Tumgik
#kitaplığınızda bulunması gereken kitaplar
sosyalmedyablog · 8 years
Text
New Post has been published on Edebiyat Kulübü
New Post has been published on http://edebiyatkulup.com/eksiksiz-bir-kutuphaneniz-olsun-istiyorsaniz-mutlaka-edinmeniz-gereken-100-harika-kitap/
Eksiksiz Bir Kütüphaneniz Olsun İstiyorsanız Mutlaka Edinmeniz Gereken 100 Harika Kitap
Çok Iyi bir kütüphanenin temeli olacak 100 kitap önerisinin 34 kitaptan oluşan üçüncü ve son bölümü ile karşınızdayız! İyi okumalar diliyorum, kitabınız bol olsun!   
Anekdot: Sıralamanın kitapların değeri ile herhangi bir ilintisi yoktur.
Serinin önceki bölümlerine de göz atabilirsiniz!
Eksiksiz Bir Kütüphaneniz Olsun İstiyorsanız Mutlaka Edinmeniz Gereken 100 Olağanüstü Kitap – onedio.com
Eksiksiz Bir Kütüphaneniz Olsun İstiyorsanız Mutlaka Edinmeniz Gereken 100 Şahane Kitap – onedio.com
1. “Budala”, (1868), Fyodor Mihayloviç Dostoyevski
“Budala” da Dostoyevski’nin başyapıtlarından biridir. Dostoyevski’nin Budala’daki amacı mutlak anlamda “iyi” ve “ahlâklı” insanı irdelemektir. 
Prens Mişkin bu ahlâki idealin timsalidir ve yapıt yazarın büyük romanları içinde en açık olandır denilebilir.
2. “İvan İlyiç’in Ölümü”, (1886), Lev Nikolayeviç Tolstoy
İvan İlyiç’in Ölümü, son günlerinde, ölümle önce uğraş eden, sonradan çaresizce kendisini ona bırakan bir adamın yaşadıklarını anlatır. Yüksek rütbeli bir yargıç olan İvan İlyiç, iyi bir yaşam yaşadığını düşünür; ama hasta yatağında ölümün yaklaştığını anladıkça, yavaş yavaş fiilen ne dek manâsız bir ömür sürmüş olduğunu ayrım eder. 
O güne dek büyük kasıt yüklediği ve uğruna büyük çaba verdiği serveti, şöhreti ve saygınlığı, vefat döşeğinde bir anda gözüne abes ve abuk subuk görünür. Tolstoy’un büyük bir içtenlikle anlattığı bu kısa ama güzel roman, insan doğası, hayatın anlamı ve ölümün gerçekliği gibi esas sorulara cevap arıyor.
3. “Candide”, (1759), Voltaire
“Candide veya İyimserlik” Aydınlanma Çağı’nın meşhur filozofu Voltaire’in 1759’da yazdığı “pikaresk” türünde olan en önemli yapıtlarından biridir. 
Kitap, Voltaire’in Candide (Türkçede saf, temiz anlamlarına gelmektedir) adını verdiği kahramanın hayatında başına gelen sanki komik güya trajik olayların anlatıldığı satirik bir eserdir. 
Voltaire eserini dünyadaki acıların birer zorunluluk olduğunu ve Tanrının bundan daha iyi bir dünya yaratmasının olası olmadığını ileri süren Leibniz’in “olası dünyaların en iyisi” felsefesini kusur bulmak için yazmıştır.
4. “Ulysses”, (1922) James Joyce
Joyce, 1904’te Nora Barnacle adında bir genç kadınla tanışmıştı. (Nora Barnacle ile 1931’de, evliliğe aleyhinde olmasına rağmen, kızının ısrarları üstüne evlendi.) Ulysses, Joyce’un kendi anlatımıyla Nora Barnacle’ı sevdiğini anladığı gün olan 16 Haziran 1904 günü Dublin’de geçer. (Romanın başlıca kahramanı bir bakıma Dublin kentidir. Her sene 16 Haziran günü Dublin’de düzenlenen “Bloomsday” yani Bloomgünü’nde, kitaptaki bölümlerde geçen yerlerin dolaşıldığı turlar düzenlenmektedir.) Konu, özünde son derece yalındır: Öğrenci Stephen Dedalus ile bağımsızlık çalışan Yahudi asıllı bir reklam toplayıcısı olan Leopold Bloom’un karşılaş(tırıl)maları. 
Ancak asıl anlatılan, bu iki kişinin kişisel kimliklerini aşan daha büyük bir gerçeğin parçası olduklarıdır: Stephen “sanatsal” doğanın, Bloom ise “bilimsel” doğanın temsilcileridir. öte yandan, bu iki dışlanmış şahsiyet, ayrıca Joyce keza de birbirleri için de özel bir öneme sahiptirler: Stephen, Joyce’un gençliğinin, Bloom ise olgunluğunun yansımalarıdır; Bloom, Stephen’ın, deyim yerindeyse, “manevi babası”dır vb. Ama kitabın edebiyat açısından başlıca önemi, çatısının Homeros’un destanı Odysseia ile simgesel koşutluğundan ve Joyce’un kullandığı değişik teknik ve biçemlerden, özellikle de 18. ve son bölümde Bloom’un karısı Molly’nin düşüncelerinin yansıtıldığı “bilinç akışı”ndan kazanç.
5. “Yolda”, (1957) Jack Kerouac
Neal, Kerouac, diğerleri Kimi şair, kimi yazan, kimi serseri Bir avuç arkadaştılar Düzenden uzakta, diğer bir hayatın arkasında Amerika’yı baştan başa katettiler Bazen tek başlarına, bazen bir arabaya tıkışıp dostlarıyla Ara Sıra bir otostopçuyla veya âşık oldukları bir kadınla Yolda özgürlük vardı Yolda hayatın anlamı Yolda aşk vardı ve bazen sadece seks Yolda parasızlık, arzu vardı Ara Sıra çözümsüzlük, hengâme, kalleşlik Yolda bir arayış vardı, arayıp da bulamayış Yolda sorular vardı, çoğu cevapsız Ve yolda birçok zaman gök mavisi bir gökyüzü Zümrüt yeşili çayırlar Ve ölümsüz bir kızıllık vardı Yolda caz vardı, Cazın tanrıları ve ruhlara işleyen ritimler Onlar “beat kuşağı”ydılar Farklıydılar, özgürdüler, düzenin dışındaydılar Ve daima yoldaydılar…
6. “Otostopçunun Galaksi Rehberi”, (1979) Douglas Adams
Tamamen sakin bir hayat yaşamak, hayatına esas hayati fonksiyon olarak soğuk bira ve hoş nehir içmek kavramını yerleştirmek isteyen, kendi halinde, üstelik fazlasıyla sakin bir adam Arthur Dent, bir sabah uyanır ve evinin abuk subuk bir nedenle yıkılacağını öğrenir; lakin bu sadece başlangıçtır. 
Daha bir kaç saat bile geçmeden gezegeni yok edilecek ve yanına kankası Ford Prefect, üzerinde eskimiş sabahlığı, elinde havlusuyla galaksi boyunca sürecek olağanüstü bir yolculuğa çıkacaktır …
7. “Tinin Görüngübilimi”, (1807) Hegel
Tinin Görüngübilimi Hegel’in ilk kitabıdır. Schelling’e bir mektubuna kadar, “kitabın yazılması Jena savaşından (14 Ekim 1806) önceki gece” tamamlandı. Erken doğumun izlerini içeren ve böylece faydacı okuma tarafından ve sıkça politik beklentiler zemininde yeğlenen bu çalışmayı Nürnberg’de 1812-1816 yılları aralarında üç bölümde yayımlanan Mantık Bilimi (‘Büyük Mantık’), arkasında Felsefi Bilimler Ansiklopedisi (Heidelberg, 1817), ve Tüze Felsefesi (Berlin, 1821) izledi. 
Hegel sonradan Tinin Görüngübilimi’ni “bir gençlik yapıtı” olarak kabul etti, kitabın başlığından “Bilim Dizgesinin Birinci Bölümü” anlatımını kaldırdı, içeriğini Ansiklopedi’nin dizgesel yapısı içerisine bitmiş uyarladı ve yaşamı her tarafında Bilim Dizgesi olarak kabul ettiği bu son çalışmasını geliştirmeyi ve yenileştirmeyi sürdürdü. Ansiklopedi Mantık Bilimi’ni olduğu gibi “Tin Felsefesi”ne ait Tüze Felsefesi’ni de kapsar ve bütün dizgenin daha öte açınımı Hegel’in kendi el yazmalarından ve öğrencilerinin notlarından yayıma hazırlanan yapıtlarında saklanmıştır. “Önsöz” yapıtın kendisinin tamamlanmasından sonra yazılmıştır.
8. “Varlık ve Vakit”, (1927) Martin Heidegger
Varlık ‘idesinin’ menşei ve imkanlarını araştırabilmek için, formal-mantıksal ‘soyutlama’ yoluna gitmek, yani güvence altına gücenmiş bir soru ve yanıt ufkunu görev etmiş olmak asla yeterli olamaz. 
Yapılması gereken şey, ontolojik fundamental soruyu aydınlığa taşıyacak bir yol arayıp bulmak ve onu katetmektir. Bu yolun, yegane yol olup olmadığına ve hatta doğru yol olup olmadığına, onu katettikten sonradan karar verebiliriz.
9. “Varlık ve Hiçlik”, (1943) Jean-Paul Sartre
Varlık ve Hiçlik, hiç şüphesiz Jean-Paul Sartre’ın “başyapıtı”dır. Yalnızca Fransız felsefesi açısından yok genelde felsefe tarihi açısından da son büyük ontoloji denemesini temsilcilik eder. Dolayısıyla önemini ve güncelliğini hâlâ korumaktadır ve hiç şüphesiz daha uzun yıllar korumaya devam edecektir. Çünkü, insan, birincil kere bu yapıtta, özgür olmaya “mahkum” edilmiştir…
10. “Moby Dick”, (1851) Herman Melville
“Pequod” adlı bir balina gemisinin son yolculuğunu, balinaların nasıl avlandıklarını, geminin sonunda nasıl battığını anlatan Moby Dick, birincil bakışta denizlerde geçen bir serüven romanı sanılabilir. 
Ne var oysa insan Moby Dick’i okudukça, okuduklarını düşündükçe, kitabın derinliğini, gerçek anlamını sezmeye başlar. Bu derinliği, bu gerçek anlamı sezmeyenler ise, balina avıyla ilgili, heyecanlı bir hikaye olarak, yine de Moby Dick’in pekâlâ keyfini çıkarabilir.
11. “Macbeth”, (1606) William Shakespeare
William Shakespeare (1564-1616): Oyunları ve şiirlerinde insanlık durumlarını dile getiriş gücüyle takriben 400 yıldır bütün dünya okur ve seyircilerini etkilemeyi sürdüren bu efsanevi yazan, büyük olasılıkla 1606 yılında yazdığı Macbeth’le “büyüme arzusu ve politik hırsın” kişiyi neye dönüştürebileceğini dünü, bugünü ve yarını kapsayacak bir derinlikle öngörmüştür.
12. “Bayan Haklarının Savunusu”, (1792) Mary Wollstonecraft
1792 yılında yazılan kitap, bayan haklarının ve feminizmin birincil önemli, sistemli ve cesur kitabı kabul edilir. Kadınların da erkekler gibi “insan” olduğunu ve erkeklerin sahip olduğu ve yararlanabildiği her hakkın kadınlar için de geçerli olması gerektiğini savunan, kadınların eğitimine büyük yük veren Mary Wollstonecraft, eseriyle bayan hakları mücadelesinin öncelikle gelen temsilcilerinden biri olmuştur.
13. “Dorian Gray’in Portresi”, (1890) Oscar Wilde
“Keşke tersi olabilseydi! Keşke daima genç kalacak olan ben olsaydım da portrem yaşlansaydı! Bunun için… bunun için her şeyi verirdim!”
Özellikle bir genç adamın büyümesini, eğitimini, gelişimini, kendini ve inançlarını keşfetmesini işleyen Dorian Gray’in Portresi için Oscar Wilde, ‘bir ruhun hikayesi’ demişti. 1891’de birincil basıldığında ahlaksızlığı yücelttiği gerekçesiyle büyük tepki çeken romanın baş kişileri olan Lord Henry ile Dorian’ın ortak etkileşimleri, Dorian’ın kendini gitgide artarak kötüye, şeytanca olana, hazcılığa adaması kitabın eksenini oluşturuyor. Son derece saf ve yakışıklı Dorian’daki metamorfoz, Lord Henry’nin sözleriyle ve Dorian’ın kendi portresinde kendi güzelliğini keşfetmesiyle başlar. 
Lord Henry’nin etkisiyle kötülüğün ve zevkin çekimine kapılan, dünyada gençlik ve güzellikten kayda değer bir şey olmadığına inanan Dorian için coşku, kötülükte ve günahtadır; iyilik ve erdemse sıkıcıdır, edilgendir. İyiliği temsil eden Basil’in Dorian’a duyduğu saf tutkuda eşcinsellik öğeleri açık açık hissedilir. Dorian’ın büyük sırrını, portredeki değişimi gören sadece Basil olur. Portreye odaklanan, baki gençlik karşı ruhunu satan ve ruhunun ölmüş olmasından korkan Dorian için kurtuluş var mıdır?
14. “Simyacı”, (1988) Paulo Coelho
Simyacı, dünyaca ünlü Brezilyalı yazar Paulo Coelho’nun üçüncü romanı. 1996 yılından bu yana Türkiye’de de çok okundu, çok sevildi, fazla övüldü bu kitap. Bir büyük Doğu klasiği olan Mevlâna’nın ünlü Mesnevî’sinde yer alan bir ufak öyküden yola çıkarak yazılan bu roman, yüreğinde çocukluğunun çırpınışlarını içeren okurlar için bir “klasik” yapıt haline geldi.
Simyacı, İspanya’dan kalkıp Mısır piramitlerinin eteklerinde hazinesini aramaya giden Endülüslü çoban Santiago’nun masalsı yaşamının öyküsü. Ama bununla beraber bir “nasihatnâme”; “Yazgına nasıl baskın olacaksın? Mutluluğunu nasıl kuracaksın?” gibi sorulara cevap arayan bir hayat ve etik kılavuzu. Mistik bir peri masalına eş bu romanın, dünyanın dört bir yanına bunca sevilmesinin gizi, şüphesiz bu kılavuzluk niteliğinden kaynaklanıyor.
15. “Martin Eden”, (1909) Jack London
Martin Eden, Jack London’ın başyapıtı sayabileceğimiz ve büyük oranda otobiyografik izler içeren unutulmaz romanlarından biridir. Keskin sınıfsal bilinci, güçlü kalemi ve devrimci sanatıyla Jack London, burjuva gerçekliği aleyhinde sınıf sıçramak isteyen genç bir yazarın düştüğü trajik durumu ustalıkla ve bütün çıplaklığıyla resmeder Martin Eden’da. Büyük çabalarla ulaşılan hedefin, yani kent soylu yaşamının, anlamsızlığı, sahteliği ve hiçliği karşı, Martin Eden, kendisini beyaz bir heykel gibi batacağı dipsiz derinliklere bırakır.
16. “Monte Kristo Kontu”, (1845) Alexandre Dumas
“Gülün Adı” adlı bu dev romanıyla bir anda dünyanın dört bir yanına ünlenen İtalyan yazarı Umberto Eco, fiilen fazla yönlü bir bilimadamı. İtalya’da, Bologna Üniversitesinde öğretim üyesi, semiolog, tarihçi; filozof, estetikçi, ortaçağ uzmanı ve James Joyce üstüne derin çalışmalar yapmış biri. Umberto Eco’nun bu ilk romanı, 1980’de İtalya’da ilk yayımlanışından bu yanlamasına sayısız basım yaptı ve dünyanın o kadar çok diline çevrildi. Dünyada olağanüstü bir alaka uyandıran bu romanın yankıları hala sürüyor. 
Filmi de dünyada büyük yankılar uyandırdı. Bu romanın başarısında, kuşkusuz, yazarın ortaçağ konusunda derin ve dolaysız bilgisinin büyük payı var. Bütün anlamıyla ve her bakımdan ortaçağ dünyasını yansıtmakla birlikte “Gülün Adı” kesinlikle çağdaş bir roman; modern romana yepyeni ve uzun soluk getiren eşsiz bir roman. Bir anlamda ortaçağda geçen, Hıristiyanlık düşüncesini tartışan tarihsel bir roman, bir anlamda da ustaca resmileşmiş polisiye ve akıcı bir hikaye. Ve en önemlisi mucizevi bir dil ve benzeri eksik bulunur bir sanat yapıtı
17. “Germinal”, (1885) Émile Zola
1860’larda Fransa’nın kuzeyinde maden işçileri, çetin şartlar aşağı hayat mücadelesi vermektedir. Çalıştıkları ocaklarda her lahza iç içe oldukları göçük ya da grizu patlaması tehlikesinin yanı sıra, özlem ve sefaletle boğuşup dururlar. Son çare olarak gördükleri grev onlar için kaçınılmazdır bundan böyle. 
Her şeyi göze almaya hazırdırlar, içlerinde filizlenen umut en büyük destekçileridir. Ne yazık fakat direnişleri acımasızca bastırılır. Şu Anda geride sadece ölüm, kan, gözyaşı ve değil olan hayaller kalmıştır. Germinal dünya edebiyat tarihinin en kayda değer eserlerinden biri. İnsanların çektiği büyük acıyı son derece realist ve evrensel olduğu kadar etkileyici bir dille de kaleme bölge Zola, bu romanıyla yaklaşık olarak bir epope yaratmış.
Her satırında okuru duygudan duyguya sürükleyen, kâh yüreğini burkan, kâh öfkelendiren, kâh umutlandıran, soluk soluğa okunacak bir eser.
18. “Babalar ve Oğullar”, (1862) İvan Turgenyev
Klasik Rus edebiyatının unutulmaz yazarı Turgenyev, çağdaşlarından tamamen bambaşka bir yol izlemiş, yaşadığı dönemde Avrupa’da yazılan romanlara ve Avrupa kültürüne daha yakın bir söylev sergilemişti. Turgenyev’in başyapıtı olarak tanımlanan Babalar ve Oğullar, bu etkinin izlerini taşır. 
Romanın öne meydana çıkan karakteri Bazarov, arkadaşı Arkadiy’e ve onun modern değerlerle yaşamayı seçen babasıyla amcasına böylece asap bozucu bir biçimde aleyhinde çıkar ki, sergilediği nihilizm Bazarov’un muhteşem zekâsıyla birleşince genç bozguncunun saldırılara uğraması mecburi olur. 
Tıpkı romanın yayımlanmasından daha sonra yoğun saldırıya uğrayan Turgenyev gibi. İvan Turgenyev, Babalar ve Oğullar’ın yayımlanmasından daha sonra ülkesini terk etmek zorunda kalmış, yaşamını Avrupa’da sürdürmüştü.
19. “Huzursuzluğun Kitabı”, (1984) Fernando Pessoa
Huzursuzluğun Kitabı, kurmaca bir karakterin kendi hayatını anlattığı bir roman olarak görülebilir; ama yazarla kahramanı sık sık birbirinin yerine geçtiğinden, Pessoa’nın hayatla ilgili kendine ait olan ve olmayan düşünceleri döktüğü, evirip çevirdiği bir denemeler, anlatılar toplamı olarak da . Pessoa bu kitap üzerinde 1913’cilt itibaren çalışmaya başlamış, ölümüne değin parça parça yazmaya da devam etmişti. Sandık açıldıktan sonra, düzensiz metinler bir araya getirilmeye başlandı ve 1982’de Portekiz’de yapıt ilk kez olarak basıldı; sonra, yeni yer alan parçaların eklenmesi ve elyazmalarında yanlış okunmuş yerlerin düzeltilmesiyle yeni basımlar yapıldı.
20. “Kral Oidipus”, (M.Ö. 428) Sofokles
Sophokles (MÖ 495-406): Yunan tragedyasının en önemli yazarları arasında adı ilkönce hatırlanan Sophokles, konuları işleyişi ve oyundaki karakterleri canlandırılmakta ustalığıyla öbür bir yere sahiptir.
Tiyatro tekniğini geliştirmiş, diyaloglara, dekor ve kostüme önem vermiştir. Tragedyalarında dönemin yazarlarında rastlanmayan derli toplu bir iç inşa görülür. Eserlerinde yazgı sorununu tekrar tekrar ön planda miktar.
21. “Goriot Baba”, (1835) Honoré de Balzac
Büyük Fransız Romancısı Honore de Balzac’ın (1799-1850) meşhur dev yapıtı İnsanlık Güldürüsü, seksen sekiz ciltten oluşur. Goriot Baba, bu büyük yapıtın bir parçasıdır. Bu romanın imtiyazlı bir yeri vardır. Balzac’ın kafasında İnsanlık Güldürüsü’nü oluşturma düşüncesi Goriot Baba ile birlikte doğmuştur. 
Bu da bu büyük romanı, ister istemez, bir odak-yapıt durumuna getiriyor. Kurgusuyla, konusuyla, kişileriyle, içerdiği dünya görüşüyle, gerçekte fazla acayip bir roman olan Goriot Baba, İnsanlık Güldürüsü adlı bu dev yapıtın üç bine ulaşan kişilerinin manâlı bir kısmını ayrıca de en ilginçlerini bize tanıtır: Rastignac, Madame de Beauseant, Madame de Langeais ve daha birçokları, ünlü Balzac kişileri olarak ilk önce bu romanda karşımıza çıkarlar. 
Bu özelliği göz önüne alınınca, İnsanlık Güldürüsü’nün özgün evrenine girmek için en kullanışlı kapının Goriot Baba olduğu söylenebilir. Sadece yarattığı ilginç baba tipiyle yok, anlatım ustalığıyla da, öteki kahramanlarıyla da bu roman okuyanı sürükler
22. “Körleşme”, (1935) Elias Canetti
Dünya edebiyatının başyapıtlarından biri olduğu tartışmasız kabul edilen Körleşme, Almanya’da edebiyatın, politikanın kirli gölgeleri aşağıda yitip gitmeye yüz tuttuğu bir dönemde yazılmıştır. Ancak, Elias Canetti kurguladığı zaman ve mekân, kullandığı dil ve üslup, karakterlerindeki soyutlamanın isabetliliği ve bunları aktarmadaki başarısı bir uçtan bir uca sınırları aşmış, evrenselliğin en üstteki boyutlarına ulaşmıştır. 
Çoktandır kendi fildişi kulesine çekilmiş bir aydının trajedisinde cisimleşen Körleşme, insanoğlunun kendi eliyle kurduğu, sonradan da kendisine yabancılaşmış, düşman indirilmiş bulduğu dış çevreyi, son derece eşsiz bir biçimde ve en uçta sayılabilecek araçlarla tanımlama etmeyi başarıyor. 
İnsanın gerçeklik karşısında ne ölçüde körleşebileceğini, her dönemde ve her toplumda rastlanabilen “aymaz” kültürlü karakterinde ustalıkla yansıtan Canetti, akıl ile gerçeklik arasındaki kopuşun hikâyesini anlatırken yarattığı nefret edilen şey atmosferiyle okuru derinden sarsıyor.
23. “Buddenbrooklar – Bir Ailenin Çöküşü”, (1901) Thomas Mann
Buddenbrooklar, 20. yüzyılın en saygın yazarlarından Thomas Mann’ın birincil romanıdır. Ama birçok eleştirmenin gözünde, Venedik’te Vefat’den de büyük bir romandır Buddenbrooklar. 
Mann’ın 1900 yılında, 25 yaşında kaleme aldığı roman, Kuzey Almanya’da yaşayan zengin bir burjuva ailenin ve aile ticarethanesinin birkaç kuşak her tarafında geçirdiği değişimi ele alır. Buddenbrooklar, çağdaş yaşama bacak uyduramayan saygıdeğer bir ailenin çöküşünün öyküsüdür: Doğumlar, evlenmeler, boşanmalar, ölümler, başarılar, başarısızlıklar… 
Orta sınıf yaşamının ustalıklı bir portresini çizen roman, bununla birlikte kaybolan burjuva değerler için bir ağıt niteliğindedir. 1929’da Nobel Edebiyat Ödülü’ne layık görülen Mann’ın bu dev yapıtı, çağdaş edebiyatın klasikleri arasındadır. Venedik’te Vefat, Tonio Kröger, Sihirsel Dağ, Hekim Faustus gibi yapıtların yazarının bu başyapıtını yeni çevirisiyle sunuyoruz.
24. “Kara Kitap”, (1990) Orhan Pamuk
Galip, çocukluk aşkı, arkadaşı, amcasının kızı, sevgilisi ve kayıp karısı Rüya’yı karlı bir kış günü İstanbul’da aramaya başlar. Çocukluğundan beri yazılarını hayranlıkla okuduğu yakın akrabası gazeteci Celâl’in köşe yazıları, bu arayışta ona işaretler yollayacak ve eşlik edecektir. Okuyucu, bir yanda her bacası, her sokağı, her insanı başka bir esrarlı âlemin işaretine dönüşen İstanbul’da Galip’in araştırmalarını ve karşılaştığı kişileri izlerken, bir yandan da bu araştırmaları öbür işaretler ve alışılmadık hikâyelerle tamamlayan Celâl’in köşe yazılarıyla karşılaşır. 
Eski cellatların hikâyelerinden Boğaz’ın sularının çekileceği felaket günlerine, kılık değiştiren paşalardan kültür tarihimizde kalmış esrarlı cinayetlere, karlı gecenin aşk hikâyelerinden yüzlerimizin üzerindeki anlamın sırlarına, İstanbul’un ücra ve karanlık köşelerinden komik ve acayip kişilerine, yakın tarihimizden jurnal hayatımızın unutulmuş ve şaşırtıcı ayrıntılarına kadar uzanan bu araştırma Galip’i hem kayıp karısına, hem de hayatımızın içine gömüldüğü kayıp esrar içten çekecektir.
25. “Oliver Twist”, (1838) Charles Dickens
Oliver Twist, düşkünler evinde dünyaya gelmiş ve babasız kalmış bir çocuktur. Daha artı yemek isteme cesaretini gösterdiği için düşkünler evinden kovulur ve bir cenaze levazımatçısının yanında girer. Orada da fena muamele görünce kaçar, lakin bu kez de yankesici Fagin ve çetesinin eline düşer. Yeraltı dünyasının acımasız ortamında dehşet Fagin’in pençesinden kurtulmak için fikir almaz serüvenlere atılan Oliver’ı hiç ummadığı bir gelecek beklemektedir…
19. yüzyıl İngiliz edebiyatının en büyük romancısı olarak kabul edilen Charles Dickens, ilk yapıtı Bay Pickwick’in Serüvenleri’nin peşinde yayınladığı Oliver Twist’te, dönemin Londra yaşamından yola çıkarak belirgin bir toplumsal eleştiriye yönelir. 
Zenginlerin ikiyüzlülüğünü ve yoksulluğun insan ruhunda açtığı derin yaraları son derece güzel bir üslupla betimleyen Oliver Twist, hem bu dünyanın horlananlarının zinde bir savunucusu hem de sürükleyiciliğini başından ardına kadar yitirmeyen bir macera romanıdır.
26. “İnce Memed 1”, (1955) Yaşar Kemal
Otuz iki yıllık bir vakit diliminde yazılan İnce Memed dörtlüsü düzene başkaldıran Memed’in ve insan ilişkileri, doğası ve renkleriyle Çukurova’nın öyküsüdür. Yaşar Kemal’in söyleyişiyle ‘içinde başkaldırma kurduysa doğmuş’ bir insanın, ‘mecbur adam’ın romanı.
Abdi Ağa’nın zulmüyle köyünü terk etmek zorunda kalan Memed, Ağa’nın yeğeniyle evlendirilmek üzere olan Hatçe’yi kaçırır. Abdi Ağa’yı yaralayan, yeğenini de öldüren Memed haydut Deli Durdu’ya katılır, oysa kıyıcılığına katlanamadığı Deli Durdu’dan iki arkadaşıyla birlikte ayrılır. Memed, sıradan bir köy çocuğuyken, zulmedenler için eşkıyaya, köylüler içinse bir kurtarıcıya dönüşür.
27. “Oblomov”, (1859) İvan Gonçarov
Tembelliği bir sanat haline getiren Oblomov, Rus romanında “lüzumsuz adam” tiplemesinin baki örneklerinden biridir. Orta ihtiyar toprak sahibi Oblomov işinden bölünmüş, tüm arkadaşlarını etrafından uzaklaştırmış, borca dolu ve tüm dünyasal işlerini yatağından görmeye başlamıştır. 
Her bir köşesi dökülmekte olan dairesinde kendisi dek uyuşuk uşağıyla birlikte aldırmazlık içinde yaşamış bu ağırkanlı asilzade, değişime but direyerek işlevsizleşmiş bir sınıfın timsalidir. 
Rus toplumuna özgü bu tipleme Gonçarov’un kaleminden çıktığı günden beri toplumun içine karışmış, “Oblomovluk” sözcüğünü jurnal dile kazandırmıştır. Oblomov, 19. asır sonunda bu açmaza giren toprak sahiplerinin güldürüsü olmakla kalmıyor, bununla birlikte mevcut sosyal düzenin acayipliklerini ve adaletsizliğini de ciddiyetle ama tatlı bir dille eleştiriyor.
28. “Bakmak”, (2004) José Saramago
Adı belirsiz bir ülkenin başkentinde seçim günü şakır şakır yağmur yağmaya başlayınca kimse oy atmaya gitmez. Öğleden sonra yağmur durunca, saat bütün dörtte, seçmenler sanki emir almışçasına sandıkların başına koşarlar. Ama sandıklar açıldığında, kullanılan oyların yüzde 83’ünün boş olduğu ortaya çıkar. 
Bunun bozguncu bir grubun, bir de milletlerarası bir anarşi yanlısı örgütün işi olduğunu düşünen hükümet doğaüstü hal duyuru eder. Yıllar önce kenti saran “körlük salgını”ndan kurtulan tek kişinin bu olayla benzer olduğundan kuşkulanılır. “Beyaz veba”nın öteki kentlere de yayılmasını önlemek için başkent kuşatma altına alınır, bir polis komiseri “suçlular”ı bulmakla görevlendirilir.
29. “Niteliksiz Adam”, (1940) Robert Musil
Niteliksiz Adam, gerçek anlamda bir devir ve geçiş dönemi romanıdır. Yazar kadar “İmpkralya” diye adlandırılan, aslında 19. yüzyılın sonunda ve 20. yüzyılın başında bundan böyle çöküş sürecine girmiş olan Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nu simgeleyen bir ülkede Musil, modernizm sürecindeki bir toplumun ve bireyin bütün çalkantılarını sergilemeyi amaçlar.
Bu çalkantılar, romanın başkişisi, yani “niteliksiz adam” olan Ulrich’in kimliği aracılığıyla sergilenir. Ulrich, bir ayağıyla eski’de, öbür ayağıyla yeni’de durmaktadır. Tüm sorun, onun bu geçiş konumunun doğal sonucu olan çelişkilerin üstesinden gelip gelemeyeceği sorusunda odaklanır.
Bu roman üzerine fazla manâlı bir analiz kaleme bölge Virgil Newmoianu’ya kadar Niteliksiz Adam, özenli bir okura sadece bir geçiş dönemini yok, fakat yakın geleceği de çok çarpıcı biçimde sergileyen başyapıtlardan biridir.
30. “Düşüş”, (1956) Camus
Bu kitap, herhangi bir us veya savı özellikle öne çıkarmaya çalışmadan, yalın bir anlatım ve özgün bir kurgu içinde, varlıklı bir hafıza duygu yüküyle, modern dünyayı ve insanlarını içe doğru sorgulayıp yargılar, çirkinliklerini ve düşkünlüklerini sergiler. Fakat, bununla beraber, bu dünyada yaşamış, dolayısıyla şu ya da bu biçimde, şu veya bu ölçüde onun sorumluluğunu taşıyan bireyler olarak bir bir her birimize bir ayna tutar, eski avukat Jean-Baptiste Clamence’ın öyküsü yoluyla, bize kendini tehlikeye atmadan yaşayanların, yani hepimizin ve her birimizin benzersiz öyküsünü anlatır.
31. “Kuyucaklı Yusuf”, (1937) Sabahattin Ali
“Bu manasız ve yabancı hayatta bir tek şeye hakikaten sarılmış, hakikaten inanır gibi olmuştu. Bu da karısı idi. Muazzez’in varlığı Yusuf için büyük, boşlukları dolduracak mahiyette bir şey değildi, ama onun yokluğu müthişti. 
Onun bu dek gereksiz yere, bu kadar insafsızca Yusuf’un hayatından koparılması çıldırtacak kadar acı idi. Hayatında başlıca aradığı şeyin Muazzez olmadığını biliyordu, ama Muazzez olmadan bunu aramaya muktedir olamayacağını sanıyordu.”
32. “Açlık”, (1890) Knut Hamsun
Norveçli büyük romancı Knut Hamsun’un kişiliğini ve ününü yaratıcı en büyük romanı Açlık’tır. Ünlü bir yazar olma sevdasıyla yanıp tutuşurken, bir yanda da açlıkla pençeleşen bir gencin, gerçekte duygulandırıcı öyküsü olan bu kitap, dünya edebiyatının başyapıtları aralarında anılmaktadır. Behçet Necatigil’in sanatçı kaleminden, örnek bir tercüme okuyacaksınız bu ciltte
33. “Saatleri Ayarlama Enstitüsü”, (1954), Ahmet Hamdi Tanpınar
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın şiiri sembolist bir açıklama üzerine kurulmuştur. Aynı sözcük grubu romanlarına da zaman zaman sirayet eder. “Saatleri Akort Etme Ensitüsü” toplumumuzun bu değiştirme süreci içindeki durumunu, fertten yola çıkarak topluma varan bir teknikle anlatıyor.
34. “Ses ve Öfke”, (1929) William Faulkner
Yüzyılın klasikleri arasına girmiş bir roman. Ses ve Hiddet. Faulkner’ın, kendine özgü yoğun dili ve kurgusuyla, yaşananları, düşünülenleri, yayılan ya da sıkışan duyguları tüm bir atmosfer içinde vermekteki ustalığını doyasıya bildiren bir roman. 
Ses ve Öfke’de, ABD’nin güneyinde yaşayan Compson ailesinin dağılışı öbür bilinçlerle izleniyor. Zihinsel engelli oğul Benjy’nin, suçluluk ve onur duygularıyla azap çeken ağabeyi Quentin’in, sert, akla yatkın ve açıkgöz öteki erkek kardeş Jason’ın anlatımlarıyla ailede yaşananlar yavaşça açığa çıkıyor. 
Kız kardeş Candace’deri Jason’ın vasiliğini aldığı yeğeni Quentin’e, zenci hizmetçi Dilsey’den torunu Luster’a pek fazla karakterin sahiciliği ve olayların evrensel trajedisi, Faulkner’ın diliyle bir sırça kırığı değin bariz, bir hiddet anı dek yüksek sesli.
0 notes
pegasusyayinlari · 6 years
Photo
Tumblr media
Samimi diyaloglar, kalpleri ısıtacak kardeşlik bağı ve gerçekçi anlatımıyla kitaplığınızda kesinlikle bulunması gereken bir seri. Peter Kavinsky ve Lara Jean ile mutlaka tanışın! Sevdiğim Tüm Erkeklere, Jeny Han #kitap #book #sevdiğimtümerkeklere #peterkavinsky #larajean #kitaplar #kitaptavsiyesi #pegasusyayınları https://www.instagram.com/p/BsTGlm2nhIB/?utm_source=ig_tumblr_share&igshid=1vietjli3y4jl
2 notes · View notes
hayaleturk · 8 years
Text
Kitaplığınızda Bulunması Gereken 7 Önemli Eser #1
Kitaplığınızda Bulunması Gereken 7 Önemli Eser #1
Yepyeni serimizle karşınızdayız bu yazı serimizde kitap okuma alışkanlığımızı artıracağız bunun için sizlere ilginç ve ilginizi çekebilecek önemli kitaplar önereceğiz.. (more…)
View On WordPress
0 notes