#kin nefret
Explore tagged Tumblr posts
marjii · 4 months ago
Text
Tumblr media
Kendimize karşı cesur muyuz?
0 notes
moonliht1903 · 5 months ago
Text
"Başaramazsın! Diyenlerin kin dolu bakışlarının üzerinde gezinmesine izin ver tatlım sonuçta bir efsaneye şahitlik ettiler.💅🏻"
'Z'💐.🌚
16 notes · View notes
hepeksikk · 1 year ago
Text
Beklemek bir alın yazısı olamaz. Mutluluğu beklemek, başarmayı beklemek,sevilmeyi beklemek... Bunlar ağacın dallarında kendiliğinden yetişen, doğaya emanet edilmiş meyveler değildir. İnsanın doğası, bir yerde kendine emanettir…
20 notes · View notes
ll-ff · 2 years ago
Text
İnan boğuluyormuş gibi hissetmek için suya ihtiyaç yok.
24 notes · View notes
icilmeyenkadehler · 1 year ago
Text
Bir akşam oturalım
Ben sana olan nefretimi kinimi kusayım
Sende senden nefret edemeyeceğimi bile bile dinle
12 notes · View notes
bn1sblog · 7 months ago
Text
Bir bakış çok şey anlatır insana.
Bazen sevgi, bazen acı, bazen nefret. Ama mutlaka anlatır.
6 notes · View notes
duygusuz1pic · 7 months ago
Text
Ben birinin canını en çok nasıl yakabilirim???
2 notes · View notes
Text
Nefrete sevgiden fazla güvenirim .Çünki nefretin sahtesi olmaz!
∼ Suç ve Ceza ⁓
1510
12 notes · View notes
seslimeram · 1 year ago
Text
Yüzleşmek Meseli
Tumblr media
Tahayyül olunanın ötesinde bir vahamet sarmalında yürüyor yerküre. Tümden alışılagelen bir tahayyül, tasvir ve bütünlüklü eylemselliğin neticeleri artık beterin ta kendisi ile yolun kesiştiğini göstere geliyor. Yol, yordam, izahat devri tükeniyor bir kere daha. Tümüyle açık, afaki nobran, tehditkar, gücü yetenin var ettiği zorbalıklara sahne bir zemin aralıksız işlevselleştiriliyor. Yerküre bir kere daha cürmün parçasına rehin. Tüketilen kaynaklar, var edilmiş olan sözün kırımı, hiç ilan edilen kelam ve ötesiyle doğrudan uzaklaşılır. Tüm o anılanın ötesindeki bir vahamet sarmalında debelenen ülke / küre gerçekliği afakidir işte. Doğrularını tüketen bir yönelimin sabitliği ile cerahatin kuşatması altında yeni dünya ve yeni ülke çürümenin kılınıyor, behemehal. Tahayyül edilenin ötesinde bir yıkım sarıp kuşatıyor modern zamanları. Hayatiyet toptan ayaklar altına alınıp ezilip biçiliyor. Günce, güncellik yıkımın kılınırken her facia bir eylem / atılım / dönüşüm meseli olarak bildirilip duruyor. Duraksamadan hayat çürümenin esiri kılınıyor. Vahim olan bir biçimde yönelim ve eylem olarak görüldüğü bir zamanda her şey ama hemen her müşterek bahis yerle bir ediliyor. Bir girdabın içine çekilerek yok etmelerin sofrasında aralıksız tüketerek bir yön, yönelim içinde bir yeni diye anılan güncel cehennemin tasavvuru gerçek kılınıyor artık.
Bütünüyle nobran dilin, siyaset erkanının sunduğu perspektif diye kakalanan şiddet ile ol nefretin dolaylarından devşirilen her eylemle bir kere daha normatif çürümenin esiri edilir açıktan. Doğrudan demokrasi, eşitlik, adalet, hürriyet pratiklerinin zehirlendiği bir tavırla birlikte cürüm eksen halin ortasında mahvın yepyeni eşikleri arşınlanır. Ayrımcılığı artık doğrudan bir yönelim ve etkin eylemin parçası olarak gören zevatlar sayesinde ırkçılığını gizlemeyenler iktidara ulaşıyor. Tümüyle yeni liberalizm akımının var ettiği yoksunluğu, yokluğu var edenin bizatihi sermaye olduğu göz ardı edilerek hınç yoksulun yoksul olana kırdırıldığı bir düzleme bırakıyor. Hınç sermaye, burjuvazi ve mafyanın ta kendisi olan ol devlet kademelerinden değil, haymatlos kılınanların ev diye geldikleri zeminlerdeki hayat hakları çarpıştırılarak yönlendiriliyor. Büyük resimdeki yıkım suspus savsaklanırken açık bir biçimde yarınsızlık herkese o yurttaşa, yurt diye sığınan haymatlos için de aynı benzer yıkımlara dönüştürülüyor. Kesinleştirilmiş olagelen cerahatle birlikte bir kere daha tehdit, terör ve tahakküm veçheleriyle dönüşüm sabit olunuyor. İstikamet hep kapkaranlık.
Sermaye ardını kollayan, bir gıdım yaşam hakkını dahi çok gören bir zihni garabetliğin şu dünyayı kasıp kavurması bir yanda, genel anlamda sosyal politik hamlelerin artık sıradana nefes aldırmamak adına biçimlendirildiği gerçekliği ile buz gibi karşı karşıya kalınır bir kez daha. Dışarıdaki kötülük suretinin bir başka benzeri bizim bu sahnenin de aralıksız ol son yirmi bir yılında sürekli başka, başat düşmanlıklar icat ederek, yepyeni eylemler diye çıkartılan tahakküm nesnellikleri ve hiç bitimsiz olagelen bir nefreti yücelterek bina edilir işte. Güncel pratiklerini 1930’lu yıllardaki kurucu ideolojinin benimsediği, bildirdiği salt Türk’e ait, Türkün kılacak bir mefhumun çeperinde ilerleyen muktedirin yepyeni yüzyılı o tehditkar görülen ötekilere reva görülenleri takip ederek ilerler. Bugün tarihler iki binin yirmi üçüncü yılı olsa da tehdit / tahakküm / yıldırı hallerinde halen 1930 standartlarında ilerlemekten bir beis görülmez. Cerahatin yolunda yürünürken, gündelik yaşamın artık bir standardı olagelen hak kavramının yıkımında da yol alınmaya devam olunur. Bir asırlık o cumhuriyet pratiğini halen Türkün kılamamış olduğunu zikreden bir aklın eyledikleriyle bir ve beraberce sulhun, doğruluğun, eşitliğin değil, dün o iktidar kliklerine haiz olagelen Kemalist jargonun bir başka tezahürü ama gel gelelim siyasal İslami soslu, daha derinden ve kalıcı bir ırkçılığı da bünyesinde taşıyan bir yenilenme, yeniden ayrıştırma tahayyülü ile bir vahamet sarmalı, bariz bir fasit döngüye rehin ülke gerçekliği var edilir. Buyurun ol yeni Türkiye’ye.
Yeni Yaşam Gazetesinden aktaralım. Ercan Kaplan’ın özel haberidir: “Osmanlı’dan Türkiye’ye azınlıklara karşı devam eden ırkçı saldırılar, İsrail ve Filistin arasındaki çatışmaların ardından arttı. Konuya dair konuşan ESU Üyesi David Vergili, herkesi tedbir almaya çağırdı
Osmanlı İmparatorluğu döneminde etnik azınlıklar mübadele, katliamla ve soykırımlarla yüz yüze geldi. Bunların arasında en bilinenleri Pontos Rum Soykırımı ile Ermeni Soykırımı ve Sayfo Süryani Soykırımı. Etnik azınlıkların durumunda o yıllardan bu yıllara değişen bir şey olmadı. Türkiye’de belirli periyotlarla yapılan katliamlarla toplam nüfus içindeki sayıları oldukça düşürülen azınlık toplumlarına yönelik saldırılar, son dönemde artmaya başladı.
Şimdi güncel olarak Kurdistan ve Türkiye’de etnik azınlıklara yönelik yaşanan birkaç ırkçı ve hak ihlali örneğini sıralayalım:
Süryani yurttaşın katledilmesi
Süryani yurttaş Gevriye Akgüç, 6 Kasım’da Mêrdîn’in Mîdyad ilçesine bağlı Anhil (Yemişli) Mahallesi’nde bulunan evinin avlusunda kimliği belirsiz kişilerce ateşli silahla katledildi. Olaya ilişkin gözaltına alınan ve aralarında korucuların da bulunduğu 15 kişinin Mardin Adliyesi’ndeki işlemlerinin ardından serbest bırakıldıkları öğrenildi. Akgüç, İstanbul’un Zeytinburnu ilçesinde bulunan Süryani Kadim Ortodoks Mezarlığı’nda defnedildi. Konuya dair açıklamalarda bulunan Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (HEDEP) Mêrdîn Milletvekili George Aslan, “Süryanilerin burada kalmasını istemiyorlar, Süryanilerin burayı terk etmesini ve gidenlerin de geri dönmemesini sağlamak istiyorlar” dedi.
Savaş Gazze’de Irkçılık Türkiye’de
İsrail’in Gazze’ye saldırılarını gerekçe gösteren ırkçı bir grup, 8 Kasım’da İstanbul’un Fatih ilçesinde bulunan Kanlı Kilise olarak da anılan Meryem Ana (Muhliotissa) Kilisesi ve Fener Rum Lisesi ile lisenin metruk yemekhanesinin duvarlarına ırkçı yazılar yazdı. Grup duvarlara, “Kahrol İsrail” ve “Kudüs Filistin’in başkentidir” şeklinde yazılar yazdı. Ayrıca okul ve kilise binasına taş atıldığı da öğrenildi. Kilisenin zangocu, saldırganlar hakkında Fatih’in Balat semtinde bulunan karakola şikayette bulunurken görgü tanıklarının ifadelerine göre duvarlara takkeli ve sarıklı 3, 4 kişilik bir grubun yazılamalar yaptığını söyledi. Irkçı saldırganların henüz bulunamadığı öğrenildi.
Kilise ve mensuplarına saldırılar
Eskişehir’de ise 29 Ekim’de İlhan Önder isimli şahıs gittiği Protestan Kilisesi’nin pastörüne saldırdı. Gözaltına alınan Önder, sorgusunda amacının pastöre zarar vermek olmadığını iddia ederek “hoşgörü testi” yaptığını söyledi. Yine Meletî’nin Hacı Abdi Mahallesi’nde bulunan Kurtuluş Kilisesi’nde vaiz ve yönetici olarak görev yapan Mehmet Çolak, Türk İntikam Tugayı (TİT) adlı grup tarafından 10 Ağustos’ta “Eğer kiliseyi bırakmazsan kafanı koparacağız” şeklinde ölümle tehdit edildiğini belirtti. Çolak, İnsan Hakları Derneği’ne (İHD) başvurarak suç duyurusunda bulundu. Kurtuluş Kilisesi’nin bir başka mensubu olan Mesut Türkmen de Wêranşar (Doğanşehir) ilçesinde silahlı saldırıya uğradı. Ayrıca 6 Şubat depremlerinin ardından Hrıstiyan yurttaşlar tarafından kurulan yardım çadırı Bursa Uludağ Kültür Eğitim ve Yardımlaşma Derneği (BUKEDDER) üyeleri tarafından hedef gösterilerek, “Buraları boş bırakmamak lazım” dedi.
Yahudilere ırkçı tepkiler
İzmir’de kişi ya da kişilerce 28 Ekim’de Etz Hayim Sinagogu’na “Katil İsrail” şeklinde yazılamalar ile ırkçı bir saldırı gerçekleştirildi. Son olarak ise kendilerini hekim olarak tanıtan bir grup, Fatih’te bulunan Or-Ahayim Musevi Hastanesi yakınında İsrail’i protesto etmek amaçlı eylem düzenledi. Beyaz önlüklü grup, kanı anımsatmak amacıyla ellerine sürdükleri kırmızı boyayla önlüklerine el baskısı yaptı. Grup, sanal medya hesabından “kanlı” önlükleriyle her cumartesi günü sessiz yürüyüş yaparak Gazze için nöbet tutacağını belirtti.
‘Şiddete çağıran iklimi bertaraf etmeli’
Konuya ilişkin ulaştığımız Avrupa Süryaniler Birliği (ESU) Üyesi David Vergili, çatışma ve kriz dönemlerinde azınlıkların hedef haline getirildiğini vurgulayarak, “Sistemin dışında bırakılmış ve azınlıklaştırılmış savunmasız, dini ve etnik gruplar, çatışma dönemlerinde ve uluslararası kriz durumlarında hedef gösterilen, dışlanan, nefret söylemi objesi ve saldırıların hedefi olan ilk gruplardır. Ortadoğu’da din eksenli çatışma ve savaş ortamından dolayı farklı ülkelere dağılmış gruplar, asimetrik bir şekilde hedef olur ve yaşam alanları kısıtlanır. Son dönemlerde Türkiye’de farklı azınlık grupları ve değerleri saldırılara uğradı. Bunun önüne geçmek için özellikle hükümetlerin başta olmak üzere sivil toplum kuruluşların azınlık ve savunmasız grupları hedef gösteren, şiddete çağıran iklimi bertaraf etmeli ve gereken yasal tedbir alınmalıdır” ifadelerini kullandı.”
Tahayyül olunanın ötesinde bir vahamet sarmalı içerisinde debelenip duruyor bu ülke de o yerkürenin geri kalanı gibi. Geri kalandan bir kademe daha ağır sınamaların birbirini bulduğu, cerahatin ötekisi için daha kalıcı hallerinin var edildiği bir düzlemde vahim olan şey hiçbir yıkım çabası, tehdidi, eylemine dur denilmiyor olmasıdır. Neresinden bakıyor olursanız o kadar afaki bir biçimde cürmün ta kendisine rehin edilenlerin bu ülkenin yurttaşları (öyle ya da böyle) değiştirmez. Gerçekliğin tahrif edildiği, dışta düşman bellenenler ile içte ezelden düşman sayılanların aynı kefeye konduğu, her sorundan bizzat kendilerinin sorumlu tutulduğu bir zeminde hangi yaranın iyileşmesi beklenebilir ki? Sahi ama sahiden? Gevriye Akgüç Eğo’nun katledilmesinin alelacele örtbas edildiği bir zemin, yukarıdaki metinde bildirilmese de Gevriye Sarı’nın katledilmesi sürecindeki gibi belirgin bir biçimde unutturulmak istenirken nasıl? Ya da kendi hallerinde bir yaşamı inşa etmeye çalışan Keldani yurttaşlar Hurmüz - Şimuni Diril’in akıbeti nice olacaktır misal? Onca vahim bir tahayyülle İsrail devletinin Filistin / Gazze’ye yönelik saldırganlığı, düşmanlık dolu habis çabaları, insanlık suçlarından buradaki Yahudi’nin her nasıl pay çıkartılabilir ki misal, sahiden? Hayatta var olma hakkı perişan edilirken, bir de üstüne bina edilmiş ola gelen nefretle bunca açık yıldırı / tehdit ve saldırganlıkla o vahamet sarmalından bir tek gün olsun uzağa gidilebilir, bu ülke hiç soluk alabilir mi sahi ama sahiden? İlaveten de ol David Vergili’nin sözlerini işiten var mıdır ola?
Atilla Aytemur'un, Taner Akçam imzalı Yüzyıllık Apartheid kitabına dair yazısından aktaralım: “Dördüncü tezine gelince Akçam, egemen siyasi kültürün yarattığı yaygın özdeşleşmeden hareketle, 1918-1938 Apartheid rejiminin kurucularıyla araya mesafe konulması teklif ediyor. Ayrımcı rejimin köklerinin anlaşılmasının ve değiştirilmesinin yolunu burada görüyor. Din, dil, etnik köken farkından bağımsız bütün vatandaşların “eşit ve eşdeğer” olduğu, demokrasinin kurum ve kurallarıyla işlediği bir Türkiye isteniyorsa, bunun gerekli olduğuna işaret ediyor. “Bu bağlamda 1918-1938 arasındaki dönemin vatandaşların eşitlik-özgürlük arayışlarının tarihi olarak yeniden düşünülmesini teklif ediyor. Eşit vatandaşlık ekseninde bir gelecek tahayyülü söz konusuysa, geçmişi böyle okumaya davet ediyor. Onlarla özdeşleşme halinin demokrasinin ve vatandaş eşitliğinin önünde engel oluşturduğunu ileri sürüyor.
Türkiye’deki resmi tarihin toplum hayatımızdaki konumu ve siyasal etkisine, üstesinden gelinemeyen yorgun tarihsel sorunlarımıza bakınca, Akçam’ın “Yüzyıllık Apartheid” kitabında gündeme getirdiği konuların önyargısız bir şekilde tartışılmasına ihtiyacımız olduğu açıktır.” Bütünüyle bir vahamet sarmalına dönüşmüş, kendi kendini yıkımlarla bir biçimde yenileyen sahnenin gerçekliğinden bahis açabilmek ne zamandır, sahiden hangi zaman? Hiç addedilmiş, görünmez kılınmış, bellenmiş olanların yarasının farkına varmak henüz mümkün görünmüyor. Bu kadar hengamenin ortasında bir biçimde yaşama taraf olup, hakir görmelere son verebilmenin bunca umarsızca bertaraf olunmasının hali içler acısı bir yeni ülke portresini çıkartıyor. Tümüyle geçmişinin izinden yürüye duran, kötü, bet ve fecinin toplamını kendisine rehber bilen / eyleyen bir menzilde acıların farkına sahi ama sahiden varabilmek ne zamandır? Anlamın, sorgunun tükendiği bir zeminde oluşturulan o karanlık, cehaleti hakkaniyet addeden akıl, kötülüğü bir eylem zanneden tahayyülle hiçbir biçimde iyi günü olur mu şu memleketin? Bunca yara, berenin üstüne bunları düşünmeye vakit, şu yaşanan karanlıkta o geçmişin payını sorgulamaya daha çok var mıdır... anlıyor musunuz?
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2023
Görsel - Varsenik LAGİSYAN, Born 1908, Yoğunoluk Village, Musa Dagh - Nazik ARMENAKYAN via The New York Times
3 notes · View notes
huseyinozdemirerk · 2 years ago
Text
"Hayır dostum sorunlarını piercing deldirerek, dövme yaptırarak, saçını boyayarak ve maniküre giderek çözemezsin"
-Marishka
7 notes · View notes
doriangrayinaynasi · 2 years ago
Text
Tumblr media
Ne yaptığını görebiliyor musun? Hiç aydınlık kalmadı, umut tohumları yeşertemez gül yüzün.
6 notes · View notes
moonliht1903 · 8 months ago
Text
"Acı, insana muazzam şeyler yaptırabilir...🌺"
'Z'💐.🌚
17 notes · View notes
damladanummana · 4 months ago
Text
Hayat Kısa
Her zevki sefa bir anlıktır. Nefret ve kinin ertesi pişmanlıktır. Her canlıya vardır ölüm; İnsan ölür ama asıl ölmeyen insanlıktır… Hz. Mevlana
youtube
View On WordPress
0 notes
ll-ff · 2 years ago
Text
Hayat öyle boş, biz bi o kadar da doluyuz.
18 notes · View notes
reckless141 · 11 months ago
Text
Bi kişiye nedense fazla yakın davranıyorum ama o kişinin bana katkısı değil eksi oranı daha fazla, bu kişiden kurtulmak istiyor içimdeki kişi ama yüzüne karşı ben senden bıktım diyemiyorum. Kendisinin beni anladığına kesin inandığım bi zaman vardı ve orda beni hiç anlamadığını belli etti bundan sonra hayatı ona dar edicem. Önceden ayrılamadıysam ve içimdeki nin sözünü dinlemediyseniz şimdi misliyle dinleyip saldırıcam. Dünya artık benden korksun herkesi tek tek bitiricem.
0 notes
oylebendis · 11 months ago
Text
Acıyı sevmek delilik değildir aksine insan acı hissedince yaşadığını hissediyor.Mutluluk kadar sahte bir duygu görmedim.
0 notes