#kanca
Explore tagged Tumblr posts
hippography · 5 months ago
Photo
Tumblr media Tumblr media
Nonius XXXVI. 
Nedanstående år en afbilding af en af denna hingst utmärkta döttrar. 
Nonius XXXVI-19,  br. sto, f. 1890 e. Nonius XXXVI o. N:o 277 Nonius XXIV, 166 cm, fölsto i lilla noniusstammen.
J. Mannerheim, 1896, Berättelse till Landtbruksstyrelsen öfver en år 1893-94 med statsunderstöd företagen resa i utlandet för studier i husdjursafvel.
16 notes · View notes
llucaasblog · 2 years ago
Text
"Dudaklarına değen dudaklarım. Dilini bulan dilim. Gözlerimin kapanması. Gözlerimin kapanmasıyla birlikte patlayan binlerce havai fişek. Sonra çöken karanlık. Karanlığın içinde parlayan, düşen… düşen, yüzlerce, binlerce yıldız. Bağırmak, parçalamak, parçalanmak isteği. Sonra unutuş. Olduğun yeri. Nereden geldiğini. Nereye gittiğini. Ne zaman geldiğini. Ne zaman gideceğini. (Çünkü zaman çoktan silindi. Çünkü zaman çoktan yok oldu. Ne mutluluk!) Yıldız yağmuru, içimi binlerce ışığa boğan yıldızyağmuru sürüp giderken, bir parçamın, isteğin ve ateşin ve patlamanın ve yok olmanın yoğunlaştığı, hem benim olan, hem de olmayan (ikinci bir varlık?) bir parçamın o ıslak, yaş, dar kapıyı zorlayışı, Aç, aç, aç, aç, aç… öleceğim, öleceğim.
Ve ölüşüm.
Sanırım, ilk kez, o gün, orda öldüm.
Ölüm de, mutlu ölüm de böyle olmalı. Boşlukta kayış. Zamansızlık. Her şeyin biçimini yitirip, gitgide silinmesi, sonra tümden yok oluşu. Duymuyordum bedenimi. Yalnızca bir devinim kendi kendini yok etmeye çalışan. Bir enerjiye dönüşmüştü bedenim. Ve yok oldum. Öylesine bir düşüştü ki bedenimin her hücresi ayrı bir ipek paraşüte bağlı ve her biri beni ansıyan, yani her biri, bir bedenin, bir insanın parçası olduğunu unutmamış, her biri o yok oluşla var oluşun aynı anlama geldiğini, o betimlenemez süreyi yaşamış ve yaşamakta, paraşütleri açılmış, hafiften esen yelle ordan oraya uçuşarak iniyorlardı yeryüzüne doğru.
Yeryüzü üstünde bir noktaya: bir çöle.
Sırtüstü uzanmış buldum kendimi toprakta.
İlk sorum:
-Yaşıyor muyum? Oldu.
Karşılık gelmedi.
Ne zaman soru sordumsa, gerçek, inandırıcı bir karşılık isteyen bir soru sordumsa, hiçbir zaman gelmedi karşılık. Bugünmüş gibi ansıyorum, o gün de gelmedi karşılık.
Onun yerine, nice sonra, yeryüzüne indiğimin bilincine varıp, dizlerimin üstünde sürüne sürüne denize ilerlerken, bana ulaşan bir soruydu gelen:
-Neden?
Hayır, sorumun karşılığına bir başka soru geldiği için, gelen soru bir neden bulmam için kafamı zorlamamı gerektirdiği için ve bulacağım cevabın yetersiz, gereksiz, inandırıcı olmaktan çok uzak olacağını bildiğim için, giderek bu sorunun (dolayısıyla gelecek cevabın da) anlamsızlığını gördüğüm için (artık ayaklarım- denizde de olsam- yerdeydi ve kafam çalışmaya başlamıştı) yıkılmadım, eziklik duymadım; ne de başkaldırmak isteği. Tam tersine, denizin içinde doğruldum. Suyun içinde büyük bir coşkuyla zıplamaya ve bağırmaya başladım.
-Çünkü… çünkü… çünkü… yaşamı yeniden buldum. Çünkü binlerce parçaya bölünüp yeniden birleşmek, böylece kendi kendimi doğurmak ve doğumuma tanıklık etmek, hayır doğumumu yaşamak istedim ve seninle birleşirken birleşme süreci içinde, anlıyor musun Gün, çiftleşmeden değil tekleşmeden söz ediyorum, o süreç içinde, duyuyor musun Gün, ağlamayı bırak, beni dinle, o neyin süreci olduğunu bilmediğim süreci yaşarken binbir parçaya, milyonlarca parçaya dağıldım, ama benden ayrılan her bir parça o süreci yaşıyordu, yükselirken milyonlarca ben olarak yükseldim, düşerken, milyonlarca ben düştük… yoksa, yoksa sen bunu yaşamadın mı Gün?
Böyle mi dedim, yoksa bu duyguları dile getiremedim de, anlamsız birkaç sözcüğü mü bağırdım Gün’e, denize, ulu atkestanesine bilmiyorum. Ama çılgınca bir devinimin içinde olduğumu, deli yunuslar gibi denize bir dalıp bir çıktığımı ansıyorum. Sonra, soluk soluğa Gün’e doğru koşuşumu. Onu elinden tutup kaldırışımı. Bacağının kıyıcığından akan ipincecik kanı dilimle yaladığımı. Ve durmadan, “söyle bana, yaşadığımı söyle, yeniden doğduğumu söyle” diye mırıldandığımı.
Sanırım, onu içinde bulunduğu devinimsizlikten ve gözyaşlarından, dudaklarımı bacaklarında duyar duymaz uyandırdım.
O da devinim içine girdi.
Kalktık.
Elinden tuttum.”
3 notes · View notes
novvaable · 1 year ago
Text
Tumblr media Tumblr media
been slowly working on some more sims for my sim dump that I will release … eventually?
thea kanca
26 notes · View notes
gurbets-world · 11 months ago
Text
Tumblr media
Sizin için canımı tehlikeye atıp, sabah kahvaltısı için yumurta çaldım :))) Hep beraber yiyeceğimiz için, hepiniz suç ortağım sınız :))) Hapiste tek başıma canım sıkılacağı için, anca beraber kanca beraber! Yani anlayacağınız, beraber yatacağız :)))
35 notes · View notes
sillagen · 1 year ago
Text
Evliliğinden mutlu olmasada evli olan herkes evlenmeyi savunuyor. Amacınız ne mutsuz da olsak hep birlikte olalım mı? Anca beraber kanca beraber mi?. Hoppp senin özgürlük biraz şey oldu yani canımı sıktı ben de aynı şeye sahip olamıyorum o yüzden onu kapatalım abicim hoşuma gitmedi mi?
21 notes · View notes
laviniaas · 1 year ago
Text
Tumblr media Tumblr media
Anca bərabər, kanca bərabər zad
11 notes · View notes
marjinal54 · 4 months ago
Text
Keşfedilmemiş Fantazi Dünyam 1
Burada yazılanlar gerçek ve hayal ürünü karışımı, olabilme ihtimali olan yaşanması gecikmiş fantezi dünyamın ürünüdür.
Eşimle beraber evliliğimiz boyunca rutin bir sex hayatımız vardı yıllar geçtikçe geçen zamının kattığı duygu birikimiyle yeni keşifler yapmak kaçınılmaz fantazilere yerini bıraktı bundan sonrası bir varmış bir yokmuş evvel zaman içinden ....
Eşimle görücü usulü tanıştık zamanla birbirimize aşık olduk, eşim muhafazakar kapalı ufak defek minyon beyaz tenli çok güzel gülüşü olan çıtı pıtı bir hatun. Görüşmeye başladığımızda bir birimize çabuk ısındık ve evlendik hikayemizde böyle başladı. Ben Deniz eşim Melek cinsellik konusunda çok farklıydık aile yapısı ve yaşam tarzı olarak tabuları çok fazlaydı o yüzden cinselliği keşfetmek biraz zamanımızı aldı. 1.50 boyu 45 kilo XS bedeniyle çok seksiydi fakat farkında değildi, zamanla seksi kıyafetler hediye etmeye başladım biraz yadırgadı ilk zamanlar sonra alışmaya başladı seksi kıyafetler alıyor evde giyiniyordu hem kendini seksi hissetmesini istiyor aynı zamanda daha önce hiç giymediği seksi kıyafetlere alışmasını istiyordum gerçi her aldığım kıyafet ve seksi İç çamaşırı onu şaşırtıyor heyecanlandırıyordu önceleri kıyafetler le fotoğraflarını çekmeye başladım ona gönderiyordum sen delisin diyordu bir gören olur rezil oluruz diyordu bende bu güzelliği gördükleri için çok şanslı olurlardı dedim, başlarda merdiven aralarında arabada sevişme fantezileri yapıyorduk ama anlaşılan bana yetmiyordu melek için ise fazlaydı daha önce çalıştığı yerde çocukluk arkadaşımla karşılaştım onlarda iş gereği tanışıyorlardı evlendiğimizi duyunca şaşırdı sonra eskilerden muhabbet ettik telefonu aldım eşimde iş gereği varmış biraz üzerinden zaman geçti meleğin arkadaşının düğünü vardı hafta sonu akşam oraya gittik kapıda girerken çocukluk arkadaşım Taner'le ve eşi Çiğdemle karşılaştık Taner yakışıklı çocuk çiğdem de esmer güzeli bir kadın beraber oturduk masaya o akşam düğünde baya Samimi oldu bizim hanımlar Taner ile Çiğdem içkilerini yudumluyorlardı bizde malum eşim le meyve suyu kola içiyorduk onlar içtikçe güzelleşti bizde onlara uyduk danslar oyunlar falan çok güzel eğlendik samimiyette baya ilerlemişti Taner fırlama biraz sonra meyve suyu getirdi tadı biraz farklı dedi bizimki ben anladım tabi votka koymuş birbirimize baktık güldük melekte bende içmediğimiz için birer duble keyiflenmemize fazlasıyla yetti geceye bizde devam edelim dedi Çiğdem, Melek geç oldu falan dese de Taner araya girdi daha gece yeni başlıyor diyerek bu halde araba kullanamam hem anca beraber kanca beraber derken Tanerlerde bulduk kendimizi, Evleri güzeldi site içinde bahçeli taksitleri yeni bitti dedi Çiğdem evi gezdirmeye başladı ama kahkahalar şakalaşmalar falan iyice samimiyete ilerlettik Çiğdem hemen mutfağa geçti bizde Tamerle beraber sohbete daldık evden işten oradan buradan konuşuyoruz tabi biraz sonra nasıl olduysa ben çiğdemin yanında mutfakta buldum kendimi melek te taner in yanında sohbetler koyulaşmaya başladı eşimle bize verdikleri meyve suları bizi daha neşelendirdi samimileştirdi ve caha cüretkar yaptı diyebilirim çiğdeme mutfakta yardım ederken tenlerimiz bir birine değiyor kalçalarını sürtüyor frikikler vermeye başladı içeri hazırladığı meyve tabakları taşımaya başladım Melekle Tamer muhabbetleri koyulaştırmışlar derken benim elimdeki tabaklardan biri Melek in üstüne düşürdüm kısa bir şaşkınlıktan sonra Tamer 2 kadeh meyve suyuyla kafayı buldun demesiyle çiğdem de seslere içeri geldiği sırada gülüşmeye başladık ya battı halın falan derken melek sorma benimde üstüm başım battı izi elmasa bari diye hayıflanırken çiğdem aman bişey olmaz sen gel çıkar üstündekileri atarız hemen makineye bişeciği kalmaz halıyıda zaten yıkamaya vericekttim sorun etmeyin bu akşamın keyfini çıkarın derken içeri geçtiler Tamer bir kadeh daha koydu dur dedim çarpar beni sarhoş edicen, bişey olmaz keyfini çıkar demeye kalmadı Tamer ipnoz olmuş gibi daldı kaldı kafamı çevirmemle bende kalakaldım beyler ağzınızın suyunu silin dedi çiğdem süper bir mini etek ve üstünde daracık kropla başı açık karşımızda utangaç tavırlarıyla çok seksi olmuş tu karım benim olmayan eşyalar vardı bunlar denk geldi dedi çiğdem gülerek kısa bir şaşkınlıktan sonra Tamer müzik açtı başladık dans etmeye Aşkım çok güzel olmuşsun dedim gerçektenmi dedi evet hemde çok seksi diyip gülştük öpüştük....
3 notes · View notes
muratmesutfan · 1 year ago
Photo
Tumblr media
bir an geliyor, içindeki iskelenin, yosunlarla midyelere yuvalık ettiğini görüyorsun ve paslı bir kanca, düğümlenesi bir halata hasret, soruyorsun kendine; gelir mi beklenen tekne…
Murat Mesut
18 notes · View notes
hippography · 7 months ago
Photo
Tumblr media
Fuxsto, e. Zivatar o. sto e. Furioso; 165 cm; föl efter Biro. 
J. Mannerheim, 1896, Berättelse till Landtbruksstyrelsen öfver en år 1893-94 med statsunderstöd företagen resa i utlandet för studier i husdjursafvel.
8 notes · View notes
acid-gramma · 10 months ago
Note
duşta saç kremi sürüp kanca tokayla toplayıp o beklerken diğer işlerimi hallediyorum ben, hem krem saçımdan akmamış oluyor hem vücuduma değmemiş oluyor
islak saca kanca toka mi..... sacimin yarisini kopartirim ben bu sekilde. ya beklerken toplasan bile sonucta arindirirken o AQ KREMI ILLAKI tene degiyo ordan geciyor ve sonrasinda tekrar vucut lifiyle gecmek gwrekiyo ben hem cok useniyorum hem de sirtima kolum uzanmio daraliyorum zaten kaynar suda takildigim icin nefesim kesilio... caresizim
2 notes · View notes
bendeliyimhanimefendi · 10 months ago
Note
Beraber yok olalım ya tek basina yok olamazsin anca beraber kanca beraber djdjdjdjdj
ben zaten yokum beni kimse fark etmiyor ben sadece nefes alıyorum ruhum yoğkk🫠🫠🫠
4 notes · View notes
gelecegielindenalinanadam · 10 months ago
Note
Gökyüzü maviliğinden soyunuyor
Gitsem kime, kalsam kimde, nereye kadar?
Sılasızım işte, gurbetim de yok
Adres defterime adlar değil
Yalnızlıklar yazılıyor.
Bir yanda yurdum ve uçurum sözcüklerindeki
O sersemce, o saçma uyak
Demek ki, iki sözcükle de bir şiir yazılıyor
Yüreğimi, yüreğimi bir bıraksam
Dünyanın telaşına katılacak
Yine birileri dağlarda kahraman
Salonlarda mümin oluyor.
Gökyüzü maviliğinden soyunuyor
Akşamdandır diyorlar, dünya hala dönüyorsa
Öyle dalgın, umarsız…
Sorsam neyi, bağırsam kime, beni kim anlar?
Bir kaçık şair diyecekler
Anca yalnız, kanca yalnız…
Şiir önerebilirim belki? Ahmet Erhan, Gökyüzü Maviliğinden Soyunuyor. Güzel bir şiir. VE 00.00 DİLEK TUTT
~🐷
(:
2 notes · View notes
aynodndr · 1 year ago
Text
Tumblr media
SOSYAL YAŞAMDA DEĞİŞİME DOLUDİZGİN
SANA ve VİTA Dönemi
1950’lerin ikinci yarısından öte, bazı temel gıda maddelerinin sıkıntısı çekiliyordu. “Sana” ve “Vita” yağ kuyruğu meselâ… “Sana” paketi, el kadardı, “Vita” ise 20 kiloluk tenekelerde satılırdı. Daha ziyade büyük ailelerin, lokantaların tercihiydi ve hiçbir şeyi ziyan etmeyen halk, bu tenekelere ya üstten tahta kulp takar su taşımada kullanırdı; ya da içlerine toprak doldurup duvar diplerine dizer çiçek ekerdi.
Her Ürünün Ayrı Kuyruğu Vardı
Hangi malın hangi bakkala geldiğini duyan, orada kuyruk olurdu; kahve için “kahve kuyruğu”, şeker için “şeker kuyruğu” gibi… “Gedikpaşa Caddesi”ndeki fırına bitişik bakkala gelen “pirinç” için annem beni de kuyruğa sokmuştu. O da arkalarda bir yerde galiba “şeker” için kuyruktaydı. Semtin yegâne doktoru olan anneme saygı duyan esnaf, gelen malzemeden alacağımız kadarını ayırırdı. Annem ayrıcalığı sevmezdi, mutlaka sıraya girerdik. Sıramız gelince de sakladığı yerden çıkarır verirdi.
Güleryüzlük Tombul Ekmekler
O alışverişlerden en çok aklımda kalanı, sırtlarında hangi fırına a,t oldukları yazılı minik etiketler taşıyan ekmeklerin kiloluk olmasıydı; fiyatları da 30 kuruştu. Üzerinde adeta dişlerini göstererek gülümseyen ağız benzeri yarığı ile yuvarlak ve tombul bir yüz gibiydiler. Fırının vitrininde sıra sıra dizilip yoldan geçenlere gülücük atarlardı. Odun ateşinde pişen bu halis esmer buğday ekmeğinin dilimleri büyük ve doyurucu olurdu. İki annem ile ben onu çabuk bitiremezdik, bu yüzden 15 kuruşa yarım ekmek alırdık.
Sonra beyaz ekmek ve francala modası çıktı, herkes elektrikli fırınlarda pişen hamurları yemenin keyfine varıp mide fesadına uğradı. Şimdilerde sündürülmüş "sandviç" gibi 300 gramlık bir şeyi "ekmek" diye alıyoruz ya, helâl olsun, bize...
Tepsi Börekleri, Kebapları
Ekmek haricinde, belli saatlerde, evlerden tepsi börekleri, tepside çeşitli kebaplar, et yemekleri, pişirme ücreti karşılığı fırına gönderilirdi. “Fırınlı ocaklar” çıktıktan sonra, mahalle fırınları yavaş yavaş gözden düştü.
Buz Konan Dolaplar: Buzdolapları
Alışverişlerimiz sırasında, bazen de kuyrukta beklerken, bir kamyonete yüklenmiş uzun buz kalıplarının kasap ve lokantalara dağıtıldığını görürdüm. Kesitleri kare biçiminde ve üzerleri talaşla kaplı olurdu, hatta çuval ile sarıp sarmalanırdı. Taşımak için de boyları bir metreyi bulan buzlara iki ucundan kanca takılırdı. Sonradan öğrendim ki, etler veya soğuk tutulması gereken yiyecekler için bunlar, özel fabrikalarda üretiliyordu. Dükkâna veya lokantaya gelince de özel dolaplara konuyordu.
Telli Dolap Dönemi
Çoğu şeyi taze alır ve tüketirdik, evde bayatlaması bir yana, henüz “buzdolap”ları evlerimize girmediği için “tellİdolap”larımız vardı. Sineğe, böceğe engel olmak için ince tel kaplı, bazen çekmecesi de olan, ahşap kafeslerdi. Raflarına ekmek, kısa süreli et veya kıyma, sebze konurdu. Bir sonraki öğünde yemek üzere, artan yemekler de saklanırdı. Çekmecelerine çatal, kaşık konurdu. Mutfağın esintili bir yerine yerleştirilir ve hava cereyanı, doğal kuruluğunu ve serinliği sağlardı.
Derken kasaplardaki buzluklar ile telli dolap birleşti ve yabancıların “frigidare” (soğutucu) dedikleri “Buzdolabı” önce gazete reklamlarında belirdi ve hızla evlere girdi.
Mutfak m Makine Dairesi mi?
Yeni gelişmeler, icatlar, buluşlar ile birlikte, yaşam tarzımız da değişiyordu. Rafları süsleyen mütevazı kap kaçak dolaplara girdi., Ocakların biçimi değişti, Hanımların gün boyu yaşadıkları, büyük bir özenle adeta oturma odası olarak da kullanılan mutfaklar, Batı’nın yaşam tarzına göre yeniden düzenlendi. Kahvaltı ve yemek masası, eskilerin dokunulmaz saydıkları misafir odasının salon salamanje denilen kısmına taşındı.
Derken sınır kapıları, işçi olmak amacıyla insanlar Avrupa’ya ihraç ediliı6ken; biriktirdikleri Türk lirasını, Dolar ve Marka çeviren ev kadınları da yurtdışı çıkarması yaptılar. Amerikan Pazarlarında gördükleri mutfak araç gerecinin daha da fazlasını ele geçirmek üzere ortalığı tozu dumana kattılar. Sonuçta mutfaklar, çeşitli kesici, dilimleyici, sıkıcı, sarıcı, öğütücü, yoğorucu aletler; çeşitli fincan, bardak, tabak çanak takımları; fırınlı ocaklar, ızgaralar; bulaşık makinesi, buzdolabı, hatta çok nadir de olsa çamaşır makinesinin yer aldığı bir makin odasına dönüştü.
Sonra ne oldu? Artıklar bulaşan bu makinelerin temizlenmesi sorun oldu. ☹ Giderek yavaş yavaş az kullan9lan makineler terkedildi, paylaşıldı… ve yeni yapılan binalarda ya en azından bir kahvaltı köşelisi yapıldı veya sahipleri tarafından tadil edilerek genişletildi. Salon ve oradalş yemek masası, yüzyılların geleneğine uyularak, Misafi Odası dokunulmazlığına büründü.
Hayat bir döngüden ibaret, tüm yaşanmışlıklara selam olsun 😊
Sevgiyle ve sevgide kalın dostlarım.
Selma Mine
Not: Fotoğraflar alıntı olup, tarafımdan düzenlenmiştir.
2 notes · View notes
wurcuburcu · 1 year ago
Text
Twenty Five Twenty One. Taja darama, jakaja sustrakajecca raz u kolki rokaŭ. Usio, što ja hladzieła sioleta, prosta nie na tym uzroŭni. Scenar šykoŭny – ad pačatku j da kanca. Ludzi, nie zadawolenyja drennym kancom, hladzieli dupaj – usio da hetaha wiało. Ja-b naŭrad tak upadabała hetuju daramu, kali-b u joj byŭ zwyčajny daramny hepi end. Ale-ž u joj cudoŭna pakazali siabroŭskija adnosiny. Aktorskaja hulnia j persanažy šykoŭnyja. ML tut asobny čaławiek sa swaimi prablemami, a nia los FL, jak zwyčajna bywaje. Mnie ŭpieršyniu było škada ML jak čaławieka. FL wielmi pryjaznaja. Adziny minus – heta jejnyja slozawyžymalnyja jakaści. Kali-b ja žyła adna, ja-b raŭła ŭhołas kolki hadzin, nastolki jana mianie ŭzrušyła j kranuła. Pajdu dalej dawicca slozami.
2 notes · View notes
fleuryni · 2 years ago
Text
Bir kanca var kalbimde.
Acıtıyor canımı, ama öyle bir şeyki canım gerçekten yanıyor mu anlayamıyorum, gittikçe bitiriyor beni.
Gerçekten kötü müyüm?
Gerçekten bir boşlukta mıyım! Yoksa sadece zihnimin uydurmaları mıdır bunlar?
Eğer öyle ise çok yazık bana efendim!
Tumblr media
3 notes · View notes
ahmet-34 · 1 year ago
Text
ÖMRÜN DEMİ BU DEM; YAŞA İNSANCA
Zifiri karanlık bir şehir düşün/
Suları kuruyan bir nehir düşün /Tekrarı olmayan bir tehir düşün/
‘Kaybını’, gülerek döndür kazanca/
Ömrün demi bu dem; yaşa insanca//
Hiç kimse kendinden değildir Ali*
Ancak sen bilirsin gerçek ahvali/
Yüz dile çevirsen aynı meali/
‘Pay kapayım’ derken, düşme kapanca*/
Ömrün demi bu dem; yaşa insanca//
Yaşın sorarsalar; ‘on sekiz’ söyle/
Bağını koparma; yaylayla, köyle/
Önce sen kendine merhamet eyle/
Şeytan, iradene takmasın kanca/
Ömrün demi bu dem; yaşa insanca//
Tam vaktinde kalkar; gemi beklemez /
Yaradan, ömrüne, ömür eklemez/
Sevgiyle beslenen yürek köhnemez /
Ne hovarda davran ne de nobranca*/
Ömrün demi bu dem; yaşa insanca//
‘Aman ha; uzak dur!’ vakti çalandan/
Haddinden fazla yük, düşer palandan/
Düne boş ver, ‘kâm al!’* elde kalandan/
Atını kazığa, bağla sağlamca/
Ömrün demi bu dem; yaşa insanca///
(Canfer BALÇIK; 11.08.2023/KİEV)
*Ali: yüce
*kapanca: düzen, hile, kuş tuzağı
*nobranca: cahilce,kaba bir
*kâm almak: zevkini çıkarmak
6 notes · View notes