#kağıt bardak
Explore tagged Tumblr posts
satinalshop · 1 year ago
Text
KARTON BARDAK ÜRÜNLERİMİZİN ÖZELLİKLERİ
Son üretim teknolojisi olan flesko baskı sistemi kullanılmış olup koku ve sızdırma yapmaz. Müşterilerimizin isteğinne göre renklendirilen karton bardaklarımız sıcak ve soğuk içecek için uygundur.
7 Oz Karton Bardak: Avantajları, Kullanım Alanları ve Fiyatları
Karton bardaklar, tek kullanımlık olarak tercih edilen ve yaygın olarak kullanılan ambalaj ürünleridir. Sıcak ve soğuk içeceklerin servisi için uygun olan karton bardaklar, hijyenik ve pratik kullanımları ile öne çıkar.
7 Oz Karton Bardak Nedir?
7 oz karton bardak, yaklaşık 200-210 ml hacme sahip olan karton bardak türüdür. Genellikle kahve, çay, sıcak çikolata ve soğuk içecekler için tercih edilir.
7 Oz Karton Bardak Avantajları
7 oz karton bardaklar, birçok avantaja sahiptir. Bunlar:
Hijyenik ve pratik kullanım
Sıcak ve soğuk içecekler için uygunluk
Kolay taşınabilirlik
Ekonomik fiyat
7 Oz Karton Bardak Kullanım Alanları
7 oz karton bardaklar, çeşitli alanlarda kullanılabilir. Bunlar:
Ev
Ofis
Kafeler
Restoranlar
Etkinlikler
Piknikler
7 Oz Karton Bardak Fiyatları
7 oz karton bardak fiyatları, bardak adedine, baskılı olup olmamasına ve satıcıya göre değişiklik gösterir. Genel olarak, 100'lü paketler 50-100 TL arasında, 1000'li paketler ise 300-500 TL arasında satılır.
7 Oz Karton Bardak Baskı
7 oz karton bardaklar, çeşitli baskı teknikleri ile baskı yapılabilir. Bu baskı teknikleri ile bardaklara logo, marka, slogan, resim veya desen gibi tasarımlar uygulanabilir. Baskılı karton bardaklar, işletmelerin reklam ve tanıtım faaliyetleri için etkili bir araçtır.
Sonuç olarak, 7 oz karton bardaklar, çeşitli avantajları ve kullanım alanları ile yaygın olarak tercih edilen ambalaj ürünleridir.
0 notes
elmasblog · 2 years ago
Text
ekşimsi
1 note · View note
hataysekshikayelerisblog · 1 month ago
Text
Tatlı Komşum! (1) (Furkan 31 Y., Manisa)
Olacaksan evli kadınla olacaksın derdim her zaman; çünkü sen de evlisin o da, müsait değilim dediğinde anlar, zırt pırt çağırıp beni oraya götür buraya götür demez, ay sevgililer gününü unuttun, doğumgünümde bir çiçek bile almadın diyemez. Canı istediğinde çağırır gidersin, canın istediğinde çağırırsın gelir, bağlılık olmaz, yarım saatte bir mesaj yazmadın diye küsüp trip atmaz. Çapkınlık mevzusu açıldığında arkadaş arasında beylik haline gelmiş laflarımdı bunlar...
İsmim Furkan, 31 yaşında, evli, tek çocuklu, özel sektörde çalışan, yakışıklı olduğu söylenen biriyim. Karımla severek evlendik. Karım öğretmen benden 1 yaş küçük. Hovardalığı her zaman sevdim, ama her zaman da dikkatli oldum. Manisa'da yaşıyoruz. Gelelim başıma gelenlere. 2 yıl önce Kasım ayında bir daire alma fırsatı doğdu, aileler yardım etti, biraz kredi çektik, 5 katlı, çift daire bir binanın 3. katından bir daire aldık. Daire ikinci eldi, taşınmadan önce boya badana yapıyorduk. Akşam üzeri iş çıkışı ben, fabrikadan bir abim (fabrikada da boyacı) ve karım birlikte, boya kokusu çıksın, çabuk kurusun diye pencereler ve dış kapı açıktı.
Birisi, "Merhaba!" diye seslenince koridora çıktık karımla. Kısacık simsiyah saçları, müthiş güzel bir yüzü olan, 1.65 boylarında, zayıf, kot gömlek ve pantolonlu, ama muhteşem çekici bir kadın çaydanlık ve çay bardaklarıyla kapıda duruyordu. Arkasında karşı dairenin kapısı açıktı. "Hoşgeldiniz, size çay yapmıştım!" dedi. Karım koşup çaydanlığı aldı, içeriye buyur etti. Kadın, "Ben Ebru. karşı dairede oturuyoruz, hoşgeldiniz, daha erken gelmek isterdim, ama işten gel, yemek bulaşık ancak bu saati buldu!" dedi. Karşı kapıdan kocası çıktı, aynı karısının boyunda, zayıf, bıyıklı, kadınla tam ters görüntüde biri. Kadın ne kadar havalı ve Cool görünüyorsa, adam o kadar paspal, üzerinde hani pazarlarda satılan koyu renk çizgili bir polo tişört, altında penye diz altına kadar şort ve nefret ettiğim şort altına diz altına kadar gelen siyah çoraplar. Ulan evde bari giyme o çorapları, görgüsüz! Cevat'mış ismi, zerzevat gibi. Kadın ne kadar çekici geldiyse adam da o kadar iticiydi.
Neyse çayları hepimize servis etti, hep beraber 2'şer bardak içtik. "Biz sizi daha fazla tutmayalım!" dediler. Teşekkür ettik. Ama bu arada apartmanda pek komşuluk olmadığını, çünkü herkesin çalıştığını öğrendik. İşimize gelirdi aslında.
Bir hafta içinde taşındık. Taşındığımız akşam yine aynı olay gerçekleşti. Ama sanırım günlerden Cumartesi olması sayesinde poğaca ve kek te vardı çayın yanında. Ama kocası gelmedi bu sefer. Saat 22:00 civarı arabamda kalan ıvır zıvırı çıkarırken, kapı ağzında Cevat vardı. Abi diyemiyorum ama benden 9 yaş büyükmüş. "Ebru sizde mi?" dedi. "Ben inerken yoktu, ama bakayım!" dedim. Baktım, "Yok!" dedim. "Yine hangi kapıya daldıysa!" deyip kapıyı kapattı. Benim karım saat 22:00'de bana haber vermeden ortadan kaybolacak, ben de kapıyı kapatıp içeri gireceğim ha, imkansız.
Saat 23:45 gibi kağıt atıklarını bir çuvala koyup çöpe atmak için indim. Ebru arabayla yanaştı. Beni gördü, gülümseyip, "İyi geceler!" dedi. Önümden binaya girdi. Merdivenlerden çıkarken arkasından baktım. Sanki biri götüne bakıyor dedi kadına, ikinci katta aniden kafasını çevirip baktı. Önüne dönüp evine girdi.
Ertesi akşam saat 20:30 gibi zil çaldı. Açtım. Ebru, "Yerleşe bildiniz mi?" dedi. "Nerdeee!" dedim. Buyur ettim, karım da geldi kapıya. Ebru, "Yok, siz gelin, bir nefes alırsınız!" dedi. "Peki olur!" dedik. Yarım saat sonra ordaydık. 12 ve 8 yaşlarında iki oğulları vardı. Bizimki de 7 yaşındaydı. Onlar odaya çekilip bilgisayar oynamaya başladılar. Cevat dönüp, "Ebru, bira getir!" dedi. O ana dek görmemiştim, koltuğun yanında yerden aldığı boş şişeyi karısına uzatıp, bana dönüp, "İçersin değil mi?" dedi. Şaşkınlıktan içerim bile diyemeyip kafamı salladım. Kadınlar da kendilerine kahve yaptılar.
O arada öğrendik. Cevat'ın büyük bir bisiklet firmasına malzeme üreten bir fabrikası vardı OSB'de, fabrikayı biliyordum. Kadının da çarşının göbeğinde bujiteri parfumeri dükkanı varmış, (ulan bunlar neden bu binada oturuyorlar diye düşündüm ilk an), dükkanı karım da ben de biliyorduk, iki katlı kocaman bir dükkandı. Ebru, "Taşınacaktık..." dedi, sanki aklımdan geçenleri okumuş gibi, "Ama iki yıl önce bana dükkan açtık, sonra da dükkan sahibi satmaya karar verdi. Dükkanı satın aldık. O yüzden kaldık. Hatta borçlar bitene dek burdayız!" dedi gülerek.
Bu arada dikkat ettim, ben 1 bira bitirene dek Cevat 3 içmişti. Kahveden sonra Ebru karıma da bira teklif etti, ama karım, "Ben içmem!" dedi. Ebru, "Ben içsem mahsuru var mı?" deyip kendine de bir bira açtı. Her seferinde de aynı işlem oluyordu, adam kısaca, "Ebru bira!" deyip, boş şişeyi veriyor, kadın dolusunu getiriyordu. Aslında genel anlamda güzel sohbet oldu. Ben de 3 bira içtim, ama adam yanlış saymadıysam 12 tane içti, o ufak tefek adama gram birşey olmamıştı. Eve dönünce karımın anlatışından Ebru'yu çok sevdiği belli oluyordu. Bunda hediye ettiği Teaserların ve incik boncuğun etkisi var mı bilmiyorum.
Hemen hemen her akşam ya Ebru bizde, ya biz onlardaydık. Cevat çok nadir geliyordu, zaten gelse de ben onun içtiği birayı karşılayamazdım. İlk seferinde aldım 15 bira adama yetsin diye bir taneyi emzik gibi ağzımda tutunca anladı sanırım, "Ebru bira getir!" dedi yine. Ebru gidip evden bira getirdi. Cevat, "Kardeş, bana her hafta 10 kasa bira gelir, biliyorsun seviyorum birayı, o yüzden senin almana gerek yok. Canın istedi mi çal kapıyı iste Ebru verir!" dedi. İste Ebru verir kısmında gülecektim, ama yemin ederim Ebru gözlerime bakıp, "Veririm!" dedi gülümseyerek. Bereket yanımızda karım yoktu, çay koymaya gitmişti. Adam lafın nereye gittiğine bakmayan, sonradan görme bir tipti...
Şubat ayında 15 tatil olduğunda, karımla oğlumuzu da alıp memleketimize aileleri ziyarete götürüp bırakıp geldim. Bu her yıl yaz kış yaptığımız bir rutindi. Geri geldiğim Pazartesi akşamı zil çaldı. Ebru, "Maç varmış (tuttuğum takımın maçı vardı) galiba, Cevat seni çağırıyor, yalnız oturmasın kukumav kuşu gibi dedi!" dedi. "Olur!" dedim. 10 dakikaya gittim. Biralar su gibi akıyordu. Cevat, "Seviyorum senle içmeyi be Furkan!" diyordu. Sonra Ebru, "Ben mutfakta dizi izleyeceğim!" deyip gitti. Bira bitince Cevat sadece, "Ebruuuuu!" diye sesleniyordu...
Maç bitince telefonum titredi. Aldım telefonuma baktım. Ebru fotoğraf çekip yollamış, mutfakta masada bira ve çerez var önünde ve "Ben de seviyorum seninle içmeyi!" yazmış. "O zaman ben eve geçiyorum, 10 dakika sonra gel!" yazdım. "Tehlikeli!" diye yazdı. Telefonu sessize aldım, yazışmaya başladık. O gelemem dedi diye kalkmadım ben de, maçın geyiğini yapıyorduk Cevat'la. "Ebruuuu!" dediğinde bira geliyordu, ama her seferinde Ebru koridora çıkıp Cevat'ın görmeyeceği pozisyona geçip, boğma işareti yapıyor, kafasına vurma işareti yapıp, gülüp mutfağa gidiyordu...
Saat 24:00'e gelirken kalktım. Cevat yine yerinden kalkmamış, kapıdan geçirmek Ebru'ya kalmıştı. Kendime çekip dudağından öptüm. "İyi geceler!" dedi gülerek. "İyi geceler!" dedim içerden duyulacak sesle. Eve geçip, "Offf, ne tatlı dudaklar!" yazdım. "Daha tatlı yerlerim var!" yazdı. "Onların da tadına bakmak isterdim. Gelsene!" yazdım. "Bu saatte imkansız, ama orda olmak istediğimi bil!" yazdı.
Sabah işyerine telefon edip, biraz geç kalacağımı söyleyip, öğlene kadar izin aldım. Cevat 09:00'da gitti. Ebru 10:00'dan sonra çıkıyordu evden biliyordum. Mesaj attım, "Ben evdeyim, hadi gel!" dedim. "Tamam!" yazdı. En az 15 dakika gözümü kırpmadan kapı deliğinden baktım. 15 dakika sonra kapının arkasında o filmlerde dizilerde seyrettiğimiz kapıdan girer girmez birbirine yapışıp delice sevişen çiftler gibi hem soyunmaya çalışıp, hem de öpüşüyorduk. Erik tipi denilen bir kalçası vardı ve bu kadında sevdiğim bir özellikti. 75 beden vardı sanırım göğüsleri, göğüslerini ağzıma alıp, kalçalarının ikisini birden sıkıyor okşuyordum. Yatağa sürükledik birbirimizi.
Öpüşerek altıma alıp, amcığına girdim, çünkü haftalardır bu kadını düşlüyordum, daha fazla ön sevişme yaparsam yatağa boşalacaktım. Ne kadar kontrol etmeye çalışsam da (normalde ederim) o orgazm olmadan boşalacağımı söyledim. "İçime değil!" dedi. Zaten zor geri çekilip başta korktuğum şeyi yaptım, yatağa boşaldım. Ebru, "Benim dükkana gitmem lazım!" deyip kalkıp giyindi. Kendi kendime (Tamam Furkan bu ilk ve sondu, ne o oğlum kerhaneye ilk kez gelmiş ergen gibi?) dedim. Tam bu düşüncelerle boğuşurken. Giyinmiş halde yatakta yanıma oturdu. Bu kadın düşüncelerimi okuyordu. "Dert etme, aşırı heyecan ikimizi de gerdi. Sen erken geldin, ben kasılıp gelemedim. Daha vücutlarımız birbirini tanıyacak, tenlerimiz uyumlu, bunu ilk akşam hissettim!" dedi. Sonra beni öpüp kalkıp gitti...
Kendimi ergen gibi hissediyordum. Kadında gerçekten müthiş Cool bir hal vardı ve ben beni seçtiğini düşününce havaya giriyordum. Tüm gün yazıştık. Bana, "18:30'da sendeyim, akşam üstü kapıyı bacayı kontrol et!" yazdı. Karanlık odada pencerenin ardında bekledim yarım saat. Arabası geldiğinde merdivenleri kontrole başladım. Zaten sorun yoktu, karşı kapı yerine bize girecekti. Kapıyı açıp aralık bıraktım.
İçeri girdiğinde direk kucakladım. Bacaklarını belime doladı. Kollarımda doğru yatak odasına götürdüm. Yatağa yatırıp çizmelerini ve montunu çıkardım. Kucağıma alıp sırtımı yatağın bir tarafındaki duvara dayadım. Öpüp okşamaya başladım. Alışmıştım bile, sabahki o ilk heyecan yerini şehvete bırakmıştı. Dudaklarını boynunu yaladım, kazağını çıkarıp göğüslerine indim. Göğüs uçlarını dudaklarımla ezerken alttan pantolonunun üzerinden amına baskı yapıyordum. Yatakta ayağa kalkıp dans edercesine hareketlerle üstündeki herşeyi çıkardı. Ben de o anda eşofmanımı sıyırıyordum oturduğum yerden...
Ayakta duvara tutunup amını ağzıma dayadı. Yalayıp yuttum, dilimle sikerken ellerim kalçalarından tutmuş, ağzıma daha çok bastırıyor, okşuyor, sıkıyordum kalçalarını. Ebru inliyor, "Harikasın!" diyordu. Ben de, "Yok böyle bir tat!" deyip emmeye devam ediyordum. Kasılarak orgazm oldu, ağzıma sularını akıttı. Dizleri tutmaz gibi oldu. Orgazm olması bitince kucağıma oturup göğüslerini ağzıma verdi. Amını yarağıma sürtüyor, vıcık vıcık olmuş amına yarağımın kafasını alıyor, sonra ani hareketle dışarı çıkarıyor, zaman zaman saçlarımdan çekerek kafamı göğüslerinden uzaklaştırıp dudaklarını dudaklarım arasına alıyor, diliyle dilimi iğfal ediyordu. Bütün sikişin kontrolü ondaydı.
Sonra tek hareketle yarağımı amcığına alıp, "Ohhhh!" diye inledi. Başrol onundu, "Immm!" diye bir ses çıkardım ancak. Kucağımda hoplamaya, göğüslerini yalatıp, dudaklarımı öpmeye, yanaklarımı öpmeye devam etti. Kucağımda onu tutmakta zorluk çekiyordum, belini kalçalarını tutmaya çalışırken ellerimin arasında kayıp gidiyordu. Birkaç dakika sonra sadece, "Oh, oh, oh, oh!" diye kısa inlemelerle orgazm oldu. Bir dakika yarağımı içinde tutup kalktı. Yarağımı ağzına alıp, "Hadi erkeğim, geç kaldım, akıt döllerini komşuna!" dedi. Daha cümlesi biter bitmez doldurdum ağzını, sanki sabah boşalmamış, günlerdir biriktirmişim gibi. İki dakika yalandı, temizlendi, kalktı, giyindi ve "Aşkım yarım saate yemeğe çağıracağım haberin olsun!" deyip apartman boşluğunu kontrol edip gitti.
Koridordaki ışıkta bile sakallarımın sürtmesinden kıpkırmızı olmuş çenesini yanaklarını görebiliyordum, ama o aldırış etmeden girdi evine.
[Furkan]
119 notes · View notes
edapostblog · 7 months ago
Text
Nerede o anlatılan güzel bayramlar!?
Ne güzeldi bizim Ramazan bayramlarımız, çocukluğumuzda.
Daha birkaç gün öncesinde Bayram elbiselerimizin ayakkabılarımızın sevincinde yaşardık.
Bayram sabahı kapı kapı gezmek harçlık toplamak 🙈🤣 O harçlıkları bayram yerinde harcamak ne hevesimizdi ama 😂
Bayram yerleri özellikle! Tahtadan salıncaklar, kayıklar, dönme dolaplar. Çadırlar kurulur, bugünün bazı meşhur sanatçıları o zamanlar daha meşhur değil gelirler çadırlarda şarkı söylerlerdi. Vantrolog'lar gelir yani karnından konuşanlar kuklalara konuştururlar 😂 pandispanyacılar 🙈 Ahhh Allah'ım nasıl yerdik onları nasıl yapıldığını bilmeden 🤣😋 her şey güzel gelirdi bize.
Şans talih oyunları, tüfekle hediye vurmalar, sigaralara halka atmalar, halka hangi sigaraya geçerse sigara senindi 😊 hediye seçtirmeler.....vs
Fiş alınır ufak bir ücret karşılığında adam sizinle pazarlığa girişiyor ütü veriyor almıyorsunuz, bardak veriyor almıyorsunuz, gırgır veriyor almıyorsunuz vs,vs fişinizde çok güzel bir hediye olduğunu düşünerek tabii 😂 nihayetinde adam fişinizi açıyor saç tokası😖🤕🙈
Sihirbaz gelir, adı Şah-mat, kağıt kalemler dağıtılır istediğinizi yazarsınız kağıtlar toplanır ondan sonra sihirbaz çıkar isim okur, sen şunu istiyorsun der 😊 Ve siz şaşırırsınız nasıl bildi 🤣 Allah'ım sonra düşünüyorum da biz zaten o kağıtlara isteklerimizi yazmıştık 🙈
Ah yavrum ahh Siz şimdi bayram mı yaşıyorsunuz! 😢
(Annemin anıları)☺️
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
35 notes · View notes
evrendensesgetir · 2 years ago
Text
Aklım duruyor sanki gecenin bu vakti
Alıyorum masama bir kalem birde kağıt
Sayfalara bağırıyorum, lâl sanıyorlar oysaki
patlatıyorum beyazlarıma öyle güçlü bir ağıt
Çürük kalemimin ucundaki gri renk,
Anlattıklarını bir okusan kalp kalbe denk
Yaşamda bulamadığım bağlı his kenet
Kalpsizim sen gideli, sıska iskelet
Bir bardak su mu, ilaç mı bu ruha iyi gelecek?
Bilemezler ki kaynağını yaramın
Yüreğimdeki arzu ya geçmiştedir yada gelecek
Hasretinden dünyaları yazdığım yarim
Ya öldürecek bu ruhu silecek, ya sevecek yada gelecek.
66 notes · View notes
yasamsallik · 1 year ago
Text
Tumblr media
Bizim Nasreddin Hoca çok önceden söylemişti ama hatırlatalım...
*Kağıt Bardak*
Eski bir bakandan bir konferansta konuşma yapması istenmişti.
Elinde kağıt kahve bardağı ile kürsüye çıktı ve konuşmasına başladı.
Ama kafasının başka yerde olduğu sanki anlaşılıyordu.
Daha bir iki cümle söylemiş iken durdu, kahve bardağından bir yudum aldı ve sonra bir süre bardağı kaldırıp baktı. Derin bir nefes aldı ve;
“Biliyor musunuz ne düşünüyorum?” diye sordu, "Bu konferansta geçen yıl da, hem de aynı kürsüde konuşmuştum. Tek bir fark vardı; o zaman hala bakanlık görevim sürüyordu. Buraya gelirken bana business class bileti alınmıştı, hava alanında beni bir limuzin ve eskort araba bekliyordu. Beni önce bir otele götürmüşlerdi. Otel müdürü beni otelin kapısında karşılamış ve kral dairesine çıkarmıştı..
Ertesi sabah lobide benim odadan inişimi bekleyen bir heyet vardı.
Beni yine aynı limuzinle bu salona getirmişlerdi.
Özel bir kapıdan içeri almışlardı.
Çok şık bir bekleme odasında konferansı beklerken porselen bir kapta kahve ikram etmişlerdi. Sonra da beni salona aldılar ve en ön sırada ayrılan yerime geçmiştim.”
Eski bakan derin bir nefes aldı, seyircilere gülerek bir süre baktı ve devam etti... “Fakat bu yıl karşınızda bir bakan olarak bulunmuyorum.”
Bir an durdu ve sonra “Dün buraya kendi ödediğim uçak bileti ile uçtum. Beni hava alanında kimse karşılamadı. Otele taksi ile geldim. Kendi odama kendim çıktım.
Bu sabah buraya otelden yine taksi ile geldim. Kapıdan girerken güvenlikten geçtim, hüviyetimi alıp listede olduğuma emin olmadan salona almadılar bile. Sonra da bulabildiğim yerde oturdum. Canım kahve istedi ve görevliye sordum; bana dışarıda kahve makinesi olduğunu söyledi. Ben de çıktım ve şu gördüğünüz kağıt bardağa kahveyi kendim doldurdum.”
Seyirciler gülmeye başlamıştı.
“Sanıyorum geçen yıl porselen bardak bana sunulmamıştı.
Makamıma sunulmuştu.
Benim asıl bardağım işte bu.”
Konuşmanın bu noktasında gülüp alkışlayan seyircilere kahve bardağını kaldırıp gösterdi. Alkışlar bitince de şunları söyledi:
“Size verebileceğim en iyi ders bu işte. Bütün o övgüler, hizmetler, avantajlar rütbeniz, rolünüz, makamınız içindir. Size ait değildir. Ve bir gün makamınızı görevinizi bitirdiğinizde porselen bardağınızı halefinize verirler.
Çünkü aslında hep layık olduğunuz kağıt bardaktır.
Simon Sinek _Leaders eat last_ kitabından
29 notes · View notes
hypnogaja · 8 months ago
Text
yarım bardak nohutu haşlamak için düdüklü çıkarmak tatsız olur o yüzden iki bardak kadar geceden suya koyun sabahtan haşlayın kullanacağınız kadarını alır kullanmayacağınızı da poşetler buzluğa atarsınız büyük kolaylık. neyse abi. derince bi tava alın. yüzeyi kaplayacak kadar sıvı yağ. 1 tatlı kaşığı tatlı kırmızı biber. 1 tatlı kaşığı kimyon. yarım tatlı kaşığından biraz daha az karabiber. bi de tuz. az koyun. önce bi tadar eksikse tekrar koyarsınız. karıştırın bunları. sonra yarım bardak nohutu ekleyin üstüne. iki döndürün. kapağını kapatın. beş on dakika dursun. arada açın karıştırın. yumuşayacak biraz. zaten anlıyorsunuz. hafif ezilebilir bi kıvamda oluyor. kapatın abi. bi lavaş alın. arasına bundan koyun. sonra soğan piyazı yapcanız. yarım soğan. biraz maydanoz. göz kararı sumak. karıştırır nohutların üstüne koyarsınız. bi limon gezdirin. sonra köşelerden kıvırmalı sarın. tost makinesinin arasına yağlı kağıt koyun bunu da arasına koyun üstü çizgi çizgi olana kadar dursun sonra alır ikiye keser gömersiniz. afiuet bal şeker.
3 notes · View notes
musfika-hanim · 2 years ago
Text
Tumblr media
kız kardeşim..
sabah aradı "abla ekiplerimiz, aşçılar yemek dağıtmak için kağıt çorba kasesi bulamıyorlar. alım yapacağım aramadığım firma kalmadı sıfır stok diyor herkes. var mı bildiğiniz bir yer acil gönderilmesi gerekiyor" diye. birkaç yere ulaşmaya çalıştım, sordum en son burada paylaşacaktım ki hallettik abla dedi. nasıl hallettin dedim cevabı bu oldu ����
aklınızda bulunsun arkadaşlar yardım gönderirken kağıt bardak, çorba kasesi vs de unutmayalım..
8 notes · View notes
baybaykus · 2 years ago
Text
AÇIK KONUŞMAK GEREKİRSE... !!YATACAK YERLERİ YOK.
Sabah kalktın tuvalete gittin tuvalet kağıdın ithal, lavaboya geldin kağıt havlun İthal.
Traş oldun, Gillette tıraş kremi ve traş bıçağı Mach3, ithal...
Kahvaltıya oturdun Nutella ithal,
Çay içersen Lipton, kahve içersen Nescafe ithal...
1-Ferrero Türkiyenin yerli fındık piyasasını yönetiyor.
Ferrero Nutella İtalyan ya da Unilever Lipton İngiliz ve Hollanda yabancı marka,
Yörsan, Dubaili Abraaj Group’un,
2- BİM’in pazarladığı meşhur Dost süt ve süt ürünleri ve Ülker markasıyla üretilen süt, ayran, yoğurt, peynir markaları Fransız gıda devi Groupe Lactalis’in,
Margarin ve sıvı yağ sanayinin yüzde 90’ına yakını İngiliz Hollanda ortaklığı Unilever’in...
3-Dişlerini fırçalayacaksın Sensitive, Colgate, Signal, Sensodyn, White Now vb. diş fırçası ve macunu ithal...
Ayakkabını giydin Nike, Converse, Adidas, Slazenger, Salomon, Jump, vb. ithal...
4-Kapını açtın asansöre bindin, Schindler, Kone, Valter, Otis, Siemens marka ithal. Çin ve Hindistan’ın ardından dünyanın en büyük asansör pazarıyız...
5-İşe gideceksin arabana bindin BMW, Mercedes, Opel, Volkswagen, Peugeot, Volvo vb. ithal, benzin, mazot, LPG ithal...
Eline telefonunu aldın, I-Phone, Samsung, Huawei, LG, Asus , Sony vb. ithal...
Saatine baktın Raymond Swiss, Pierre Cardin, Ferrucci, Rolex, Casio ithal...
6-İşe geldin masana oturdun bilgisayarını açtın, Dell, Apple, Toshiba, Sony, HP, Lenovo, LG vb. marka ithal...
Fotokopi makinasına ve tarayıcıya ihtiyacın oldu HP lazer jet, Samsung, Sharp, Olivetti, Lexmark vb. ithal,
7-Sinirlendin, yoruldun başın ağrıdı, Majezik, Brufen, Avreles, Apranax Forte, Aleve, Nurofen vb. aldın ithal, yada lisanslı yabancı ürün, kullandığımız ilaçların çoğu ithal ya da lisanslı ürün,
8-Acıktın bir yemek yiyeyim dedin , Fast Food gıda Mc Donald���s, Burger King, Subway, KFC, Wendy’s, Domino's, Sbarro, vb hep yabancı...
9-Evde Tost yapayım dedin, Tost, hamburger, sandviç ekmeği başta olmak üzere unlu mamüllerin bir numaralı ismi UNO’nun yarısı İspanyol Vedanta Equity firmasının...
10-Sucuk ve pastırma üreticisi Namet, Bahreynli Investcorp, tavukçu Banvit’ de Brezilyalı BRF ile Katarlı Qatar Investment Authority firmasının...
11-İzmirli Ege-Tav, Japon Nippon Ham Foods’un, CP Standart Tayland merkezli grubun, Patates cipsi Amerikan markası, Frito-Lay ve Pringles’ın, Ceviz ve badem Amerikan firmalarının...
Sabancılar’ın Peyman’ı da artık Çin menşeili Bridgepoint’ın..
12-Nuhun Ankara Makarnası ve Filiz makarna İtalyan Barilla G.e.R Fratelli S.p.A. ve Japon gıda devi Nisshin Foods ve Marubeni Corporation’ın...
13-Cola, Fanta Amerikan şirketlerinin, şalgam, turşu suyu veya salataların vazgeçilmez sosları, limon ve nar ekşileri ile bir Türkiye klasiği olan Kemal Kükrer artık Japon Ajinomoto’nun...
14-Ülker Grubuna ait Çamlıca gazozu, Cola Turka, Sırma su firmaları, Japon DyDo Drinco Grubu’nun...
Bir kahve içeyim Starbucks’a gideyim dedin ithal...
Alkollü içecekler ve tütün mamülleri tamamına yakını Amerikan şirketlerinin...
15-İnek bizim, çayır bizim ineği biz sağıyoruz süt bizim ama sütünü şişeleyip bize satanlar, peynir yapıp bize satanlar hep yabancı, şimdi artık etler de ithal oldu, inekler de dışarıdan gelmeye başladı...
16-Soframız, yabancı şirketlerin kontrolünde artık.
Yabancılar etimizi, sütümüzü, suyumuzu, unumuzu, yağımızı, tavuğumuzu, yumurtamızı, çayımızı, meyve ve sebzelerimizi neyimiz varsa ambalajlayıp bize satıyor...
17-Bir bardak su içeyim dedin bütün sular Nestle, Coca Cola, Pepsi ve Danone’ye ait... Hayat su Danone’nin, Damla su Coca Cola’nın, Erikli Nestle’nin, Aqua ise Pepsi’nin, Sırma su, Japon DyDo Drinco Grubu’nun...
18-Evine biraz alış-veriş yapayım dedin, balık-Norveç, Fas, İspanya'dan, mohut - Meksika, Hindistan, ABD, Arjantin'den,
Elma – Şili, Sarımsak – Çin'den, Kavun, Karpuz ve kuru soğan – İran'dan, Kuru Fasulye - ABD, Kırgızistan, Kanada, Peru, Etiyopya, Mısır, Bangladeş ve Çin'den...
19-Kereviz – İspanya'dan,
et - Çek Cumhuriyeti, Fransa, Sırbistan, Brezilya'dan, bezelye - Rusya Federasyonu, ABD, Kanada, Macaristan ve Almanya'dan, ithal...
20-Hastalandın, hastaneye gittin MR cihazı, röntgen, tomografi gibi tıbbi görüntüleme cihazları, ameliyathane ve solunum cihazları, radyo terapi sistemleri, fizik tedavi cihazları, işitme cihazları, optik cihazlar, protezler, ortezler vb. hep yabancı, hep ithal...
21-Uçağa bindin Airbus, Boeing vb ithal...
Hızlı trene bindin Siemens, CAF vb. ithal...
Dükkan kiraları, ev kiralarının çoğu dövizle, bazı satılan binalar yine dövizle...
22-Yabancıların istediği gibi tam bir tüketim toplumu olduk...
Döviz kurlarında en ufak bir artış olsa bunların hepsi yedek parçasıyla birlikte artıyor...
Peki o zaman TL ile aldığımız maaşlarla bu döviz ödemelerini nasıl yapacağız, nasıl geçineceğiz?
23-Bizler üretmez isek nasıl kazanacağız? Cari açığı ve işsizliği nasıl önleyeceğiz?
Tüm bunları önlemek için, yabancılara bağımlı olmamak için mutlaka milli sanayimizi kurmamız, ithalatı durdurmamız gerekiyor. Yoksa tüketim denizinde boğulacağız.
24-Artık ülkeler savaşla değil, ekonomik olarak malları ile ülkeleri ele geçiriyor. En kritik sanayi ve bankalarını ele geçiriyor.
MİLLİ SANAYİSİNİ KURAMAYAN TOPLUMLAR ASLA ÖZGÜR OLAMAZ, ANCAK GELİŞMİŞ TOPLUMLARIN HİZMETÇİSİ OLURLAR... !!
(Fevzi M Gultekin’e teşekkürlerimle.)
6 notes · View notes
bbellium · 1 year ago
Text
dün uzun zaman sonra ilk defa henüz hava aydınlıkken işten çıktım o kadar alışmışım ki gece işten çıkmaya hemen eve geldim kocamı aldım suşi yemeye gittik mutluluktan orda içtiğim üç bardak şaraba kafayı buldum para çok güzel bir şey ama bütün hayatı kaçırdıktan sonra insana sadece kağıt parçası gibi geliyor
6 notes · View notes
kral-adam-58 · 1 year ago
Text
Bir gelsen diyorum.
Sensiz neler değiştiğini anlatsam sana
Giderken neleri benden götürdüğünü söylesem
Öyle uzun uzun gözlerine baksam
Gittikten sonra sana biriktirdiğim şiirleri okusam
Hani gelemezsin bilirim
ama.
Yinede gelsen
Herşeyin canı cehenneme deyip gelsen hani.!!
İki fincan kahvede kırk yıl değil bir ömür boyu kalsan bende,,
Demlensek seninle iki bardak kaçak Çay da
Seni anlatamam bilirim ama yinede döksem seni kağıt kaleme şiir diye
Yüzünde ki ben'e ince dudağına, yanağında ki gamzeye ağza alınmayacak iltifatlar döksem
Off yine hayallerin doruğundayim bu gün ??
Bilirim gelmez, gelemezsin istesende,
Bende bunları sana söyleyemem,
Ne yaparsın gönül bu yokluğunu bilemez ve anlayamaz ..
5 notes · View notes
satinalshop · 1 year ago
Text
0 notes
hamitbaydaroglu · 2 years ago
Text
“Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve eshabihi ecmaiyn” diyerek isteğini, maksadını talep eder ve sonra 1000 defa besmele okuyup tekrar 2 rekat namaz kılıp ardından tekrar selatü selam okuyarak dua eder bu şekilde tekrar ederek 12000 besmele ve 11 saltü selam okuduktan sonra isteğini Allah dan niyaz ederse maksadı ve isteği gerçekleşir.
* Borçlu olan veya rızkı dar olan kişi ceylan derisi üzerine; safran, misk ve gül suyu karışımı mürekkep ile besmeleyi yazıp öd ve anber ile tütsüledikten sonra üzerinde taşırsa yokluktan ve darlıktan kurtulur.
* Cam bardak içine 40 besmele yazıp, zemzem suyu doldurup hastaya içirilirse hasta şifaya kavuşur.
* Çocuğu olmayan veya sürekli çocuk düşüren bir kadın ay başı adetinden temizlendikten 3 gün sonra 110 defa besmeleyi bir kağıt üzerine yazıp üzerinde bulundurur ve o nüsha üzerinde iken ilişkiye girerse o kadın hamile kalır. Çocuk dünyaya gelinceye kadar besmele yazılı nüshayı üzerinde taşırsa zorluk çekmeden çocuk sahibi olur. (eşinin düşük yapması sonucu çocuğu olmayan adam bir kağıt üzerine 60 defa Besmele yazıp üzerinde taşırsa çocuğu yaşar.)
*Tarlanın verimini ve bereketini arttırmak için bir kağıda 101 Besmele yazılır ve tarlaya gömülürse hem bereketr hasıl olur, hemde afetlerden korunur. Yetişme devresi zarara ve afete uğramadan tamamlanır. Meyvesi, sebzesi güzel ve bol olur.
* Besmele 81 defa yazılıp uykusunda korkan çocuğun boynuna asılırsa korkusu kalmaz.
* Besmele 35 defa yazılıp eve veya iş yerine asılırsa o yerin bereketi artar. İş yerinin kazancı çoğalır. Cin, şeytan şerrinden, yangından ve kem gözlerden korunmuş olur.
* Besmele 70 defa ölünün üzerine okunursa kabir azabı hafifler, Münker ve Nekir in sorularında zorluk çekmez.
* Besmeleyi kapısının üzerine yazan kişi helaktan emin olur.
4 notes · View notes
risalefabrikasi · 2 years ago
Photo
Tumblr media
Kendisi bir çanak çorba, bir bardak su, bir lokma ekmekle teğaddî eder. Elbisesi pek basit ve fakirânedir; beyaz Amerikan bezinden pamuklu bir hırka... Çamaşırını kirlenmeden değiştirir ve temizletir. Temizliğe fevkalâde i'tinâ eder. Kağıt parayı tutmaz ve üstünde taşımaz. Mâmelek nâmına dünyada hiçbir şeyi yok. Kendi için yaşamaz, cem'iyet için yaşar. Yapısı ufak tefektir, fakat heybetlidir, haşmetlidir. Gözleri birer şems-i tâbân gibi nur saçar. Bakışları şâhânedir. Maddeten, belki dünyanın en fakir adamıdır; fakat maneviyat âleminin sultanıdır. Seksen küsûr senenin âlâmı yüzünde bir buruşuk yapamamış, yalnız saçlarını a��artmıştır. Rengi, pembe beyazdır. Sakalı yoktur. Bir delikanlı kadar zindedir. Halîm ve selîmdir. Fakat heyecana geldiği zaman bir arslan tavrı alır, iki dizinin üstüne doğrulur, bir şâhenşâh gibi konuşur. En sevmediği şey siyasettir. Otuzbeş senedir bir gazeteyi eline almış değildir. Dünya şuûnu ile alâkasını kesmiştir. Akşam namazından sonra, ferdâsı öğleye kadar kimseyi kabûl etmez, ibâdetle meşgul olur. Pek az uyur. Talebelerini de siyasetten şiddetle men'eder. Memleketin her tarafında altıyüz bini mütecâviz, belki bir milyonu bulan talebeleri memleketin en faziletli evlâdlarıdır. Üniversitenin muhtelif fakültelerinde müsbet ilimler tahsil eden şâkirdleri pek çoktur, yüzlercedir, binlercedir. Hiçbir Nur talebesi yoktur ki, sınıfının en faziletlisi, en çalışkanı olmasın. Memleketin her tarafında bulunan bu yüzbinlerce Risale-i Nur talebesinden hiçbirinin, hiçbir yerde âsâyişi muhill hiçbir hareketi, hiçbir vak'ası yoktur. Her Nur talebesi, hükûmetin, nizâm ve intizamın tabîi birer muhâfızıdır; âsâyişin manevî bekçisidir. Tarihçe-i Hayat - 572 #risalefabrikasi #ihlasnurneşriyat #envarneşriyat #sözlerneşriyat#Rnk #nursöz #Üstad #risalefabrikasi #Bediüzzaman #SaidNursi #Ömür #Dünya #Hayat #Kuran #RisaleiNur #Risaleinur #envarnesriyat #Bediüzzaman #Bediülbeyan #RisaleiNurdan #Risalei NurOkuyoruz #Bediuzzaman #bediüzzamansaidnursi #süleymanyasinakdeniz https://www.instagram.com/p/Cm3jsL_jFUw/?igshid=NGJjMDIxMWI=
2 notes · View notes
ezgizler · 2 years ago
Text
TUTULMA RİTÜELİ
Sakin bir yere geç.
Kalbine huzur olacak bir müzik aç.
(Öneri: Passage, Garth Stevenson)
Bir kağıt ve kalemin hazır olsun ve bir bardak su.
Enerji alanını temizleyecek bir mum, tütsü veya adaçayı yakarak başla.
Auran temizlenirken şu olumlamayı tekrar et Ezgi:
“Döngüler gelir ve döngüler gider; artık bu döngünün benim hayrıma dönüşmesinin zamanı geldi. Kendimi tepeden tırnağa temizliyorum, bunu yapıyorum ki büyüyebileyim. Kalbimi sıkı sıkı tutan enerjiyi serbest bırakıyorum; geçmişin enerjisini serbest bırakıyorum. Bu enerjiyi bırakıyorum ki parlayabileyim. Artık daha güçlü olduğumu hissediyorum. Artık korkuya teslim olmuyorum.”
Şimdi ellerini mumun üzerinde gezdir ve kalbini saran sıcaklığını hisset.
Kağıdın en üstüne adını ve deneyimlemek istediğin “hisleri” yaz.
Biraz dur ve aklından geçen düşünceleri izlemeye başla.
Aklında beliren mesajları takip et.
Sonra gerçekten dilinden dökülen ne varsa tekrar kağıda yazmaya başla. 

Ve tekrar et. 
 “Düşüncelerimi serbest bırakıyorum.”
 Şimdi boyununa ve avuç içlerine masaj yap ve gerilen tüm kaslarını rahat bırak.
Nefesini al, nefesini ver.
 İyileştiğini, güçlendiğini, dinlendiğini ve onaylandığını hisset. 
 İki elinle omuzlarından tut ve sıkıca sarıl kendine.
Sonra tüm bu ana şahitlik eden suyundan birkaç yudum al.
Yazdıklarını mumun ateşinde serbest bırak ve her yanan kelimeden özgürleştiğini hisset.
Kalbine şifa, yoluna aydınlık olsun.
Bu pratiği 12 Kasım tarihine kadar yapabilirsin.
3 notes · View notes
kosul123 · 4 months ago
Text
Bizim Nasreddin Hoca çok önceden söylemişti ama hatırlatalım...
*Kağıt Bardak*
Eski bir bakandan bir konferansta konuşma yapması istenmişti.
Elinde kağıt kahve bardağı ile kürsüye çıktı ve konuşmasına başladı.
Ama kafasının başka yerde olduğu sanki anlaşılıyordu.
Daha bir iki cümle söylemiş iken durdu, kahve bardağından bir yudum aldı ve sonra bir süre bardağı kaldırıp baktı. Derin bir nefes aldı ve;
“Biliyor musunuz ne düşünüyorum?” diye sordu, "Bu konferansta geçen yıl da, hem de aynı kürsüde konuşmuştum. Tek bir fark vardı; o zaman hala bakanlık görevim sürüyordu. Buraya gelirken bana business class bileti alınmıştı, hava alanında beni bir limuzin ve eskort araba bekliyordu. Beni önce bir otele götürmüşlerdi. Otel müdürü beni otelin kapısında karşılamış ve kral dairesine çıkarmıştı..
Ertesi sabah lobide benim odadan inişimi bekleyen bir heyet vardı.
Beni yine aynı limuzinle bu salona getirmişlerdi.
Özel bir kapıdan içeri almışlardı.
Çok şık bir bekleme odasında konferansı beklerken porselen bir kapta kahve ikram etmişlerdi. Sonra da beni salona aldılar ve en ön sırada ayrılan yerime geçmiştim.”
Eski bakan derin bir nefes aldı, seyircilere gülerek bir süre baktı ve devam etti... “Fakat bu yıl karşınızda bir bakan olarak bulunmuyorum.”
Bir an durdu ve sonra “Dün buraya kendi ödediğim uçak bileti ile uçtum. Beni hava alanında kimse karşılamadı. Otele taksi ile geldim. Kendi odama kendim çıktım.
Bu sabah buraya otelden yine taksi ile geldim. Kapıdan girerken güvenlikten geçtim, hüviyetimi alıp listede olduğuma emin olmadan salona almadılar bile. Sonra da bulabildiğim yerde oturdum. Canım kahve istedi ve görevliye sordum; bana dışarıda kahve makinesi olduğunu söyledi. Ben de çıktım ve şu gördüğünüz kağıt bardağa kahveyi kendim doldurdum.”
Seyirciler gülmeye başlamıştı.
“Sanıyorum geçen yıl porselen bardak bana sunulmamıştı.
Makamıma sunulmuştu.
Benim asıl bardağım işte bu.”
Konuşmanın bu noktasında gülüp alkışlayan seyircilere kahve bardağını kaldırıp gösterdi. Alkışlar bitince de şunları söyledi:
“Size verebileceğim en iyi ders bu işte. Bütün o övgüler, hizmetler, avantajlar rütbeniz, rolünüz, makamınız içindir. Size ait değildir. Ve bir gün makamınızı görevinizi bitirdiğinizde porselen bardağınızı halefinize verirler.
Çünkü aslında hep layık olduğunuz kağıt bardaktır.
Simon Sinek _Leaders eat last_ kitabından
1 note · View note