Tumgik
#kadına şiddet makale
guzidecik · 1 year
Text
Kadına Şiddet
kadına Şiddet    KADINA ŞİDDET Merhsbalar, Ülkemizde binlerce kadın ve çocuk her gün gerek sözlü, gerek psikolojik, gerekse fiziki olarak şiddete maruz kalıyorlar ve dünyanın birçok yerinde her 10 kadından biri, her 10 çocuk dan biri bu olaylar neticesinde ölümle burun buruna geliyor ve bazen de ölümle sonuçlanabiliyor bu vakalar. Ülkemizin bazı kırsal kesimlerin de kız çocukları daha 13, 14…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
coeurmort5 · 3 years
Text
Önemli lütfen oku, okumana ihtiyacım var!
Nasıl başlamalıyım bilmiyorum ama yapılması gerekenler var. Hem de her şeyden çok daha önce çözülmesi gereken sorunlar. Şu âna kadar kendinizi kandırdınız. Kendinizi kandırmayı bırakın. Toplumda çözülmesi gereken tonla yanlış var. Düşünün, bilinçlenin, farkına varın. Hepimiz çok önemliyiz sokakta kalanda, şiddete uğrayıp sesini çıkaramayanda, intihara sürüklenende, sokakta yaşayan aç olan şiddete mâruz kalan hayvanlarımız ve daha fazlası... Bu yanlışlara alışmayın, karşısında durun. Ben ne yapabilirim ki? demek yerine ne yapabilirim senin için, bunun için de. Ya da ne yapmamalıyım. Çok zor değil. Gerçekten hiç zor değil. Hepimiz birbirimize muhtacız el ele vermeliyiz. Hepimiz bu dünyada yaşıyoruz. Zorlaştırmak yerine hepimiz için huzurlu olan bi dünya neden olmasın? Bir insan çocuğu okula giderken neden endişe duysun ki? Ya da neden birbirimizi katledelim, zorbalık yapalım? Neden? Hepimiz insanız, hayvanların, bitkilerin de canı var. Nehirden akan su bize lazım, neden kirletelim? Bize lazım değil mi? Biliyorum; aslında biliyoruz ama umursamamak kolayımıza geliyor. Bu yüzden burada en büyük iş devlete, devletlere düşüyor. Bize en başta lazım olan şey yol, havalimanı, köprü değil; güvenliğimiz, özgürlüğümüz... önceliklerimizin farkına varın! Sokakta insanlar neden kalıyor? Devlet neden buna el atmıyor? Benim yüreğimi en çok burkan bu. Soğukta, yağmurda sokaktalar. Biz evimizde otururken bunun olması, kendilerini değersiz hissetiklerini düşünmek beni rahatsız hissettiriyor. Onlar da çok önemli neden bi evleri olmasın? Neden hiç bir şey yapılmıyor? Bütün dünyanın sonu çoktan geldi. Hala vicdan soruyorum; insanlar din, ırk ayrımı yapıyor. Bırakın şunları ya cidden önemli mi? Hiç kimse yaşadığı hayatı seçmedi, neden değişmesin ki? Neden daha iyi olmayalım? Herkesin içinde kötülük vardır ama çıkarmak gerekli mi? Işte burda senin seçimlerin, tercihlerin önemli. Sinirlerinize hakim olun, iyi bir insan olun, iyi bir insan olmayı öğretin. Çocuklarınızı düzgün yetiştirin, terbiye verin. Sokağa bırakıp da umursamayınca çocuğunun sorumluluğunu almayınca gelecekte olacaklar belki seni etkilemez ama torunlarının annesini öldüren bir oğlun varsa ben senden bilirim. Çocuklar gördüklerini tekrar ederler. Eğer kızmazsan demek ki yapabilirim derler. Atalarımızın da dediği gibi ağaç yaşken eğilir.
Hala konuşulması gerken o kadar çok konu var ki sadece konuşulmakla, tartışmakla bitmemesi gerken üzülüyorum. Söylemek istediğim bir şey daha var. Neden kadına şiddeti savunursun ki? Beynin mi yok, aklını mı kullanamıyorsun? En başta şiddeti neden savunursun? Ben böyle kişilerin tedavi görmesi gerektiğini düşünüyorum çünkü bu zihniyete sahip olanlar kesinlikle katil olma potansiyelini taşıyorlar. Ben on altı yaşındayım, sen kırk yaşındasın ya da elli fark etmez. Ne yaptın? Çocuğunun gözleri önünde karını öldürdün, çocuğunun rızkını kumarda yedin, seni büyüten anneni sokağa attın, sana hiç bir zararı olmayan bir hayvana şiddet uyguladın, küçük bir kızı taciz ettin... aferin iyi iş ama bir şey söylemek istiyorum, çok mu gerekliydi? Siz insan değil yaratıksınız! Bu yazdıklarım çok kötü şeyler değil mi ama duymaya alıştınız. Arkadaşlar, bunlar alışılacak şeyler değil kendinize gelin! Gözlerinizi açın ve bi bakın şu anda neler oluyor? Ben bu satırları yazarken bir kadının daha öldürülmüş olma ihtimalini düşünüyorum. Sokakta dayak yiyen ve yardım edilmeyen insanları düşünüyorum. Düşünmek yetmemeli ama daha umrunda olmayanlar var. Bilinçli olun, insanı yaptıklarına, ırkına, görünüşüne göre yargılayıp bir şeyler yapamazsın çünkü hakkın yok! Sen kimsin ki birinin canını alabiliyorsun? Sen kimsin ki insanlara kendi malınmış gibi davranıyorsun? Kendinize gelin! Lütfen.
Umarım okumakla kalmazsın, geleceğin değiştirilmesi gerek! Böyle devam etmemeli!
Umarım bir şeyler değişir...
Bu yazıyı paylaşıp daha çok okunmasını sağla! daha çok farkındalık yaratabiliriz. Okuduğun için çok teşekkür ederim.
0 notes
yamanhacioglu · 5 years
Text
RAMBO 5 VE KADINA ŞİDDETE DAİR
RAMBO 5 VE KADINA ŞİDDETE DAİR
Tarihi benim kadar eski olan bir yapım dün akşam son filmi ile ekranımda, 90 dakika boyunca bana keyifli ve kaliteli zaman geçirme fırsatı sundu. İlk filmi 1982 de sinema salonlarında gösterilen Rambo ’nun son filmi Rambo 5 – Son Kan filminden bahsediyorum. Bizim kuşağın erkekleri özellikle bilirler ki bu film her ne kadar Amerikan propagandasının en uç noktalarından biri olarak görülse de…
View On WordPress
0 notes
devrimcikadinlar · 5 years
Text
Adım Adım Kadın Erkek Eşitliği
1843 Tıbbiye mektebi bünyesinde kadınlar ebelik eğitimi almaya başladı. 1847 Kız ve erkek çocuklara eşit miras hakkı tanıyan İrade-i Seniye yayımlandı. 1856 Köle ve cariye alınıp satılması yasaklandı. 1858 Arazi Kanunnamesinde mirasın kız ve erkekler arasında eşit olarak paylaştırılacağı hükmü yer aldı. Böylece kadınlar ilk kez miras yoluyla mülkiyet hakkını kazandı. 1858 Kız Rüştiyeleri açıldı. 1869 Kadınlar için ilk sürekli yayın olarak nitelenen (haftalık) Terakk-i Muhadderat dergisi yayımlandı. 1869 Kızların eğitimine ilk kez yasal zorunluluk getiren Maarif-i Umumiye Nizamnamesi yayımlandı. 1870 Kız öğretmen okulu Dar-ül Muallimat açıldı. 1871 Mecelle'nin (Osmanlı Medeni Kanunu) uygulanması için çıkarılan Hukuk-ı Aile Kararnamesi ile; evlilik sözleşmesinin resmi memur önünde yapılması, evlenme yaşının erkeklerde 18, kadınlarda 17 olması, zorla evlendirmelerin geçersiz sayılması düzenlendi. 1876 Kanun-i Esasi (ilk Anayasa) kabul edilerek temel haklar düzenlendi. Kız ve erkekler için ilköğretim zorunlu hale getirildi. 1897 Kadınlar ücretli işçi olarak çalışmaya başladı. 1913 Kadınlar ilk kez devlet memuru olarak çalışmaya başladı. 1914 Kadınlar tüccarlık ve esnaflığa başladı. 1914 İnas Darülfünunu adı altında kızlar için bir yüksek öğretim kurumu açıldı. 1921 Darülfünunda karma öğretime geçildi. 1922 Yedi kız öğrenci Tıp Fakültesine kayıt yaptırarak eğitime başladı. Haziran 1923 Nezihe Muhittin'in başkanlığında ilk kadın partisi olan Kadınlar Halk Fırkası'nın kurulması girişiminde bulunuldu, kadınlara oy hakkı tanımayan 1909 tarihli Seçim Kanunu gereğince valilikçe partinin kuruluşuna onay verilmediğinden dernekleşmeye gidildi. 29 Ekim 1923 Cumhuriyet ilan edildi. Cumhuriyetin ilanıyla birlikte kadınların kamusal alana girmesini sağlayan yasal ve yapısal reformlar hızlandı. 3 Mart 1924 Tevhid-i Tedrisat Kanunu (Öğrenim Birliği) çıkarıldı. Böylece eğitim laikleştirilerek tüm eğitim kurumları Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlandı. Kız ve erkekler eşit haklarla eğitim görmeye başladı. 17 Şubat 1926 Türk Medeni Kanunu'nu kabul edildi. Kanun ile erkeğin çok eşliliği ve tek taraflı boşanmasına ilişkin düzenlemeler kaldırıldı, kadınlara boşanma hakkı, velayet hakkı ve malları üzerinde tasarruf hakkı tanındı. 4 Nisan 1926 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan kanun 4 Ekim 1926 tarihinde yürürlüğe girdi. 1930 Belediye yasası çıkarıldı. Yasa ile kadınlara belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı tanındı. 1930 Kadın ve çocukların korunmasına ilişkin ilk düzenleme Umumi Hıfzısıhha Kanunu ile yapıldı. 1930 Doğum izni düzenlendi. 10 Haziran 1933 Kız çocuklarına mesleki eğitim vermek amacıyla Kız Teknik Öğretim Müdürlüğü kuruldu. 26 Ekim 1933 Köy Kanunu'nda değişiklik yapılarak kadınlara köylerde muhtar olma ve ihtiyar meclisine seçilme hakları verildi. 5 Aralık 1934 Anayasa değişikliği ile kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanındı. 8 Şubat 1935 Türkiye Büyük Millet Meclisi 5. Dönem seçimleri sonucunda 17 kadın milletvekili ilk kez meclise girdi, ara seçimlerde bu sayı 18'e ulaştı. 8 Haziran 1936 İş Kanunu yürürlüğe girdi. Kadınların çalışma hayatına düzenleme getirildi. 1937 Kadınların yeraltında ağır ve tehlikeli işlerde çalıştırılması 1935 tarihli 45 sayılı ILO sözleşmesi ile yasaklandı. 1945 Analık sigortası (doğum yardımı) 4772 sayılı yasa ile düzenlendi. 1949 Yaşlılık sigortasının kadın ve erkekler için eşit esaslara göre düzenlenmesi 5417 sayılı yasa ile sağlandı. 1950 İlk kadın belediye başkanı (Müfide İlhan) Mersin'den seçildi. 1952 Sağlık Bakanlığı bünyesinde ana çocuk sağlığı hizmetleri verilmeye başladı. 1965 Gebeliği önleyici araçların satış ve dağıtımının serbest bırakılmasını ve tıbbi zorunluluk halinde kürtaj hakkı tanınmasını düzenleyen Nüfus Planlaması Hakkında Kanun çıkarıldı. 22 Aralık 1966 Eşit değerde iş için kadın ve erkek işçiler arasında ücret eşitliğini sağlayan 1951 tarihli 100 sayılı ILO sözleşmesi onaylandı. 26.03.1971 İlk kadın bakan (Türkan Akyol) atandı. 1975 Birleşmiş Milletler tarafından Mexico City'de Birinci Dünya Kadın Konferansı düzenlendi ve bunu takiben 1975-85 yılları arasındaki dönem "Kadın On Yılı" olarak ilan edildi. 27 Mayıs 1983 10 haftaya kadar olan gebeliklerin kürtajla sona erdirilmesi ve gönüllü cerrahi sterilizasyon yöntemlerine izin verilmesi Nüfus Planlaması Hakkında Kanun'da yapılan değişiklikle sağlandı. Kürtaj için evli kadınlara kocadan izin alma koşulu getirildi. 1985 Türkiye, Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesini (CEDAW) imzaladı ve sözleşme 1986 yılında yürürlüğe girdi. 1985 5. Beş Yıllık Kalkınma Planı'nda kadın konusu ilk kez bir sektör olarak yer aldı ve bu konuda politikalar belirlendi. 1987 Devlet Planlama Teşkilatı'nda Kadına Yönelik Politikalar Danışma Kurulu kuruldu. 1989 İstanbul Üniversitesi'nde ilk Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi kuruldu. Bugün üniversiteler bünyesinde kurulan bu merkezlerin sayısı yurt çapında 13'e ulaştı. 24 Ocak 1989 İçişleri Bakanlığı kaymakamlık sınavlarına kadınların da alınacağını açıkladı. 29 Kasım 1990 Kadının çalışmasını kocanın iznine bağlayan Medeni Kanun'un 159. maddesi Anayasa Mahkemesi'nce iptal edildi. İptal kararı 2 Temmuz 1992 tarih ve 21272 sayılı Resmi Gazete'de yayımlandı. 1990 Tecavüz mağdurunun hayat kadını olması halinde cezanın indirilmesini öngören Türk Ceza Kanunu'nun 438. maddesi Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından yürürlükten kaldırıldı. 14 Nisan 1990 Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi Vakfı, ilk kadın kütüphanesi ve bilgi merkezini açtı. 1990 Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü bünyesinde, şiddete uğrayan kadınlara ve çocuklara destek hizmeti vermek üzere ilk kadın konukevleri açılmaya başlandı. 2000 yılı itibariyle bu sayı yediye yükselirken kapasiteleri 170'e ulaştı. 1990 422 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Kadının statüsü ve Sorunları Başkanlığı kuruldu. 25.10.1990 tarihinde kadın sorunları konusunda ulusal mekanizma olarak Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü (KSSGM) 3670 sayılı kanunla Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına bağlı olarak kuruldu ve 24.06.1991 tarihinde de Başbakanlığa bağlandı. Eylül 1990 Yerel yönetimler kadın konusunda özellikle şiddete uğrayan kadınlara yönelik hizmet vermeye başladı. Türkiye'deki ilk kadın sığınma evi Bakırköy Belediyesi tarafından açıldı. 1991 48. Hükümet döneminde ilk kadın vali (Lale Aytaman) Muğla iline atandı. 17-20 Şubat 1992 Birleşmiş Milletler Uluslararası Kadının İlerlemesi İçin Araştırma ve Eğitim Merkezinin (INSTRAW) toplantısında, Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü Türkiye'de kadın konusunda odak noktası olarak kabul edildi. 1993 Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı işbirliği ile "Kadının kalkınmaya Katılımını Güçlendirme Ulusal programı Projesi" uygulamaya başlandı. Kadının Statüsü ve Sorunları genel Müdürlüğü'nün yürüttüğü proje kapsamında; eğitim programları, araştırma projeleri, pilot projeler ve istatistik/yayın faaliyetleri yürütüldü. 16 araştırma projesinin yanı sıra pek çok eğitim programı ve pilot proje desteklendi, araştırma projelerinin bir kısmı ve toplumsal cinsiyet temelinde farklı konularda oluşturulan özet göstergeler kitap haline getirildi. Ayrıca cinsiyete dayalı veri tabanı oluşturulması amacıyla Devlet İstatistik Enstitüsü'nde Toplumsal Yapı ve Kadın İstatistikleri Şubesi kuruldu. 1993 İstanbul Üniversitesi'nde ilk Kadın Araştırmaları Ana Bilim Dalı açıldı ve yüksek lisans programı vermeye başladı. Bugün Kadın Çalışmaları Ana Bilim Dalı açarak Yüksek Lisans Programı veren üniversite sayısı dörde ulaştı. 1993 Kadın Dayanışma Vakfı, Altındağ Belediyesinin desteğiyle kadın danışma merkezi ve kadın sığınma evini açtı. 25 Haziran 1993 Türkiye'nin ilk kadın başbakanı (Tansu Çiller) hükümeti kurdu. 5-8 Aralık 1993 Kadın ve Sosyal Hizmetler Müsteşarlığı ve Ankara Üniversitesi. Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi işbirliği ile "Kadın Kimliği Kongresi" düzenlendi. Kongre gündemini; kadın emeğinin biçimleri, siyasette kadın kimlikleri, kadın bedeninin tanınması, kadın imgesinin üretimi ve dolaşımı, sanatın içinden kadın ve kadın örgütlenme biçimleri başlıklı konular oluşturdu. 1993 Halk Bankası'nca kadınları girişimciliğe özendirmek amacıyla kadınlara özel, düşük faizli kredi uygulaması başlatıldı. 1994 Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü bünyesinde, şiddete uğrayan kadınlara hukuki ve psikolojik danışmanlık, girişimcilik ve el emeğinin değerlendirilmesi konularında hizmet vermek amacıyla Bilgi Başvuru Bankası (3B) kuruldu. 5 Nisan 1994 Dünya Bankası ve Türkiye Cumhuriyeti .Hükümeti arasında imzalanan İkraz Anlaşması gereğince başlayan İstihdam ve Eğitim Projesi'nin alt bileşenlerinden Kadın İstihdamının Geliştirilmesi Projesi (KİG) Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü'nce yürütülmeye başlandı. Proje kapsamında on altı araştırma projesi gerçekleştirildi, on üç tanesi kitap haline getirildi. Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü'nde kitap, makale, tez, seminer, konferans dokümanları ve gazete kesiklerinin derlendiği ve Ankara'nın tek kadın kütüphanesi olarak da nitelendirilebilecek bir Dokümantasyon Merkezi kuruldu. 1000 saydamdan ve web sayfasından oluşan "Kadınlara Görsel Tanıklık" adlı kadın fotoğrafları arşivi oluşturuldu. Kadınların çalışma yaşamlarına dair "Kadın Çalıştıkça" adlı bir belgesel/tanıtım filmi yaptırıldı. Toplumsal cinsiyet yaklaşımını ana plan ve programlara yerleştirmek için resmi, özel ve sivil toplum kuruluşları çalışanlarına yönelik olarak kullanılması planlanan ve modüler bir eğitim materyali olan Toplumsal Cinsiyet Eğitim paketi hazırlandı ve pilot uygulamaları yapıldı. Haziran 2000 tarihinde proje sonuçlandı. 1994 Türkiye Kahire'de yapılan Birleşmiş Milletler Nüfus ve Kalkınma Konferansına katıldı. Konferans'da kadının statüsü ve sağlık ilişkisini vurgulayan "üreme sağlığı" kavramı üzerinde duruldu ve kadın sağlığında "bütüncül" bir yaklaşım benimsendi. Bu yaklaşım doğrultusunda Sağlık Bakanlığı koordinatörlüğünde ilgili kesimlerden sağlanan katılımla "Kadın Sağlığı ve Aile Planlaması Ulusal Eylem Planı" hazırlandı. 1998 yılında kamuoyuna sunulan Eylem Planı 6 ana çalışma grubu tarafından oluşturuldu. Kadının Statüsü grubunun koordinasyonunu Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü üstlendi. 1995 Kurulduğundan bu yana, açtığı kadın danışma merkezi ile şiddete uğrayan kadınlara danışmanlık hizmeti veren Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı, kadın sığınağını açtı. 1995 Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü'nce Dünya Bankası Japon Hibe Fonundan 1993 yılında elde edilen finansman ile ülkemizde kadın girişimcilere sağlanan finans ve finans dışı hizmetlerin neler olduğunu ve kadın girişimcilerin bu hizmetlere ulaşımlarını ortaya koymak üzere bir araştırma projesi olan Küçük Girişimcilik Projesi gerçekleştirildi. Proje kapsamında belli illerde alan çalışmaları yapıldı ve elde edilen bilgiler kitap haline getirildi. Şubat 1995 Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü'nce gönüllü kadın kuruluşları arasındaki iletişim ve dayanışmayı güçlendirmek, bilgiyi yaygınlaştırmak için aylık "Kadın Bülteni" çıkarılmaya başlandı. 11 sayı yayımlandı. 08-11Haziran 1995 Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü'nce Sinop'ta sivil toplum kuruluşları ve kamu kurumları temsilcileri, parlamenterler, gazeteciler ve akademisyenlerin katıldığı, "Türkiye'de Kadına Yönelik Politikaların Oluşturulması" konulu dört gün süren bir toplantı düzenlendi. 4. Dünya Kadın konferansı öncesi yapılan bu toplantıda, kurumsallaşma, siyasal alan, çalışma yaşamı, kadın sağlığı ve eğitim konularında kadına yönelik politikalar belirlendi. 17-19 Temmuz 1995 Avrasya ülkeleri kadınları arasındaki işbirliğini geliştirmek, Pekin Konferansında Türkiye ile birlikte hareket edebilmelerine yardımcı olmak amacıyla KSSGM ve Türk İşbirliği ve Kalkınma Ajansı Başkanlığı (TİKA) işbirliği ile "Pekin'e Giderken; Avrasya Ülkeleri Kadınları İşbirliği Kongresi" başlıklı bir toplantı gerçekleştirildi. Kongrenin sonuç bildirgesinde bir işbirliği grubu oluşturulması tavsiye edildi. Bu doğrultuda 27-29 Mart 1996 tarihleri arasında Ankara'da "Avrasya Ülkeleri Kadınları işbirliği Grubu Birinci Toplantısı" gerçekleştirildi. Toplantıda bu işbirliğinin kurumsallaşması için bir protokol hazırlandı, protokolün yürürlüğe girmesi için yedi katılımcı ülkenin imzasının tamamlanması gerekmektedir. 30 Ağustos 8 Eylül 1995 Türkiye Pekin'de yapılan ve 189 ülkenin katıldığı 4. Dünya Kadın Konferansı'na katılarak taahhütleri çekincesiz olarak kabul etti. Kasım 1995 Güneydoğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı tarafından bölgedeki kadınların durumunun iyileştirilmesi ve kalkınma sürecine entegre edilmesi amacıyla planlanan Çok Amaçlı Toplum Merkezlerinin (ÇATOM) ilki Urfa'da açıldı. 2000 yılı itibariyle bölgedeki sayısı 21'e ulaştı. 1996 Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü'nce, 4. Dünya Kadın Konferansı'nda kabul edilen eylem planı ve taahhütler çerçevesinde kamu kurum ve kuruluşları, üniversiteler, gönüllü kadın kuruluşları, siyasal partiler, sendikalar, meslek örgütleri ve basının katılımı sağlanarak ulusal eylem planı hazırlandı. 1996 Kadın Çalışmaları alanında ilk yüksek lisans diploması İstanbul Üniversitesi Kadın Çalışmaları Ana Bilim Dalı tarafından verildi. 1996 4. Dünya Kadın Konferansında verilen taahhütler gereğince Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü koordinasyonunda gönüllü kadın kuruluşlarının katılımıyla kadın sorunlarının yoğunlaştığı dört alanda; eğitim, sağlık, hukuk ve istihdam komisyonları oluşturuldu. 29 Haziran 1996 Anayasa Mahkemesi Türk Ceza Kanunu'nun erkeğin zinasını suç olarak düzenleyen 441. maddesini anayasanın eşitlik ilkesine aykırılığı gerekçesiyle iptal etti. 27.12.1996 tarih ve 228600 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan kararda verilen bir yıllık süre içinde yasal düzenleme yapılmaması nedeniyle erkeğin zinası 27.12.1997 tarihinden itibaren suç olmaktan çıktı. 1996 Tarım ve Köyişleri Bakanlığı bünyesinde "Kırsal Kalkınmada Kadın Daire Başkanlığı" kuruldu. 1997 Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü koordinasyonunda 13 il valiliği bünyesinde "Kadının Statüsü Birimleri" kuruldu. 22 Mayıs 1997 Kadının evlendikten sonra kocasının soyadını almakla birlikte, kendi soyadını da kullanabilmesi Medeni Kanun'un 153. maddesinde yapılan değişiklikle sağlandı. 19.11.1997 Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü'nün önerisi üzerine İçişleri Bakanlığı'nca nüfus cüzdanlarında medeni hal kısmında "evli/ bekar/ dul/ boşanmış" gibi ifadelerin yerine sadece "evli" veya "bekar" ifadelerinin kullanılmasını düzenleyen genelge yayımlandı. 18 Ağustos 1997 Zorunlu temel eğitimi beş yıldan sekiz yıla çıkaran 4306 sayılı kanun yürürlüğe girdi. 13-14 Kasım 1997 Türkiye Cumhuriyeti, amacı uzman bakanların çalışma alanları ile ilgili konularda Avrupa Konseyi faaliyetlerine etkin bir şekilde katılmalarını teşvik etmek olan Kadın-Erkek Eşitliğinden Sorumlu Avrupa Bakanlar Konferansı'nın dördüncüsüne ev sahipliği yaptı. Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü'nce İstanbul'da gerçekleştirilen konferansa Avrupa Konseyine üye 40 ülkeden 38'i katıldı. 176 kişinin katıldığı konferans sonucunda üye ülkelerin eşitlik politikalarına yön verecek bir deklarasyon hazırlandı. 23 Haziran 1998 Anayasa Mahkemesi kadının zinasını suç olarak düzenleyen Türk Ceza Kanunu'nun 440. maddesini anayasanın eşitlik ilkesine aykırılığı gerekçesiyle iptal etti. Gerekçeli karar 13.03.1999 tarih ve 23638 sayılı Resmi Gazetede yayımlandı. 17 Şubat 1998 743 sayılı Türk Medeni Kanun'un yerini almak üzere Adalet Bakanlığı tarafından hazırlanan Türk Medeni Kanunu Tasarısı Adalet Bakanlığı ve Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü'nün ortaklaşa yaptığı bir toplantı ile kamuoyunun bilgisine sunuldu. 21 Ekim 1998 Adalet Bakanlığı, Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü, ve kadın kuruluşlarının oluşturduğu gündem sonucunda bekaret kontrolünün, ancak takibi şikayete bağlı suçlarda, mağdurun rızası alınarak, ırza geçme gibi re'sen takip edilen suçlarda ancak hakim kararı ile gecikmesinde sakınca bulunan hallerde ise Cumhuriyet savcısının yazılı izni ile yapılabileceğini düzenleyen bir genelge yayınladı. 1998 İçişleri Bakanlığı'nca nüfus cüzdanlarında yapılan düzenlemeye paralel olarak Emekli Sandığı Genel Müdürlüğü'nce verilen dul ve yetim tanıtım kartlarındaki "Emekliye Yakınlığı" bölümünde yer alan "dul kadın vb." ifadelerin yerine sadece "eşi, kızı, oğlu, annesi, babası" gibi ifadelerin kullanılması sağlandı. 1998 Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi'nin ana hedefleri çerçevesinde Türkiye'de kadının durumunu değerlendirmek amacıyla bir Araştırma Komisyonu kuruldu ve hazırlanan rapor kitap olarak Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü'nce yayımlandı. 17 Ocak 1998 Aile içi şiddete uğrayan kişilerin korunması için gerekli tedbirlerin alınmasını düzenleyen 4320 Sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun yürürlüğe girdi. 1998 Gelir Vergisi Kanunu'nda yapılan bir değişiklikle aile reisinin beyanname vermesi esası kaldırılarak kadınların kocalarından ayrı olarak beyanname vermesi sağlandı. 1998 Ankara Barosu Kadın Hukuku Komisyonu tarafından Ankara Adliyesi içinde şiddete uğrayan kadınlara hukuki danışmanlık ve psikolojik destek hizmetleri vermek üzere Kadın Danışma Merkezi kuruldu. 1999 İstanbul Barosu Kadın Hukuku Komisyonu Kadın Hakları Uygulama Merkezi'ni kurdu. 20 Mart 1999 Barolar bünyesindeki Kadın Hakları/Hukuku Komisyonları arasında koordinasyonu sağlamak amacıyla "Türkiye Barolar Birliği Kadın Hakları Komisyonları Ağı (TÜBAKKOM)" kuruldu. Giderek artan komisyonların sayısı 2001 yılı itibariyle kırk civarındadır.. TÜBAKKOM bünyesindeki Kadın Danışma Merkezlerinin kurumsallaşmış olarak sayısı iki olmakla birlikte pek çok komisyon danışma hizmetleri de vermektedir. Eylül 1999 Türkiye, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığı Önleme Sözleşmesi'ni onaylarken koyduğu aile hukukunu ilgilendiren 15 ve 16. maddelerine ilişkin çekinceleri kaldırdı. 1999 Kadın erkek eşitliği açısından önemli değişiklikler içeren Medeni Kanun Tasarısı hazırlanarak Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne sunuldu. 16 Aralık 1999 Kadınların yaşadığı ayrımcı uygulamaların giderilmesine yönelik kurumsal mekanizmaların oluşturulması çalışmaları çerçevesinde Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü ve Norveç Büyükelçiliği işbirliği ile "Eşitlik Ombudu Ne Kadar İşlevsel? Norveç Deneyimi" konulu bir konferans düzenlendi. 14 Mayıs - 14 Haziran 2000 Kadın sorunlarını gündeme getirmek, tartışmalara her yöredeki kadınların katılımını sağlamak amacıyla Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü, valilikler, barolar, üniversiteler ve gönüllü kadın kuruluşlarının işbirliği ile ülke genelinde "2000 Yılı Kadın Toplantıları" adı altında panel, konferans, şenlik, sergi vb. yaklaşık 200 etkinlik gerçekleştirildi. 01 Mart 2000 Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü'nce yapılan çalışma çerçevesinde Türkiye Büyük Millet Meclisi bünyesinde "Kadın Erkek Eşitliği Daimi Komisyonu" kurulmasına dair hazırlanan teklif, Türkiye Büyük Millet Meclisi Anayasa Komisyonunda görüşülerek, anılan Komisyon yerine "Kadın Erkek Eşitliğini İzleme Kurulu" kurulması yönünde karara varıldı. Kurulun oluşturulması TBMM içtüzüğünde değişiklik yapılmasına dair çalışmaların tamamlanmasını beklemektedir. 16 Mayıs 2000 Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü ve İstanbul Barosu Kadın Hakları Komisyonu işbirliği ile Avrupa Birliğine uyum sürecinde toplumsal cinsiyet eşitliği açısından Anayasanın değerlendirildiği "Avrupa Birliğine Giriş sürecinde Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve Kadın Erkek Eşitliği Politikaları" konulu panel düzenlendi. 5-9 Haziran 2000 Türkiye, Pekin Deklarasyonu ve Eylem Platformunun sonuçlarının değerlendirilmesi, tam olarak uygulanmasının sağlanması, yeni eylem ve girişimlerin belirlenmesi amacıyla New York'ta yapılan "Kadın 2000:21.Yüzyıl İçin toplumsal Cinsiyet Eşitliği, Kalkınma ve Barış" konulu Birleşmiş Milletler Genel Kurul Özel Oturumuna katıldı. Türkiye tarafından teklif edilen, kadın erkek eşitliği bakış açısının ana plan ve politikalara yerleştirilmesi, kota uygulamaları ve diğer araçlarla olumlu ayrımcılık politikalarının geliştirilmesi, erken ve zorla evlendirme ile namus cinayetlerinin kadınlara yönelik şiddet türleri arasında yer almasının yanısıra diğer temel konulardaki önerilerin Sonuç Belgesinde yer alması sağlandı. 8 Eylül 2000 Ek İhtiyari Protokol Türkiye tarafından imzalandı. Onay aşaması için Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine alındı. Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesinin daha etkin bir şekilde uygulanmasını sağlamak amacıyla Birleşmiş Milletler tarafından hazırlanan Ek İhtiyari Protokol ile Sözleşmenin taraf devletler tarafından ihlali durumunda kişilere ve kişilerden oluşan gruplara başvuru hakkı tanınmakta ayrıca uygulamaları denetlemek üzere Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi (CEDAW) Komitesine yapılacak şikayetleri kabul etme ve inceleme yetkisi tanınmaktadır. 26 Ekim 2000 Kadına yönelik uluslararası sözleşme ve konferanslarda, eşitlikçi bir toplumsal yaşamın gereği olarak vurgulanan ders kitapları ve müfredatın eğitimin ilk basamağından başlayarak cinsiyetçi öğelerden ayıklanması hedefi doğrultusunda Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü'nce "Eğitim Materyallerinde Cinsiyetçi Ögeler" konulu panel ile "Ders Kitaplarında Cinsiyetçilik 1928'den Günümüze" konulu fotoğraf sergisi düzenlendi. Toplantıya ilişkin dokümanların derlendiği "Eğitim Materyallerinde Cinsiyetçi Öğeler" adlı kitap ile ayrıca "Ders Kitaplarında Cinsiyetçilik" adlı bir araştırma kitap olarak yayımlandı. 24 Kasım 2000 Ülkemizde giderek artmakta olan töre cinayetlerine karşı kamuoyu oluşturmak üzere "25 Kasım Kadınlara Karşı Şiddete Hayır Günü" nedeniyle Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü ve Şanlıurfa Valiliği işbirliği ile "Kadına Yönelik Şiddet" konulu bir panel düzenlendi. Panel resmi düzeyde töre cinayetlerine karşı duruşun zeminini oluşturdu. 17 Şubat 2001 Türk Medeni Kanunu'nun yıldönümü nedeniyle TBMM Adalet Komisyonunda görüşülmekte olan Medeni Kanun Tasarısının eşitlikçi özünün korunarak yasalaşması için Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü ve kadın kuruluşları tarafından kamuoyu oluşturma faaliyetlerinde bulunuldu. Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü'nce "Türk Medeni Kanunun'un Kabulünün 75. Yıldönümü 2001 Gündemimiz: Tasarının Yasalaşması" konulu, tasarı ile öngörülen değişikliklerin değerlendirildiği bir panel gerçekleştirildi. Kadın dernekleri ve diğer sivil toplum kuruluşlarının katılımıyla "Medeni Yasa Tasarısı İçin Hep Birlikte" yürüyüşü gerçekleştirildi. Nisan 2001 Kadın ve aileden sorumlu Devlet Bakanlığı ve Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü'nün katkılarıyla Avrupa Birliği Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Türkiye Ulusal Raporu'nda, eşitlik politikaları için bir alt yapı oluşturulması, hazırlanan tüm plan ve politikaların bu madde ile uyumlu olması gerekliliğinin sağlanması, aynı zamanda devletin eşitliği sağlamak için olumlu ayrımcılık dahil her türlü tedbiri almasının yolunu açmak üzere Anayasanın eşitlik ilkesini düzenleyen 10. maddesine bir fıkra eklenmesi önerisi; ulusal mekanizma olan Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü teşkilat yasasının çıkarılması; farklı statü hukukuna bağlı olarak çalışanların doğum izinlerine ilişkin farklı düzenlemelere son verecek ve ebeveyn izni müessesesini tesis edecek kanun tasarısının yasalaşmasının yanısıra ilgili her konuda işbirliğine gidilmesini öngören kısa ve uzun vadeli hedeflerin yer alması sağlandı. 16 Mayıs 2001 Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü'nce, Kadın-Erkek Eşitliğini Ana Plan ve Politikalara Yerleştirme Stratejisini benimseyen ülke örnekleri konusunda bilgilenmeyi sağlamak üzere Hollanda Sosyal İşler ve Çalışma Bakanlığı Devlet Sekreteri'nin deneyimlerini aktardığı "Kadın-Erkek Eşitliğini Ana Plan ve Politikalara Yerleştirme: Hollanda Deneyimi" başlıklı bir konferans düzenlendi. 21 Haziran 2001 TBMM Adalet Komisyonunca kabul edilen Türk Medeni Kanunu Tasarısı Genel Kurula sevk edildi. 27-29 Haziran 2001 Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü'nce, Norveç Büyükelçiliğinin katkılarıyla Ankara'da "Türkiye'de Kadın Politikaları ve Kurumsallaşma" konulu bir toplantı gerçekleştirildi. Toplantıya ilgili kamu kuruluşları, üniversitelerin Kadın Araştırma ve Uygulama Merkezleri ile gönüllü kadın kuruluşları temsilcileri katıldı. Toplantıda, hukuk, eğitim, çalışma yaşamı ve şiddet başlıkları altında çalışma grupları oluşturularak önümüzdeki dönem için hedefler belirlendi. 22 Kasım 2001 Yeni Türk Medeni Kanununun TBMM tarafından kabulü 1 Ocak 2002 Yeni Türk Medeni Kanununun yürürlüğe girmesi 30 Temmuz 2002 CEDAW Ek İhtiyari Protokolünün onaylanması.
Not: Kanunlar kağıt üzerinde uygulayan yok...
12 notes · View notes
avaredergi · 5 years
Photo
Tumblr media
#Şahsiyet dizisindeki müthiş performansıyla Emmy Ödüllerinde en iyi erkek oyuncu ödülünü alan Haluk Bilginer'i yürekten kutluyoruz. Kadına yönelik şiddet gibi hassas bir konuda çizginin altında kalmamayı başaran önemli bir işti! . . #avaredergi #dergi #dergiler #kültür #sanat #edebiyat #yenisayı #matbu #aylıkdergi #şiir #öykü #anlatı #deneme #makale #söyleşi #röportaj https://www.instagram.com/p/B5U573hA9p9/?igshid=m8bt4775t290
0 notes
seslimeram · 5 years
Text
Hayat Nereyedir, Düşünüyor Musunuz?
Tumblr media
Varlığı kesintisiz kılınmış devlet şablonunda, sıradanın hak ve hukukunun yağmalanması güncellene geliyor. Bir uzamın kesintisiz bir biçimde geri dönülemeyecek kadar bir halle sınırlandırılması devletlinin eylemselliği ile sağlama alınıyor. Yeni ülkenin imali bu bariz ayrıştırma, yıkım ve tahakküm etme hamlelerinin bir ve bütünlüğünde güncellene geliyor. Cerahat her yanı kuşatırken, devletlinin o abecesi bu yok ediş hamlelerini süreğen kılıyor. Bedene kastedişin yollarında yol / yön tayinine girişilen bir menzilde devletin var ettiği ol yıkım yekunu meseledir. Bir tek gün, tek bir yol / yön ve anlamda değil süreğenliği iyice sağlama alınan bir cerahat toplamı var ediliyor bugün iş bu sahnede. Bugün ‘yeni’ bizatihi bundan eskidir.
Bir yapı, bir mesel, bir oluş biçimi olarak devletin şimdisi tahakkümün bariz bir suretidir. Biyopolitik tahakküm, tehdit ve yıkım hamlelerinin bir ve beraberliğinde cürüm hemhal haller nihayetinde bir toplama vardırılır. Bugün var edilenin abecesi 1930’lar Türkiye’si ile 90’ların karanlığın birebir ortaklığıdır. Biteviye bir menzilin dönüşümü ‘feciden’ yana var edilendir. Kesintisiz olanın salt sıradanın hayatına düşürülmüş şerhler olduğu afakidir. Hakkaniyetsizliğin, adaletsizliğin, ol hürriyete düşmanlığın, demokrasiye karşıtlığın var edildiği bir cürüm sarmalı var ediliyor bugün, şimdi. İyi de yol nereyedir? Böylesinden bu kadar afaki cürüm hemhal bir cerahat sarmalında gün nedir ki, gelecek her ne olsun!
Ermeni Haber Ajansı’nın haberidir: “İstanbul Ermeni Patrikhanesi Samatya’da Ermeni bir aileye karşı düzenlenen saldırıyı kınadığını açıklamıştı. Son günlerde Patrik vekili Aram Ateşyan saldırıya uğrayan Ermenistan’lı ailesini ziyaret etti.Aileye Patrikhanenin desteklemeye hazır olduğunu ifade eden Ateşyan suçluların bir an önce ortaya çıkması ve cezalandırılması konusunda süreci dikkatle takip edeceklerini ve mümkün olan her şeyi yapacaklarını vurguladı.
Ermenistan’lı aile korku ortamında yaşadığından dolayı Ermenistan’a geri döneceklerini açıkladı. Şu an onlar Samatya’daki evi terk etmişler ve tanıdıkların yanında kalıyorlar. Hatırlanacağı üzere Mayıs’ın sonunda İstanbul’un Samatya semtinde kirada kaldıkları evde Ermenistan’lı bir aile saldırıya maruz kalmıştı. Kocası evden çıktıktan sonra Arpine isimli kadına iki kişi bıçakla saldırmıştı. Kadın hastaneye kaldırılmıştı ve tedavi altına alınmıştı. Saldıranlar giderken “Bu daha başlangıç” diye bağırmışlardı. Sargis ve Arpine Tumanyanların iki küçük çocuğu da var.”  
Hak ve hukukun yağmalandığı yerde, ali kıran baş kesen deyişini kanıtlayan bir cerahat sarmalı güncellenir. Samatya’da yaratılan vahşet kültünün birbiri ardına çıkagelen cürüm haline yol verilmesi bu bahsin tamamlayıcısıdır. Bugün iş bu ülkede yaşamın zehirlenerek imhası kesintisiz bir hakikattir. Böylesine bariz bir o kadar kesintisiz güvercin tedirginliği toplumun tüm katmanlarına pay edilir. Elde silahlarla asmalı kesmeli poz verenlerin, vur de vuralım diye yazanların, onlar bize katil diyenlerin torunları diye çemkirenlerin, ölümü salt ve sadece ölümü niyaz edenlerin ol Samatya’da duvarlara kazınan nefret yazılamaları gibi nicesinin birlikte güncellendiği bir saha gerçektir. Hayatın biçimsizleştirilmesi hemen hiç kesintisiz şiddetle beraber tüketilmesi hakikat olunur.
Agos Gazetesi’nden aktaralım: “Arpine T. taburcu edilmesinin ardından Agos’a yaptığı açıklamada Ermenistan’a  dönme kararı aldıklarını ancak bir süre daha soruşturmanın ilerlemesini bekleyeceklerini söyledi. Olayın ardından aileye çeşitli destek ziyaretleri gerçekleştirildi. Başepiskopos Ateşyan aileyi ziyaret ederek suçluların ortaya çıkması konusunda süreci takip edeceklerini söyledi.
İHD İstanbul Şubesi Irkçılık ve Ayrımcılığa Karşı Komisyon adına insan hakları savunucusu Eren Keskin de aileyi ziyaret etti. Arpine T.’nin avukatlığını yapacak olan Keskin Agos’a şunları söyledi: “Biz Arpine hanımın vekaletini alacağız ve hukuksal işlem başlatacağız. Olay hakkında genel olarak gereken delillerin toplanmadığını biliyoruz. Bu dosyayı ben Maritsa Küçük dosyasına çok benzetiyorum, o dosyada da ailenin avukatlığını yapmıştım o dosyada da deliller toplanmamıştı bizim zorlamalarımızla deliller toplandı onlar da yeterli itibar görmedi. Bu saldırının çok açık ırkçı ve nefret söylemi saldırısı olduğunu düşünüyoruz. Aile çok fazla çekiniyor ve korkuyor, olayın bu kadar kapalı şekilde seyretmesi yavaş hareket etmemizi doğuruyor. Önümüzdeki günlerde vekalet işlemini tamamlayıp dosyaya bakacağız. İHD olarak hassasiyetle bu olayı inceliyoruz.”
Aileyi ziyaret eden HDP Milletvekili Garo Paylan da ziyaret sonrasında İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun yanıtlaması talebiyle TBMM’ye soru önergesi yöneltti. Paylan önergede şu sorulara yer verdi:
“*Bu nefret odaklı saldırıyla ilgili olarak, saldırganların kimliklerinin tespiti ve yakalanması konusunda hangi aşamalar kaydedilmiştir?
* Saldırının üzerinden günler geçmiş olmasına ve bölgedeki mobese kameralarının varlığına rağmen, ‘nefret suçu faili’ olan saldırganlar neden hala yakalanamamıştır?
*Bu noktada, suçun yeterince üzerine gidilip gidilmediği ve emniyet güçlerinin soruşturma aşamasında bir ihmali olup olmadığı hususları araştırılmış mıdır?
* Emniyet güçleri tarafından olaya ilişkin olarak sürdürülen soruşturma ve kovuşturmalar bu suçun bir ‘nefret suçu’ olduğu bilinciyle mi yürütülmektedir?
* Bakanlığınız ve bakanlığınıza bağlı birimler, nefret suçlarının ve nefret suçlarında zuhur eden cezasızlığın ortadan kaldırılmasına dönük hangi önleyici adımları atmaktadır?”
Kötülüğün dışavurumu artık olağan bir mesel addedilen bu saldırganlıklar silsilesi ile bariz olunandır. 1915 karanlığından sonra çıkagelen her yıkım hamlesi, altı – yedi eylül pogromlarına, varlık vergisinden şu menzilde halen geçerli kılınan ayrımcı politikalara bu menzilin yok ediciliği tescil olunur. Gitmeyip de nasıl kalacaktır ol insanlar? Geldiğimiz yer, vardığımız odak bir şiddetin ortasında hayatın zehredilmesi haliyken her neyin nesidir bunca kayıtsızlık. Tahkir, tazyif, devlet denilenin icat ettiği bölünmez bütünlük gibi nice edimle kaç defa, kaç yerde, kaç karanlık var edilecektir? Kaç defa hayatların çalınması gerçek kılınacaktır, sorguluyor musunuz?
Dünden pek, dün kadar yıkıcı, dünün var ettiği karanlıkla benzeş kılınan bir cerahat hali, sarmalı her yanımızı kuşatıyor. Mevzu mesel ne sadece Ermeni olmak, ne salt Samatya, ne de sadece insanlık haklarının bunca rahatça heder olunmasıdır. Bariz bir biçimde tüm o düş kırımının imal edilebilirliğidir sorun. Bir gelenek olarak müştereklerimizin enikonu yıkımıdır sorun. Bir devamlılık meseli olarak devletin şiddete ol paramiliter veyahut da çetelerin, şahısların yıkıcılığına teşvikidir mesele. İçimizde yer ettirilmiş korkunun ta kendisidir mesele. Gitmek, yok etmek, yok saymak, tükenmektir mesele. Bir menzili tüm o cenderelere rehineliğidir mesele.
Candan Yıldız’ın T24’te yayınlanmış haberidir: “İstanbul Samatya’da bıçaklı saldırıya uğrayan Ermenistanlı aile Türkiye’den ayrılacak. Saldırıyı AKP İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu T24’e değerlendirdi. Siyasal ve toplumsal kutuplaşmaya dikkati çeken Yeneroğlu saldırıyı ırkçılık olarak yorumlarken, “ Tüm siyasi gruplar özeleştiri yapmalı. Kendimizi de bunun dışında tutmuyorum” dedi.
Aile ile dolaylı olarak temasa geçtiğini aktaran Yeneroğlu, bu saldırın takipçisi olacağını, aileyi ziyaret etmek istediğini söyledi. Mafyatik tutumların bezen kendisini ırkçılıkla ifade edebildiğini, insanları yaşadıkları yerden uzaklaştırma amacını taşıdığına vurgu yapan Yeneroğlu; “Azınlıklıkları kaybetmek hepimizin toplumsal fakirliği, bu insanların Türkiye’yi terk etmesini engellememiz gerekiyor. Fener ve Balat’ın çok kültürlü yapısını koruma noktasında siyasi iradeye de güçlü bir görev düşüyor, bu manada da özeleştirimizi yapmak durumunda olduğumuzu düşünüyorum” dedi.”
Tumblr media
Yeneroğlu bu sözleri sarf ederken, Samsun’daki yerel bir haber sitesinde çıkan köşe yazısında henüz hiçbir şeyin farkında olmadan, ötekisine saydırıp döken, meramını emperyalist olan devlete laf çakmak için, ötekisine vurup kuran bir makale yayınlanır. Bilal Mürtezaoğlu’nun cümleleridir: (Yazım hataları kendisinindir)
“Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk defa Türkiye’de bir kilise kuruluyor. Kuranlar kim merak ettiniz değil mi? Suriye Ortadoks Hiristiyanları. Bu yılın şubat ayında İstanbul’da temeli atılacak. Hürriyet gazetesi 2 defa Suriye’den 2 milyon Ermeninin Arap kimliğiyle geldiğini yazdı kimse umursamadı.
Suriyeden gelen mültecilerin iki milyonu Arap kimliğiyle gelen ortodoks ermeniler olduğu belirlendi. Şimdi onlar için istanbulda muhteşem bir ortodoks kilisesi projesi hazırlandı, yakında inşaata başlanacak
Bunlar Bize Neyi Gösteriyor
Gelen suriyelilere vatandaşlık verilmesi,mülk edinmelerine imkan sağlanması.
Hristiyan olanlar için kalıcı kiliselerin inşa edilmesi bize açık seçik olarak gösteriyor ki, gelen sığınmacılar kalıcı.
Abd nin Suriyede, elinde alabildiğince geniş toprak parçası var. Kobani de de durum sakın.kurt devleti kurulmuş.Zaten onların da bu ermenilerle muhabbeti iyidir.
Neden oralara yerleştirilmiyor?
Türkiye suriyede bir çok bölgeye girdi ve kontrolü sağladı.
Bu sığınmacılar için neden oralarda yerleşim alanları oluşturulamıyor?
Tüm bunlar; ister Türkmen,ister ,Arap, isterse Ermeni olsun, gelen mültecilerin Türkiye’de kalıcı olduğunu gösteriyor.
Bu plan yüz yıllık bir projenin adım adım uygulanmasıdır.
Dikkat ederseniz, bizim oralara yaptığımız harekatlar,Abd’nin isteyip izin verdiği bölgelerdir.
Fırat kalkanı harekatı da, Afrin harekatı da,bugün konuşulan harekat da Abdnin izni ve isteğiyle yapılan harekattır.
Bu son harekatta herkesin gözüne girecek kadar açığa çıkmıştır.
Göstermelik sebep, DAEŞ in yok edilmesidir.
DAEŞ in Arapların içerisinde konuşmadığını biliyoruz.
Biz güya DAEŞ ı bombalıyoruz.Bu arada halk da pılısını pırtısını toplayarak o bölgeden kaçıyor.
Boşalan yerlere her halde bizim köyden gidenler yerleştirilmiyor!
Nüfus hareketlerine ve değişimlerine iyi bakmak lazım.
Irak’ı hallettik, Suriyenin parçalanmasına ve orada büyük israilin kurulmasına hizmet edecek yapılanmalara bilerek veya bilmeyerek çok güzel hizmet ediyoruz.
Allah sonumuzu hayr eylesin…”
Gündemin var ettiği cerahati çözümleyemeyenler bu sene yüz dördüncü yılına girmiş olan bir yaranın varlığına dikkatinizi çekmek isteriz. Süryani halkının yukarıdaki meramda da karıştırılıp Ermeni olarak bildirilenlerden, yahut da Mezopotamya topraklarındaki varlıkları ile binlerce yıldır buralı ola gelmiş bir halkın başına getirilen felaketin ta kendisine dair birkaç kelam eklemeliyiz. David Vergili’nin birkaç yıl öncesinde kaleme aldığı yazısından, Bianet’ten alıntılayalım:
“Hükümet güçleri ve bazı Kürt aşiretleri Süryanilere saldırıya geçtiler. Kısa süre zarfında Hasankeyf civarında bütün köylere soykırım ulaşır. Nusaybin, Kerboran, Midyat, Tur İzlo, Bethzabday (İdil) ve Cizre katliamları takip eder. 10 Haziran 1915’te Qelleth köyündeki bütün Süryaniler öldürülür. Dara, Mahsarte, Bnebil, Qalatmara ve diğer nice köyler aynı yıkımı ve kaderi paylaşır. İdil ve İwardo köylerinde direnişe geçen Süryaniler iki ay boyunca devlet güçleriyle savaşarak, hayatlarını kurtarma yoluna gittiler. Turabdin’deki katliamların çoğunu, Kürt aşiret üyelerinin, 50 askerden oluştukları için Arapça El Hemsin denilen ölüm mangaları olan yerel gönüllü milis grupları gerçekleştirdi. Bu süre zarfında Turabdin bölgesinde bulunan Süryaniler öldürüldü, kadınlar ve genç kızlar köle pazarlarında satıldı ve zorla Müslümanlaştırıldı. Onlarca köy, manastır, kilise, tarihi yerler ve kütüphaler yakıldı ve yok edildi. 30 Ekim 1915 tarihli Babıali Dahiliye Nazırlığı’nın Bitlis Vilayetine gönderdiği şifreli telgrafta ‘Mardin ve Midyat çevresinde boşaltılmış köyler olduğundan aşiret-süvari tümenlerine bağlı göçmenlerin buralarda iskan edilecekleri Diyarbakır vilayetine bildirilmiş olmakla, sevk için çaba gösterilmesi’ yönünde talep bulunmaktadır. Midyat ve çevresinde Süryani köylerinin varlığı açık ve bu köylerin soykırım esnasında boşaltıldığı ortaya çıkmaktadır. Bütün bunlara rağmen, bu dönemde Süryanilere yardım eden ve destekleyen değerli şahsiyetler ayrıca bulunmaktadır. Iwardo direnişi esnasında arabulucu rol oynayan Ayınkaf Şeyhi Fettullah ve 90 civarında Süryani çocuğu kurtaran Savurlu Vehbi Efendi ve Sincar’daki Ezidi Şeyhi Hamoye Şarro bunların başında gelmektedir.
Savaşın ardından, yüzyıllık topraklarında soykırıma uğrayan, öldürülen, yerinden ve yurdundan edilen Süryaniler Turabdin, Hakkari, Siirt bölgelerinde yok denecek kadar az bir sayıya indi. Suriye çöllerinde ve Kafkasya ve Irak’ın iç bölgelerinde yeni yaşam kurmak için mücadele ettiler. Yeni kurulan Irak devleti 1933 yılında Simele katliamı ile Süryanilere yeni bir darbe vurur. Süryaniler 1915 olaylarını Süryanice Sayfo yani Kılıç olarak adlandırmaktadırlar. Soykırım öncesinde Osmanlı topraklarında bir milyondan az nüfusa sahip olan Süryaniler soykırımda nüfusun yaklaşık yarısını, 500 bini yitirdiler. Sadece Diyarbakır bölgesinde yaklaşık olarak 80 bin ve Van çevresinde 63 bin Süryani öldürüldü.”
Ermeniler gibi, Nasturiler, Koptiler, Rumlar, Pontos’lular ve nicesi gibi bir halkın kökünü kazımak o yılın Haziran ayına denk getirilen ağır felaketlerle taçlandırılır. 1915 koca bir yerin, yurtluktan çıkışının da temellerinin atıldığı bir güncelliktir. Süryani’lerin Sayfo’su, Ermeniler için Medz Yeghern, Pontos’lular için Küçük Anadolu Kırımı, herkes ve hemen her birisi için soykırım meselinin varlığı bugün de canlılılığını korumaktadır. Cürümlerin birbiri peşi sıra ana akım medyadan, yan, mahalli yayınlara kin gütmelerin, Samatya’daki gibi nefret suçlarının, bir asır geçmiş olsa da Süryanilerin yaşamaya / geri dönmeye halen çalıştıkları bir toprak parçasında halen vatandaşlık haklarından ağırlıkla mahrum kılınmaları vb. pek çok etmenle bugünün ülkesinin şablonu karşımıza çıkartılır. Budur ol sıradanın hak ve hukukunun yağmalanması meseli en baştan!
Çözümsüzlükler üstünden yükselen, yıkımlarla çepeçevre kuşatılan bir menzilden sözün özü hayatların devletçe gölgelendiği bir menzilde meram eyliyoruz. Samatya’daki vahşet ile Sayfo’nun karanlığına, Medz Yeghern’in dehşetinden bugün kalkıp Suriye’li mülteci / göçer insanlara reva görülenlere birbirine yakın bir biçimde ırkçılığın varlığına dair bir ses vermeye çalışıyoruz. Gördüğümüz, bildiğimiz, izahatına giriştiğimiz şey bir mübalağa değil ismi yeni olarak zikredilende bir sabit / sabık kılınmaya çalışılan geçmişin karanlığının nasıl güncellendiğidir. Bugün yaşatılanlar, yarınların da yıkımını beraberinde iş bu sahada her gün yinelene gelenle cismanileştirir. Sorguluyor musunuz, hayatın bunca rahat bir biçimde çalınabilirliği, gölgelenmesinin, çitlenip kuşatılmasının sonu her ne olur cidden düşünüyor musunuz? Bir biçimde yaşamın tükettirilmesinin sonu getirilmeyen bir yer ülke midir? Hala ülke midir? Yarınsız, dünsüz, bir şimdisiz şu sahanın her köşesinden bir yıkım çıkagelir, hayatımızın orta yeri naaş tarlası kılınırken, sorguluyor musunuz, hayat nereyedir, düşünüyor musunuz!
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2019
Görseller – Armenian Mirror & Black Mirror Paintings By Tigran TSITOGHDZYAN
0 notes
sizekitap · 6 years
Text
Dinle Kızım Elif
Dinle Kızım Elif
Karina Yayınevi
“Duruşu olmalı insanın hayatta, vazgeçilmezleri, doğruları, inancı ve inandıkları için savaşabilecek kocaman bir yüreği olmalı”
Sevgili Ruhsar Uçar’ın kitabının 30. sayfasından aldığım bu sözleri, kitabın ana fikrini, ana temasını çok çok iyi anlatıyor.
Kızı Elif’e yazılmış en insani en kutsal cümlelerle süslenen ve kitaba adını veren “Dinle Kızım Elif” makalesi ile başlayan 300 sayfalık kitapta insani olan, her şey ama her şey kitabın sorunsalını oluşturuyor.
Eşi, sevgili Ali Fuat Uçar için yazılmış makale ise hayranlık uyandırıyor insanda… Doktor Ruhsar Uçar bir tıp doktoru değil de sanki bir sosyolog… Sağlık sorunlarını ele alan birçok makale fikir verici ve güçlü dayanakları olan çözüme dönük alternatifler üretmekte… Son dönemin en önemli güncel konusu olan kadına şiddet ve çocuk istismarları hakkında da muhteşem bir duyarlılık örneği duruyor karşımızda.
Kitabın kurgusu müthiş, dili sade; ele elanın konular ise hepimizin günlük hayatında karşılaştığı ana sorunlar. Bundan dolayı da kitabı bir solukta okuyabiliyorsunuz.. Bu ilk kitap ama okuyucu daha ilk satırlarda profesyonel bir yazarla karşı karşıya kaldığını görecektir…
Sevgili Ruhsar Uçar, bitmek bilmez enerjin, çalışkanlığın, toplum sorunlarını yüreğinde hisseden duruşun, olduğu gibi kitaba geçmiş durumda. Zaten bu nedenle de inanıyorum ki çok okunacak ve hemen senden ikincisini isteyeceğiz…
Yüreğine, bilgine, emeğine sağlık…
Yazarı Sizekitap’da Ara Yazarı Twitter’da Ara Kitabı Twitter’da Ara Yazarı Facebook’ta Ara Kitabı Facebook’ta Ara
devamı burada => https://sizekitap.com/deneme/dinle-kizim-elif/
0 notes
kitapindiroku · 7 years
Text
İlişkisel Sosyal Bilimler Dergisi Sayı: 2 Temmuz 2015 / Modus Operandi Kitabı pdf indir pdf indir
İlişkisel Sosyal Bilimler Dergisi Sayı: 2 Temmuz 2015 / Modus Operandi Dosya: “Türkiye’de Sosyoekonomik ve Beşerî Bilimlerin Halleri – 2” Belgin Aksoy, Mesleki Uygulamalar ve Akademik İçerikler Arasında Bir Sosyal Bilimin Portresi: Arkeoloji Çiler Çilingiroğlu, Collingwood’un İzinde: Türkiye Arkeolojisinde Malûmatçılık ve Pozitivizm Üzerine Handan Üstündağ, Aynı Kemikler, Değişen Anlamlar: Irk Biliminden Biyoarkeolojiye Cem Özatalay, Türkiye’nin Toplumsal Yapısının Temsili Meselesi Bağlamında Sınıflar ve Sınıflandırma Savaşları Gürhan Özpolat, Türkiye’de Biyopolitikanın Ölü Doğuşu: Türkçe Akademik Yazın Alanında Biyopolitika Kavramının Alımlanma Biçimleri Makale Ümit Kurt, Erken Dönem Türk Milliyetçiliğinde Irk Kavramı ve Irkçı Söylemler, Tınılar, Dokular ve Renkler: Türk Yurdu Dergisi Örneği (1911-1916) Söyleşi Ali Çarkoğlu ile söyleşi: “Siyaset bilimcinin işi kâhinlik değildir” (Emrah Göker) Müdahaleler Pınar Özgüner, Türkiye Arkeolojisinde Kavramsal Problemler ve Kronolojik Kısıtlamalar Üzerine Tansel Güçlü, Değerin Finansallaşması Cem Orhan, “Danışıklı Dövüş” Kestirme Yolunun Tözcülük Potansiyeli Vefa Saygın Öğütle, Türkiye’de Sosyal Bilimler Felsefesinde Açık Unutulmuş Bir Yangın Alarmı Ertuğrul Ahmet Tonak, Eşitsizliklerin Ahlâksız Teorisini Terk Ederken İnceleme Tuğçe Ellialtı, [Lynn Welchman, Sara Hossain (2014) ‘Namus’: Suçlar, Paradigmalar ve Kadına Yönelik Şiddet, BGST Yayınları.] Deniz Sert, [Murat Somer (2015) Milada Dönüş: UlusDevletten Devlet-Ulusa Türk ve Kürt Meselesinin Üç İkilemi, Koç Üniversitesi Yayınları] Anıl Başaran, [Thorstein B. Veblen (2015) Aylak Sınıfın Teorisi: Kurumların İktisadi Bir İncelemesi, Heretik] Turgay Yerlikaya, [Howard Becker (2014) Hariciler (Outsiders): Bir Sapkınlık Sosyolojisi Çalışması, Heretik] İlişkisel Sosyal Bilimler Dergisi Sayı: 2 Temmuz 2015 / Modus Operandi Kitabı pdf indir pdf indir oku
0 notes