Tumgik
#kız dili ve edebiyatı
Text
Seabrook ༘˚⋆𐙚。⋆𖦹.✧˚
Flinn sabah ilk dersine girmeyi erteleyip amigoluk için prova ayarladı.Salonda eteğini düzeltirken içeri giren Juliette'i fark etti ve gülümsedi.
"Bugün anlatacaksın değil mi?"
Juliette başını olumlu anlamda salladı ve etrafa baktı.
"Kimse yok mu?"
"Yok senin anlatman için buraya çağırdım.Yarışmaya daha iki ay var"
Juliette göz devirip bedenini duvara yasladı ve Flinn'e her şeyi anlattı.Konuşmayı bitirdiğinde Flinn şok içinde ona bakıyordu.
"Kimseye söylemek yok Flinn tamam mı?"
"Yani...şimdi...sence koç senden hoşlanıyor mu?"
Juliette omuz silkti.
"Garip"
Teneffüs zili çaldığında hızla salona giren Audria'ya baktılar.Audria gergin bir şekilde onların yanına gitti.
"James'ten haberiniz var mı?"
"Hayır neden?"
Audria sıkıntıyla iç çekti
"Sabah aramalarıma cevap vermedi ve okulda da yok"
Juliette saatine baktı
"Belki uyuyakaldı"
"Dün bir kız ile story atmıştı"
Audria kaşlarını çattı.
"Hangi kız?"
Flinn saçlarıyla oynayarak konuştu
"Siz görmediniz mi?Bana da gizlemişti storyi ama ben James'in hesabındayken gördüm"
Audria sinirle saçlarını düzeltti.
"Emin misin Flinn?"
"Evet"
Juliette Audria'nın omzuna dokundu.
"Belki de sadece saçma bir oyun oynayıp böyle bir şey atmıştır.Bilirsin doğruluk cesaret oyunu gibi?"
Audria göz devirdi
"Umrumda değil"
Arkadan Flinn'e sarılan Ella konuştu
"Noluyor?"
"James dün bir kızla story atmış ve hepimize gizlemiş"
Ella göz devirdi.
"Amaan max erkek işte kantine gidelim mi ben kahvaltı yapmadan geldim"
Flinn ve Juliette kıkırdadı,Audria ise sadece omuz silkti.
"Gidelim"
Kantine gittiklerinde Audria bir şey almak istemediği için boş bir masaya oturdu ve kızları beklemeye başladı.Telefonunu çıkartıp mesajlarına baktığında James'in hâlâ cevap vermediğini görünce iç çekti ve telefonu kapatıp karşısına oturan kişiye baktı.Mavi gözlü çocuk hafifçe gülümsedi ve ayağa kalktı.
"Üzgünüm sana sormadan oturdum.Biraz dalgındım da"
Audria nezaketen gülümsedi.
"Hayır hayır sorun değil oturabilirsin"
Çocuk yerine geri oturdu ve ona baktı
"Ben Adrian bu arada"
"Audria"
"İsmin çok güzelmiş"
Audria gülümsedi.
"Teşekkür ederim"
"Müzik grubundaydın değil mi?"
"Evet sen nereden..."
"Okula Almanya'dan yeni geldim ve müzik grubuna kaydoldum.İsmini listede görmüştüm"
"Anladım"
Audria kahvesini yudumlayan Adrian'a baktı.
"Alanın ne?"
Adrian bakışlarını bardağından çekti ve ona baktı.
"Yunan Dili ve Edebiyatı neden ki?"
Audria gülümsedi.
"Benimle aynı derslere gireceksin"
Adrian şaşkınlıkla gülümsedi.
"Bu güzel...yani sanırım"
Audria başını olumlu anlamda salladı.
"İstediğin konularda sana yardımcı olurum"
"Teşekkür ederim"
Audria kızların onlara doğru geldiğini görünce ayağa kalktı.
"Benim gitmem gerek 2 dakika sonra Yunanca dersi başlıyor zaten"
Adrian gülümsedi.
"Pekâlâ derste görüşürüz o zaman"
"Görüşürüz"
Audria arkadaşları ile kantinden çıkarken Adrian gülümseyerek onu izledi.
"Yanındaki kimdi?"
Audria Juliette'in sorduğu soruyla ona baktı.
"Adrian.Okula Almanya'dan gelmiş ve benimle aynı alanda.Biraz sohbet ettik."
Flinn onun omzuna sarıldı.
"Yakışıklı çocukmuş"
Juliette omuz silkti.
"Gözüm tutmadı"
"Juli daha çocuğu tanımıyoruz bile"
Juliette Ella'ya baktı.
"Olsun tipinden belli"
"Her neyse ben derse gidiyorum"
Flinn hepsinin yanağına öpücük kondurup yanlarından ayrıldı.Diğer kızlar da derslerine girince Juliette bahçeye çıktı ve nöbetçi olan öğretmene baktı.Matematikçi Meredith...nasıl da nefret ediyordu o kadından.Elinde olsa bir kaşık suda boğardı.Meredith onu fark edince seslendi.
"Juliette zil çaldı sınıfına git!"
Juliette göz devirdi ve içeri girip merdivenlerden çıktı.Merdivenlerden inen koçu fark edince başını eğdi ve yanından geçti.
"Juliette sonraki teneffüste yanıma gel"
Juliette koçun sesiyle duraksadı ve arkasını dönüp ona baktı.Koç çoktan merdivenlerden inmişti.
2 notes · View notes
bernamegeh · 2 months
Text
Bennu Yıldırımlar Kimdir Hayatı
Oyuncu Bennu Yıldırımlar, 22 Kasım 1969 tarihinde İstanbul’da dünyaya geldi. Girit ve Makedonya göçmeni bir aileden gelmektedir. 1969 senesinde Erenköy Kız Lisesi’ni bitirdi. İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümü ve iki yıl Eski Yunan Dili ve Edebiyatı bölümlerinde okudu.Tiyatro bölümünden 1990 senesinin Haziran ayında mezun oldu. Sinemaya konservatuvar öğrencisiyken 1987…
0 notes
aykutiltertr · 5 months
Video
youtube
Anılar (Coşkun Sabah) - Zerrin Özer ✩ Ritim Karaoke Orijinal Trafik (Kür...  Ayrıcalıklardan yararlanmak için bu kanala katılın: ( Join this channel to enjoy privileges.) ✩ https://www.youtube.com/channel/UCqm-5vmc2L6oFZ1vo2Fz3JQ/join Şarkının Orijinal Versiyonunu Linkten Dinleyip Ritim Karaokesiyle Çalışabilirsiniz. ✩ https://youtu.be/ThMTX0_qwsk Aykut ilter Ritim Karaoke Kanalıma Abone Olun Beğenip Paylaşın. Anılar (Coşkun Sabah) - Zerrin Özer ✩ Ritim Karaoke Orijinal Trafik (Fantezi) Müzik: Coşkun Sabah Söz Güfte Coşkun Sabah - Ahmet Selçuk İlkan Usül: 8/8 Düyek Bm    C        Bm Bu aksam icimde hüzün var C Gözümde canlandi anilar D           Em           C Aglamak istiyorum haykirmak istiyorum Bm    Am       Bm Bu aksam icimde hüzün var Bm      C          Bm Sensiz gecmiyor bu aksamlar C Gönlümde dinmiyor arzular D     Em          C Kavusmak istiyorum sarilmak istiyorum Bm      Am      Bm Bak bizi bekliyor anilar Bm                                  Em Anilar anilar simdi gözümde canlandilar Em     D      C         (am)    Bm  nx2 Anilar anilar beni bu aksam aglattilar Bm Benden uzak durma ne olur Am        Bm Bu kalbi sensiz tasiyamam Am        C Artik benim olmasan bile Bm    C     Bm Seni görmeden yasayamam Bm     Am Yüzünü görmeliyim sesini duymaliyim Em   Bm Anilari yasamaliyim Em    D Yüzünü görmeliyim sesini duymaliyim C   Bm Anilari yasamaliyim Em     D Yüzünü görmeliyim sesini duymaliyim C  Am  Bm Anilari yasamaliyim Ahmet Selçuk İlkan (d. 26 Ekim 1955, Adana), Türk şair ve şarkı sözü yazarı.[1] Hayatı İlk şiirlerini yazmaya başladığı yıllarda lise eğitiminin ardından 1973'te Berlin Teknik Üniversitesi'nde mimarlık eğitimine başlayan İlkan, 1975 yılında Hayat dergisinin düzenlediği "aşk" konulu şiir yarışmasında ‘Hatırlar mısın?’ isimli şiiriyle ilk birincilik ödülünü kazandı.[2] 1976 yılında mimarlık öğrenimini yarım bırakarak Türkiye'ye dönerek, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Alman Dili ve Edebiyatı bölümüne giren sanatçı, 1978'de profesyonel şarkı sözü yazarlığına başladı. 1980'de üniversiteden mezun olan Ahmet Selçuk İlkan'ın 1000'den fazla eseri bulunmaktadır. Kendisini ayrılıkların şairi, yalnızlıkların ozanı ve kısaca (ad ve soyadının baş harflerinden yola çıkarak) ASİ olarak tanımlayan sanatçı, bugüne kadar altı kitap, on şiir albümü yayınlamış, televizyon kanallarında çeşitli programlar yapmış ve konserler vermiştir. 5 tane sinema filminde rol almıştır. Coşkun Sabah Madde Tartışma Oku Değiştir Kaynağı değiştir Geçmişi gör Araçlar Vikipedi, özgür ansiklopedi Coşkun Sabah Doğum 16 Ekim 1952 (71 yaşında) Diyarbakır, Türkiye Tarzlar Fantezi müzik · taverna müzik Meslekler Şarkıcı-şarkı sözü yazarı, udi Çalgılar Ud · gitar Etkin yıllar 1970'ler-2015 Müzik şirketi Oscar Plak, Emre Grafson, Raks Müzik Türküola Plak Resmî site www.coskunsabah.com.tr Coşkun Sabah (d. 16 Ekim 1952, Diyarbakır), Süryani asıllı Türk şarkıcı, şarkı yazarı ve udidir. Annesinin adı Roza, babasının adı Tekin'dir. Evli ve iki kız babasıdır. Gülben Ergen'in de aranjörlüğünü yapan Taşkın Sabah kardeşi, keman ve ud sanatçısı olan ve Avustralya'da yaşayan Bülent Sabah ise ağabeyidir. Kariyeri Çok sayıda hit olmuş bestesi vardır ve 1980'li yılların sonu 1990'lı yılların başında büyük bir çıkış yakalamış olup TSM-Pop ve fantezi müzik arasında, kendisinin "Coşkun Sabah tarzı" olarak adlandırdığı bir tarzda müzik yapmıştır. 1990 yılında piyasaya çıkan Beni Unutma-Aşığım Sana adlı albümü 3 milyon satarak Türkiye'de tüm zamanların en çok satan albümlerindendir. Altın çağlarını yaşadığı dönemlerde işletmeciliğini de kendisinin yaptığı Sies isimli mekânda çıkmaktaydı. Önce Özel Konser isimli kaseti yüzünden 3 kaset yaptığı Oscar Plakçılık'la, daha sonra Gel Gelebilirsen isimli kasetini şarkılarının üzerine şiirler ekleyerek tekrar piyasaya süren plak şirketiyle ve en son olarak da 1992'de bitmeden ve izinsiz olarak piyasaya sürülen İsyanlardayım isimli albüm nedeniyle 3 albüm çıkardığı Emre Plakçılık'la davalık oldu. Zerrin Özer Doğum 4 Kasım 1957 (66 yaşında)[1] Ankara, Türkiye Tarzlar Pop, arabesk, caz Meslekler Şarkıcı Etkin yıllar 1975-günümüz Müzik şirketi KentFonoTempa & FoneksPrestijKissClassTanTMCOzanAtlasPDNDPollKemal AslanDMCİrem Müzik Resmî site www.zerrinozer.org Eş Alper Önal (e. 1990; b. 1991) Levent Süren (e. 2006; b. 2008) Murat Akıncı (e. 2019; b. 2020) Zerrin Özer (d. 4 Kasım 1957, Ankara), Türk şarkıcıdır. Yaşamı 1970'li yılların popüler sanatçılarından Tülay Özer'in küçük kardeşi olan Zerrin Özer ilk, orta ve lise eğitimini aynı zamanda doğum yeri de olan Ankara'da tamamladı. Anne ve babasının ayrılığı çocukluk yıllarına damga vurmuş, müziğe olan tutkusu Amerikalı şarkıcı Janis Joplin hayranlığı ile büyümüştür. Kariyeri İlk yılları Kendi çalışmasıyla 1975'te katıldığı bir TRT yarışmasında birinci olmuş, müzik kariyeri yolunda ablası Tülay Özer'in büyük desteğini almış, ilk plağı olan Bizler ve Sizler
0 notes
haytaogluyunus · 6 months
Text
Tumblr media
ANMA:
BUGÜN; 19 MART (1938)
BAŞKURT TÜRK’Ü; EDEBİYATÇI, EĞİTİMCİ
CELİL KIYEKBAYEV’İN
ÖLÜM YIL DÖNÜMÜ.
RAHMETLE ANIYORUM.
Celil Giniyatoviç Kiyekbayev (25 Ekim 1911, Başkurdistana bağlı Ğafuri ili'nin Karan-Elga köyü - 19 Mart 1968, Ufa), Sovyet Başkurt bilim insanı, Türkolog, filolog, Başkurdistan Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'ndeki bilim ve yükseköğrenim organizatörü, profesör, yazar. Sovyet Yazarlar Birliği üyesi olan Kiyekbayev, Başkurt dilbiliminin ve Ural-Altay dilleri konusunda eğitim veren Başkurt Okulu'nun kurucusudur. Celil Kiyekbayev köylü bir ailenin çocuğu olarak 25 Ekim 1911'de hale Başkurdistana bağlı Ğafuri ili'nin Karan-Elga köyünde doğdu. Makarovo köyündeki okulda ilk eğitimini tamamladı. Moskova Devlet Pedagoji Yabancı Diller Enstitüsü'nde Alman Filolojisi Bölümü'nden mezun oldu. Öğretmen olarak çalıştı, çeşitli ortaokullarda ve yükseköğretim kurumlarında yabancı dil öğretti. 1943-1944 arasında Başkurt Yayınevi'nin yazı işleri müdürü olarak görev yaptı.
1948'de "Başkurt Edebiyatı Dili" üzerine hazırladığı tezini savundu ve Başkurt Devlet Pedagoji Enstitüsü'nde çalışmaya başladı. Bu dönemde Kiyekbayev'in bilimsel görüşlerinin oluşmasında SSCB Bilimler Akademisi'nin muadil üyesi Türkolog Nikolay Dmitriev'in etkisi olmuştur.
1951'den 1968'e kadar Başkurt dilbilim bölümünde, daha sonra ise Pedagoji Enstitüsü'nde ve Başkurt Devlet Üniversitesi'nde çeşitli görevlerde bulundu. 1957'den 1961 yılına kadar Başkurt Devlet Akademik İşler Akademisi Rektör Yardımcılığı görevini yürüttü. 1960 yılında doktora tezini savundu ve 1961'de profesör unvanını aldı.
1966 da modern Başkurt edebi dilinin anlatımı üzerine çalışmasını yayınlamıştır. Aynı yıl öğrencileri için Başkurt dili üzerine konuşma ve gramer konulu bir kitap daha yayınladı. Bu kitap Başkurt Devlet Üniversitesi ve pedagojik enstitülerinin filoloji fakültesi öğrencileri oluşturulan için ilk ders kitabıdır.
Kiyekbayev çeşitli kamu çalışmasına öncülük etti. Asya ve Afrika Halklarının Dayanışma Organizasyonu'nun Sovyet üyesi idi.
İskander, İlyas ve Murat isimli üç oğlu ve Zugra isimli bir kız çocuğuna sahip olan Kiyekbayev, 19 Mart 1968 tarihinde Ufa'da hayatını kaybetti. Küçük oğlu olan Murat Kiyekbabev Başkurdistan'da tanınmış bir sosyal bilimcidir.
0 notes
Text
Aşiret gelini olacak kadar becerikli, mafya karısı olacak kadar güzel olmadığıma göre ders çalışmaya devamke.
Tumblr media Tumblr media
78 notes · View notes
Text
İngiliz dili ve edebiyatı okuyan kız storysine “he love’s” yazmış senin okuduğun okula tüküreyim ben
14 notes · View notes
uzayagidici · 5 years
Text
Bir de şişesini görüp su alabileceğim bir yer var mı diye sorduğum ve bana çok tatlıca yardımcı olan ingiliz dili ve edebiyatı mı okuyorsun yok ben hazırlanıyorum diyince 2. kattayım yardımcı olabilirim diyen dünya tatlısı kız sen bal olsaymışsın<3 sanırım dilciyim sandın sonradan masadaki little womeni hatırladım wjdjwj ama insanlığa ve nezakete olan sevgimi tekrar yeşerttin her şey gönlünce olsunnn
1 note · View note
netbilge · 2 years
Text
Survivor fenomenler ne demek? Eda Biçim kimdir? Eda Biçim kaç yaşında?
Survivor fenomenler ne demek? Eda Biçim kimdir? Eda Biçim kaç yaşında?
Fenomen Eda Biçim, Survivor Fenomenler bölümünde yer alıyor. Peki ama Eda Biçim kaç yaşında?Survivor Eda Biçim kimdir? İstanbul doğumludur. İstanbul Üniversitesi İtalyan Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde lisans eğitimini tamamlamıştır. Eda Biçim aslen Kocaeli İzmit’lidir. Oyuncu, sunucu ve sosyal medya fenomeni olarak tanınan Ali Biçim’in kız kardeşidir.
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
alticizilen · 6 years
Text
Nabizade Nazım – Zehra - Alıntılar
Nedendir bilmem, şu aralar eski Türk Edebiyatı okuyasım geliyor. İşe Nabizade Nazım ile başladık. Aslında adını en ünlü romanı Karabibik’ten duymuştum. Zehra’yı ise, Sultanahmet Meydanı’nda bulunan Türk Edebiyatı Vakfı’nın yerinde buldum, aldım. İşin aslı, Mehmet Rauf’un Bir Zambak Hikâyesi kitabıyla karıştırarak bir tesadüf eseri kitabı aldım.
Romanın özetini internette kolayca bulabilirsiniz. Diline gelince, biraz ağır, ancak düşündüğümden çok daha hafif. Kitap eleştirilerinin çoğu kitabın psikolojik değerlendirmelerinden bahsetmiş. Ancak ben kitapta anlatılan İstanbul’dan ve Nabızade Nazım’ın İstanbul’unu anlatışından etkilendim. 19 yüzyıldaki yemyeşil, bir o kadar da sefahat sürülen bir şehir görüyorsunuz. Kitaptan birçok yeni yer ve birçok yeni kelime öğrendim.
Kitap romantizm akımı kokuyor. Bahsedilen İstanbul, entrikalı aşk ilişkiler ve lüksü düşününce, pek yakında Zehra’nın da “Aşk-ı Memnu” tarzında bir televizyon dizi olarak karşımıza çıkacağını düşünüyorum. Şiddetle tavsiye ederim, dizileştirilmesindense okunmasınıJ - 10.05.2018 Hazal Başarık
Bu arada kitapta okuduğum, sonradan Kemani Rıza Efendi’ye ait olduğunu öğrendiğim “Hüsnünde varken bu âb ü tâbın” adlı eseri notalarına ulaştım, ama dinleyebileceğim hiçbir kayıt bulamadım. Yardımcı olabilirseniz çok sevinirim.
Tumblr media
Boğaziçi “doğal bir dilber” kadar sevimlidir desek, güzelliğini kısaca tasvir etmiş olamayız. Uzun uzadıya anlatmaya çalışmanın da, vaktin yetersizliğinden dolayı bir faydası yoktur. Bunun için, böyle sonuçsuz bir çabayı başka bir zamana bırakacağız. -7
İçimizdeki mutluluğun resmini çekmek nasıl mümkün değilse Boğaziçi’nin şu güzelliği de kalemle anlatılmaktan üstündür. -9
Kalben şu kıza acırdı. Suphi’nin felsefesine göre sevimli bir kardeş olamayan kız, mutlu bir eş de olamazdı. Bu sıralarda Suphi hayatın bekârlık döneminden şehvet dönemine, bir başka deyişle meleklikten insanlığa geçmişti. -11
Düşünmek sevdanın öncüsüdür. Düşünmek, ihtimallerin harekât sahasının köşesini bucağını gözleye gözleye ilerleyerek arkasından gelen sevdaya emin bir yol açar. Bu yürüyüşün sonu ya bir meydan savaşı ya bir istirahattir. Sevda savaşı çok müthiş, çok fecidir. İstirahatinde de emniyet aranmamalıdır, emniyet hizmetleri ne kadar dikkatli ve tedbirli şekilde yapılsa bile. -12
Bir cinayet üzerinde baskına uğramış gibi dili tutulmuş, damarlarından kanı çekilmiş, sanki kalbi durmuştu. Karşısında duran efendisini, fırıl fırıl döne döne sonsuza doğru küçülerek gidiyor gibi görmekteydi: Bir dürbünün ters tarafından bakıyormuş gibi… -14
Her nedense sebebini hala bilmediği bir eğilim ve arzunun etkisiyle şu kızı bir dakika olsun mutlu görmek istiyordu. Belki de kendi mutluluğunu sağlamak için. (…) Kızın mutluluğunu da istemesi herhalde onu sevdiği içindi. Peki, o zaman Zehra’yı sevmiş mi oluyordu?-15
Hamisi kadar vicdanlı, namuslu bir adamın karşısında sırlarını gizlemeye hiç de gerek olmadığını anlamıştı. Böyle namuslu ve çalışkan kişiler karşısında masumiyet ve kalp temizliğinin güçlü etkilerinden habersiz değildi. -18
Yukarıda anlattığım gibi, yaratılıştan kıskanç ve hırçın olmakla birlikte, bazen davranışlarında o derece yumuşaklık görülmekteydi ki bu haline bakanlar kendisini tamamen uysal biri zannederlerdi. Herhalde bu sinirlerinin gevşediği bir zamana rastlamaktaydı. Bu zamanlarda kızcağız herkese güler yüz gösterir ve işte bu hali, duygularının taşkınlığı zamanında herkesi kendisine acındırırdı. -19
Ah ümit, ümit! Sen insanlara ne büyük hizmetler edersin! – 20
Aşkın doğal sadeliğinden ve hele genel sonuçlarından habersiz olan böyle bir gönül, birkaç saatten beri içinde bulunduğu halin sırf bir “muhabbet”ten ibaret olduğunu elbette hissedemez ve anlayamazdı. -21
Beklemediği bir saadete kavuşanlar için memnuniyetin o kadarıyla yetinmeyip, gözlerini emellerin ötesine kadar çevirmek, hemen hemen genel bir kuraldır. -22
Nikâhlıların birbirlerine görünmesi İstanbul’da adet olmadığından, düğüne kadar yine birbirlerinden uzak kaldılar. Bu ise, aşk ve muhabbetlerini arttırıyordu. (…)
Şevket kadar ileri görüşlü, Şevket kadar görmüş geçirmiş bir adam, bir kızı bir erkeğe nikâh edip bırakmakla onları mutlu edemeyeceğini mümkün değil hatırdan çıkaramazdı. İki vücudu birbirine, sonsuza kadar bağlamak için ne gibi ufak tefek vesilelere başvurmak gerekirse hepsini zihninde düşünmekteydi. Bu düşünce üzerinedir ki, musikiden ve kanundan pek hoşlanan damadını memnun etmek için kızına kanun ve fazla olarak piyona dersleri aldırtmakta; kızının huyunu düzeltir umuduyla damadına da işten el çektirip kimseye muhtaç olmadan onurlarıyla tenhaca yaşayacak tahsisattan başka, Bulgurlu’da güzel bir köşk hazırlamaktaydı. -23
Ona göre kıskanç bir kadın için hayatın zevklerinden gerçek anlamda faydalanmak, imkânsız gibiydi ki gerçek de bundan pek uzak değildir. -28
Fakat ne de olsa kadınların duyguları böyle aşk ve rekabet konularında yanılmaz: İşte Zehra da hasedi, kıskançlığıyla beraber bu işte Sırrıcemal’in masum ve mazlum olduğunu kabul etmekteydi. Gerçi kendisini ıstırabında haklı göstermek için vicdani hükmünü gizlemeye çalışmaktaydı. (…) Sırrıcemal gözlerini sildikten sonra ayağa kalktı. Titrek bir sesle dedi ki:
-          Hanımcığıma ıstırap veriyorum. Ben bu evden gidersem, hanımcığım rahat olacaksa razıyım, beni çıkarın.
Zehra sanki gönlündeki sesin yankısını duymuş kadar memnun oldu. Fakat bir cariye önünde işin burasını itiraf etmeyi kibrine yediremeyip dedi ki:
-          Deli sen de! Sen bana ne yaptın ki… Aklıma annem gelmişti de… Hadi hadi, işine git. Hem bir daha ben çağırmayınca gelme… -34
Yaşayışı intikam hırsındandı. -46
Mücadeleden vazgeçmek, üstünlüğü düşmanlarına bırakmak demek olduğu halde, mücadeleye devam etmek de hiçbir şey yapmamak demekti. Bir çok kere gönlünü yokladı; Suphi’ye duyduğu sevginin hala sürdüğünü hissediyordu; hâlbuki o Suphi’yi de düşmanları arasında saymaktaydı. Bunca zahmete, bunca üzüntüye gayriihtiyari katlanabilmesini sağlayan şey, bu muhabbetin gizli tesirleriydi. Bu etkiler, buz altından suyun akışı gibi varlığını dıştan belli etmediği halde yine Zehra’yı tahammüle zorluyordu. Yoksa Zehra’ya kalsa… Ne yazık… (…) Nasıl olsa tahammül edecek, ne olsa bekleyecek, bu sabır ve bekleyişle bir gün yine kocasının gönlünü kendisine çevirebileceğini umuyordu; nasıl olsa Suphi’de kendisi için birazcık sevgi kalmıştır diye düşünüyordu. -48-49
“Kim bilir? Kim bilir? Bugün onu benim için feda eden yarın da beni onun için feda edemez mi? Ah ya o zaman?”-52
Suphi’ye karşı kendisini nefret içindeymiş gibi göstermeye çalışıyor; adeta kendi kendisini aldatmaya uğraşıyor gibiydi. Hâlbuki kalbi içten içe bu düşmanının tarafındaydı. Bu gizli teveccühe de düşmanlık beslemekten geri kalmıyordu. Fakat mümkün mü? Zehra Suphi’yi hala seviyordu. Hala seviyordu. İşte gerçek bundan ibaret! Nefret ve intikam arzuları, hep bu sevginin gereğiydi. -60
Sanki Suphi artık Sırrıcemal’i de, Zehra’yı da unutmuş gitmişti. Ürani’nin şüphelerine karşı yeminlerle sevgisini ispata çalışıyordu. Fakat kendisine sevgisi varsa, bugün ve bu gece de burada kalması teklifi gelince aklı başına geldi. Seyahat muhabbetleri tarzında bir gecelik tanışıklığın kalp üzerindeki etkisini hiç derecesinde bularak ettiği ateşli yeminlere içinden gülüyordu. Üstelik şu karşısındaki kadının yalnız aptalları kandırabilecek bir dille kendisini baştan çıkarmaya uğraşmasını pek tuhaf buluyordu… Artık bunda da gönül, muhabbet olduktan sonra… Öyle gönlü, öyle muhabbeti doğrayıp köpeklere atmalı… - 68
Bir alkoliğin içkiye düşkünlüğü neyse, Suphi’nin de Ürani’ye düşkünlüğü oydu. Suphi de alkolikler gibi ara sıra şu sefalete son vermeyi istemekte, ama tıpkı onlar gibi şu sefahat hayatından bir türlü vazgeçememekteydi. -86
Zehra işin sonuna kadar gitmek, intikamını tam almak için yemin etmişti. Yeminini bozmayı aklına bile getirmiyordu. Bu azim ve niyetinin Suphi’ye muhabbetinden ileri geldiğini de biliyordu. Fakat intikam zevki, âşıkane duygularının tadını unutturuyordu. -96
Suphi’den bıkmış, nefret etmeye başlamışken şimdi onu seviyordu. Hayatı, gençliği gelişiyordu. Moda değiştiriyor gibi ayda bir “sevgili” değiştirmekten kendisine bıkkınlık gelmişti. Aşığı olmasa bile artık Suphi’de karar kılmıştı. -99
Kendisi gibi yaratılıştan kıskanç olan kadınlar aşklarına karşı yapılan aşağılamaya, mümkün değil sabırla tahammül edemezlermiş. “Kadın gönlüyle şaka olmaz.” “Kadınların gönlü oyuncak değildir.” -119
10 notes · View notes
lolonolo-com · 3 years
Text
546-Türk Dili Ve Edebiyatı 2021
546-Türk Dili Ve Edebiyatı 2021
546-Türk Dili Ve Edebiyatı 2021 546-Türk Dili Ve Edebiyatı 2021 Ali Rıza Bey, Babıali yetiştirmelerinden bir mülkiye memuruydu. Dâhiliye kalemlerinin birinde çalışıyordu. Fakat kız kardeşiyle annesinin ölmesi onu İstanbul’dan soğutmuş. Suriye’de bir kaza kaymakamlığı alarak gurbete çıkmasına sebep olmuştu. Bu parçada romanın yapı unsurlarından hangisi kullanılmamıştır? Cevap : ZAMAN Bu…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
feminazist · 4 years
Note
Zaten gül diye boş yaptım hep ciddi konuşamam ya hzkqkav
eşitçi kız dili ve edebiyatı hakkında konuşmak isterim merak ettim gerçekten gözlemini dsfghj
0 notes
eserozetlerim · 4 years
Text
Ruh Adam Roman Özeti | Hüseyin Nihal Atsız
New Post has been published on https://eserozetleri.com/ruh-adam-roman-ozeti-huseyin-nihal-atsiz/
Ruh Adam Roman Özeti | Hüseyin Nihal Atsız
Tumblr media
Ruh Adam Roman Özeti | Hüseyin Nihal Atsız
(adsbygoogle = window.adsbygoogle || []).push();
YAZAR: HÜSEYİN NİHAL ATSIZ
TÜRÜ: ROMAN
SAYFA SAYISI: 248
KONUSU: Ruh Adam isimli roman, geçmişte Mete’nin ordusunda subaylık yapmakta olan Burkay isimli bir Yüzbaşı’nın, günümüzdeki Selim Pusat kimliğine bürünerek karşımıza çıkmasını ele almaktadır. Selim Pusat Padişaha bağlılık yemini etmiş olan bir subaydır ve Cumhuriyet’in kurulmasının ardından, Padişaha olan bağlılığı nedeniyle ordudan atılmıştır. Geçmiş yaşamında da benzer acılar çeken Selim Pusat (yani Yüzbaşı Burkay), şuan da hala aşk ıstırabı çekmektedir.
ANA FİKİR: Ruh Adam isimli kitap, irdelemekte olduğu bütün sosyal, siyasal ve bunun yanı sıra metafizik, felsefi meselelere rağmen, temelinde bir aşk romanıdır. Roman başından sonuna kadar, kişinin; nedenine bir türlü vakıf olamadığı ve önüne geçmeyi de bir türlü başaramadığı aşk duygusu karşısında bulunduğu güçsüzlü ve çaresizliği irdelemektedir. Bunun yanında, kader ve insan ilişkilerini de ciddi anlamda sorgulamaktadır.
KİME HİTAP EDİYOR: Diğer romanlar ile kıyaslandığı zaman aslında konu bakımından oldukça farklı bir roman olduğunu söyleyebileceğimiz Ruh Adam, edebiyatı ve kitabı seven herkesin etkileneceği, başarılı bir yapıt.
RUH ADAM ROMAN ÖZETİ
ÖZETİ: Selim Pusat karısı Ayşe’nin anlatmakta olduğu bir Uygur hikâyesini dinlemektedir. Ayşe’nin anlattığı bu hikâye, bahar aylarından birinde Kamlançuda isimli bir ülkede geçmektedir. Burkay isminde bir Yüzbaşı, bir kız ile karşılaşmıştır ve ismi Açığma-Kün olan bu genç kıza ilk görüşte âşık olmuştur.  Kız hiçbir şey söylemeden yalnızca ona bakmaktadır. Yüzbaşı Burkay ona sorular sordukça kız da ona ilk önce gülümsemeye başlar ve en sonunda yavaş yavaş sorduğu sorulara cevap verir. Ancak bu aşk öylesine bir aşktır ki, Yüzbaşı Burkay evdeşini bu aşka kurban etmeyi tercih etmiştir. Yüzbaşı Burkay, karısının üzerine bir başkasına aşık olduğu ve onu tercih ettiği için, yüzyıllar boyu ıstırap çekmeye mahkum olmuş bir adama dönüşmüştür.
İçki içmekte olan Selim Pusat ile karısı Ayşe bu Uygur hikayesinin ve hikayenin tercümesi üzerine sohbet etmeye başlamışlardır. Bahsi geçen bu metin, dini bir metin değildir; ahlaki bir amaç taşıyan bir metindir ve Uygur dilinden ilk olarak Almanca’ya çevrilmiş ardından Almanca’dan da günümüz Türkçe’sine kazandırılmış bir metindir.
Selim Pusat, bundan üç yıl önce Padişah’a bağlılık yemini etmiştir ve ardından da Harp akademisine girmişti. Arkadaşı Şeref ile birlikte bunu inkar etmeyerek, arkasında durdukları için rütbeleri alınmıştır ve arkasından da itaatsizlik suçundan dolayı her ikisi de ikişer yıl hapis çarptırılmışlardır. Hapisten çıkmalarının ardından ise Şeref intihar etmiştir.
(adsbygoogle = window.adsbygoogle || []).push();
Askeri görevden ayrılmasının ardından, Selim Pusat hayata dair olan bütün ilgisini kaybetmiştir. Eşi Ayşe ise Selim Pusat’ın bu halinden büyük bir kaygı duymakta ve onu yeniden hayata bağlayacak çareler aramaktadır. Ancak Selim Pusat, ona hayatı tekrar sevdirmenin çabası içerisinde olan karısı Ayşe’ye karşı fazlasıyla sinirlidir ve alaycı tavırlar içerisine girmiştir. Fakat Ayşe her zaman sessizliğini korumakta ve eşi Selim Pusat’ı sakinleştirmek için çaba harcamaktadır.
İlk olarak Ayşe geçmiş günlerine yeniden dönmüştür. Ayşe, bundan üç yıl önce bırakmış olduğu edebiyat öğretmenliğine yeniden başlamıştır. Yeni görev yerinde de Güntülü, Aydolu ve Nurhan isminde birbirinden başarılı üç tane öğrencisi vardır ve Ayşe onlara çok değer vermekte, en çok onlar ile ilgilenmektedir.
Selim Pusat ise bazen akşamları çamlı korusunda bir gezinti yapmaya çıkmaktadır. Çamlı korusunda gezindiği sıralarda ise bazı sesler duyar; şiir okuyan bir kadının sesidir bu duyduğu. Leyla isminde bir tarih öğretmeni ile tanışmıştır. Bu kadın, karısı Ayşe’nin eski öğrencilerinden bir tanesi olduğunu ve kendisini de daha öncesinden tanıdığını söylemiştir. Leyla ismindeki bu kadın peşinde birinin olduğunu söyleyerek Selim Pusat’ tan yardım talep etmiştir. Pusat ise o günün akşamında Leyla’yı evine bırakarak, kendi evine dönmüştür ancak ertesi gün yine koruda karşılaşmışlardır.
Pusat ve Leyla tarih üzerine konuşup tartıştıkları esnada Leyla’yı takip etmekte olan kişiyi de sonunda görmüşlerdir.  Selim Pusat bu adamla da tanışır. Bu adam,  kambur bir cücedir ve isminin “ Yek “ olarak tanıtmıştır. Yek ismindeki bu cüce, Selim Pusat ile ilgili olan her şeyi en ince ayrıntısına kadar bilmektedir. Yek Selim’e, Leyla’nın Osmanlı tahtının bir varisi olduğunu ve kendisinin de onu tahta çıkarabilmek amacıyla peşinde olduğunu, bunun için çabaladığını anlatır.
Ancak Selim’in çamlı korusunda yapmakta olduğu gezintler eşi Ayşe’yi günden güne tedirgin etmeye başlar.  Ayşe, Selim’in keyfini yerine getirmek ve onu hayata bağlamak için, değer verdiği üç öğrencisini arada bir evine getirmeye başlamıştır. Ancak Selim Pusat, Leyla’nın Güntülü ismindeki öğrencisinin garip bir şekilde etkisi altına girmeye başlamıştır.
Bu sırada da, Selim bir telgraf alıştır ve almış olduğu bu telgrafta Leyla’nın asıl isminin hanzade olduğu ve gerçekten bir sultan olduğu yazmaktadır. Telgraf cüce Yek tarafından Selim’e gönderilmiştir. Selim ertesi gün yeniden, Leyla’yı bulmak amacıyla gitmiş olduğu Çamlı Koru’da, eski bir arkadaşı olan Tahsin ile karşılaşmıştır. Ardından Tahsin, onun için Neşriyat şubesinde bir iş ayarlamış ve Selim de artık orada çalışmaya başlamıştır. Fakat Neşriyat şubesinde bulunan diğer çalışanlardan hiç hoşlanmamaktadır. Bilhassa Yek’ e benzediğinden dolayı Osman Fişer ismindeki çalışanla da arası bozulmuştur. Bu şubede çalışmakta olan kişiler tasavvufa da oldukça meraklı olan insanlardır. Selim Pusat bu sebeple de onlardan uzak durmaya çalışıyordur.
Ancak Selim Pusat tasavvuf hakkında bir şeyleri yavaş yavaş merak etmeye başlar. Eşi Ayşe ile birlikte tasavvuf üzerine sohbet etmeye, onunla fikir alışverişi yapmaya başlar. Bir bayram gününde karı-koca önce Huzur çay hanesine gitmiş ardından da Çamlı Koru’ya gezintiye çıkmışlardır. Bu sırada ise yanlarında Gültülü, Aydolu, Nurhan ve bir de bir tarih öğretmeni vardır. Gezintileri sırasında Güntülü Selim Pusat’a, aslında kendisinin yaklaşık olarak 2000 yıldır yaşamakta olduğunu söyler. O bunları Pusat’a anlatırken, Pusat da Çamlı koru’da gezintiye çıktığı gün duymuş olduğu şiir okuyan kadın sesinin Güntülü’ye ait olduğunun farkına varır.
Bu işin en ilginç tarafı ise, Güntülü’nün Pusat’a anlattığı ilginç öyküdür; bu öyküye göre ise Güntülü ve Pusat bundan 2000 sene önce birlikte yaşıyorlarmış. Geçmiş yaşamlarında Güntülü ve Pusat birbirlerine aşık olan iki nişanlılarmış. Pusat, o zamanlar Mete’nin ordusunda bir yüzbaşıymış. O zamanlarda ise askerlerin nişanlılarına ok atmaları gereken bir sınav varmış ancak Pusat bu sınav esnasında Güntülü’ye ok atamadığından dolayı idama mahkum edilmiş.
Pusat, bu olayın ertesi günü Çamlı koru’da yeniden Leyla ile karşılaşmıştır. Leyla ona kendisinin gerçekten de bir sultan olduğunu ve Osmanlı soyundan geldiğini söyler. Fakat Yek ismindeki cüce hakkında hala şüpheleri olduğunu anlatır.
Pusat ise artık durmadan Güntülü’yü düşünmeye başlar, Mete’nin ordusunda olduğu o zamanları, önceki yaşamını da hatırlayamadığından dolayı çok büyük bir ıstırap içine girmiştir. Ayrıca bunun üzerine Yek de kendisinin eski bir asker olduğunu Pusat’a söylemiştir.
Selimin son günlerde içerisinde bulunduğu durum, eşi Ayşe’nin eve bir doktor getirtmesine sebep olmuştur. Doktor ise bu rahatsızlığın aşk ile alakalı olabileceği yorumunda bulunur. Selim ise zaten çoktan Güntülü’ye aşık olduğunu anlamıştır. Üstüne üstlük doktor kimliği ile eve gelen ve Pusat ile ilgilenen kişinin de Yek olduğunu düşünmektedir.
Okulun mezuniyet günü de gelip çatmıştır. Aydolu ve Güntülü’nün mezuniyet törenine Selim de davet edilmiştir ve Selim’in Güntülü’ye duyduğu aşk bu gece çok daha bariz bir şekilde kendisini göstermiş, eşi Ayşe bu alakanın farkına varmıştır.
Selim ise Yek ile ilgili sorularına cevap bulmak amacıyla yeniden Leyla ile buluşur. Çünkü Yek, Doktor Selim Key ve Osman Fişer kimlikleri ile de onun karşısına sürekli olarak çıkmaktadır. Fakat bu buluşma esnasında Leyla’nın kendisine aşık olduğunun farkına varır.
Hem aklı hem de gönlü arasında kalmış olan Selim’in iç çatışması gittikçe daha da kuvvetlenmekte ve kötüye gitmektedir. Ayşe de artık kocasından ümidini kesmiş bir hale gelmiştir; çünkü Pusat, hem ölmüş arkadaşı Şeref hem de Güntülü’nün hayaletleri ile konuşmaya başlamıştır artık.
Gerçek ve düş arasında kendini kaybetmeye ve bocalamaya başlayan Pusat, kendi hayalinde de bir takım vicdani mahkemeler kurmaya başlamıştır artık. Selim’in Güntülü’ye duyduğu aşkı gün geçtikçe büyümekte, Selim de bu hislerinden kurtulabilmek için kendisini tamamen içkiye vurmaktadır. Artık yaşadıkları evde Ayşe ile tamamen yabancı gibi olmuşlardır.
Selim Pusat aslında, Yüzbaşı Burkay’ın ıstırap çekmeye mahkum olan ruhunun bir devamıdır…
YAZAR HAKKINDA BİLGİ: 12 Ocak 1905 tarihinde İstanbul’da dünyaya gelen Hüseyin Nihal Atsız, İstanbul Sultanisi’ni bitirmiştir. Sanatçı bir süre Askeri Tıbbiye Okulu’na devam etmiştir. 1930 yılında ise Yüksek Öğretmen Okulu Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirerek mezun olmuştur. 1931 yılında “Atsız Mecmua”yı yayınlamaya başlar. Köycü bir yaklaşımdan zaman geçtikçe Türkçü bir yaklaşıma yönelmiş olan bu dergide yazdığı bazı makaleleri sebebiyle üniversiteden uzaklaştırılır. Ve sanatçı, öğretmenliğe başlar. 2.Dünya Savaşı esnasında giderek güçlenmekte olan “Turancı” akımının içerisinde yer alır ve önemli bir yere sahip olur. 1944 senesinde görülmüş olan bir “Irkçılık-Turancılık” davasında tutuklanır. 1945’te ise serbest bırakılması kararı alınır. Sanatçı, 11 Aralık 1975 senesinde İstanbul’da yaşamını yitirir.
[kkstarratings force="false" valign="bottom" align="center"]
(adsbygoogle = window.adsbygoogle || []).push(); (adsbygoogle = window.adsbygoogle || []).push();
1 note · View note
Text
Güçlü birisiyim, ama saçlarımla oynanmasına yenik düşüyorum.
27 notes · View notes
kochero · 4 years
Text
Türk Romanının Zaman Ustası: Adalet Ağaoğlu
Tumblr media
"Ölmeye Yatmak", "Bir Düğün Gecesi" ve "Fikrimin İnce Gülü"nün de aralarında bulunduğu çok sayıda unutulmaz eseri Türk edebiyatına kazandıran yazar Adalet Ağaoğlu, 91 yaşında hayata veda etti. Kumaş tüccarı Hafız Mustafa Sümer'in kızı olan usta yazar, 23 Ekim 1929'da Ankara'nın Nallıhan ilçesinde dünyaya geldi. Evlenmeden önce Adalet Sümer, evlendikten sonra da bir süre Adalet Sümer Ağaoğlu adlarıyla eserlerini kaleme alan yazar ayrıca Parker Quinck, Remüs Telada adlarını da kullandı. Oyuncu ve oyun yazarı Güner Sümer’in de ablası olan Ağaoğlu, ilkokulu Nallıhan’da okudu. Başarılı yazar, Nallıhan’da ortaokul olmadığından, 1938’de ailesiyle Ankara’ya taşındı. Henüz lise yıllarında ilk şiirlerini yazmaya başlayan Ağaoğlu, Ankara Kız Lisesini bitirdiği 1946 ile 1947 arasında Ulus gazetesinde tiyatro eleştirileri kaleme aldı. Ağaoğlu, 1948'de ilk şiiri "Gölgeler"in yayınlandığı Kaynak dergisinde 1950'ye kadar şiirlerini okuyucuyla buluşturdu. Daha sonra oyun yazarlığına yönelen yazar, 1950'de Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Fransız Dili ve Edebiyatı Bölümünü bitirdi. Adalet Ağaoğlu, Ankara Radyosu‘nda göreve başladığı 1951'de, ilk radyo oyunu "Aşk Şarkısı" eserini yazdı. Radyoda bir süre dramaturg olarak çalışan yazar, daha sonra Radyo Tiyatrosu Müdürü oldu. #Edebiyat #Yazar Read the full article
0 notes
kocaalihaber · 4 years
Text
0 notes
netbilge · 2 years
Text
Eda Biçim Kimdir? Eda Biçim doğum tarihi? Ali Biçim Eda Biçim Kardeş Mi? Eda Biçim evli mi? Eda Biçim hamile mi?
Eda Biçim Kimdir? Eda Biçim doğum tarihi? Ali Biçim Eda Biçim Kardeş Mi? Eda Biçim evli mi? Eda Biçim hamile mi?
Eda Biçim Kimdir? Eda Biçim doğum tarihi? Ali Biçim Eda Biçim Kardeş Mi? İstanbul doğumludur. İstanbul Üniversitesi İtalyan Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde lisans eğitimini tamamlamıştır. Eda Biçim aslen Kocaeli İzmit’lidir. Oyuncu, sunucu ve sosyal medya fenomeni olarak tanınan Ali Biçim‘in kız kardeşidir. Ali Biçim‘in kardeşi olan ve YouTube’da 214 bin aboneye sahip olan Eda Biçim, içerikleriyle…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes