#kaybedilenler
Explore tagged Tumblr posts
geceninayi0-0 · 1 year ago
Text
“Önce hep iyi niyetimden kaybettim.
Sonra iyi niyetimi de kaybettim.”
~Yılmaz Güney
5 notes · View notes
geceninkaranliginaaitiz · 2 years ago
Text
Hisleriniz öldüğü gün siz artık yaşamıyo olucaksınız
11 notes · View notes
1siirsever · 7 months ago
Text
Çok sevmemeli kimseyi
Böyle Sevdaların zamanı değil çünkü
Hele ki Sevip de Sevdası uğruna ölebilen o eski zamanlardan hiç değil
Ne bir selamı kaldırır oldu, ne de doğru bir kelam Sayar oldu bu devrin insanları
Bir merhaba ya sığdırır olduk Duygulardan yoksun insanlığımızı
Bir mesaja gelen naber lere sevinir olduk çaresiz!
Mektuplarımız vardı mesela, elle yazılan
En sevdiğimiz kitabın sayfa aralarında!
Gidenin ardından yas tutulmuyor, ayrılık acısı birkaç hafta dahi sürmüyor
Ne şarkılarda aranır oldu gidenler, ne de şiirleri konu oldu kaybedilenler
Sevmeyi bilenlerin değer görmediği, sahte Sevdaların omuzlarda taşındı Zavallı bir devir
Giderlerin acısını gelenlere kapatan bir devir
120 notes · View notes
gonderilemeyenmektuplar1 · 2 months ago
Text
Sevgili Emre,
Bugün, sana bir soru sormak istiyorum. Belki de sormak için çok geçtir ama yine de, içimdeki bu sorunun yanıtını almak istiyorum. En çok merak ettiğim şey şu: Ben ölsem, üzülür müsün? Gerçekten, kalbinde bir yerlerde bir şeyler kıpırdar mı? Yoksa sen, her zaman olduğu gibi, o lanet olası gururuna, kibirine sarılıp, hiçbir şey olmamış gibi mi devam edersin?
Biliyorum, bu soru belki sana çok garip gelecek. Ama içimde biriktirdiğim bu acıyı, bu soruyla sana dökmek istiyorum. Çünkü bazen düşünüyorum, belki de bir insanın değeri, sadece kaybedildikten sonra anlaşılır. Eğer ben, bir gün, her şeyin son bulduğu o noktada kaybolursam, gerçekten üzülür müsün?
Ve sonra, ölüm… İnsan bazen öyle şeyler düşünür ki, asla kimseye anlatamaz. Herkesin bir gün gideceğini biliyoruz, ama kimse ölümün ne anlama geldiğini tam olarak anlayamaz. Sen de bunun farkında değilsin, değil mi? Ölüm, son değil, yalnızca bir nokta; ama belki de sen, bir noktadan sonra her şeyin geri dönebilir olduğuna inanıyorsun. Oysa gerçeği görmüyorsun, Emre. Bir insan ölünce, geriye sadece toprağa sarılınacak bir beden kalır. Bir daha o bedene dokunulmaz, o gözler bir daha bakmaz. Her şey biter ve kimse geri dönemez.
Bir an için gözlerini kapat ve düşün: Toprağımda sarılıp kaldığını düşün. O an, senin için ne anlam ifade ederdi? Yüzümü bir kez daha görmek ister miydin? Ellerim soğudukça, senin ellerin, belki de bir zamanlar bana o kadar yakın olan o eller, ne hissederdi? Her şeyin sona erdiğini, her şeyin kaybolduğunu düşündüğünde, bir şeyler hissedebilir miydin? Yoksa her şey, sadece bir "geçmiş" olarak mı kalır?
Bunları yazarken, içimde bir yerlere gömdüğüm, susturduğum bir öfke de var. Çünkü bir insanı sevmenin, ona güvenmenin ve sonunda o insanın seni yok sayarak uzaklaşmasının acısı, ölüm kadar derindir. Bunu yazarken bile, hissettiğim boşluğu, o korkunç yalnızlık duygusunu kelimelerle anlatamıyorum. Sadece bir anlık bir yansıması var içimde, bir gölge gibi.
Ve şimdi, seninle ilgili her şeyin bittiğini kabullenmeye çalışıyorum. Ama bu soru, sormadan içimde kalacak. Çünkü ben, seni sevmiş biriyim. Senin için üzülmüş, seninle kaybolmuş biriyim. Ama sen, bir kez olsun, beni kaybetmenin ne demek olduğunu düşünmedin. Beni gerçekten anlamadın, o yüzden hiçbir şeyin gerçek olmadığını düşündün. Ama belki de, senin için her şeyin "dönülür" olduğunu düşündüğün anlarda, kaybettiğin her şeyin geri gelmeyeceğini hiç fark etmedin. Ve bir gün, o kaybedilenler, asla geri dönmeyecek.
Senin için her şey, gururla, kibirle, kalp kırıklıklarıyla, bir süngü gibi hayatında yer alırken, belki de sen hiç sormadın: Beni gerçekten sevmiş miydin?
Ve şimdi, şu an, seni bir kez daha gözlerimle görmeyecek olmanın, bir zamanlar seninle olduğum yerlerde yalnız kalmanın acısı içimi parçalıyor. Beni unutmuş olsan da, ben seni hiç unutmadım. Beni sildiğin gibi silmedim. Ama belki de, bir gün, ölümün öyle bir şeyi değiştireceğini, kalpte bir şeylerin kırılacağını düşüneceksin. Belki de, gerçekten bir kayıp olduğunu hissedeceksin. Ama ben buna artık inanmak zorundayım. Çünkü geriye kalan her şey, beni her gün daha fazla yok ediyor.
Sana yazarken, her şeyin bitmiş olduğunu kabul ediyorum. Ve belki de, bu mektup, seninle vedalaşmanın, seni bırakmanın en acı yolu. Bunu yapmak zorundayım, çünkü sen artık bu hayatta olmayacaksın. Ama seninle geçirdiğim zamanlar, seni sevdiğim her an, bir hayalet gibi peşimi bırakmayacak. Belki de bu sorunun cevabını, asla alamayacağım. Ama içimdeki en büyük dilek, bu sorunun cevabını gerçekten öğrenmekti.
Ve bir gün belki, her şeyin kaybolduğu, her şeyin yok olduğu o anı düşündüğünde, belki biraz bile olsa, bir şeyler hissetmiş olursun.
Ama o zaman, senin için çok geç olacak.
Sonsuza kadar silinecek her şeyin içinde, hala seni seviyorum.
7 notes · View notes
moonnnsblog · 2 months ago
Text
Bazı acılar vardır, anlatılamaz. Derine, çok derine kök salmıştır. Onlar, insanın kalbine sızar, gece herkes uyuduğunda kendini hatırlatır, sessizlikte yankılanır. Zaman geçtikçe azalması gereken bu acılar, tam aksine, daha da büyür, daha da keskinleşir. Bir yara gibi kabuk bağlar gibi görünür, ama en ufak bir dokunuşta kanar yine.Gün boyu kalabalıkların içinde kaybolmak istiyorum, kendimi unutturmak. Yüzüme sahte bir gülümseme yerleştirip, "iyiyim" demekten başka çarem kalmadı artık. Her şey yolundaymış gibi davranıyorum; ama içimde kopan fırtınaları kimse görmüyor. Hani derler ya, "Bir insanın güldüğü yere değil, ağladığı yere bak." Benim gözyaşlarım bile artık içime akıyor, kimseye gösterecek gücüm kalmadı.Gece olunca yüzleşiyorum içimdeki bu boşlukla. Herkes uyumuş, ışıklar sönmüş… İşte o zaman geliyor acılar. Düşünceler üstüme çöküyor, kaçacak yerim kalmıyor. Hatıralar, kaybedilenler, kırık umutlar, yarım kalmış hayaller... Her biri birer kurşun gibi zihnime saplanıyor.Kendime sorduğum o sorular, cevaplarını bulamadığım düşünceler… "Neden?" diyorum, "Bu acıyı hak edecek ne yaptım?" Cevap yok. Sadece karanlık ve sessizlik var. İnsan bazen kendine bile yabancılaşıyor bu acı içinde. Kendi sesini bile tanıyamaz hale geliyor. Baktığım aynada yansıyan yüz, artık bana ait değil sanki.Kalbim bir moloz yığını gibi; altında kaybolmuş umutlarım, yıkılmış hayallerim yatıyor. Nereye dönsem onları göreceğimden korkuyorum. O yüzden kaçıyorum, hep kaçıyorum. Ama bir gün, her kaçış yolu bittiğinde yeniden yüzleşeceğimi biliyorum.Belki bu acılar beni güçlü yapar, belki zamanla bu yaralar kabuk bağlar. Ama bugün, şu an, içimdeki bu karanlık o kadar derin ki, ışığa ulaşmak için ne kadar yol katetmem gerektiğini bile bilmiyorum. Yine de devam etmek zorundayım; yarım kalan her şeyin hesabını bir gün soracağımı bilerek, içimdeki kırık parçaları bir araya getirmeye çalışarak...
-Moonloveee
4 notes · View notes
ayameftun25 · 1 month ago
Text
Bazı anlar vardır, insan kendi sesini bile duymaktan korkar. İçindeki o karmaşık sessizlik öylesine ağırdır ki, düşünceler bile yankılanmadan kaybolur. Kendi kendine konuşmak, bir tür yüzleşme değil midir aslında? Sanki aynanın karşısına geçip, gözlerinin derinliklerine bakmak gibi. O an, bütün maskeler düşer; neyi saklıyorsan, neyi bastırıyorsan, yüzeye çıkar. Ama bazen kelimeler dilsiz kalır. İçindeki fırtınayı anlatacak bir dil yoktur. İşte o zaman, sessizlik insanın en sadık dostu olur.İnsan, kendi kendine bile konuşamıyorsa, kaybolmuştur. Kendi içindeki o odalarda dolaşırken, yankılanan sesleri susturmak daha kolay gelir. Kim bilir, belki de en çok kendimizden kaçıyoruzdur. Başkalarına anlatacak onca şeyimiz varken, kendimize anlatmaya gelince boğazımız düğümlenir. Çünkü başkaları için kelimeler süslenir, anlamlar hafifletilir. Ama kendine dürüst olmak, en zor sınavdır.Bazen, aynaya baktığında gördüğün kişi yabancı gelir. Yorgun bakışlar, yükleri taşıyan omuzlar... Sanki o bakışlar sana bir şey anlatmak ister ama duymazdan gelirsin. Konuşsan, çözülürsün. Konuşsan, yaraların kabuk tutmaz. Konuşsan, suskunluk kadar güvenli olmaz.Uzun gecelerde, sessizliğin içinde kaybolmak, en büyük kaçış değil midir? O sessizlikte her şey yüzeye çıkar: Kaybedilenler, vazgeçilenler, özlenenler... Hepsi, birer gölge gibi dolaşır zihninde. Kelimeler, bu gölgeleri aydınlatmaya yetmez. Bazen bir şeyleri adlandırmak, onları daha gerçek kılar. O yüzden susar insan. Adını koymadığı sürece, o hisler belki de yoktur. Belki de böyle daha katlanılırdır.Kendi kendine konuşamamak, bir çeşit unutma çabasıdır aslında. Kendini duymaktan korkmak... Çünkü bazen, duyacağın şeylerden kaçmak daha kolaydır. Sahi, insan kendi iç sesinden kaçabilir mi? Kaçtığın her şey, bir gün sessizliğin derinliklerinde seni bulmaz mı?Belki de bu yüzden insan, bazen konuşmamayı seçer. Sessizlikle dost olmak, kelimelerle yüzleşmekten daha kolay gelir. Ama unutma ki, en derin sessizlikler bile bir gün çözülür. Ve o gün geldiğinde, kelimeler özgür kalır. Kendinle konuşmaya başladığında, gerçekten iyileşmeye başlarsın.
2 notes · View notes
deniz-mehtap · 2 years ago
Text
"Karsu, Hatay’daki depremde yakınlarını kaybetmesine rağmen yardım toplayabilmek için günlerdir varını yoğunu ortaya koydu. Henüz acısını yaşayamadı doğru düzgün. Öncüsü olduğu Hollanda’daki yardım kampanyasında 89 milyon Euro bağış toplandı.
Karsu depremde kaybettiği kuzeninin, kendisine ulaşamayınca telefonuna, “neredesin sen?” diye sesli mesaj bıraktığını anlattı. O nedenle hollanda’daki yardım kampanyasında, kuzeni ve depremde kaybedilenler anısına bu türküyü seçtiğini söyledi..."
87 notes · View notes
yazan-kalem-siyah06 · 1 year ago
Text
Tumblr media
Ne kadar çok seversen
O kadar derinleşir yaraların
Çok sevmelerin zamanı değil artık
Sevip kavuşmayı beklemenin devri değil bu devir
Bir selama muhtaç kalmıyor artık kimse ve bir selamla güneş doğmuyor kimsenin yüreğinde
Elle yazılmış mektupların kıymeti kalmadı
Saklanmıyor artık kitap sayfalarının arasında mektuplar
Kimsenin ardından yas tutulmuyor
Ayrılığın acısı yılları bulmuyor
Şarkılarda aranmıyor şiirlere yazılmıyor artık kaybedilenler
Dokunmadan sevilmiyor
Görmeden taşınmıyor kimse yüreklerde
Sevdaya dahil değil artık hiçbir şey
Sadık kalınmıyor verilen sözlere
Yeminler kolayca bozuluyor artık
Emekle kazanılmıyor artık sevdalar
Kimse bir Cemal Süreya gibi sevmiyor kadınını
Ve kimse bir Piraye kadar gururlu ama sevdasına sadık kalamıyor..
Çok sevmelerin devri kapandı Dosttum..
Tumblr media
14 notes · View notes
aynodndr · 7 months ago
Text
Ne kadar çok seversen, o kadar derinleşir yaraların.
Çok sevmelerin zamanı değil artık..
Sevip kavuşmayı beklemenin devri değil bu devir.
Bir selama muhtaç kalmıyor artık kimse ve bir selamla güneş doğmuyor kimsenin yüreğinde..
Elle yazılmış mektupların kıymeti kalmadı, saklanmıyor artık kitap sayfalarının arasında mektuplar..
Kimsenin ardından yas tutulmuyor, ayrılığın acısı yılları bulmuyor..
Şarkılarda aranmıyor, şiirlere yazılmıyor artık kaybedilenler..
Dokunmadan sevilmiyor, görmeden taşınmıyor kimse yüreklerde..
Sevdaya dahil değil artık hiç bir şey.
Sadık kalınmıyor verilen sözlere, yeminler kolayca bozuluyor artık.
Emekle kazanılmıyor artık sevdalar..
Kimse bir Cemal Süreyya gibi sevmiyor kadınını.
Ve kimse bir Piraye kadar gururlu ama sevdasına sadık kalamıyor.
Çok sevmelerin devri kapandı.
Az sevip çok sevişmelerin devri, ağız dolusu sevip hissetmeden dokunmaların devri, gidenin hoşça kaldığı gelenin hoşgeldiği devir bu devir.
Güzel sevenlerin kendini çirkin hissettiği, çirkin sevenlerin kendini güzel zannettiği zamanı..
Gidenin acısını gelenle kapatmanın zamanı..
Eski aşklara özenerek yaşayıp, Aşkı kirletmenin zamanı şimdi...!
~
Pınar Kılıç
2 notes · View notes
aykoza · 2 years ago
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
şifâ,biliyorsun ki karanfilim kaybedilenler arasındadır
20 notes · View notes
aslindabenyogumlll · 1 year ago
Text
Sesin titrer konuşmaya çabaladığında ardarda
Oysa kim istemez ki, her gün ilkbahar günü?
Şiirler yazmak, izleyip kırmızı gülü
Akan saatler, beraberinde götürür ömrü
Kalan sağlar senindir, kaybedilenler ölü
3 notes · View notes
1siirsever · 9 months ago
Text
Çok sevmemeli kimseyi
Böyle Sevdaların zamanı değil çünkü
Hele ki Sevip de Sevdası uğruna ölebilen o eski zamanlardan hiç değil
Ne bir selamı kaldırır oldu, ne de doğru bir kelam Sayar oldu bu devrin insanları
Bir merhaba ya sığdırır olduk Duygulardan yoksun insanlığımızı
Bir mesaja gelen naber lere sevinir olduk çaresiz!
Mektuplarımız vardı mesela, elle yazılan
En sevdiğimiz kitabın sayfa aralarında!
Gidenin ardından yas tutulmuyor, ayrılık acısı birkaç hafta dahi sürmüyor
Ne şarkılarda aranır oldu gidenler, ne de şiirleri konu oldu kaybedilenler
Sevmeyi bilenlerin değer görmediği, sahte Sevdaların omuzlarda taşındı Zavallı bir devir
Giderlerin acısını gelenlere kapatan bir devir.
12 notes · View notes
yalnizlikomurboyu · 1 year ago
Text
Gitmeyin işte, eğer canımı yakacaksa çıkmayın hayatımdan. Bir şeyler yarım kalacaksa hiç başlamasın hatta. Sevmeyin mumları biriyle ya da çiçekler size umudu besletmesin. Neden diye sormayın, kaybedilenler kağıtlara sığmaz. Anlatmamı beklemeyin benden dilim dönmez, karıştırırım. Umut ettiğiniz hayaller var ya hepsi yaşanır elbet, yaşanır ama o insan hayatınızda olur mu bilmem. Belki yazdıklarıma bakıp gülersiniz, gülün. Hayatım yeterince gülünç zaten. Unutmamanızı istediğim bir şey var, en güzel çiçekler de soluyor hatta sönmez dediğimiz mumlar da sönüyor.
5 notes · View notes
hevalxx · 2 years ago
Text
YouTube'da "Karsu, depremde kaybettiği kuzeni için ve depremde kaybedilenler anısına söylüyor..." videosunu izleyin
youtube
3 notes · View notes
kokchapress · 18 days ago
Text
Gazze'deki Savaşın Korkunç İstatistikleri
Gazze Hükümeti Enformasyon Bürosu, Siyonist rejimin Gazze Şeridi’ne karşı yürüttüğü savaş sırasında yaşanan kayıplar ve zararlar hakkında çarpıcı istatistikler yayınladı. Bu istatistikler, savaşın boyutlarını ve sivil halk üzerindeki etkilerini gözler önüne sermektedir. Kayıplar ve Zararlar: Genel Kaybedilenler: Toplamda 56.289 şehit, 11.160 kayıp, ve 45.129 yaralı hastanelere…
0 notes
seslimeram · 1 month ago
Text
Fark Edilmeyen Kayıp...
Tumblr media
Yıkıcılığın aralıksız kılındığı bir sahnede kaybedilenlerin farkına varılamıyor artık. Açık bir halde kopan gürültü, çıkarılan her tantananın ortasında yok edicilik bir tavır kılınıyor. Bu tavra dönüştürülürken o yıkıcılık, cerahat her yeri kuşatıyor anbean. Denklemler daim bir halde tarumar ediliyor. Yaşamın olağan, sıradan insanın abecesi olagelen her şey belli bir biçimde zehirleniyor. Hayatın yolu, yönü muktedirle kesiştiği odaklarda tarumar edile geliyor. Yeknesak, siyasi primitif bir olgu olarak demirbaş ilan ediliyor. Ne kimse bu hali sorguluyor, ne de ol yeknesak tarumar ediciliğin, yıkıcı hallerin yekununda her nasıl yarın söz konusu edilecektir, bunu dert ediyor. Ne bunca lalettayin olagelen tehdit döngüsünden bir ülkeye varılabilir mi mesel ediliyor ne de karanlık çağın girift / zift / katran karası hali sorgulanıp bunu sonlandırmak için mücadele var edilebiliyor. Herkesin bir biçimde görüp imlediği, yaşamında taşıdığı o tanımı alt etmeye çabaladığı, onun alaşağı olunması adına çaba sarf edilen bir düzlemde yıkıcılık muktedirin de tek yönünü bildiriyor. Cerahat hali, ekseninde yol, yön hiçe yazılandır. Hayat bitimsiz bir tahayyüller toplamında muktedirin o insafına terk olunuyor. Devlet dili, aklı bâki kalan, her şey ve herkes gelip geçici, tüm o sıradan insanlar ise hiç kılınırken, bildirilirken muktedirin var ettiği yegane şey daha açık, kalıcı bir çürümedir. İstikamet her neresidir?
Cerahat ile cürmün peş peşe hallerinde yeknesak, doğrudan ve kalıcı bir tahakküm varlığı kesintisiz ilan olunur. Ülkenin vardığı eşik, demokratikleşme iddiasından, eşit yurttaşlığa, hakların tanziminden adaletli / hakça bir kazanım / bölüşüme, asgari ücretten yaşamdaki en ufak bir biçimde kaile alınmayan gündelik dertlere hepsini hep birden alt eden, boğan, yutan bir mekanizmayı imgeler. Doymak nedir bilmeyen oburlukla birlikte cürmün ardıl sıra var edildiği ülkenin gerçekliği karşımıza çıkar. Ne eksik, ne mübalağa. Yirmi iki yılın ardından ulaşılan merhale dahilinde ne demokrasi tahayyülünün dert, ne ülkenin bu kadar afaki bir biçimde sıradanını göz ardı eden bir menzile dönüşebileceği rivayet olunurdu. Ol kesintisiz iktidar şablonu gün geçtikçe yakalanan iktidar gücü, hevesi, tahayyülü ile başta baş efendi olmak üzere hepsinin bir biçimde ortaklaşa var ettiği bir cendere imgesini açık, yalın bir biçimde bina eder. Her şekilde yenileniyor, güçleniyor ülke denilip dururken asıl meselin içten içe, dıştan dışa topyekun bir memleketi kurucu önder ve sonrasında yıllarca süre giden o tek parti rejimi gibi nihai bir dönüşüme tabi tutmak olduğu kesintisiz ilan olur. Bu tahayyülü var edebilmek bunu bir sabit kılmak adına, hürriyetin, eşitliğin, adalet ile birlikte hakkaniyetin köküne kibrit suyu dökülür. Her yerde, her şekilde, bir süreliğine değil tastamam kesintisiz her güne içkin bir yıldırı iklimi kaybedilenler fark edilemeyecek kadar paralize edilerek varılan bir ülke! Bu mudur yeni Türkiye!
Gazete Duvar’dan, Duygu Kıt’ın haberini aktaralım: “25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü dolayısıyla Dersim Kadın Platformu bugün Dersim'de eylem düzenledi. Platformun çağrısıyla Sanat Sokağı’nda toplanan kadınlar, kayyım tarafından beton bariyerlerle çevrilen belediye binasına yürüyüş düzenledi. Kadınlar kayyım bariyerleri önünde, "Şiddete de kayyıma da boyun eğmeyeceğiz" dedi.
Kadınların eylemine eski HDP Milletvekili Sebahat Tuncel, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanı Çiğdem Kılıçgün Uçar, DEM Parti Dersim Milletvekili Ayten Kordu, DEM Parti Grup Başkanvekili ve Kars Milletvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit, Emek Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve Antep Milletvekili Sevda Karaca destek verdi.
'38'i Yapan Zihniyetle Kayyım Atayan Zihniyet Aynıdır'
Bariyerler önünde platform adına konuşan Çağla Yolaşan kayyım uygulamasının kadın düşmanı bir uygulama olduğunu belirterek 'Kayyım atanmasaydı bugün belediye bünyemizde Kadın Müdürlüğü kurulduğunun duyurusunu yapacaktık" dedi. Yolaşan'ın ardından söz alan DEM Parti Grup Başkanvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit şunları söyledi: "Gasp edilen belediyemizin önüne utanç duvarları çekilen, beton bariyerlerle halka kapatılan Dersim Belediyesi'nin önünde bir başka şiddet biçimi olan kayyımı konuşuyoruz. Bugün de AKP MHP iktidarı zorla, hukuksuzlukla demokrasiye darbe yaparak ayakta kalmaya çalışıyor. Bu ülkenin muktedirleri zulümden geri adım atmak istemiyorlar. 38'i yapan zihniyetle bugün Kürdistan'ın dört bir tarafına kayyım atayan zihniyet aynıdır."
'Halk İradesi Gasbı En Büyük İnsanlık Suçudur'
Beton bariyerlerinin önünde yapılan açıklamanın ardından kadınlar kayyıma karşı nöbet tutulan Seyit Rıza Meydanı’na doğru yürüyüş geçti. Burada söz alan eski HDP Milletvekili Sebahat Tuncel Dersim Belediyesi Eş Başkanı Birsen Orhan'ın hukuksuzca ifadesinin alınmasına tepki göstererek şöyle konuştu: "Halk Cevdet başkan ve Birsen başkanı kendi iradesi olarak göstermiştir. Biz halk iradesinin gaspının en büyük insan hakları ihlali olduğunu, insanlık suçu olduğunu ifade ediyoruz. Bu sadece Kürtlerin meselesi, sadece Dersim'in meselesi değil hepimizin meselesi. Gerçekten demokratik bir yaşam istiyorsak o zaman hepimiz itiraz edeceğiz. Seçtiğimiz belediyelerimize sahip çıkacağız."
'Kayyım Politikaları Sadece Belediyeleri Değil Hayatımızı Gasp Ediyor'
Tuncel'in ardından söz alan Emek Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve Antep Milletvekili Sevda Karaca ise, "Biz yaşamlarımız için, şiddete uğramamak için, çocuklarımızın geleceği için, bu ülkede bir gelecek olsun diye her gün direniyoruz. Ve şimdi de şiddetin en büyük faili olan AKP iktidarının o şiddete yeni bir halka eklediği kayyum politikalarına karşı direniyoruz. Dersim kadınları kayyum politikasının ne demek olduğunu gayet iyi biliyor. Bu kentte işsizliğin tavan yaptığı, kadın intiharlarının arttığı, çocuk istismarlarının önlenmesi için kadınların mücadeleyi yükselttiği, üniversiteli genç kadınlar devletin en büyük savaş aygıtı olan kolluk güçlerinin şiddetine uğramasın diye, birlikte mücadeleyi yükselttiği zamanlarda kayyumun aklını taşıyanlar kayyum eliyle kadınların karşısına dikilmişlerdir. Biz kayyum politikalarına sadece seçme ve seçilme hakkımızı gasp ettiği için değil hayatımızı gasp ettiği için öfkeliyiz" ifadelerini kullandı.
Eylem Demokratik Alevi Dernekleri Eş Genel Başkanı Kadriye Doğan’ın konuşmasının ardından sona erdi.”
Yıkıcılığın aralıksız kılındığı bir zeminde kaybın her ne olduğu fark edilmesin diye binbir takla atılıyor. Dersim’de Kadınların var ettiği ses, itiraz nüvesi ortadayken seçilmiş olan, Dersim Belediyesi Eş Başkanı Birsen Orhan, önce ifadeye sonra savcılığa sevk edilir. En nihayetinde “ev hapsi” ile serbest konulur. 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele ve Dayanışma günü öncesinde var edilen o suç silsilesi, derdest etme çabası dahi her nasıl bir yıkıcılık ekseninde dört dolanan bir ülkede olduğumuzu imgeler. Tümüyle gündemin en altına itilmeye çabalanan, bir biçimde yok sayılan bu ülkedeki en büyük ikinci nüfusun en önemli ses veren makamına ait seçilmişlerdir. Haklarından feragat etsin istenir. Adalet mefhumuna dair kafa yorulmasın beklenir. Kılıfına uydurmaya gerek duymadan aralıksız var edilen tahakküme boyun eğmeleri tavsiye olunur. Altı belediye gitmiş bir tanesinin daha, hemen sonra bir tanesinin daha elden gitmesine eyvallah edilmesi salık verilir. Böyleyken, böyle. Bir girdap hali ki yıkıcılık aralıksız kılınırken, kaybedilmiş olana dair en ufak bir tahayyüle geçit bıraktırılmaz. Yaygın medyanın hepsinde birden bir biçimde var edilmiş yok saymalar, onca insanın hakkının yenmesine rağmen kayyım güzellemeleri birkaç satırlık yerlerine valiler, efendinin uygun gördükleri atandı haberleri, gerisi fos!Yıkıcılığın aralıksız kılındığı bir sahnede kaybedilenlerin farkına varılamıyor artık, bu hiç sorgulanmasın isteniyor. Gerilemeye devam diyen, demokrasiden zaten uzaklaşmış olagelen bir sahnenin geleceğinin çok daha karanlık kılınmasının bilmiyoruz kaçıncı kere teşebbüsüne devam olunuyor, hayat sahiden de hiç ediliyor artık. Ezberlerin arasında daha önce görmediğimiz yıkımlar için yollar aranıyor. Yeniden ve yeniden katran karasına esir bir ülke için adımlar atılıyor. Görüyor musunuz?
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2024
Görsel: Ellerimin Derisi, 1987-2022 – Vahap AVŞAR – Argonotlar
Meramda Paylaşılan Haber
Kadınlardan Kayyım Protestosu: '38'i Yapan Zihniyet İle Aynı' - Duygu KIT - Gazete Duvar https://www.gazeteduvar.com.tr/kadinlardan-kayyim-protestosu-38i-yapan-zihniyet-ile-ayni-haber-1737605
0 notes