#kara haber
Explore tagged Tumblr posts
Text
"Gel de şeriat isteme"!
Bu kadın cinayetleri ne zaman bitecek?!
Boşanmak isteyen karısını öldürdü.
Barışma teklifini kabul etmeyen karısını öldürdü.
Hem çocuklarını öldürdü hem karısını öldürdü...!
"Artık hırsızlık mesleği masum kaldı"!
Artık dolandırıcılık masum kaldı bunların yanında!
Hele son günlerde haber kanallarında hepimiz izliyoruz katil doktorlar çetesini...
Akıl alacak gibi değil, nerede kaldı hipokrat yemini!?
Hiç mi içinizde birinizin çocuğu yok!
O masum bebekleri öldürürken hiçbir kendi çocuklarınız aklınıza gelmedi!
Nasıl nasıl kıydınız masum bebelere!
Nasıl engelli bıraktınız o güzel bebeleri!
Sırf sigortadan daha fazla para alabilmek için yapılan bu vahşeti aklım almıyor!
Çoğunuzun da aklı almıyor biliyorum!
İnsanlarda din iman Allah korkusu kalmamış!
Haber dinleyesim gelmiyor.
Hep kara haber!
Sadece bizim ülke mi? Bütün dünya öyle.
Hep zaman kötü denir ya yanlış insanlar kötü!
İnsanlar vicdansız!
İnsanlar merhametsiz!
"İşte bu yüzden şeriat istiyorummmm"!
Umarım gün yüzü görmezsiniz geberinceye kadar zindanlarda çürürsünüz!
35 notes
·
View notes
Text
MUSIC FOR LIFE (Español)
Intérprete: Kurosaki Ranmaru (CV. Suzuki Tatsuhisa)
Album: QUARTET NIGHT SOLO BEST ALBUM Kurosaki Ranamru“MUSIC FOR LIFE”
Fecha de lanzamiento: 3 de julio 2024
MUSIC FOR LIFE MÚSICA PARA LA VIDA
爆ぜるBeating, Nakedness 勢い上等 Throw away Hazeru beating, nakedness ikioi joutou throw away Latidos explosivos y desnudez, deshazte de ese gran ímpetu
そんな風に 自分本位に Sonna fuu ni jibun honni ni Se egoísta de esa manera
振る舞ってきた数だけうまく Furumattekita kazu dake umaku Me he portado bien por bastante tiempo,
今ならきっともっと大胆に Ima nara kitto motto daitan ni Así que a partir de ahora puedo ser más atrevido
本音をぶつける方法は There must have been more Honne o butsukeru houhou wa there must have been more Debe de haber más formas de expresar mis verdaderos sentimientos
「誰かのため」なんて 舌先三寸だろう? “Dareka no tame ” nante shitasakisanzun darou? Algo como “por alguien”, ¿no es pura palabrería?
そんな風に 思った過去も Sonna fuu ni omotta kako mo Pero incluso en el pasado pensé así
今では喜びが溢れて Ima de wa yorokobi ga afurete Ahora estoy lleno de alegría
嘘も何もなくまっすぐに Uso mo nani mo naku massugu ni Avanzo hacia adelante, sin mentiras
強く意味を持って おまえの元へ Tsuyoku imi o motte omae no moto e Y con un fuerte significado que vuelve a ti
人はなぜ歌を歌い 愛するものへと想い紡ぐのか Hito wa naze uta o utai aisuru mono e to omoi tsumugu no ka ¿Por qué la gente canta y crea vínculos con aquello que ama?
答えは It's only inside me Kotae wa it’s only inside me La respuesta sólo está en mi interior
建前で飾らなきゃ 自信も持てないそんなプライドは Tatemae de kazaranakya jishin mo motenai sonna puraido wa Teniendo que aparentar y con un orgullo con el que no puedes tener confianza,
全部捨てても構わない そこから始まる明日がある Zenbu sutete mo kamawanai soko kara hajimaru ashita ga aru No importa si tiras todo por la borda porque hay un mañana que empezará a partir de ahí
Music saves people's soul もう知っているから Music saves peoople´s soul mou shitteiru kara Porque ahora sé que la música salva el alma de las personas
重たいコンプレックス ふてくされりゃ吠えて Omotai konpurekkusu futekusarerya hoete Teniendo un complejo pesado y ladrando si estás de mal humor,
満たされない満たしきれない Mitasarenai mitashi kirenai No estarás satisfecho ni podrás satisfacerte
だけどだからこそ俺らしく Dakedo dakara koso ore rashiku Es justo por eso que quiero ser yo mismo
それすら受け止めれば魅力 Sore sura uketomereba miryoku Y al aceptarlo me vuelvo más encantador
全力解放 人生は Let's go while having fun Zenryouku kaihou jinsei wa let’s go while having fun Libera todo tu poder que la vida es sobre ir mientras nos divertimos
届けShouting, Follow your heart 跳ね返る声 Empowers me Todoke shouting, follow your heart hanekaeru koe empowers me Gritandote, sigue tu corazón y la voz que vuelve a mí me fortalece
知らなかった自分を知った Shirinakatta jibun o shitta Descubrí una parte de mí que no conocía
この先何が待ってるのか Kono saki nani ga matteru no ka Puedes disfrutar incluso si no sabes
わからなくても楽しめるさ Wakaranakute mo tanoshimeru sa Qué es lo que te espera más adelante
歌い続け刻む Make up my mind Utai tsuzuke kizamu make up my mind Decidí continuar cantando y dejando huella
人はなぜ歌を歌い 愛するものへと想い紡ぐのか Hito wa naze uta o utai aisurumono e to omoi tsumugu no ka ¿Por qué la gente canta y crea vínculos con aquello que ama?
答えは It's only inside me Kotae wa it’s only inside me La respuesta sólo está en mi interior
新しくさらけ出し 褪せることのない生き様で挑め Atarashiku sarakedashi aseru koto no nai ikizama de idome Haz una nueva revelación, desafíate con una vida que no desaparece
夢中で Continue pursuing Muchuu de continue pursuing Y sigue persiguiéndola con entusiasmo
建前で飾らなきゃ 自信も持てないそんなプライドは Tatemae de kazaranakya jishin mo motenai sonna puraido wa Teniendo que aparentar y con un orgullo con el que no puedes tener confianza,
全部捨てても構わない そこから始まる明日がある Zenbu sutete mo kamawanai soko kara hajimaru ashita ga aru No importa si tiras todo por la borda porque hay un mañana que empezará a partir de ahí
Music saves people's soul もう知っているから Music saves peoople´s soul mou shitteiru kara Porque ahora sé que la música salva el alma de las personas
Si te gusta mi trabajo, considera apoyarme en ko-fi nwn PV Apoya comprando el original
8 notes
·
View notes
Text
Ayyyy yeni şarkı gelmişş🫠🫠🫠
Kara gönlüm sevdalanmış
Dünyadan bi haber
Seviyorum var mı bilader
...
12 notes
·
View notes
Text
Kara gönlüm sevdalanmış, dünyadan bi haber
Seviyorum, var mı bilader?
#keşfet#winter#sözler#halimiz duman#duman#darmaduman#siyahkadarsonsuz#beyzaalkoc#siyahabulandim#yeni#keşke yanımda olsan#0km#siyahkadın#aşk nerden nereye#nerdesin#fyodor dostoyevsky bsd#fypシ#dyke#funny#fypage#fyp#fypツ#tumblr fyp#romantizing life#10000 likes#lycra#5000 likes#1000 likes#little prince#i love you
17 notes
·
View notes
Text
01 Kasım 2017
Can parçam.
Bundan önce yazdığım mektuba bir cevap beklemiyordum tabi ya , gene de…
İyi olduğunu duymak için nasıl da sabırsızlanıyorum bilsen!
Ama kara haber tez duyulur diyerek, inandırmaya çalışıyorum kendimi iyi olduğuna.
Her sabah “Bugün bir haber alırım inşallah!” düşüncesiyle kalkıyorum ama..
Neyse can özüm, bilirsin az biraz panikliyimdir.
Hele ki konu sen olunca, şekerli bir kahvenin telveleri arasında, senin uzun hayat yolunu görmeyi dilerim kendi fincanımda.
“Papatya Fallarını mırıldanarak teker teker koparırım yapraklarını bir papatyanın. İyi değil
iyi değil…
Seviyor- sevmiyor tartışması yapamam ki şu halimle!
Bütün kırılganlığım, kırgınlığım eriyip gidiyor yaz güneşinin altındaki iki kalıp buz gibi…
Hoşuma gitmeyen, tahammül edemediğim şeyleri bile yok saymaya hazırım, o kadar yani!
Ama “aşk” deyince dillenen ben, önce bir rekakete tutsak oldum, sonrasında lâl oldum.
Sen nasılsın bilmezken, şiir de yazamam ki! Ancak yazmayı pek de düşünmediğim mektubuma devam edebilirim.
Ne zaman ki hala aynı dünyanın oksijenini tükettiğimizi öğrenirsem, o dünyanın göklerindeki en parlak gökkuşağı doğar gözlerimde.
Son on yıldır yağmış yağmurların tümünden çok yaş akmıştır çünkü o gözlerden..
Demem o ki, sevmesende olur
Ama arada bir “Yaşıyorum hala.” deyiver bana!
Bunu duyana kadar ve sonrasında duacınım can özüm..!
Selam eder hasretle gözlerinde öperim.
144 notes
·
View notes
Text
Hz Eyüp’ün Sabrı
Hz. Eyüp’ün tıkır tıkır giden işleri ilk kez hayvanlarının peş peşe hastalanmaya başlamasıyla bozuldu. Kısa süre içinde koca sürüden bir tek sıska inek, bir tek kara keçi kalmadı; hepsi telef oldu.
İnsanlar Eyüp’ün bu duruma ne diyeceğini merak ediyor; ağzını yoklayarak:
"–Nedir bu başına gelenler” diyor ah vah ediyorlardı.
Eyüp peygamber yüksek ahlakından ödün vermeksizin:
"-Allah verdi; Allah aldı; her şey O’nun değil mi” diyordu.
Eyüp Peygamber hayvanlarını kaybetti ama sabrını ve metanetini kaybetmedi.
Belalar geldiğinde aile ve akrabalarıyla gelirmiş… Eyüp Peygamber bir gün dışarıda işleriyle meşgul iken acı bir haber aldı. Ani bir sarsıntıyla evleri yıkılmış, tüm çocukları göçük altında kalmıştı. Yıkıntıdan sağ kurtulan yalnızca karısıydı.
Hz. Eyüp’ün gözleri evlat acısından kanlı yaşlarla doldu; ama ‘sabır’ dedi.
Eyüp Peygamber çocuklarını kaybetti ama sabrını ve metanetini kaybetmedi.
Belalar henüz bitmemişti. Hz. Eyüp’ün vücudunda yaralar çıkmaya başladı. Küçük küçük çıbanlar, gün geçtikçe büyüdü; bütün vücuduna yayıldı. Eyüp Peygamber hekimlere gitti, ilaçlar kullandı ama nafile… Yaralar iyileşeceğine azıyordu. Eyüp Peygamber’in hastalığı arttı. Artık çalışamadığı için elde avuçta ne varsa hepsini tüketti. Karısı ona bakıyor, evi geçindirmeye çalışıyordu.
Eyüp Peygamber’in yaraları çok fenalaştı. Hastalığının bulaşıcı olması ihtimaline karşı kimse onun yanına yaklaşmak istemiyordu. Eyüp Peygamber yapayalnız kalmıştı. Acı ve ıstıraplar içindeydi… Allah’a dua etmeye ve O’ndan sabır istemeye devam etti. Ama artık bırakın vücudunu hareket ettirmeyi, dudaklarını kıpırdatacak takati kalmamıştı.
Bir insanın başına gelebilecek her türlü felaket ve müsibet, onun başına gelmişti ve o, tıpkı sağlıklı ve varlıklı günlerinde olduğu gibi Allah’tan uzaklaşmamış, O’na olan bağlılığını ve güvenini kaybetmemişti. Hz. Eyüp imtihanını başarıyla geçmiş ve insanlara örnek bir kul olmuştu.
Eyüp Peygamber sağlığını kaybetti ama sabrını ve metanetini kaybetmedi.
Hastalığının şiddetlendiği bir anda:
"Ey Rabbim!” diye dua etti. Halim sana malumdur. Adını anamayacak kadar hastayım! Ey Şifa Veren! Şifana muhtacım…”
Yüce Allah, kulundan hoşnuttu. Eyüp Peygamberin makamını, katında daha da yüceltti. Ona:
"–Ayağını yere vur” diye vahyetti. Eyüp Peygamber güçlükle ayağını kaldırıp indirdi. Ayağını indirdiği yerden berrak bir su kaynamaya başladı. Eyüp Peygamber o suyla yaralarını temizledi. Yaraları kısa sürede kuruyup kayboldu; sudan doyasıya içti, içindeki dertler şifa buldu. Eyüp aleyhisselam, hastalanmadan önceki sağlığına tez zamanda kavuştu. Sağlığını kazanan Hz. Eyüp, servetini de yeniden kazandı. Böylece o, refah ve sağlık içindeyken Allah’ı unutmadığı gibi, yoksul ve hastalıktayken de O’na küsmedi, isyan etmedi. Böylece Eyüp aleyhisselam, Allah’ın sadık ve sabırlı bir kulu olarak tarihe geçti.
Rabbim;
dertlerle, sıkıntılarla, hastalıklarla mücadele eden herkesi Eyüp aleyhisselamın imanı, sabrı ve metanetiyle donat.🤲
25 notes
·
View notes
Text
LÜTFEN DİKKAT
OKUMANIZDA FAYDA VAR.
Geç bir vakitte, Messenger’e gelen mesajı ve mesajı gönderen kişiyi görünce, ekranın karşısında kala kaldım.
Mesaj yazan daha on beş, on altı yaşlarında küçücük bir kızdı ve “Benimle arkadaş olur musun?” diye yazmıştı.
Tekrar şaşkınlıkla saate baktım.
Bu saatte, bu kızın yatağında olması gerekmiyor muydu?
Onu sosyal medyada arkadaş aramaya kadar iten yalnızlık nasıl bir yalnızlıktı?
“Merhaba kızım.” dedim. “Öncelikle yaşını öğrenebilir miyim?”
“On beş.”
“Ben kaç yaşındayım, biliyor musun”
“Hayır bilmiyorum.”
“Ben de elli yaşındayım ve hemen hemen senin kadar bir kızım var. Kusura bakma ama böyle geç bir saatte, internette arkadaş aramana çok şaşırdım.”
Önce bir süre cevap gelmedi.
Ardından “Ben çok yalnızım.” diye yazdı.
Bilmiyorum neden ama o anda içim acıdı.
Ben kalabalığı da yalnızlığı da çok iyi bilirim. Gel gelelim, bir çocuğun kendini bu denli yalnız hissetmesi bana çok farklı gelmişti.
“Annen baban neredeler?”
“Uyuyorlar.”
“Peki, sen neden uyumuyorsun?”
“Konuşmak istiyorum.”
“Ne üzerine?”
“Fark etmez. Ne olursa artık.”
Bu sefer de ben sustum bir süre.
Ne yazayım diye kara kara düşündüm önce.
“Annenle ve babanla konuşsan daha iyi olmaz mı kızım? Bak bu saatte, sosyal medya da, karanlık sokaklara benzer. Karşına kimin çıkacağı belli olmaz. Belki sana yaşlı bir adamın abartısı gibi gelecek ama inan seni üzerler.”
“Ben de çok isterim annemle, babamla konuşmayı ama onların hiç vakitleri yok ki. Hep çok yoğunlar. Hep gelenimiz gidenimiz var. En ufak bir şey sormaya kalksam, kızıyorlar bana. Mesela bugün okulda bir çocuk beni merdivenlerden aşağı itti. Sonra da küfür ederek yanımdan geçti gitti. Okuldan eve gelir gelmez bunu anlatayım istedim ama annem telefonda arkadaşıyla konuşuyordu, babamsa bilgisayarının başındaydı. Konuşamadım. Sustum.”
Sohbet derinleştikçe, karşımdaki zavallı kızı daha iyi anlıyordum.
Adını hatırlamıyorum. Bir yazardı sanırım. Şöyle demişti.
“Yalnızlık, yanında kimsenin olmaması değildir. Yalnızlık, yanında seni dinlemeyenlerin, anlamayanların ve sevmeyenlerin olmasıdır.”
Kız gerçekten çok yapayalnızdı.
Yoksa neden gecenin en karanlık saatlerinde, içinde bir umut kırıntısıyla, arkadaş peşine düşsün?
İyi de,
Ya ona denk gelen ben değil de, başka biri, başka niyetleri olan bir herif denk gelseydi. Ve kız da o herife inansaydı, onunla sohbet etseydi, hatta daha da ileriye gidip buluşmaya, görüşmeye kalksaydı.
Aklıma küçücük yaşlarında tecavüze uğrayan, işkence gören ve öldürülen kızlar geldi.
O kızların gözlerini hayal ettim.
Umutlarını, düşlerini, gülüşlerini düşündüm.
Sanki kalbime bıçak saplanır gibi oldu.
Ya bu kız da…
“Ah güzel kızım. Seni anlıyorum. Yalnız şunu unutma lütfen. Benim yaşımda olan erkeklerin seninle paylaşacak çok şeyi olmaz. Hele de bu kirlenmiş, kimin ne olduğu bilinmeyen, kötülüklerin fır döndüğü sosyal medyada hiç olmaz. Senden ricam, lütfen şimdi yatağına git ve güzelce uyu. Yarın sabah uyandığında annene ya da babana bu gece benimle yaptığın sohbeti anlat…”
Sözümü kesti.
“Hayatta olmaz. Çok kızarlar bana.”
“Kızsınlar” dedim. “Sen yine de anlat. Onlara de ki, Tamer amca diye biriyle tanıştım. O bana dedi ki ‘Bütün işler bekler ama çocuk kalbi beklemez.’ Ve selamlarımı ilet.”
Durdu, düşündü ve “Tamam söz söyleyeceğim.” dedi.
Birbirimize iyi geceler diledik ve ayrıldık.
Sonra bir haber alamadım.
Baktım hesabını da kapatmış.
Şimdi nerededir, kiminledir, hala yapayalnız mıdır?
Bilmiyorum.
Bildiğim tek şey var.
Bu yüzyılın asıl bahtsızları çocuklarımızdır.
Onlar boyunlarından büyük bedeller ödeyerek büyümeye çalışıyorlar.
Sevgisiz bireyler, sevgisiz toplumlar, şiddet, ölüm, savaş, tecavüz, taciz, hastalıklar, ekonomik sıkıntılar, internet, telefon, bilgisayar oyunları, tüketim çılgınlığı ve kalabalık yalnızlıklar.
Onlar,
O çocuklar yürekleri ağlaya ağlaya büyüyorlar.
Neresinden tutacağız, neresinden tutup da çocuklarımızı düştükleri yerden kaldıracağız?
Kimse bilmiyor.
Ve bilmemek bizi dirhem dirhem öldürüyor.
N’olur, çocuklarımızı gece yarıları kimseye “Benimle arkadaş olur musun?” yazdıracak kadar yapayalnız bırakmayalım. Varsın paraları, işleri, güçleri, evleri, kredileri, taksitleri, dolarları, altınları onların olsun. Hepsinin canı cehenneme..!🙏🙏💖💖
Yadigâr Gidici
7 notes
·
View notes
Text
Kara gönlüm sevdalanmış dünyadan bir haber
Seviyorum var mı bilader
Kem gözler seyre dalmış balkondan mı bakar
Bu ne içim hallermiş böyle
İçimde aşk var ve muhtelif hazlar
Beni bulamazlar, bu aralar
Ecinni gözler
Ayrılığımı bekler
Ama bulamazlar bu aralar
5 notes
·
View notes
Text
Gece yarısı. Son otobüs.
Biletçi kesti bileti.
Beni ne bir kara haber bekliyor evde, ne rakı ziyafeti.
Beni ayrılık bekliyor.
Yürüyorum ayrılığa korkusuz
ve kedersiz...
10 notes
·
View notes
Text
🗣️ Mehdi veya Mesihi Neden Anadolu'dan Çıkarmak İstiyorlar
Yaşananları deşifre etmeden kiminle nasıl mücadele edeceğimizi çözemeyiz.
Dijital peygamberler neden sosyal ağlarda vahiy yayar gibi gelecekten haber dağıtıyorlar?
Mehdi ve Mesih getirmek isteyenler Yahudi ve Hristiyanlar kendilerini yaratan yerine koyarak bunu meşru hale getirmek için de dini kullanarak yaratan bize bu toprakları vaad etti diye yaratanın, sam'ın çocuklarının peygamberi İbrahim ile pazarlık yaptığını iddia edecek kazar azmış yahudilerin bunu yapmak için gerekirse bütün dünyayı yakmayı, tüm canlıları öldürme yetkileri olduğu inancı ile saldırıya geçtiklerini artık anlama ve bu azgınlığı insanlık adına durdurmak gerektiği kapıya dayanmıştır.
Hedefte çünkü Anadolu'nun toprakları da var.
Bu savaşa son savaş armegeddon diyorlar.
Yaratan bu toprakları onların inancına göre onlara ibrahim ile sözleşme yaparak vaad ettiğine inandıkları için de gözleri adeta dönmüş durumda.
Bugüne kadar neden beklediler?
Çünkü Anadolu'dan Mehdi veya Mesih çıkarıldığı zaman bunu sahiplenerek onlara hizmet edecek bir toplumu yine dini siyasete alet ederek hazırlık yaptılar.
İşe yaradı mı? Kısmen! Çünkü bu topraklarda asil kan Türkler hala çoğunluk da ondan.
Yaşananlar sadece israil terör örgütü ile ilgili değildir.
Bu şımarık çocuk bu niyetin oyuncağı, karakoludur.
Bu inancın arkasında bütün Yahudi ve Hristiyanlar var. Ve devlet yönetimini ele geçirdikleri her müslüman ülke bilerek ve isteyerek göz yümüyor.
Bir tek yeryüzünde tanrının kırbacı olan Türkler hariç.
Bu durumda onları kara kara düşündürüyor.
Bu sebeple Mehdi veya Mesih Anadolu'dan çıkması gerekiyor ki bu niyetlerini sorunsuz çözsünler.
Tanrı buna engel olacak gücü Türklere verdiğini bildikleri halde kabullenmekte zorlanıyorlar.
İşin içinde yok edeceğiz derken, yok olmakta var.
Yaşananlar yaşandı yaşanacaklar yaşanacak.
Önder Karaçay
#önderkaraçay#mobbingbank#önder karaçay#mobbing bank#insan#atatürk#devrim#mahşer tufanı#zulüm#türk fırtınası#mehdi#Mesih#çıkarmak#anadolu#armegeddon#son savaş
6 notes
·
View notes
Text
Bugün köyde bir eve daha haciz geldi, traktörlerini ve tarım araçlarını aldı ziraat bankası. Köylü kazanamıyor ki. Mahmut emmi bir umut danalarını Ankara'ya götürmüştü. Getirdiği parayı da bankaya verecekti. Onun yokluğunda eldeki de gitti. Kara haber tez ulaştı tabi. Adam perişan olmuş diyorlar. Köylü diye, çiftçi diye kimse kalmadı, üretirken karın tokluğuna çalışıyoruz, iş bitince ise açlığı yaşıyoruz. Bu devlet, bu millet bizi sevmiyor. Ne yapsak suç, kime varsak evinde yok. Şehre gideriz küçümserler, doktora gideriz öyle, okula gidince de öyle, nereye gitsek hor görülürüz. Bizi kimse sevmiyor galiba. Bizi komple gömün bir gece en iyisi. Zaten kimseye faydamız da yok.
2 notes
·
View notes
Text
kaç gündür kara kara arabayı almaya nasıl gideceğimi düşünüyordum. cumartesi geldi diye haber verdiler. pazartesi akşam en erken teslim alabilirsiniz dediler. Salı akşam hem terapim hem de öğrencilerin uygulama sınavı var. o yüzden salıya bırakmak istemedim. hafta içi olduğu için iş arkadaşlarımdan kimseye de soramadım bişey. Allah ım benim neden bişey isteme kabiliyetim yok?
sonra dün akşam dernekten R. abla geldi aklıma. Ya acaba dedim sorsam gelir mi benimle. üniversiteyi orda okudu hani Samsun'u da biliyor. belki gelmek ister diye düşündüm. tabi bunu kırk kere düşündüm. ayıp olur mu filan diye de. neyse sonra bi cesaret sordum. anneme sorayım olur dedi. o kadar rahatladım ki. 😮💨 yani eve yazın Trabzon a arabayla gitmek istiyorum ama bu arabayı daha önce hiç kullanmadım ne bileyim. gerilmiştim. Allah razı olsun canım R. ablam💙. Allah'ım ne güzel insanlar çıkardın karşıma. Ne kadar şükretsem az.🥹😔
şimdi yoldayız. yeşilırmak ın kenarından geçtik. oyy nasıl özlemişim su görmeyi. dün bi deniz resmetmiştim deniz özlemiyle. çağırıyormuş demek 🤭🥰 bu akşam denizi görme ümidim var. R. abla kalalım gündüz gözüyle dönelim diyo ama ben kararsızım. Allah'ım sanırım biraz boyumdan büyük işlere kalkıştım. ondan bu kadar bunaldım. hayreyle inşallah.
sabah İ. yazmış bana. 10 gün önce fila. görüşmüştük. rüyamda seni gördüm. umreye gitmiştik diyor. ahh inşallah dedim yaa inşallah çok isterim. Allah'ım amin. gece 12 olmadan uyumuşum. 3 te 6 da kendi kendime uyandım. derin uyku diye bişeyin olduğundan haberi yok sanırım beynimin. başım ağrıyor sabahtır. sağ gözümün üzerinden aşağıya doğru inen bi sızı gibi. Sağ salim gidip dönmeyi nasip et inşallah Allah'ım.🤲🏻
bu arada yaz gelmiş. Bu durumdan muzdaribim. gökyüzünde tek tük bulut var bugün. Hala iç Anadolu sınırlarında olduğumuz için yolda çok az ağaç görüyorum hala. karadeniz in o yeşil tonlamasını özledim. döneli 2 ay oldu evet ama özleniyor işte. neyse temmuz a kadar özlemeye devam o zaman.
öyleyse dünya da sürekli hareket halinde olduğuna göre, hayırlı yolculuklar dünya (:
4 notes
·
View notes
Text
ÇOBAN YILDIZI
A) Sapları bana bırak, sen al gülleri dikensizler sanki tek kullanımlık gibiler. Gül değilde bir ürün sanki Allah kahretsin! Papatyaları sakladım senden ki sevmiyorsun, papatyalarla belki oynanan kumarlardan tiksiniyorsun. Kumral bir kar tanesisin sen yani şimdi, bağcıklarını çözdüğüm erkek çocuğu ayakkabılarında ki. Sense erkenden yenmeme müttefik olan irkintimi, uykularımda beni sıcak vadiler gibi bağrına basan şefkatlı ve şehvetli. Geceyse tazelenmişti sevgimiz, baka kalmıştı berrak cam gibi buğusuz gökyüzü ve sakinlemişti yıldızların titrekliği. O gece bir vaşak uluduğunda keyifleri yerindeydi yedi türlü kurduyla ünlü ormanda; oracıkta sen bir başına buseydin. B) Aylakca seviyorum seni, çıldırmış bir kuzgun gibi seni, irkitiyorsun bak tüylerimi. Eşini kaybetmiş çiftten teke düşmüş kuzgun gibi; başında duruyorum çünkü bekçisiyim tüm dört yolların senin geçtiğin. Seviyorum seni bir kırmızı kuşak ile bağlı, iniyorum garlara, bu sırtındır. Sen ki kaybediyorsun terli yolculuklarımı dertleniyorum, bu kara bahtımdır. C) Haydutlara dadanmışsın vaktinde sen ben kötü kadınlara meyletmiş iken. Güneş turuncu doğacağından bi haber ise ne mutlu turkuaz gökyüzümün üzerine. Toplamışsın her örgüne bir bahar çiçek, solmuşlar üzerinde ki; aman bir boşvermişlikle. Sessizliğin tekinsizdir nevresimlerimde durgun bir su gibi yansımam gelir üzerine. Seviyorum seni hayalperest bir devrimci gibi evim ayaklarının altında mevsimlerce sürsün istiyorum sevgilim, sürükle beni nahoş hikayelerinde. D) Yaralarını ver bana ki şuracığa gömeyim, ağırdır onlar en iyi ben bilirim. Uçmayasın diye tuttum seni bak eteğinden, tuttum ki gitmeyesin. Bir üflesem ay düşecekti göbeğinden, o süt beyaz omuzlarında kuzgundum ben birer “Gak” dediler, saçlarını Nisan’a salınırken. Avucuma bir peynirdi düşen E) Bazen karıştırıyorum ya, ne demekti esmer bir çocuk. Senin lügatında kaybolmuş, buz gibi rol kestiğin o çocuk. Şeker kamışından yapılma katil pembesi pamuk şeker dudağında. Alış otobüs duraklarına, alış yaz terlemelerine ve Otogar anonslarına. Bilirsin kaçta gelmiş kaçta kaçmış, bilirsin bir dolmuşun penceresinden hangi günü koklamak. Bilirsin nasıldır dizlerinde yağmur sızısı, bilirsin bir gelişin yoklaması.
6 notes
·
View notes
Text
Zahide Engin Uçar yazdı. 👇
TC Zahide Engin Uçar yazdı. 👍🙏
YEREL HALK
İngiliz Şimşek T.C. Devletini işgal ettiklerini itiraf etti. Nasıl mı?
Türklere “yerel halk” tanımını koydu. Peki İngilizlerin yerel halk tanımı nedir?
Avrupa’nın beyaz adamı Afrika’ya gitti. Sömürdü. Afrika’nın gerçek sahipleri zenciydi. Kara derili oldukları için insan olarak bakmıyorlardı. Beyaz adam için sömürdükleri ülkelerin gerçek sahipleri kara derili insanlar yerel halktı.
Avustralya’ya gittiklerinde Avustralya’da Aborjinler vardı. Katlettiler. Katlettiklerini kabul ediyorlar ama özür dilemeyi reddediyorlar. Geride çok az nüfusu kalan Aborjinlere “yerel halk” diyorlar.
Amerika’ya gittiklerinde milyonlarca nüfusu olan Kızılderili vardı. Avrupa’nın aç beyazları Kızılderililere soykırım yaptı. Hem de en ahlaksız bir biçimde. Oysa Kızılderililer bu cani ruhlu beyaz adamı el üstünde tutmuştu. Kış ayında KITAYA ÇIKANLAR AÇ KALDI. Kızılderililer onlara yiyecek götürdü. Çok yüzlü Amerikalıların Şükran Günü nedir biliyor musunuz? Kış mevsiminde kıtaya çıktıklarında aç kalırlar, Kızılderililer bunlara hindi götürüp doyurur. Kızılderili soykırımı yapan beyaz adam, o yılların anısına Şükran Günü yapıyor. Kızılderililer tepki gösteriyor. Hem bizleri öldürdünüz, bir de bizimle alay edercesine Şükran Günü mü yapıyorsunuz diyorlar.
İşte o beyaz adam Amerika kıtasının soykırıma uğrayan gerçek sahibi Kızılderililere “yerel halk” diyor.
MR. Şimşek İngiliz ve ABD vatandaşı. Bunun anlamı nedir biliyor musunuz? Mr. Şimşek İngiliz devletinin çıkarına ters bir eylemde bulunursa İngiltere tarafından yargılanır. Amerikan vatandaşı olurken ettiği yemine uymazsa yargılanır. Kırmızı bültenle aranılan bir kişi olur. Bu konumda bir kişi Türkiye’de ekonomiden sorumlu bakan yapılmışsa, Duyun-u Umumiye imaj değiştirerek işleme konmuş demektir.
*** *** ***
ÖLDÜRÜLÜYORUZ FARKINDA MISINIZ?
2006 Yılında yerli tohum yasaklandı. Çiftçi kısır hibrit tohumlara mecbur bırakıldı. Her yıl tohum, fide aldı. Tohumlar gelirken o yılın hastalığının ilaçları da tohumla birlikte gümrüklere geldi. Hibrit tohum ekilen tarlada toprak öldü.
Dr. Ümit Aktaş bir açıklama yaptı. Hibrit tohum yasası 2006 yılında çıktıktan sonra bir yıl içinde ölüm sayısı %50 arttı. Böyle giderse ülkede Türk kalmayacak diyor.
Bu açıklama beni ürküttü, ya sizi?
Bir de pandemi kumpası var. Yeniçağ Gazetesinde çıkan bir habere göre Korona Virüs kumpası dünya nüfusunu azaltmak için üretildi.
Sağlık Bakanı ve hükümetin baskısıyla insanlara nerede ise zorla aşı yapıldı. Korkunç bir algı operasyonu yürütüldü. Sonuç?
İnsanların yaşamında aşılardan önce, aşılardan sonra diye bir dönem başladı. Yaşlılar yanlış tedavi yöntemleri ile büyük oranda öl(dürül)dü. Almanya’da aşı mağduru insanlar dava açıp tazminat alıyor. Türkiye’de sürekli bir yakınımızı kaybediyoruz ama tık yok. Neden? Nedeni açık değil mi?
“YEREL HALK” diyor Mr. Şimşek… Yani, katliamlardan geriye kalanlar…
Sahi kaç TÜRK kaldık biz?
Kimsenin zoruna gitmesin bu soru. Ya da gitsin! Gerçek acıdır.
Ülke nüfusunun nerede ise yarısı kendi diline düşman, her cümlesine Arapça bir kelime sıkıştırmayı maharet sayan, kimliğini, özünü kaybetmiş HİBRİT vatandaş… Diğer yarısının yarısı da, her cümlenin arasına İngilizce kelime sıkıştırmayı maharet sayan, özünü yitirmiş sömürge kafalı vatandaş.
Yunanistan adalarımızı işgal ederken, varlık nedenini Türk düşmanlığı üzerine kurmuş bir devlete kapı bir komşu gibi gidip ekonomisine katkı sunanlar zaten milliyetini kaybetmiş demektir.
Yunanistan Pontus Soykırım yalanını meclisten geçirmişti. Bir de soykırım anıtı diktiğini basından öğrendik. Bizim Devlet Tiyatrolarımız ne yaptı? Yunanistan’ın Atina şehrinde bulunan Pire Belediye Tiyatrosu Sanat Yönetmeninin ortak proje talebine olumlu cevap verdi.
Kimse ne işgali önemsiyor, ne de soykırım iftirasını… İşte bu yüzden “YEREL HALK” aşağılaması yapılabiliyor.
2022 Yılında İzmir Kitap Fuarına katılan kıymetli yazarımız Mustafa Yıldırım gördüğü aymazlık ve ihanet karşısında şöyle haykırıyordu;
“Atina devletinin erinin İzmir’i Smyrna yaparak İngiliz zırhlısı Agamemnon ile gözdağı verdiği İzmir Kitap Fuarındaki kahırlı iki günün sonunda yıkım… İzmir’de tepkisiz kitle… Belki eskiden ‘gavur Smyrna’ değildi ama şimdi olmuş… 9 Eylül savaşın utkusu yerine soytarılığa…
Atinalılar adaları işgal etti. Zeybetiko Soyun eri, İzmir’i SMYRNA yaptı. İngiliz zırhlısı Agamemnonu yanaştırdı çirkinlik anıtı fuarına… Artık atları Belkahveden aşağıya sürme vakti yakındır.”
Ordusu dağıtılan, neyi var, neyi yok satılan bir millet… Yağmalanmış bir ülke, yağmalayanları 22 yıl alkışlamış bir halk kitlesi…
Adı silinmiş, milli kahramanları, kurtarıcısı aşağılanmış, milli bayramlarına yasak gelmiş bir millet... Bütün bu örtülü işgal, aşağılanmaya susan bir halk…
Madenleri Afrika’nın belki 50 yıl öncesinde yağmalandığı gibi vahşi bir biçimde yağmalanan bir millet… Suskun… Sanki yaşamıyor gibi… Yaşasaydı bu işgali gerçekleştirenler bu ülkede bir yıl kalamazdı.
Sahi Türkler nerede? Kaç kişiyiz biz? 40 kişi ile Çin Sarayını basan Kürşat ihtilali ile övünüp, 80 milyon nüfusla işgale boyun eğmek… Onuruna, kimliğine, toprağına saldırılınca susacaksın, cebin delinince yaygarayı basacak, buna da BAŞARI(!) DİYECEKSİN… HADİ ORDAN BE!..
İşgalci işgalini güçlendirmek için 17 milyon sığınmacıyı getirmiş. Senin çocuğun sınavla üniversiteye girerken, işgalcinin çocuğu istediği üniversiteye giriyor. Sen parasızlıktan tedavi olamazken, işgalci bedava tedavi olup, bedava ilaç alıyor. Sen işyerine vergi öderken, işgalci vergi ödemeden işyeri açıp, sana rakip oluyor. Sen çoktan Kızılderili, Aborjin olmuşsun haberin yok. Haberin niye mi yok? Ölü taklidi yaptığın için.
Bugün Emperyalizmin başat devleti sömürgeci İngiltere’nin vatandaşı Mr. Şimşek ne diyor?
“Yerel Halk!”
Yani;
Ölenlerden, ölüden farkı kalmayan mankurtlardan geriye kalanlar…
YEREL HALK!
Utanmalıyız! Utanmayı unuttuysak, gerçekten ölelim.
Kızılderililer kadar azaldığımızda, Mr. Şimşek’in vatanında yapıldığı gibi, bir şükran gününü de Türklere çok görmezler herhalde!?
Zahide UÇAR(21. 04. 2024)
2 notes
·
View notes
Text
İlk defa buraya içimi dökmeyi karar verdim. Beni anlayan kimse kalmadı çünkü. Bu zamana kadar ne doğru dürüst bir arkadaşım ne de değer verip benimle konuşmaya sevmeye çalışan birisi oldu. Deprem de babamı kaybedince başladı benim sorunlarım. Öncesi sorun değilmiş çünkü ben şükretmeyi bilmezmişim. İlk günler bulurum umuduyla yaşadım hep çünkü güçlüydü ölmezdi benim babam. Ölümü yakıştıracağım son insandı. Beklenilmeyen bir kayıptı bu benim için ki kafam da oluşan sorunlara yol açtı. İlk günler kendi kardeşlerinden annesinden bile ses çıkmadı. Benim babam hepsine yeterdi de onların hepsi benim bir babama yetemedi. 45 gün sonra buldum ben babamı malum toz toprak enkaz. Normal bir ceset bile 1 hafta sonra şişiyor, patlıyor ve kararmaya başlıyor burada 45 koca günden bahsediyoruz. Ortaya çıkan şeyi düşünemiyoruz bile. İlk günler darbeyi akrabalarımızdan alınca yalnız kaldığımı anladım. Bulmak zorundaydık. Her gün hastaneleri, karakolları aramaktan bizi tanır olmuşlardı. Koskaca kardeşleri oturmuş gülüp eğlenerek haber bekliyorlardı biz bunları yaparken. Kendi kardeşleri enkaz altında değilmiş gibi. 45 koca günden sonra bir haber geldi bir ceset bulundu. Kimliği teşhis edilemeyecek kadar kötü durum da. Ceset kararmaya üstünde hiç deri kalmamış duruma gelmiş. Eksik uzuvları var. Sol bacağı, sağ kolu yok sadece kemik yığını var. Kafatası ezilmiş içine gömülmüş sadece çene kısmı var o da dişlerinin olduğu yer. Bana bunları babamı bulan kepçe operatörü söyledi. Canımdan çok sevdiğim, öpmeye kıyamadığım, saçının teline zarar gelse uğruna öleceğim adam hakkında bunları söylediler bana. Ceseti dna için götürüyoruz ardından kimsesizlere gömmemiz gerek dediler. Babam olduğundan habersiz dna testi verdik. 1 Hafta sonra aradılar dna testi sonuçlandı %99 uyuşma var ceset sizin Başınız sağ olsun.. Cenaze evi oldu bizim evimiz. Babamda cenaze.. Çok umutluydum oysa ki ya ne ölmesi benim babamın ruhu gençti en çok sevdiği bendim. Daha bir sürü hayalimiz vardı bizim. Gidemez daha o olamaz. Ama zaman ve olanlar bunu kafama vura vura öğretti. Her şeyin istediğim gibi olmayacağını, erken büyümem gerektiğini, artık çocuk olmadığımı. Kara haber eve düşünce malum haber verme zamanı gelmişti. Yarım saat canım yana yana ağladıktan sonra telefonu aldım ve büyük halamı aradım hala haber geldi bize gelin diye. Kapı çaldı ben karşımda halamlar görünce ağlamaya başladım. Herkes bitti orda ağlamalar başladı yavaş yavaş gelmeye başladılar. 1. Gün öylece geçti. Cenazenin 2. Günü amcam daha babamdan haber gelmeden gittiği tatilinden döndü geldi. akşama doğru söylediği tek şey canım dolma çekti yapın da yiyelim. Cenaze evi oldu yemek evi. Bu da yetmez küçük halam akşamına evde kalmış kızıyla cenaze evinde dedikodu yaptılar. Artık başları boş istediklerini yaparlar diye. O an olay aninda hiçbir seyi idrak edemiyorsun ama sonra taslar yerine oturdugunda ne kadar da agir seyler isittigini fark ediyorsun. Olayın üstünden 1 yıl geçmesine rağmen ben kendimi toparlayamadım zorluk çekiyorum hâlâ. yaşadığım şeyler normalmiş gibi davranılması bekleniyor benden. Bu olaylar bende intihar düşüncesine kadar uzandı ama ben güçlü durmak zorundaydım. Başka çarem yoktu. Beni bu halde bırakanlara, bu şeyleri söyleyenlere olsun ahım. Benim çektiğim Acının bin beterini yaşayın. Çocuklarınızın ceseti benim babamın cenaze haberinin geldiği gün döktüğüm göz yaşıyla yıkansın. Cenaze haberiniz de yanınızda kimse olmasın. Bana söylenilen şeylerin bin beteri sizi bulsun ki ahım öyle büyük size. Ben bana ve aileme yapılanları unutmadım. Unutmam da. Siz Ahımla nasıl yaşayacağınızı düşünün...
2 notes
·
View notes
Text
Çanakkale'de bir üniversite gömdük biz.. Dünya tarihinin en kahraman ve kanlı muharebelerine sahne olan Çanakkale Savaşları'nda, yeni kurulmakta olan birliklerin subay ihtiyacı İstanbul'daki üniversite ile Anadolu'daki liselerden karşılandı. Seferberlik başlangıcında ilk silah altına alınanların üniversite ve medrese öğrencileri olması nedeniyle, Çanakkale Savaşı için "Subaylar Savaşı" da denildi. Çanakkale Savaşı'nda 100 binden fazla okumuş ve aydın insan kaybedildi, bu kaybın olumsuz etkileri Türk İstiklal Harbi'nde ve Cumhuriyet Türkiye'sinde görüldü. Mustafa Kemal Atatürk bu kaybı şöyle ifade etmiştir: 'Biz Çanakkale'de bir dar-ül fünün (üniversite) gömdük' Savaşta yüz binden fazla okumuş ve aydın Türk kaybedildi. Atatürk, bu durumu "Biz, Çanakkale’de bir Dar-ülfünun (Üniversite) gömdük" diye anlatmıştır. Atatürk, ayrıca Çanakkale'yi şeyle özetlemiştir: Balkan harbinde alnımıza sürülen lekeyi Çanakkale’de temizleyebildik... Galatasaray'dan 5 mezun 1912’de 60 mezun veren Galatasaray Lisesi, 1915 yılında 18, 1916’da 4 ve 1917’de 5 öğrencisini mezun edebildi. Çanakkale’ye gönüllü olarak gitmek üzere başvuran İstanbul Lisesi öğrencileri, 13 Mayıs 1915’te Arıburnu’na sevk edilen ikinci tümene katıldılar. Lise öğrencilerinin kolunda sarı kurdele bağlıydı. 19 Mayıs Taarruzu’nda, “hedef olmamaları” için bu kurdeleleri çıkarmaları emredilmişti onlara... Ama sadece İstanbul Lisesi bu taarruzda 50 öğrencisini kaybetti. Yoklama: Şehit Bu haber duyulunca okuldaki öğrenciler, okulun kapılarını ve pervazlarını siyaha boyadılar ve Çanakkale Zaferi'nden sonra okulda yapılan yoklamada şehitlerin ismi okunduğunda “Şehit... Cennet-i Âlâ’da!” diye bağırdılar. Vefa Lisesi ve Çapa Erkek Öğretmen Okulu da bu yıllarda Çanakkale Savaşı’na katılan ve şehit düşen öğrencileri nedeniyle mezun verememişti. 1916-1917 öğretim yılında Balıkesir Lisesi, Çanakkale Savaşları’nda 94 şehit verdi. Balıkesir Erkek Muallim Mektebi’nden de büyük miktarda öğrenci harbe dâhil oldu ve bu okul, 1914-1918 yılları arasında yalnızca 2 mezun verebildi. Balıkesir’de yayınlanan Karesi Gazetesi’nin o günlerde verdiği bir habere göre, babaları Balkan Savaşı’nda şehit düşen ve Edirne Lisesi’nden Balıkesir Lisesi’ne yatılı olarak nakledilen 25 izci öğrencinin tamamı gönüllü olarak Çanakkale’ye gitmiş ve orada şehit olmuştu. Sivas mezun veremedi 17 yaşındaki öğrencilerini cepheye gönderen Sivas Lisesi’nde öğrenciler okuldan ayrılırken, hocalarına hitaben tahtalara; “Hocam biz Çanakkale’ye gidiyoruz. Hakkınızı helal edin.” diye yazdılar. Savaşa giden öğrencilerin geri dönmemesi nedeniyle 1915’te Sivas Lisesi’nde hiç mezun verilmedi. Edirne Lisesi’nin öğretmen ve öğrencileri de harbe katılmıştı, onlar da geri dönemedi. 1911’de 64 öğrencisini mezun eden Kastamonu Abdurrahman Paşa Lisesi 1916- 1917’de cepheye gidenler nedeniyle hiç mezun veremedi. Trabzon, Erzurum ve Konya Gazi liselerinde de durum bundan farksızdı. Bu savaş “Çanakkale İçinde Aynalı Çarşı” türküsündeki gibi ülkeye “gençliğim eyvah” dedirtti ama o öğrencilerin cesaret aşılayan mücadelesi hem Çanakkale’den zaferle dönenlerin hem de sonraki kuşakların vatanı müdafaa kararlılığını artırdı. 100 binden fazla aydını kaybettik - Çanakkale muharebelerine Türkler 310 bin, İngilizler 460 bin (yabancı kaynaklara göre 410 bin), Fransızlar 79 bin kişilik kuvvetlerle katıldı. - Bu muharebelerde İtilaf kuvvetleri, Türk kaynaklarına göre toplam 180 bin (İngilizler 155 bin, Fransızlar 25 bin), yabancı kaynaklara göre de toplam 252 bin (İngilizler 205 bin, Fransızlar 47 bin) zayiat verdi. Türkler ise kara muharebelerinde 57.084, deniz muharebelerinde 179, toplam 57.263'ü şehit, geri kalanı yaralı, esir ve kayıp olmak üzere 211 bin kayıp verdi. - İstanbul’un elden çıkma korkusu silindi. - 18 Mart Deniz Zaferi, Gelibolu Yarımadası’nda cereyan eden kara muharebelerinde, Türk askeri için büyük bir moral kaynağı oldu. - Çanakkale Zaferinin Türk ulusuna en büyük armağanı, Mustafa Kemal Atatürk’ü ve onun askerî dehasını ortaya çıkardı. - İtilaf devletlerinin planı boşa çıktı, savaşın en az iki yıl daha uzamasına neden oldu. Çanakkale savaşlarında 100 binden fazla okumuş ve aydın Türk kaybedildi, bu kaybın olumsuz etkileri Türk İstiklal Harbi’nde ve Cumhuriyet Türkiyesi’nde görüldü. Mustafa Kemal Atatürk bu durumu şöyle ifade etmiştir: "Biz Çanakkale’de bir Dar-ülfünun (Üniversite) gömdük."
youtube
16 notes
·
View notes