#kadın ressam
Explore tagged Tumblr posts
Text
#nilgün marmara#Kırmızı Kahverengi Defter#yazar#kitap#edebiyat#kitapalıntıları#kitapalıntısı#şair#art#artist#Hakan Yaşar#ressam#painter#resim#kadınlar#kadın#keşfet
15 notes
·
View notes
Text
"Bana, bir ressam ya da bir resim üzerinde yazılırken, o ressamın, o resmin üslübunu yazıda gerçekleştirmenin mümkün olup olmadığını sorduğunda ne diyeceğimi bilemedim. Bunu yarın düşünelim, dedim sana. Gecenin geç bir saatiydi. Zihinsel yorgunluğu giderecek tek şey, zihinsel bir başka etkinliktir. Yılların deneyimi, biliyordum bunu. Metni okumadan, resimlere bakmayı önerdim sana. Karlı bir İstanbul gecesinde, bir kitabın sayfalarında bir ressamın, belki gerçektekilerinden uzak renklerden oluşan resimlerine bakmak. Birlikte baktık bu resimlere. Sen bir sayfayı çevirdiğinde, resimli sayfaları, gölge yapmasın diye tam ışığın altına getirdiğinde, dışarda yağan kar, sokak lâmbasının ışığında, yalnızca bir siluet olan yan bahçedeki çam ve elma ağacı, kitaptaki renklerle birleşiyordu gözümde. Bir resme böyle bakılmayacağını bilmiyor değilim. Resim bizden bir çaba ister. Bize açılmak, bizimle konuşmak - sorularımızı yanıtlamak için. Kapa kitabı, dedim. Biz gene sözcüklere dönelim. Sözcüklere döndük. Şairin, ressam için söylediği sözcüklere. Gece öylesine yoğundu ki karın beyazlığı bile kapkara göründü bana. Oysa, masanın üzerinde açık kalmış kitabın üzerine düşen masa lambasının ışığı, bu beyazlık içinde beliren, bir tansık gibi beliren masmavi bir çıplağı aydınlatıyordu. Aragon'un andığı Ritsos'un şiirini okumanı istedim. Okudun. Sanki dışarda yağan kar değildi. Bir kumsaldaydık. Ve mavi denizden masmavi bir kadın çıkmış bize doğru geliyordu. Okudun, dilimize çevirerek, Matisse'in bir resminin önünde, Aragon'un andığı Ritsos'un şiirini:
"Mavi kadın*
Elini denize soktu. / Eli mavi oldu. / Hoşuna gittii. / Tepeden tırnağa denize düştü. Mavi oldu. / Sesi ve sessizliği, mavi. / Mavi kadın / Birçok kişi hayrandı ona / Ama hiç kimse sevmedi."
O gece ben kitabı kaparken sen şöyle dedin: Çivit mavisi evler görmüştüm / Çivit mavisi kadınlar görmemiştim. Bu gece onu da gördüm."
18 notes
·
View notes
Text
Zamanın Çizdiği Yara
Bu ikilik, sevdiğim; senin onun amacında dinlendiğin aşk saltanatlarının bendeki en acı inleyişleri oluyor. Nisyan barlarında seni kaç kadeh içtiğimi ve yine hep sevdiğimi bilemezsin, unutmaya çalışırken. Vakıa dolambaçlarında bir komando oldu, seni unutmak telaşım. Kaç savaştan yarı çıplak mağlup döndü Sevda, bilemezsin. Mücerretin ifşa tuvallerine seni çizdi ressam, ben yazar olandım hep aslında. Mihrabın yerinde unutuşun hep şahaneydi bana. Sürükleyici farkındalıkların otopsisi yapıldı yüreğimde; ben gidiyorum seni unutmak mağlubiyetlerimden. İltihap kapan bu sevdada, zaruri mücrimlerin ayrılık aşermesini kabul edemiyordum, incindim, inceldim, kabul ettim. Lal ve esenlik dolu sensizlikler, gözyaşı figanlarından hasekinin ben olmadığını fısıldadılar; ömrü yavaş aktı bu sevdanın. Serimi sesime karşı duyulmaz falçatalarla saldırdı. Hüsnühatlar seni yazdı; lütfen bu dağınık Sevda böyle kalsın. Sürurlarda ruhbanlara uzanır aklın, bensiz koyularda siyahı hep seven olursun. Lütfen bu Sevda böyle tezat kalsın. Süregeldik mukadderden yana; meğerse ben hep zehir içmişim sana susarken. Nizami bekleyişlerim, rafta bomboş durup ömrü kısalan kitaplar gibi olmuş. Pardon, sen hep miş gibi yapmayı seversin; sevmiş gibi, gelmiş ve hiç gitmemiş gibi... Efsusların sınırı aşan tembellikleri olur aşk benden yana sana; on iki Eylül darbesi perdenin arkasında şaklaban bir sahne olur. Sarılmayı sevemezsin. Dudakların bana şimdi bir sedd; idrak martıları çarşambayı terk ve perşembeye ikonik versiyonu sabah olan bir unutmak püskülü... Pis papatyanın tefekkür denizinde yüzerken boğulmaya gönüllü oldun sen ve vaziyeti salçalanan aşk yumaklarında kedilere oyuncak oldum, ben... Güzideydin, kalın harflerle sevdiğim ve ince harflerle sarıp sarmaladığımdın. Kabulleniş nihayet mühim bir ruhsat oluyor şehvetin cevap güllerinde; sen köklerine doğru uzanan bir koku saymasan da ben kokladım, gitti bile. Burnumdan kabullenişin mentolleri girdi, sevdiğim; seni aşk sarmallarında saran o kadın gibi bir daha sevemem ben...
Dilara AKSOY (Dila VARLI)
#keşfet#tumblr#blog#deneme#edebiyat#aşk#yazar#dilaraaksoy#essay#yalnızlık#kabulleniş#geceyebirsozbirak#sevda#bitti#blog post
11 notes
·
View notes
Text
"İyi" ve "Kötü" nün Yüzü
Leonardo da Vinci "Son Akşam Yemeği" isimli resmini yapmayı düşündüğünde büyük bir güçlükle karşılaştı... İyi'yi İsa'nın bedeninde, Kötü'yü de İsa'nın arkadaşı olan ve son akşam yemeğinde ona ihanet etmeye karar veren Yahuda'nın bedeninde tasvir etmek zorundaydı.. Resmi yarım bırakarak bu iki kişiye model olarak kullanabileceği birilerini aramaya başladı... Bir gün bir koronun verdiği konser sırasında korodakilerden birinin İsa tasvirine çok uyduğunu fark etti... Onu poz vermesi için atölyesine davet etti, sayısız taslak ve eskiz çizdi…
Aradan üç yıl geçti. 'Son Akşam Yemeği' neredeyse tamamlanmıştı, ancak Leonardo da Vinci henüz Yahuda için kullanacağı modeli bulamamıştı... Leonardo'nun çalıştığı kilisenin kardinali, resmi bir an önce bitirmesi için ressamı sıkıştırmaya başladı...
Günlerce aradıktan sonra Leonardo vaktinden önce yaşlanmış genç bir adam buldu… Paçavralar içindeki bu adam sarhoşluktan kendinden geçmiş bir durumda kaldırım kenarına yığılmıştı... Leonardo yardımcılarına adamı güçlükle de olsa kiliseye taşımalarını söyledi çünkü artık taslak çizecek zamanı kalmamıştı...
Kiliseye varınca yardımcılar adamı ayağa diktiler. Zavallı, başına gelenleri anlamamıştı... Leonardo adamın yüzünde görülen inançsızlığı, günahı, bencilliği resme geçiriyordu.. Leonardo işini bitirdiğinde, o zamana kadar sarhoşluğun etkisinden kurtulmuş olan berduş gözlerini açtı ve bu harika duvar resmini gördü. Şaşkınlık ve hüzün dolu bir sesle söyle dedi: 'Ben bu resmi daha önce gördüm'... 'Ne zaman' diye sordu 'Leonardo da Vinci, o da şaşırmıştı. 'Üç yıl önce... Elimde avucumda olanı kaybetmeden önce. O sıralarda bir koroda şarkı söylüyordum, pek çok hayalim vardı, bir ressam beni İsa'nın yüzü için modellik yapmak üzere davet etmişti'..
‘’İyi’’ ve ‘’Kötü'’nün yüzü aynıdır... Her şey insanın yoluna ne zaman çıktıklarına bağlıdır...
(PAULO COELHO, "Şeytan ve Genç Kadın")
(Osman Aydoğan'ın sayfasından)
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/da1f1db2e2119360b681f55857a86dcd/64027023a3554d1a-cc/s540x810/524fe3193a330f4bcadedee1b5ec37e065e5cb34.jpg)
45 notes
·
View notes
Text
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/a0b3f715c96086380eff0c1ac001080d/8fc1cdb54eec6168-1b/s540x810/35c76c30e3a7542cbdea1ca2a313b9b451bef947.jpg)
En eski hikâyedir Kadın;
Saçından iktidar,
makyajından medeniyet devşirilen...
“Erkek” ve “Erken” kelimelerinin arasında nefes almaya çalışırken Kadın;
Boynunda cinsiyet künyesi,
alnında namus fünyesi,
dünya'nın orta yerinde,
ortasından taşır kederi…
Aşık olunası,
hatta aşktan öldürülesidir nazarda...
Bu yüzden yaşayan her kadına ölü bir çiçek,
ölen her kadına canlı bir çam ağacı hak görülür başucuna...
Herkes yaşamı boyunca
bir kadını öldürür hattı zatında...
Kimi doğururken,
kimi doğurduğu tarafından...
Kimi alın terinde boğar,
kimi şehvetine adak tutar...
Bazıları çok severek,
bazıları hiç sevmeyerek öldürür...
Bazen de yok sayarak
dizlerinin üzerine düştüğü caddelerde,
Kim vurduya sarılarak gönüllü linç'in ellerinde...
Ahir hakkı töredir, gelenektir, günahtır...
Altından da örse huzuru,
Kuyumcuda bozdurulur gülüşü…
Kendi yuvası açık cezaevi,
sokakta namusu saman alevi…
Yürüse suç,
ağlasa ayıp,
koşsa edepsiz
ve ölse kadersiz…
Kadın olmak yağmuru doğurup,
Yıldırımda alev almak gibi bir zûl mevsimidir...
Bayrak diken,
zehir biçen,
ırmak ören kadınlar…
Torna yürekli,
keman saçlı,
bağlama kaşlı
köy bakışlı,
kent yorgunu
evlat vurgunu,
koca şehidi kadınlar…
Acısı sendikasız,
sözü pankartsız,
düşü yasak,
yolu tutsak...
Kadınsa haykıran, sesi uzak…
Şimdi bir bulut al kendi payına,
Bir kadının kaderini kuşan hayat namına,
Bir dakika katlanabilirsen onun yerinde...
Yerinde;
Onsuz huzur olmadığını anlayacaksın..
Herkes bir şeyler söyledi kendine göre;
bir kadın döktüre döktüre susuyordu...
“İnsan esasen ne erkektir ne de dişi...
Cinsiyetin farklı olmasının amacı,
cinse özgü biçim farkını oluşturmak olmayıp yalnızca üremeye yarar…”
-Marie Le Jars de Gournay-
《Kadınlarla Erkeklerin Eşitliği Üzerine》
Ressam: Saeed Panahzade
İranlı ressam (1975-)
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/ce3ec4218a7d0f512c57062184852616/8fc1cdb54eec6168-d7/s540x810/e13e7daaff13a857c85bb37342e4fc5f8d083fbc.jpg)
10 notes
·
View notes
Text
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/2792bf24e8e9cba29f97dbb72cda1f72/11cbecf467185119-3e/s400x600/d4ac99904e9b3cb020da1188f884ff48459673ad.jpg)
Türkiye'nin ilk ''Kadın Müzesi'' İzmir'de ..
En güzel müze ..
Dünya'da 70 ülkede Kadın Müzesi var..
Türkiye'de ilk ...
Basmane'de , tarihi Tilkilik semtinde ..
Girişte, o efsane fotoğraf karşılıyor sizi..
Mustafa Kemal Atatürk 'ün, 1929'da, Ankara Palas' ta, manevi kızının düğününde, manevi kızı Nebile Hanım'a dans ederken çekilmiş fotoğrafı..
Kimler yok ki ?
Kurtuluş Savaşı Gazisi Kara Fatma gerçek ismi Fatma Seher , İlk Kadın pilot Sabiha Gökçen , Bombalı suikaste kurban verdiğimiz Bahriye Üçok , Türkan Saylan , Dünya güzelimiz Kerime Halis Ece , La Diva Turca Leyle Gencer ..
Birde ilkler ?
ilk kadın Doktor Safiye Ali
ilk kadın Hemşire Esma Deniz
İlk kadın Tiyatro sanatçısı Afife Jale
İlk kadın Gravürcü Aliye Berger
İlk kadın Romancı Fatma Aliye Topuz
İlk kadın Büyükelçi Filiz Dinçmen
İlk kadın Muhtar Gül Esin
İlk kadın Kaymakam Özlem Bozkurt Gevrek
İlk kadın Vali Lale Aytamam
İlk kadın Belediye Başkanı Müfide İlhan
İlk kadın Bakanı Türkan Akyol
İlk kadın Mimar Leyla Asım Turgut
İlk kadın Ressam Mihri Müşfik
İlk kadın Fotoğrafçı Naciye Suman
İlk kadın astrofizikçi Nüzhet Gündoğan
İlk kadın heyeltraş Sabiha Bengütaş
İlk kadın veteriner Sabine Aydemir
İlk kadın Rektör Ayşe Saffet Rıza
Alpar
İlk kadın Gazeteci Selma Rıza Faraceli
İlk kadın Karikatürcü Selma Emircioğlu
İlk kadın Kaptan İlgi Öztuncer
İlk kadın Subay Ülkü Sema Aydın
İlk kadın Polis Fikret Hanım
İlk kadın Polis Komseri Hikmet Cengiz
İlk kadın Emniyet Müdürü Feriha Sanerk
İlk kadın Arkeoloğ Halet Çambel
İlk kadın Orkestra Şefi İnci Özdil
İlk kadın Opera Sanatçısı Semiha Berksoy
İlk kadın Türkiye Güzeli Ferha Tevfik
İlk kadın Hakim Suat Berk
İlk kadın Avukat Süreyya Ağaoğlu
Sadece Türkiye'nin değil, dünyanın,
İlk kadın Yargıtay üyesi Hakimi Melahat Ruacan
İlk kadın Sendikacı Zehra Kosava Duman
İlk kadın Sendika Başkanı Dervişe Koç
İlk kadın Dünya şampiyonu Sporcu Tennur Yerlisu
Otomobil Sürücü Ehliyeti olan ilk kadın Asıme Şahsuvaroğlu
Medeni Kanun'la evlenen Türkiye tarihinde ilk resmi nikahlı kadın Zehra Say
Anlatmakla bitecek gibi değil..
Denizi kız, kızı deniz, sokakları hem kız hemde deniz kokan İzmir de..
Türkiye'nin ilk Kadın Müzesin de..
Türkiye'nin olağan üstü kadınlarıyla sizleri bekliyor..
23 notes
·
View notes
Text
Bir kadın ruhu gizli renklerle doludur... Gizlediklerini ifade etmesi için, özgür bir Ressam olun...
11 notes
·
View notes
Text
Nazım Hikmet`in Kızıl Saçlı Bacısı
Hayatından pek çok kadın geçmiş Nazım'ın, pek çok kadınla birlikte olmuş ancak kimse bir Piraye olamamış onun gönlünde.
Öyle ki bir mektubunda Piraye'ye 'Sen benim en yakın İnsanım`sın.' diyor Nazım.
Sene 1930 ...
Piraye İse iki çocuğuyla birlikte, ülke dışına konserler vermeye giden kocası Vedat Örfi bekleyen, 24 yaşında genç bir kadın... Nazım ise çocukluk arkadaşı olan ilk eşi Nüzhet Hanım'la ailesinin baskısı nedeniyle ayrılmış ve Moskovadan İstanbul'a, ailesinin yanına dönmüş Genç bir şair...
Nazım kardeşi Samiye Hanım'ın arkadaşı olan kızıl saçlı, bembeyaz tenli bu kadına görür görmez aşık oluyor... Ancak Piraye, Nazım'la tabiri caizse bir yıl kadar köşe kapmaca oynuyor. Çünkü Ne Piraye'nin ailesi Nazım'ı ne de Nazım'ın ailesi Pirayeyi istiyor... Ne de olsa Piraye evli, iki çocuklu bir kadın, Nazım ise beş parasız, komünist bir şair...
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/fa5bdc2a389553dbcf3bf74573668a56/e0025c458cbf89c2-dd/s540x810/2caf14f055107ce3ef11770252ebbb01a74ff04e.jpg)
Dayanamıyor nihayetinde Piraye, 1932 senesinde evlenmeye karar veriyorlar. Hep beraber bir köşke yerleşiyorlar. Para sıkıntısı çekiyorlar çekmesine lakin, mutlular, huzurlular... Bu süreçte Piraye, Vedat Örfi'den 13 Eylül'de Boşanıyor. Böylelikle her şey güzelleşiyor.
Her şeyin yoluna girdiği bir zamanda, bu kez de kader sillesini vuruyor onlara... Önce 'Gece Gelen Telgraf' isimli kitap için Yakalama kararı çıkartılıyor. Ardından ise Nazım Çıkarıldığı Nöbetçi Mahkeme Tarafından tutuklanıyor.
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/7a0ca0aabdceb84b2c13e51eb85d9556/e0025c458cbf89c2-96/s540x810/bedc0ce90cc1080e89246e53636684b71ba8caae.jpg)
Art arda açılan davalar sonucunda Nazım'ın önce idam talebiyle yargılanması isteniyor, ardından ceza af yasasıyla 1 yıla kadar düşürülüyor. Zaten yaklaşık 1 buçuk yıl içeride yatan Nazım da Serbest Bırakılıyor . Nazım ise içerideyken Piraye'ye birçok mektup yazıyor. :(
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/2c1ea69c9a115b251207d70abfe424b5/e0025c458cbf89c2-96/s540x810/1101dc4b40bdda75f2feaa5f3f631862613923f8.jpg)
Bir tanem Güzel Kadınım Piraye`m
Son mektubunda Bana Üzücü Yazılar Yazmışsın,‘Başım sızlıyor yüreğim sersem! ‘ diyorsun.‘Seni asarlarsa seni kaybedersem;‘yaşayamam! ‘ Diye Yazmışsın .
Yaşarsın karıcığım,Yaşarsın Benim Güzel Bacım...
kara bir duman gibi dağılır hatıram rüzgarda Unutursun.En Fazla Bir Yıl Sürer Yirminci Asırlarda Ölüm Acısı.
Sene 1935 ...
Nazım hapishaneden çıkalı yaklaşık 6 ay geçmiş... Gizli saklı Piraye'yle evlenip, İstanbul'a yerleşiyorlar. Nazım bir yandan İpek Film Stüdyosun``da çalışıyor, yazılar yazmaya devam ediyor; bir yandan da Gazetelerde yazılar yazıyor. Piraye'nin oğlu Mehmet ilkokulu bitirmiş, Kızı İse Suzan Robert Koleji'ne yazılıyor. Her şey tam yoluna girmişken, 17 Ocak 1938 senesinde bir gece yarısı, Nazım polisler tarafından alınarak Ankara'ya götürülüyor. Harp Okulu Komutanlığı Askeri Mahkemesi tarafından hızla yargılanarak kanıtlanmış herhangi bir suçu yokken, komünizm propagandası yapmakla suçlanıyor ve tam tamına 15 yıl hapis cezasına çarptırılıyor.
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/1b952234909faf84dbf06547ac59228e/e0025c458cbf89c2-1b/s540x810/9b7ddd858534aee6af70fb0dd0a2cd5b46ce085a.jpg)
Bu kararla birlikte, Piraye'yle Nazım'ın tam tamına 12 yıl sürecek mektuplaşmaları da başlamış oluyor.
Yıllar geçiyordu, Piraye'yle Nazım gönüllerindeki bu aşkı ve özlemi mektuplarla bastırmaya devam ediyor. Piraye tam bir teslimiyet ve sadakatle Nazım'ın yanına geleceği günü bekliyordu, Nazım da Piraye'ye kavuşacağı günün hayaliyle kendini avutuyordu Ta ki Nazım'ın gönlü başka bir kadına kayana kadar... :(
Nazım Hikmet Bursa Ceza Evin`de yatarken, ziyaretine dayısının kızı Münevver Berk geliyor.İşte Nazımın O Kararsız Ve Yalan Dolu Gönlü Bu Kadına Kayıyor.
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/bb22a40006c91b5565c830d69fd83d96/e0025c458cbf89c2-19/s540x810/c764974f772dec98e7b24120dcac0460ba79a37f.jpg)
Nazım'ın Piraye ile evlendiği günlerde Fransa’dan dönen Münevver ile aralarında kısa bir yakınlaşma yaşansa da Münevver ressam Nurullah Berk’le evleniyor ve bir kızı oluyor. Ancak Nazım,Tekrar Ziyaretine Gelen Dayısının Kızı Münevver'i tekrar görmesiyle birlikte kendisinden 16 yaş küçük, kumral, yeşil gözlü bu kadına aşık oluyor...
Peki Ya Piraye Bunları Hak Edecek Ne Yapmıştı ?
Bu duruma daha fazla dayanamayan Nazım, yıllardır büyük bir sadakatle kendisini bekleyen Hayat Arkadaşı Pirayeyi bir mektupla Terk ediyor...
Gönderdiği Mektup`da Şöyle Yazıyordu ...
Piraye`m Benim Kızıl Saçlı Bacım ,
Aramızdaki münasebetlerden birisi olan fakat zaten bilfiil çoktandır mevcut bulunmayan ve daha senelerce de mevcut olamayacağı anlaşılan karı kocalık münasebetimizi,kesmemiz gerekiyor. Bunun icap ettiğini uzun muhakemelerden nefsimle yaptığım işkenceli müsahabelerden sonra anladım. Ve sana bir gün bile fazla yalan söylememek için bu münasebetin artık kesilmesi gerektiğini işte hemen yazıyorum. Sen yine benim en yakın insanımsın. En yakın dostum ve arkadaşımsın. Bunu Unutma Çocukların çocuklarımdır. Bu tarafımızda hiçbir şeyin değişmeyeceğine inanıyorum. Fakat artık karı Kocalığımız devam edemez. Sana yolladığım bu mektupla beraber ben karı koca münasebetimizin kesilmesi için gereken yerlere müracaatımı da yapmış bulunacağım. `
Bütün bu olan biten şeye rağmen yakın iki insan olarak kalacağımızı biliyorum. Benim başım sıkıştığı zaman hapiste olayım, dışarıda olayım yine sana koşacağım. Sen de öyle bana koşacaksın. Ömrümün en güzel senelerini, en iyi eserlerini sana borçluyum. Onlar manen ve maddeten senindir. Şimdilik Allah'a ısmarladık. Beni affet bile demiyorum. Her şeye rağmen beni herkesten ziyade anlayacak olan insanın yine sen olduğuna eminim. Ellerinden öperim.'
Bu mektup Piraye için Adeta bir Yıkım oldu. İstanbul'da bir başına iki çocukla ve yoksullukla boğuşan Piraye, şimdi de hayat arkadaşı tarafından terk edilmişti.. :(
Piraye yıllardır bir umutla sevdiği adama kavuşacağı günü beklerken, onun ayrılık isteğiyle adeta kahrolmuştu. Üstelik Nazım'ı o kadar iyi tanıyordu ki, hayatında bir kadın olduğunu da adı gibi biliyordu. Ama Nazımına Bunu Yakıştıramıyordu.Bunca şeye rağmen oldukça gururlu olan Piraye, ilk celsede boşanmaya karar verdi Ancak bir yandan da Nazım'ın hayatındaki kadını merak ediyordu. Nazım'ın aşık olduğu kadını bulma umuduyla uğraştı, merakını gidermek istiyordu ancak ne yazık ki umduğunu bulamamıştı. Nazım ise bu sırada af umuduyla Münevver'i kocasından boşanmaya ikna etmişti. Nazım Cumhuriyet'in 15. yılıyla birlikte doğan afla dışarı çıkacak, Münevver de bu sırada kocasından boşanacak ve evleneceklerdi.Diye Hayal Kuruyordu.
Fakat bekledikleri şey gerçekleşmemişti,Ceza Evinden Mahkemeye Çıkartılan Nazım Hikmetin Cezası Sabit Görülerek Tekrar Ceza Evine Gönderilmişti.
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/2080a7909e151f4b34c11ecbf0000f22/e0025c458cbf89c2-0c/s400x600/877ae8543e8aa95a084cd32d22ddb77f83e8fffc.jpg)
Münevver ise Nazım'ın ceza evinden çıkamayacağını anlayınca eşinden boşanmaktan vazgeçmişti. Ya Demek`ki Herkes Bir Piraye Değilmiş. Sonunu bilmediği bu aşk macerasına atılmaya cesaret edememişti... Nazım ise aşkını kaybetmenin acısıyla sarsılırken, bir yandan da onu tüm benliğiyle seven ve bekleyen Pirayeyi de kaybetmişti. Nazım bu pişmanlık ve acıyla Piraye'ye yeninden mektuplar yazmaya başladı.
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/aff428eb6a2eec2e017e642b6efa83c6/e0025c458cbf89c2-56/s500x750/dcdb0acd29fc477854144287b5a107b517906f50.jpg)
Piraye`m Kızıl saçlı bacım benim,
Seni arkandan bıçakladım. Bir damlası benim damarlarımdaki bütün kana bedel kanınla boyandı ellerim. Yeryüzündeki hiçbir insan hiçbir insana benim sana yaptığım kötülüğü yapmamıştır. Bütün bunlara rağmen gel.Ne Olur Gel Biliyorum Sana “Gel” diyecek kadar yüzsüz ve Al çaksam ne halt edeyim öyleyim işte. Fakat gel. Oğlumuz Memetin başı için gel.Ben kalan ömrümde ona layık bir baba olmak fırsatını kazanabileyim. Senin yüzüne nasıl bakabileceğimi bilemiyorum. Seninle karşılaştığım anda ayaklarının dibine yıkılacağım belki. Belki de sadece bayrağını kendi eliyle düşmana teslim etmiş bir hainin cesaretiyle yüzüne bakmaya çalışacağım. Belki de tek kelime söylemeden gözlerimi Ayakkabılarına dikip oturacağım. Fakat gel. Hayatım yalnız kendime ait olsaydı Gebermeyi çoktan tercih ederdim. Kendi ferdi yetimden, fizyolojim den, kafamın deli hasta tarafından öylesine nefret ediyorum. Fakat yaşamam lazım. Beni affetmek için değil, beni oğlumuz, kızımız ve onlar gibi iyi namuslu insanlarımız için yaşatmak için gel ve bir daha da yalnız bırakma. Eteklerinden öperim.'
Bunun Üzerine Ceza Evindeki Duvarına Şunu Kazımıştı Nazım.
Piraye, Gel Sana Muhtacım
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/d833c3cfe765a065b82abaca5a918041/e0025c458cbf89c2-4c/s540x810/47bac74f9122d4ccfe0fd8ce6529ceb4ca209dd6.jpg)
Fakat Nazım'ın bu pişmanlık dolu mektupları karşılıksız kalmıştı Piraye Nazımdan Çoktan Gitmişti ...
Piraye'den cevap alamayan Nazım, bu sefer oğlu Mehmet'e mektuplar yazmaya başlamıştı. Piraye'nin ziyaretine gelmemesi durumunda intihar edeceğini dahi söylüyordu. Piraye bir gün, bütün bu ısrarlara dayanamayarak çocuklarını da alıp Nazım'ı ziyarete gitti, ancak Nazım'ın karşısında eski Piraye yoktu...
Sene 1950 ...
Piraye ile artık bir araya gelemeyeceğini anlayan Nazım, Açlık Grevine başladı ve sağlığının kötüye gitmesiyle hastaneye yatırıldı. O zamanlar özel bir afla hapishaneden çıkacağına olan inancını tekrar kazanan Nazım, Münevver ile görüşmeye başladı. O sıralarda Vicdanına Yenilen Piraye ise Nazım'ı ziyarete gelmişti. Fakat Bu sırada kapı açıldı ve içeriye Münevver girdi. Nazım'ın aşık olduğu kadının Münevver olduğunu anlayan Piraye, Apar Topar hastaneyi terk etti. Ve Bu Nazım'ın kızıl saçlı Bacısı Pirayeyi son görüşüydü...
Piraye, Nazımı yıllarca beklemiş ve çok sevmişti. 1930’da başlayan Aşk Böylece 1950’de noktalanmıştı. Geçen 20 yıl içinde, aşk, acı, tutuklanmalar, mapushane yılları hepsini barındırıyordu. ‘Nazımın Piraye’si’ bir daha hiç evlenmedi. Geriye yalnızca yazılar, şiirler, mektuplar kalmıştı.
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/748404f164356811a5f2ef73625efef8/e0025c458cbf89c2-02/s540x810/6d172bf87bf7832f3b25ab95c1f36e8e5b11b26e.jpg)
Hemşire Galina .
Nazım Hikmet, açlık grevi sonucunda 8 kilo vermiş, iki aya yakın hastanede kalmıştı. Böylelikle Nazımın on üç yıl süren esareti son bulmuş, Münevver’den bir oğlu meydana gelmişti. Piraye ile ise 23 Mart 1951’de boşanmışlardı. Münevver ile mutlulukları uzun sürmemişti. Ve Nazım Münevverden, kaçmaya karar vermişti. Tüm bunlar yaşanırken 1951’de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından çıkarılmıştı. Nazımın üzüntülü yılları şimdi başlıyordu. Fiziksel olarak özgür olan Nazımın, yazıları, şiirleri Ülkesinde yayımlanmayacaktı. Bu, onun için bir esaretti. Birçok yer gezen Nazım Hikmet, göğüs ağrıları sebebiyle Barvikha Sanatoryumu’na yatırıldı. Böylelikle yeni bir aşka yelken açtı: Galina Diye Bir Kadın Bu Kadın Hem doktoru hem hayat arkadaşı Oldu sekiz yıllık bir birliktelik geçiren Galina ve Nazım hayatlarını birleştirdiler.
Ama Dönüm Noktası Gelmişti.
Nazım Hikmet Ran, Moskova`ya gidişinden sonra tekrar aşık olmuştu. Üstelik aşık olduğu kadının, babasından Bile altı yaş büyüktü. “Saçları saman sarısı, kirpikleri mavi, kırmızı dolgun dudaklı” dediği Vera’ya deliler gibi aşık olmuştu.
Ama Bu Sevgi Çok Başkaydı Hayatı Boyunca Hiç Kimseyi Vera Kadar Sevmedi.
Ama Vera evliydi ve bir kız annesiydi. Nazım, karısı Münevver’i çok severken, Vera’ya aşık olmuştu. Birini severken başkasına aşık olunabilir miydi ? Ama Nazım olmuştu. Açıklama yapmak zorunda olduğu başka bir kadın daha vardı, yıllarını onunla geçirmiş Nazıma aşık olan bir kadın, Doktoru Galina. Nazım bunu galinay a açıklarken tüm varlığını resmi olarak galinaya bırakmıştı. Nazım ile Vera nikahsız bir törenle evlenmişti, Münevvere ise Varşovada ev ve iş bulmuştu.
Yıllar Sonra Nazım Piraye ye Son Bir Mektup Yazdı Ama Mektup sadece İki Satırla Mevcuttu Ve Şöyle Yazıyordu ...
Benim Güzel Bacım Seni Unutmadım Adını Bana Aldığın Saatin Kayışına Yazdım. diye yazdı Ve Gönderdi.
Ama O Mektuba da Yanıt Gelmedi Çünkü Piraye Nazımdan Çoktan Gitmişti.
Nazım Hikmet ve Vera ayrı dünyaların insanlarıydı. Farklı dillerde, farklı kültürleri benimsemişlerdi. İkili arasındaki tek ortak nokta aşktı.
3 Haziran 1963 sabahı Nazım 61 Yaşında Kalp Krizi Sonucu hayata gözlerini yumdu Yıllarca onu bekleyen Piraye’ye değil de, Aşık olduğu kadın Vera’ya yar olmuştu. Vera’ya kalan ise Nazım tarafından yazılmış bir şiir ve yalnızca ölümün ayırdığı bir AŞK . Mavi Gözlü Dev şöyle diyordu:
“Gelsene dedi bana Kalsana dedi bana Gülsene dedi bana Ölsene dedi bana Geldim Kaldım Güldüm Öldüm
Ve Vera Şöyle Anlattı :
Kolunda ki Saati Çıkardım O Hareketsiz Yatıyordu.Saatinde Adımı Görünce Mutlu Oldum .
“Cenaze için hazırlanmış hareketsiz yüzünü anımsıyorum. Ölüm bozamamıştı onu. Sonra bir gölge düştü üstüne ansızın ve homurdandı yüzün. Burnunun ucu kıvrıldı ve sen yaşadığın zamankinden daha çok benzedin Türke Sana baktım ve rahatsız eden şeyi anladım. Sessizce yalvarıyordum etraftakilere “Bitirin artık ne olur, acele edin görmüyor musun dayanamıyor” diyordum, ama kimse işitmiyordu beni. Havyarlı küçük sandviçler ikram ediyorlardı…”
Ve Sen Usulca Ayrıldın Benden,Bizden Bu Dünyadan .
Hoşçakal Mavi Gözlü Devim .
Üstatlar Şöyle Noktaladı Nazımın Hikayesini
"Piraye öldü aşkından, yine de dönmedi Nazım'a."
Senin Adını Saatimin Kayışına Yazdım Piraye Diyen Nazımın Saatinde Vera Yazıyormuş İşte O Gün Aşk Öldü.
#nazım hikmet#nazım ile piraye#nazımolmak#aşk acısı#aşk acıtır#aşka dair#aşk ile#nazım’dan#aşk#ihanet
2 notes
·
View notes
Text
Da Vinci Mona Lisa yerine seni çizseydi herkes ne kadar iyi bir ressam olduğunu değil ne kadar güzel bir kadın olduğunu konuşuyordu
2 notes
·
View notes
Text
Scream (Çığlık) - Edvard Munch (1893)
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/c5d515bafedea9a2dd6e81fc99a4f475/f3ff6fe116df464c-af/s540x810/7f5b80d2ac71ee39e745f8debf4a96722bbbb89d.webp)
Çığlık tablosu, genel bir kanıya göre ressam Munch’un varoluşsal sıkıntı ve ızdıraplarını en iyi anlattığı eserdir. Turuncu ve kırmızı renk tonlarının gökyüzünü kapladığı tabloda, iki elini başının arasına alan bir figür, öylece durmaktadır. Kadın mı yoksa erkek mi olduğu belli olmayan bu figürün yüz hatları oldukça dehşet verici görünmektedir. Dehşet verici görüntüsü olan figür çığlık atmakta ancak arkasında bulunan iki kişi oldukça sakin görünmektedir. Aynı zamanda uzakta da bir geminin varlığı dikkat çekmektedir. Resimdeki iki kişi ve gemi sakin bir görünümde olsalar da diğer tüm havaya korku hakim olmaktadır.
Çığlık resmi, durduk yere bir anda yapılan bir tablo değildir. Munch bu eserde, hayatı boyunca şahit olduğu, yaşadığı, gördüğü ve duyduğu her şeyi bu eserine aktarmıştır. Çığlık tablosu diğer eserlerinde de yaşadığı tüm acıları en iyi şekilde yansıtmıştır.
Çığlık Tablosu, sanat tarihi boyunca varoluşsal sıkıntı, boğuntu ve benzeri isimler ile bilinmektedir. Özellikle çığlık tablosu hikayesi, içsel düşüncelerin oldukça yoğun olduğu bir dönemde yapılmış olabilir. Munch, başarısız ve sıkıntılı zamanlarında bu tabloyu ortaya çıkarmıştır. Tablonun içerisindeki çığlık atan figürün cinsiyetinin belli olmamasının da bir sebebi vardır. Bunun nedeni, sıkıntıların, yaşanmışlıkların ve duyguların cinsiyet ile alakalı değil insan olmak ile ilgili olduğu vurgulanmıştır.
Tabloda yer alan insanın yaşadıklarını içerisinde tutamayıp, dışarıya yansıtması ve yoğun duygular yaşayarak ellerini ile kulaklarını kapatması çığlık tablosu anlamı üzerinde düşünmeyi sağlamaktadır. Ancak anlamlandırma ile ilgili ortaya atılan pek çok yorumda bulunmaktadır.
Edvard Munch’un ortaya çıkardığı çığlık tablosu anlamı, pek çok kişi ile iletişim ve etkileşim kurabilecek bir düzeydedir. Sanat tarihi veya tablo yorumlamasında deneyimsiz olan bireyler bile bu resim ile alakalı pek çok yorumda bulunabilir. Tablonun içerisinde ve odak noktasında bulunan insan, ilk bakışta kişilerde korku ve tedirgin hislerin yüzeye çıkmasını sağlayabilmektedir. Tabloya bakanlar, figür için bir şeylerin olumsuz gittiğine dair bir fikirde bulunabilir. Elleri ile kulaklarını kapatan ve çığlık atan figür, farklı bir ruh halindedir. Edward Munch çığlık tablosunun odağındaki kişi dışında diğer her şey olması gerektiği gibi görünmektedir. Bu demektir ki, figür kendi içerisinde ruhsal olarak birçok durumla baş edememekte ve sonunda çığlık atmaktadır.
2 notes
·
View notes
Text
ALINTIDIR.
Tiyatro oyuncusu;
Emrah Akgün'e yürekten bir alkış
👏❤👏
EMRAH AKGÜNDEN CUMHURBAŞKANI’NA MEKTUP!
Sayın Cumhurbaşkanım!
“Karınlarını biz doyuruyoruz, oy vermiyorlar" diyorsunuz da; siz kaç yıldır elektrik faturası ödemiyorsunuz?
Doğalgaz mesela, hiç böyle bir fatura gördünüz mü?
Peki, hiç arabanızı benzin istasyonuna çekip, kendi benzininizi aldınız mı? Hem de kendi paranızla ama...
Mesela siz, çocuğun bu sene yurt masrafı ne olacak diye düşündünüz mü? Sınava giriş ücretini ödeyemediğiniz için, sınava sokamadığınız evladınız oldu mu?
Doğru söyleyin lütfen, Emine hanım, pazarda peynirin kilosunun kaç tl olduğunu bilmeyeli kaç sene oldu?
İlk evinizi nasıl aldınız?
Kaç senedir kira ödemiyorsunuz?
Sıfırdan gelip, kaç mülkünüz oldu?
O milyonluk araçlara sahip olmadan önce, onları ilk ve ancak rüyada görebiliyor olmanızın üstünden kaç sene geçti?
Adına kesilmiş tek bir fatura görmeden 30 yılı aşkın bir zaman yaşamak nasıl bir duygu?
Tatile ya da doğduğun yerlere giderken bütçe planlaması yapmak zorunda olmadan kaç yıl geçirdiniz?
"Elbette ki en lüks uçak bana ait olmalı" diyecek ruh haline ve imkânlara sahip olalı kaç sene oldu?
Bunların hiç biri artık sizin sorununuz değil, neden mi? Çünkü o faturaların hepsini biz ödüyoruz.
Boğazınızdan geçen her bir lokmanın ücretini biz ödüyoruz. Size saraylar yaptırıyoruz. Dünyanın en pahalı makam uçaklarını alıyoruz size. Dünyanın en pahalı arabalarını alıyoruz size ve çocuklarınıza. Çocuklarınızın hepsini yurtdışında, en pahalı okullarda okuttuk mesela, hem de bizimkiler sınava girecek parayı bulamazken. Siz her gün bu milletin çocuklarının geleceğini tehlikeye sokarken, biz sizin çocuklarınızın hepsinin geleceğini garantiye aldık. Başka devletlere itibarınız olsun diye, eşiniz hanımefendi alışverişini rahat yapsın diye, Belçika gavur ellerinde cadde kapattık. Sizin yedikleriniz içtiklerinizin adını bile bilmediğimiz, telaffuz edemediğimiz halde hepsinin bi tamam paralarını biz ödedik. Siz son otuz senede hiç fatura görmeyip, herhangi bir ödeme yapmadığınız için hepsini biz ödedik. Ee, bunları birileri ödeyecekti elbet, biz ödedik. Hatta siz alınmayın diye birçok şeyi de "örtülü ödenek" den ödedik.
Biz kim miyiz?
Mesela aramızda yerin 500 m altında asgari ücretle çalışan madenciler de var. Berber, kasap, mobilyacı, mimar, doktor da var. Artık ürün ekemeyen çiftçiler, hayvan yetiştiremeyen köylüler de var, iş adamları da var aramızda.
Meselâ iş çıkışı biraz gezeyim derken tecavüze uğrayan, sonra da size yakın kişiler tarafından "o saatte sokakta ne işi vardı" denilen kadın var ya, o da çok faturanızı ödedi sizin.
Şehit aileleri bile, içtiğiniz o ejderha meyvesi suyunun parasını ödedi. Millet yani yahu, millet. Yani bizler. 30 senedir biz bakıyoruz size. Yemedik yedirdik, giymedik giydirdik. O iş öyle sizin dediğiniz gibi değil, siz bizim karnımızı doyurmadınız, biz sizin karnınızı doyurduk. Hatta görülüyor ki başka bir insan olmanızı da sağlamışız. Sizin bu söyleminiz dünya siyasi tarihi için yabancı değil, 'sizi ben yarattım' deme noktasına gelmenize sanırım az kaldı.
EMRAH AKGÜN
"Ben Kara Fatma'yı yazan.
Tiyatro oyuncusu, Yönetmen ve Ressam.
2 notes
·
View notes
Text
Helene, Antti J. Jokinen, 2022. "kadın ressam olarak anılmaktan rahatsızım, ben bir ressamım."
#film#helene#helene schjerfbeck#art#Antti J. Jokinen#finlandiya#finland#dram#feminizm#feminist#feministfilm#feminist film
13 notes
·
View notes
Text
Sekiz Martı
Bilinçaltımın damarlarından kesiyorum onu; görüyorum, rüyamda bile başkasına ait ve rüyamda bile bir başkasıyla mutlu... Hasretimin sosyal demokrat sancısındayım; hükumete imdat, hükumete inat kalbim; deli gibi seviyor hâlâ...
Bir seçim olsa kalbimde, en önce o kazanır beni unutmakla ve ben damgasında yanlış sevmelerin olduğu bir çınara evrilirken kendi dallarımdan kopuk şarkılar bestelerim ona...
Bugün de onsuzum. Onsuzluğum, tırnaklıyor beni; unutamamakla, gövdemde bile yokluğunun perileri uçuşuyor. Rüyamda bile başka bir kadınla...
Aşk yanlışı bir paratoner gibi çekiyor; ateşimin ona hep kırk, sevilmemeye kırk iki buçuk olduğu yangınlardayım. Alev alev çağırıyor unutulmak beni...
Rüyamda bile mutlu, rüyamda bile o kadınla. Bilinçaltımın bodrumundan taşıyor acılarım ona; görmüyor, bir hak edişin türküsünde bağlamanın telleri gibi kopup kendimi keserken ben...
Soydaşım; memleketimin en derin ve kuyulardan bir türlü çıkmayı bilemeyen sevda harım; Dünya kadınlar gününün acıya programlı siyah çiçeklerinden kokuyorum ben bugün sensiz... Kadını, kadın yapan sevmek; bir erkeği Adam etmeye yetmiyor çünkü.
Budaklanıyorum, yine hastayım acılarıma. Yatağımın ateş tarafından dumana biçare imdat tarafından uyandırılıyorum, kader yine, sensiz kere sensiz ile çarpıp beni; bölüyor sensiz uykularıma...
Gülüşü güzel; varlığı başkasına dua adam; bilinçaltımın damarlarından kesiyorum seni... Sonsuz saadetinin şükür alfabesinde a'dan başlayıp aşka uzanan mutluluksun bir başkasının kollarında.
'Gel' kelimesi, yayın yasağı getirilen kanalların şikayet bültenlerinde şimdi. Çok fazla sen demişim; Gel demişim, RTÜK kabul eder mi hiç? Sevgiye çok tok; aşkına namus belasıyım. Vuruluyorum, köhne imdat hançerlerle; bugün de nevresimler sensizlik, yastıklar ayrılık kokuyor bende.
Sekiz martım, 8 Marta uçuyor göz bebeklerimden. Sekizini de sana, seninle olamayan mutluluk gerçekliğimi ise kadınının kol kanatlarına teslim ediyorum. Ben, ortada, düzenbaz bir seyirci...
Öpüşüyorsun; faili meçhul damgası yiyorum, salonunuzun perdesinde. Kanlarım, vücudunuzun kimyasal zehirlenmesine yol açarak beni sizde öldürüyor. Cehennemdeyim şimdi, oradan yazıyorum bu gönül mektubumu.
Yangınlar, yankılar dururken seni; hâlâ öpüşüyorsun, onunla. Ülkem değişiyor, huzursuzluğumda. Dilinin şifacı Edebiyatı yazar yapıyor beni, kaç bin kere kaç sensizsem; o kadar çok okunuyorum.
Damarlarından kesiyorum, biber aşkı... Acısından mütemadiyen sen çıkıyor; ateşliyim sensiz buçuk yaşımda, dokunamam, yakarım biberin öz acısını...
Bugün de sevdim. Tuvaller yetişti ressamların bağrına; beni çizdiler, Tanrı'nın sensizlik sonsuzluğunda. Kucağına düşüp Tanrı'nın, takdiri ilahide bile sen koktum.
Şükür; bugün de sevdim, yalnızca... Çiçekler ayrılırken kalbimden; kadına, emekçi dediler. En yazık emeği ben verirken sana...
Bunca emek kutlu olsun sevdiğim. Emekliyim, emeklerim; yurda kuş uçurur, sana biat etmeyen can damarıma sensizliğin köprüsünü çizerim. Ressam da benim şimdi.
Bilinçaltımın duvarlarından izliyorum seni. Kahkaha krizlerinin bensiz etiket fiyatı belli oluyor. Milyon kere milyon, milyara rakip de üstelik. O kadar zengin değil şu kaderim; hiç satın alınmaz, gönülsüz kahkahalar...
Hoşça kal kere hoşça kal, yıldızları çalıyor şimdi. Hapşırıp, kaderime; yorganımın döşek kısmından, sana uzanıyorum her seferinde. Yataklar düşürüyor beni. İkinci kadın olmak, hiç kadın olmaktan daha kötü; söz ediyor dedikodu pimi çekilmiş namus düşkünleri.
Gidiyorum'un cinayetini ben işledim. Artık gidemem. Ölüm perdeleri çekilir kıyafet gibi üstüme; yaşamak isterim, hakkım bu benim...
Tavanlar küf kokar, yokluğunun gözünaydınlığında. Hiç de aymaz; gözüm, sensiz... Başım ağrır, bedenim; çukurun kara şovalyesini sen zanneder, halüsinasyon civanperliğinde. Yetişme, ölümüme. Bak! Hâlâ öpüşüyorsun, yalanların çıplaklığında. Kapadım gözümü; nasıl görürsem ve görünürsem aşkta; o kadar bir gidişle yok olursun hayatımda.
İnanmadın. Ben de olsam; ben de çok sevilsem, kadın gibi kadınca; inanmam unutulmaya. Haklısın, izmaritin kökünde saklı adam; içmem hiç, yedirmem de zaferleri unutmaya...
Dilara AKSOY
25 notes
·
View notes
Text
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/bb05affdc9a11f926e0ee4454d345049/278af9e6d7db089e-44/s400x600/a86874652d55dfda00ebeafbeba8883d67c0a2c0.jpg)
'' KADIN MÜZESİ ''🌹❤ Türkiye'nin ilk ''Kadın Müzesi'' İzmir'de .. En güzel müze .. Dünya'da 70 ülkede Kadın Müzesi var.. Türkiye'de ilk ... Basmane'de , tarihi Tilkilik semtinde ..
Girişte, o efsane fotoğraf karşılıyor sizi.. Mustafa Kemal Atatürk 'ün, 1929'da, Ankara Palas' ta, manevi kızının düğününde, manevi kızı Nebile Hanım'a dans ederken çekilmiş fotoğrafı..
Kimler yok ki ..?
Kurtuluş Savaşı Gazisi Kara Fatma gerçek ismi Fatma Seher , İlk Kadın pilot Sabiha Gökçen , Bombalı suikaste kurban verdiğimiz Bahriye Üçok , Türkan Saylan , Dünya güzelimiz Kerime Halis Ece , La Diva Turca Leyle Gencer ..
Birde ilkler ..?
ilk kadın Doktor Safiye Ali ilk kadın Hemşire Esma Deniz İlk kadın Tiyatro sanatçısı Afife Jale İlk kadın Gravürcü Aliye Berger İlk kadın Romancı Fatma Aliye Topuz İlk kadın Büyükelçi Filiz Dinçmen İlk kadın Muhtar Gül Esin İlk kadın Kaymakam Özlem Bozkurt Gevrek İlk kadın Vali Lale Aytamam İlk kadın Belediye Başkanı Müfide İlhan İlk kadın Bakanı Türkan Akyol İlk kadın Mimar Leyla Asım Turgut İlk kadın Ressam Mihri Müşfik İlk kadın Fotoğrafçı Naciye Suman İlk kadın astrofizikçi Nüzhet Gündoğan İlk kadın heyeltraş Sabiha Bengütaş İlk kadın veteriner Sabine Aydemir İlk kadın Rektör Ayşe Saffet Rıza Alpar İlk kadın Gazeteci Selma Rıza Faraceli İlk kadın Karikatürcü Selma Emircioğlu İlk kadın Kaptan İlgi Öztuncer İlk kadın Subay Ülkü Sema Aydın İlk kadın Polis Fikret Hanım İlk kadın Polis Komseri Hikmet Cengiz İlk kadın Emniyet Müdürü Feriha Sanerk İlk kadın Arkeoloğ Halet Çambel İlk kadın Orkestra Şefi İnci Özdil İlk kadın Opera Sanatçısı Semiha Berksoy İlk kadın Türkiye Güzeli Ferha Tevfik İlk kadın Hakim Suat Berk İlk kadın Avukat Süreyya Ağaoğlu Sadece Türkiye'nin değil, dünyanın, İlk kadın Yargıtay üyesi Hakimi Melahat Ruacan İlk kadın Sendikacı Zehra Kosava Duman İlk kadın Sendika Başkanı Dervişe Koç İlk kadın Dünya şampiyonu Sporcu Tennur Yerlisu Otomobil Sürücü Ehliyeti olan ilk kadın Asıme Şahsuvaroğlu Medeni Kanun'la evlenen Türkiye tarihinde ilk resmi nikahlı kadın Zehra Say
Anlatmakla bitecek gibi değil..
Denizi kız, kızı deniz, sokakları hem kız hem de deniz kokan İzmir de..
Türkiye'nin ilk Kadın Müzesin de.. Türkiye'nin olağan üstü kadınlarıyla sizleri bekliyor..
Alıntı
4 notes
·
View notes
Text
HASRET, 1889
“Günümüzde birine mesaj göndermek istediğimizde yapmamız gereken sadece e-posta göndermek. Hâlbuki 19. yüzyılda ressam José Ferraz de Almeida Júnior’ın (1850-1889) yaşadığı dönemde kullanılabilecek tek şey mektuplardı. Söz konusu gönderen kişi çok değerliyse, mektup sadece basit bir bilgilendirici veya iletişim aracı olmaktan çıkıp sanatçının hayatının son demlerinde yaptığı Saudade adlı eserindeki hanımefendinin durumunda olduğu gibi duygusal bir boyut kazanmaya başlar. Almeida Júnior, uzun yıllar boyunca yasak ilişkide olduğu kadının kocası tarafından öldürülmüştür. Eser, pencereye yaslanmış bir halde elinde bir mektupla koyu renkli giyinmiş genç bir kadını gösterir. Tablonun sol tarafında kırsal yerlerde oldukça yaygın olan ve bir erkeğin varolduğunu veya varolabileceğini kanıtlayan bir hasır şapka görüyoruz. Şapkanın sahibi belki de kocası olabilir. Oldukça mutsuz bir kadın olduğunu görebilirsiniz: inatçı bir gözyaşı gözlerinden burnuna doğru süzülen kadın şalı sıkıca tutuyor.
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/eebed0954c69d3d8dbd767be77f0c8ea/8a4e9275eefc22c3-d8/s540x810/91a746969d962bb1d920c934713773aa8f45c7ba.jpg)
6 notes
·
View notes
Text
sabah sabah yine bir şeyleri kendime dert ederek uyandım bu ülkede kadın olmak çok takıldığım, üstüne çok düşündüğüm bir konu..
Hatta zamanında iletişim seçerken en çok üstünde durduğum şeylerden biriydi eğer imkanım olursa kadınların sesini daha fazla duyurmak, sınır boylarında çalışmak, insanların yapmaya çekindiği şeylerle ilgilenmek istiyordum.
Belki de bu bir bakıma ailemin bir yansımasıdır çocukluğumdan beri sendika içinde büyümenin, örgütlü bir aileden gelmenin yansımasıdır.
Tiyatroda biriyle tanışmıştım oldukça güzel alımlı bir kadındı evli olduğunu duyunca çok şaşırdım 26 yaşındaydı ve 2 tane çocuğu vardı. Güzel sanatlar lisesinden mezun olduğunu öğrendim severek mi evlendin diye sorunca “yani işte” gibi cevaplar veriyordu sonrasında kendi anlatmaya başladı. “Ailem doğru düzgün dışarı çıkmama izin vermiyordu sanki bir kafeste yaşıyor gibiydim ben de en azından evlenir, kurtulurum kendi kafesimi yaratırım diye düşündüm.” dedi. Hiç bu kadar üzüldüğümü hatırlamıyorum belki imkanı olsa çok iyi bir ressam olacaktı belki resim öğretmeni olacaktı ve kendi ayakları üstünde duracaktı bunu biliyorum. Sonrasında eşinden ayrıldığını, eşinin şiddet uygulamaya başladığını, psikolojik sorunlarının ortaya çıktığını ilacını kullanmayınca bu şiddetin daha çok arttığını söyledi.
Yine en sonunda kadın olmanın zorluklarıyla uğraşmak zorunda kaldı çünkü ailesine göre artık baba evine dönmüş bekar bir anneydi hareketlerine dikkat etmeliydi.
Maalesef Duygu Asena’nın da kitabında söylediği gibi bu ülkede “Kadının Adı Yok” …
7 notes
·
View notes