#kumas alan
Explore tagged Tumblr posts
Video
Immaterial Architecture : Waverley Pavilion by Russell Moreton Via Flickr: russellmoreton.blogspot.com/ Building The Drawing. The drawing as analogue allows more subtle relations, of technique, material and process, to develop between drawing and building. Immaterial Architecture The Illegal Architect Jonathan Hill Oak Tree Oil Paper Plaster Rust Sgratfito Silence Sound Steel Television Weather Frosted Light Index of immaterial architectures TRANSPARENCY : LITERAL AND PHENOMENAL Colin Rowe, Robert Slutzky Interactions of the Abstract Body Josiah McElheny Object Lesson Interactive Abstract Body (Square) The Spatial Body (After Fontana) Tracing Eisenman Stan Allen Indexical Characters FABRIC=MASS+ FORM Alan Chandler The interest in fabric formwork is in its deployment in a building process, which is faster than conventional formwork. Fabric formwork is inherently more sustainable due to the minimising of both concrete and shuttering, and more radically, allows the constructor to intervene in the process of casting even as the cast is taking place. ANTI OBJECT Kengo Kuma We are composed of matter and live in the midst of matter. Our objective should not be to renounce matter, but to search for a form of matter other than objects. What that form is called- ARCHITECTURE, GARDENS< TECHNOLOGY is not important. ReThinking Matereriality The engagement of mind with the material world Elizabeth DeMarrais, Chris Gosden, Colin Renfrew The Affordances of Things Towards a Theory of Material Engagement Aesthetics, Intelligence and Emotions Relationality of Mind and Matter Material Agency Towards a Non-Anthropocentric Approach Carl Knappett, Lambros Malafouris At The Potter's Wheel : An Argument for Material Agency We should replace our view of cognition as residing inside the potter's head, with that of cognition enacted at the potter's wheel. The Neglected Networks of Material Agency : Artefacts, Pictures and Texts Material Agency as Cognitive Scaffolding The Cognitive Life of Things Material Engagement and the Extended Mind Lambros Malafouris, Colin Renfrew Minds, Things and Materiality Michael Wheeler Communities of Things and Objects : A Spatial Perspective Carl Knappett Imagining the Cognitive Life of Things Edwin Hutchins Things and Their Embodied Environments Architectures for Perception Structuring Perception through Material Artifacts Charles Goodwin Leach Pottery, Studio and Museum A Potter's Book Bernard Leach Adventures of the Fire, Vessels Through Time Ceramic Pavilion People make space, and space contains people Ceramic space and life Gordon Baldwin Objects For A Landscape David Whiting Vessels-Spaces that cannot be drawn, rather they need to be experienced. Imagining a Vessel in a Rock on a Beach, 2006,(charcoal on paper) The Architecture of The Ceramic Vessel The use of the vessel in the investigation of our world. The exploration through the dichotomy of the analysis between exterior and interior, of one pot to another and from the message they convey. MATERIAL MATTERS ARCHITECTURE AND MATERIAL PRACTICE Katie Lloyd Thomas PLENUMS : RETHINKING MATTER, GEOMETRY AND SUBJECTIVITY Peg Rawes ARCHITECTURE IN THE AGE OF DIVIDED REPRESENTATION The Question of Creativity in the Shadow of Production Dalibor Vesely The Nature of Communicative Space Creativity in the Shadow of Modern Technology The Rehabilitation of Fragment Towards a Poetics of Architecture The Projective Cast Architecture and its Three Geometries Robin Evans Architects do not produce geometry, they consume it Analysing ARCHITECTURE Simon Unwin Geometries of Being Architecture as Making Frames Space and Structure
#russell moreton#visual fine art#spatial practice#immaterial#architecture#drawing#collage#materials#building#Jonathan Hill#transparency#Colin Rowe#Josiah McElheny#Kengo Kuma#Alan Chandler#ReThinking Materiality#Colin Renfrew#Chris Gosden#Elizabeth DeMarrais#Peg Rawes#Carl Knappett#Lambros Malafouris#Edwin Hutchins#Charles Goodwin#Dalibor Vesely#Michael Wheeler#David Whiting#ceramic pavilion#Gordon Baldwin#Bernard Leach
1 note
·
View note
Text
Kumaş Kumas Cesitleri
Mevcut kumaş çeşitleri
Bugün piyasada pek çok farklı kumaş türü bulunmaktadır. Aralarındaki farkları ve tarzınız için en iyi seçeneklerin neler olduğunu anlamak çok zor olabilir. Bu, müşteri profilinizi, satın aldığınız sezonu, mevcut bütçenizi ve tasarımın karmaşıklığını dikkate almak anlamına gelir. Bu yazıda en yaygın kumaşlardan bazılarına (pamuk, yün, ipek ve sentetik kumaşlar) daha yakından bakacağız ve bunların benzersiz özelliklerinin ve özelliklerinin ne olduğunu basitçe açıklayacağız.
Pamuk kumaş nefes alabilen ve emici doğal bir kumaştır. Genellikle gömlek, pantolon ve diğer giysilerin yapımında kullanılır. Pamuk, birçok farklı giysi için kullanılabilen çok yönlü bir kumaştır.
Yün, sıcak tutan ve yalıtkan doğal bir kumaştır. Genellikle kazak, palto ve diğer kışlık kıyafetlerin yapımında kullanılır. Yün, sıcak ve rahat olması gereken giysiler için mükemmel bir seçimdir.
İpek, yumuşak ve lüks, doğal bir kumaştır. Genellikle elbiseler, bluzlar ve diğer resmi kıyafetlerin yapımında kullanılır. İpek, her giysiye lüks bir dokunuş katabilecek güzel bir kumaştır.
Sentetik kumaşlar polyester, naylon ve akrilik gibi insan yapımı malzemelerden yapılır. Genellikle aktif giyim, dış giyim ve dayanıklı olması gereken diğer giysilerin yapımında kullanılırlar. Sentetik kumaşlar, güçlü ve uzun ömürlü olması gereken giysiler için mükemmel bir seçimdir.
Bir proje için doğru kumaş nasıl seçilir
Üç ana kumaş türü vardır: doğal elyaflar, sentetik elyaflar ve karışımlar. Doğal lifler arasında pamuk, keten, yün ve ipek bulunur. Sentetik elyaflar arasında polyester, naylon ve akrilik bulunur. Karışımlar, pamuk/polyester veya yün/akrilik gibi doğal ve sentetik elyafların birleşiminden yapılan kumaşlardır.
Her kumaş türünün, giysileriniz için doğru kumaşı seçerken dikkate almanız gereken farklı özellikleri vardır. Bu özellikler doku, ağırlık, esneklik ve opaklığı içerir.
Doku, kumaşın nasıl hissettiğini ifade eder. Pürüzsüz kumaşlar şık bir yüzeye sahipken, pürüzlü kumaşlar daha dokuludur. Yumuşak kumaşlar dokunulduğunda yumuşaktır, gevrek kumaşlar ise daha serttir.
Ağırlık kumaşın ne kadar ağır olduğudur. Hafif kumaşlar ince ve havadardır, ağır kumaşlar ise daha kalın ve daha sağlamdır.
Streç, kumaşın ne kadar esneyebileceğini ifade eder. Esnekliği olmayan kumaşlar hiç esnemezken, yüksek esneme özelliğine sahip kumaşlar çok fazla esneyebilir.
Opaklık, kumaşın içinin ne kadar şeffaf olduğudur. Opak kumaşlar hiçbir şekilde görülemez, şeffaf kumaşlar ise oldukça şeffaftır.
Kumaş tedarik ederken, giysiniz için doğru olanı seçtiğinizden emin olmak amacıyla bu özelliklerin tümünü aklınızda tutmak isteyeceksiniz. Buna ek olarak, kumaşta herhangi bir kusur olup olmadığını kontrol etmek, boşluk olmadığından emin olmak için kumaşın sıkı bir dokuma olup olmadığını kontrol etmek ve kumaşın renk haslığı ve çekme durumunu test etmek isteyeceksiniz.
0 notes
Text
eveeeet ben geldim (: oyuncak hikayesi gibi araba hikayesi olmuş benim hikaye de (: merak edenler olmuş.
pazartesi 6 saat 15 dk süren yolculuğun ardından 16.20 gibi indik otobüsten. daha önce bayi biz sizi aldırırız dediği için aradım, müsait araç varsa yönlendiriyorum dedi A. hanım(satış danışmanım) tamam dedim yoksa taksiyle gelirim bi şekilde. tabi bu ihtimalden telefonda hiç bahsedilmemişti. neyse geldi bi adam aldı bizi bıraktı bayiye. vay arkadaş ne karşılayan var ne ilgilenen. neyse mavi bi tane fabia gördüm. dedim bu herhalde benimki. gittim videolarını fotoğraflarını filan çektim. teslim öncesi önemli demişti kuzenim. bekle Allah bekle kimse yok. en son danışmaya dedim ki araç teslim almaya geldim A. hanımı arıyorum açmıyor. ilgilenebilir misiniz? ödemeden sonra bi haller oluyor bu satıcılara. Bu insanlar niye böyle? gerçi atalarımızın var bi bildiği işte. klasik dereyi geçene kadar ayıya dayı deme meselesi.
neyse sonunda A. hanım geldi. yoğunlarmış başka müşterisi varmış ondan açamamış falan filan. bi önceki senenin aracıyla bi test sürüşüne çıktık, geldik. Bi kaç imza vs derken ruhsat için noter yetişmedi tabi. Benden önce araç alan arkadaş onu onlar karşılıyor iste demişti. belirttim. tabi siz dekontu gönderin biz hesabınıza iade ederiz dediler. ama haziranda aldığım için ilk dönem mtv sini ödemekten kaçamadım 🥲. hayır sattığım aracınkini de ödemiştim. Bi dahaki ay 2. taksit yine ödeyeceğim. habire mtv ödüyorum. neyse efendim bayiye dair tek güzel şey uğurlarken şu güzelleri elime vermeleri oldu☺️
sonra madem Samsuna geldik pide yiyelim dedik. navigasyon takır tukur arka bi yoldan merkeze çıkardı bizi. Atakum sahile 500m mesafede bi yerde yedik. sonra sahile indik. Allah'ım sanırım bu yolculuğun beni eeeennn mutlu eden tarafı buydu. deniz💙 o kadar güzeldi ki. ruhum dinlendi yarım saatte sanki. hemen ayakkabıları çıkarıp ayağımızı kuma suya soktuk tabi 😂 ahvalim ektedir (:
akşam okunmadan 8e doğru çıktık yola. sonra namaz için, su almak için, bi de çorum a yakın kahve almak için durduk, totalde 3 kere. çorum'dan sonra hiç durmadan geldik. Eve girdiğimizde saat 1'di. Yani velhasıl kelam, deniz özlemim bi nebze olsun huzur buldu elhamdülillah. ama eve vardığımda çok yorulmuştum. bacaklarımın ağrısından uyuyamadım. 2 gün kas ağrısı çektim. Allah a şükür bugün normale döndüm. ama bi yandan da bana cesaret oldu. sanırım artık yazın Trabzon a yolculuğa çıkmaya daha hazırım (:
mutlu gün batımları dünya.. 💙
çiçek verenlerin çok olsun 💐
9 notes
·
View notes
Text
ÜRÜN GRUPLARIMIZ
BELLO, GRACE, BASIC, EXCLUSIVE
TÜL PERDE
FON PERDE
BRODE PERDE
STOR & ZEBRA PERDE
PLICELL PERDE SISTEMLERI
JAKAR DOKUMA & DOSEMELIK KUMAS
TAFTA & KETEN ve SATEN
FON PERDE
Verdi Perde Sistemleri'nin evlerinizin olmazsa olmaz ürünlerinin arasında ilk sıralarda yer alan ürünlerinden biri de tül perdeleridir. Tül perdeler bulunduğu alanı dekoratif gösterir ve dışarıdan iç kısmın görünmesini engeller. Tül seçimi yaparken öncelikle ne tarz istediğinizi belirlemenizi, sonrasında rengine ve ölçüsüne karar vermenizi tavsiye ederiz.
DEKORATİF İŞLEME
BRODE PERDE
Verdi Perde Sistemleri’nin kumaş üzerine makine ya da el ile yapılan kabartma şeklindeki işlemlerine Brode adı verilir. Bu işlemler için genel olarak renkli iplikler, altın ya da gümüş tel, bunların dışında pamuk ipliği ya da ipek kullanılabilmektedir.
#yatak#koltuk#samsung#mobilya#vestel#züccaciye#aksesuarlar#aydınlatma#bebek#ayna#perde#perdeler#demor perde#fon perde#dikey perde#jaluzi perde#karartma perde#nope perde#rustik perde#tül perde#zebra perde#dostvanlıpaylaşımsayfası#turkmenoğlu dostmağaza#dostmağaza#van
8 notes
·
View notes
Text
CHP Genel Başkanı Özel, “Bozbey, 100 güne çok önemli hizmetler sığdırdı”
https://pazaryerigundem.com/haber/184829/chp-genel-baskani-ozel-bozbey-100-gune-cok-onemli-hizmetler-sigdirdi/
CHP Genel Başkanı Özel, “Bozbey, 100 güne çok önemli hizmetler sığdırdı”
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey’i Tarihi Belediye Binası’nda ziyaret etti. Mustafa Bozbey’in Bursa’daki başarısının efsane hizmetlerinin il genelinde de talep edildiğini gösterdiğini söyleyen Özel, “Mustafa Bozbey, 100 güne çok önemli hizmetler sığdırdı. Bu işleri katılımcılık anlayışıyla yapmasını takdir ediyorum” dedi.
BURSA (İGFA) – Çeşitli temaslarda bulunmak üzere Bursa’da bulunan CHP Genel Başkanı Özgür Özel, CHP İl Başkanlığı’nın ardından Tarihi Belediye Binası’nda Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey’i ziyaret etti. Bina girişindeki anı defterini imzalayan Özgür Özel, daha sonra üst kata çıkarak belediye bürokratları ve partililerle bir araya geldi. Ziyarette, CHP Genel Başkan Yardımcıları Gökan Zeybek ve İlhan Uzgel, Parti Meclis üyesi Canan Taşer, Bursa Milletvekilleri Nurhayat Altaca Kayışoğlu, Kayıhan Pala, Hasan Öztürk, İl Başkanı Nihat Yeşiltaş, Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri Doç. Dr. Ergül Halisçelik, ilçe belediye başkanları ve genel sekreter yardımcıları da yer aldı.
Bursa’da ve Tarihi Belediye Binası’nda CHP Genel Başkanı Özgür Özel’i ağırlamaktan büyük memnuniyet duyduklarını söyleyen Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey, “Daha önce bu tarihi binada Büyükşehir Belediye Meclis’leri düzenleniyordu. Daha sonra restorasyon çalışmaları yapıldı. Şimdi misafirlerimizi ağırlıyoruz. Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk de bu salonda zeybek oynadı. Bu açıdan da binamız ayrıca önem taşıyor. Tekrar hoş geldiniz” diye konuştu.
Bursa’da 47 yıl sonra tekrar aynı başarıyı yakaladıklarını anlatan CHP Genel Başkanı Özgür Özel, iyi bir adayla sağlam destek aldıklarını hatırlattı. Elde edilen başarının aslında 5 yıl önce hak edildiğini belirten Özel, “Osmanlı’ya başkentlik yapmış bir kentte, Atatürk’ün balkon konuşması yaptığı binada bulunmak büyük bir onurdur. Bursa uzun süredir çağdaş ve eşit belediyecilik hizmetini özlüyordu. Mustafa Bozbey’in Nilüfer’de markalaşmış bir belediyecilik anlayışı var. Bunu Büyükşehir’e taşıyacağından şüphem yok. Bursa’ya daha iyi hizmetlerin gelebilmesi için bizler de üzerimize düşeni yapmaya hazırız. Yereldeki başarılarımız, bize genel iktidarın kapılarını aralayacak” dedi. Ziyaretin sonunda Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı tarafından CHP Genel Başkanı Özgür Özel’e günün anısına Atatürk’ün Bursa’da yaptığı konuşmaya ait fotoğraf, çini vazo ve Bursa ipeği hediye edildi. Özgür Özel, Mustafa Bozbey ve beraberindekiler daha sonra Tarihi Belediye Binası’nın balkon kısmına geçerek Bursalılarla buluştu.
“BOZBEY, BİRÇOK HİZMETİ 100 GÜNE SIĞDIRDI” 31 Mart seçimlerinde Bursa’da her iki kişiden birinin oyunu alan CHP’nin Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey’i tebrik eden Özgür Özel, kendisini coşkulu bir şekilde karşılayan Bursalılara teşekkür etti. Büyükşehir’i ve yeni belediyeleri kazanmalarının dürüst, temiz, çalışkan, şeffaf, hesap verebilir ve halkı gözeten belediyecilik anlayışının Bursa’da özlendiğini gösterdiğini anlatan Özel, “Mustafa Bozbey’in Nilüfer’de yaptığı efsane hizmetlerin il genelinde talep edildiğini gösteriyor. Mustafa Başkan bize bir sunum yaptı. Sunumun ilk başında Bursa’da su ücretlerine yüzde 25 indirim yaparak hizmete başladığını söyledi. Bu önemli bir hizmettir. Emeklilere bayramda verdiği destek çekleri, cadde ve bulvarlardaki otoparkları ücretsiz hale getirmesi, iki lüks makam aracını satıp yerine toplu taşımaya araçlar kazandırması, toplu taşımayı 24 saat kesintisiz hale getirmesi, deniz kıyısındaki beldeler arasında deniz taşımacılığını başlatması, halkın denize, kuma, plaja, güneşe erişiminin önündeki engelleri kaldıran halk plajı uygulamaları gibi birçok hizmeti 100 güne sığdırdı. Bu işleri katılımcı belediyecilik anlayışıyla yapmasını, sivil toplumu kucaklamasını, meslek örgütleriyle bu işleri yapmasını ayrı ayrı takdir ediyorum. Bursa’ya hizmet etmek için görevlendirilmiş belediye meclis üyelerine başarılar diliyorum” diye konuştu. “TÜM BURSALILARA MEYDAN OKUMADIR” Sunumda 4 buçuk milyarlık SGK ve vergi borcunun devralındığını da gördüklerini anlatan Özel, bunun çok önemli bir kısmının SGK borcu olduğunu söyledi. Devralındığı günden sonra SGK’ların ödendiğini ama geçmiş yönetimden devralınan ve 3 buçuk milyara yakın SGK borcunun bu yönetimden tahsil edilmek istendiğini anlatan Özel, “Türkiye’de tüm belediyelerin toplam SGK borcu 90 milyar ama Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin devralınan toplam borcu 30 milyar. İktidar, bu kadar krizin içerisinde belediyeler borç batağındayken yıllardır yapmadığını yapıyor. Kendi yönetimindeyken SGK borçlarını almamış, peşine düşmemiş. Şimdi Bozbey’e ‘Gel bütün SGK borçlarını faiziyle öde. Ödemezsen İller Bankası’ndan gelen paraya el koyarım’ diyor. Yani ‘Sen hızlı başladın, çok iş yapıyorsun. Yüzde 47 ile seçildin. Bu iş 60-70’e gider. Genel seçimlerde de Bursa’da partine çok katkın olur. Bunun için Bursa’ya hizmet etmeni engelliyorum. Paralarına el koyuyorum’ diyor. Bu Mustafa Bozbey’e değil, ona oy veren veya vermeyen tüm Bursalılara meydan okumadır” dedi. “BURSA’DA MİLLET YETKİYİ MUSTAFA BOZBEY’E VERDİ” Bursa Büyükşehir Belediyesi’ni kaybetmenin hazımsızlığı için de Bursalılara fatura çıkarıldığını söyleyen Özel, bunu kabul etmediklerini dile getirdi. Şirketlere 660 milyar vergi affı getirmek yerine tahsil edilmesi halinde belediyelerden hiç para kesilmeyebileceğini belirten Özel, “Hatta 5 katını yollar, en iyi hizmetleri halkın almasını sağlayabilirdi. Ama mesele çalıştırmamak. Tüm engellemelere rağmen milletin adayı Mustafa Bozbey kazandı. Bursa’da millet yetkiyi Mustafa Bozbey’e verdi. Türkiye’nin ikinci yüzyılında ve 47 yıl sonra partimiz, Türkiye’de birinci parti oldu. Bu balkondan Gazi Mustafa Kemal Atatürk Bursalılara konuştuğunda ne hissettiyse onun hissettiklerini hissediyorum. Bursalılara karşı muhabbet hissediyorum” diye konuştu. CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey ve beraberindekiler daha sonra Ulucami’ye geçerek Cuma namazını kıldı. Namaz çıkışında vatandaşlara aşure ikramında bulunan Özel, ardından esnafı ziyaret ederek sohbet etti.
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
Text
Şimdi şu çok masum görünen varlık var ya, napmış biliyor musunuz? Bilemezsiniz tabi nerden bileceksiniz . Hemen anlatıyorum. Büyük tuvaletini kuma yapmış ama nasıl yapmış. Kumla örtmek yerine biraz şunla oyniyim demiş bütün patisine bulaştırmış. Bir de kendini yalamadan o şekilde yatağa kanepeye çıkmış ve oralara da bulaştırmış.hayır eve geldim gördüm tam sinirlenecekken gelip sürtünüyor bacaklarıma acıklı acıklı miyavlıyor sinirlenemiyorum da anasını satiyim. Alan var mı ya 5 tl ye satıyorum satıyoruuuuum saaaaaaaaat…
0 notes
Text
Günden Bir Kesit
Bir tortu kalıyor geriye. Türlü çeşit badirenin, bir dolu kötülükle birlikte işlevselleştirilen, her türden tahakkümün birlikteliğinde, aralıksız var edildiği bir zeminde bir tortu kalıyor işte geriye. Tümüyle karanlığı göstere gelen bir tahayyül toplamı karşımıza çıkartılıyor. O memleket sahipliliği konusundan, bu sahnedeki tek söz sahipliliği konusuna müşterekler mefhumunun köküne kibrit suyu dökülmesinden sonra geriye bir tek tortu kalıyor. Erkanı devletlinin suna geldiği istikametin bir cerahatten ötesi olmadığı bilinmesin isteniyor. Bir kesif kokuşmanın ortasında dımdızlak kalakalıyor koca menzil. Bir yerin yaşatma idesini taşımasından feragat etmesinin zemin taşları döşeniyor. Alenen dört bir yanda bu hezimet halinin bambaşka ögeleri sarıp kuşatıyor ülkeyi, çıt çıkmıyor. Başını kuma gömenler tüm o yaşama düşürülen gölgelerin imalatçıları ol sessizliği çıkarları için var edenler vesair ile bir ve beraberce cinnet bir yer, vatan imgesi diye pazarlanmaya devam olunuyor. Hemen her durumda geriye koca bir tortu kalıyor.
Bütünüyle yaşam mahvın eşiğine taşınırken, cürüm cürümleri kovalarken, yarınsız bir hal ve temsiliyet içinde debelenirken umut kalmış gibi davranılıyor. Muktedirin avaz avaz bir hışım savunur göründüğü söylemlerinin kenarında bir iyileşme söz konusu değildir. Yalın ve gerçek bir iyileştirme mevzu değildir. Kötülüğü bir normatif kılıp, istikametini hep bet, daima fecaatten mülhem kılan bir aklın suna geldiği her şey o tortunun her nasıl biçimsiz bir hali muştuluyor olduğunu örneklemektedir. Binbir türlü yıldırının, aralıksız bir biçim ve istençle sunulagelen cerahat toplamının gözetiminde bir yerdeki yaşama ihtimallerinin her nasıl sıfırlanmaya devam olunduğu mesel olunmasın istenir. İyi de müşterek hiçbir ses, sözün / eylemin üstüne düşülmeyen bir yerde, bunlardan da feragat edilecekse hayat neye tam olarak tekabül etmektedir. Ağır, kesif bir kokuşmanın bağrında savunulanlarla birlikte ortaya çıkan cerahat imgesinin yaşama gailesini nasıl sekteye uğrattığı meselesidir az biraz da o tortu, yapış yapış dibine çekildiğimiz bataklığın yeni ülkesi. Ülkeyse şayet o sahne!
BirGün Gazetesinden aktaralım: “Tokat Erbaa'da seyyar satıcılık yapan 47 yaşındaki Hakan Y. üzerine benzin dökerek kendini ateşe verdi.
Olay, dün (12 Aralık) saat 14.30 sıralarında Gazi Bulvarı’nda meydana geldi.
Zabatıyla tartıştığı iddia edilen Hakan Y., bulvarda üzerine benzin döküp kendini ateşe verdi.
Zabıta ekipleri ve çevredekilerin müdahalesiyle alevler söndürüldü. Yaralanan Hakan Y., Erbaa Devlet Hastanesi’ne kaldırıldı, buradan da Samsun'a sevk edildi.
"Tezgahı Kaldırdığı İçin Kendini Ateşe Verdi" İddiası
Zabıta ekiplerinin Hakan Y.’nin seyyar tezgahını kaldırdığı için kendisini ateşe verdiği iddiaları üzerine Erbaa Belediyesi açıklama yaptı. Açıklamada, Hakan Y.'nin tezgahına dokunulmadığı iddia edildi.
MHP'li Erbaa Belediyesi'nin açıklamasında şu ifadeler kullanıldı:
"İlçemiz Gazi Bulvarında H.Y isimli hemşehrimiz üzerine benzin dökmek suretiyle kendisini yakmaya çalışmıştır. Hemşehrimiz çevrede bulunan vatandaşların ve Yöresel Ürünler Pazarında yer alan zabıta ekiplerinin gayretleriyle kurtarılmıştır. Ancak yaşanan olayın ardından yerel gazetelerde ve sosyal medya platformlarında ilgili olay belediyemiz zabıta ekipleriyle ilişkilendirilmeye çalışılmıştır. Yerel basında ve sosyal medyada yer alan haberler asılsız olup seyyar satıcılık yapan hemşehrimize zabıta ekiplerimizce herhangi bir sözlü veya fiziki müdahalede bulunulmamıştır. Hemşehrimizin seyyar satıcılık yaptığı tezgah hem olaydan önce hem de olaydan sonra Yöresel Ürünler Pazar yerinde bulunmaktadır. Hemşehrimizin seyyar satıcılık yaparak geçimini sağlamasına mani bir kolluk uygulaması olmamıştır. Hemşehrimizin daha önceden de aynı eylemlere teşebbüs ettiği ve psikolojik sorunlar yaşadığı öğrenilmiştir. Yine hemşehrimizin olaydan bir gün önce kendi sosyal medyasından tutuklamasının olduğu ve ceza evine gireceğine dair paylaşım yaptığı görülmüştür. Olayda yaralanan hemşehrimizin sağlık durumu belediyemiz tarafından yakından takip edilmekte olup yaşanan talihsiz olay nedeniyle derin üzüntümüzü belirtir, yaralanan hemşehrimize acil şifalar dileriz. Kamuoyuna saygıyla duyurulur."
Yapış yapış bir tortu geriye kalıyor. Tümüyle hayatın un ufak edilmiş olmasının insanların çaresiz kılınmasının her ne hallere vardığını göstere gelen bir sosyal-deney öncesi ve sonrasıyla ekranlardan hızlıca geçiştirilir. H.Y.’nin ardından çıkagelen kimi haberlerde olduğu gibi, var edilmiş bu kısır döngü, hiçbir yere varamayan bir ne olacak sonumuz sualine yanıt verilmez. Olduğu gibi devletli ağzından bir insanın bir kere daha hedef kılınmasına devam olunur. Sorunları olduğu öne sürülüp hatta aile fertleri haziruna alınıp duraksamadan H.Y. adın kanaat bildirmeleri istenir: “H.Y'yi hastanede ziyaret eden Neziha Yaylacı ise amcasının oğlunun aldığı cezayı paraya çevirmeye uğraştığını ancak başaramayınca yanındaki esnafla ağız dalaşı yaşadığını dile getirerek, "Zabıta araya girmiş. Onlarla hiç alakası olmayan bir durum olmuş. Zabıta müdürümüz ona yer gösterdi, yardımcı oldu. Tamamen kendisinin psikolojik sorunları, çocuklarını göremediğinden dolayı." ifadesini kullandı.” Ekonomik bir buhranın orta yerinde her şey çok iyiye gidiyor diye müjdeler verilirken, o sorunlarla boğuşan insanların hayatlarında her nasıl bir iyileştirme var edilebilmiştir, sorgulayan var mıdır? Kendini yakan H.Y.’nin akıbeti bu yukarıdaki trajik haber sonrasında sırra kadem basıyor. Gündelik yaşamını, bu hayat tecrübesini sağlama almak için didinirken onlarca yerden sınanan diğer insanların da meselesi böyle kestirilip atılacak mıdır? Öylesine değil kalıcı bir tortunun ta kendisinde bir bataklık gibi yaygınlaşan o sahnede herkes dibine çekilirken yaşamı muhafaza etmek ne zaman söz konusu edilecektir? Sahiden böyle bir meselleri var mıdır yönetim katının, düşünür müydünüz?
Serbestiyet’ten iliştirelim: “TCMB Başkanı da kiralardan şikayetçi : “İstanbul’da ev bulamadık. Müthiş pahalı. Annemlere yerleştik”
Merkez Bankası Başkanı Hafize Gaye Erkan, göreve başladıktan sonraki ilk röportajını Hürriyet’ten Ahmet Hakan’a verdi. Erkan: “İstanbul, Manhattan’dan pahalı olur mu? Biz İstanbul’da ev bulamadık. Müthiş pahalı. Annemlere yerleştik, onların yanında kalıyoruz.”, “Enflasyonda tek haneli rakamları 2026’da görebileceğiz.”, “Vatandaş zaten daha ne kadar kemer sıkacak ki? Sıktık, yeterince de sıkı olduğumuzu düşünüyoruz bu konuda.”, “Dolara müdahale yok, biz de her merkez bankası gibi küçük müdahalelerde bulunuyoruz.”, “Apartman görevlimize fiyatları soruyorum, ben ‘indi’ diyorum ama o ‘inmedi’ diyor.”
Sosyal medyada Erkan’ın röportajı için ekonomistlerin yorumları şöyle:
Ekonomi yazarı Uğur Gürses: “Bir merkez bankacının kullanmayacağı ifadeler var”
“Merkez Bankası Başkanı Hafize Gaye Erkan Hürriyet’e konuşmuş. Bana tuhaf gelen açıklamaları var. Bir merkez bankacının yapmayacağı şeyler bunlar.
1. Merkez Bankası başkanları hedge fonlara danışmanlık yapmazlar; kimin hangi enstrümana girip girmeyeceğine yön vermezler.
2. Ekonomik birimlerin portföy tercihlerine “Böyle bir faizle dövize geçmesi matematiksel olarak saçma” demezler, dövizde duranların rasyonelini anlamaya çalışır, ‘acaba neyi eksik-yanlış yapıyoruz?’ diye sorgularlar.
3. Uzun uzun kişisel yaşam ayrıntılarına girmezler. Bu durumda, geçmişte iyi para kazandığı halde bugün neden garibanizm yapıyor diye sorgulanır. Hatta Merkez Bankası Başkanı olarak ne kadar maaş aldığını sorgulatırlar.
4. Ülkeyi yönetenlere ‘dükkan senin’ tarzında “Bize üç alan söyleyin, biz şahlandıralım. Sizin stratejik gördüğünüz nasıl savunma sanayiinde önümüzü açtınız, stratejik gördüğünüz alanları söyleyin, destekleyelim” demezler. Bir kağıt para matbaasını yönettiklerini değil, ülkenin yurttaşının cebinde taşıdığı ve güven duymasını isteyeceği ulusal parayı korumak gerektiğini her zaman hatırlarlar.
5. Deneyimsiz ise işle ilgili de gereksiz ayrıntılara girmezler; swapla giren paranın da rezervleri artıracağını ve etkisinin olacağını bilirler.
6. Etraflarında iletişimi iyi bilen bir ekip bulundururlar. Kime ne zaman konuşacağını, ne anlatacağını bilen deneyimli bir ekip…
Son not: Sahi merkez bankacı mı olmak istiyor yoksa politikacı mı?
Ekonomist Serkan Özcan: “Gülümsetirken düşündüren bir röportaj olmuş”
“’Gülümsetirken düşündüren’ bir röportaj olmuş :))
İletişim Genel Müdürlüğündeki arkadaşların, Hafize Hanıma siyasetçi gibi konuşmaması gerektiğini hızla anlatması lazım!
öportaj’ın en bomba cümlesi:
“Amerikalılara hesap açsak Asyalılar bize neden bunu yapmadınız diyecekler” 🤦”
Gelecek Partisi Ekonomi Politikaları Başkanı Kerim Rota: “Kötü deneyimler hala taze…”
“TCMB başkanı “Böyle bir faizle dövize geçilmesinin matematiksel olarak saçma” olduğunu düşünse de,
Bir Merkez Bankası Başkanının siyasetin en tepesine
“Bize üç alan söyleyin biz şahlandıralım” dediği yerde yatırımcılarda matematik yerine temkin ön plana çıkar.
Kötü deneyimler hala hafızalarda çok taze.
Masasındaki yatırım tekliflerini “adil bir sistem olması gerekiyor” diyerek reddeden anlayışın, bankanın dövizlerini “üç ayakta” ihalesiz ve şeffaflık olmadan sattığını açıklaması da ilginç olmuş.”
Merkez Bankası Başkanı Erkan’ın demeçlerine ekonomistlerin yorumlarından bir kesit bu yukarıda aksettirmeye çalıştığımız devinim içinde giderek bir tortu / bataklık imgesine bir biçimde dönüşen yerin de hakikatini bildirir. Kendisi gibi üst düzey bir yöneticinin dahi ol atılan adımlardan önemli bir kısmının altta kalan insanların hayatlarında bir düzelmeyi söz konusu etmediğini iliştirdiği beyanları şuradadır. Enflasyonun gerilemiş olduğu sanrısı için zamanında ekranda zikredildiği gibi birkaç kalem oynaması, Türkiye İstatistik Kurumunda çalışanların terfi adına tahribat yapmaları gibi nice küçük oyun / tezgahın hala var edilebildiği bir zeminde gerçeklikten kim nasıl bahis açacaktır? Gaye Hafize Erkan gibi, piyasaların gerçek takipçisi Sadık Abi gibi insanların nereden bulacaktır ol devletin kalanı? Gerçeklikten bahis açıldığında bir dolu söz öbeği, eyleme planının tam anlamıyla çöp olduğu bir zeminde, sıradan insanların gündelik yaşam değerleri her gün biraz daha alarm verirken nasıl olacaktır, ne yapılacaktır ki yarınlardan umut var olunabilsin?
Bir tortu kalıyor geriye. Epey hallice bir zamanda sürgit devam olunan hamlelerle birlikte var edilmiş olan cerahatli bir boyunduruğun altına itiliyor sıradan insan bir kere daha. Hiç ama hiçbir hakkının tam anlamıyla var edilemediği, insan haklarının kuşa dönüştürüldüğü bir zeminde mutlak iktidarı, daha derin / kalıcı baskılamalar ile var etmeye devam diyen bir iktidarın pratiği bir kere daha karşımıza çıkartılıyor. Devlet memurlarının, devletlinin ta kendisinden evvel bir şeyleri örtbas etmeye teşne olduğu bir zeminde sıkılacak kemer kalmadığı artık el mecbur kabul ediliyor. Gelecek senenin asgari ücret / maaş belirlemesi için masaya oturan temsiliyetin maaşları ile o dertlerini anlatmak isteyen işçi temsilcileri insanların toplam maaşlarının birisini karşılamadığı bir zeminde, her gün uçuyoruz her gün yükseliyoruz masalları kimi kandırabilir? Düzenin var ettiği uçurum hali, bir varsıllar bir de yoksullar kümesini var ederken cürüm bunca açıktan imal edilirken, gırtlağa çöken bir devlet baskınlığı muhafaza edilirken, kağıt üstünde laflar günü kurtarır mı? Bütünüyle demeçler, günübirlik laflarla peynir gemisi yürür mü? Aynı gemideyiz lafzını sıkça kullanan bir iktidar pratiğinin var ettiği açmazlar hep mi sıradanın müştereklerinin altını oyacaktır, bu nasıl aynı gemidir sahiden? Bütünüyle bir tortu kalıyor geriye. İtiraz hakkını muhafaza etmeye çabalayanlara, sözünü, emeğini, gününü ve geleceğinin meçhul hallere rehineliğine itirazını var edenlere acayip bir belirsizlik armağan ediliyor. Bunca afaki bir kapkaranlık tortunun içinde bir gelecek tahayyülüne yer bırakılmıyor. İçinize siniyor mu bu haller, sahiden...
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2023
Görsel: İstanbul Spots – 2014 – Delfo – Flickr
#söz hakkı#mesel#meram#anlam#yıl#yıkım#yıldırı#tahakküm#türkiye#ekonomik#buhran#biyopolitika#cerahat#sarmal#kör karanlık#karanlık çağ#cürüm#devlet101#siyasa#piyasa#prekarya#emek sömürüsü#düzen#devlet öldürür!#yok edicilik#kuşatma#hayat nereye?#asgariucret#müştereklerimiz#tirad
0 notes
Text
Kız anam kurbanınız olayım hiç şansım yok komşumla ağız kavgası yaptım babam klüpten döndü mecbur içeriye girdim Orhan Uğuroğlu'nun Muharrem İnce'ye yazdığı mektubu konuşuyor bir bakayım dedim aboooovvv Ankaradan aranmışım kurban olduğum yiğidim aslanım sanaksever akmurad ve trol arkadaşları beni tehdit mi edeceklerdi korkutmaya mı çalışacaklardı yoksa sesimi beğenirler onlar yıllar önce şarkı söylemiştim kendi muhteşem sesimi mi dinleteceklerdi yetişemedim cevapsız arama ben ararsam kadınlık gururum var tekrar ara tatlım ama babam eve dönünce uçuş moduna alıp telefonu kelime parçalıyorum ulan ne arıyorsunuz araplara ilânı aşk ettiğimden mi zaten siz insan olsanız bana onları söyletmezsiniz o dangalak lübnanlı;suriyeli kaltakları Türk kadını sanıp hakaret etti buna anneleriniz/bacılarınız/eş ve sevgilileriniz/kızlarınız/kadın trol arkadaşlarınız da ben de tüm Türk kadınları da dahil Türk erkeği mert cesur olurdu siz onu da yok ettiniz osuruk araptan korkuyorsunuz ülkede erkek olmadığından cevap verip size düşen görevi ben yapıyorum erkeklik penisle olmaz ülke kadınına lâf diyeni pişman edeceksin beni tehdit etmekle bir bok olmaz kıçınıza batan bu mu yoksa pelikan fetö Muharrem İnce'yi tehdit etti demem mi herkes diyor medya yazıyor şimdi aslanım o kıçınıza batan kıymığı suriyeli kardeşlerinize çıkartın işin uzmanıdırlar haa hüdapar hizbullah mı battı yalan mı yazdım polisi gönderin ne diye atacaklar beni içeriye Gaffar Okanı Gonca Kurişi "sen öldürdün mü"diyecekler?çok tın fifi vız elinizden geleni ardınıza koymayın en fazla öldürür veya tutuklarsınız bana tehdit sökmez komşumla kavga sebebim bir adamın 2.ci karısı oldu imam nikahıyla metres kuma yani"kendine nasıl bu şerefsizliği yakıştırdın eski kocan sana yapsa hoşuna gider mi"dedim kapıyı açmıyor ben kapıyı açıyorum kıçı tutuyorsa 6 erkek kardeşini onu alan öküzü alıp gelsin gelmiyor babam da"sana ne kardeşleri var hepsi Akpli Mhpli Refahlı,eşşek kadar oğlu var onun namusundan sana ne"diyor 1 daha beni rahatsız etmeyin çiçek çikolata gönderiyor kuryeyle ayşe hanımın kızına manitası benim salak telefon açıp kendi sesimi bana dinletiyor ben de çiçek çikolata istiyorum🌼🍫😉 şansım yok😤😠😈
instagram
0 notes
Text
Yaşasın Kadın Dayanışması..!!
Öldürülüyoruz. Her geçen gün artıyor ölülerimiz. Acımasızca katlediliyoruz.
Sevdiği erkekler tarafından öldürülen, celladına aşık ölüler tarihine yazılıyoruz birer birer.
En çok eşimiz, sonra babamız, erkek kardeşimiz ve sevgilimiz öldürüyor bizi. Sevdiğimiz yerden, kalbimizden vuruyorlar bizi bazen. Öfkelerini patlatırcasına, egolarını patlatıyorlar üzerimizde. Bedenlerimizi doğruyorlar, kadınlığımızı parçalıyorlar ve o egolarının verdiği kararla ''Ya benimsin ya kara toprağın'' anlayışıyla onlar için gelinen son durakta yaşamdan, sevdiklerimizden, hayallerimizden indiriyorlar bizi. Her susuşumuzda yasallaşıyor cinayetlerimiz. Dini töreni eksik, katli vacip kurbanlarız, üstelik cellatlarımız haneden.
Biz öldükçe palazlanıyor cellatlar, cellatlar palazlandıkça çoğalıyor ölü kadınlar.
Eksik etek acizliğinde erkeğe emanet, erkeğin insafına kalmış hayatlar yaşıyoruz. Yaşarsak kaderimizi yaşıyoruz, ölürsek fıtratımızda yok oluyoruz. Hafifletici sebeplerin ve tahrik indirimlerinin gölgesinde öldüğümüzde bile yok oluyor kadınlığımız. Oysa kadının tahrik edişi doğuştan potansiyel tahrikçi ( kadın) karşısında erkeğin engel olamadığı pohpohlanmış dürtülerinde gizli çoğu zaman. Kayıtlara '' tahrik indirimi'' diye geçmesi celladının cezasını indiriyor, kadınınsa onurunu.
Susuyoruz. Her geçen gün artıyor ölülerimiz. Var gücümüzle susuyoruz.
Henüz küçük bir kız çocuğuyken bastırılan 'kız' kimliğimizden bu yana susuyoruz. Eteğimizin altı görünmesin diye giydirilen pijamadan, tayttan bu yana susuyoruz. Ergenliğimizde henüz büyüyen göğüslerimizden utandığımız, sakladığımız günlerden bu yana susuyoruz. Erkek kardeşimizin pipisinin görüldüğü bizimse cicili bicili elbiselerimizle çekilmiş fotoğraflarımızdan bu yana susuyoruz. Giydirilmeyen kısa eteğimizden, sürdürmedikleri rujumuzdan, gidemediğimiz eğlencemizden ve kimbilir gidemediğimiz okuldan bu yana susuyoruz.
Annemizin bizi ''baba evinde koca eline hazırladığı'' ve baba evinden uğurlayıp, koca eline emanet ettiği günden bu yana susuyoruz. Erkeğin deneyimlenmiş onlarca gerdek gecesinin yanında bizim yaşadığımız ''ilk gece'' korkusu ve utancından bu yana susuyoruz.
Kendimiz olmayı unutup anne olduğumuzdan, eş olduğumuzdan bu yana susuyoruz. Mahallelinin olası dedikodusundan milletin ''ne derler'' korkusundan bu yana susuyoruz. Bizim "hanım hanımcık" oturuşumuz yanında erkeğin bacaklarını açarak oturuşundan bu yana susuyoruz. Ailenin, erkeğin, mahallenin şerefi olup, cinselliğimiz yok sayıldığından, ''namus'' olup erkeğin ''namusuna'' dil uzattıklarından bu yana susuyoruz.
Erkeğin atının, silahının yanında ''avradı'' olduğumuz günden bu yana susuyoruz. Törelere kurban gittiğimiz, berdel olduğumuz; tarla, öküz karşılığı satıldığımızdan bu yana susuyoruz. Kuma gittiğimiz, kuma oluşumuzdan bu yana susuyoruz. Çocuk yaşımızda amcalara, dedelere gelin diye sunulduğumuzdan. kadının tarla, erkeğin ekin olduğundan bu yana susuyoruz.
Aslında Havva'dan.. Adem ile Havva'yı bize anlattıkları günden bu yana susuyoruz.
Susturulmuşuz. İnandıkça susmuşuz, korktukça susmuşuz. En çok kaynağını dinsel dogmalardan, dinsel gericilikten alan erkeği üstün cins, kadını aşağı cins yapan, erkeği kadının namus bekçiliğiyle görevlendiren erkek egemen yaşam biçimi karşısında yüz yıllarca susturulmuşuz. Aynı inanış ve korkuyla nice oğullar, nice kızlar yetiştirmişiz. Yaşadığımız toplumun eşitsizce üzerimize biçtiği toplumsal kadın rollerimizi sessizce kabul edip, sırtımıza geçirmişiz. Bizi edilgen ve bağımlı kılan bu rolün doğuştan gelen farklılıklardan değil yaşadığımız toplumla ilgili olduğunu ve değiştirilebilir olduğunu da görememişiz.
Ancak yüzyıllardan bu yana bize dayatılan baskılardan kurtulmak, inançlarımızı, korkularımızı atmak, toplumsal cinsiyet rollerimizden sıyrılmak ve bu eşitsizliği ortadan kaldırmak hızlı bir şekilde mümkün değil. Üzerimizde yüzyılların ağırlığı, ezilmişliği, bağımlılığı var. Toplumun ve ailenin biz kadınlara üstlediği görevler var. Erkeğin ve iktidarın kadını kendine göre şekillendirdiği yaşam biçiminin yanında alıştığımız geleneksel kadın rollerimiz ve bu rollerimizden kopma, değişme korkumuz var. Biz bunlardan sıyrılmak istedikçe erkeğin vurduğu ve devletin koruduğu bir hukuk sistemi var.
Aynı zamanda kadının üretkenliğinden, kadın emeğinden, kadının özgürleşmesinden korkanlar var. Bu korkuyla kadınla erkeğin eşit olmadığını savunarak, kadını tecrit altına almaya çalışan ve erkeğin tahakkümüne hapsetmek isteyenler var.
Ve sürekli artan kadın cinayetleri var. Ülkemizde her gün üç ya da beş kadının ''kadın cinayetlerine'' kurban edilmesi var. Ölenin hep kadın, öldürenin hep erkek olması ise bir tesadüf değildir. Tesadüf olmayan bu ölümlerin yıllara yayılarak serileşmesi de artık gösterdi ki kadın cinayetleri politiktir.
Kadın erkekten daha aşağı bir cins değildir. Varlığımız ve yaşamlarım��z erkeklere emanet değildir. Sadece aile ile var sayılmak kadın kimliğimizin yok sayılması demektir. Babamız, kocamız olmadan da sosyal güvence, eğitim, sağlık, barınma vb haklarımız; statülerimiz var.
Bu gerçekleri bilmek ve yüzyıllardır bize dayatılmış adına töre, gelenek, namus, kader, fıtrat denilen, bizi ezen, bağımlı kılan ve edilgen kılan baskılardan öncelikle de toplumsal cinsiyet rollerimizden sıyrılmak zorundayız. Örneğin evin işlerini yapmak, kocaya hizmet etmekle ''yuvayı dişi kuş yapar'' ya da çocuklarımıza bakmakla ''cennet anaların ayakları altındadır'' yalanlarına inanmamakla yola koyulabiliriz. Kadın düşmanlığına dur demek, kadın - erkek eşitliğini sağlamak, kadın kimliğimizle bağımsız yaşamak, bedenimizle ilgili kararları almak ve toplumsal rollerimizi belirleme noktasında bir örgütlülüğe ihtiyacımız var. Artık ortak acılarımızı, ortak öfkelerimizi tek bir sesle isyana dönüştürme zamanı gelmiştir.
Elbette ''eşitiz'' diyen kadınları uysal ve şirin görmeyecekler. Biz eşitiz, varız dedikçe bu toplumun aykırısı, farklısı, kavgacısı, tehlikelisi olacağımızı; tacizleri, tecavüzleri ''hak edeceğimizi'', dini gerekçelerle tecrit altına alınmaya çalışılacağımızı biliyoruz.Ama şu bir gerçek ki, biz varız ve eşitiz. Bu gerçeği kadınlar dahil herkes görmek ve kabul etmek zorundadır.
Gelin yüzyılların suskunluğunu bugün, kadın düşmanlarına, kadın katillerine duyduğumuz öfkeyle çığlığa dönüştürelim ve isyanımızla yok edelim.
Gelin 25 Kasım Cumartesi günü Dünya Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele ve Dayanışma Günün’de birlikte haykıralım;
Yaşasın kadın dayanışması..!!
#Kadın#KadınDayanışması#KadınCinayetleriPolitiktir#KadınaYönelikŞiddeteKarşıUluslararasıMücadeleGünü#25Kasım#KadınaŞiddeteHayır
0 notes
Text
Toptan Kumaş Toptan Krep Kumaş Toptan saten Kumaş Toptan Penye Kumaş
Pamuk Kumaş alan. İpek Kumaş satın alanlar toptan Denim Kumaş alanlar Pazen Kumaş satın alanlar Keten Kumaş alanlar Ham Kadife Kumaş alanlar Ham Yün Kumaş alanlar Sentetik Kumaş satın alanlar Naylon Kumaş satın alanlar Polyester Kumaş alanlar Asetat Kumaş alanlar Akrilik Kumaş satın alanlar Polar Kumaş satın alanlar.
Krep Kumaş satın alan
Saten Kumaş alanlar Kanvas Kumaş satın alanlar. Toptan Viskon Kumaş satın alanlar Şifon Kumaş satın alanlar Buzi Kumaş alanlar Gabardin Kumaş satın alanlar. Süet Kumaş alanlar. Jarse Kumaş alanlar. Kaşmir Kumaş alanlar. Kaşe Kumaş satın alanlar. Rips Kumaş alanlar. Ripstap Kumaş satın alanlar. Bez Ayağı Kumaş alanlar. Nevresimlik Kumaş alan
Parça Kumaş alanlar.
Balıksırtı Kumaş satın alanlar. Jakarlı Kumaş satın alanlar. Toptan Poplin Kumaş satın alan. Kot Kumaş satın alanlar. Panama Kumaş alanlar. Süprem Kumaş alanlar. Ribana Kumaş alanlar. Denye Kumaş satın alan. İnterlok Kumaş alanlar. Kaşkorse Kumaş satın alanlar. Turlu Viskon Kumaş alanlar. Etamin Kumaş satın alanlar. Kumaş alanlar. penye satın alanlar. Penye Kumaş alanlar. Üç iplik Kumaş alan. İki İplik Kumaş satın alanlar. Şardonlu Kumaş alanlar. Likralı Kumaş satın alan. Streç Kumaş alanlar. Selanik Kumaş satın alanlar. Havlu Kumaş satın alan. Pile Kumaş alanlar.
File Kumaş satın alanlar.
Astar satın alanlar. Triko Kumaş satın alanlar. Etek Kumaşı satın alanlar. Gömlek Kumaşı satın alan. Mont Kumaşı satın alanlar. Kaban Kumaşı satın alan. Çamaşır Kumaşı alanlar. Çamaşırlık Kumaş satın alanlar. Bluz Kumaşı alanlar. Şort Kumaşı satın alanlar. Pantolon Kumaşı satın alanlar.
Pardesü Kumaşı satın alan.
Atlet Kumaşı satın alanlar. Toptan Takım Elbise Kumaşı satın alan. Yelek Kumaşı alanlar. Çadır Kumaşı alanlar. Döşemelik Kumaş satın alanlar. Ayakkabı Kumaşı satın alanlar. Polyester Astar satın alan. Jarse Astar alanlar. Denye Astar satın alanlar. Mikro Kumaş satın alanlar. Paraşüt Kumaş satın alanlar. Poliviskon Kumaş alan.
#Pamuk Kumaş alan. İpek Kumaş satın alanlar toptan Denim Kumaş alanlar Pazen Kumaş satın alanlar Keten Kumaş alanlar Ham Kadife Kumaş alanlar#Krep Kumaş satın alan#Saten Kumaş alanlar Kanvas Kumaş satın alanlar. Toptan Viskon Kumaş satın alanlar Şifon Kumaş satın alanlar Buzi Kumaş alanlar Gabardin Kum#Parça Kumaş alanlar.#Balıksırtı Kumaş satın alanlar. Jakarlı Kumaş satın alanlar. Toptan Poplin Kumaş satın alan. Kot Kumaş satın alanlar. Panama Kumaş alanlar.#File Kumaş satın alanlar.#Astar satın alanlar. Triko Kumaş satın alanlar. Etek Kumaşı satın alanlar. Gömlek Kumaşı satın alan. Mont Kumaşı satın alanlar. Kaban Kuma#Pardesü Kumaşı satın alan.#Atlet Kumaşı satın alanlar. Toptan Takım Elbise Kumaşı satın alan. Yelek Kumaşı alanlar. Çadır Kumaşı alanlar. Döşemelik Kumaş satın alanla
0 notes
Photo
Ribana kumaş alınır | 05357186113 | Ribana kumaş alanlar - Ribana kumaş alınır ;05357186113 (on Wattpad) https://www.wattpad.com/1027682295-ribana-kuma%C5%9F-al%C4%B1n%C4%B1r-05357186113-ribana-kuma%C5%9F?utm_source=web&utm_medium=tumblr&utm_content=share_reading&wp_uname=yagmurtekstil44&wp_originator=TZPyhIwCAIZ0sb%2BDssnLQMRggx1A4Imtq9Lvo1yUeG8rCPjOkOqlp1i34o0TiGjFA5Fkld3KYAD4gIvIUnCJ68qJJGaG0Yhm9Nu%2F8dh%2Bs7f5eNWtMeHsET6GomL9v0%2Bi Ribana kumaş alınır, Ribana kumaş alanlar.Ribana top kumaş alınır.İstanbul ribana kumaş alınır.Ribana penye kumaş alınır.İstanbul ribana kumaş alanlar. Örme ribana kumaş alınır Likralı ribana kumaş alınır. Ribana kumaş alanlar, 0 535 718 6113 , Ribana top kumaş alınır,Parti malı ribana kumaş alınır. Ribana kumaş alan yerler, Ribana kumaş alan firmalar, Ribana kumaş alımı, Ribana kumaş alım satım, Ribana kumaş alımı yapanlar, Ribana kumaş alan kişiler, Ribana kumaş alacak kişiler, Ribana kumaş alacak firma, Ribana kumaş alınır satılır, Ribana kumaş alım yerleri, Ribana kumaş kim alır, Ribana kumaş kim alıyor, Ribana kumaşçılar, Ribana kumaşçı, Ribana kumaşçı telefonları, Ribana kumaşçı firmaları,İstanbul Ribana kumaşçı, zeytinburnu Ribana kumaşçı, merter Ribana kumaşçı, Bayrampaşa Ribana kumaşçı, Şişli Ribana kumaşçı, osman bey Ribana kumaşçı, Çağlayan Ribana kumaşçı, Ribana kumaşçı telefonları, 0 535 718 61 13 , Ribana kumaş almak, Ribana kumaş alışveriş, Ribana kumaş satın alan, Ribana kumaş satın alanlar, satılık Ribana kumaş alanlar, sahibinden Ribana kumaş alanlar, ikinci el Ribana kumaş alanlar, nakit Ribana kumaş alanlar, değerlendirme Ribana kumaş alanlar, yerinde Ribana kumaş alanlar, iyi fiyatlara Ribana kumaş alanlar, yüksek fiyatlara Ribana kumaş alanlar, iyi paralara Ribana kumaş alanlar, desenli Ribana kumaş alanlar, düz Ribana kumaş alanlar, pantolonluk Ribana kumaş alanlar, elbiselik Ribana kumaş alanlar, eteklik Ribana kumaş alanlar, 0 535 718 61 13 , Ribana kumaş alınır, Ribana kumaş alan yerler, Ribana kumaş alan firmalar, Ribana kumaş alımı, Ribana kumaş alım satım, Ribana kumaş alımı yapanlar, Ribana kumaş alan kişiler, Ribana kumaş alacak kişiler, Ribana kumaş alacak firma, Ribana kumaş alınır satılır, Ribana kumaş alım yerleri, Ribana kumaş kim alır, Ribana kumaş kim alıyor, Ribana kum
0 notes
Text
Peki ya Bediüzzaman Kur'an'ı neden bitiremedi?
Bediüzzaman'ın Risale-i Nur'da neden bütün ayetleri tefsir etmediği üzerine bir tartışmadan sonra Prof. Dr. Bilal Saklan Hoca'nın Muhaddis Sûfiler isimli eserinde rastladım şu bilgiye: "Ebu'l-Abbâs hergün bir hatim indirir. Ramazanlarda ise bir günde üç hatme çıkardı. Yalnız onun Kur'an'dan istinbat niyetiyle yaptığı hatim on küsur sene sürdü. Vefat ettiğinde bu hatmi tamamlayamamıştı." Dalgınlaştım biraz bu satırlardaki hikmet üzerine. "Demek" dedim. "Ayete nasıl bir niyetle müracaat edersen onu buluyorsun. Damlaları sayayım dersen damlalar sayılıyor. Deryasına doyayım dersen deryasının dibi bulunmuyor."
Sonra A'râf sûresinin 203. ayeti dikkatimi celbetti arkadaşım. Hani orada 'hâżâ besâiru min rabbikum' buyruluyor. Birçok meal çalışmasında bu ifadeye "Rabbinizden gelen basiretlerdir!" karşılığı verilmiş. (İçlerinde Diyanet İşleri, Diyanet Vakfı, Hayrat Neşriyat vs.'nin de bulunduğu ondan fazla meal çalışmasının ortak karşılığı denilebilir.) İşte bu karşılık kalbimi alıp Risale-i Nur'dan bazı bahislere götürüyor:
"Kur'ân-ı Hakîmin kelâm-ı ezelîden gelmesi ve bütün asırlardaki bütün tabakat-ı beşere hitap etmesi hasebiyle, mânasında bir câmiiyet ve külliyet-i harika vardır. İnsandaki akıl ve lisan gibi, bir anda yalnız bir meseleyi düşünmek ve yalnız bir lâfzı söylemek gibi cüz'î değil, göz misillü muhît bir nazara sahip olmak gibi, kelâm-ı ezelî dahi bütün zamanı ve bütün tâife-i insaniyeyi nazara alan bir külliyette bir kelâm-ı İlâhîdir. Elbette Onun mânâsı, beşer kelâmı gibi cüz'î bir mânâya ve hususi bir maksada münhasır değildir. Bu sebepten, bütün tefsirlerde görünen ve sarahat, işaret, remiz, îma, telvih, telmih gibi tabakalarla müfessirînin beyan ettikleri mânâlar, kavaid-i Arabiyeye ve usul-ü nahve ve usul-ü dine muhalif olmamak şartıyla, o mânâlar, o kelâmdan bizzat muraddır, maksuddur."
Kuantum fiziğine ilgi duyanlar 'dalga hareketi' ile 'tanecik hareketi' arasındaki farka aşinadırlar. Meşhur Çift Yarık Deneyi de mesmuatlarındandır. Gözlemcinin nazarı nasıl birşeyse nesnenin hareketini etkiler sanki. Hayret ki hayret. Fakat müslümanlar buna şundan evvel aşinadır: "Ameller niyetlere göredir."
Metne geri dönelim. "Göz misillü muhît bir nazara sahip olmak!" Nedense iktibasın mecmuundaki hakikat bana mezkûr 'basiret'in tefsiri gibi geliyor. Şimdi soracaksın haklı olarak: "Kur'an ayetleri nasıl basiret olur?" Ben de diyeceğim ki: "Kur'an'ın sözlerine göz nazarıyla bakarsan bu sırrı kavrayabilirsin."
Söz yalnız söyleyeceğini söyler. Gözse görebileceklerinin hepsine kasteder. Manzarayı sarar. Hatta bu eşikten İşaratü'l-İ'caz'daki şu metne de bir parça yaklaşabilirsin: "İnsanların fehimlerine göre Cenâb-ı Hakkın hitâbâtında yaptığı bu tenezzülât-ı İlâhiye insanların zihinlerini hakaikten tenfir edip kaçırtmamak için İlâhî bir okşamadır. Bunun için, müteşabihat denilen Kur'ân-ı Kerimin üslûpları, hakikatlere geçmek için ve en derin incelikleri görmek için, avâm-ı nâsın gözüne bir dürbün veya numaralı birer gözlüktür."
Demek biz Kur'an'dan söz değil göz alıyoruz. Onlar, söze benziyorlar, ama elbette beşer sözü gibi değiller. Sözümsü gözler onlar. Sözün söylediği bitebilir. Ama gözün gördüğü bitmiyor. Yahut da şöyle söylemeli: Eğer Kur'an'ın sözlerine göz nazarıyla bakarsak hakiki basiretine eriyoruz. Onun manasındaki külliyet, sözü sözde bitirmemekle, bir bakış açısı (hatta yaşam açısı) kılmakla inkişaf ediyor.
Belki insan idrakiyle Kur'an'a bu hizmeti de veriyor. Evet. Suya atılan taş dalga başlatır. Kuma atıldığında bu olmaz. Taşı sinesine alacak yumuşaklık lazımdır dalga için. Lâtif kalpler Kur'an'ın nücumuna su hizmeti de veriyor olamaz mı? Canını, ömrünü, nazarını, tefekkürünü, zamanını kelamullahla yoğurarak yaşayan bir tefsir oluyor yani insan. Sırf okumak değil bu. Metnin içinde yaşamak. Metinle yaşamak. Gönlüne basmak onu. Kevnî ayetler ile kelamî ayetlerin arasında berzah olmak. İkisini birbirine kendi âleminde dokumak. İkisine birden dokunmak. Ayeti okumaktan aşkın olarak onu başımızın üstünde, gözümüzün önünde, gönül gözünde taşımak. Niçin? Herşeyi o okusun diye. O okuyup bize aslını söylesin.
Bizde görünsün. Biz aradan çıkalım. Biz 'ben' olarak azalalım. Reşha olalım. Hakikat güneşini görünce buharlaşalım. Biz eksiğiz çünkü. Biz sınırlıyız. Bizde yalnız basar var. Basiret basardan üstündür. Evet. Göz yalnız gördüğünü bilir. Basiret görülmeyenleri de sezer. Kur'an bizi söz değil göz sahibi yapıyor. "Mü'minin ferasetinden çekinin. Çünkü o Allah’ın nuruyla bakar!" hadisi belki biraz da bunun müjdecisi. Ve belki Kur'an'ın sözünün göz olduğunu düşünenlerin ömürleri de hatimlerinin sonuna gelmeye yetmiyor. Bu onların/eserlerinin eksikliğinden değil. Kaşık okyanusa kastettiğinden. Öyle ya. Yetirebilir mi hiç arkadaşım?
3 notes
·
View notes
Text
Kamen Rider Thunderbirds Chapter 3 (Bit 5 End)
Prologue, Bit 1, Bit 2 Updated, Bit 3, Bit 4
Finaaaly! I finished Chapter 3! :D
Big thank you for @janetm74 for the beta read, thank you @myladykayo for helping me through the story. Tagging @willow-salix, @katblu42, @gumnut-logic and @dreamycloud)
So let’s end this chapter, right? :)
-0-0-0-
“So you are saying that you’ve been attacked by some unknown monsters?” Jeff asked, his fingers gripping the paper. The bandaged up boys nodded.
“Yeah. And we believed it was a set up." Virgil pointed out.
"It seemed like deliberate sabotage by those… things, so we came in and fell into their trap." Scott theorized. He continued explaining: in fact, the way the fires started was suspicious, the flames appeared in random parts of the building, according to the recent investigations. And according to the testimonies of the rescuees who were trapped underground, the humanoid fire-monsters appeared out of nowhere and they are the ones who started the whole fires, and then… they were simply waiting. The field commander finished that the poor fellas acted as bait for the monsters to finish him and his brothers off.
"Long story short: they were after our heads apparently." Gordon concluded.
Their father had a look of extreme concern. To think those threats with impossible yet fantastic power to bring down a building were after his sons was very alarming and pose a threat to their lives and security. Here he thought that time where they had to save the world from a mind-controlling alien sphere was a close call!
"Thank heavens the Kamen Riders came and saved us!" Alan chirped, his ocean eyes sparkled like stars with memories.
"Yes. You guys are very lucky. And those rescuees as well." Agreed Jeff, "However, we don’t know if we could trust those bug-eyed warriors.”
“But dad! They saved us!” Argued the youngster, “They saved us from these creatures! I am pretty sure they are our allies! Friends even!”
"Alan! We don't even know who they are!" Pointed out Gordon.
The young blonde crossed his arms and gave the most dramatic pout. Jeff sighed, gently shaking his head with a slight sympathetic smile, “They may be on our side now, but we still don’t know what their intentions are. Especially when they got those… other-worldly powers. So take their alliance with caution.” he said sternly.
The brothers nodded in agreement, including Alan who simply cocked his head to the side. They did tell John about the whole thing, in which the middle brother had mixed feelings. Concerned, relieved and interested. But mostly worried.
After the debrief, the atmosphere was a lingering silent worry.
“Hey kiddo, don’t be upset.” Gordon smiled optimistically.
“You sure?” Huffed his youngest brother.
“Yeah. As much as I am suspicious about them, I am also curious.” his innocent smile turned into a cheeky smirk.
Alan’s grumpy face slowly transformed into that of an excited gremlin that the redhead knew and loved, “Alright! How about we go talk to Brains? See what he thinks of this rescue.”
Gordon grinned, “Right behind ya, Sprout!”
And soon enough, the terrible two vanished through the door of the lounge, their excited feet echoed through the halls.
“What do you think of the Kamen Riders, Scott?” asked Virgil, placing a gentle hand on his older brother’s shoulder.
Scott shrugged, “I don’t know.” He was mostly worried about those monsters. Those… things. What are they after? Why do they want International Rescue dead? Of course it was only one time, but what if they do it again? He was beginning to feel dread. Being possessed by an alien was bad enough, but almost getting burned alive by monstrous animal-headed gladiators with powers to control fire was out of the question!
“You know, I do have a hunch that our bug-eyed acquaintances are on our side.” admitted Virgil, “But, I also have a feeling that we’ll meet them again, considering the circumstances.”
Scott looked back at his brother. Sky blue meets earthly brown. There was a silent conversation. An understanding. And then a nod from the eldest brother. They sat there in compassionate silence.
The quiet must’ve been killing his brother, because all of the sudden the mechanic asked, “Say, would you like to play the piano again?”
“Why’s that?” Scott raised a brow.
“My fingers are sore from fixing the Mole in a rush back there.” Virgil smiled with a little embarrassment, as he revealed his bandaged hands.
Scott gently tapped his brother’s shoulder with a chuckle. He got up from the couch and walked over to Virgil’s beloved white piano. He sat on the stool once more, opened the lid and stretched his fingers, “What should I play?”
“Anything, I don’t mind.” His musical brother shrugged, standing beside him.
As Scott thought which song to play, his mind drifted back to the moment when he looked into the eyes of the golden Rider. It seemed to him that there was something warm behind those bug-eyes… something human. Scott wondered if there's a sensitive soul behind that mask.
Maybe it was just in his mind, maybe it was not true, but it made him relax. Pressing the keys, he began playing a familiar, jazzy beat as he remembered that moment. After a few repeats of the rhyme, he went to the main part of the song.
“Ah, my favorite! Take Five!" Jeff exclaimed, "Just like you guys.” he chuckled.
Scott smiled at his father as a response. There were some remnants of his stress, but it didn't bother him as much as he was in the morning. Jeff gave him a relieved nod before continuing doing paperwork, quietly humming and tapping his foot to the beat. Virgil smiled widely at his brother before humming as well and snapping his fingers along with the melody of the immortal piece of Paul Desmond.
Scott jumped into improvising like he was here to woo the girls at a party. As he was playing, he thought back of their victory. And his tension melted away. Outside the villa, the soothing music echoed through the beautiful nature of the island and into the night sky.
-0-0-0-
The moon shone in the night sky and the cold was a constant companion. The sounds of distant cars driving through the streets could be heard from the top of the skyscrapers. On one of them stood four figures, taking their time enjoying the view from above.
The Kamen Riders were resting after the heated fight. Gills was leaning on a wall next to the entrance, between his legs lay his loyal dog. G3-X was finishing writing a report of the fight on his custom laptop. Kuuga was laying on top of the entrance, admiring the stars. And Agito was standing near the railing, staring into the lights of the city.
"Oi, Agito!" called Kuuga all of a sudden. The golden Rider turned to his best friend.
"Nando(What is it)?" asked Agito.
"Why wouldn’t you come up here and watch the stars?” suggested the red Rider, "It's beautiful up there."
"How can you see stars from here?" objected G3-X, "Ya can't see Shiitake with all those slagging city lights!"
"They can see them through their visors," scoffed Gills, making the robocop Rider whistle a sound of realization before turning back to his computer.
Raider looked up and tilted his head as if trying to see them, but after a few moments he gave up as he put his canine head back to the ground.
Agito had taken a moment to stare at the city, then moved towards the entrance, climbed and sat next to Kuuga.
"Not too cold buddy?” the red Rider asked, only to receive a shake of the head from his golden companion. The two took a moment to appreciate the stars in the cold night sky. Few stars faintly glowed in the dark sky.
"Man, can't believe we just met with International Rescue in person!" excitedly said Kuuga, "I gotta say, they are quite tough guys, ne? Especially Noodle, he looks quite young!"
"Noodle?" asked the golden rider in confusion.
"The blond kid! The one I saved from falling into a ravine and returned the gun to?" Kuuga sensed Agito raising an eyebrow that cannot be seen from the cover of his mask. "We should give them nicknames. To… you know, to know who's who we're talking about?" He explained, shrugging.
A sparkle of mirth could be faintly seen behind the faceted eyes of his friend, a warm smile could be felt radiating from his breath. "Sure...But why the blond kid 'Noodle'?"
"Because his blonde hair reminded me of noodles. And to be honest, 'Noodle' sounds kawaii~! Don’t you think he looks kawaii, ne?” A big grin was radiating from behind the mask of the red Rider. Agito laughed wholeheartedly. Kuuga continued, "The auburn hair guy; I think we'll call him 'Kuma'! He looks so serious, strong and tough, like a bear! Remind me of someone…"
The golden Rider laughed again as he nodded. "So um… shall we call the leader 'Sky Eyes'?"
Kuuga rubbed his silver chin for a bit, "Hmm…the one who pilots that big-hyper-speedy-rocket-jet thingy? Why's that?" he asked.
"Because… his eyes reminded me of the sky...” The red Rider saw the sparkling human eyes behind Agito’s red bug-like lens. Kuuga nodded, agreeing that the name was well suited for the blue sashed commander.
"What about the redhead guy? What should we call him?" asked G3-X as he looked up at the two Riders, seemingly curious.
"Clownfish..." Gills dropped the answer. There was an awkward pause. "He smelled fishy..." He deadpanned. Everyone laughed, acknowledging his typical 'I don't care, deal with it' attitude as they accepted his answer.
"Noodle, Kuma, Sky Eyes and Clownfish. Sounds good for our mystery gang of rescuers!" Kuuga clapped and rubbed his hands excitingly
Agito chuckled softly before looking back at the stars once more. The more he stared at the little faint glistening lights, the more the made him think of sky… sky eyes… the man whose eyes were always drawn to the sky.
He felt a warm feeling as he remembered those cobalt irises. He wondered why he felt like that. He barely knows that man, let alone the fact that International Rescue seemed to keep themselves secret. Maybe he'll never know. But one thing for sure, they'll cross paths again. Because of those things...
Those kaijins… they were new. He had never seen them before. And they are as aggressive and dangerous as disasters. Agito… Yuuki sensed that whatever they were, they seemed to be after International Rescue. But for what? And why?
The answer will remain unknown, for now...
-tbc-
#Kamen Rider Thunderbirds series#kamen rider#thunderbirds#kamen rider fanfiction#thunderbirds fanfiction#thunderbirds 1965#kamen rider agito#kamen rider kuuga#my fanfics#yay! I finished chapter 3! :D
8 notes
·
View notes
Text
Yarın Şimdiden Tüketilirken
Yarının şimdiden tüketildiği bir güncellik içindeyiz. Şimdinin bariz belirgin bir tekrar, her anlamda yinelenen rutinlerle bariz bir devinim içinde dünün her dem yinelendiği bir halin ve güncenin rehinesiyiz. Ne ufak bir umut kırıntısı, ne umuda sahip çıkabilecek iradenin var edilmesi, yaşatılması. Her şekilde müşterek bahsin bütünüyle belirgin bir günce içinde istikrarla yıkıma terki var ediliyor. Dün yinelenirken, şu anın içinde yarının, geleceğin bir biçimde yerle yeksan edilmesine çabalanıyor. Ne eksik, ne fazla, ne boş laf, ne mübalağa kesin olagelen her şeyin aslında bu kısır döngünün yinelenmesinden ibaret olduğu bir kez daha afişe olur. Muhaliflerin belki de bir asır gibi gelen şu yirmi küsur yıllık süreç içinde, belki ilk defa ipi göğüslemeye bunca açık olduğu bir zeminde, madun siyaset aktörlerinin primitif tavırları her şeyin hemen her an tepe takla olabileceğini muştuluyor. Tümden, hiç kesintisiz bir cerahat sarmalının ortasında halen ben, ben, ben diyenlerin var ettiği tüm ol birbirinden beter tahayyüllerle biz elden kaçırılıyor bir kere daha.
Bir yıkım cenderesine rehin ediliyor ülke. Koca bir asırda varılan, ulaşılanın her nasıl da kör karanlık olduğu gözlerden kaçırılmak isteniyor. Daha henüz kırkı çıkmış olagelen ol depremden sonra var edilmiş her hamlede yarının her nasıl tüketildiğini de göstere geldi şu devlet. Kötülüğün arşı alaya nasıl yükseltildiğinin, cukka edilmeye devam olunmuş ol yardım paralarının akıbetinin karanlık kılınmasından dahi bu bahis örneklenebilir. Bir tek değil doğrudan her gün, depreme sahne olan kentlerdeki yıkım / moloz yığınlarının aleni bir biçimde temizlenmesi ( oysa içlerinde hala bekleyen naaşlar var) için verilen emirlerin karşısında yasına dahi başlayamamış insanların varlığından görülebilir yahut bir ihtimal. O bahsi aşan, ötekileştirmeyi her güne içkin bir mesele dönüştüren bir tek gün olsun bölge halkının çok kimlikli halini önemsememiş olagelen cerahatin ta kendisinden belki okuyabilirsiniz nasıl hala dünde kalındığının sebebini. Cerahati var edenlerin cürümlerini sahiplenmeye devam edenlerin onca gündür seçim heyulasını da araya sıkıştırıp, acıların hepsini birden toptan nadasa terk ettiği, muhaliflerin önemli bir kesiminin de ajitasyonun kralı yargılanacaksınız bahsine bel bağlayıp, kafasını kuma gömmeye devam olduğu yerde nedir ki zaten gelecek, değil mi?
Ruken Tuncel'in Bianet'teki haberidir: Deprem felakatinin yaşandığı 11 il arasında yer alan Adıyaman ve Urfa'da sel meydana geldi.
Urfa'da dün (14 Mart) akşam saatlerinden itibaren etkisini sürdüren sağanak nedeniyle merkez Eyyübiye, Haliliye ve Karaköprü ilçelerinde çok sayıda sokak ve cadde su altında kaldı.
Urfa'da, 4 kişi sele kapılarak hayatını kaybetti. Tandoğan Mahallesi'nde bulunan Yavuzlar Apartmanı'nın bodrum katındaki bir dairede ise 5 kişinin cansız bedenlerine ulaşıldı. Öte yandan Abide Köprülü Kavşağı'nın alt geçidinden çıkarılan araçta yapılan incelemede 2 kişinin daha cansız bedeni bulundu.
İlerleyen saatlerde bir kişinin daha cenazesine ulaşıldı. Urfa'da ölü sayısı 12'e yükseldi.
Karaköprü ilçesinde bulunan Akpiyar Deresi'nin bazı yerlerde taşması sonucu yan tarafından geçen 35 Metre Yolu'nda su birikintileri oluştu.
Adıyaman'ın Tut ilçesinde ise; bir bahçeye kurulan konteynerin suya kapılması sonucu 1 kişinin hayatını kaybettiği açıklanmıştı, Adıyaman'da 1 kişinin daha cansız bedenine ulaşıldı.
Adıyaman kent merkezinden geçen Eğriçay'ın taşması sonucu Atatürk Bulvarı'nda trafikte aksamalar yaşandı, cadde ve sokaklarda su birikintileri oluştu.
AFAD, polis, jandarma ve belediye ekipleri, su baskını riski yaşanan çadırlarda tahliye çalışmalarını sürdürüyor.
Malatya'nın Doğanşehir ilçesinde de derenin taşması sonucu sel meydana geldi. İlçe merkezindeki Vahap Küçük Meydanında bulunan çadırları ve ilçe merkezindeki evleri su bastı.
Maraş'ta sağanak yağış nedeniyle çadırkentleri su bastı.
Yağışların ardından sel yaşanan Urfa ve Adıyaman'daki rüzgar ve buzlanma nedeniyle uçak seferlerinde aksama yaşandı.
Soylu: Dere yataklarından uzak durun
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, yaşanan sel falaketine ilişkin açıklamalarda bulundu.
Soylu, "Buradaki çalışmalar valilerimiz, jandarma komutamız, bölge müdürlerimiz burada. Yollar açık, elektrik, su var. Tedbirlerimiz ve uyarılarımız devam ediyor. Dere yataklarının etrafında bulunmamak gerekir. Tüm tedbirleri ilgili yerlerde arkadaşlarımızın uyarısı var" dedi.
Adıyaman Valisi Numan Hatipoğlu, sağanağın etkili olduğu Adıyaman'ın Tut ilçesinde bir bahçedeki konteynerin suya kapılması sonucu 1 kişinin hayatını kaybettiğini, 4 kişinin kaybolduğunu açıkladı.
AFAD ise; yaptığı açıklamada, "Bölgede meydana gelen aşırı yağışlar nedeniyle Adıyaman ilimizin Tut ilçesinde sel ve su baskınları meydana gelmiştir. Adıyaman, Adana, Kahramanmaraş ve Diyarbakır AFAD ekiplerimiz olay bölgesinde görevlendirilmiştir" dedi.”
Kayıpların sayısı günbegün artar. En son bildirilen ise on sekiz insandır. Mamafih yarının şimdi, şu anda nasıl tüketildiğinin yönelimi / kanıtları zaten kendiliğinden dökülüverir bir kere daha. Kavşak yapılmasına uygun olmayan zeminde nedensiz / yok yere sündürülüp belli bir açıdan abide, eser kılınmak istenen meşum alt geçitten, barınma alanlarının kent çeperi içinde yok edilmenin kıyısına taşınmış olagelen dere yataklarının üstüne bina edilmesine, nicesine ve nice kent suçunun birlikteliğinde hayat un ufak edilir. Geleceğin her ne şekilde şimdiden tüketildiğinin yansısı her fecaatten sonra bir kere daha karşımıza çıkartılır. Bunca sınamanın her defasında zikredilen bu sefer sonuncu olsun seslenişleri ve ötesindeki yıkılmadık / ayaktayız, bir an evvel düzelteceğiz laflarının önünde, cerahatin her nasıl hayatı mahvettiği örneklenir.
Bianet’ten aktarmaya devam edelim: “Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, partisinin Meclis grup toplantısında gündeme dair açıklamalarda bulundu.
Konuşmasına hekimlerin ve sağlık emekçilerinin 14 Mart Tıp Bayramını kutlayarak başlayan Sancar, şunları söyledi:
8 Mart, bu yıl kadın yoldaşlarımızın mücadelesiyle her yerde yükselen büyük bir dayanışmaya sahne oldu. Deprem bölgesinde yaşanan ağır felakete karşı dayanışma ağlarını en fazla örgütleyenler de kadınlar oldu. Başından bu yana yaraları sarmak için, acıları paylaşmak için, hayata tutunmak için canla başla çalışmaya devam ediyorlar. Bu enkaz düzenini hep birlikte değiştirme sözü verdi kadınlar.
Newroz’u bu yıl ağır bir yıkımın ve derin acıların gölgesinde karşılıyoruz. Milyonların Newroz buluşması, meydanların ortaya koyacağı halklar ittifakı aynı zamanda ortak bir gelecek için bir mücadele sözleşmesidir. Newroz da zalimlik, kötülük, adaletsizlik ve yıkım üreten bu çürümüş düzeni değiştirme kararlılığının günü olacaktır. Tüm renkleri, inançları, kadınları, gençleri ve emekçileri, halklarımız Newroz meydanlarında buluşmaya, dayanışmaya ve ortak mücadeleyi büyütmeye çağırıyorum. Newroz’da gerçekleşecek büyük buluşma 1 Mayıs’a akacak, 14 Mayıs’ta da en güçlü değişim ruhuna ve umuduna dönüşecektir. Her der Newroz, her dem Azadî!
Depremin üzerinden 37 gün geçti, geçmeyecek bir keder ve öfke ile hem dayanışmayı hem de hesap sorma iradesini büyütmeye devam ediyoruz. En tepeden en aşağıya kadar tek bir yönetici sorumluluk üstlenerek istifa etmedi. Tek bir istifanın dahi olmaması aynı yanlışları, aynı eksiklikleri, aynı beceriksizlikleri, aynı kötülükleri devam ettirme ısrarıdır. Milyarlarca lira bağış toplandı ama bu paralar yaraların sarılması için kullanılmıyor. Kullanılsaydı insanlar içme suyu, çadır, battaniye, kuru gıda, hijyen malzemesi diye seslerini duyurmaya çalışırlar mıydı?
Çadır ihtiyacı tam olarak karşılanmış değil. Konteyner evler çok acil ihtiyaç olarak durmaktadır. Gıdadan ilaca, su ihtiyacından hijyene ve ısınmaya varıncaya kadar karşılanması gereken temel ihtiyaçlar aciliyetini korumaya devam ediyor. Başka kentlere göç eden depremzedeler büyük bir kira kriziyle karşı karşıya bırakıldı.
Kira yardımı ile tek seferlik bir market alışverişi bile yapılamıyor. Şova dönüştürülen yardım kampanyasında toplanan 116 milyar lira nerede? Depremzedelerin kira giderlerini tamamını karşılayacak kaynak hem bütçede var hem de toplanan yardımlar bunun için kullanılabilir. Savaş harcamalarını durdurursanız, o kaynak depremzedelerin yaralarını fazlasıyla sarmaya yeter de artar bile.
Silah ihracatının, ticaretinin arttığına dair uluslararası raporlar yayımlandı. Evet, Türkiye silah ticaretinde ve ihracatında önemli ülkeler arasında yer alıyor. Silah var ama çadır yok. Mermi var ama konteyner yok. Bomba var ama gıda yok. İşte bu politika, kaynakları ve yaşamı yok ediyor. Buradan açıkça söylüyorum. Tüm depremzede yurttaşlarımız bilsin ki kaynak var! Var! Bu ülkenin kaynakları bütün yaraları sarmaya ve yeni bir inşaya yeter.
Depremzedelere evlerimizi açalım. Konutları yatırım aracına dönüştüren, rant alanına çeviren aç gözlülere karşı depremzedelerle dayanışma içinde olmaya devam edelim. Astronomik kira artışı yapan ev sahiplerini de bu çağrıya uymaya davet ediyoruz. Bu zor dönemde dara düşen çaresiz insanlarla dayanışmak ve paylaşmak insani ve vicdani bir sorumluluktur. Depremzedelerle dayanışmayı sürekli kılmak ve hayatı, işi, aşı ve gönlü paylaşmak için partimizin başlattığı memleketin en şeffaf kampanyası olan “Aileleri Buluşturuyoruz” kampanyasına katılalım. Birlikte barınalım, birlikte doyalım, birlikte güzel bir dünyanın düşünü büyütelim değerli yurttaşlarımız. Hep birlikte yapalım bunu.
14 Mayıs seçimlerine en geniş demokrasi ittifakı ile girmek için her türlü çabayı harcamaya devam ediyoruz. Emek ve Özgürlük İttifakı, Kürt İttifakı ve diğer bütün toplumsal demokrasi güçleriyle kuracağımız birliktelik bizim değişim gücümüzün temel kaynağıdır. Kendi gücümüze ve halkımızın sonsuz güvenine sonuna kadar inanıyoruz. Bu güçle seçimleri de yeni bir başlangıcın miladı haline getirmeye kararlıyız.”
Yarının şimdiden tüketildiği bir güncellik içindeyiz. Mithat Sancar’ın var ettiği tablonun da bu halin bir tezahürü olduğunu anlamak için alim olmaya gerek kalmıyor bu sahnede. Bir yaşam aksiyonunun derininden çürütülmesinin, her dem ötekileştirilecek, düşmanlığa teslim edilecek / rehin bilinecek birilerinin olabilmesinin, aralıksız güncesinde tahakkümü yinelemek tek istikamet bildirilir. Birkaç siyasal yapının direndiği, sonuna kadar bu kötücül, bencileyin umudu çürüten düzene karşı hemavaz merama koştuğu, lafını da eğip bükerek değil doğrudan bildirdiği bir zeminde Halkların Demokratik Partisinin neden mühim olduğu bir kere daha kayda geçmelidir. Bu kadar kısır döngüde, havanda su dövüp memleket kurtarılmaya çalışılırken yaraların sadece deprem, sadece sel, sadece ekonomik çöküş, sadece covid-19 salgınından ibaret değil aynı zamanda onları kalıcılaştıran bariz bir sistem problematiği olduğu bir kere daha bildirilir, duyan var mıdır ola?
Kayıpların henüz telafisinin mümkün olmadığı, dahası enkaz yığınlarında halen naaşların bekletildiği bir ülkedeyiz. Depremin yok ettiği, dümdüz çoraklaştırdığı memleket denilen sahnenin koca bir kesiminin çoraklaştırıldığı, betonla boğulduğuna tanıklık ettiğimiz halde bir güncellikteyiz. Resmi rakam elli bin dolaylarında sabitlenirken, ifade edilmiş olan göçük, ağır hasarlı, yıkılmış olanları hesaba kattığınızda birkaç yüz binlik rakamların, koskocaman hayatların birer rakama dönüştürüldüğü bir zemindeyiz. Kaç canımız gitti bunu bile bilemiyoruz? Bütünüyle insan eliyle kotarılmış bir cerahatli hal, cendereye rehin edilip katliama dönüşmüş olan sel felaketine dair tek bir yetkilinin dahi sorumluluk almadığı bir zeminden bildiriyoruz. Bu kaydı düşerken can kaybı sayısı on altıydı! Dönüp, dolaşıp, batıp çıkıp yarının anlık tükenişini seyrediyoruz. Bütün bu irini, bunca afaki can yakıcı hali, kötülüğü, dibine kadar yok etme siyasetini sonlandırmaya ol seçim tek başına yeterli gelecek midir? Dönüşümünü en olmayacak bet hallerden, fecaat dolu tahayyül ve deneyimlerden var etmiş, ismi yeni kendisi epeski bir ülke mizacının bu kırım halinin bir hesabı verilebilecek midir? Takvim yaprakları üçer beşer düşerken, yaşatılan yıkım / acı eşiklerinin her günü kapsadığı artık bir gerçekken, ömrü hayatımız boyunca bir kere olsun, bu devlet şu halka hesap verecek midir, sahiden! Her şey geriletilip, çürümeye, kokuşmaya teslim edilirken, onca yok etme siyasetinin, göz yumulan şiddet pratiklerinin, bunca bile isteye var edilmiş cinayetin bir dolu şeyin sahiden hesabını verdirebilecek midir, şu menzilin yurttaşları, bir kez olsun sahiden?
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2023
Görsel: Urfa – AP Photos / The Independent
#meram#arzihal#türkiye gerçeği#deprem#sel felaketi#yıkım#yıldırı#cerahat#devlet102#siyasa#akparti#yol nereye?#dönüşüm#devinim#karanlık günce#yol#umut#siyaset#hdp#mithat sancar#seçim#ya hayat#müştereklerimiz#adalete ne oldu#demokrasi101#söz hakkı
1 note
·
View note
Text
Düzenli Voleybol Oynamanın 10 İnanılmaz Faydası
Düzenli olarak voleybol oynamanın sayısız faydası vardır. Bu, bugünlerde birçok insanın aradığı bir hedefe ulaşmaya yardımcı olabilecek bir spordur: Sağlık. Sağlıklı yaşam terimi, yaşamın her alanında bir refah duygusu aradığımız için son yıllarda oldukça popüler hale geldi: 1. Fiziksel 2. Zihinsel 3. Sosyal
Voleybol sporu, fiziksel zindeliğinizi geliştirme, zihinsel gücünüzü test etme ve sosyal ağınızı genişletme fırsatı sunar. Voleybol, rekabetin en yüksek seviyelerinde ve basit eğlence değeri için oynanabilen bir oyundur. İnsanlar birçok nedenden dolayı bir ağ kurup voleybol oynarlar. Voleybolun bir kişiye fayda sağlayabileceği 10 ana yol vardır. Voleybol Oynamanın Fiziksel Faydaları Voleybolun fiziksel sağlığımızı iyileştirmemize yardımcı olduğu birkaç alan var. Voleybol oynamanın bu dört ana fiziksel faydası, oyunu günlük egzersizinizin bir parçası haline getirmek için yeterli sebeptir.
1. Sağlıklı Bir Kalp Voleybolu kardiyovasküler bir antrenman olarak görmüyorsanız, muhtemelen yeterince sıkı oynamıyorsunuzdur. Spor, kalbin çalışmasını ve nefes almanızı sağlayan çeşitli hareketleri gerektirir. Kollar, bacaklar ve çekirdek, bir voleybol oyuncusunun ihtiyaç duyduğu çeşitli hareketleri gerçekleştirmek için eşzamanlı olarak çalışıyor. Kardiyovasküler sağlık, vücudunuzu daha fazla kanı (ve bununla birlikte oksijen ve besinleri) dolaştırmaya zorlayan titiz aktivite nöbetleri ile iyileştirilir. Voleybol kesinlikle kalp atış hızınızı artırma hedefine ulaşır. Güçlü bir kardiyovasküler sistem, genel sağlığı teşvik eder ve kalp hastalığını, diyabeti ve bazı kanserleri önlemeye yardımcı olur.
2. Sağlıklı Bir Kas İskelet Sistemi Hepimiz bacak kemiğinin diz kemiğine bağlı olduğunu biliyoruz (bu arada çılgınca basitleştirilmiş bir anatomik şarkı). Peki egzersizin kaslarınızı, kemiklerinizi ve hepsini bir arada tutan diğer yumuşak dokuları güçlendirmeye yardımcı olduğunu biliyor muydunuz? Kuvvet antrenmanı, sayısız sağlık süreci için gereklidir. Aynı zamanda üst düzey voleybol eğitim programlarının da önemli bir parçasıdır. Amatör veya eğlence amaçlı oyuncular bile düzenli olarak voleybol oynamaktan yararlanabilir. Voleybol, yarışma seviyesinden bağımsız olarak belirli miktarda patlayıcı, dinamik hareketler gerektirir. Servis atma, üst gövde ve bacakların topu ağın üzerinden geçirme gücünü sağlamak için birlikte çalışmasını gerektirir. Vurmak merkez, omuzlar ve kolları kullanırken bacaklar oyuncuyu havaya doğru iter. Voleybolun doğal hareketleri, kas oluşturmaya ve bağ dokusunu güçlendirmeye yardımcı olacaktır. Spor yapma egzersizi, iskeletin yapısını güçlendirmek için daha fazla hücreye ihtiyaç duyulduğunu ilettikçe kemikler güçlenir. Voleybol, güçlü ve sağlıklı bir kas-iskelet sistemini teşvik eder.
3. Kapsamlı Bir Egzersiz Voleybol sporu, gelişmiş denge, dayanıklılık, esneklik ve hızı teşvik eder. Oyunun çeşitli doğası, oyuncuların pozisyonlarına bakılmaksızın aynı becerileri gerçekleştirebilmelerini gerektirir. Bu, atletik hareketin her yönünü geliştirmeye yardımcı olan bir egzersiz biçimi oluşturur. Voleybol sahaları nispeten küçük alanlar olsa da (örneğin bir futbol sahasına kıyasla), mitinglerin süresi en formda oyuncular için bile zor olabilir. Bu uzun fiziksel baskılara katlanan oyuncular, bunun için kendilerini daha güçlü bulurlar.
4. Kilo Verme Planının Bir Parçası Voleybol, genel bir kilo verme planının hayati bir parçası olabilir. Sadece voleybol oynamanın yeterli olmayabileceğini, ancak kilo verme stratejisinin bir parçası olarak, rutin egzersiz için eğlenceli bir tamamlayıcı olabileceğini unutmamak önemlidir. Herhangi bir seviyede voleybol oynamak, vücudun kötü kilo vermek ve sağlıklı kaslar oluşturmak için kullandığı sürecin bir parçası olan kalori yanığına neden olur. Herhangi bir egzersiz gibi, yanık miktarı kişiye bağlıdır, ancak herkes bazı faydalar görecektir. Voleybolcular, plaj voleybolu için kuma vurduklarında saatte yaklaşık 400 kalori yakmayı ve bunu yüzde 50 (saatte 600 kalori) artırmayı bekleyebilirler. Bir egzersiz programına voleybolu eklemek idealdir çünkü kalori yanmasını teşvik eder, kasları güçlendirir, kemikleri güçlendirir ve zihinsel ve sosyal sağlığı destekler. Voleybol Oynamanın Ruh Sağlığına Faydaları Voleybol oldukça stratejik bir oyundur. Sporda mükemmelleşmek için bu stratejilerin güçlü bir şekilde anlaşılması çok önemlidir. Ancak sıradan oyuncular için bile zihnin güçlendirilebileceği alanlar var.
5. Daha İyi Koordinasyon Geliştirin
Genç oyuncular voleybol sporunun gerektirdiği el-göz (daha çok el-ayak-bacaklar-göz-kol-vücut) koordinasyonundan büyük ölçüde yararlanır. Başarmaya çalıştığınız oyunun yönüne (servis atma, engelleme veya geçme) bağlı olarak farklı koordinasyon biçimleri kullanmak için benzersiz bir gereklilik vardır. Gerekli koordinasyonun geliştirilmesi sporculara hayatın neredeyse her alanında yardımcı olacaktır. Araştırmalar voleybolun el-göz koordinasyonunu artırdığını göstermiştir. Daha da iyisi, daha fazla araştırma, koordinasyon gelişiminin sınırsız olduğunu kanıtlıyor. Ne kadar uzun süre oynarsanız, o kadar koordineli olursunuz!
6. Odaklanma Geliştirin Voleybol, top oyundayken her oyuncunun odaklanmasını gerektiren bir spordur. Oyuncular gözlerini topun üzerinde tutmalı ve ayrıca filenin diğer tarafındaki savunmaya veya hücuma dikkat etmelidir. Gerekli odaklanma, bu alanda gelişmek isteyenler için bir nimettir. Dikkat dağıtıcı şeyler veya başıboş bir zihinle mücadele eden insanlar için voleybol, tek bir göreve konsantre olmanın harika bir yoludur. Voleybol Oynamanın Sosyal ve Duygusal Sağlık Faydaları Voleybol nadiren tek başına oynanır. Her tarafta iki ila altı oyuncuyla eğlenilebilir (bazı sıradan, eğlence ortamlarında daha da fazla). Bu, sporun sosyal ve duygusal sağlığınızı iyileştirmenin harika bir yolu olmasını sağlar.
7. Kişilerarası Güvenin Geliştirilmesi Voleybolun doğası, oyuncuların birbirleriyle “konuşmasını” gerektirir. Herhangi bir antrenmanı veya maçı ziyaret edin ve kaçınılmaz olarak ekibinden iletişim kurması için yalvaran bir koç duyacaksınız. Bu zorunlu iletişim, utangaçlıkla veya sosyal kaygılarla mücadele edenlere yardımcı olabilir. Voleybol oynayarak sözlü olmayan iletişim de geliştirilir. Yüksek sesle konuşmak ekip başarısı için önemliyken, ekip arkadaşlarınızın vücut dilini anlamak da önemlidir. Diğer insanları okumayı öğrenmek, sahada ve saha dışında iyi bir iletişim için önemlidir. Bir ekibin parçası olmak, kişilerarası güveni doğal bir şekilde artırır. Oyuncuların, takım arkadaşları tarafından takdir edildiğini hissederken başkalarına saygı duygusu geliştirmelerini sağlar. Voleybol sahasında yaratılan tahviller, takımın başarılı olması için her oyuncuya güvendiği için benzersizdir. Birbirlerini teşvik eden ve destekleyen voleybolcu takımları genellikle başarıya ulaşır. Bu, başka şekillerde geliştirilmesi zor olabilen güven sağlar.
8. Özgüven Gelişimi Voleybol, oyuncuların çeşitli nedenlerle kendilerine güven geliştirmelerine yardımcı olur. • Fiziksel esenlik, duygusal dengede hayati bir rol oynar. Egzersizin ruh halini iyileştirdiği bilinmektedir (stresle ilgili olarak aşağıya bakın) ve bu, oyuncuların kendilerini daha iyi hissetmelerine yardımcı olur. • Aidiyet duygusu özgüven üzerinde çılgınca etkiye sahiptir. Takım arkadaşlarına sahip olmak, onların desteği ve bir şeyin parçası olduğunuzu anlamak, bir oyuncunun kendine güveni için değerlidir. Koçların ve takım liderlerinin tüm oyuncuları destekleyen bir kültür yaratması önemlidir.
9. Stresi Azaltın Egzersiz vücutta endorfin adı verilen kimyasalları serbest bırakır. Bu doğal kimyasallar mutluluk, güven ve genel olarak iyi hisler uyandırır. Voleybol oynamak, beyni bu kimyasallardan bol miktarda salmaya teşvik etmek için yeterli aktivite sağlar. Voleybol oynamanın stres seviyeleri üzerindeki etkileri, oynadığınız zamanla sınırlı değildir. Zamanla egzersiz, vücudun stresi yönetmesine yardımcı olur ve bazı sporcularda huysuzluk ve depresyona yardımcı olabilir. Voleybol gerçek bir stres kırıcıdır!
10. İyi Bir Spor Olmak Voleybol bir takım sporudur. Plaj voleybolu bile iki oyuncu arasında iyi ilişkiler gerektirir. Takım arkadaşlarının başarılı olmak için birbirlerinin hatalarını ve hatalarını bırakma becerisini geliştirmesi gerekir. Ne hayat dersi! Voleybol oyunu, oyuncularının belli bir düzeyde saygı duymasını gerektirir. Kurallara, kuralları uygulayanlara ve rakibinize saygı gösterin. El ele dövüşü gerektiren veya rakiplerle agresif karşılaşmaları teşvik eden bir spor değildir. Sportmenliği doğal olarak teşvik eden bir spordur.
Sonuç Sporun saf eğlencesine ek olarak, voleybol oynamanın birçok faydası vardır. Oyunu oynarken fiziksel, zihinsel ve sosyal sağlık zamanla gelişir.
Voleybol oynamaya karar verdiyseniz,istanbul da bu konuda çok seçeneğiniz bulunsa da özellikle Sosyal Sorumluluk projeleriyle herkesin taktirini kazanmış uzman antrenör ve tamamı voleybolun içinden gelen kulüp yönetimiyle tavsiye edebileceğim en iyi kulüplerden biri İstanbul Voleybol Kulübü olacaktır.
1 note
·
View note
Text
Denye Astar Fiyatı
www.kumas.org
DENYE ASTAR ÜRETİCİSİ. JARSE ASTAR ÜRETİCİSİ. POLYESTER ASTAR FİRMALARI. İTHAL ATAR ÜRETEN FİRMALAR. POLYESTER ASTAR ÜRETEN FİRMALAR. DENYE ASTAR ÜRETEN FİRMALAR. JARSE ASTAR ÜRETEN FİRMALAR
#jarseastar #denyeastar #denye #toptandenyeastar #190telpolyesterastar #170telpolyesterastar #190telastar #170telastar #70denyeastar #50denyeastar #70denyejarse #50denyejarse #70denyejarseastar #50denyejarseastar #astarkumaşfiyatları #denyekumaşfiyatı
https://parcakumas.com.tr/spot-kot-kumas-satin-alanlar-ucuz-kot-kumas/
https://www.kumas.org/spot-likrali-denim-kumas-satin-alanlar/
https://www.xn--kuma-85a.com.tr/ithal-astar-polyester-astar-strec-astar-denye-astar/
https://www.xn--kuma-85a.com.tr/numunelik-kumas-satin-alanlar-nerede/
https://www.kumas.org/sentetik-kumas-alanlar-naylon-kumas-satin-alan/
https://www.kumas.org/stok-denim-kumas-satin-alanlar/
https://www.kumas.org/seri-sonu-sifon-kumas-alanlar/
https://www.kumas.org/seri-sonu-kumas-alanlar/
https://www.kumas.org/seri-sonu-kot-kumas-alan-seri-sonu-denim-kumas-alanlar/
https://www.xn--kuma-85a.com.tr/seri-sonu-denim-kumas-alan-seri-sonu-kot-kumas-alanlar/
https://gabardin.com.tr/seri-sonu-gabardin-kumas-alan-likrali-gabardin-kumas/
https://www.kumas.org/190-tel-polyester-astarlik-kumas-160-tel-astarlik-kumas/
https://www.kumas.org/70-denye-astarlik-kumas-50-denye-astarlik-kumas-astarlik-kilo-fiyati/
0 notes