#kendimden alıntılar
Explore tagged Tumblr posts
galaksinin-otesinden · 2 months ago
Text
Orospuluk parayla mı ki amk
11 notes · View notes
Bu hayat bana;
İnsanların gülemediği için ağladığını,
Susamadığı için konuştuğunu,
Ölemediği için yaşadığını öğretti.
Bob Marley
10 notes · View notes
yorgunruhlar-18 · 1 year ago
Text
Aynı dili konuşuruz ama
Anlamaz yine kimseler
5 notes · View notes
kendindekaybolann · 1 year ago
Text
Yol aldıkça eksildiğimi hissediyordum, kendimden uzaklaşıp bambaşka birine varacaktım.
Sanrıların Yansıması kitabından alıntılar.
59 notes · View notes
bayancerrahi · 2 years ago
Text
"Bırak da öleyim." yazmıştı kağıda, kalem hâlâ elindeydi. Parmakları gevşemiş ama kalem avucunun içinden düşmemişti. Yüzünde garip bir huzur ifadesi gördüğümü sandım bir an, uyurken olduğundan daha mutluymuş gibi. Sonunda kurtulmuş, istediği sona kavuşmuş gibi.
Sanırım 5 dakika kadar sadece izledim. Parlak siyah saçlarını izledim, burnunu, kirpiklerini, hafif aralanmış dudaklarını izledim. Yere saçılan turuncumsu haplara baktım, sonra tekrar duvardaki yazıya.
Yapacak hiçbir şey düşünemiyordum.
İzlediğim onlarca benzer film sahnesinden etkilenmiş olacağım ki, yanına çömelip bileğine uzandım birden. Hissettiğim ilk kalp atışıyla birlikte yanağımdan çeneme doğru bir yaş süzüldü.
Rüzgar söz konusu olduğunda kendi isteklerimi ikinci plana atabilirdim, çok kez atmıştım da. Kıyamamaktandı hep, bunu kabullendiğim için saf bir aşık gibi hissediyordum ama öyleydi işte, kendimden önce geliyordu benim için.
Ama ilk kez o an, kendimi düşündüm.
Bir bencillik yapıp ambulansı aradım.
Omuzlarına ağır gelen yükten, bu dünya için fazla ince olan ruhundan kurtulmasına izin vermedim.
(Asla yazmayacağım o kitaptan alıntılar)
1 note · View note
yesilbiyerdeyim · 4 years ago
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
...belki okşarım saçlarını, unutamam kokusunu bir daha...🌠
38 notes · View notes
gokyuzuneulasanhayaller · 4 years ago
Text
"Şehrime inmiş yine ay ışığın Acılar geçmez yalnızca alışırız Biraz soğuk yanında baş ağrısı Yan yana olsak belki de başarırız..."
6 notes · View notes
yanlizruhlarsenfonisi · 4 years ago
Text
Tenin Kаdаr Sаde Için
Dаhа Ne Kаdаr Ince Olаbilirsin
Her Tаrаfı Tаze Kаlbinin
Ben Gibi Değil Sаf Ve Teksin
Prаngаlаr Vurdun Kаlbime
Çiçekler Аçtın Ilk Bаhаr Gibi
Sulаr Serptin Tüm Endişeme
Burjuvа Gibi Kаçtın Sonrа
Bir Rüzgаr Getirdi Kokunu
Ürkek Temiz Ruhunu
Evet Dedim Bu Kez Tаnıdım
Yаnılmаdım Benim Kаdınım
Ansızın Kаçtım Birden
Uzаklаştım O Ürkek Teninden
Nаpıyım Korktum Birаz
Zааflаrınlа Sevemezdim Seni Ben
Ooooof Birаz Içmiş Gibiyim
Tüm Hisleri Ölmüş Biriyim
Affet Birаz Odun Herifim
Tüm Hisleri Bitmiş Gibiyim
8 notes · View notes
menemennpastirma · 3 years ago
Photo
Tumblr media
Flört adı altında herkesin konuştuğu en az sekiz kişi var, döneme bak. Ben ikinci bir kişiyle konuşsam kendimden midem bulanır.
- Yıldız Tilbe
#sözler #anlamlısözler #güzelsözler #manalısözler #özlüsözler #alıntı #alıntılar #alıntıdır #alıntısözler #şiir #edebiyat
2 notes · View notes
begumer · 4 years ago
Text
tomris uyar ve alıntılar
‘... İstemeye hakkım var mı bilmem, ama seni yürekten ilgilendiren şeyleri, başkalarına anlatmaktan kaçınacağın şeyleri duymak isterdim. anlat bana..’
‘... Oysa önemli olan, bitirilen, basılan ya da gün alınan yaş değil ilk vurukların sindirilmesiyle ilk çözülüşün başlangıcı arasındaki sürenin yoğunluğu, o süreye sığdırılan deneyimlerdir.’ 
‘... Sanki yıllar öncesine dayalı bir dostluk var da onu yaşıyor birden, üstüne varmadan sağlamlaştırıyor, öyle ki, geçmişi olmasa da garip bir zenginliği, yoğunluğu üstleniyor bu dostluk, ister istemez paylaşılıyor; bir sedirde, bir odada, bir limanda hep kalma, hep kalma isteği veriyor..’
"...Bir şeylerden kurtuluyorum galiba. kabuklardan... alışkanlıklarımdan... bu tümceyi alışkanlıkla söyledim, hiç düşünmeden. Temiz, söylenmemiş ne kaldı ki geriye? Yeni?..."
‘...Sevginin yalnızca bir duygu olmadığını, bilgi de gerektirdiğini kendimden biliyorum. sevgi-savurganlığım yüzünden habire su vererek çürüttüğüm kaktüsler hâlâ aklımda. bir dostum "iyi ki balık beslemiyorsun" demişti "her halde havasız kalmalarına üzülür sudan çıkarırdın onları..."
1 note · View note
akilfikirgezegeni · 5 years ago
Text
Tumblr media
Mayıs 2020 Gürültülü Yanlızlık/1976/Bohumil Hrabal
Ertan Yavuz
Kitap arka kapak açıklaması:
İstemeden edindiği tuhaf eğitim sonucu, Talmud, Hegel, Kant ve Lao-Tzu'dan alıntılar yapabilen, değişen zaman ve modernleşmeye ayak uyduramayan bir işçinin, ölüm, felsefe ve bira içeren öyküsü.
Kitabın kahramanı Hanta, patronunun söylediği gibi, bira fıçısı budalanın teki olabilir ama o farklı bir budala: İstemeden edindiği o tuhaf eğitimi, bir polis devletinde otuz beş yıldır yaptığı işten kaynaklanıyor. Atık kâğıtları ve kitapları hamur haline getiriyor Hanta. Hidrolik presinin kocaman çenelerinden sayısız kitap kurtardı ama. Şimdi düşüncelerinin hangisi kendine ait, hangisi o kitaplardan geliyor, bilemiyor. Hanta, yazılı söz'ün hem yok edicisi, hem de sürdürücüsü.
***
0. “Otuz beş yıldır atık kağıt presliyorum,
Bütün bu zaman boyunca mahzenime 
Öyle çok güzel kitap boşaltıldı ki üç ambarım 
Olsaydı üçü de dolardı..”
1. “Zeytine benzeriz biz, en iyi tarafımızı ancak ezilince veririz."
2. Otuz beş yıldır atık kâğıt işinde çalışıyorum, bütün love story'm bu benim. Otuz beş yıldır kitapları ve atık kâğıtları presliyorum, otuz beş yıldır, ağır ağır, harflerin kirine pası­ na bulanıyorum, öyle ki ansiklopedilere benziyorum artık bunca zamandır üç tonu bulmuştur preslediğim ansiklope­ diler. Hem taze ve serin hem de durgun suyla dolu bir testi­ yim ben, güzel düşüncelerden bir ırmağın içimden akıver- mesi için biraz eğilmem yeterli.
3. Eğlenmek, zaman öldürmek ya da daha kolay uykuya dalmak için okumam ben; onbeş kuşaktır okuma yazma bilen bir ülkede yaşayan ben, okumak sonsuz bir uykuya dalmamı engellesin, korkudan tir tir titretsin beni diye okuyorum.
4. Çünkü Hegel gibi, yüce gönüllü birinin ille de asilzade olması ya da bir suçlunun ille de câni olması gerekmediğini düşünüyorum.
5. Yazmayı bilseydim insanların en büyük mutsuzlukları ve en büyük mutlulukları üzerine bir kitap yazardım.
Kitaplardan, kitaplar aracılığıyla öğrendim ki gökler insancıl değil, ne gökler insancıl ne de omuzlarının üzerinde kafası olan bir insan öyle, insanlar insancıl olmayı istemediğinden değil ama sağduyuya aykırı bu durum da ondan...
6. Fransız askerlerine bakan Leonardo da Vinci gibiydim, ustanın at heykelini hedef seçip paramparça havaya uçuran o askerlere böyle bakmıştı Da Vinci; tıpkı şimdi benim olduğum gibi öylece durmuş, o dehşet verici sahne karşısında tam bir serinkanlılıkla beklemişti, çünkü göklerin insanca bir yanı olmadığını biliyordu ve düşünen bir insanın daha fazla insan olmadığını.
7. Atık kâğıt depolarında çalışmaya başlayalı on yıl olmuştu: alışkanlık gereği krematoryumun bodrumuna indim, onların insanlarla yaptığını ben kitaplarla yapıyordum. Dört ceset yakılmıştı, annem üçüncüsüydü. Hiç kıpırdamadan insanoğlundan kalan son maddeye, ölügömücünün öğütmek üzere kemikleri almasına, annemden son kalanları madenî bir kutuya koymasına bakıyordum, gözlerimi faltaşı gibi açmıştım, tıpkı, muh­ teşem yükü İsviçre ya da Avusturya’da kilosu bir kurondan satılacak olan trenin uzaklaştığı zamanki gibi. Aklımda sadece Sandburg’un şu dizeleri vardı: insandan geriye bir kutu kibrit yapmaya yetecek kadar fosfor ve bir idamlığın çivisini dövecek kadar demir kalır sadece.
8. Bir ay sonra dayımın bahçesine elimde annemin külleri­ nin bulunduğu kutuyla girdim. Oturduğu makasçı kulübesinden bizi görünce bağırdı dayım: “Ah ablacığım, nihayet geri döndün demek!” Kutuyu şöyle bir tarttı, sağlığında aşağı yukarı yetmiş beş kilo çeken ablasından geriye pek bir ağırlık kalmamıştı! Küllerden en az elli gram eksik olduğunu hesapladı! Sonra kutuyu bir dolabın üzerine yerleştirdi.
O yaz bir gün şalgamlarını çapalarken birdenbire ablasının şalgama bayıldığını hatırlamış; konserve açacağıyla kutuyu açıp annemin küllerini şalgamların üzerine serpmiş, daha sonra yedik o şalgamları. O dönemde, mekanik presimde kitapları preslerken, hurda demir tıkırtıları arasında yirmi atmosfer basıncıyla un ufak ederken insan kemiklerinin çatırdadığını duyardım, sanki presimde ezilen klasiklerin ka- fatasları ve kemiklerini öğütüyor gibi olurdum.
9. Zamanda geriye gidiyorum, gençliğime yeniden kavuşuyorum. O dönemde her Cumartesi pantalonumu ütüler, ayakkabılarımı cilalardım, tabanları bile insan gençken temiz olmayı sever, etrafa verdiği görüntüyü sever, hattâ daha güzelleştirmeye çalışır...
10. Hep özür dilemek de benim kaderimdi, kendimden bile özür dilediğim oluyordu... Böyle olduğum, yaradılışım böyle olduğu için özür dilerdim kendimden...
11. Sakin sakin kitapların sayfalarım koparmaya devam ediyorlardı, korkudan dimdik olmuş sayfalara kayıtsızlıkla bakıyorlardı, bu yapıtların saklı değerine tümden duyarsızdılar. Oysa bu yapıtları birileri yazmış, birileri düzeltmiş, okumuş, resimlemiş, bastırmış, sonra da ciltlemişti; bir başkası da okunmaya değer olmadıklarına karar vermiş, sansürlemiş, döküntülerin arasına göndermişti;
12. Elimde bir kitap, benimkine yabancı bir dünyaya şaşkın şaşkın bakarım, çünkü itiraf etmeliyim ki ben bir kitaba gömülünce, büsbütün başka yerde olurum, metnin içinde… şaşakalır, hayallere dalar, daha güzel bir dünyaya, gerçeğin tam içine girerim. Her gün, günde on kez kendimden bu kadar uzaklara gidebilmiş oluşuma hayret ederim.
13. Ben okurken, gerçek anlamda okumam, ağzıma güzel bir cümleyi alır, bonbon gibi emerim, küçük bir kadeh likör gibi yudumlarım, ta ki düşünce içimde alkol gibi eriyip dağılana kadar; sadece beynime, yüreğime nüfuz etmekle kalmaz, damarlarımın köklerine, kılcal damarların kökçüklerine kadar işler.
14. ...çünkü yalnız değilim, sadece tek başımayım, düşüncelerle dolu bir yalnızlığın içinde yaşarım.
15. Çantamda, hakkımda henüz bilmediğim şeyleri hemen o akşam açıklayacaklarını beklediğim kitaplar vardır.
16. Kendi kendime kalabilirim çünkü yalnız değilim, sadece tek başımayım, düşüncelerle dolu bir yalnızlığın içinde yaşarım; ilksizlik ve sonsuzluğun Don Kişot’uyum biraz, ilksizlik ve sonsuzluğun benim gibilere karşı bir zaafı var galiba.
17. Engizisyoncular boşuna yakar kitapları. Bir kitapta işe yarar bir şey varsa, alevlerin ortasında sessiz kahkahalarını işitmeye devam edersiniz.
18. Kurşun harcamak konusunda cimri davranan ormancının, rastgeldiği bütün kirpileri sivri bir kazığa geçirerek öldürdüğünü hatırladım, ta ki günün birinde karaciğer kanserine yakalanana kadar; adam üç ayda öldü, karnında bir tümör ve beyninde dehşetle.
19. Yazmayı bilseydim insanların en büyük mutsuzlukları ve en büyük mutlulukları üzerine bir kitap yazardım.
20. ...yaşayan her şeyin mutlaka bir düşmanı var.
1 note · View note
galaksinin-otesinden · 2 months ago
Text
Tumblr media
3 notes · View notes
aslibeyazit · 5 years ago
Text
Sezen Aksu...
Sezen’i çok seviyorum. İçli şarkılarına bayılıyorum. Onu yakından tanımak çok isterdim. İnsanın yaşamından ne güzel alıntılar alıp onu beste haline getirebilmiş mesela? İçindeki çocuğa sarılabilmeyi bizlere nasıl öğretmiş? Git git git derken sonunda gitme diye nasıl haykırabilmiş? İkizler burcu değil sanırım ama :)
Kendimden kaçan yarim keskin bıçak. Nerde bende o yürek yardan cayacak? Hep köşe bucak ...
Ne acı, ne acı insan kendine ne kadar yenik...
Ada vapuru yandan çarklı.. Şinanayda yavrum şina şina nay.
Küçüğüm daha çok küçüğüm. Bu yüzden bütün hatalarım.
Haydi gel benimle ol. Oturup yıldızlardan. bakalım dünyadaki neslimize.
Her ayrılık bir vurgun değmeyin yaşlarıma. Benden selam söyleyin bütün aşklarıma.
Ne olur sanki biraz daha zaman verseniz. Yıllar öfkenizi hiç mi hiç anlamıyorum.
Sönmeyizde bak inceden tüter oluruz Köz...
Ve daha nicesiiii iyi ki varsın Sezen❤️
Tumblr media
Güzel kadın Sezen.
Naif Sezen.
Güçlü Sezen.
Var ol Sezen.
3 notes · View notes
alticizilen · 6 years ago
Text
İclal Aydın - Üç Kız Kardeş – Alıntılar
Kitap Ayvalıklı üç kız kardeşin birbirlerinden de sakladıkladıkları hayatlarını ve birbirleriyle ilişkilerini anlatıyor. Kitabı üç kız kardeş olan biri olarak okudum. Okunması çok kolay, üslubu oldukça basit bir kitap. Bununla beraber kurgusunu zorlama ve biraz da basit buldum. Ancak, tam da bu yüzden edebi anlamda pek beğenmedim malesef. Başka kitaplarını da okuduğum İclal Aydın’dan çok daha fazlasını beklerdim. Kendinizi yormayacak, kolayca okuncak güncel kitapları seviyorsanız tavsiye ederim. 
Tumblr media
Kendimden geriye bir şey bırakma kaygısı umutsuzluk taşıyormuş gibi geliyor. Oysa her şeyi yerli yerine koymak, derleyip toparlamak yeni bir başlangıca hazırlanmak demek değil mi? (21)
Sevildiğini sık sık duymak ister insan. (36)
Bir evi ev yapan, içindeki sesler ve yemek kokularıdır. Sesler azaldıkça, pişen yemekler de azalıyormuş meğer… (38)
Kendini meşgul edemeyen insan, başkasının hayatıyla meşgul olur. Bunlarınki de bu. Başkasının utancıyla ayıbını kendilerine abdest suyu yapmaya kalkar, kınaya kınaya kendilerini ak ettiklerini zannederler. Siz o kadar temiz yaşayın ki kızım, asla kınanmaktan korkmayanlardan olun. (40)
Annemin böyle teatral anlarına tanık olduğumda hayrete düşerdim doğrusu. Onu saygın bir öğretmenden çok, eski bir romanın entrikalarda usta bir mahalle kadınına benzetirdim. O ellerini dizlerine vurmak, pat pat doğuruvermek de neydi? Bana kıyamıyormuş da, üniversiteye yollamak için acele etmiyormuş! İnsan üçüncü dileğim de kızımın üniversitesi der, roman yazması der, istedikten sonra der de der. Fakat büyüdükçe daha iyi anladığım bir şey vardı. Annem bu hallerini genellikle akraba takımı konuşsun diye onlara bilinçli olarak bir konu vermek istediğinde takınıyordu. Sanki mutsuzluktan beslenen o insanları mutluluğuyla zehirlemek ister gibiydi. (78)
Ya da aslında hiç beğenmediğim, hiç istemediğim, hayalimin çok uzağındaki bu hatayı kabullenerek, o kabuğun içine iyice yerleşerek kendimi cezalandırdım. Belki de korkuyordum. (85)
Eskiler, ‘Kalbini şimdi ölecekmiş gibi, evini misafir gelecekmiş gibi temiz tut,’ derlerdi. (86)
Herkesi, hayatımızdaki her parçayı ezbere alıp tanımlamaya çalışan ben, gerçekten gördüklerimi mi yoksa insanların, olayların bende bıraktıkları aksi mi anımsıyordum? Derya haklı mıydı? Bir hikaye yazıp, o hikayenin içinde kendime yakıştırdığım yaslı insanı yaşamaya mı alışmıştım? Benim gördüğüm değil miydi yoksa hayat? (…) Kimse gelip bir başkasının hayatını değiştirmez, değiştiremez. Kimse bir başkasının öyküsünün sonunu yazamaz. Herkes kendi yolunun işçisi. (…) Yaşayamadıkların, arkanda kalanlar, ölenler için güzelleme yapmayı bırak. (…) Ama aslında bana dokunmadıklarını, beni dürtmediklerini, nasıl yaşamam gerektiğini öğretmeye kalkmadıkları sürece ve ‘Eee, yok mu bir talip?’ sorusunu duymadıkça iyiydim ben. Kaplumbağa gibi bir köşede onlarca yıl yaşayabilirdim. (124-125)
Niye evlenmemiş olmam, evlenememiş olmak şeklinde algılanırdı acaba? Bu benim tercihimdi oysa. Ama halam başta olmak üzere kim var kim yoksa bunu benim yeteneksizliğim, talihsizliğim, kaderim olarak görüyor ve tersine çevirmek için çılgınca uğraşıyordu. Herhangi biriyle, bir şekilde yuva kurmak değildi mesele. Ablam, kardeşim ve hayal kırıklığı içinde hayatına yeniden nasıl başlayacağını bilemeyen eş dost… Hepsi önümdeydi işte. (126)
Ürkekliği, utangaçlığı, güzelliğini reddedişi öfkelendirirdi Derya’yı. Onun adına hırçınlaşırdı. Yırtıcı olsun, gücünün farkına varsın, kabuğuna kapanmasın isterdi ama Dönüş her defasında geri çekilirdi. Derya bu kolay vazgeçişlerine çok kızar, hıncını yine Dönüş’ten alırdı. Onu kendi yöntemleriyle uyandırmak isterken çok hırpalamıştı. (165)
Dobra, korkusuz, dayanıklı… Şoför Nebahat, Erkek Fato… Oysa zarif olmayı çok isterdi. Dönüş gibi, Önem gibi, Türkan gibi… Onlar gibi olamayacaksa, onların asla olamayacağı biri olmaya karar vermişti. Zalim filan değildi. Sadece, kırıldığında göstermez, o çok sevdiği kediler gibi tırnaklarını çıkarıverirdi. (166)
Ama hayat öyle büyükmüş ki benden, zaman içinde, duyduğum, gördüğüm her yeni gerçek’ten sonra kendi hikayemin büyüklüğüne ve sıra dışılığına inancım kayboldu. Ben de herkes gibiydim aslında. (249)
Döndüğümüz toprak bizim olduğu için değil, biz o toprakların bir parçası olduğumuz içindi bu hiç bitmeyen aidiyet hissi… Bu yüzden hep köküne, özüne dönmek ister insan. (251)
Ağlıyorsan, inliyorsan şanslısın demek ki, elinden tutan, yarana derman olan mutlaka bir yerden çıkıyor karşına. Unutuldum sandığında bile asla unutmuyor seni bu dünyaya yollayan. Bir parçanı alıyorsa iki parça veriyor sonunda. Her ilaç bir parça zehirden oluşuyor. Bu yüzden içindeki acının dışarı çıkanı bir başkası için derman oluyor. (313)
Ölüp gitmekten korkmak değildi benimki; hep yeniden başlamaya bir hevesti. (319)
İnsan hep ayrılırken mi iyi şeyleri anımsıyor Dönüş? (329)
6 notes · View notes
matmazelsiyahq · 2 years ago
Text
Bilmem farkında mısınız ama hepimiz, kendimize kaçış yolumuzu bulmuşuz. Ben bırakın diğer faktörleri, direkt kendimden kaçarken ve bunu kendi yöntemlerimle yaparken, bir şahsiyet gelip bana diyor ki: "sende bi ara böyle saçma şeyler yapıyordun. Şarkı sözlerini falan bir yerlere yazıyordun, işsiz gibi. Hahahhhaha." Şu gereksiz şahsiyet bana bunu söylerken aklımdan şu geçti: "Keşke sana Alt-F4 atabilsem. Kendime acıyorum şuan burada seni dinlemek zorunda olduğum için." Şimdi ben kaba birisi miyim? Evet kabayım, açık sözlüyüm, kendimi süzgeçten geçirme gereği duymuyorum şahsen. Çünkü bazı insanlar bunu hakediyor. Şarkı sözlerini ve diğer herhangi alıntıları not etmem gözlerine batıyormuş, neden? Sebebi yok! Olamaz da zaten! Benim farklı şeyleri düşünmeyi bırakıp öylece kendimi soyutlamak için kullandığım yöntem; alıntılar yapmak. Bunu saçma bukan kişilerin gelip bana "Aaa bu şarkı çok güzelmiş. Adı ne bunun?" Demeleri ne kadarda komik... Her şeyi geçtim benim zevklerime karışmaları, gerçekten bardağı taşıran damla. Benim ne kadar hassas ve dengesiz birisi olduğumu bilmelerine ayriyeten benim her fırsatta altını çize çize "Renkler ve zevkler tartışılmaz" dememi ciddeye almamaları sinirlerime dokunuyor. Sanki söylemiyormuşım veya aksini iddia ediyormuşum gibi "Iyyy bunu mu dinliyorsun? Iyy bunu mu okuyorsun?" demelerine ne demeli peki... Cidden artık diyecek kelime bulamıyorum ben. İnsanlar kendilerine çeki düzen vermeliler artık. Irk, din, dil, renk, zevk, yönelim, seçim; insanlar artık bunları tartışmayı, çatışmayı bırakmalı! Saygı duymak ve görmezden gelmek zor değil! Alışın bunlara.
1 note · View note
adderallreaders · 4 years ago
Text
Albert Camus - Düşüş I
07 MART 2020
1 yılda 5 yıl yaşlanmış olduğumu, çektiği fotoğrafları temize geçmek içim notelara girdiğimde farketmişim. Bu anın üstünden daha bir yıl bile geçmemiş. Nasıl 5 yıl gibi hissettiriyor.
Covid'e ve some terkedilme problemlerime bir hafta.
Hava güneşli, bunalıyorum. Asla çok arkadaşım olmadı ama iki-üç sevdiğim insanla bi iki bir şey içmeyi severim.
Kahve içeyim diye gitttiğim starbuckstan kahve alıp, macrodan beyaz şarap almamla hayat başka bir boyuta evrildi.
Plastik şişede anlaşılmasın diye içtiğim bazı beyaz şaraplar Tirilye'ye varana kadar cesaretimi yerine getirmişti. Bende yıllardır hiç gitmediğim ama yanına gelince beğendiğim mekana gitmeye karar verdim.
Hayır zaten çakır keyifim, güneş keyifli vuruyor, çocuklu aile sesi henüz yok. Canım sıkkın boğazım düğüm iki üç meze seçtim.
Oturdum tek başıma deniz kenarına, insan sesine katlanamayacağım ve asla geyik de yapamayacak bir halde olduğumdan kulaklığı taktım, elime kitap aldım. Bir bira söyledim.
Bu kitabı Ankara'daki evde bulmuştum.2011 yılında THY ile Athinaya uçarken, uçakta bu kitabı okuyordum. Yanımdaki çocuk da "uçakta okumak için çok manidar" demişti, net bi şekilde hatırlıyorum.
Neyse o zaman kitabın altını çiziyormuşum(?) teknoloji gelişmediğinden atalarımızdan kalan kitap okuma skilllerim bu kadarmış. İyi ki de çizmişim gerçi, ne kadar büyüyebiliyormuş insan onu farkediyor. Kelimelerin gerçek anlamlarını, içinde gizlediklerini çok sonra öğrenmişim.
Bu kitabı okurken çok keyifli ve çok keyifsiz kutupları arasında salınıyordum. Bu kitabı her zaman çok severim, bana içimdeki boşluk duygusunu hatırlatır. Sen ne düşünüyordun acaba yazarken?
Bazı alıntılar:
"Ama biliyor musunuz niçin ölülere karşı hep daha dürüst ve daha cömertizdir? Nedeni basittir! Onlara karşı artık bir sorumluluğumuz yoktır. Özgür bırakır bizi onlar, zamanımızı rahatça kullanabiliriz, sayguyu boş zamanlarımızda kokteylle sevimli bir metres arasına koyabiliriz. Bizi bir şeye yükümlü kılarlarsa, belleğe yükümlü kılar onlar, bizimse belleğimiz zayıftır. Dostlarımızda sevdiğimiz, taze ölüdür, acılı ölü, heyecanımız, eninde sonunda kendimiz!"
"Her şeyi unutuyordum, ilk önce kararlarımı. Aslında hiçbir şeyin önemi yoktu. Savaş, intihar, aşk, sefalat, koşullar beni zorladığı zaman bunlara dikkat ediyordum gerçi, ama nazik ve yüzeysel bir biçimde. Kimi zaman, en gündelik nitelikteki yaşamıma yabancı bir davaya tutkuyla sarılır görübüyordum. Ama aslında ona katılmıyordum, tabii, özgürlüğümün zorlandığı zamanlar dışında. Nasıl anlatayım? Dünya kayıyordu. Evet, her şey kayıp geçiyordu üzerimden."
"...köpekler gibi, ama her gün sağlamca yerinde duran kendim. Böylece yaşamın yüzeyinde ilerliyordum, sözcükler içinde, hiçbir zaman gerçek içinde değil. Tam okunmamış o kitaplar, tam sevilmemiş o dostlar, tam gezilmemiş o kentler, tam sarılmamış o kadınlar! Sıkıntıdan ya da dalgınlıkla bir takım el kol hareketleri yapıyordum. ... Bense unutuyordum. Kendimden başka bir şeyi hiçbir zaman anımsamamışımdır ben."
"Kadın dostlarımızın Napolyon Bonapart'la şu ortak yönleri vardır ki, herkesin başarısızlığa uğradığı yerde başaracaklarını sanırlar hep."
"Yorgunum itiraf edeyim. Konuşurken ipin ucunu kaçırıyorum, dostlarımın övmekten hoşlandığı o zihin açıklığım kalmadı artık. Dostlarım diye de ilke olarak söylüyorum zaten. Artık dostlarım yok, yalnızca yardakçılarım var."
".. biz kendimizden iyi olanlara nadir olarak bel bağlarız. Daha çok onların toplumundan kaçarız. Tersine, çoğu zaman kendimize benzeyen ve zayıf yanımızı paylaşan kismelere açarız içimizi. Demek ki kendimizi düzeltmeye ya da iyileştirmite istemeyiz. Yalnızca acınmayı ve yolumuzda cesaretlendirilmeyi dileriz. Kısacası, biz hem suçlu olmaktan çıkmayı, hem de kendimizi arıtmak için baça göstermemeyi isteriz."
0 notes