#mübadele
Explore tagged Tumblr posts
Text
#mübadele#mudanya#lozan mübadilleri#deva partisi#hüseyin türker#mehmet özalp#giritli#kültür#mübadele anı evi#DEVA
0 notes
Text
Kolektif – Son Osmanlılar: Yunanistan’da Müslüman Azınlık (2023)
Türkiye ile Yunanistan arasında yapılan nüfus mübadelesi sözleşmesinde (1923), İstanbul, Gökçeada ve Bozcaada’da oturan Rumlar ile Batı Trakya’nın Müslüman nüfusu mübadele dışı tutulmuştu. Lozan Antlaşması’nın “Azınlıkların Korunması” bahsinin 45. maddesinde şöyle denmişti: “İşbu kesim hükümleri ile Türkiye’nin Müslüman olmayan azınlıkları için tanınan haklar, Yunanistan tarafından da kendi…
View On WordPress
#2023#Argyris Mamarelis#Özkan Akpınar#Dimitris Papadimitriou#Georgios Niarchos#Kevin Featherstone#Mübadele#Son Osmanlılar#Yunanistan’da Müslüman Azınlık (1940-1949)#İş Kültür Yayınları
0 notes
Text
Şehid.Sinvar...
23 yılı koyun önünüze önce. Bir dava, bir halk, bir ideoloji için feda edilmesi az mı?!
Hem de dünyanın en vahşi bir rejimin zindanları olsun bu. Aylarca güneşsiz, yıllarca psikolojik baskılı...
Samir Kuntar anlatmıştı; "Domuz eti katılmış yemek, içine idrar katılmış su, bir tarafını farenin yediği peynir ve bunları verirken bilerek, ruh sağlığını bozmak için özellikle söylemek mahkuma...
"İsrail hapishaneleri dünyanın hiçbir hapishanelerine benzemez, hafsalanızın almayacağı fiziki ve psikolojik işkenclerle doludur" diye de eklemişti o mazlum şehid.
Samir Kuntar da 30 yılı aşkın kalmıştı zindanda ve ismi "Esirlerin Komutanı" diye anılıyordu. O da mübadele ile özgürlüğüne kavuştu sonra. Suriye savaşında da şehid oldu.
Sinvar, böylesi bir yaşamın içinde esasen müebbet almıştı. O da Direnişin mubadele marifetiyle serbest kaldı.
Kaldığı yerden bu sefer başka şekilde başladı mücadelesi.
"Ödediğim bedel yeter artık. Bana da çoluk çocuk lazım, torunlarımla vakit geçireceğim, bağ bahçe ile uğraşacağım bir ortam istiyorum" deseydi eğer, muhtemelen kimse itiraz etmezdi.
Yorgun, bitkin, hırpalanmış bir bedenden kim daha ne isitesin ki?!
Ama Sinvar da Samir de, cezaevi sonrası bu sefer de savaş cephelerine yöneldiler. Hem de ön saflara...
Böylesi durumda bizim mahalleden bazı laflar gelir de aklıma; "Biz bedel ödedik!" dedikleri şeye bakarken bile utanırım.
"Kaç yıl hapis, kaç kaburga kırığı, hangi malın mülkün müsaderesi, hangi evlat, hangi makamı feda?!" sorularının cevabı, nasıl bir üçkağıtçılıkla karşı karşıya olunduğunun da cevabına hizalanıyor aslında...
Cesarete Serdar olan Sinvar'a selam olsun.
Yaşadığımız çağa çok büyük bir sayfa açtı, ruhu şad olsun.
4 notes
·
View notes
Text
Zeytin ile incir ağacı bağlantısını eğer bilimsel olarak mercek altına alırsak; zeytin ağacı ile incir ağacı doğaya ters çalışır. Bütün bitkiler gündüz oksijen verirken, zeytin ve incir ağaçları karbondioksit salınımı yapar. Gece ise diğer ağaçlar karbondioksit verirken, zeytin ve incir ağaçları ise oksijen vermeye başlar. İncir ağacı yapraklarını döker ama zeytin ağacı hiçbir zaman yapraklarını dökmez. Zeytin ağacı devamlı bir oksijen salgılamaktadır. Bu durum İtalya ile Edremit Körfezinde kendisini daha net gösterir. Zeytin ağacı geceleri oksijen verirken, bir yandan da sabaha kadar atmosfere iyot saçan denizimiz ve Kaz dağlarından gelen temiz hava ile karışan bir havamız bulunmaktadır. Tan yeri ağarırken, deniz kıyısından gözlendiğinde, bu durum bir bulut ve sis halinde göze çarpar.
Zeytin ağacı ile incir ağaçları aynı dönemde meyve verir. Bu dönem zeytin sineğinin üremeye başladığı zamanlardır. Zeytin sineğinin, zeytin ağaçları ve zeytin meyvesine zarar vereceği dönemlerde, iyice olgunlaşan incir ağaçlarının meyveleri bal dökmeye başlar. İncirin balı, zeytin sineğine cazip gelir ve zeytin yerine incir meyvesini tercih eder. Zeytinliklerdeki incir ağaçları tıpkı bir paratoner gibi zeytin sineklerini üzerine çeker. İncir balını yiyen zeytin sinekleri bir süre sonra zehirlenerek ölür. Mübadele öncesinde Ege kıyılarında yaşayan Rumların her zeytin tarlasına 3-4 adet incir ağacı dikmiş olmasının sebebi de budur. Oysa bizim özellikle yeni nesil zeytin üreticilerimizin bir çoğu bu gerçeği bilmedikleri için, zeytin bahçelerindeki yüzlerce incir ağacını sinek topluyor diye kesmişler ve odun yapmışlardır. Bunun sonucunda da bugün zeytin sineği başta olmak üzere zeytin zararlısı uçkunlar çoğalmıştır.
Bilginize Memleketim,,,
Alıntı
2 notes
·
View notes
Text
Aşırı yaş farkına rağmen, kutsal aile ve aşk etiketi ile markalaştırılıp,topluma empoze edilen ve manşetleri süsleyen zengin ve ünlü evlilikleri temelde formeleştirilmiş fuhuştur aşka ve sevgiye değil her iki cinsiyetinde kendi dinamiklerini mübadele ettiği ve sonunda ikisinde kazançlı çıktığı toplumsal tepkiden kaçınıldığı içinde formeleştirilerek topluma sunulduğu fuhuşun genel bir biçimidir.
4 notes
·
View notes
Text
ESENLİK İÇİNDE OLAN, UYAN !
onun nereyi düşlese oraya varan uçsuz bucaksız ayacıkları vardı bembeyaz adımlarını sürdüğü topraklar bereketlenir, emek kokardı başak tarlası oluverirdi hasatsız ve oraksız veya bucaksız ormanlar kimsenin yürümediği patikasız bilmediğiniz bakirlikteki kırlar yani ben peşinde yaramaz bir oğlan ben uğrunda yaşlanan ağlak bir Pan! hangi halka sığındırsak umudumuzu hangi ülkelerle mübadele etsek onu? -bilmem, çaresizliğimiz diz boyu! bugün yaşlanmıyor saçları hiç yaş almıyor kanatları ben yaşlı herif o naif kadıncağız ona Ağustos hep yeni bulutlar terletir yaz yağmurlarına mazlum avuçları ah sıcak kasıklarında bir avuç dolusu hanımeli dikkat et bugün beyaz giymedim sana İskender’den bir kırmızı “Nar” getirdim; annene bugün tüm halklar için teşekkür et leyleklere de elbet ve komando babana eski fotoğrafları çıkar bize polaroidleri yeni doğmuşsun gibi nasıl anlatsam sana bilmiyorum ağzında bir dua var onu okuyana imreniyorum
4 notes
·
View notes
Text
HATAY EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜ’NE 100 YENİ ARAÇ TESLİM EDİLDİ
HATAY EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜ’NE 100 YENİ ARAÇ TESLİM EDİLDİ #HatayHaber #hatayhaberler
Hatay Emniyet Müdürlüğü’nün araç filosu, halkın güvenliği ve huzurunun temini amacıyla önemli bir destekle güçlendirildi. 27 Kasım 2024 tarihinde İl Emniyet Müdürlüğü’ne bağlı Kavaslı Yerleşkesi Ek Hizmet Binası’nda düzenlenen törenle, 2024 yılı içerisinde bütçe ve mübadele yöntemiyle temin edilen ve Hatay Büyükşehir Belediyesi’nin Türk Polis Teşkilatı Güçlendirme Vakfı aracılığıyla hibe ettiği…
0 notes
Text
Mübadillerin kültürel mirası Bursa Osmangazi'de konuşuldu
https://pazaryerigundem.com/haber/193683/mubadillerin-kulturel-mirasi-bursa-osmangazide-konusuldu/
Mübadillerin kültürel mirası Bursa Osmangazi'de konuşuldu
Bursa UNESCO Derneği’nin organizasyonluğunda, Lozan Mübadilleri Vakfı, Bal-Göç ve Bursa Lozan Mübadilleri Derneği iş birliğinde Osmangazi Belediyesi katkısıyla mübadele ve mübadillerin kültürel mirası her yönüyle ele alındı.
BURSA (İGFA) –Bursa Osmangazi Gösteri Merkezi’nde düzenlenen panelde, 30 Ocak 1923’de Lozan Barış Anlaşması gereği Türkiye ve Yunanistan arasında gerçeklesen zorunlu göç sebebiyle yaşanan olumsuzluklar, çekilen zorluklar, geride bırakılan hayatlar, zorunlu göçü oluşturan koşullar ve bu koşulların ekonomik, politik nedenleri, göçmen haklarının korunması, iskan zorunluluğu, göçün sosyo-kültürel etkileri, göçmenlerin kültürel mirasları gibi konular konuşuldu.
Mübadelenin unutulmaması ve hatırlanması, gelecek kuşaklara aktarılması gerektiğine inanılarak düzenlenen panelde, mübadelenin pek çok yönden incelenmesi ve akademik çalışmalara kaynak olması hedefleniyor. Düzenlenen panele Osmangazi Belediye Başkan Yardımcısı Tolga Kornoşor, Milli Savunma eski Bakanı Turan Tayan, CHP Bursa Milletvekili Hasan Öztürk, Bursa UNESCO Derneği Başkanı İlker Özarslan, BAL-GÖÇ Başkanı Emin Balkan, Bursa Büyükşehir Başkan Vekili Baran Güneş, Lozan Mübadili ailelerin torunları ve yurttaşlar katıldı.
İlker Özarslan Moderatörlüğünde gerçekleşen panelde Araştırmacı Yazar Aycan Yılmaz, Prof. Dr. Kemal Arı, Prof. Dr. Özlem Doğuş Varlı, Lozan Mübadilleri Vakfı Genel Sekreteri Esat Halil Ergelen, Mutfak Araştırmacısı Yazar Ramazan Başan, mübadele ve mübadillerin kültürel mirasını pek çok yönüyle konuştu.
Osmangazi Belediye Başkan Yardımcısı Tolga Kornoşor, “Bu panelin benim için ayrı bir önemi var; ben de Lozan Mübadili bir ailenin torunlarıyım. Büyük Önder Atatürk’ün Lozan Mübadelesi sayesinde orada ki Türkleri buraya getirmesi, burada ki Rumları da memleketlerine mübadil etmesi, iç barışın sağlanmasında ve Anadolu’nun tekrar Türkleşmesinde önemli bir etken oldu. O günü yaşayanlar, acıları çekenler yalnızca Türkler değil, mübadil olmuş Yunanlılar da üzüntüler yaşadı. Büyük Önder Atatürk’ün Yurtta Sulh Cihanda Sulh, sözünün üzerine dünyada bir başka söz olduğunu düşünmüyorum. Allah bir daha hiçbir ülkeye zorunlu göç mübadil anıları yaşatmasın” şeklinde konuştu.
ZORUNLU GÖÇ YÜREKLERDE BİTMEYEN 100 YILLIK BİR SIZI
CHP Bursa Milletvekili Hasan Öztürk ise, “Bursa’nın mübadillerini, somut olmayan kültürel mirası, yaşananları, yaşananların bize hissettirdiklerini, kazandırdıklarını ve kaybettirdiklerini konuştuğumuz bu anlamlı panel için katkısı olan herkese çok teşekkür ediyorum. Göç, mübadele ve zorunlu göç yüreklerde bitmeyen 100 yıllık bir sızı. Şimdi hepimiz resimlere bakıyoruz. Resimlere baktığımızda yüzlerce yıllık geçmişimizi, sahip olduğumuz kültür ve mirası, iki bohçaya sığdırarak ne şartlarda ve ne acılarla geldiğimizi görüyoruz” şeklinde konuştu.
Bursa UNESCO Derneği Başkanı İlker Özarslan, “Mübadele Cumhuriyetin ilk kurulduğunda devraldığı çok büyük bir yüktü, Genç Türkiye Cumhuriyeti, bunun altından büyük bir mağfiretle kalktı, bugüne kadar mübadele konusunda bir çok panel, sempozyum, konferans ve söyleşi yapıldı. Biz UNESCO Derneği olarak panele kültürel miras gözüyle bakmak istiyoruz. Mübadillerin Yunanistan’a giden ve oradan gelen mübadillerin hala sürdürmekte olduğu ve kaybettikleri yaşam, müzik, gıda, giysi kültürlerini, panelde aktarmaya çalışacağız” dedi.
BAL-GÖÇ Başkanı Emin Balkan, “1893 Osmanlı-Rus Savaşı’ndan bu tarafa hala göç alıyoruz. Sadece Balkanlar ve Selanik çevresinden buraya gelenler değil, Türkiye’den Yunanistan’a giden, ana dili Türkçe olan ve Yunanca hiç bilmeyen Ortodoks Türkler de vardı. O aileler hala bizleri kendilerine yakın görüyorlar. Bunun yanında Rumlarda göç ettiler; ama onlarında gönül bağı var. Anadolu’nun Türkleştirilmesinde, tarım, ziraat ve ticaretin gelişmesinde, mübadil göçmenlerinin çok büyük katkıları olmuştur” diye konuştu.
“YAŞADIĞIMIZ BU ACILARI HEP BERABER NASIL TATLIYA ÇEVİREBİLİRİZ”
Bursa Büyükşehir Başkan Vekili Baran Güneş, “Bu topraklar acıların birleştiği ve sürgün edildiği topraklar. Türkiye’nin her bir noktasında acılar yaşanmış. Ben bir mübadil damadı olarak bunu çok yakından hissediyorum. Hep beraber yaşadığımız bu acıları nasıl tatlıya çevirebiliriz, geleceğin mirasını daha güzelleştirebiliriz ve yaşanan acıları geleceğe nasıl kültürel farklılık zenginlik olarak oluşturabiliriz; işte bunun mücadelesini vereceğiz” dedi.
Mübadele ve mübadillerin kültürel mirasını pek çok yönüyle ele alındığı panelde; Prof. Dr. Özlem Doğuş Varlı, özellikle İzmir ve İstanbul’da ortaya çıkan bir çeşit Yunan halk müziği rebetika müziğini anlattı. Lozan Mübadilleri Vakfı Mudanya Temsilciliği Kadın Kolları Başkanı Birsen Kermen’in mutfağından içinde bol miktarda tarçın ve ceviz olan Girit kurabiyesi ‘Trivirya’lar ikram edilirken, vakfın Girit danteli öğretmeni ve Mudanya Belediyesi personeli Sevgi Tunca Akuş’un da koleksiyonundan 30 dantel sergilendi.
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
Text
Gaziemir’in Sembolü Abdullah Arda Meydanı Yenilendi
İzmir Büyükşehir Belediyesi Gaziemir’in sembolü Abdullah Arda Meydanı’ndaki yenileme çalışmalarını tamamladı. Uzun yıllar ilçeye hizmet veren meydanı zemin kaplamalarından oturma alanlarına kadar baştan sona yenileyen ekipler, alanı modern ve fonksiyonel bir yapıya kavuşturdu. Meydanda ayrıca bölge halkı için büyük öneme sahip mübadele ve Atatürk ile özdeşleşen Gülcemal Vapuru da kuru havuz…
0 notes
Photo
Bursa'da Mübadele Paneli ile Kültürel Miras Ele Alınıyor! Bursa, Türkiye’nin kültürel zenginlikleri açısından önemli bir şehir olarak dikkat çekmektedir. Bu bağlamda, Bursa’daki sivil toplum kuruluşları arasında öne çıkan Bursa UNESCO Der https://bursahabermedya.com/bursada-mubadele-paneli-ile-kulturel-miras-ele-aliniyor/ #BursaHaberleri #bursahaber #bursasondakika #bursahaberleri #haberler #bursa
0 notes
Text
0 notes
Text
youtube
0 notes
Text
Kemal Arı – Büyük Mübadele (2023)
1919-1922 tarihleri arasında yaşanan Milli Mücadele’nin kazanılmasının ardından Anadolu’daki Rumların bir kısmı Yunan ordusu ile birlikte yaşadıkları toprakları terk etmeye başladı. Lozan Barış Konferansı toplandığında nüfus değişimi (mübadele) konusu ivedi olarak gündeme geldi ve Türkiye ve Yunanistan, savaş sonrası ortaya çıkan azınlık sorunlarının bir nüfus mübadelesi ile çözülmesini kabul…
View On WordPress
0 notes
Text
Sessiz İşgal Mülteciler - Kendime Yazılarım
Şimdi de Iraklılar Türkiye'ye geliyor , tıpkı Suriye'de olduğu, ardından Afgan göçü gibi, Önce sorunun Adını doğru koyalım: Bunun adı emperyalizmin kurgulayıp sahneye sürdüğü işgaldir...ümmet söylemi “Düzensiz göç, sığınmacı, muhacir gibi kavramlarla işgali yumuşatmaya çalışanlara ise hiç inanmayın , Afgan , Peştun istilası 2018 yılından sonra başlamıştır , yetmedi galiba bugünde Irak vatandaşları davet edilmektedir, ismi konulmamış tek taraflı bir mübadele mi vardır, bilmiyoruz.
0 notes
Photo
Bir etnoturizm arsızlığı: ‘Mübadele’ ismiyle kokteyl satmak
0 notes
Text
Zesto Psomi (Sıcak Ekmek) – Feyza Hepçilingirler
✍🏻 M. Osman Akbaşak
https://www.gundemarsivi.com/zesto-psomi-sicak-ekmek-feyza-hepcilingirler/
Önce adı dikkatimi çekti. Kapakta sadece Feyza Hepçilingirler ve “Zesto Psomi” yazıyordu, oldukça geçmiş yıllara ait olduğu anlaşılan gemi fotoğrafı ile birlikte… Bir roman için çok iddialıydı, eğer yazarın adı olmasaydı bir kenara bırakabilirdim. Biz Ekin Yazı Dostları olarak Ocak 2015’te soğuk ve yağışlı bir kış gününde Ayvalık’ta okuduğumuz “Kırmızı Karanfil Ne Renk Solar?” romanından bu yana yazarı oldukça iyi tanıyordum. Öykü, çocuk kitapları ve özellikle Türkçe üzerine hassasiyetini vurgulayan “Türkçe Off”, “Dilim Dilim Anadilim”, “Dedim “Ah!” – Türkçe Off-2”, “Türkçe Dilbilgisi Öğretme Kitabı”, “Ama önce Türkçe!” gibi çok kitabını bildiğimden, bir anda değerli hale geldi.
Ancak konuyu öğrendiğimde biraz şaşırdım. Girit mübadillerini anlatması beni bir an bile olsa duraklattı. Son yıllarda göç ve mübadele konusunun çokça işlenmiş olması büyük çoğunluğunun edebi değerden uzak, acındırma hatta ağlatma duygusu uyandırma üzerine kurgulanmış olması beni bu konudan uzaklaştırma eğilimine sokmuştu. İlgimi toparlayan iki etken vardı. Yazarın adı, bende bıraktığı etki ve eleştirilerine her zaman çok güvendiğim değerli ağabeyim Bahri Karaduman’ın “Bu çok farklı, mutlaka okumalısın” önerisi.
Elbette aldım ve okumaya başladım. Daha ilk satırlarda ilk tedirginliğimin boşa olduğunu anladım. Yazar konuya çok sade, bilgilendirici ve merak unsurunu her sayfada canlı tutarak başlamıştı. İlk merakımı, neden “Zesto Psomi” konusunu ilk yüz sayfada bir konuşmayla giderdim:
“Eee, Öğrendin mi Türkçeyi?” demişler
O da, “Öğrendim” demiş.
“Ne öğrendin?” diye sormuşlar,
“‘Sıcak ekmek’ demeyi öğrendim” demiş.
“Ne demek o?” demişler.
Giritliler anlasın diye Rumca’ya çevirmiş adam:
Zesto Psomi.”
“E, soğuyunca ne diyorlar?” diye sormuş içlerinden biri.
Adam düşünmüş taşınmış. Verecek cevabı yok. Kestirmeden yanıtlayıvermiş soruyu:
“Bırakmıyorlar ki orada soğusun.”
Romanın akışından anlaşılacak, çok kanlı canlı, sahici yazılmış. Zaten zaman zaman başvuracağım Bahri Karaduman söyleşisinde yazar şöyle diyor: “Roman yazdığımı öğrenen arkadaşlarımdan, “Lütfen mübadele romanı olmasın,” diyenler oldu. Ama benim ‘Nasıl yazılabilir?’ diye yıllar yılı düşündüğüm bir olaydı mübadele; vazgeçmedim. Biraz farklı yaklaşmaya çalıştım. Herkesin farklı geçmişi, farklı öyküsü vardı çünkü. Olayı değil, insanı derinden kavrayarak o insanların, neler yaşadıklarını anlatmaya çalıştım.”
Burada romandan bazı örnekler verecek olursam yazarın söyledikleri daha iyi anlaşılabilir:
“Yere öylece atılır yarı boş bir pamuk hararının üstüne bağdaş kurup oturmuş yaşsız bir adamdı. Belki ihtiyardı, belki de ayağa kalkıp silkinse yirmi beş yaşında bir delikanlı olacaktı.”
“Türkiye’ye gitmek ailesi için böyle bir şey değildi, nereye gideceklerini bilmiyorlardı onlar, nasıl karşılanacakları meçhuldü, ne yapacakları, orada hayatlarını nasıl sürdürecekleri hep bilinmezlerin arasındaydı.”
“Aile böyle şenlikli bir hüzün, acıklı bir düğün havası içinde evlerini terk etmeye hazırlanırken…”
“Mezar taşını götürmeye çalışan adamın durumuna kendilerinde gülecek mecali bulamadılar…”
“Eşyaları insanın yaşadığının en büyük tanığıymış. Onlar olmayınca tüm yaşamı bütün tanıkları ile birlikte arkasında kalmış gibiydi. Geri gelmeyeceğini bildiği halde bir ev gezmesine gidiyormuş da birkaç saat içinde dönecekmiş gibi düzeni bozulmamış bir halde çıkmak istemişti evinden…”
Önce Girit’teki yaşam ardından gemi yolculuğu, son olarak da Ayvalık’taki yaşam bütün içtenliği ve sahiciliği ile okuyucuya aktarılmış. Çok doğal olarak gemi yolculuğundan itibaren romana derin bir hüzün duygusu hâkim oluyor, bunun kaçınılmaz olduğunu kabul etmek gerekiyor. Ailenin Ayvalık’a yerleşmesinden sonra yine acısıyla, hüznüyle ama yeni bir yaşamın da getireceği düzenle devam ediyor.
Bu romanda ben birkaç konuda bilgilendim. Bunlardan biri “Madinada” dedikleri Girit manileri. Bu konuda söyleşide yazar şöyle diyor:
“Hemen her konuda “madinada” dedikleri manilerle atıştıklarına epeyce tanık oldum. Eşim o manileri bilir ve yeri geldiğinde söylerdi. Romanı yazarken de hayattaki tek Giritli olan eşimin ablasına sorarak doğruladığım maniler oldu.”
Diğeri de “Erotokritos”, bir Girit destanı… Bu sıradan bir kitap değil. 1553 yılında doğan Venedik kökenli, Giritli, Aristokrat bir ailenin oğlu olan Vitsentzos Kornaros’un ortalama on beş heceli 9960 civarında mısradan oluşan aşk, dostluk, cesaret ve vatanseverlik konularında yazılmış destansı bir şiir. Bugün bile birçok Giritli tarafından bazen Girit kemençesi “Lira” eşliğinde ezbere söylenmektedir. Çeşitli dünya dillerine çevirisi yapılmıştır. (Kitabın önsözünden)
Bu kitap Lozan Mübadilleri Vakfı tarafından, 2011’de “Bir Girit Destanı” alt başlığıyla Türkçesi ve Rumcası ile birlikte Prof. Dr. Hakkı Bilgehan çalışmasıyla yayımlamış. Ben bunu okuyunca kitabın peşine düştüm. Ancak az sayıda basıldığı için sahaflarda dahi bulamadım. O zamanlar Lozan Mübadilleri Vakfı yöneticilerinden olan değerli Aristonikos Okuma Grubu arkadaşımız Nevil Gündoğdu’da olduğunu öğrenince, ödünç alarak bilgisayarda taradım ve arşivime aldım. Kendisine teşekkür ediyorum.
Erotokritos üzerinde neden bu denli durdum; Roman kahramanlarından biri bu destanı elinden hiç bırakmıyor, hatta Türkiye’ye gelirken bütün zor koşullara karşın yanında getiriyor. Gerisini Feyza Hepçilingirler’in söyleşisinden okuyalım:
“Babaannem Girit’ten gelirken yanında getirmiş Erotokritos’u. Gerçi babaannemin okurken kitaba bakmasına gerek yoktu; koskoca kitap ezberindeydi. Girit’ten getirilen o kitap şu anda bende. Erotokritos önemliydi; Giritlilerin güç aldıkları bir dayanaktı.”
Romanda çokça aşk öyküsüne tanık olacaksınız. Bir kısmı yaşanan yerin gereği olarak bir taraf Türk, bir taraf Rum olan… Bunlardan birinin sonunu merakla beklerken son sayfalardan küçük bir ipucum var. Nereden alındığını eminim çok iyi bileceksiniz. Tiyatro deyimiyle “spoiler” yerine sayın.
“Sevgi neydi? Sevgi sahip çıkan dost, sıcak insan eli, insan emeğiydi. Sevgi iyilikti, sevgi emekti…”
Sonuç olarak; Bütün önyargımı darmadağın eden bir Girit ve mübadele romanı okudum. Mübadele ile uzak yakın ilgisi olan ya da sadece merak eden herkese kesinlikle öneriyorum.
Feyza Hepçilingirler’i böyle bir konuyu bütün duygusal hassasiyeti aynı zamanda gerçekliği ile bu denli başarılı bir şekilde aktardığı için yürekten kutluyorum. Kalemine sağlık…
M Osman Akbaşak
0 notes