#kelime meali
Explore tagged Tumblr posts
Text
akşama ders var, hoca bu dönem en az 3 sayfa kırık meal istiyorum dedi. gözler yaşlı 🥹🥹
0 notes
Text
HUBB-İ FİLLAH, BUĞD-İ FİLLAH ÜZERE OLMAK:
Yani sevdiğini Allah için sevmek, sevmediğini de Allah için sevmemektir. Bu, imanın temelidir. Bir hadis-i şerif meali:
''İmanın temeli Müslümanları sevmek ve Allah düşmanlarını sevmemektir.'' [İ. Ahmed]

Cenab-ı Hak, Hazret-i İsa’ya buyurdu ki:
''Yer ve göklerdeki bütün mahlukatın ibadetlerini yapsan, dostlarımı sevmedikçe ve düşmanlarıma düşmanlık etmedikçe, hiç faydası olmaz.'' [K.Saadet]

Hak Teala, Al-i İmran suresinde kafirlere kıymet verenlerin ve küfre tabi olanların aldandıklarını ve PİŞMAN olacaklarını beyan buyurarak 149. ayet-i kerimeyi gönderdi.

''Ey benim Sevgili Peygamberime(Sav) inananlar! Eğer kafirlerin sözlerine aldanıp da Resûlümün(Sav) yolundan ayrılırsanız, kendilerine müslüman süsü veren din düşmanlarının, yani zındıkların uydurma ve yaldızlı sözlerine kapılarak, imanınızı caldırırsanız, dünyada ve ahirette ziyan edersiniz.''

Allahu Teala, kafirlerin, kendi düşmanı ve Peygamberinin(sav) düşmanı olduklarını bildiriyor. Allahu Teala'nın düşmanlarını sevmek ve onlarla kaynaşmak, insanı Allahu Teala'ya ve O'nun Peygamberine(sav) düşman olmaya sürükler. Bir kimse, kendini müslüman zan eder. Kelime-i tevhidi söyleyip, inanıyorum der. Namaz kılar ve her ibadeti yapar. Halbuki, bilmez ki, böyle çirkin hareketleri, onun imanını ve islamını temelinden götürür!


15 notes
·
View notes
Text

Leyl Suresi meali.
Sûre Hakkında Geceye yeminle başladığı için "Leyl" denilmiştir. Mekke'de inmiştir, 21 (yirmibir) âyettir. Bu sûrede insanoğlunun iki zıt davranışından, cömertlik ve cimrilikten bahsedilir. İmanlı olmakla cömertlik, imansızlıkla cimrilik arasındaki ilişkiye dikkat çekilir. Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla 1. (Ortalığı) bürüdüğü zaman geceye andolsun, 2. Açılıp aydınlandığı zaman gündüze andolsun, 3. Erkeği ve dişiyi yaratana andolsun ki, 4. Şüphesiz sizin çabalarınız elbette çeşit çeşittir. 5,6,7. Onun için kim (elinde bulunandan) verir, Allah'a karşı gelmekten sakınır ve en güzel sözü (kelime-i tevhidi) tasdik ederse, biz onu en kolay olana kolayca iletiriz. 8,9,10. Fakat, kim cimrilik eder, kendini Allah'a muhtaç görmez ve en güzel sözü (kelime-i tevhidi) yalanlarsa, biz de onu en zor olana kolayca iletiriz. 11. Cehenneme yuvarlandığı zaman, malı ona fayda vermez. 12. Şüphesiz bize düşen sadece doğru yolu göstermektir. 13. Şüphesiz ahiret de dünya da bizimdir. 14. Sizi alevler saçan ateşe karşı uyardım. 15,16. O ateşe, ancak yalanlayıp yüz çeviren en bedbaht kimse girer. 17,18. Temizlenmek için malını hayra veren en muttekî (Allah'a karşı gelmekten en çok sakınan) kimse o ateşten uzak tutulacaktır. 19,20. O, hiç kimseye karşılık bekleyerek iyilik yapmaz. (Yaptığı iyiliği) ancak yüce Rabbinin rızasını istediği için (yapar).(1) (1) Rivayete göre, Hz. Ebubekir, Bilâl-i Habeşî'yi efendisinden satın alıp hürriyetine kavuşturunca müşrikler, "Ebubekir, Bilâl'den gördüğü bir iyilik karşılığında onu âzâd etti" demişlerdi. Bu âyetler işte bu olay üzerine inmiştir. 21. Elbette kendisi de hoşnut olacaktır.
4 notes
·
View notes
Text
Arefe Günü Dua ve Zikir
بسم الله الرحمن الرحيم، الحمد لله رب العالمين، والصلاة والسلام على رسولنا محمد وعلى آله وصحبه أجمعين
Zilhicce ayının 9. günü olan Arefe günü, Allah katında senenin bütün günleri içerisinde en faziletli, en değerli gündür. Arefe günü, fecrin doğuşundan başlayıp güneşin batmasına kadar sürer. Zilhicce’nin ilk 10 günü içerisinde yapılan herhangi bir salih amel başka günlerde yapılan herhangi bir salih amelden daha üstün, ecri daha fazla olduğu için Arefe gününde de çokça ibadet edilmelidir. Ancak bu günde en çok DUA ve ZİKİR ibadetlerine önem verilmelidir. Nitekim hacılar Arafat’ta dururlarken dua ve zikirle meşgul olurlar.
Bu günün bütün vakitlerinde Allah (azze ve celle) çokça zikredilir. (Kur’an okumak da bir zikirdir, hatta en faziletli zikirdir.) Allah’u Teâlâ şöyle buyurmuştur: “…ve bilinen günlerde Allah’ın ismini ansınlar.” (Hacc sûresi, 28. ayet meali)
Nevevî (rahimehullah) şöyle söylemiştir: “İbn Abbas, İmam Şafiî ve âlimlerin geneli: “Bilinen günler Zilhicce’nin ilk 10 günüdür” demişlerdir. Bil ki bu 10 günde diğer günlerden fazla olarak zikirleri çoğaltmak müstehabtır. Arefe gününde ise bu 10 günün geriye kalan günlerinden daha çok zikretmek müstehabtır.”
Zikirler arasında çokça tehlil, tekbir ve tahmid etmek sünnettir. Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Bu 10 günde tehlil’i (La ilahe illallah), tekbir’i (Allah’u Ekber) ve tahmid’i (elhamdulillâh) çoğaltın.” (Ahmed)
2-3 defa "Allah’u Ekber" denilerek başlayan meşhur tekbir sigası söylendiğinde tehlil, tekbir ve tahmid edilmiş olunur.
Ama Arefe günü daha çok “Kelime-i Tevhid” zikrinin en faziletli sigasıyla zikir yapılmalıdır. Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle demiştir: ‘’Duanın en hayırlısı/en faziletlisi Arefe günü yapılan duadır. Benim ve benden önceki nebilerin söylediği en hayırlı/en faziletli söz:
لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللَّهُ وَحْدَهُ لاَ شَرِيكَ لَهُ، لَهُ الْمُلْكُ وَلَهُ الْحَمْدُ، وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
sözüdür.’’ (Tirmizi, Muvatta. Şeyh Elbani “Hasen” demiştir.)
İmam Ahmed’in (rahimehullah) bir rivayetine göre Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in Arefe günü en çok yaptığı dua bu dua idi. Yani bu tevhid zikri istenilen sayıda yapılıp ardından dua edilir, duaya bu zikirle başlanır.
Şeyh Abdulaziz et-Tarîfî (hafizahullah) şöyle demiştir: ‘’Arafat’ta durmaktan ve oruçtan sonra Arefe günü amellerinin en faziletlisi, dua ve zikir ile meşgul olmaktır. Dua daha çok yapılır. Bu güne özel belli bir dua sabit olmayıp dünya ve ahiret hayırlarından kapsayıcı dualar seçilir.’’
Dua ve zikir, özellikle öğle namazı vaktinin girmesinden güneş batana kadar ki vakitte daha da artırılmalıdır. Bu vakit, Arefe gününün en faziletli vaktidir. Çünkü bu vakitte Allah (azze ve celle) dünya semasına inmektedir ve Arefe gününün dışında bir gündüz vaktinde indiği sabit olmamıştır. İbn Teymiyye (rahimehullah) şöyle demiştir: ‘’Allah kendisini birçok sahih hadiste Arefe’nin öğle ile akşam arası vaktinde inmekle vasıflamıştır.’’ (Mecmûu’l-Fetâvâ, 5/373)
Nitekim hacıların Arafat’ta dua ve zikir için durma vakti, güneşin zevalinden (öğleden) itibaren başlar.
Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle demiştir: “Allah’ın Arefe gününde bir kulu cehennemden azat ettiği daha çok hiçbir gün yoktur.” (Müslim)
Dualara icabet edildiği, kulların cehennemden azat edilmesinin en çok olduğu, günahların affedildiği bu büyük rahmet gününü en güzel şekilde değerlendirmeli, bol bol istiğfar ve dua etmeliyiz.
Ve’l-hamdu lillâhi Rabbi’l-âlemîn.
14 notes
·
View notes
Text
Âl-i İmran Suresi 18. Ayet/Meali
''شَهِدَ اللّٰهُ اَنَّهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۙ وَالْمَلٰٓئِكَةُ وَاُو۬لُوا الْعِلْمِ قَٓائِمًا بِالْقِسْطِۜ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُۜ''
''Allah(c.c.)kendisinden başka hiçbir ilâhın olmadığına şehadet etmiş (bildirmiş)tir. Melekler ve (adaletli) ilim sahipleri de dosdoğru (bu gerçeğe iman ve ikrar ile şehadet ettiler). O’ndan başka ilâh yoktur. O, mutlak galip, hüküm ve hikmet sahibidir."
Muhammed Suresi 33. Ayet/Meali
"يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَط۪يعُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُوا الرَّسُولَ وَلَا تُبْطِلُٓوا اَعْمَالَكُمْ''
''Ey iman edenler! (Bütün işlerinizde) Allah’a itaat edin, Peygamber’e de itaat edin ve amellerinizi boşa çıkarmayın."
Bu bayrak ne hilafet ne de suudi arabistan bayrağıdır!Bu bayrak tevhid bayrağıdır!Bayrakta arapça kelime-i tevhid yazmaktadır.Bazılarının yalanlarına asla ve asla kanmayın.Bu bayrağa karşı çıkarsanız ahirette güme gidersiniz!

0 notes
Text
Beni boynunun #kokusunda..
tut üstümü ört Sarıl bana #kalbinde..
sonrası iki kelime Düşer #dudaklarımdan..
ömrümün meali Yüreğimin #helali..
kadınım gözlerin aklımı #İşgal..
etmeyi.hiç bırakmasın #sevgilim... 🌹❤
Gönül Hanem...Seni Seviyorum ❤️
Sağlıklı yaşam dileği ile 🖋️...🇹🇷🇦🇿🇹🇷🇦🇿
127 notes
·
View notes
Text
Bir abimiz var elinde bazı kitaplar var kitapçılık yapıyordu ama işi bırakacağı için piyasanın altında satıp gelirini vakıftaki talebe kardeşlerimize yardım olarak vermek istiyor.
📌 5 kitap üzeri alana kendisi de hediye kitap koyacağını söyledi zaten gelir talebelere gideceği için kargo da alıcıya ait bunu da belirteyim.
📌Sadece büyük ciltli tefsirlerde kargoyu kendisi karşılayabilir.
📌Ayrıca henüz açılmamış kolileri de var istediğiniz başka kitaplar varsa sorabilirsiniz.
Şuan ki liste:
Buluğul Meram Selamet Yolları 4 cilt 300₺
Fetavayi Hindiyye (Hanefi Fıkhı) (Akçağ) 550₺El Camiu Li Ahkamil Kur’an Tefsiri (Buruc) 900₺
el İhtiyar Fıkıh (Muallim Neşriyat) 200₺
Makalatul Kevseri (Rıhle kitap) 100₺
Büyük Şafii İlmihali (dua yayıncılık) 65₺
Dinde Deformistler 1-2 (kitapkalbi yayıncılık) 60₺
Kuranı Mübin ve Kelime Manalı Meali Alisi 1-2 (Ahıska yayınevi) 100₺
Ehli Sünnetin Müdafaası (Bedir yayınevi) 100₺
Şifai Şerif (Beyzade yayın) 120₺
Kitabüt Tevhid (arapça) 200₺Ahkam Hadisleri 1-2 (Kayıhan) 150₺
M.Zahid Kotku Hadislerle Nasihatler 1-2 (Server yayınları) 60₺
M.Zahid Kotku Ehli Sünnet Akidesi 40₺
M.Zahid Kotku Tezkiretül Evliya 40₺
Süneni Ebu Davud Kitabul Edeb (Şamil yayıncılık) 110₺
Kadınlara Mahsus Haller (İsmailağa yayın) 50₺
Ehli Sünnet Akaidi (İsmailağa yayın) 50₺Ehli Sünnet İtikadı (Bedir yayınevi) 35₺
7 notes
·
View notes
Text

"Alışveriş bilgisini öğrenmeyenin ticaret yapması haramdır."
İmam-ı Eb��lleys (k.s)
Tüccarın, malını müşteriye gösterirken, zikir, tesbih, Kelime-i tevhid, salevat okuması günahtır. Bunları, para kazanmaya âlet etmek olur.
(El-İhtiyar)
Demek ki, müşteri çekmek gayesiyle dükkânına dini levhalar asmak da, dini ticarete alet etmek olur. Hele dinden imandan habersiz kimselerin bu hareketi, din istismarı olur. Müşteriyi düşünmeden, sırf bereket için, faydasına inanarak asmak, din istismarı olmaz.
Bir gayrimüslim, dükkânına dini bir levha asıyor, bir fâsık, dindar gibi görünüyor veya bir Müslüman herhangi bir çıkarı için dini kullanıyorsa, dini istismar ediyor demektir. Piyasada Allah, Muhammed yazılı tesbihler, âyet yazılı yiyecek içecek kapları, bardaklar satılıyor. Başkalarının günaha girmesine vesile olacak şekilde dini böyle ticarete alet etmek daha çok günah olur.
Akıllı insan, ahiretin sonsuz kazancını, dünyanın geçici kârıyla değiştirmez. Bütün iyiliklerin, dinin emirlerine uymakta olduğunu bilir. Bir hadis-i şerif meali:
(Dünya kârını, ahiret kârına tercih eden, Kelime-i tevhidi söyleyince, Allahü teâlâ, “Yalan söylüyorsun, sözünde sadık değilsin” buyurur.) [Beyheki]
19 notes
·
View notes
Text
Hayırlı Kısmet İçin 1, Çocuk Sahibi Olmak İçin 3, Şifa için 5 Kez Okuyunuz!
Dua..
Açılmaz dediğimiz tüm kapıları açan sihirli bir anahtar gibi değil mi? Hemen hepimiz iyi günde de zor günde de ama en çok zor günde duaya sarılıyoruz. Başımız sıkıştığında en inançsız olanımızın bile aklına ilk dua etmek geliyor. Avrupada corona yüzünden cami bahçelerinde namaz kılan Müslümanları görünce onlarla birlikte eğilip doğrulan kadınları hemen hepiniz görmüşsünüzdür. İşte bu ilahi bir güce sığınma ihtiyacından geliyor muhakkak. Bazen pazarlık bile yaptığımız oluyor. “Allahım, çocuğum sağlığına kavuşsun söz veriyorum o zıkkımı bir daha ağzıma sürmeyeceğim” diyen de var; “Şu musibeti bir atlatırsak kurban keseceğim” diye adak adayanda. Ben bu durumlarda hep Zümer suresindeki o ayeti kerimeyi anımsıyorum. Diyor ki Allah-u Teala
“İnsana bir zarar dokunduğu zaman Rabbine yönelerek O’na yalvarır. Sonra kendi tarafından ona bir nimet verdiği zaman daha önce O’na yalvardığını unutur ve Allah’ın yolundan saptırmak için O’na eşler koşar. De ki: “Küfrünle az bir süre yaşayıp geçin! Şüphesiz sen cehennemliklerdensin.”* Allah muhafaza ne kadar dehşet verici bir uyarı değil mi? Sen dar zamanında Allaha yönelirsen, Allahta sana bu yönelme neticesinde bolluk verirse ve sen Allaha yalvardığın günleri unutur da yoldan saparsan vay haline..
İyi hoş güzel, dualar ediyor Allah’a sığınıyoruz da, ne için kaç adet hangi duayı okumak gerekir. Ben hayırlı kısmet için de, çocuk sahibi olmak için de, Corona hastalığından kurtulmak için de aynı duaları mı edeceğim. Bunun bir püf noktası, bir kolaylığı, bir sayısı yok mu yani?
Ashabı Kiramın tırnakları ile Uhud dağını kazarak kazandığı islamiyeti ne hale getirdiğimize bir bakın. Kendi kendimize ibadet icat eder hale geldik. Bid’atın** kelime anlamı tam olarak bu işte!
· Talut’un askerleri sayısı olan 313 adet Fatiha suresi okumak hastayı iyileştiriyor mu veya hastamız için okuyoruz destek olur musunuz?
· 7777 adet Yasin-i Şerifi bir abdestle okuduğumuzda kanserden kurtulur muyuz veya şu kadar Yasin eksiğim kaldı okur musunuz?
· Seçimi kazanmak için Fetih Suresini 500 kere okumak doğru mudur veya okur musunuz?
Bunlar bid’atın çok ötesinde artık ibadetleri beşeri kimliğimizle şekillendirme hastalığına giriyor maalesef. İster art niyetli isterse de iyi niyetli herhangi birinin ortaya attığı bu gibi düşünceleri bizler dinde ibadet yerine getiriyoruz. Konuyla alakalı bir hadis var mı diye araştırma gereği dahi duymadan bu durumlara iman etmekte bir o kadar sakıncalıdır. Hadis-i Şerif zayıf olsa dahi yine bir nebze tutunacak dalımız var demektir.
Dua bir ibadettir. İbadet ancak Allah’ın emri ve bildirdiği ile yapılır.
Fatiha Suresini hastaya okumak haktır ama bu sayı ile verilen bilgi bir uydurmadır.

Sabah namazından sonra 10 defa “Lâ ilâhe illallâhu vahdehu lâşerîke leh, lehu'l mülkü ve lehu'l hamdü ve hüve alâ külli şey'in kadîr”
Sabah namazından sonra ve akşam namazından önce 100 defa “Sübhanallahi ve bihamdihi sübhanallahi'l azim” gibi zikirler sünnet yoluyla bize ulaşmış olan sayı belirtilen zikirlerdir. Fakat dinde yeri olmayan, sünnete uymayan herhangi bir dua, sayı ile okuma tam manasıyla artık dini çocuk oyuncağı haline getirmek oluyor.
Şimdi son zamanlarda da kişinin yaşı kadar, herkes bir adet okuyacak şekilde Hucurat suresi okuma modası çıktı. Hastası olan Hucurat suresine sarılıyor. Surenin içeriği, anlattığı, meali kimsenin umrunda değil. Surede hastalıkla veya şifayla alakalı bir ayet var mı onu bile bilmiyoruz ama okuyoruz. Neden? Ali, Ayşe,Ahmet, Mehmet whatsapp grubunda paylaşmış çünkü.
Kuranı Kerim baştan aşağı şifadır. Fatiha Suresinden başlayıpta Nas Suresine kadar hemen her sureyi şifa niyetiyle, hayırlı bir evlilik niyetiyle, çocuk isteği niyetiyle veya çocuk müjdesi sonrası şükür niyetiyle okuyabilirsiniz. Bunun için herhangi bir sayıya, kalıba veya bir bildiriye ihtiyacınız yok. İbadet edeyim derken yeni bir din icat ediyorsunuz.
*Zümer Suresi 8.Ayeti Kerime
**Bid’at; Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ve ashabının zamanında ibadet gayesiyle yapılmamış şeyleri, daha sonra ibadet olarak yapmak demektir.
24 notes
·
View notes
Text
Eş Şehid
Anlamı, açıklaması, ilgili ayet, hadisler ve duası; Bilinenin ve bilinmeyenin şahidi. Her mekân ve zamanda hazır ve nâzır. “Doğrusu Allah, her şeyin üzerinde şahid olandır.” (Hac, 17. Ayet Meali) Şehîd, kelime mânâsıyla, ‘en ileri derecede şahit,’ ‘en büyük şahit’ mânâsına gelmektedir. Elbette Allah’ın şahitliği mahlukatın şahitliğine şüphesiz ki, benzemez. Çünkü kullar, başkası tarafından…
View On WordPress
1 note
·
View note
Note
Selamun Aleyküm. Cennette kocasından başkasına bakmayan eşlerden bahsediliyor. Kadın da böyle bir nimet isterse karısından başkasına bakmayan bir eş isterse bu o kadına cennette verilir mi?
Ve Aleykümselam. Bu ifadeleri şahsınıza sakın almayın genel anlmamda insanoğlu çok acayiptir. Cenneti hak etmiş gibi, orada beğenmediklerini, bir eşitsizlik olacağını seslendirmeye çalışır. Halbuki, iman ettiğimiz Allah her şeyi en güzel yapar. O halde bütün zerrelerimizle İbrahim Hakkı hazretlerinin izinden gidelim: “Görelim Mevla neyler, neylerse güzle eyler.”
....
Fani hayatın sona ermesinden sonra ebedî bir saadet başlayacak. Orada Allah'ın rahmeti, lütuf ve ihsanı bütün haşmetiyle tecelli edecektir. İşte bu ebedî saadetin ve sonsuz nimet ve güzelliklerin merkezi cennettir. Cennet hem mü'min erkeklerin, hem de mü'min kadınların nimetler içinde yüzdüğü bir mekândır. Yani cennetin nimetlerinden erkekler kadar kadınlar da istifade edecek, bütün nimet ve ihsanlar her iki cinse de verilecektir.
Cennet ve cennetlikler en güzel ve tatlı bir şekilde Kur’ân'da anlatılır. ��oğu yerde mü'min erkeklerle birlikte, mü'min kadınlar da zikredilir. Meselâ, Tevbe Sûresinin 72. âyetinin meali şöyledir:
"Allah, mü'min erkeklere ve mü'min kadınlara devamlı kalacakları, içlerinden ırmaklar akan cennetler, Adn cennetlerinde hoş meskenler vaad etmiştir. Allah'ın rızası için en büyük mükâfattır. İşte büyük kurtuluş budur."
Cennetlikler ve cennet nimetleri Kur'ân'da anlatılırken cennet ehli için "müttekiler (Allah'tan hakkıyla korkanlar)" ifadesi geçer. Bu kelime hem erkekler, hem de kadınlar için müşterek kullanılır. Biri öbüründen ayırd edilmez, ayrı tutulmaz.
Hadis-i şeriflerde geçen ifadeler de hem erkekler, hem de kadınlar içindir. Bütün müjdeler, taltifler, nimetler, ikramlar herkese aynıdır. Bir hadisin meali şöyle:
"Cennet ehli cennete girdiklerinde bir vazifeli şöyle seslenir: Şüphe yok ki, siz cennette ebedî yaşayacak ve hiç ölmeyeceksiniz. Hastalanmayacak ve devamlı sıhhatli bulunacaksınız. Sonsuz nimetlere mazhar olacak ve hiçbir zaman hüzün ve keder görmeyeceksiniz."1
Başka bir hadis-i şerifte de cennet ehlinin bir hâli şöyle anlatılır:
"Muhakkak, sizden biriniz cennetin en alt derecesinde bulunsanız bile, ona Allah'ın emri ile melekler tarafından, 'Gönlünden geçenleri iste!' denir. O da devamlı temenni eder durur. Bunun üzerine ona, 'Kalbinden geçenleri tamamen temenni ettin mi?' diye sorulur. 'Evet' cevabı verince, 'Muhakkak temenni ettiğin şeyler bir misli fazlasıyla sana verilecek' denir."2
Esas itibariyle cennetin nimetleri hem erkek, hem de kadın mü'minler için müşterek iken, bazı hususlarda her iki cins de birbirlerinden üstünlüklere sahiptirler. Bu üstünlüklerin bir kısmı erkeklere mahsus iken, büyük bir kısmı da kadınlara mahsustur. Kur'ân'da cennetlik kadınlar "Ezvâcün mutahharatün" yani "temiz kadınlar" olarak vasfedilir. Bu ifadenin içinde şu mânâlar saklıdır: Cennet kadınlara mekân ve meskendir. O kadınlar o yüksek cennette lâyıktırlar. Aynı zamanda Cennet derecelerinin yüksekliği nisbetinde onların güzellikleri de artar. Ve Cennet onlarla güzelleşir ve süslenir.3
Yani cennetlik kadınlar, cennetin güzelliğine güzellik katmakta, Allah'ın ebedî yurdunu süsleyen canlı bir unsur olmaktadır. Bu "mutahharatün (temiz)" ifadelerinden ayrıca şu mânalar çıkıyor:
"Dünya kadınları cennete girdikten sonra kötülüklerden, kıskançlık ve benzeri çirkin huylardan arınacaklar, içleri de dışları gibi berrak ve ter temiz olacak, güzellikte hurileri geçecekler."
Peygamberimiz (asm) cennetlik kadınları şöyle anlatır:
"Onların vücutlarının güzelliği ile letafetinden dolayı her birinin baldırındaki kemiğin iliği etinin üstünden görünür. Onların aralarında ne ihtilâf vardır, ne düşmanlık, ne de çekememezlik."4
Yani cennet ehli kadınlar güzellikte o kadar ileride bulunuyorlar ki, sadece bir tek tırnağı dünyaya görünse güneşin ışığını kapatacak kadar parlaklıkta olan hurilerden daha güzel olacaklar. Bir kadının bundan daha güzel bir şey tahayyül etmesi mümkün müdür?
Cenab-ı Hak hem erkek, hem de kadın mü'minlere kalblerinden geçenlerin bir misli fazlasını vereceğine göre, nimet ve ihsanın derecesini siz düşünün. Artık bu kadar lütuf ve ikramdan sonra "Allah, cennette bir erkeğe çok sayıda huri veriyor da, cennet ehli kadınlara neden böyle bir imkân verilmiyor?" denmez. Cennette "yok yoktur." Allah insan fıtratına en uygun şekilde her türlü nimet ve ihsanı verecek, kimseyi mahrum bırakmayacaktır.
Esas mesele Allah'ın rızasına nail olmak, ebedî saadete liyakat kazanmak, fâni dünyadan imanlı olarak ayrılıp, cennetin kapısına ulaşabilmektir.
Dipnotlar:
1. Müslim, Cennet 22.
2. Müslim, îman: 301.
3. Bediüzzaman Said Nursî, İşaratü'l-İcaz, s. 175.
4. Müslim, Cennet: 14-17.
(Sorularla İslamiyet)
9 notes
·
View notes
Text
Neden dualarımız hamd ile biter?
Yunus sûresinin 10. ayetinde geçen bir ifade var ki, Risale-i Nur'da da sıklıkla kendisine yer bulur, kısa bir meali şöyledir: "Onların dualarının sonu da şudur: Hamd âlemler Rabbi Allah’a mahsustur." Bu ayet, esasında, mü'minlerde 'bir şeaire dönüşmüş olarak' yaşamaktadır. Hatırlarsınız, gerek bireysel, gerek cemaatle edilen dualarda dilek kuşumuzun kanatları şu ifadelerle bağlanır: "Ve'l-hamdülillahi Rabbi'l-alemîn. el-Fatiha." Evet. Zaten bildiğiniz üzre 'Ve'l-hamdülillahi Rabbi'l-alemîn' de "Hamd âlemler Rabbi Allah'a mahsustur!" demektir. Peki onların/mü'minlerin duaları neden böyle bir 'hamd' ile sona erer? Kur'an'da bunun bize hatırlatılmasının (veya tembih edilmesinin) hikmeti nedir? Bir dua neden hamd ile bağlanır? Dua, tam da bir yoksunluk durumunda edilmesine rağmen, neden şükürle, mutlulukla, neşeyle kardeş bir kelime anılır? Bu yazımda epeydir zihmini kurcalayan şu meseleye dair kalbime gelenleri sizlerle paylaşmaya çalışacağım. Elbette, fikrimi paylaşırken, mürşidimin ifadelerine atıflar da yapacağım. Becerebilirsem. İnşaallah. Tevfik ise Allah'tandır. Öncelikle şunu hemen ifade edelim: Bediüzzaman'ın çeşitli metinlerde tekrar be tekrar hatırlattığı üzere, dua birşeyin aracı değil, hayatın bizzat amacıdır. Veya daha toparlayıcı bir ifadeyle şöyle diyebiliriz: Dua, kendisiyle nefsî neticelere ulaşmak için değil, nefsi ruhla alakadar etmek üzere emredilmiştir. Yahut da şöyle söyleyebiliriz: 'birincil ihtiyaçlarla tetiklenen ikincil bir ihtiyaç' olarak fıtratımıza asılmıştır. Öyle ya. Derde düşen ateist bile olsa dua eder. Bir şekilde yardım diler. Hani şu söz pek meşhurdur: "Düşmekte olan bir uçakta ateist bulamazsınız." Mürşidim "Yağmur namazı ve duası bir ibadettir. Yağmursuzluk, o ibadetin vaktidir. Yoksa, o ibadet ve o dua, yağmuru getirmek için değildir. Eğer sırf o niyetle olsa, o dua, o ibadet hâlis olmadığından kabule lâyık olmaz!" derken de, "Hastalık duanın vaktidir; şifa duanın neticesi değil. Belki Cenâb-ı Hakîm-i Rahîm şifa verse, fazlından verir!" söylerken de, ve hatta "Dua bir ubûdiyettir. Ubûdiyet ise, semerâtı uhreviyedir. Dünyevî maksatlar ise, o nevi dua ve ibadetin vakitleridir. O maksatlar, gayeleri değil!" diye hatırlatırken de aynı hakikate dikkatimizi çeker. Yani, zahirde biz duayla bir neticeye ulaşmaya çalışırız, nefsimiz bazı ihtiyaçları için duaya sevkolunur. Fakat hakikatte ihtiyaçlar duaya sevkediliş vesilemizdir. Murad olunan 'istenilen' değil 'edilen'dir. Yahut da azıcık kelime oyunuyla şöyle söylemeli: Hastalıkla veya yağmursuzlukla veya herhangi bir musibetle sevkedilişimiz 'istenirken edilene'dir, 'edilirken istenene' değildir. Bu düzlem duayı bizzat bir amaç haline getiriyor. O halde, bir mü'min, dua ettiğinde zaten kendisinden asıl istenilene ulaşmış oluyor. Yani sevkedildiği asıl maksada kavuşmuş oluyor. Ümit Şimşek ağabeyin Mesnevî-i Nuriye tercümesinde bu durum şu cümlelerle ifade ediliyor: "Evet, hamdin sırrı, nimet meyvesinde in'am ağacını görmektir. Böylece, tasavvur-u zeval elemi gider, hamdin kendisi bizzat bir lezzet olur." Kul, Allah'a dua ettiğinde, velev ki dua ettiği şeyler kendisine nasip edilmesin, aslında 'potansiyelin bilgisine/farkındalığına' ulaşmış olur. Ona dilediklerini verebilecek 'kudreti herşeye yeter' bir Allah vardır. (Bunu 'içinden' öğrenmiş olur.) Hem o Allah merhametlidir. Mahlukatının kapsamı içerisinde zerre kadar yer tutan insanın sesine dahi kıymet verir. İnsan dua ettiği anda ruhuna/kalbine bu manaları hatırlatmış olmakla şifasını almış olur zaten. Ve şu 'şifayı zaten almış olmak' da hamdedilmeye layıktır. Tam da bu makamda mürşidim der: "Bunun (duanın) en mühim ciheti, en güzel gayesi, en tatlı meyvesi şudur ki: Dua eden adam anlar ki, Birisi var, onun hâtırât-ı kalbini işitir, herşeye eli yetişir, herbir arzusunu yerine getirebilir, aczine merhamet eder, fakrına medet eder." Yani, evet, biz dualarımızın sonunda hamdediyoruz. Çünkü dua etmenin bizzat bir 'nimet' olduğunu, hatta nimet içinde 'nimet vereni' göstermekle 'nimetten öte nimet' olduğunu hissediyoruz. Hem yalnız bu kadar da değil. Bu ayette hamdın Allah'a değil de 'âlemler Rabbi Allah'a tevcih edilmesinin de bir hikmeti var. Onu da yine Ümit Şimşek ağabeyin Mesnevî-i Nuriye tercümesinde şöyle bir yerde ışıldarken buldum: "Dua, tevhidin ve ibadetin esrarına nümunedir. Zira içinden gizlice dua eden kimse, bu hareketiyle, dua edilen Zatın, onun içinden geçen şeyleri işittiğine ve istediğini vermeye kadir olduğuna itikad etmiş olur. Bu da, dua edilen Zatın herşeyi bildiğine ve herşeye kadir olduğuna inanmayı gerektirir." Yani, dua etmiş olan insan, bir açıdan, tevhide imanını da ortaya koymuş oluyor. Hatta bu yönüyle duaya 'içimizdeki fıtrî tevhid şahidi' de diyebiliriz. Çünkü dua eden kişi, ettiği Zatın, 'herşeye gücü yeter' olduğunu da kabul etmiş oluyor. Hem zaten duaları da yalnız birşeyle, bir alanla, bir dalla, bir sınıfla, bir zeminle ilgili değil. İnsan öyle bir kainat meyvesi ki dualarının içinde evrenin her rengi var. Hayallerinde bütün âlemlerin resmi bulunur. İşte, biraz da bu nedenle, dualarımızın sonu 'âlemler Rabbi Allah'a hamd ile bitiyor. (Duamız için bütün âlemler gerekiyor.) Hamdediyoruz. Çünkü dua etmekle ona yaklaşıyoruz. Veya onun yakınlığının farkındalığına ulaşıyoruz. Bu yakınlık bahsini açtım, sanmayın ki, öylesine açtım. Aynı eserde 'hamd' ile 'yakınlık' arasında kurulan şöyle bir ilgi de var: "Subhanallah, kulun ve imkan dairesindeki varlıkların, Vacibü'l-Vücud ve Aliyyü'l-Azîm olan Allah'tan uzaklığına bakar. Elhamdülillah ise, Allah'ın lütuf ve rahmetle kula ve mahlukatına yakınlığına bakar. (...) Allah bize yakındır, onun için biz Ona hamdederiz; biz ise Ondan uzağız, onun için Onu tesbih ederiz. Sen rahmetiyle Onun yakınlığına bakarak Ona hamdet ve mümkinattan oluşun cihetiyle uzaklığına bakarak onu tesbih et. Bu iki makamı sakın karıştırma!" Belki duada bu 'yakınlık hissinin inkişafı' olduğu için de arkasında hamdin mührünü görüyoruz. Yani, Allah'a hamdediyoruz, dua gibi bir vesileyle bize yakınlığını gösterdiği için. Fakat bir saniye. Şimdi bunları yazarken dikkatimi çekti. Yunus sûresinin 10. ayeti aslında yukarıda alıntıladığım kısımdan ibaret değil. Ayetin tamamını kısa bir mealle meallendirecek olursak şöyle söyleniyor: "Onların oradaki duası: Allahım! Seni noksan sıfatlardan tenzih ederiz! (sözleridir). Orada birbirleriyle karşılaştıkça söyledikleri ise 'selâm' dır. Onların dualarının sonu da şudur: Hamd, âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur." Ayet-i kerimeyi böylece tastamam karşımıza alınca Bediüzzaman'ın 'yakınlık' ve 'uzaklık' üzerinden anlattığı 'iki makam'ın bu ayetin bir gizli tefsiri olduğunu söyleyebilir miyiz? 'Gizli' diyorum. Çünkü o bahiste bu ayet hiç anılmıyor. Fakat başlarken şöyle söyleniyor: "Subhanallah ve Elhamdülillah, Allah'ın önce celal, sonra da cemal sıfatlarıyla tavsifini tazammun eder." Belki şöyle birşey zannetsek hata olmaz: Bu iki makamın dengesini yakalayanlar ancak 'selamet' bulur. Birbirleriyle karşılaştıkça 'selam' derler. İnsanın 'ubudiyetteki dengenin' cennetini bulmasının yolu budur: 'Subhanallah'ı anmak ama 'Elhamdülillah'ı da unutmamak.
1 note
·
View note
Text
Dinimiz İslam
Zikir nedir?
Sual: Zikir nedir ve nasıl yapılır?
CEVAP
Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretleri buyuruyor ki:
Zikir, hatırlamak, anmak demektir. Hatırlamak da kalble olur. Söylemekle olmaz. Şimdi üç türlü zikir bilinmektedir:
1- Dille, söylemekle yapılan zikirdir. Söylerken, kalb birlikte hatırlamaz. Yalnız dille söylenen zikrin, kalbi temizlemekte faydası pek az olur. İbadet sevabı hâsıl olur. Aşağıdaki âyet-i kerime kalben zikretmeyenler içindir:
(Kalbleri Allahü teâlâyı zikretmeyenlere azap vardır.) [Zümer 22]
2- Yalnız kalble yapılan zikirdir. Dil söylemez. Üç ayet meali şöyledir:
(Rabbinizi, yalvararak ve gizli ve sessiz çağırınız!) [Araf 55]
(Kalbler, ancak Allahı zikretmekle itminana [sükûna, rahata] kavuşur) [Rad 28]
(Rabbini, içinden zikret!) [Araf 205]
Daha başka birçok âyet-i kerimede ve sayısız hadis-i şeriflerde ve din büyüklerinin kitaplarında bu zikir bildirilmektedir.
3- Dille kalbin birlikte yaptığı zikirdir. Allah adamları, Evliya-i kiram, yükseklere eriştikten sonra, böyle zikri yapabilirler. Kalble yapılan zikir, en önce Fahr-i âlem efendimizin hicret gecesinde, Sevr dağındaki mağarada, Hazret-i Ebu Bekr-i Sıddık’a diz üstüne oturtup, gözlerini kapamasını emrederek sessiz yaptırdığı zikirdir. İki âyet-i kerime meali:
(Hep sadıklarla birlikte bulunun!) [Tevbe 119]
(Rablerini isteyenlerle beraber olmağa çalış!) [Enam 52]
Bu iki ayeti kerime meali büyüklerle rabıtayı bildiriyor. Bu rabıtayı yapmak, (Allahü teâlânın sevdiklerini hatırlamak, rahmet etmesine sebep olur) hadis-i şerifine uymaktır. Bunlar gibi, başka âyet-i kerimeler ve hadis-i şerifler de vardır.
Mazher-i Can-ı Canan hazretleri buyuruyor ki:
Üç türlü zikir vardır:
1- Kalb karışmadan, yalnız dil ile söylemektir. Bunun faidesi yoktur.
2- Ağızla söylemeyip, yalnız kalble yapılan zikirdir. Buna, tasavvufta Zikr-i hafi denir. Bu da, yalnız Zat-ı ilahiyeyi zikirdir. Yahut sıfatlarını düşünerek yapılır. Nimetleri de düşünülürse Tefekkür denir.
3- Kalble ve dille birlikte zikirdir. Dille kendi işitecek kadar söylenirse, buna da Zikr-i hafi denir. Âyet-i kerimede emrolunan, bu zikr-i hafidir. Başkası da işitirse Zikr-i cehri denir. Âyet-i kerimeler ve hadis-i şerifler, zikr-i hafinin zikr-i cehriden efdal olduğunu gösteriyor. Resulullahın hazret-i Ali’ye öğrettiği zikr-i cehri, kendi işitecek kadar olan zikirdir ki, hakikatte zikr-i hafi demektir. Zikirden önce kapıyı kapattırması da, böyle olduğunu gösteriyor. (Makamat-i Mazheriyye 11.mektup)
Zikretmek, Allahtan başka şeylerin sevgisini, onlara düşkün olmağı kalbden çıkarmak içindir. Kalbin mahlûklara bağlılığını yok etmek için en iyi ilaç zikirdir. Hadis-i şerifte, (Zikrederek, kalblerinin yükünü hafifletenlerin yolunda olun!) buyuruldu. Bunun için, “Allah’a, Allahü teâlânın sevgisine kavuşmak için, kalbin mahlûklara olan bağlantılarını kesmek, onu dünya zevklerine düşkün olmaktan kurtarmak lazımdır. Kalbi kurtarmak için de, zikirden daha faydalı bir ilaç yoktur” demişlerdir. (Tefsir-i azizi)
Allahü teâlâyı hatırlamak, Onun ismini söylemekle veya çok sevdiği bir Velisini görmekle olur; çünkü hadis-i şerifte, (Onlar görüldüğü vakit, Allah hatırlanır) buyuruldu. İsmini işitirken, söylerken, başka şey düşünülebilir. Onu hatırlamak şüpheli olur. Onu devamlı hatırlamak için, her gün binlerce söylemek lazım olur. Evliyayı severek, inanarak görünce, muhakkak hatırlanacağı müjdelendi. Görmek gözle olduğu gibi, Velinin şeklini, suretini, kalbine, hayaline getirmekle de, görmüş gibi olup, Allahü teâlâyı hatırlamaya sebep olur. Böyle, kalble görmeye rabıta denir ki, kalbi, Allahü teâlâdan başka şeyleri sevmekten, onları düşünmekten kurtaran vasıta ve temiz kalbe, ihlâsa kavuşturan yoldur.
İmam-ı Rabbani hazretleri, 231. ve 266. mektuplarında, yüksek sesle zikrin bid’at olduğunu bildirmektedir.
Hatm-i hâcegân nedir?
Sual: İmam-ı Rabbânî hazretlerinin hatm-i hâcegânı nasıldır?
CEVAP
Hâce hoca, hâcegân ise hocalar demektir. Hatm, Kur'an-ı kerimi veya bir zikri baştan sonuna kadar okuyup bitirme demektir. Hatm için hatim veya hatme de deniyor. Hatm-i hâcegân, Nakşibendî yolunda okunan belli bir zikir demektir. Buna hatme-i hâcegân da diyorlar.
Her gün beş yüz kere kelime-i temcid yani (Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh) okumak, başlarken ve bitirince yüz kere salevat-ı şerife getirmek İmam-ı Rabbânî hazretlerinin hatm-i hâcegânıdır. Ehl-i sünnet itikadında olup da bu büyük zatı seven, bu tesbihi kendine ders edinmeli, her gün düzenli okumalıdır.
İmam-ı Muhammed Mâsum hazretleri buyuruyor ki:
Dertlerden kurtulmak ve murada kavuşmak için 500 kere (Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh) demeli, okumaya başlarken ve okuduktan sonra yüzer kere salevat-ı şerife okuyup dua etmelidir. (2/33)
(Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh) kelime-i temcidini bir seferinde 500 kere okumak şart değildir. Parça parça da okunabilir. Abdestli okumak da şart değildir. Ancak abdestli okunması elbette daha faziletli olur.
Dilek ve isteklerimizin yerine gelmesi ve sıkıntılardan kurtulmak için kelime-i temcidi 500 kere okumalı. Bu, İmam-ı Rabbânî radıyallahü anh’ın hatm-i hâcegânıdır. (Kıymetsiz Yazılar)
Dinimize, dünyamıza gelecek zararlardan kurtulmak için her gün 500 defa kelime-i temcid okumalıdır! (Tefsir-i Mazheri)
İmam-ı Rabbânî hazretleri, cinden korunmak için ve korkulu zamanlarda, (Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh-il-aliyyil azîm) okunmasını emrederdi. (Berekat-S. Ebediyye)
Bir hadis-i şerif:
(“Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh-il aliyyil azîm” okumak, 99 derde devadır. Bunların en hafifi sıkıntıdan kurtulmaktır.) [Hâkim, Ebu Nuaym]
Kelime-i temcid okumak, bu kadar kıymetli olduğu gibi, salevat-ı şerife okumak da çok kıymetlidir. Bir hadis-i şerif:
(Her gün yüz defa salevat-ı şerife getiren, münafıklıktan ve Cehennem ateşinden uzaklaşır ve Kıyamette şehitlerle beraber olur.) [Taberanî]
Hatm-i hâcegân okununca, hem salevat-ı şerife getirilmiş, hem de kelime-i temcid okunmuş olur.
Zikir çekmek çürümüşlükmüş
Sual: (Yalnız Kur’an) diyen bir profesör, (Allah'ı anmak için, eline tesbih veya zikirmatik alıp Allah, La ilahe illallah demek çürümüşlüktür! Allah'ı hatırlatacak çok şey var. Bu, lüzumsuzdur) diyor. Zikir çekmeye, yani Allah'ı hatırlamaya çürümüşlük denir mi?
CEVAP
Çok çirkin bir yakıştırma bu! Allah'ı hatırlatacak çok şey var. Namaz, oruç, Kur’an okumak Allah'ı hatırlatır. Ama namaz kılan birine, (Allah'ı hatırlatan başka şey var, namaz kılma!) veya Kur’an okuyan birine, (Allah'ı hatırlatan çok şey var, Kur’an okuma) denir mi? Zikir çekene de, (Allah'ı hatırlatan çok şey var, zikir çekme!) denir mi? Yapabildiği kadar hepsinden yapsın. Zikir, Allah'ı anmak, hatırlamak demektir. O kişinin zikir çekmesinin, herhangi bir yolla Allahü teâlâyı hatırlamasının, kime ne zararı olur? Çürümüşlük diyerek zikre, Allah'ı anmaya karşı çıkmak, mümin kişinin imanına zarar verir.
İmam-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki:
Kalbi itminana kavuşturan tek yol vardır. Bu da, Allahü teâlâyı zikretmektir. Akılla, kalb itminana kavuşamaz, yani tatmin olmaz. Bir âyet-i kerime meali:
(Kalbler, ancak Allah'ı zikretmekle itminana [sükûna, rahata] kavuşur.) [Rad 28]
Görüldüğü gibi zikri Allahü teâlâ emrediyor. Bir âyet-i kerime meali de şöyledir:
(Ey müminler Allah’ı çok zikrediniz!) [Ahzab 41]
Mezhepsiz İbni Teymiyye (El-Ubudiyyet) kitabında, Allahü teâlânın ismini zikretmenin bid’at ve dalalet olduğunu bildirmektedir. Acaba bu profesör, İbni Teymiyyeci midir? Sapıklardan öğrendikleri yanlış şeyleri, dinin emri imiş gibi, Müslümanlara anlatmaya çalışıyor. Müslümanlar, etikete aldanmamalıdır.
Zikir, Allahü teâlâyı hatırlamaktır
Sual: Zamanımızda zikir yapıyoruz diyerek, tarikat ismi altında, halay çeker gibi hareket yapanlar, el çırpanlar hatta oynayanlar oluyor. Bunların din ile, İslâmiyetle bir alakası var mıdır?
Cevap: Zikir etmek, Allahü teâlâyı hatırlamak demektir. Bu da, kalp ile olur. Zira zikir edince, kalp temizlenir. Yani kalpten dünya sevgisi çıkar ve o kalbe Allah sevgisi yerleşir. Birçok kimselerin, bir araya toplanarak oynaması, dönmesi, zikir değildir. Son yüz yılda, tarikat diyerek, birçok şey uyduruldu. Din büyüklerinin, Eshâb-ı kiramın yolu unutuldu. Cahiller, hatta fasıklar şeyh olarak zikir ve ibadet ismi altında, günah işledi. Hele son zamanlarda, haram girmeyen, rafizilik, mezhepsizlik karışmayan bir tekke, dergah kalmamıştı. Bugün ne İstanbul’da, ne Anadolu’da ve ne de Mısır, Irak, İran, Suriye ve Hicazda, yani hiçbir İslâm memleketinde, tasavvuf âlimi yok gibidir. Fakat sahte mürşitler, Müslümanları sömüren tarikatçılar çoktur. Din büyüklerinin, eskiden kalma, halis, doğru yazılmış kitaplarını okuyup, ibadetleri bunlara göre doğrultmalıdır. Tarikatçılık, şeyhlik, müritlik gibi isimlerin perdesi altında iş gören zındıklara, mal ve din hırsızlarına aldanmamalı, bunlardan kaçınmalıdır. İmam-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki:
“İmanı, itikadı düzelttikten ve İslâmiyete uygun ibadetleri yaptıktan sonra, vakitleri, kalbi temizlemek ile mamur etmek lazımdır. Allahü teâlâyı hatırlamadan, bir an geçirmemelidir. Vücut, eller, ayaklar dünya işleri ile uğraşırken, kalp hep Allahü teâlâ ile olmalı, Onu hatırlamakla lezzet duymalıdır. Kalbin temiz olmasından maksat, Ondan başkasının sevgisini kalpten çıkarmaktır. Kalbin hasta olması, işte bu çeşitli bağlılıklardır. Bu bağlılıklar kesilip atılmadıkça, hakiki iman nasip olmaz. İslâmiyetin emirlerini ve yasaklarını yerine getirmek kolay ve rahat olmaz.”
Çarşıda, işte Allahü teâlâyı zikretmek
Sual: İşe giderken, işten gelirken, iş arasında, çarşıda, pazarda, kelimeyi tevhid, salevat ve benzeri tesbihleri okumanın, söylemenin mahzuru olur mu?
Cevap: Konu ile alakalı olarak Kimyâ-i se’âdet kitabında buyuruluyor ki:
“Çarşıda, işte Allahü teâlâyı zikir, tesbih etmeli, her an Onu hatırlamalıdır. Dili ve kalbi boş kalmamalıdır. İyi bilmelidir ki, o anda kaçırdığını, bütün dünyayı verse, bir daha eline geçiremez. Gafiller arasındaki hatırlamanın sevabı çok olur. Resulullah efendimiz buyurdu ki: (Gafiller arasında Allahü teâlâyı zikreden kimse, kurumuş ağaçlar arasında bulunan yeşil fidan gibidir ve ölüler arasındaki canlı gibidir ve harpte kaçanlar arasında, arslan gibi döğüşenler gibidir.) Bir kere de buyurdu ki: (Çarşıya giderken, lâ ilâhe illallah, vahde hü lâ şerîke leh, le hül mülkü ve le hül hamdü, yuhyî ve yümît, ve hüve hayyün lâ yemût, bi yedi-hil-hayr, ve hüve alâ külli şey’in kadîr diyen kimseye, iki milyon sevap yazılır.) Bu hadis-i şerifte olduğu gibi, sevap veya günah miktarını, göklerin büyüklüğünü, uzaklıklarını ve ahiretteki zamanları, dünyanın yaratılışını, mahlukların sayısını bildiren hadis-i şeriflerdeki çeşitli rakamlar, miktar sayısını göstermek için değil, miktarın çokluğunu anlatmak içindir. Mesela bir kimseye, birkaç defa, zahmet çekerek gidip bulamayarak canı sıkılan biri, o kimseyi görünce, seni on defa aradım, bulamadım, demesi gibidir. Cüneyd-i Bağdâdî hazretleri buyurdu ki: “Pazarda çok kimse vardır ki, sofiler halkasında oturanlardan daha kıymetlidir.” Bir kere de buyurdu ki: “Öyle kimse tanıyorum ki, pazarda her gün üçyüz rekat namaz kılmakta ve otuz bin tesbih okumaktadır.” Bazısı demiştir ki, bu kimse, kendisidir... Hülasa, dine, ibadetine yardım niyeti ile dünyaya çalışanlara, hep böyle sevap vardır. Yalnız para kazanıp, dünya malı toplamak için çalışanlar, sevaptan mahrum kalır. Hatta bunlar, camide, namazda iken de, kalpleri dükkânın hesabındadır, fikirleri dağınıktır.”
İnsan, sevdiğini çok zikreder
Sual: Allahü teâlâyı ve Onun sevdiklerini sevmenin alameti, onların yolunda bulunmak ve onları çok hatırlamak mıdır?
Cevap: Kalp hastalığının ilacı, İslâmiyetin emirlerine uymak, yasak ettiklerinden sakınmak ve Allahü teâlâyı çok zikretmek, yani ismini ve sıfatlarını hatırlamak, kalbe yerleştirmektir. Çünkü insan sevdiğini hiç unutmaz...
Vaktiyle Muhammed Şüveymî hazretlerinin yanına biri gelerek, sıkıntıda olduğunu, bunun için kendisine yardımcı olmasını ister ve çok yalvarır. Bu kimse, bir kadınla evlenmek ister fakat o kadın bunu kabul etmez. Gelen kimsenin derdini dinleyen Muhammed Şüveymî hazretleri, ona sessiz bir oda göstererek;
-Buraya gir, kapıyı kapat ve devamlı olarak o kadının ismini söyle! buyurur. Orada bulunanlar, ilk bakışta bir mana veremezler ise de, hocalarının sözlerinde bir hikmet bulunacağını düşünüp, neticeyi beklemeye başlarlar. O kimse ise, gece, gündüz evlenmek istediği kadının ismini söylemeye devam eder. Bir müddet geçtikten sonra, kaldığı odanın kapısı vurulur ve;
-Ben filan kadınım, senin için geldim, kapıyı aç demektedir. Adam bu kadının önceki hâlini, bir de şimdiki hâlini düşünür ve birden kalbi değişir, kendi kendine;
“Mademki sevdiğine, ismini çok anmakla kavuşuluyor. O hâlde ben niye başka şeylerle meşgul oluyorum. Rabbimin ismini zikretmekle meşgul olur, Ona ulaşmayı tercih ederim” diye düşünür. Kadını geri gönderir, kendisi Allahü teâlânın ismini zikretmekle meşgul olmaya başlar. Böylece kalp gözü açılır ve evliyalık yolunda ilerlemeye başlar. Bu hâli görenler, Muhammed Şüveymî hazretlerinin o kimseyi, o odaya koymasının hikmetini böylece anlamış olurlar...
İnsanın saadete kavuşması için, âdetlerinde, ibadetlerinde, kısacası her işinde din ve dünya büyüklerinin reisine benzemesi lazımdır. Beden ve kalple erişilebilecek bütün yüksek dereceler, Resûlullah efendimizi sevmeye bağlıdır. Bunun için, ibadetlerin en kıymetlisi, Allahü teâlânın dostlarını sevmek ve düşmanlarını sevmemektir. Dostun sevdiklerini sevmek, düşmanlarını sevmemek, insanda kendiliğinden hasıl olur. Seven kimse, eğer sevgisi samimi ise, sevdiğine her konuda itaat eder ve onu hiç unutmaz. Peygamber efendimiz buyurdu ki:
(İnsan, sevdiğini çok zikreder, hatırlar.)
Zikir, kendini gafletten kurtarmaktır
Sual: Zikir, sadece Allah isminin çokça söylemek midir, başka şekilde zikir olmaz mı?
Cevap: Zikir, Allahü teâlâyı hatırlamak demektir. Bu da, kalp ile olur. Zikir edince, kalp temizlenir, kalpten dünya sevgisi çıkar ve Allah sevgisi yerleşir. İmâm-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki:
“Zikir demek, kendini gafletten kurtarmak demektir. Gaflet, Allahü teâlâyı unutmak demektir. Zikir, yalnız Kelime-i tevhidi söylemek ve tekrar tekrar Allah demek değildir. Her ne şekilde olursa olsun, kendini gafletten kurtarmak, zikir olur. İslâmiyetin emirlerini yapmak ve yasaklarından sakınmak, hep zikirdir. İslâmiyetin emirlerini gözeterek yapılan alışveriş, İslâmiyete uygun olarak yapılan nikah, boşanma zikir olur. Çünkü, bunları yaparken, emirlerin, yasakların sahibi hep hatırlanmakta, gaflet gitmektedir. Şu kadar var ki, Allahü teâlânın isimleri ve sıfatları ile yapılan zikir, çabuk tesir eder, sevgisini hasıl eder ve çabuk kavuşturur. Emirlere, yasaklara yapışmakla hasıl olan zikir, böyle değildir. Bununla beraber, böyle zikirlerden bazısının da, çabuk netice verdiği, pek az olarak görülmüştür. Bundan başka, isim ve sıfat ile yapılan zikir, İslâmiyete uymakla olan zikre sebep olur. Çünkü, dinin sahibini tam sevmedikçe, her işte İslâmiyeti gözetmek çok güç olur. Tam muhabbeti, sevgiyi elde etmek için de, isim ve sıfatla olan zikir lazımdır. O halde, İslâmiyete uyarak zikir ile şereflenmek için, önce isim ve sıfatla olan zikir lazımdır. Evet, cenâb-ı Hakkın lütfu ve ihsanı ayrıdır. Hiç sebep olmadan, dilediğini, dilediğine ihsan eder. Nitekim Şûrâ sûresinde, 13. âyet-i kerimede meâlen; (Allahü teâlâ, dilediğini seçerek kendine kavuşturur) buyruldu.”
Sual: Zikir, sadece Allahü teâlânın ismini çokça söylemek midir?
Cevap: Mektûbat kitabında buyuruluyor ki:
“Resûlullah efendimize uygun olan her iş, hatta alış veriş bile zikir olur. O halde, her hareketin, her duruşun, Resûlullah efendimize uygun olması lazımdır. Böylece, hepsi zikir olur. Zikir demek, gafleti gidermek, Allahü teâlâyı hatırlamaktır. İnsan her hareketinde, her işinde, Allahü teâlânın emrini ve yasağını gözetince, emir ve yasakların sahibini unutmaktan kurtulur ve daim zikir etmiş olur.”
1 note
·
View note
Note
Selamün aleyküm ablacım mealli Kuranı Kerim sormuşsun benim kullandığım her satırınin altında kelime kelime açıklıyor. İsmi : -Kervan Yayın Dağıtım -Elmalılı Hamdi Yazır Kur'anı Kerim ve satır arası Kelime Meali Resmini buraya ekleyemiyorum ama bana donüş yaparsan iletiden gönderebilirim 😊
Aleyküm selam. Süper. İleti atacağım şimdi. Buraya da atalım görmek isteyen olursa diye.
6 notes
·
View notes
Text
EŞ ŞEHİD
EŞ ŞEHİD | En güzel isimler
Anlamı, açıklaması, ilgili ayet, hadisler ve duası;
Bilinenin ve bilinmeyenin şahidi. Her mekân ve zamanda hazır ve nâzır.
“Doğrusu Allah, her şeyin üzerinde şahid olandır.” (Hac, 17. Ayet Meali)
Şehîd, kelime mânâsıyla, ‘en ileri derecede şahit,’ ‘en büyük şahit’ mânâsına gelmektedir. Elbette Allah’ın şahitliği mahlukatın şahitliğine şüphesiz ki, benzemez. Çünkü kullar, başkası…
View On WordPress
1 note
·
View note
Text
🌘GECE YATARKEN OKUNACAK DUALAR
✍🏻
Okunuşu;
Allahümme eslemtü nefsi ileyke ve veccehteh�� vechi ileyke ve fevvadtü emri ileyke ve elce'tü zahri ileyke,rağbeten ve rehbeten ileyke,la melcee ve la menca minke illa ileyke. Amentü bi-kitabike'l-lezi enzelte ve bi-nebiyyike'llezi erselte.
✍🏻
Türkçe Meali;
Allah'ım! kendimi Sana teslim ettim. Yüzümü Sana çevirdim. İşimi Sana ısmarladım. Rızanı isteyerek azabından korkarak sırtımı Sana dayadım Sana sığındım Sana karşı yine Senden sığınacak yoktur indirdiğin Kitabı ve gönderdiğin Peygambere inandım.
✍🏻
Seyyid Abdülhakîm Arvâsî Hazretleri buyurdu ki:
Yatağına abdestli olarak, Euzü Besmele okuyarak gir!
Sağ yan üzerine kıbleye karşı yat! Sağ avucunu sağ yanağın altına döşe!
✍🏻
Euzü Besmele ile bir Âyet-el-kürsi oku! Sonra her biri için Besmele okuyarak, üç İhlâs suresi, sonra bir Fatiha, sonra birer defa Felak ve Nas surelerini oku!
Sonra üç defa istigfar duası, yani (Estagfirullahel'azîm ellezî lâ ilâhe illâ hü) oku!
Üçüncüsüne (el-hayyel-kayyûme ve etûbü ileyh) ilave et!
✍🏻
Sonra on kere (Tevekkeltü alellah ve lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh) oku! Onuncusuna (hil aliyyil azîm ellezî lâ ilâhe illâ hü) ilave et!
Sonra,
✍🏻 (Allahümmağfir lî ve li valideyye ve lil-mü'minîne vel-mü'minât), bir kere (Allahümme salli alâ seyyidinâ Muhammed), bir kere (Allahümme Rabbenâ âtinâ fiddünyâ haseneten ve fil âhıreti haseneten ve kınâ azâbennâr bi-rahmetike yâ Erhamerrâhimîn), üç veya on veya kırk yahut yetmiş kere istigfar yani (Estagfirullahel'azîm) ve bir kelime-i tevhid yani (Lâ ilahe illallâh Muhammedün resûlullah) oku!
✍🏻
Gece uyanınca, "Lâ ilahe illallahü vahdehü lâ şerîke leh, lehül mülkü ve lehül hamdü ve hüve alâ külli şey'in kadîr" diyenin günahı deniz köpüğü kadar olsa da Allahü teâlâ onun günahlarını bağışlar. İbni Sünni
✍🏻
Gece uyanınca, şu duayı okuyan, her isteğine kavuşur: Lâ ilahe illallahü vahdehü lâ şerîke leh, lehül mülkü ve lehül hamdü ve hüve alâ külli şey'in kadîr. Sübhanallahi velhamdülillahi ve lâ ilahe illallahü vallahü ekber ve lâ havle ve lâ kuvvete illâ billah-il aliyyil azîm. Kişinin
Gaflete düşmesi için, şeytan, uyuyana üç düğüm bağlar. Uyanınca Allah'ı zikrederse, düğümün biri çözülür. Abdest alırsa, ikinci düğüm çözülür. Namaz kılarsa, bütün düğümler çözülür. Buhari👈
0 notes