#komşuya davet
Explore tagged Tumblr posts
Text
Eskiden yemek yiyebilmiş olmak yokluktan mı edepten mi bilmem ama, saklanan sakınılan bir şeydi. Yemeğin komşuya kokma ihtimali yüzünden yapılacak yemekler bile ertelenirdi.
İnsanlar yemiş olduğu bir yemekten bahsederken "ayıptır söylemesi" diye başlardı söze.
"Ne yedin de geldin, otur iki lokma ye!" diye ısrarla sofraya davet eden birine, yediğimiz şey soğan ekmek bile olsa diyemezdik. "Yedim işte bir şeyler, size afiyet olsun!.."
"Hayvani bir duyguyu tatmin etmiş olmak" felsefesi üzerinden gitmiş olacak ki atalarımız, geleneğin ahlak boyutunda yer alırdı bu sakınma.
İnstagram hayatımıza girdiğinden beri yemek yeme adabının da ayarını kaçırdık gibi.
Türk kahvesinden soğutacak kadar Türk kahvesi, kahvaltıdan tiksinecek kadar serpme kahvaltı fotoğrafı görüyoruz. Araba süren kol saati strorysi kadar nefret ettim Waffle'dan. Aynadan kaslarını çeken efekti bol adam kadar itici, o Rönesans tablosu gibi sofralar.
Artık çocuklar sunum yapmadan ortaya konan yemeğe burun kıvırıyor. Mutfak dolapları zücaciye vitrini, ruhumuzun vitrini Perşembe pazarı gibi.
Darmadağınığız.
Bizi görmeseler ölecek, "Aferin, mutlusun, aynen böyle devam!" demeseler boğulacak gibiyiz.Ama, en çok da o yemekler ile beraber dertlerimizi kusacak gibiyiz.
Neden?
Ruhumuzun hangi eksik yanını doyurma derdi, bu telaş?
Onaylanmadan, takdir görmeden değerli hissedemeden geçirilen bir çocukluğun intikamı mı bu aldığımız?
Kebap salata değil de, "Bakın ben değerli ve özelim, bu işi çok iyi başarıyorum, n'olur artık beni fark edin ve sevin!" kısmımı o sunum tabağına koyduğunuz?
O ünlü restorana gitme sebebiniz o meşhur salatayı yeme isteği değil de, topluma "Çalıştı ve zengin oldu, artık parası da var, adam olamaz demişlerdi, bak gördün mü çocuğu?" dedirtebilmek mi?
Onaylanmamış her çocuk yanımızı sertçe çiğnediğimiz lokmalardan çıkarıyor olabilir miyiz?
Yine de doymuyor değil mi çocukluğumuz? Onu doyuracak şeyi bir türlü bulamıyoruz.
Başı okşanmayan o çocuğun oynamaktan sırtı terli, hala pencereden annesinin salçalı ekmeğini bekliyor.
Hala bir umudu var sevileceğine dair.
Fotoğrafını çekip sosyal medyaya koyduğu şey kedili kahve sunumu değil, "beni de severler mi?" umudu...
Ezgi Akgül
21 notes
·
View notes
Text
🐺𝙀𝙎-𝙎𝙀𝙇𝘼𝙈🐺 𝙀𝙔 𝙆𝙐𝙏𝙇𝙐 𝙏𝙪̈𝙍𝙆 𝙈𝙞𝙇𝙇𝙀𝙏𝙞𝙈
🗣️Eski Türk yazıtlardan birinde şöyle yazar :
▪️Kuzu dizlerinin üzerine çökerek annesini emer,
▪️Karga yaşlı annesini besler ;
Bunun adı : " Saygılı davranmaktır ." _________________________
▪️Horoz şafak vakti öter,
▪️Yaban kazları her bahar kuzeye, her sonbahar güneye uçar;
Bunun adı : ''Söz tutmaktır.'' ______________________
▪️Yeşilbaşlı ördek eşini kaybettikten sonra ölene kadar yeni bir eş bulmak istemez.
Bu : ''Sadakat olarak adlandırılır." ______________________
▪️Bir geyik iyi bir otlağa rastladığında yaşadığı sürüyü oraya davet eder ve paylaşır,
▪️Karınca yemek gördüğünde bütün koloniyi oraya çağırır;
Bunun adı: ''Adalettir.'' _________________________
~Eğer bir insan bu erdemlere sahip değilse: ▪️Hayvandan beter bir halde yaşıyordur .!
🗣️Bir Türkmen duası da şöyledir:
♦T a n r ı m; ◾️İlk önce : 🔹Dağa taşa ver , 🔹Ormana , 🔹Hayvanlara , 🔹Suya ver . ◾️Ondan sonra : 🔹İnsanlara , 🔹Kapı komşuya , 🔹Muhtaç olana ver . 🔹Kalırsa , 🔹En son bana ver ...!
AŞKLA, GÜVENLE, DUAYLA.. 🌹💙🍀🌹💙🍀🌹💙🍀🌹
30 notes
·
View notes
Text
Eski Türk yazıtlardan birinde şöyle yazar :
Kuzu dizlerinin üzerine çökerek annesini emer ,
Karga yaşlı annesini besler ;
Bunun adı :
"saygılı davranmaktır ."
Horoz şafak vakti öter ,
Yaban kazları
Her bahar kuzeye
Her sonbahar güneye uçar ;
Bunun adı :
'' söz tutmaktır .''
Yeşilbaşlı ördek eşini kaybettikten sonra ölene kadar yeni bir eş bulmak istemez .
Bu :
'' sadakat ''
Olarak adlandırılır
Bir geyik iyi bir otlağa rastladığında yaşadığı sürüyü oraya davet eder ve paylaşır ,
Karınca yemek gördüğünde bütün koloniyi oraya çağırır ;
Bunun adı :
'' adalettir .''
Eğer bir insan bu erdemlere sahip değilse :
Hayvandan beter bir halde yaşıyordur .!
Bir Türkmen duası da şöyledir :
Tanrım ,
İlk önce :
Dağa taşa ver ,
Ormana ,
Hayvanlara ,
Suya ver .
Ondan sonra :
İnsanlara ,
Kapı komşuya ,
Muhtaç olana ver .
Kalırsa ,
En son bana ver .!
34 notes
·
View notes
Text
🇹🇷Eski Türk yazıtlardan birinde şöyle yazar :🇹🇷
Kuzu dizlerinin üzerine çökerek annesini emer ,
Karga yaşlı annesini besler ;
Bunun adı :
“ saygılı davranmaktır .”
Horoz şafak vakti öter ,
Yaban kazları
Her bahar kuzeye
Her sonbahar güneye uçar ;
Bunun adı :
‘’ söz tutmaktır .’’
Yeşilbaşlı ördek eşini kaybettikten sonra ölene kadar yeni bir eş bulmak istemez .
Bu :
‘’ sadakat ‘’
Olarak adlandırılır
Bir geyik iyi bir otlağa rastladığında yaşadığı sürüyü oraya davet eder ve paylaşır ,
Karınca yemek gördüğünde bütün koloniyi oraya çağırır ;
Bunun adı :
‘’ adalettir .’’
Eğer bir insan bu erdemlere sahip değilse :
Hayvandan beter bir halde yaşıyordur .!
Bir Türkmen duası da şöyledir :
Allah'ım ,
İlk önce :
Dağa taşa ver ,
Ormana ,
Hayvanlara ,
Suya ver .
Ondan sonra :
İnsanlara ,
Kapı komşuya ,
Muhtaç olana ver .
Kalırsa ,
En son bana ver .!
(Amin)
🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷
......✍
4 notes
·
View notes
Photo
Eski Türk yazıtlardan birinde şöyle yazar : Kuzu dizlerinin üzerine çökerek annesini emer , Karga yaşlı annesini besler ; Bunun adı : " saygılı davranmaktır ." Horoz şafak vakti öter , Yaban kazları Her bahar kuzeye Her sonbahar güneye uçar ; Bunun adı : '' söz tutmaktır .'' Yeşilbaşlı ördek eşini kaybettikten sonra ölene kadar yeni bir eş bulmak istemez . Bu : '' sadakat '' Olarak adlandırılır Bir geyik iyi bir otlağa rastladığında yaşadığı sürüyü oraya davet eder ve paylaşır , Karınca yemek gördüğünde bütün koloniyi oraya çağırır ; Bunun adı : '' adalettir .'' Eğer bir insan bu erdemlere sahip değilse : Hayvandan beter bir halde yaşıyordur .! Bir Türkmen duası da şöyledir : Tanrım , İlk önce : Dağa taşa ver , Ormana , Hayvanlara , Suya ver . Ondan sonra : İnsanlara , Kapı komşuya , Muhtaç olana ver . Kalırsa , En son bana ver .! (ALINTI) https://www.instagram.com/p/Cn9k95dt1EN/?igshid=NGJjMDIxMWI=
0 notes
Text
Etkinlik Rehberi: 4-10 Eylül
Etkinlik Rehberi: 4-10 Eylül
Şehirde sezon açılışı, okula geri dönüşe benzer bir heyecan veriyor. Etkinlik rehberi konser salonlarını, galerileri, festival alanlarını yeniden doldurup İstanbul’un nabzını hissetmek isteyenlerin yanında. Müzik MONO, 8 Eylül Cuma, Zorlu PSM Japon deneysel rock grubu MONO, dinleyeni bu dünyadan koparan çok katmanlı, bol efektli müziğiyle Zorlu PSM Studio’ya konuk oluyor. Shoegaze, noise ve…
View On WordPress
#adahan#akbank sanat#basako#beykoz kundura#büber#club quartier#etkinlik rehberi#etkinlikler#galeri 77#galerist#garaj#gezgin salon#icaf#istanbul comics and art festival#istanbul rehberi#jens lekman#kadıköy plak günleri#kiasmos#komşuya davet#lollapalooza berlin#men with a plan#mind shifter#mono#pantha du prince#pional#şehir rehberi#siyah gürültü#tunca#zorlu psm
2 notes
·
View notes
Text
Eski Türk yazıtlardan birinde şöyle yazar :
Kuzu dizlerinin üzerine çökerek annesini emer ,
Karga yaşlı annesini besler ;
Bunun adı :
" saygılı davranmaktır ."
Horoz şafak vakti öter ,
Yaban kazları
Her bahar kuzeye,
Her sonbahar güneye uçar ;
Bunun adı :
'' söz tutmaktır .''
Yeşilbaşlı ördek eşini kaybettikten sonra ölene kadar yeni bir eş bulmak istemez .
Bu :
'' sadakat ''
olarak adlandırılır.
Bir geyik iyi bir otlağa rastladığında yaşadığı sürüyü oraya davet eder ve paylaşır ,
Karınca yemek gördüğünde bütün koloniyi oraya çağırır ;
Bunun adı :
'' adalettir .''
Bir Türkmen duası da şöyledir :
Tanrım ,
İlk önce ;
Dağa taşa ver ,
Ormana ,
Hayvanlara ,
Suya ver .
Ondan sonra ;
İnsanlara ,
Kapı komşuya ,
Muhtaç olana ver .
Kalırsa ,
En son bana ver !
3 notes
·
View notes
Text
🌜ES-SELÂM🌛 EY BENİM KUTLU VATANIM
Eski Türk yazıtlardan birinde şöyle yazar :
▪️Kuzu dizlerinin üzerine çökerek annesini emer ,
▪️Karga yaşlı annesini besler ;
Bunun adı :
"Saygılı davranmaktır."
▪️Horoz şafak vakti öter ,
▪️Yaban kazları her bahar kuzeye her sonbahar güneye uçar ;
Bunun adı :
"Söz tutmaktır."
▪️Yeşilbaşlı ördek eşini kaybettikten sonra ölene kadar yeni bir eş bulmak istemez .
Bu :
"Sadakat" olarak adlandırılır.
▪️Bir geyik iyi bir otlağa rastladığında yaşadığı sürüyü oraya davet eder ve paylaşır ,
▪️Karınca yemek gördüğünde bütün koloniyi oraya çağırır ;
Bunun adı :
"Adalettir."
♦Eğer bir insan bu erdemlere sahip değilse :
"Hayvandan beter bir halde yaşıyordur..!"
♦Bir Türkmen duası da şöyledir:
Tanrım!
İlk önce:
🔹Dağa taşa ver ,
🔹Ormana ,
🔹Hayvanlara ,
🔹Suya ver .
Ondan sonra:
🔹İnsanlara ,
🔹Kapı komşuya ,
🔹Muhtaç olana ver .
Kalırsa:
🔸En son bana ver.!
Eski Türk yazıtları
AŞKLA, GÜVENLE, DUAYLA.. 🌹💙🍀🌹💙🍀🌹💙🍀🌹
43 notes
·
View notes
Text
Eski Türk yazıtlardan birinde şöyle yazar :
Kuzu dizlerinin üzerine çökerek annesini emer ,
Karga yaşlı annesini besler ;
Bunun adı :
" saygılı davranmaktır ."
Horoz şafak vakti öter ,
Yaban kazları
Her bahar kuzeye
Her sonbahar güneye uçar ;
Bunun adı :
'' söz tutmaktır .''
Yeşilbaşlı ördek eşini kaybettikten sonra ölene kadar yeni bir eş bulmak istemez .
Bu :
'' sadakat ''
Olarak adlandırılır
Bir geyik iyi bir otlağa rastladığında yaşadığı sürüyü oraya davet eder ve paylaşır ,
Karınca yemek gördüğünde bütün koloniyi oraya çağırır ;
Bunun adı :
'' adalettir .''
Eğer bir insan bu erdemlere sahip değilse :
Hayvandan beter bir halde yaşıyordur .!
Bir Türkmen duası da şöyledir :
Tanrım ,
İlk önce :
Dağa taşa ver ,
Ormana ,
Hayvanlara ,
Suya ver .
Ondan sonra :
İnsanlara ,
Kapı komşuya ,
Muhtaç olana ver .
Kalırsa ,
En son bana ver
38 notes
·
View notes
Text
İslamî davet sadece tevhitten ibaret değildir.
Nitekim Mekke'de nazil olan ayetler bir taraftan tevhidi tesis etmeye çalışırken aynı zamanda ahlak üzerinde de ısrarla durmuştur.
Mekke'de nazil olan bazı konular
Allah'ın tek olduğuna iman etmek
Yalan söylememek
Ahirete iman etmek
Yakın ve uzak komşuya iyilik yapmak
Hesaba çekileceğine iman etmek
Ticarette verilen sözleri tutmak
Cennetlik işler yapmak
Ölçü tartıya dikkat etmek
Allah'a ibadet etmek
Anne babaya iyilikte bulunmak
Meleklere iman etmek
Sabırlı olmak
Peygamberlere iman etmek
Gıybet yapmamak...
Rızkın Allah'tan geldiğine iman etmek
Zinadan, içkiden, kumardan uzak durmak...
Dikkat ettiniz mi? Davet sadece tevhit vurgusu üzerinden yapılmıyor.
Bu konuda saygıdeğer davetçi kardeşlerime bir hatırlatma yapmak istedim. Zira tevhit ne kadar önemli ise ahlak da onun kadar önemlidir. Kur’an eğer sadece tevhitten bahsetmiş olsaydı, müşrikler bundan o kadar da rahatsızlık duymazdı. Zira onları sadece rahatsız eden tevhit değil, bir de güzel ahlaktır. Bu ahlak öyle ki, evrensel değil, İslamîdir. Evrensel ahlak değişir. Ama İslami ahlak değişmez. Robin Hood hırsızdır ama kimse onu hırsız olarak görmez. Çünkü zenginden çalıyordu. İslam ise zenginden de fakirden de çalmayı bir görür...
Müşrikler zekâta da karşı çıktılar, köle ile hürün insani hususlarda eşit olduğuna da karşı çıktılar, fakirlerin ihtiyaçlarının karşılanması emrine de karşı çıktılar vb.
Buna dikkat edelim.
Tevhit, güzel ahlak ve ibadet. Üçü bir arada olursa güzeldir.
Murat Padak
11 notes
·
View notes
Photo
Eski Türk yazıtlardan birinde şöyle yazar : Kuzu dizlerinin üzerine çökerek annesini emer , Karga yaşlı annesini besler ; Bunun adı : " saygılı davranmaktır ." Horoz şafak vakti öter , Yaban kazları Her bahar kuzeye Her sonbahar güneye uçar ; Bunun adı : '' söz tutmaktır .'' Yeşilbaşlı ördek eşini kaybettikten sonra ölene kadar yeni bir eş bulmak istemez . Bu : '' sadakat '' Olarak adlandırılır Bir geyik iyi bir otlağa rastladığında yaşadığı sürüyü oraya davet eder ve paylaşır , Karınca yemek gördüğünde bütün koloniyi oraya çağırır ; Bunun adı : '' adalettir .'' Eğer bir insan bu erdemlere sahip değilse : Hayvandan beter bir halde yaşıyordur .! Bir Türkmen duası da şöyledir : Tanrım , İlk önce : Dağa taşa ver , Ormana , Hayvanlara , Suya ver . Ondan sonra : İnsanlara , Kapı komşuya , Muhtaç olana ver . Kalırsa , En son bana ver .! ( Alıntı) https://www.instagram.com/p/Ceqx_a-se9G/?igshid=NGJjMDIxMWI=
0 notes
Text
Başkan Soyer'den komşuya Terra Madre daveti
Başkan Soyer’den komşuya Terra Madre daveti
Yunanistan’ın Ankara Büyükelçisi Christodoulos J. Lazaris ve İzmir Başkonsolosu Despoina Balkiza İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’i ziyaret etti. Başkan Soyer, Yunanistan’daki belediyeleri Eylül ayında İzmir’de yapılacak uluslararası gastronomi fuarı Terra Madre Anadolu’ya davet etti. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, Yunanistan’ın Ankara Büyükelçisi Christodoulos J.…
View On WordPress
0 notes
Text
Başkan Soyer'den komşuya Terra Madre daveti
Başkan Soyer’den komşuya Terra Madre daveti
Yunanistan’ın Ankara Büyükelçisi Christodoulos J. Lazaris ve İzmir Başkonsolosu Despoina Balkiza İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’i ziyaret etti. Başkan Soyer, Yunanistan’daki belediyeleri Eylül ayında İzmir’de yapılacak uluslararası gastronomi fuarı Terra Madre Anadolu’ya davet etti. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, Yunanistan’ın Ankara Büyükelçisi Christodoulos J.…
View On WordPress
0 notes
Text
Dün, mutfaktaki lavabonun altındaki borulardan biri aniden patladı; patladığını sonradan anladım aslında, önce lavabodan su sızdığını falan düşünüp çeşmeyi kapatmıştım. İşe yaramadı. Bir anda tazyikli su çok büyük bir hızla mutfağa dolmaya başladı. Panik anlarında kafam çalışmaz, tazyikli suya karşı elimde viledayla savaşamayacağımı anlamam en az iki üç dakikamı aldı. Ardından da, sadece gidip apartman görevlisini çağırmayı akıl edebildim. Murat’ın hangi dairede oturduğunu bilmiyordum. 27 daire var apartmanda, aslında tam sayısını da dün konuşurken ondan öğrendim. Bir yıldır bu evde oturuyorum ama apartmanda kimseyi tanımıyorum, bir keresinde evde olmadığım için kargomu alt daireye bırakan kargocu sayesinde, alt komşuya teşekkür etmişliğim var. İsmini ise hala bilmiyorum.
Her neyse, Murat’ın dairesini bulmak için apartmanın en alt katına inmem gerektiğini düşündüm. Apartman görevlileri, apartmanın en alt dairesinde oturur bilgisine ise ne zamandır sahibim, hiç bilmiyorum. İlk defa böyle bir apartmanda yaşıyorum çünkü. Zeminden aşağı bir kat indim, sonra, bir kat daha, yok artık, bir kat daha. Dün öğrendim, girişin altında üç kat varmış, hayret. Merdivenlerin bittiği son daireye geldiğimde kapıyı korkarak çaldım, eğer bu daire değilse, ne diyeceğimi kafamda kurarak: “Şey ben apartman görevlisine bakıyordum, ama bu dairede değil mi, ah çok pardon, siz değilsiniz o...peki biliyor musunuz nerede oturuyor, ben apartmanda yeniyim de (kısmi yalan), öyle mi peki çok teşekkürler”
--
Bu olası konuşma kafamda dönerken “kim o” sesini işittim, “şey ben, apartmandan 23 numara” dedim. İçimden kendimi apartman numarası olarak tanıtmış olmama şaşırmış gülerken. 23 numara olursam, bana hemen yardım edebilirler, çünkü ben o zaman apartman görevlisinin sorumluluk alanına girmiş olurum diye düşünüyordum sanırım, neyse. Kapıyı bir kadın açtı.
-Apartman görevlisine bakmıştım, dedim.
- Evet, benim eşim dedi Murat, ama evde değil. Ne olmuştu?
-Bizim mutfağı dedim, alelacele, su basıyor. Boru patladı, yerler suyla dolmak üzere. Ne yapacağımı bilemiyorum, su çok hızlı, tazyikli. Gelmesi uzun sürer mi?
-Vanayı kapattınız mı dedi, kadın. Hemen vanayı kapatın. -Vana?
-Evet dairenin dışında su vanası var, kapının yanında kendilerinkini gösterdi. Onu bulup kapatın, ben Murat’ı arıyorum. Markete gitmişti, hemen bakar gelip.
Teşekkür ettim, koşarak yukarı çıktım. Vanayı kapattım, su kesildi, biraz rahatladım ama bu sürede ortalık berbat bir şekilde su dolmuştu. Evde ne kadar havlu, paspas filan varsa getirip yerlere sermeye başladım. Dolapların altına kadar gitmiş sular, of! Ne yapacağımı bilemez haldeyken kapı çaldı. Gelen Murat’ın eşiydi, orada tanıştık Yeliz’le. Eşim biraz gecikecekmiş, yapabileceğim bir şey var mı diye geldim, dedi.
-Bilmiyorum ki ne yapabiliriz dedim, çok su var. Temizlemeye çalışıyorum.
Benim beceriksizliğimi Yeliz’in anlaması uzun sürmedi, hemen yardıma girişti. Dolapların altına ulaşamıyorum dedim, viledanın başlığı alta girmiyor. Öyle olmaz tabii dedi, viledanın başlığını çıkardı, onun yerine sopanın ucuna havlulardan birini takarak dolapların altını temizlemeye başladı. Yeliz’in pratik çözümlerine ve canla başka çalışmasını hayran olmuştum.
Kadınlar bir şekilde böyle işleri halletmeyi zamanla öğreniyor herhalde, diye düşündüm. İşin büyük kısmını bir anda üstlenmişti, ben daha çok ne yapabilirim diye soruyor, öte yandan sürekli teşekkür ediyordum, ah siz olmasanız ne yapardım, çok kötü çok evet iyi ki evdeydik, doğru ya evde olmasak ne olurdu, tüm odalar of, aman aman Allah korudu, haklısınız, ucuz atlattık. Onunla konuşurken, içimden insanın zaman zaman kendi beceriksizliği ve çaresizliğiyle yüzleşmesinin de ne kadar gerekli olduğunu hatırlatıyordum. Biz temizliği yarılamışken, Murat geldi, her tarafımız ıslak yerleri siler halimize güldü. Neyse ki mutfağı biraz kontrol altına alabilmiştik de birlikte gülebiliyorduk. Borunun içindeki, siyah plastiği gösterdi, Murat. Bak dedi, eriyor bunlar zamanla. Bu kim bilir ne zamandır değişmemiştir. Yarın ben gider alırım, değiştiririm bunu, kolay iş. Uzun uzun anlattı yapılacakları, teşekkür ettim. Sonra dedi, ev sahibine söyleyin de, bunun parasını kiradan düşsün. Size kalmasın sonra, olmaz öyle.
--
Murat bu sabah geldi, boruları değiştirdi, uzun uzun kontrolleri yaptı ve her şey halloldu. Yine çok teşekkür ettim, hem malzemenin parasını ve hem kendisine ne kadar vermem gerektiğini sordum, baştan siz bilirsiniz gibi şeyler dedi, ama ben bilmiyorum dedim. Çünkü ben gerçekten bir insanın emeğine değer biçmeyi, bilmem, diye içimden geçirdim. Devam ettim, “Hem bundan önce yıllarca yurtta kaldım, böyle şeyler gelmedi başıma. Ailemle yaşarken de boyacıya, tesisatçıya falan kaç para verdiğimizden hiç haberim olmazdı.” Daha önceden biçilmiş değerlerin de farkında değildim yani. Onu bilgisizliğime ikna edince bir miktar söyledi, yanımda o kadar yoktu, ertesi gün parayı getirmeye söz verip uğurladım.
Murat hem yeni boruları tesisatçıdan almış, hem de onları değiştirmişti, bu yüzden parayı ona verecektim, fakat Yeliz’in en çaresiz zamanımda yardımıma koşması, ve bunu çok içten bir şekilde yapması benim için çok daha değerliydi. Mesela ertesi gün, Murat’ın yerine gelecek başka bir tesisatçı bulabilirdim, aşağı yukarı benzer bir şekilde sorunu çözer, yaklaşık bir para alırdı herhalde diye düşündüm. Ama Yeliz olmasa mutfağı asla yoluna koyamazdım, tek başıma çok zordu. Bir şeyler yapmam, ona ayrıca teşekkür etmem lazımdı ama para vermek de istemiyordum, hoşuna gidecek bir şeyler alabilirdim belki. Öte yandan, onunla ilk kez dün tanışmıştım ve zevklerini bilmiyordum. Kadınların sevebileceği türden şeyler diye içimden geçirdim, bir şal, veya kolye filan nasıl olurdu. Biraz riskli geldi, hem belki de işine yaramaz, gereksiz bir hediye vermek de kendi içini rahatlatmak olurdu sadece diye geçirdim içimden. Nedense hediyenin ya işlevselliği, ya da o kişinin kişisel tarihinde bir anlamı olması gerekiyor, gibi hissettiğimden olacak. Yeliz’e bir şey almaktan vazgeçtim, ama oğullarına bir kitap alsam, yaz tatilinde belki okur, diye düşündüm. Kitap almak güzeldir, her zaman, değil midir?
Gündüz kitapçıdan güzel bir kitap seçmiştim, eve girmeden onu vermeye gittim, saat akşam 10 civarıydı. Biraz geç olmuştu, hediyenin acelesi yoktu belki ama parayı geciktirmek istemiyordum, ihtiyaçları olabilirdi. Kapıyı çalarken içeri oturmaya çağırabilirler diye aklımdan geçirdim. Tüm gün dışarıdaydım ve yorgundum, pek oturmak istemiyordum aslında ama davet ederlerse de reddetmek ayıp olurdu. Yine “kim o” sesi, bu sefer bir çocuktan.
-Merhaba dedim, Murat evde mi? Ben komşunuzum, K, içimden 23 numara olmaktan vazgeçişimi takdir ediyordum.
-Evet, dedi.
-Şey çağırabilir misin acaba, bir de sana kitap almıştım hediye. Onu verecektim.
Kitaba uzanmadan hemen içeri babasını çağırmaya yeltendi. Murat kapıya geldi. Parayı uzattım, acelesi yoktu ya K. hanım dedi, K. hanım olmak istemiyordum, keşke bana hanım demese dedim, ama bunu nasıl düzeltirim bilemedim, ses etmedim.
-Ferhat’a bir kitap almıştım, onu da verecektim ama hemen içeri kaçtı dedim. Güldüm.
-Gelsenize içeri dedi, Yeliz de burada, gelin otururuz.
Bekliyordum bunu, tamam geleyim madem dedim. Ama rahatsız olmayacaksanız, saat de geç oldu ya, biraz zamansız geldim.
- Yok olur mu dedi, biz gece geçe kadar otururuz, şimdi kola içiyorduk, sonra çay içeriz, karpuz yeriz. Kola için, buyrun alın, ama siz içmezsiniz kola dedi. Neden öyle dedi bilmiyorum, sormadım. İçerim dedim, çok sıcak içim yandı valla, soğuksa alırım bir bardak.
Dolaptan yeni çıkardık dedi, hemen bir bardak doldurdu. İçerken havadan sudan sohbete başladık, apartmandaki dairelerde kim kalıyor, en çok kime misafir geliyor, hangisi hoca, hangisi öğrenci, hangisi deli ( çok okumaktan deliymiş, öyle dedi), kim gece sarhoş eve geliyor gibi pek çok bilgiyi bir çırpıda öğrendim. Memleketimi sordu, apartmanda oradan gelen iki kişi daha varmış, beni bir ara onlarla tanıştıracak, iyi olur dedi, hemşehrisiniz.
Lafı kitaba getirdim, oğlan geldi hediye paketini açtı, kitabı biraz kurcaladı yanımızda. O sırada Yeliz’e döndüm:
-Aslında dedim, size hediye alacaktım ama bilemedim nasıldır zevkiniz. Epey düşününce de oğlana yazın okuması için bir kitap aldım. Umarım sever.
Murat hemen araya girdi:
- Sever sever, çok okur o, dedi. Ben de okuyorum ondan sonra, güldü, seviyorum aslında okumayı, bakma yani, dedi. Yeliz devam etti sonra: -Ben, öyle herkese yardım etmem aslında dedi. Sizi görünce sevdim, ondan ettim. Karşılıksızdı, bir şeye gerek yok.
Bazıları, diye devam etti, kapıyı açınca suratına bakmıyorlar, siz öyle değilsiniz, güler yüzlüsünüz, ondan yardım ettim size.
Sustum. Bazıları öyledir, boşverin siz, ama kendinizi üzmüyorsunuz inşallah onlar böyle yapınca, diyemedim.
Beni herkesten farklı yapanın, yalnızca Yeliz’in yüzüne bakıp, gülümsemek olması beni utandırdı. Başkaları adına orada çok utandım.
Gülümsedim.
5 notes
·
View notes
Photo
Turkish, 07.MAR.2019 Om Sri Sai Ram Kendisine kız kardeşinin Srisailam' daki mabette olduğu söylendiğinde, Ramanna, oraya gidip kız kardeşi ile eniştesini eve gelmeleri ve bir süre onlarla birlikte olmaları amacıyla davet etmek için ısrar eder. Onlara bazı hediyeler götürmek ister, ancak annesi onların çok zengin olduklarını ve ailenin genç üyelerinin büyüklerine hediye vermemesi gerektiğini anlatır. Annesi Ramanna' yı, bayramı görmesi için, mabede giden bir komşusuyla birlikte gönderir. Oğlana hediyeler alması için de komşuya bir miktar para verir. Tepeye koşarak çıkan Ramanna, aceleyle mabede girerek, " Kız kardeşim... Eniştem..." diye bağırıp kendisini Bhramaramba' nın heykelinin ayakları dibine attı. Heykeli kucaklayıp, kendisiyle birlikte gitmesi için sürüklemeye başladı. Mallkarjuna' nın heykelini de yakalamış bırakmıyordu. Sonunda mabetteki rahipler bu çocuk delidir diye onu dışarı attılar. Çaresizlik içinde kalan Ramanna yüksek bir kayaya tırmandı ve ( çevresindekileri ) kız kardeşi ile eniştesi onunla birlikte gelmediği takdirde oradan atlamakla tehdit etti. Tam o sırada mabetten yüksek bir ses yükseldi: " Kayınbirader!...Ramanna!...Atlama!...Seninle geliyoruz!" ve az sonra Rab Şiva ile Eşi onun önünde önünde belirdiler ve aşağıdaki vadide yer alan kulübeye kadar ona eşlik ettiler. 7 March 1978 Discourses Books & Publications Trust Prashanti Nilayam Bhagavan Sri Sathya Sai Baba Sathya Sai Baba www.sathyasai.org #sathyasai #saibhakta #sathyasaibaba #saibaba #saimaa (em Rio de Janeiro) https://www.instagram.com/p/BuvVwBEgrE8/?utm_source=ig_tumblr_share&igshid=1v4u9pplbuczb
0 notes
Text
Adım Adım ‘STALK’ Uzmanı Olmak
Efendiiim, bugünkü konumuz ‘Stalk Nedir? Nasıl Yapılır?’
Stalk, dilimize aynen böyle geçmiş olsa da kendisinin kelime anlamı sinsice izlemek, gizlice sokulmaktır. Sosyal medya sayesinde (!) hepimizin hayatında yer etmiş bir eylem olması da cabası. Kim inkar edebilir bir stalker olduğunu?
Bir de 79 yapımı Tarkovsky filmi vardır. İsmi Stalker. İzlemediyseniz izleyin. Kalbiniz sıkışsa da ciğerleriniz iflas etse de sonuna kadar gidin derim. Durum, manyaklığın ilginç ve metaforik olarak tanıdık bir yansıması çünkü.
‘Stalk’ ve ‘stalker’ olma mevzundan herkes gibi ben de nasibimi aldım.
Asla, asla, asla derken ‘stalk’ konusunda aranan bir isim haline geldim, o derece. Kiracı adayından, tanışılan yeni Ahmet’e, ilkokul arkadaşından yan apartmandaki komşuya...
Şimdi sizi hikayemizin başlangıcına, kısa bir stalk yolculuğuna davet ediyorum.
Aylar aylar önceydi. Bir sonbahar gecesi neredeyse haftada iki gün gittiğim barda Ahmet’le tanıştık. Numaralar verildi. Birkaç gün sonra ilk görüşme gerçekleşti. Kendisi baya başarılı çıktı. Sadece özgeçmişini gönderse nikah dairesinde bulursunuz kendinizi. Neyse, bu ilk görüşmede ismini vermediği; ama ikinci oldukları bir yarışmadan bahsetti Ahmet.
Fakat, size soruyorum, sabahın 4’ünde tanıştığınız bir insanın sözlerine ne kadar güvenebilirsiniz?
İşte, böylece o meşhur asla’larımdan bir tanesi daha elimde patlamış oldu.
Elimizdeki bilgiler: Ahmet’in ismi, tanışılan gece yanında bulunan akrabasının ismi –Türkiye’nin yarısı o isme sahip-, ikincilik bulunan bir yarışma –ismini bilmiyoruz- ve son olarak bitirildiği iddia edilen üniversitenin ve bölümün ismi.
Stalk nasıl yapılır? Bu noktada Hazreti Google imdadınıza yetişiyor. Tüm bilgileri anlamsız bir şekilde yan yana getirin. Sonuç: İNANILMAZ!
Artık her şey elinizin altında. Kişinin tam ismi, soyadı, okulu, dereceleri, yarışmanın ismi... Zor değil; ancak oldukça korkutucu. Düşünsenize, aynı şeyi bir başkası sizin için yapıyor olabilir. Sonra gelsin ad-soyadlı aramalar. Bu daha da iyi. Merak ettiğiniz şahsın soyağacını çıkartırsınız.
Ben de elbette bir sürü bilgiye ulaştım. Bir noktadan sonra Ahmet’i Ahmet’ten daha iyi tanır hale geldim. Onun artık hatırlayamayacağı anıları bile biliyordum. Hatta ve hatta 10 yıl önce ayrıldığı kız arkadaşına yazdığı şiirleri bile buldum. Hala aynı imla hatalarını yapıyor olmasına da baya şaşırdım.
İlk stalk deneyimimi burada kesiyorum.
İkincisi, eğer senaryolarımdan herhangi biri gerçek olsaydı, hayat kurtarmaya adaydı.
Yine sabah 5 suları. Bir kış günü. Aynı bar. Tanışılan başka bir Ahmet. Tanıştığımız geceden sonra ilk görüşmemiz tuhaf bir şekilde sabahın 4’ünde gerçekleşti. 7.45’de toplantıya yetişmek için patronumla buluşmalıyım. Ahmet’in evine gidildi.
Normal insanların evlerinde bulunmayacak 1-2 nesne. Bahsedilen mesleklerin hiçbiriyle mümkün olmayacak lüks bir ev, lüks bir araba. Lüks.
Eh insanın aklına sorular üşüşüyor tabi. İlk 1 saat içinde o evden bir daha çıkamayacağıma kanaat getirmiştim.
Sabaha karşı niye buluşulur? İş güç yok mudur? Bu ev de neyin nesidir? Ve diğer ‘OHA’lar.
Sonra, tabi evden çıkabildikten ve toplantıyı sağ salim atlattıktan sonra, başlarsın ad-soyadlı aramalar yapmaya. Google, Facebook ve daha onlarcası... Neyse ki bu Ahmet ismini çok seviyordu, bir bütün olarak tanışıyordu. Bir de soyadı araştırmasına girişmek zorunda kalmadım.
Akrabalar, arkadaşlar... İkinci profiller !
En azından deli olmadığımı kendime kanıtlamış oldum. İşim de bu ya, yüzlerce hikaye yazdım tabi ulaştığım her bilginin ardından.
Birkaç kere daha görüştük; ama eve yaklaştırmıyorum. 3 kilometre uzaktan alıyor beni 5 kilometre uzağa bırakıyor. Kendimle ilgili en ufak bir ayrıntı vermiyorum.
Neyse biraz zaman geçti. Korkuyorum tabi bir yandan. Aradı. Arkadaşlarıyla çıkacakmış akşam, gelir misin, diyor. Tabi gelirim. Hele arkadaşların varsa kesin gelirim. Çünkü teyzem; şans ver çocuğa, çevresini gör önce, demiş.
Buluştuk.
Arkadaşlarda bir sıkıntı yok. Kimi memur kimi özel sektörde. Hepsi işinde gücünde, normal insanlar. Hayır, Ahmet de normal. Ama pek bi normal. Yanındayken kendini garip hissetmiyor insan ya da tehdit altında.
Neyse gecenin sonu yaklaşıyor. Bir sigara içelim mi, dedi. İçelim madem.
- Meşe Palamudu, sana bir şey söyleyeceğim ben.
Ah! Ah! Ah! İşte, dedim. Geldik. Katil mi çıkacak manyak mı, derken, normal bir şey çıktı. Derin bir oh çekme. Tüm soruların bir anda cevaplanması. Hem de tek kelimeyle.
Ağzım durmadı tabi. Söyledim direkt düşündüklerimin 1/100’ünü. Çok da abartmayayım diye düşündüm; ama Ahmet’in ağzı çoktan bir karış açılmıştı. Hem hikaye yazma hem de stalk kapasitemi fark edince.
Bu arada, korkularım çok da boşuna değilmiş. Adamın benimle ilgili bir şeyi öğrenmesi için benim gibi saçma sapan yollar denemesine gerek yokmuş. İstese tanıştığımız günün ertesi günü gelir kapımı çalarmış. O kadar.
Yine de en başında söylediğim gibi, eğer yazdığım senaryolardan herhangi biri gerçek olsaydı, hayatımı kurtarırdı bu stalk işi.
1 note
·
View note