sekiz gün sürdü. yirmi dokuzuncu günde yüzüme yediğim yumrukla, al oldu elmacık kemiklerim. e sonrasında öğrendiğim; morluklar iyileşirken yeşile dönermiş insan derisinin rengi. bitmedi sayın başkan, bir yumrukla bitmedi. ben bunun ne iş yaptığını bilmezdim, dükkanı vardı, esnaf sanırdım. milleti haraca kestiğinden, tefecilerden aldığı parayla benim soframda çorba kaynattığından haberim yoktu. her öğrendiğim bilgide, yeni bir iz olarak geri döndü bedenimde. allar mora, morlar yeşile dönüştü. ben zaten elimden geleni yaptım sayın başkan! benim yerime o sanık olsun istedim mahkemede. her yediğim fiskede soluğu karakolda aldım. insanım sandım ya devletin nezdinde. ama devletin bana verdiği nikah cüzdanı, benim yaralarımdan daha geçerli akçe çıktı. her seferinde birbirine benzer bahanelerle gönderildim karakoldan. azıcık sabırlı olacaktım, yuva kolay kurulmuyordu! biraz suyuna gideydim, erkeklik gururunu rahat bırakaydım! aile içinde olan biraz da aile içinde kalır! benim canım çok yanıyordu ama sayın başkan? onun erkeklik gururunun limiti yoktu. fasulye kılçıklıysa onuruna mı dokunuyordu? çocuk yaramazlık yaptığında gururu mu zedeleniyordu? malı benim namusum muydu sayın başkan her lekelendiğinde benim beynimde patlıyordu? ellerime bakın, çamaşır suyundan ne hâle geldi. siz birde benim ciğerimi görseniz? soluduğum deterjandan, çektiğim kederden kim bilir ne haldedir?
dedim ki kendi kendime, senin canın değilse kendi parası yasası kıymetlidir devlet için. bu adam yasaları çiğniyor, gideyim bari onu şikayet edeyim. dayaktan değilde eve soktuğu kanlı paradan yatardı içerde de, bende evde rahat soluk alırdım kızımla azıcık. kızım var benim sayın başkan, ellerinizden öper. çok akıllı çok usludur. aslında bebekken de böyleydi. hamileyken yediğim dayaklardan başlarda bir haller oldu sanırdım ama anasına daha fazla dert vermemek için tanrı vergisi doğuştan uslu olmuş yavrucak.
o gün bütün gün kızımla oyun oynadık. kule yaptık. nerden bileyim o gün mahmut'un gelip o kuleyi başımıza yıkacağını? kapıyı duyduğumda hissettim. analık refleksi diyin isterseniz sayın başkan, ilk iş kızımı öptüm, kokladım. insan öleceğini anlıyor biliyor musunuz? kapıyı kırar gibi çaldı. dayak değildi o gece korktuğum. insan on, on beş dayaktan sonra korkmaz oluyor kaba dayaktan, canının ne kadar yanacağınıda biliyorsun. e ağrı eşiğinde yüksek ama her seferinde yüreğin ağzına geliyor, için kanar gibi hissediyorsun. için kanarsa ölürsün sayın başkan. ama ilk kez o gün anamın küçükken yaptığı keşkeğin tadı geldi ağzıma, bir de böyle çocukluğumdan kalma kısacık bir piknik anısı; ayaklarımı denize uzatmış oynarken anamın elime tutuşturduğu ekmek arası köfte. bir de kızımı doğurduğum ilk gece, kucağımda bebe kokusuyla daldığım yorgun ama mutlu uyku. insanın, hayatı film şeridi gibi geçiyorsa gözlerinin önünden ölmeden önce benim mutlu sahnelerimde bu kadarmış demek ki sayın başkan.
odaya kendimi kitledim. ama yeminle sadece bu kadardı. tek planım sadece biraz daha hayatta kalabilmek için, birkaç dakika daha. kapının kırılması planda yoktu, yatağa savrulmayı planlamadım, yeminle elim kazara değdi o soğuk tabancaya. bırakın düşünmeyi, planlamayı nefes alamıyordum. işte o an geldi, yapabilirdim, biliyordum. seyit onbaşıyı hatırlayın sayın başkan, bize ortaokulda anlatmışlardı. iki yüz kiloluk mermiyi kucaklayan seyit onbaşıyı. savaş gibi bir şeydi. memleket değil ben elden gidiyordum. iki yüz kiloluk mermiyi kavrar gibi parmaklarım yerini buldu. sıktım mı? bilmiyorum. kaç defa sıktım? bilmiyorum. sadece üzerime düştüğünü hatırlıyorum bir de üzerime düşen ağırlığından kurtulmaya çalıştığımı. zaten hep bir ağırlıktı üzerimde ama bu sefer ki başkaydı sayın başkan. nasıl dışarı çıktım, kızımı buldum bilmiyorum gerçekten sayın başkan. polisi gördüğümde o an söyledim, "ben sanırım kocamı öldürdüm." nasıl oldu bilmiyorum. ben yaptım.
erkekler, takım elbise giyip kafalarını öne eğdiklerinde cezaları hafifliyordu. sayın başkan; benim takımım, kravatım yok. bir anamın apar topar bulduğu bu tişört, bir de ne yalan söyleyeyim içimde hayatta kalmanın saklayamadığım bir sevinci var. o ölmeseydi, ben ölecektim. o, size beni pazarlamaya karar verdiğini söylemeyecekti. beni başka adamların altına sokmayı planladığını söylemeyecekti. çay bahçesinde çekilmiş bir tane fotoğrafım var. azıcık yandan gülmüşüm. belki de onu gösterip, namussuz kadınlar gibi çıktı, diyecekti. karısını başka adamların koynuna sokamaya çalışan o değilmiş gibi namusumu temizledim, diyecekti. sizde onu üç, beş yıl yargılayıp, namusu kirlendi diye mazur görüp, yandan gülüşümü tahrik sayıp, bir de üzülecektiniz adama. ama namus benimdir, sayın başkan! bir kağıda imza attım diye ben namusumu kimselere bırakmam! sonuna kadar idare edebilmiş olmam, başıma gelen her şeyi her seferinde karakola anlatmam, kızıma hiçbir şekilde hissettirmemiş olmam benim namusumdur. o utanmamış yaptıklarından, benim utanacak hiçbir şeyim yok. hayatta kalmış olmanın sevincini içimden atamıyorum sayın başkan. ağlayamamam bundandır. ne yalan söyleyeyim, aynı acının çemberinden geçmiş sağ kalmış kadınlarla aynı koğuşta kazasız belasız da yaşarım ben ama benim bir kızım bir de memleketimin aç kalmış bir adaleti var. gel sen ölmedim diye beni cezalandırma. benim tek bir derdim, kızımın bari mutlu olmasıdır. can almış bir katil değil can derdinde bir kadın de bana. kurşunla yatıp kurşunla kalkan. yastığının altında silah doğrayan adamlar, hiç eceliyle ölmüş mü?
4 notes
·
View notes
Text
MELEK SU
Her sabah şiddetli burun kanamamla başladı….
15 Mart 2008 yılı Perşembe sabahıydı. Güneş Anıtkabir’i aydınlatmış aydınlığı tüm Ankara’ya dağılmıştı. Asker kızı olmak zordu. Sabah erkenden uyanır, kahvaltıyı dakik bir şekilde yapmak babamdan gelen bir gelenek olmuştu. Annem kahvaltıyı ne kadar güzel hazırlasa da babam sofrada en fazla yarım saat otura biliyordu. Annem kızsa da iş alışkanlığı olduğu için sineye çekmeye alışmıştı.
Her sabahımız diğer bir sabahımızla aynıydı. Ta ki kapı sert çalınana kadar kapıyı açan anneme ellerinde ki evrakı göstererek giren onlarca sivil ve üniformalı polisler karşısında donakalmıştım. Babam üniformasıyla yatak odasından çıktığı an polislerin üstüne çullandığını gördüm. Babam defalarca bağırdıysa da kulakları sağır gibi davranan polisler durmadı. Ters kelepçe takıp anneme bir şey demeden hızla götürdüler. Babam evden çıkarken bir anneme bir bana bakarak ben suçsuzum bir şey yapmadım. Yemin ederim ki inanın bana diye haykırışını duymuştuk. Annem yanımdan ayrılmadan sımsıkı tutuyordu beni sanki bir sen kaldın sende bir yere gitme dercesine…
Bir sonraki gün manşetlerde babamın fotoğraflarını gördük. Annem hiç uyumamış şişkin gözleri ile ağlamaya devam etti. Dışarı çıkmak istemiyordum. Korkuyordum. Televizyonda ki kadın babama terörist diye bağırırken nasıl yaşaya bilirdim ki….
Geceleri burun kanmasıyla uyanmam la başladı her şey, önceleri damar çatlağıdır diye aldırış etmeyen annem, hızla çürüyen dişlerimi görünce şeker ve çikolata yok artık sana Melek Su baban gelince çok kızacak bana diyordu. Uzun süre şeker ve çikolatadan da uzak durduysam da yine çürüyen dişlerimden sonra okul kıyafetlerimi giyerken bedenim de fark ettiğim yaralar ufak kanamaların olduğunu gördüm. Sanırım düştüm bir yere vurdum diye düşündüm. Gün geçtikçe yorgunluğum artıyordu. Bir sabah yastığımın da dökülen saçlarımın gözle görülen bir artışın olduğunu fark ettim. yastığımı alıp hemen yan oda da yatan annemin yanına götürüp gösterdim. Annem, babam evden gittiğinden beri yatak odasına girmemişti. Oturma odasında kitap okuyarak vakit geçiriyordu. Annem yastığımı öyle görünce hızla evden çıkıp en yakın hastane yolunu tutmuştuk. Hastane de birkaç test yapıldı. Yarın sonuçların çıkacağı söylenmişti. Annemle kız kıza ilk defa alışverişe geçmiştik daha sonrasında. Bir arkadaş gibiydi anneden çok her şeyimi bilirdi. Neden hoşlandığımı neden hoşlanmadığımı, yalanımı dolanımı her şeyi hatta hangi rengi sevdiğimi bile bilirdi.
Ertesi günü sabahı hastaneden sonra dışarda kahvaltı yaparız diye düşündük. Kulağa çok hoş geliyordu bu, hastaneye bir saat önceden geldiğimiz için sonuçların çıkmasını beklemek zor olsa da yanımda annem varken zaman su gibi akıp gidiyordu. Sonuçların çıktığını öğrenen annem hızlı davranarak evrakları alıp dün kontrol olduğumuz hocanın yanında aldık soluğu. Hoca bizi güler yüzle karşıladı. Evrakları annemim elinden alıktan sonraki gülen yüzünün karamsarlığa dönmesi korkuya sebep olmuştu bizde. Hoca evrakları masaya koyup Melek Su kendini nasıl hissediyorsun bakalım diye sordu. Bende kafamı sallayarak iyiyim hocam dedim. Daha sonrasın da bize biraz izin verir misin diyen hocaya kafamı sallayarak hayır duymak istiyorum dedim. Cümlem bitmeden gözlerimden süzülen yaşlar çenemden yere düştü. Hoca ısrar etmeyerek peki kızım dedi. Anneme dönerek ilerlemiş görünüyor. Ne zamandır devam ediyor bu tür şikayetler dedi. Annem bana bakarak bir ya da iki yıl oldu sanırım dedi. Kafasını sallayarak anlıyorum diyen hoca, Melek Su LÖSEMİ dedi. Annem iki elini yüzüne götürerek ağladı. Annemin çığlık sesi kulağımdan beynime giriş yapmış bir oradan bir diğer tarafa çarpıyordu. Dona kalmıştım. Hocanın daha sonra ki plan ve çizelgesini dinleyen annemi görüyordum karşımda gözlerimi kapatıp açtığımda derinden gelen hocanın tavsiyesini duyuyordum. Bir süre sonra kendime gelmemle odadan çıkmamız bir oldu.
Hastaneden çıkarken annem hala ağlıyordu. Gözyaşlarını silerek devam etti yok öyle caymak ama Su güçlüyüz hem demi bak baban kızar sana hem subay kızı hemen öyle hiç düşer mi demi dedi. Bende gülerek düşmez annem dedim. Sımsıkı sarıldık sarılırken içimden biz babam kendi evinden ters kelepçe ile çıktığı anda düştük anne diye iç geçirdim.
Annem hadi şimdi kahvaltı zamanı karnın acıkmadı ben kurt gibi açımda dedi. Gülerek bende açım anne dedim. Hızla Gölbaşında bulunan bir kafeye gittik göl eşliğinde sessizliğe boğulduk. Annem hiç iyi bir oyuncu olmadı. Karşımda sulu gözleri ile gülmeye çalışması onu daha çok acır duruma sokuyordu. Saatlerce otursak da geldiği gibi giden kahvaltı tabakları eşliğinde hesabı ödedik.
Arabadan inene kadar konuşmadık. Annem evin kapısını açarken yarın tedavilere başlayacaklar Su dedi. Ayakkabımı çıkarırken okul ne olacak dedim. Annem seni hastaneye bırakınca konuşacağım dedi. Kafamı sallayarak tamam o zaman dedim.
O gün başlangıcı olan sessizlik senfonisi sarmıştı evimizi, bazen annemin ağlama seslerini duyuyordum. Babamın resmiyle konuşuyordu. Güçsüzüm, ne yapacağımı bilmiyorum yardım et bana…..
Birkaç ay geçmişti kemoterapi ile geçen her günümde ne saçım ne kaşım ne kirpiğim kalmıştı.
Önceleri de pek bakmazken aynaya şimdi aynalardan kaçar olmuştum. Çok hızlı büyümüştü küçük vücudum. Bedenimin yorgunluğu sarmıştı sanki dünyamı her saniye uyumak istiyordum. Yataktan çıkmak zor geliyordu. Evdeyken odan da ki tüm bebeklerin saçlarını kesmiştim. Onlarda benim gibi hasta olacak ve benim gibi yok olacaklardı. Tek farkımız ben toprak onlar ise çöp…
Bir gün hemşire ilaçlarımı vermeye geldiğinde gözlerin ne kadar güzel mas mavi demişti. Sen iyileşince bütün erkekler peşinden koşar diye gülmüştü. Bende gülerek karşılık verdim. İlaçlarımı içince kendi kendime mırıldandım. Benim hiç sevgilim olmadı ki..
Sahi bana biraz sevgiden bahseder misiniz?
Yorumlarınızı bekliyor olacağım…
Günlüğümün ufak bir parçasını sizlerin doldurması için boş bıraktım. Sırdaşınız olmak için…
1 Temmuz 2019 yılı pazartesi günü saat 09:00’da 235 sanığın Ergenekon davasında beraatine hükmedildiği gün babamın özgürlüğüne kavuştuğu gündü. Benim ise 9 yıl süren savaşımın yenilgiyle sonuçlandığı gündü. Babam cezaevinden çıkar çıkmaz hiçbir şeyden haberi olmadığı için habercilerin sorduğu soruyu yanıtlarken morga almışlardı.
Meleğin babası tüm bu olanları annemin cezaevi çıkısına gelemediğini anlayınca bulunduğumuz hastaneye geldi. Annem hastane kapısında karşıladı. Babam meleğim kızım diye ağlayarak anneme sarıldı. Annem babama affet beni beceremedim bakamadım diye sarıldı. Hızla morga geldiklerinde onlar bana ben onlara bakıyordum….
#yildirimkemal#black tumblr#kitap#artists on tumblr#hikaye#karmakarışık#öykü#blog#geceye bir söz bırak#geceye not#meleksu#kitap alintisi#kitap alintilari#kitap alıntısı#kitap sözü#köşeyazısı#kitaplar#kitapkurdu#geceyenot#geceyebirsözbırak#geceyedair#uykusuz geceler#lösemi#lösev#türk yazar#tumblr yazarları#türk postları#tumblr milestone#facebook#youtube
2 notes
·
View notes
Text
bu ara o kadar çok hasta haberi aldım ki. dünyanın geçip gidişine bugün de bi ölüm haberiyle uyandım. arapça grubundan bir hoca arkadaşımız. bi süredir hastaydı, tedavi görüyordu. 2 ay önce toplantıya gittiğimde o da vardı hatta. gıyaben tanıyorduk birbirimizi ama yüz yüze orda tanıştık. çok tatlı bi kadındı. 3 çocuğu varmış, en büyüğü 16 yaşında. hani derler ya çok afedersiniz bir öküz oturdu içime diye aynen öyle oldu. hatim dağıtıldı. baktım 18. hatime gelmiş sıra. düşündüm de; ben ölünce arkamdan okuyacak bu kadar kimse olacak mı acaba ? ölüm o kadar yakın ki. ve bir yandan hayat o kadar hızlı. bazen düşünüyorum ne zaman geldim bu yaşa. onca şeyi ne ara yaşadım. kalbim kırık , kalbim buruk.
annem gittiğinden beri iştahım yok. tek öğünle geçiştiriyorum çoğu. dağıldım sanırım. derslerin tatil olması da iyi mi oldu kötü mü bilemedim. akşam A. ile önceden bilet aldığımız sema mukabelesi ne gideceğiz. hazır tatilken tefsir ödevimi yapsam diyordum ama bilmiyorum ona kuvvet bulabilir miyim. zihnim bulanık. perşembe günkü nahiv grubumun sayısı düşmüştü hoca dağıtalım sana başlangıç verelim dedi. kıramadım tamam dedim. üzüldüm bi yandan da sevmiştim o grubu. bugün haber verdim , onlar da benzer tepkiler verdi. Rabbim yollarını açık etsin, bu yolda onları muvaffak eylesin. dönem içinde yorgunluk olsa da özlüyor insan dersleri. garip bişey bu. celladına aşık olmak deyimini anlıyorum. elhamdülillah bizimki cellat değil melek ama canımıza da okumuyor değil 😅
yine deli gibi saçlarım dökülüyor. önceki sefere nazaran daha makul karşıladım. çok panik yapmıştım geçen yıl. takviye ilaç kokuyor diye içemiyorum ama buna bi çare bulmam lazım. bu ara fena salgın var ve hasta olmasam iyi olurdu. malum annem de gitti, kendi kendime bakmak da hiç sevimli değil. Rabbim kimseyi kimsesiz koymasın, amin.🤲
3 notes
·
View notes
Text
Anne

Anne
Anne sen öleceksin, ben Yüzüne talip bir hatırayı soracağım Bakacağım arkasından kadınların Diyeceğim annem de böyleydi Bir sıcaklık yayılırdı, elleri beyaz Bir şifalı melek, kanadı tüy Ah ayrılık özleminde şimdiden Sana bakıyorum
Sana bakıyorum hayat ve memat Bir kış bir yazda konaklıyor heyhat Ellerinle bırakmıştın bir kahveyi Bir tabak yemeği paylaşmıştın sevgiyle.
Diyeceğim bir sıcak ihtimaldir ölümsüzlük İmanımız kadar gökler üstünde ve yalın Kavuşmak için ayrılmalıymış önceden ki annem bir yazgıdır hayattan taşan
Anne!
Bir daha beklemem gerekseydi eğer fırtınayı Ölüme dayanabilecek kadar isterdim yağmurları | 16.01.2025 Perşembe 05.05
5 notes
·
View notes
Text
“Sene 2009’du. 17 yaşındayım, bizim mahalleye yeni bir aile taşınmış... Tabi o zamanlar mahalleye taşınan kişiyle gidip tanışılır, hediye verilir, sohbet edilir... Mahallede apartmanın önüne masa sandalye koyulur, çekirdek yenilir, sohbet edilir falan... Güzel zamanlar tabi* yeni taşınan ailenin iki çocuğu var, biri 19 yaşında adı Mert, tabi o gün onun benim hayatımın anlamı olacağından bihaberim. :') Diğer çocukta 5 yaşında, erkek, adı da Murat. Mahalleye kızlarla buluşmaya çıkıyorum bir öğle vakti, Murat koşarak yanıma geliyor, tabii bayağı zaman geçti annesiyle Murat bize gelirdi, Murat’la oyunlar oynardık. ‘Selin abla, kapıyı çalıyorum açmıyor annem,’ dedi bana. Uyumuştur diye düşünüp Murat’la onların evine çıktık, kapıyı çalıyorum açan yok tabii. Komşulara söylüyorum, Murat’ın annesi Hatice ablayı telefonla arıyorlar, zil sesi evden geliyor. O sırada Mert geldi, bakındı önce sonra sordu ‘ne oldu?’ diye. ‘Hatice abla kapıyı açmıyor,’ dedim. Gözlerime baktı birkaç saniye... Sonra kapıyı çaldı açan yok, endişelendi hemen. Cüzdanından kart çıkardı, kapının arasına sokarak açtı kapıyı. Mutfağa girdik bir baktık Hatice abla yere yığılmış, nefes almıyor... O gün ne kadar üzüldüğümü anlatamam. Mert kucakladı annesini, ağlaya ağlaya ölmedi diyor... Ben hıçkıra hıçkıra ağlayıp Murat’ı sakinleştirmeye çalışıyorum. Mert arabasına bindiriyor Hatice ablayı, Muratla bize de binin diyor. Biniyoruz. Öne Murat’ı oturttum, arkada ben, Hatice ablanın kafası kucağımda... Saçlarını okşuyorum, ağlıyorum, dünya dar geliyor. Hatice ablanın kocası, Murat 1 yaşındayken ölmüş. Hatice ablanın nabzına, kalbine bakıyorum atmıyor. Hastaneye varıyoruz, Mert delirmiş durumda, Murat perişan. Murat’ın elinden tutuyorum, Hatice abla sedyeye alınıyor. Ah hatırlayınca her defasında ağlama tutar beni. Her neyse, Hatice abla öldü. Cenazesi vs derken Muratla Mert bizde kaldılar. Annemle babam melek gibi insanlardır, yardıma muhtaca arkalarını dönmezler... Muratla annesi gibi ilgileniyorum, mutlu etmeye çalışıyorum. Mert çalışıyor, eve geliyor, Muratla kaldıkları misafir odasına çekiliyor hemen. Onunla doğru düzgün konuşmuyoruz, ağzını bile açmıyor. Bir gece Murat’ı yatırmak için odaya girdim, uyanıktı, yatakta öylece oturup duvara bakıyordu. Hemen yatağa kucağımdaki Murat’ı yatırıp onun yanına ilerledim. Murat abisinin onu sevmediğini düşünüyordu, bana söylüyordu, hiç olur mu öyle şey diyordum. Geçtim yanına, dedim ki: ‘Muratla biraz ilgilensen, psikolojisi iyi değil.’ Bana döndürdü gözlerini, ellerimi tuttu. ‘Her şey için teşekkür ederim,’ dedi. Saat gece 3, herkes uyuyor, fısıltıyla konuşuyoruz tabii. Sonra sarıldı bana birden... Kokusunu ilk defa o gün yakından aldım. Çok güzel kokardı hep. Odasına sinerdi kokusu. Ne yapacağımı bilemeyip ben de sarıldım. Birkaç saniye kaldık öyle, sonra ağlamaya başladı kafasını omzuma koyup... Birlikte ağladık. Sarılmayı bırakmadan. Sonra çekildi benden, ‘İyi geceler Selin,’ dedi yattı yatağa. İyi geceler dedim çıktım odadan ama kalbim nasıl atıyor. Odama gittim uyuyamıyorum ama. Tüm gece onu düşündüm. Ona âşık olduğumu anladım... Sonra birkaç ay geçti, biz Mertle daha da yakınlaştık, konuşmaya başladık, hatta flört eder gibi konuşmaya başladık falan. Daha sonra Mert para biriktirdi. Ayriyetten bizimle kaldığı için çekinip kiraya, faturalara destek olurdu. Geldi bir gün konuştu babamla, aldı Murat’ı, valizleri amcasının yanına gideceğini söyledi. O gün yüzüme bile bakmadan gitti. Murat’ı öpebildim sadece gitmeden. 2 yıl geçti, bir gün telefonum çaldı. Onun sesi telefonda. ‘Murat seni görmek istiyor,’ diyor. O gün geldi beni almaya.
#dizyarasi#alıntı değil#şarkı yorumu#şarkı#selin mert#sevgi#sevilmek#sevda#sevgili#aşk#ölüm#badem#sen ağlama
53 notes
·
View notes
Text
Hayatımın en zor 5 yılı, sensizliğimin 1826 inci günü. Derler ya Ateş düştüğü yeri yakar, işte benim sana olan özlemim böyle Anne.
Kalbim sanki yerinde yok atmıyor. İçimde kocaman kara bir boşluk var. Adını haykırıp da dışa vuramadığım o kelimenin her şeyden değerli olduğunu nasıl anlatır ki insan?
Her insanı boş verip hayatımdan sildim tek tek , fakat bir annemi bitiremedim içimde. Çok ağladım gecelerce adını haykıra haykıra annem diye. Ama ne bir cevap geldi geçti kızım ben burdayım diyen bir ses nede onun o eşsiz kokusu nede teninin sıcaklığıyla atan kalbinin huzuru....
sadece kocaman bir boşluk oldu anne kelimesi içimde.
Kimi zaman bir uçurumun ucuna gidip atmak istedim umarsızca fakat yapamadım , olmadı. Hep annem olsaydı şu an yanımda dur kızım derdi, yapma, beni sensiz bırakma derdi ama. Ben sözlerine değil de akıttığı gözyaşlarına açısına üzülürdüm.
Anne kimi insan için , bir dert
Anne kimi insan için , huzur
Ama benim için anne, kocamn bir bilinmezlik gibi ..
Anlatılamayan sözler gibi ..
Bana anneni anlat deseler denizi mürekkep yapar yıldızlara yazardım annemi ama anlatmaya yetmez ki annem. Dayanmaz denizler mürekkep olmaya .
Sanki uyumak bana haram, ellerim soğuk, ruhsuz, anlamsız, boş, kimsesiz, çaresiz, renksiz, yorgun, suskun, kırgın, uykusuz ....
çimde fırtınalar kopuyor , ağlayamıyorum sadece susuyorum. Sonra dışarı çıkıyorum ne çok mutlular el ele kolkola, çok mutlular gülüyorlar sohbet ediyorlar.
Ben. Uzaktan bekliyorum geleceği günü, saati, dakikayı, saniyeyi, saliseyi bekliyorum. Bekliyorum da gelmeyeceğini biliyorum. Uyusam yine uykusuz kalkıyorum, yine bir yanım eksik. Ellerim ve ayaklarım yine soğuk bana bağırmasını bekliyorum çorap giy üşütürsün diyen. Meleği bekliyorum. Yağmur yağarken sıkı giyin şemsiye al diyen. Mutluluğu bekliyorum .
Dışarı çıkarken bana sarılıp yanaklarımı open dikkatli ol diyen. Huzurumu bekliyorum. Ağlarken kokusunu içime çekip boyun girintisine başıma koyup annem diye dakikalarca ağlayıp yine çocuk olup o kucağında uyumayı özlüyorum.
Keşke zamanı geri alıp her saniye ona sarılıp kokusunu doya doya içime çekip teninin sıcaklıyla ısınıp gözlerindeki ışıltıyla yeniden doğup ellerini yeniden tutup öpmek istiyorum fakat olmuyor be anam!
Mekanin Cennet Olsun Annem
4 notes
·
View notes
Text
3 gündür kalbimde bi sızı var aklımdan hiç atamıyorum benim annem çok merak eden ve sürekli arayan hiçbir şeye izin vermeyen ben yolda iken bile uyuyamayan biridir ve ona çok kızıyordum hiçbir şeyi senden gizlemiyorum ama sırf merak etme diye yalan söylemem gerekecek diyordum hayatıma birini aldığımda yüz tane soru sorıyodu annem anneme çok kızdım hep şimdi annemi o kadar iyi anladım ki keşke anlamasaydım kız kardeşime de dedim her gün ne yaptığını bana vatsaptan yaz dedim burda kendi derdine düşmüş biri değilim hem acı çekiyorum hem de endişeliyim aklımda sadece o kız kardeşlerimiz var diyecek çok şey olduğu için ne diyeceğimi bilmiyorum öyle kötü oldum ki nasıl bi kötülük bunlar melek kızlarım yaşadığımız şeyler bize yaşatılanlar hep oluyor ve oluyor oluyor olmaya devam ediyor yani sadece oluyor başka bir şey neden olmuyır delireceğiz artık yeter
5 notes
·
View notes
Text
Ağırlık
"Kaldırıma yatan ceset olursak bir gün, olur ya ihtimal. Kimin öldüğünü bilmeyecekler, Ve biz, hepimiz sokağın üstüne bakacağız..."
İçimiz ağır gelecek, kalbimiz, Kaldırmayacak kimse.
Benim suçumu annem üzerine aldı, dedim ben onun şuçuydum zaten. Sen üstüne alınma diye, Ayaklarımı yerden kesecek bir mayın aradım, Bana tanıklık et diyecektim, beni sakla, Bulamasınlar yerin dibinde bile suçluyum! Annemin üzerine yemin ederim.
Suçumu itiraf etmeden dinle bir dakika. Denizin içinde olan dalgalanmayı gördüm, suçluyum, Cezalandırıldım, su oldum, Ve gittim ne kadar hüzünlü şair varsa öldürdüm, suçluydum, Cezalandırıldım melek oldum. Gayret ettim, ayıplandım, beyaz çıktım, adımı temizledim.
Sonra sana geldim, suçsuzdum, Cezalandırmadın, Yok oldum...
Şimdi bırak yok olmayı, bu nasıl olsa hepimizin başına gelecek. Kafamın içinde belirli şeyler var, dağılmadan anlatayım, Bir gölgenin sessizliğini, hangi karanlıkta istersen, Ya da rüzgarın yerden kağıt bile kaldıramadığı zayıflığı, hangi havada istersen. Bırakmıyorsan inatla beni dinlememeyi, Şimdi bırak beni, git istersen, kime istersen... Gün yüzü görmem, gül yüzünü de görmem belki, öbür yüzün, belki onu da. Zaten annem çiçeklere toprak yüzü göstermedi hiç, Vazoda tutarlı onları, solmalarını izlemekle, izler gibi olurdu kendi hayatını. Sen de görme toprak yüzü, ölme emi, ölme.
3 notes
·
View notes
Text
Send Help (cidden)
Yakında 17 yaşına girecek genç bir kızım ve akdenizde büyüdüm. Genelde kendimi tanıtırken bunlardan bahsediyorum ama bugün farklı bir şey deneyeceğim.
Aslında beni tanımak için ilk önce asıl beni bilmemiz gerek diye düşünüyorum. Eskiden gülerdim, çok fazla, her anımda. Arkadaşlarımı önemser merak eder arkalarında dururdum. Sevendim, affedendim, iyileştirendim, her zaman olabilendim. Ben çok iyi bir kız çocuğuydum. Yalan söylediğim tek an kopya çektiklerimdi ki genelde yakalanırdım. Bir melek olduğuma inanabilecek bir sürü insan vardı hayatımda. Ama artık o kız değilim. O kızı öldürmediğimi biliyorum hâlâ saf kötü biri değilim kimsenin kötülüğünü düşünemem, bile isteye kimseye zarar veremem yine de artık insanlar şeytanın yer yüzü gölgesiymişim gibi davranıyor. Bana pek yardım ettikleri söylenemez..
Kendimi kaybettim. Aslında kendiyle asla tanıştırılmamış biriyim. En sevdiğim renk ne bilmiyorum, hangi şarkıyı dinlemekten vazgeçemem, hangi film favorim, bir kitaplıkta elim ilk hangi kitaba gider bilmiyorum. Anne olmayı hiç kendim istedim mi yoksa olgun davrandığımda her arkadaşım "çok iyi bir anne olucaksın" dediği için mi anne olucağım zamanı iple çekiyorum bilmiyorum. Kendimi tanımıyorum ve artık öznel bilgilerle tanıtabileceğim bir benliğim yok. Benim en sevdiğim hiçbir şey yok. Bana özel şu dünyada hiçbir şey yok. Bazen girdiğiniz bir dükkanda öylesine rafları karıştırırken rastgele bir şeyle karşılaşırsınız ve aklınızda bir arkadaşınız belirir ya ben herhangi bir dükkanın herhangi bir rafında asla aklınıza gelmem.
Annem öldüğünde, Uzay gittiğinde onlardan kalanlara tutundum. Annemle izlediğim onca film arasında hafızamda kazılı kalan tek şey Harry Potter maratonlarımız. Annem çok severmiş annem için ben de sevdim bazen çok abarttım çünkü bu aklımdaki en belirgin hatıraydı, Uzay hikayesinde Vagonun bir şarkısını paylaşmıştı "Ama Bana Bakma Öyle" o gittiğinde o kadar çok dinledim ki... Herkes en sevdiğim şarkı sandı Spotify özetimde bile en baştaydı çünkü bu bizim tesadüfümüzdü hikayenin başladığı o hoş tesadüf. Ama bunlar hiçbir zaman benim en sevdiklerim olmadı. İnsanlar geçmişimin yatağımın altında bir canavar olduğunu bilmiyor gerçi benim o canavara sarılmadan uyuyamadığımı da bilmiyorlar.
Tamam şimdi şu andaki ben hakkında konuşalım kendisi hakkında bildiklerim şunlar :
Komik değildi biliyorum ama sorun da kendim hakkında hiçbir şey bilmiyor olmam. Neye ve kime gülerim, vaz geçemeyeceğim bir şey var mı, resim çizmeyi seviyor muyum? Bu soruların cevabını bilmiyorum. Bu da canımı epey sıkıyor.
Peki ben nasıl böyle oldum?
Bu can sıkıntısının nedeni kim/ne?
Açıkçası emin değilim. Annem öldüğünde mi kendimden ödün vermeye başladım yoksa annemin yasından kaçarken sığındığım insanlar gidince mi?
Bazen o kadar kötü hissediyorum ki nefes alamıyorum. Çaresiz hissediyorum ve birileriyle konuşmak istiyorum. Arkadaşlarıma anlattığımda o an konuşuyorlar ve sonra ne kadar zorlandığımı nefes almanın bile benim için ne kadar zorlaştığını unutuyorlar. Bugün anlattığımda yarın daha iyi misin diye sormayı kimse beceremiyor. Bazen o kadar yorgun ve bıkmış hissediyorum ki yatağımdan çıkamıyorum ama kimse merak etmiyor onun yerine "notlarını atar mısın?" "X bana yazdı ne diyim?" "Ya Y ile kavga ettim" diye gelmeyi daha çekici buluyorlar.
Şu an anlattığım şekilde çok basit geliyor olabilir ama bu hayat bana o kadar zor geldi ki... Bazen kalbim yerinden düşüyor, atmayı bırakıyor nefeslerim sönüyor, ciğerlerim boşalıyor kanım çekiliyor gibi hissediyorum. Bunu bilmelerine rağmen herkesin bana gözlerini kapstması beni paramparça ediyor.
Ben şu anda yokum çünkü beni şu anda tutabilecek tek bir şey yok. Bedenim ve bilincim aynı zaman dilimine sığamıyor. Bedenim burada şu anda hayatta ama bilincim hâlâ geçmişte bir şeyler arıyor. Kaybolan parçalarını arıyor belki de. Ben şu anda yokum olamıyorum... Şu anda yokum ama daha korkuncu şu andaki bende de yokum. Kendimle tanışmayı bir şarkıyı çok sevmeyi, hangi tür filmler ilgimi çeker bilmeyi, bir kitapçıya girdiğimde istediğim türün olduğu raflara direkt yönelebilmeyi çok isterdim. Bir şansım olsa var olabilmeyi dilerdim. Yaşayabilmeyi, anda kalabilmeyi, iyileşmeyi dilerdim.
Ben bu sene YKS öğrencisiyim ve bir senemi bu karmaşayla çöpe atamam. Bir geleceğim olsun istiyorum. Hayal ettiğim hayata yaklaştıkça hayal edememeye başladım. Ben kendime o hayali gerçekleştirmeyi borçluyum.
Not:
Yalnız bırakıldığıma inandığım için çok duyarsız, umursamaz ve bilinçsiz bir insan olmaya başladım. En basitinden geçenlerde bir arkadaşımın uyuşturucu kullanmaya başladığını öğrendim ve 4. dakikaya gelmeden aklımdan uçtu gitti kendisi için hiçbir şey yapmadım, yardım etmeye çalışmadım. Bugün bir dizi izlerken karakterlerin uyuşturucu hakkında nasıl tepkiler verdiklerini görünce hasta gibi hissettim çünkü ben "neden?" diye bile sormadım. Bunun çok kötü bir şey olduğunu biliyorum ama birilerine (bu birileri arkadaşım olsa bile) yardım edebilecek kadar acıma ya da endişe hissetmiyorum artık. Daha doğrusu artık bir şeyler hissedemiyorum. Ne yapmalıyım bilmiyorum.
Keşke hayatımı detaylarıyla dökebilsem... Keşke herkesin senden nefret edebilmesine neden olabilsem. Keşke tüm dünya bilse nasıl bir zamanda gitmeyi seçtiniğini. Ben tüm bu olanlar için seni suçluyorum.
2 notes
·
View notes
Text
18.06.23
Bu gün herşey bitmisti benden tek kalan mosmor gözaltıları ıslak kirpikler her zerrem ölümü bekliyordu,ama bı türlü ölemiyordum stres baskı üzüntü ve bir çok şey... Ben sandığınız kadar iyi biri değildim kardeşim benim yüzümden Melek oldu annem benim yüzümden hasta oldu ben nasıl bir canavara dönüşüm bilmiyorum bildiğim tek şey acı çekiyor olmamdı herşey zamanını bekler derlerya ben bekleyemedim zaman beni aldı ve melek oldum kollarım bileklerim jilet izi doldu annemden saklayamadim ağladı benim yüzümden daha çok hasta oldu.. keşke bu siktigimin hayatına gelmeseymisim 2 dakikalık zevk için bu siktigimin hayatına gelmemeliydim
8 notes
·
View notes
Text

Evin heryerine çiçekler dolduran melek annem 🥰
8 notes
·
View notes