#kürtçe tercüman
Explore tagged Tumblr posts
Text
KÜRTÇE TERCÜMAN | KÜRTÇE TERCÜMANLIK | YEMİNLİ KÜRTÇE TERCÜMANLIK HİZMETİ | KÜRTÇE YEMİNLİ ÇEVİRİ | NOTER YEMİNLİ KÜRTÇE TERCÜMAN | RESMİ TERCÜMAN
Kürtçe tercümanlık nedir? Kimler yeminli Kürtçe tercüman olabilir? Nasıl Kürtçe yeminli tercüman olunur? Kürtçe tercüme nerelerde kullanılır? Noter yeminli Kürtçe tercümanın çalışma alanları nelerdir? Sizin için Kürtçe tercümanlıkla alakalı bilgileri derledim.
Günümüzde Türkiye’deki Kürt illerinde yaşayan ve Türkçe bilmeyen vatandaşlar ile Suriye, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (İKBY) ve İran vatandaşlarının resmi işlemlerinde Kürtçeden Türkçeye ya da Türkçeden Kürtçeye çeviri ihtiyacı doğmaktadır. Bu çerçevede yeminli tercümanlık işlemleri, noter huzurunda yemin etmiş ve yemin zaptına sahip uzman kişilerle birlikte yapılmaktadır.
KÜRTÇE TERCÜME NERELERDE KULLANILIR? Kürtçe tercüme dendiğinde resmi başvurulardan iş görüşmelerine; panel ve konferanslara kadar pek çok alanda çeviriye başvurmak mümkündür. Bu kapsamda genel olarak şu alanlarda Kürtçe tercüman gerekebilir: *Noter vekaleti sırasında, *Noter aracılığı ile yapılan araç ve gayri menkul satışlarında, *Tapu işlemlerinde alıcı-satıcının Kürtçe bilmediği durumlarda, *Hastanelerde doktor-hasta arasındaki iletişim sırasında, *Organ nakli için etik kurul toplantılarında, *Mahkeme salonlarında veya polis sorgulamaları sırasında, *Uzman fikrinin gerektiği alanlarda Kürtçe tercüme ve Kürtçe yeminli tercüme hizmetine başvurulması oldukça mümkündür.
NASIL KÜRTÇE TERCÜMAN OLUNUR? 18 yaşından gün almış ve T.C vatandaşı olmak. Kürt dili ve edebiyatı alanından mezun olmak ya da ilgili kurumlarda eğitim almış olmak; aldığı Kürtçe eğitimi belge, diploma veya sertifika ile ispatlamak gerekir. Ayrıca bulunduğunuz şehir ve bölgedeki noterliğin Kürtçe tercümanlık konusunda yemin ettirmesi ve adına özel yemin saptı düzenlemesi gerekmektedir. Üniversite Kürtçe ders vermem hasebiyle noterin yeminli tercümanlık yapabileceğime dair kanaat gösterdi ve adıma yemin zaptı düzenlendi ve yeminli tercüman oldum. Yeminli tercümanlık zaptıma ve ilgili evraka istinaden adli tercüman oldum. Özellikle hastane, tapu ve noterlikler gibi yerlerde işlem sırasında sizden yemin zaptının orijinalini talep edebilir.
ÇALIŞMA ALANLARIMIZ: *Kürtçe sözlü tercüme *Kürtçe yazılı tercüme *Kürtçe yeminli tercüme *Kürtçe ardıl tercüme *Kürtçe simültane tercüme *Kürtçe hukuki tercüme *Kürtçe edebi tercüme *Kürtçe konferans, fur ve toplantı tercümanı *Kürtçe internet sitesi (web site) tercüme *Kürtçe diploma, sertifika, sözleşme, pasaport vb. evrak tercümeleri *Her türlü Kürtçe çeviri hizmeti
YEMİN ZAPTIMIZIN OLDUĞU YERLER
*Beyoğlu 2. Noteri, İstanbul, 2024
*Gaziosmanpaşa 7. Noteri, İstanbul, 2022
*Adalet Bak, İst Adli Yargı İlk Derece Mahk , Adalet Komisyonu Bşk. İstanbul, 2023
KÜRTÇE TERCÜMAN HAKKINDA YARGITAY KARARI “Kürtçe konuşmalara ilişkin iletişimin tespiti tutanaklarının emniyet personelince Türkçe'ye çevrilmiş olması karşısında yeminli tercüman tarafından çözümü yapılmayan konuşmalara dayanılarak hüküm kurulması hukuka aykırıdır.” (Yargıtay CGK. , 2016/1-487 E. , 2020/353 K.)
HAKKIMDA Öğr. Gör., Gazeteci, Adli ve Noter Yeminli Kürtçe Tercüman Mevlüt Oğuz, Fırat Üniversitesi’nde tarih öğrenimi ve formasyon eğitiminden sonra aynı okulda ortaçağ tarihi ana bilim dalında yüksek lisans eğitimine devam etti. Bir süre edebiyat ve sosyoloji okuduktan sonra ulusal ve uluslararası basın yayın kuruluşlarında editör ve muhabir olarak çalıştı. Kürtçe müzik dergisi Ziryab’ın editörlüğünü üstlendi. Derkenar isimli bir kültür-sanat podcast programı hazırlayıp sundu. Temmuz 2020- Eylül 2023 tarihler arasında İstanbul’da bir sivil toplum kuruluşunda iletişim ve medya sorumlusu olarak çalıştı. İHÜ Yabancı Diller okulu bünyesinde Kürtçe dersler vermektedir. Adli ve Yeminli tercüman olan Oğuz, Uluslararası Gazeteciler Federasyonu (IFJ) ve Uluslararası PEN’e bağlı Kürt PEN üyesidir.
Kürtçe Tercüme ihtiyacınız ve Kürtçe Yeminli Tercüman desteği için aşağıdaki iletişim kanallarından benimle iletişime geçebilirsiniz. Deneyimli moter yeminli Kürtçe tercüman olarak sizlere yardımcı olmaktan mutluluk duyarım.
Kürtçe tercüme ücreti tercüme edilecek belgenin zorluk derecesi ve kelime sayısına göre değişiklik gösterdiğinden, net fiyat bilgisi için lütfen çevrilecek belge örneği ile birlikte mail yoluyla bilgi alınız.
İLETİŞİM: e-posta: [email protected] sosyal medya: @mevlutoguz
yeminli tercüman, sworn interpreter, wergêrê sondxwarî
-------------------------------------------------- KEYWORDS
Kürtçe tercüman, yeminli Kürtçe tercüme, yeminli Kürtçe tercüman. Yeminli Kürtçe tercüme. Yeminli Kürtçe Tercümanlık. Noter Yeminli Kürtçe Tercüme. Noter yeminli kürtçe tercümanlık. Resmi tercüman. resmi çevirmen. resmi tercümanlık. resmi çevirmenlik. resmi çeviri. onaylı çeviri. onaylı tercüme. İstanbul noter ve adli yeminli tercüme. Kürtçe yeminli tercüman var mı? Kimler yeminli tercüman olur? Yeminli tercüme alanları nelerdir? Nasıl Kürtçe tercüman olunur? Yeminli tercüme hakkında Yargıtay kararı Kürtçe tercüman konusunda merak edilenler. Kürtçe tercüme, Kürtçe tercüman, Kürtçe tercümanlık. Kurmanci tercüme, sorani tercüme, kurmancca soranca tercüme, Kürtçe tercüman bul, Kürtçe tercüman ara, Kürtçe tercüman armut, Kürtçe çeviri, Kürtçe çevirmen. Her türlü Kürtçe çeviri. Kürtçe(kurmancî, badinî, soranî, tüm lehçelerde çeviri. öne çıkar. keşfet keşfetteyiz)
---------------------------------------------------
#kürtçe#kürtçe tercüme#kürtçe tercüman#kürtçe tercümanlık#kürtçe çevirmen#kürtçe çevirmenlik#kürtçe yeminli tercüme#kürtçe yeminli çeviri#kürtçe yeminli tercüman#noter yeminli kürtçe tercüman#gaziosmanpaşa#beyoğlu#istanbul#türkiye#Resmi tercüman#Kürt tercüman#Kurtce tercuman#kurmanci tercuman#kurmançi tercüman#kurmancca tercüman
4 notes
·
View notes
Text
Ya bi konu var ama nasıl anlatacağımı bilmiyorum. Buraya yazayım belki ilerde cümlelerimi kurabilir ve üzerine uzun uzun yazabilirim.
Aslında cümlelerimi toparlayamadım, toparlama gayretinde bulunmadım ama hep bi yere not edeyim de üzerine bir şeyler yazayım diyorum sonra oblomovluğum kazanıyor. Ve aslında cümleler kafamda uçuşuyor ama cümle gibi de değil kelimeler bazen kelimeler de değil ve hatta çoğunlukla duygular. Cümle, kelime bile olamamış o duygular kafamda sadece dönüp duruyor. Beynimi çok kurcalıyor fakat işte ben bi düşüneyim demiyorum. Dolayısıyla düşünmeyi bile erteliyorken şuan "o" duygularımı, aklımdakileri kelimelere dökebileceğimi sanmıyorum. Hele ki bu uykulu hâlimle, sadece uyuyayım of yarın okul var yine uyanacağım yine alarm çalacak yine gideceğim yine on saat okulda kalacam yol otobüs tirek insanlar şunlar bunlar kafamda dolanıyorken, ve tek derdim daha erken uyuyup daha erken uyumakken cümle kuramayacağımı biliyorum. Az önce de olduğu gibi. Ama olsun.. Ve bu arada bu bir fikir evet ama kendimi ifade edebildiğim o gün gelince.. hele bi gelsin.. neyse işte Kürtler olarak bunu yeni bir ilke olarak kabul etmeli ettirmeliyiz. Neyse atlıyorum konuya.
Yani Kürtlerin öğretmen olması bana yanlış geliyor. Çok çok haklı sebepler var ve fakat açıklayamıyorum. Yani bilmiyoeum işte hele ki Türkçe öğretmenliği, Türk edebiyatı.. Bazen de diyorum ki böyle de bakarsak sadece öğretmenlik değil tüm meslekler işler her şey bu devlete yapılıyor ve devlet bizim değil ve işte sorun. Tüm bunlar sorun. Ama yine de bazı bazı bu öğretmen olayı da kafama takılıyor. Asimilasyon? Türkçe öğretmek? Ana dilimiz Kürtçe iken Türkçe öğretmek? Bu mesleği yapmak? Böyle kelimeler ve daha duygularıma, hissettiklerime, kafamı kurcalayan "o şeyler" i daha karşılayacak tercüman edecek kelimler üretilmemiş. Ben de cümle kuramıyorum. İşte Kürtlerin öğretmen olması. Diğerlerinden çok daha başka bir boyutta. Böyle düşünüyorum. Bitti. Şimdilik.
0 notes
Text
SEVGİLİ EREN KESKİN’IN AKŞAMKI TWİTTER’i DİKKATİMİ ÇEKTİ
Öyle demişti köylü çocuk
Berxwedan jiyane”
Sizilerle paylaşmak istedim,
Keyifle okursunuz.
Biraz önce üst mahalleye bir göz atım,
Biliyorsunuz ben fazla Twitter kullanmıyorum,
Sanatçılar siyasetçiler ve üst düzey iş çevrelerin çoğunlukla Twitter
Dünyasında seslerini duyururlar.
Ben yoksul halk kesimleri ile
Facebook’ta daha mutluyum
Ben buna üst mahalle diyorum.
Tabi Sevgili Eren keskin gibi; çok değerli arkadaşlarda seslerini dünyaya duyurmaları için buradalar,
Olmalarıda gerekiyor !
Ancak biraz önce bir göz atığımda şöyle bir Twitter atmış
25 yıl önceye dayanan bir anı olsa gerek ?
6-7, yaşlarında bir Kürt çocuğu
Eren hanıma şunu söylediğini sanki daha öncede duymuştum.
Lice’nin bir köyüne koruculuk dayatılıyor köylüde kabül etmiyor,
Devamında sivil toplum örgütleri ve insan hakları kuruluşları bölgeye gidiyorlar, burada çocuklara,
Siz niye koruculuğu kabül etmiyorsunuz”
Biz Liceliyiz Liceli” biz korucu olmayız Berxwdan jiyane !
İşte o çocuk şimdi avukat ve insan hakları savunucusu !
Evet otuz yıllık ağır bir serüven
Göç, yoksulluk, işkence, gözaltı,
Tutuklama, faili meçhuller, neler neler neler yaşanmadı ki;
Birinci dünya savaşı dört yıl devam etmişti !
İkin dünya savaşı altı yıl falan !
İşin garip tarafına bakın şimdi
Gazeteci dostum ve arkadaşım
Sevgili Oktay Candemir’ın Twitter’i, buraya alayım.
Babası yakın tarihte vefat etmişti
Allah rahmet eylesin Cemil abi değerli bir insandı,
Bizim Oktay bu gün annesini resmî işlemeler için Devlet dairesine götürmüş yaşlı teyze Türkçe bilmediği için tercüman talebinde bulunmuş” İngilizce Fransızca Arapça olursa evet
Kürtçeye tercüman Yok,
Bir çoğumuz bu inkar imha ve yasaklı Dil için yollara düştüğümüzde yirmili yaşlarda idik !
Altmışlara doğru yürüyoruz
Bizler berxwdan jiyaneden vaz geçmedik.
İnkarcı zihniyette; inkardan vaz geçmiş değildir.
Dağlara bayırlara Ne mutlu türküm diyene” yazılması ile kimse mutlu olmuyor.
Ülkemin işçileri ve emekçileri emekte gelen güçlerini kulanamadılar, solcular masaya vurarak devrim yapamadılar,
Seksen dört milyonun, dört milyonu mutlu !
Seksen milyonu her gün emeğini
İnada kurban vererek itiraz bile edemediler, milyonlar dahada yoksullaştılar, adeta ekmeğe muhtaç hale geldiler. Ülkenin otuz milyon insanı Kürtçe olan ana dilini konuşsaydı kime ne zararı vardı ???
BERXWDAN JİYANE
08-04, 2021 Menderes İnanç
4 notes
·
View notes
Text
Adli Tıp Kurumu Kürtçe Tercüman Olmadığı İddialarının Asılsız Olduğunu Açıkladı https://saglikagi.net/adli-tip-kurumu-tercuman-olmadigi-iddialari-asilsiz/?feed_id=38730
0 notes
Text
Kürtçe tercüman ücreti de gazeteciye yüklendi
Kürtçe tercüman ücreti de gazeteciye yüklendi
DİYARBAKIR – Yargılandığı davada 4 yıl 6 ay hapis cezası verilen Azadiya Welat Gazetesi eski Yazı İşleri Müdürü İsmail Çoban’a, tercüman gideri de ödetildi. Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile 2016 yılında kapatılan Azadiya Welat Gazetesi’nin eski Yazı İşleri Müdürü İsmail Çoban’ın, yargılandığı dava dosyasına ilişkin yaptığı Kürtçe savunmayı tutanaklara “bilinmeyen bir dil” olarak geçiren…
View On WordPress
0 notes
Text
Yeni Ülke Her Şekilde Hayatı Çalıyor!
Sessizlik kapsıyor her yeri. Dört bir yanı, her günü, her dönemeci, her anı apayrı bir halle, istençle kırıma terk olunan, her yanı yara bere içindeki bir menzil sessizliğin sınırlarına demirliyor. Biteviye bir fasit döngünün ortasında hayatlar paramparça kılınırken, sessizlik ile biat ve teslimiyet sağlama alınmaya çalışılıyor. Ekranlar, erkan ve seçilmiş zümrelerin ellerinde hikayeler anlatılan bir mekana dönüşürken, aksettirilen ile gerçeğin, yalnız ve bu sahadaki yalın gerçeğin sunduğu bütün o dayatılmış sessizlikte boğuntuya konuluyor. Bir düzen varmış gibi, sanki hak, hukuk, adalet, çokça zikredilen egemenlik milletindir sözü yaşatılıyormuş gibi yapılırken, derinden çürüme dört bir yanı kuşatmaktadır hala ve hala.
Koca bir sessizlik sarmalında memleketin acı çeperi, yaralarla hemhal sureti, hemen tüm günlere yayılmış cehennemî hali örtbas olunabilir zannedilmekte hala ve haddizatında iş bu topraklarda. Düzen, devinimini karşıtlıklar üstünden kuran bir mekanizma hayat mesel ve edimini alaşağı ediyor. Müşterek bahislerin cürümlerle birbiri ardına boğulduğu, ezilip biçildiği bir yer ülke midir? Sessizlik kuşatıyor artık dört bir yanı. Sessizlik vahim olanın sorgulanmasına mani olunan tüm devlet mekanizmasının eylediği bir netice kılınıyor. Bir düzlem bir yol bütün bu basiretsizlik, süre gelen belagatle ardından çıkagelen hiddet tüm o şiddet ve linçlerle dönüştürülüyor. Sessizlik bütün o çürümenin her nasıl ilmek ilmek işlendiğini göstere geliyor, bu nasıl ülke?
Tümden bütünleşik bir sessizlik kapsıyor, tümden bariz bir çürüme kuşatmayı sürdürüyor dört bir yanı. Eksiksiz, doğrudan bir cerahatin sahnesi var ediliyor. Bugün iş bu raddede bu menzilde olan var edilen hep hazana çıkıyor. Bütün bir sahanın bir biçimde dönüşümü, işkencehaneye evrimi kesintisiz kılınırken susun diye üstten telkinler geliyor. Ekranlarda, yazılı ve görsel medyada, sokağa yansımış kendini muktedirden sayanların dillerinde, her an ve her yerde bu zorbalık güncesini olumlama hali yerli yerinde çıkageliyor. Eksiği ya da fazlası olmadan bir Türkiye portresi bina ediliyor. Eksiği ya da gediği kalmaksızın tüm o yeni bütün o geçmişin eskisinin mirasçı haline tutunarak bina ediliyor. Bir biçimde tüm bu sahadaki gümbürtü konuşulmak bir yana unutturulmaya sevk olunarak o sessizlikle linç ediliyor.
Yeni ülkenin demokrasi algısının da, gündelik yaşamda yeri sabit olunan müştereklerimiz meseline karşı hamlelerinin de yekunu sessizlikte bütünleşiyor. Baş amirin tahayyüllerini takip eden her hamle her gün yeniden kurulan aşılmaz duvarlarla birlikte bir sahadaki tüm o belirgin müşterek kırımları süreğen kılınıyor. Bir toplum var etme, olma halinin köküne kibrit suyu dökülürken, cenahın oradan buraya, şuradan beriye çekilmesinin, çekilince de gelmesinin yolu / yordamı arşınlanmaya devam ediliyor haddizatında. Muktedir ve emrini harfiyen yerine getirmekle mükellef olan beka avcıları eliyle / ortaya karışık bir biçimde bir Türkiye gerçekliği karşımıza çıkartılıyor. Çürüten, ezen, yok eden, unutturan ve illa ki bu dönemin simgesi betonla boğulmaya çalışılan bir zemin zuhur ediyor. Dört başından dört bir yandan her gün aynı benzeş / aynı bir örnek hallerle yeni diye bezirganlığın dünü var ediliyor. Çürüme güncellenirken, kötülük zıvanadan çıkıyor.
Muktedirin abecesinin her gün yeniden var ettiği bu sarmal, kör karanlık bir ülkenin hali, pür mealini de beraberinde getirir. Her dönemeç bir kırılma, her gün apayrı yıkımların bu sahadaki varlığı tescil olunur. Mezopotamya Ajansı’ndan Cahit Özbek’in haberini aktaralım: “Batman'da yaşayan Fevziye Başaran, Türk Telekom'dan aldığı hattın kapatılmasını istedi. Ancak Kürtçe dışında başka bir dil bilmeyen Başaran'dan talebini ya Türkçe ya da Arapça yapılması istendi. Başaran'ın tercüman aracılığıyla derdini anlatması da yetmedi. Türk Telekom Müşteri Temsilcisi, hattın kullanıma kapatılması için Başaran'ın bu talebini Türkçe ya da Arapça yapması gerektiğini belirterek, hattı kullanıma kapatılmasını kabul etmedi.
İstanbul'da yaşayan Başaran'ın oğlu Ömer Başaran, 20 Ağustos Perşembe günü kullandığı telefon hattını kapatmak için Türk Telekom’u aradığını belirterek, Türk Telekom Müşteri Temsilcisi’nin hattın annesi adına kayıtlı olduğunu, kapatılması için annesinin bizzat araması gerektiğini kendisine aktardığını dile getirdi. Müşteri Temsilcisi’ne annesinin Kürtçe dışında başka bir dil bilmediğini anlattığını kaydeden Ömer Başaran, Türk Telekom Müşteri Temsilcisi’nin müşterinin kendisi talepte bulunmadan hattı kapatamayacaklarını bildirmesiyle 21 Ağustos Cuma günü Batman’da ikamet eden annesinin yanına amcasının oğlunu gönderdiğini kaydetti.
Amcaoğlunu annesine tercümanlık yapmak üzere annesinin yanında gönderdiğini, annesinden hattın kapatılması yönündeki talebi aldığını, bunu Türk Telekom Müşteri Temsilcisi’ne nasıl aktarması gerektiğini annesine anlattığını vurgulayan Ömer Başaran, “Amcamın oğlu hattın kullanıma kapatılması için Türkçe söylediği şeylerin annemin tekrarlamasını istedi. Ancak Türk Telekom Müşteri Temsilcisi, annemin hür iradesiyle konuşmadığını belirterek talebi reddetti” dedi.
Olaya Twitter hesabı üzerinden tepki gösteren Başaran’a kısa süre içerisinde binlerce kişi destek verdi. Mezopotamya Ajansı'na (MA) konuşan Ömer Başaran, başından geçen olayı şöyle anlattı: “19 Ağustos Perşembe günü Türk Telekom’u aradım ve hattımı kapatmak istediğimi söyledim. Bana yardımcı olabileceklerini söylediler. Sonra 'Hat sahibi siz misiniz?' diye sordular. Ben de hat sahibi ben değilim annemdir dedim. Annemim Türkçe bilmediğini, Batman’da ikamet ettiğini söyledim. Onlar da hat sahibi konuşmazsa hattı kapatma onayı veremeyeceklerini söyledi. Telefonu kapatıp, Batman’da yaşayan amcamın oğluyla iletişime geçtim. Annemin yanına gönderdim onu. Amcamın oğluna annemin yanına gitmesini, müşteri hizmetlerini aramasını ve Türkçe konuşup aynı cümlelerinde annem tarafından tekrarlanmasını söyledim. Batman’da müşteri hizmetlerini aradılar. Annem, amcam oğlunun söylediklerini tekrarlıyordu. Ancak müşteri hizmetleri, 'Anneniz hür iradesiyle ve Türkçe söylemesi gerekiyor' dedi. Annem Türkçe bilmiyor. O Batman’da, ben İstanbul’da yaşıyorum. Hattı kullanan benim. Onlara 'Annem Türkçe bilmiyor bu yaştan sonra Türkçe mi öğrenecek' dedim. 'Annem Kürtçe konuşsun siz çevirin' diye talep ettim. Bana ‘Türkiye’nin anadili Türkçedir. Türkçe konuşup Türkçe anlaşıyoruz’ dediler. 'Neden Arapça anonsunuz var da Kürtçe yok?' diye sordum. Annemin isterse Arapça konuşabileceğini, Kürtçe prosedürlerinin olmadığını söylediler. Hattı kapatmayıp yardımcıda olmadılar.”
Türk Telekom’un bu tavrına tepki gösteren Başaran, “Tamamen asimilasyon politikaları çerçevesinde değerlendirmek gerekiyor bu olayı. Şimdi Türkiye’de kaç milyon Arap var? 3 milyon. Ancak 30 milyon Kürt var. Benim annem 65 yaşında bir kadın. O dönem okul olmadığı için Türkçe öğrenmemiş. Yani Türk Telekom gibi bir şirket Kürtçe bir çevirmen tutamıyor mu?” diye sordu.
Olayın sosyal medyada yayılması üzerine tepki toplayan Türk Telekom’un kendisini arayıp, özür dilediğini aktaran Başaran, “Onlara, 'Annem gibi Türkçe bilmeyen insanlar sizi aradığında ne yapacaksınız?' diye sordum. ‘Bu konuda bir prosedürümüz olabilir’ dediler. Açıkçası inanmadım. Ne zamandan beridir yok, şimdi mi olacak?” ifadesini kullandı.”
Bir asırdır bir biçimde deney sahası, orada yaşayan halkları da kendince denek kılmış ol muktedir aklının, devletli şirketi eliyle var ettiği ayrımcılık karşımıza çıkartılır. Her şeyi bunca kolayca var edebilen, en ufak bir çıkışta, birlik ve beraberlik güzellemesine girişip oncu musunuz, bunlardan mı değerlendirmesine tabi tutanın daha öteki zannettiği bu saha şu yerin asli unsurlarından birisine yaklaşımı düşündürücü değil midir? Bir biçimde öteki addedilene karşıtlığın ulaştığı boyut düşündürücü değil midir? Kürd dilini fark etmemek, o Bakur Kürdistan’ına hizmet vermekle mükellef olan bir kurumun dile ayrımcılık, insana ötekileştirmeyi, geçmişte kaldığı zikredilen vatandaş türkçe konuş, çok konuşlarla birlikte icra eylemesinin utancı ne yana düşer?
Ensesi kalın, arkası sağlam kılınanların sokak ortasında insan bıçakladığı, tehdit dilinin her gün başka bir saldırıya yol verdiği, kolluğun kalkıp yol ortasında tartıştığı insanlara kurşunlar yağdırdığı bir ülke hali de bonusudur. Bu kadar afaki bir biçimde yaslarının orta yerinde üç yaşlı kadını, sırf patrikhaneye gitmek istedikleri için bin bir küfür kafirle araçtan indirip, kendince cezalandıran taksici örneğinde olduğu gibi nicesiyle birlikte yaşama kültürünün kökü kazılmaya devam olunurken şu yukarıdaki dilinden dolayı var edilmiş ayrımcılık ile bir insana reva görülenler o sessizlik sarmalının her nasıl bir hal ve bilinçle kurgudan gerçeğe taşındığını da göstere gelir. Bir ülkenin yekten dönüşüm hali, bir asır sonra bir kez daha bir kimliği yok saymaların mükerrer suretlerinde belirginleşir, utanç olsun!
Bianet’ten aktaralım: “Pandemi nedeniyle sosyal medya üzerinden yapılan açıklamada ilk olarak 1995 yılında gözaltında işkence edilerek öldürülen Hasan Ocak’ın kardeşi Maside Ocak konuştu. Ocak, gözaltında kayıp iddialarının etkili bir şekilde araştırılmadığı ve kaybedilmenin Türkiye’de bir devlet politikası haline geldiğini belirtti.
804. haftanın açıklamasını ise Cumartesi İnsanlarından ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) İstanbul Temsilcisi Ümit Efe yaptı. Efe, Mehmet Ertak’ın kaybedilişine ve sonraki sürece ilişkin şunları söyledi: "32 yaşındaki 4 çocuk babası Mehmet Ertak Şırnak'a bağlı Rezuk Mezrasında yaşıyordu. Bölgedeki bir kömür ocağında işçi olarak çalışan Ertak, daha önce 2 kez gözaltına alınmış ve ağır işkence gördükten sonra serbest bırakılmıştı.
Ertak ve aynı iş yerinde çalıştığı 3 akrabası, 18 Ağustos 1992 tarihinde, işten eve dönmek üzere yola çıktı. Bindikleri araç kontrol noktasında resmi giyimli polislerce durduruldu.
Kimlik kontrolü sonrasında Mehmet Ertak gözaltına alınarak Şırnak Emniyet Müdürlüğü’ne götürüldü. Emniyette Ertak’ın gözaltına alındığına dair tutanak düzenlendi. Ancak emniyete başvuran ailesine onun gözaltına alınmadığı söylendi.
Bunun üzerine Baba İsmail Ertak, savcılığa başvurdu, üç kişi Mehmet Ertak'ın gözaltına alındığına, 6 kişi de gözaltında işkence edilirken gördüğüne dair tanıklık etti. Olay soru önergeleriyle Meclis'e taşındı.Ancak aile tanıklara, belgelere, delillere rağmen başvurduğu her yerde inkarla karşılaştı.
Şırnak Emniyet Müdürlüğü emrinde "sorgu elemanı" olarak çalışan JİTEM personeli Murat İpek, 1997 yılında kamuoyuna da yansıyan itiraflarında; “Mehmet Ertak’ı Şırnak Emniyet Müdürü Necati Altuntaş ve Terörle Mücadele Şubesi Müdürü Mehmet Kaplan'ın emriyle öldürüp gömdük” dedi. Yaptıkları tüm infazların dönemin OHAL Valisi Ünal Erkan’ın bilgisi dahilinde gerçekleştiğini söyledi.
Tüm başvuruları sonuçsuz bırakılan aile AİHM’e başvurdu.Mehmet Ertak’ın ailesini AİHM’de savunmaya hazırlanan Avukat Tahir Elçi’nin bürosu polis tarafından basıldı.Dava dosyalarına el konuldu, gözaltına alınan Tahir Elçi kötü muamele ve işkenceye maruz kaldı. Tüm tehdit ve baskılara rağmen dava, AİHM’e taşındı.
AİHM, mevcut delillerin Mehmet Ertak’ın gözaltına alınıp işkence sonucu ölmüş olduğuna hiçbir şüpheye yer bırakmayacak kadar yeterli olduğu sonucuna vardı. Mehmet Ertak’ın ölümünden hükümetin sorumlu olduğu ve buna devlet görevlilerinin neden olduğu kararını vererek Türkiye’yi yaşam hakkını ihlalden oy birliği ile mahkûm etti.
Mehmet Ertak’ın gözaltında kaybedilişinin 28.yılında bir kez daha adli ve siyasi makamları göreve çağırıyoruz: AİHM kararları devlet açısından bağlayıcıdır. Mehmet Ertak’ın gözaltında işkence ile öldürülmesi ve bedeninin kaybedilmesi ile ilgili etkin bir soruşturma ve kovuşturma yürütülmesini sağlama görevinizi yerine getirin.
Kaç yıl geçerse geçsin Mehmet Ertak için, tüm kayıplarımız için adalet istemekten vazgeçmeyeceğiz! 105 haftadır hukuksuz bir biçimde bize kapatılan kayıplarımızla buluşma mekânımız olan Galatasaray’dan vazgeçmeyeceğiz.”
Bir sessizlik kapsıyor her yanı. Onca zamandır var edilmiş olan engelleme halinin ortası, insanların kaybettirilmiş yakınlarına dair iki satır kelam etmeleri engellenmeye çalışılıyor hala. Bütün bütün doğrudan ve yalın bir biçimde yaşama gölgelerin düşürüldüğü bir yerin adı anılmasın isteniyor. Gündelik koşturmacanın ortasında çoktan silikleştirilip unutturulduğu zikredilenlerin hala sorgulanmasını sineye çekmeyen devletlinin birkaç yıl önce el verdiği insanlara bugün haklarınızı, canlarınızı unutun demeye devam ettiği bir utanç sarmalı bir kez daha ifşa olunur. Bir sessizlik hali kapsıyor adına ülke dedikleri yeri. Her günü biraz daha çürük, her günü biraz daha keskin bir biçimde yaralara çıkan, uzanan bir fasit döngünün ortasında sessizlik sabitleniyor. Sessizliğin ortasında usulca kopmaya devam eden fırtınaları ne gören, ne sorgulayan kalmasın diye saldırıyor hala muktedir. Bugün şu raddede görünen köy kılavuz istemiyor. Yeni ülke çürüyor, halen hayata kastediyor, her şekilde hayatı çalıyor. Kayda geçsin.
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2020
Görseller: Black Lives Matter-Koshu Kunii & Murder!-Nathan Dumlao
#meram#arzihal#türkiye#yeni ülke#hakikat#anlam#mesele#yaşamak#insan hakları#kürd#kürdistan#kürtçe#yorum#tahakküm#insanlık#dil#ana dili#düşünceler#karanlık çağ#katliamlar#doksanlar#cumartesi anneleri#kayıp yakınları#ayrımcılık#zorbalık rejimi#tehditler#çürüme#insan#devlet#siyasa
0 notes
Photo
Çomar I Selim Temo Siz siz olun kimseye Çomar demeyin. Çünkü o, kahraman bir isyancı aslında. Temmuz iki bin on dörtte twitter hesabımı iki arkadaşa teslim ettim. Şifreyi verirken “Doçent oluncaya kadar geri vermeyin” diye tembihledim. Herkese Karşılaştırmalı Edebiyat dedim, ama aslında Kürt Dili ve Edebiyatından başvurdum. Dereceyi alacak ve “el koymaya çalıştığınız bölümlere geçmeyeceğim” diyecektim. Sonra bir şeyler oldu, ortalık karıştı, sonuçlar gecikti, sonunda yirmi altı Aralık iki bin on altıda Doçentlik Bilgi Sistemi’ne (DBS) “Eser Sonucu” düştü. Ayıptır söylemesi, beşte beş ile geçmiştim. Birkaç hafta içinde sözlü jüri toplanacaktı. Ama sonuçtan on bir gün sonra, gece yarısı halı sahada gol üstüne gol atarken, bilmem kaç numaralı bir KHK ile ihraç edildim. O dert değil, ama doçentlik başvurum ve dahi sonucum da DBS’den uçuverdi. Birkaç haftaya jüriye girerim diye beklerken Adnan Satıcı’nın “hiç yaşamamış ve hiç ölmemiş gibiyim artık” dizesini hatırlatır şekilde hiçbir akademik çalışma yapmamış gibi kalakaldım. Yazdığım makaleler, kitaplar, aldığım dil puanları, verdiğim dersler, yürüttüğüm proje ve tezler yokmuş meğer! Aslında yokluk kulağa fena da gelmiyor. Yaşasın solipsizm ona bakarsan! Aklıma Met-Üst’ün atasözü hükmündeki lafı da geliyor: “Düşünüyorum, o halde VAR’ım. Düşünmüyorum, o halde YÖK’üm!” Bir hak gaspı bu. Tamam, memuriyetten at da akademik derece ile memuriyetin ne alakası var hacı? Herhalde “Dîvân”a kalmaz bu iş. Neyse, söz nereye geldi, ne diyecektim? Hah, Twitter kullanırken bir “çomar” lafıdır uçuşup duruyordu, devam ediyordur herhalde. Özellikle karşıt kamplarda olan kişiler birbirlerini “Orta Asya çomarı”, “Mezopotamya çomarı”, “Ak çomar” diye niteleyip duruyordu. Peki çomar ne ya da kim? Çomar sözcüğüyle ilk karşılaşmam, Batman Altmışıncı Yıl Cumhuriyet Ortaokulu, birinci sınıfında başlar. Üç dergi alıyorum: Milliyet Çocuk, Tercüman Çocuk ve Türkiye Çocuk. Milliyet Çocuk dergisinde bir çizgi dizi vardı. Adı: “Hızlı Hafiye Çomar.” Hafiyemiz bir köpek olarak çizilmiş. Bizim hafiye kılı kırk yaran bir dikkatle olayların iç yüzünü ortaya çıkarıyordu. Sonra Yapısalcılar gibi dedektif romanlarına ilgi duymamın bir nedeni bu olmalı. Ernest Mandel aklıma geldi şimdi. Mealen ne diyor “Hoş Cinayet” kitabının girişinde: “Benim gibi Marksist bir kuramcının böyle ucuz edebiyat takip etmesini yadırgamayınız!” Yıllar sonra İlhan Berk’in “Bir Halk Ayaklanması Notları” şiirinde “Ben Üsküdar cenginde / Sağ cenahı tutan / Çomar Bölükbaşı. / İzoli Kürdi kabilesindenim / Van dağlarında adım söylenir” dizeleriyle karşılaşınca beni bir meraktır aldı. Bu şiir bin dokuz yüz kırk yedide yazılmıştı. Cumhuriyet sonrasında Kürt sözcüğünü kullanan dördüncü ya da beşinci şiir. Peki Çomar Bölükbaşı kimdi? Evliya Çelebi, bir seyyaha yakışır şekilde yorgun argın menziller aşıp bin altı yüz kırk dokuzda İstanbul’a varınca cümle Osmanlı askerinin Gürcî Nebî, Katırcızâde ve Çomar Bölükbaşı’nı takip ve dahi tedibe çıkmışken bunların yüz bin Celâlî ile Üsküdar şehrinin etrafındaki bağlara hendek kazdıklarını öğrenir. Okuyunca ben de öğrendim; meğer Çomar Bölükbaşı bir Celalîymiş. Evliya Çelebi, “Seyahatnâme”sinde olan biteni anlatır: Asker-i Osmanî topları kirpi gibi yan yana dizer. Binlerce cünd-i Müslimîn “Allah yekdir yek” nidalarıyla cenge tutuşurlar. Osmanlı askeri daha Öztürkçeci, gerçi yek Farsça-Kürtçe ama! Zaten Osmanlı’da Türkçe ezan da var ona bakarsan. Ignác Kúnos, İstanbul’da Türkçe ezanı duyar ve aktarır: “Yoktur tapacak, yoktur tapacak, Çalapdur ancak!” Neyse, kırk pare gemi ve beş bin asker İzmit Boğazı ile Pendik, Kartal, Darıca ve Heleke yollarını tutar. Celalîler akın akın Üsküdar’a ilerler. Sultana samur kürk giydirip başına mücevher taç takan zamanın danışmanları ise, dua ve sena ile “Serdârı ekremim ve çârhacı vezîri mükerremimsin. Yürü talî‘ai askeri İslâm’ım ol. Allah işin âsân getire!” deyü seferi başlatırlar. Abhaz, Çerkes ve Gürcü atlılarıyla Hersek sınırı gazileri tam takım hazır edilir. Velhasıl “mübalâğa cenk olundu.” Evliya Çelebi, küffara karşı ordunun böyle hazırlandığını yazar, ama “Celalîlerin dahi İslâmdan olduğunu” söylemek zorunda kalır. Resmi tarih böyle bir şey! Savaş sahneleri, bir tür edebî etkinlik gibi anlatılır. Eli mercan tespihli, “nârin pabuç giyer çelebiler” savaşı seyre gidip Kâğızhâne, Okmeydânı, Karaca Ahmed Sultân Tekyesi ve Miskinler Tekyesi civarında gezintiye çıkar, hevâyî fişek atar, top oynar, murabba, dübeyti, taksîm ve varsağı okuyup türlü türlü şakalar ederlermiş. Ama savaş, bu ince ruhlu şehrîlerin (İstanbullular) edebî hülyaları gibi değildir. Can pazarında, birbirini paralayan bir erkek denizi vardır. Evliya Çelebi savaş sahnelerini öyle ustalıkla anlatır ki, Ertuğrul, Kuruluş, Muhteşem Yüzyıl, Söz, Tek Türkiye, Sungurlar, Mançurlar vb. dizilerin senaristleri solda sıfır kalır. Bu senaristlerin taşkın millî ruhu yoktur savaşta. Bazı şeyler hiç değişmiyor dedik ya, bakın mesela savaşı izleyip mangal yapanlar da var, üstelik şâhrâh (otoban!) kenarında da değil, tam üstünde: “Niçesi ol izdihâmda şâhrâh üzre oturup pasâtırma ve sucâyık ve kaşâkaval panayırı ve kestâne ve leblebi ve fındık ve fısdık tenâvül ederler.” Şehrî zarifler her gün Üsküdar’ın karşı kıyısında oturup savaşı seyrederler. Bir tür eğlencedir bu. Savaşa giden asker ve rütbelilerle alay ederler. Yani adını andığım dizilerdeki ortaokul piyesi zekâsı gibi bir durum yok ortada: “İhtimâlcileri miskînler mezâristânı sedlerinde sengi mezârlar üzre ferrâcelerin altlarına koyup kimi gemi meymûnu gibi oturur, kimi kazığa urulmuş gibi ayakların sarkıdup oturur ve âyende vü revendeye ta‘n-âmîz nükteler ile zebân-dırâzlık edüp gözüne kestirdiği cenge giden âdemlere ve niçe a‘yân [u] eşrâfa ‘Ağa uğurlar olsun ve gâzânız kutlu olsun. Bolay kim evine oğlanın ile bir baş göndereydin’ der. Biri dahi ‘Ağa sen bunun sözüne bakma ve tehlikeye kendini atma. Bu cenk yerinde baş çok olacakdır. Bir baş satın alup ehline geçüp bir baş ile var’ der. Ba‘zısı ‘Ağa gâzân kutlu olsun. Bolay kim şu gazâda sana şehâdet müyesser ola.’ Ba‘zısı garîb âdemdir, ‘Allah versin şehîdliği’ der. Ve kimi dahi ‘Ağa bu silâhı bît bâzârından âriyetî mi aldın’ der. Biri ‘Yok şirdenzâdeden ödünç aldı’ der (…) Kimi ‘Ağacığım gayret eyle, boklu şehîd olmayup hür şehîd olup dîn uğuruna sağ gelmeyesin!’der.” Haftaya devam edeyim de siz siz olun kimseye Çomar demeyin diyeyim şimdilik. Çünkü o, kahraman bir isyancı aslında. Efendiler adını kirletmek için türlü şeyler yaptılar. Bize de onu yeniden hatırlamak ve hatırlatmak düşer. BİR GÜN Bir kısmı misafir olan birkaç arkadaşla Amed’de, büyük bir bahçesi olan bir meyhaneye gittik. Garson, dalgın ellerle masayı topladı. Ona söylenen şeyleri göz teması kurmadan duydu. İçeri geçip döndükten sonra mezeleri, salatayı masaya dizerken şöyle dedi: “Birazdan ara sıcaklar da gelir. Siz şimdi bunları komünal bir şekilde yiyin!” Misafirlere dönerek şöyle dedim: “Halkımızı bu kadar bilinçlendirmeyecektik!” 14 Haziran 2017 Selim Temo
3 notes
·
View notes
Link
Ankara’da küçük büyük yüzlerce tercüme bürosu vardır. Ankara çeviri büroları içinde en eski, tecrübeli ve köklü firmalardan birisi olan YAKAMOZ TERCÜME 130 dan fazla dilde çeviri hizmetleri vermektedir. Bu dillerin başlıcaları ve hizmetlerimiz İngilizce tercüme hizmeti, almanca tercüme hizmeti, fransızca tercüme hizmeti, rusça tercüme hizmeti, ispanyolca tercüme hizmeti, çince tercüme hizmeti, portekizce tercüme hizmeti, japonca tercüme hizmeti, arapça tercüme hizmeti, korece tercüme hizmeti, Osmanlıca çeviri hizmeti, italyanca tercüme hizmeti, farsça tercüme hizmeti, macarca tercüme hizmeti, slovakça tercüme hizmeti, kürtçe çeviri hizmeti gibi dünyanın en yaygın dillerini ve bu dillerin çeviri hizmetlerini içermektedir.
Ankara Yeminli Noter Tasdikli Tercüme Bürosu olarak, çeviri konusunda uzman, dil bilgisi düzeyi yüksek, kaliteli yeminli tercüman kadromuz ile hızlı, güvenilir ve doğru tercüme hizmeti vermeyi amaç edinmekteyiz. Ankara çeviri büroları içinde öncü bir yeri olan firmamız, profesyonel çeviri bürosu olarak yüzde yüz müşteri memnuniyeti prensibi ile çalışmaktadır.
Tercüme kalitesi, bir firmanın satış ve pazarlama gibi birçok alanda başarısına doğrudan etki etmektedir. Yanlış tercüme ise telafi edilemez zararlara sebebiyet verebilmektedir. Siz değerli müşterilerimize kaliteli tercüme hizmetini en uygun fiyata sunma garantisi veriyoruz. Bilgi, fiyat, ya da garantili çeviri hizmeti almak için bizlere iletişim adresimizden ulaşabilirsiniz.
#ankara tercüme büroları#ankara tercüme ofisi#çeviri#tercüme#ankara çeviri ofisi#ankara çeviri büroları#ankara tercüme bürosu#ankara çeviri bürosu#yeminli tercüme#noter onaylı yeminli tercüme#noter tasdikli tercüme#ingilizce tercüme#almanca tercüme#fransızca tercüme#rusça tercüme#arapça tercüme#ispanyolca tercüme#çince tercüme#tercüme şirketi#çeviri şirketi#kızılay tercüme bürosu#osmanlıca tercüme#farsça tercüme#italyanca tercüme#tercüme büroları ankara#çeviri büroları ankara#yeminli tercüman
0 notes
Text
Kürtçe kitaplar 'iç güvenlik’ gerekçesiyle verilmiyor
Kürtçe kitaplar ‘iç güvenlik’ gerekçesiyle verilmiyor
Elazığ 1 Nolu Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde kalan tutuklular yaşadıkları hak ihlallerine dair hazırladıkları raporu gönderdi. İnsan Hakları Derneği (İHD) Genel Merkezi’ne aynı içerikte 33 mektup gönderildi.
Mektuplarda, yaşanan ihlaller şöyle sıralandı:
“*Cezaevinde Kürtçe roman, hikaye, şiir kitaplarımız verilmiyor. Kürtçe kitaplar için bizlerden ‘tercüman parası’ isteniyor. Cezaevi yönetimi…
View On WordPress
0 notes
Text
Kayseri'deki canlı bomba saldırısının kilit ismi savunma yapmadı
Kayseri’deki canlı bomba saldırısının kilit ismi savunma yapmadı
Kayseri’de 15 askerin şehit, 54 askerin gazi olduğu 17 Aralık 2016’da düzenlenen canlı bomba saldırısı ile ilgili açılan davada canlı bombanın hazırlık aşamasında sürekli yanında olan, kroki hazırlayan ve Adana’dan Kayseri’ye gönderen tutuklu sanık, davanın üçüncü gününde duruşmaya geldi. Sanık önce Kürtçe savunma yapacağını belirtti, duruşmaya tercüman gelince de iddianameyi okumadığını, savunma…
View On WordPress
0 notes
Photo
"İstanbul'da Flaş Operasyon: Polis Kartal Adalet Sarayı'na Girdi" http://www.yazbir.com/istanbulda-flas-operasyon-polis-kartal-adalet-sarayina-girdi-h117702343.html
0 notes
Text
Süheyla Taş’ın duruşması ertelendi
Süheyla Taş’ın duruşması ertelendi
ANKARA – Açlık grevine girdiği için hakkında dava açılan Süheyla Taş’ın ilk duruşması, “Akademik Kürtçe bilen tercüman olmadığı” gerekçesiyle ertelendi. PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik tecrit ve hak ihlallerine karşı cezaevlerinde 27 Kasım 2020 tarihinde başlatılan ve 12 Eylül’de sonlandırılan açlık grevi eylemine Sincan Cezaevi’nden katıldığı için hakkında “örgüt üyesi olma” iddiasıyla…
View On WordPress
0 notes
Text
Aslan ve Nüçel’in duruşması Kürtçe tercüman olmadığı gerekçesiyle ertelendi
Aslan ve Nüçel’in duruşması Kürtçe tercüman olmadığı gerekçesiyle ertelendi
ANKARA – Açlık grevi eylemlerine katıldıkları için haklarında dava açılan Fatma Aslan ve Nevroz Müçel’in duruşması Kürtçe tercüman olmadığı gerekçesiyle ertelendi. Sincan Kadın Kapalı Cezaevinde tutulan Fatma Aslan ve Nevroz Müçel, 27 Kasım’da başlatılan ve 12 Eylül’de sonlanan süresiz-dönüşümlü açlık grevi eylemlerine katıldıkları için haklarında “örgüte üye olmak” iddiasıyla açılan davanın…
View On WordPress
0 notes
Text
Çürüme Nereye Kadar...
Bir kirlenmişlik hali hasıl oluyor. Bütüne sirayet etmiş, bütün bir sathı mahalli kuşatmış o cerahat ikliminin, şiddete meyyal suretinin oluşturduğu kirlilik hepimizi ağır bir karanlığa rehin ediyor. Bildiğiniz anlamda bir ülke bahsinin yerinde yeller esiyor artık. Bilindik hep aşina olunan bir menzilin yüzü de olan bitendeki o örtbas hallerinin her güne yaygınlığına rağmen çürüme saklanamıyor. Bir kirlenmişlik hali, nefret, hiddet ve şiddet üçlemesinden ileriye güncelleniyor. Siyasal İslam ile Faşist, ırkçı, kafatasçı zihniyetin, başkanlık rejimi, on sekiz yılını devirmiş olan iktidar tahayyülünün ortaya serdiği şey bir kirlenmişliğin ta kendisidir. Bu kadar afaki, bu kadar kesin, keskin ve yasta dahi kimin yasının tutulacağını düşündüren, sorgulayan bir menzilin kiri artık kelimelere sığmayandır. Her şey ortadadır!
Memleketin orta yeri yangın yeri kılınırken hala her şey yolundaymış gibi davranılmasını bir yanda, memleketin hayata dair müştereklerinin çarçur edilmesini öte yanda, günbegün ve anbean yepyeni bir faşizan hamlenin acıtıcı yönü diğer yönde her şeyiyle bu kirlenmiş, kin ile nefretle dönüştürülmeye çalışılan cerahat sarmalının görünürlüğü artmaktadır. Hiç ama hiçbir biçimde sıradana nefes hakkı tanımayan, kendi zümresi dışındaki hiç kimseler için bir yaşam hakkı vaat etmeyen, bırakmayan Akp ve baş amirin ortaya serdiği şey, tüm o batıya kakalanmaya çalışılan güvenli, güçlü, eşit, özgür ülke masalının da karabasanları barındıran bir toplam olduğunu görünür kılar. Öteye beriye masallar anlatılırken, pandemi sürecinin ortasında bir ülkenin cürümlere rehin, hayatların alenen gasbedildiği, çürümenin ise eksiksiz mot-a-mot yeniden var edildiği bir portre karşımıza çıkar. Esas resimde salt ve sadece kan / gözyaşı ve irin vardır, nasıl kokuşmasın bu ülke!
Bütünde ortaya çıkan rezillik silsilesinin, normalleşme güncesi içinde ortaya çıkmış aleni her hamlede bu kokuşma hali iyice yerleşik kılınır. Bakur Kürdistan’ında kolluk kuvveti olarak yer alan personelin insanlık dışı muamelelerine, işkencelerine taciz ve tecavüzün de eklenmesi bunun bir yönüdür. İnsan haklarının ayaklar altına alındığı bir yerde Şırnak ve Batman’daki ol kötülük temsillerinin ardılı sıra sırtları sıvazlanıp salıverilmiş olagelen o muktedirin piyonları / tetikçilerinin halleri bu çürümeyi, o kokuşmuşluğu çok net bir halde gösterir. Beş koca yıl sonra hala tek satır adım atılmamış, hala tek bir doğru düzgün soruşturma reva görülmemiş, o dönemin başbakanı olan mimli şahsın muhalefet kılınıp bir umutmuş gibi sunulduğu Pirsus, Suruç Katliamı’nın 5. yıl dönümünde Kadıköy’deki o saldıran kolluğun suna geldiği her hamle bu kökten çürümüşlüğü gösterir. Kokuşma artık her yeri kuşatandır.
On sekizinci yılındaki bir iktidarın, şahsına münhasır bir ülke tahayyülünün hiçbir halde ve şartta görmeye çalışmadığı bir yarayı anmak imkansıza yakın koyulur. Suruç bir ülke denilen sahada, Rojava devrimi gibi büyük mücadeleler ve özveriyle kurulmuş olan tüm o müşterek devrime bir ufak katkıyı sunmaya çalışan insanların katledildiği bir yıkımdır en yalın haliyle. O kırımın yasına dair ses etmek isteyen gençler gözaltına alınır. Gözaltında işkenceye tabi tutulur. Her telefon bir kameraya dönüşmüşken, aleni bir biçimde işkence sokağa düşürülür. Yetmez kendini yaygın medyadan -muhalif olarak pazarlayan bir zatın, insanlık müsveddesi ağabeyinin çetesiyle, sokaklarda insanlara hakaretlerini seyrettiğimiz bir menzilde kokuşma artık ortalıklardadır. Kokuşmuşluk her gündedir, her zeminde ve hemen her anlamda bir hakikattir. Daha ne olsun! Bütünüyle devletin var ettiği o şiddet, şu nefret ve kesintisiz olarak yaralara saldırma gayretinin ulaştırdığı çürümenin kelimeler ile karşılığı kalmamıştır. Artık soluk almakta zorlandığımız yer gerçektir!
Bianet’ten aktaralım: “Muğla'nın Ula ilçesinde, beş gündür kayıp olan 27 yaşındaki üniversite öğrencisi Pınar Gültekin'in cesedi, Menteşe ilçesinde ormanlık alanda bulundu.
Evrensel’in haberine göre, Gültekin'in öldürülmesiyle ilgili Cemal Metin Avcı isimli erkek gözaltına alındı. Haberde Avcı'nın Gültekin'i darp edip bayılttığı ve ardından boğarak öldürdüğü bilgisi yer aldı.
A. olay günü konuşmak "bahanesiyle" otomobiline aldığı Gültekin'i kendisine ait bağ evine götürdü. A., Pınar Gültekin'i burada öldürdü.
A.A.'nın haberinde de A.'nın Gültekin'i öldürüp,cansız bedenini varil içinde ormanlık alana gömdüğünü itiraf ettiği belirtildi. Birçok kadın cinayeti failinin yaptığı gibi öldürdüğü kadını suçlamaya çalıştı.
Failin ifadesi şöyle: "Pınar ile ilişkimiz vardı, eşine söylerim diye sürekli tehdit ediyordu, para istiyordu. O gün de para istedi, verecektim ama sinirlendim, tartıştık. Bir anlık öfke ile öldürdüm."
Ne Olmuştu? Muğla'nın Ula ilçesinin Akyaka Mahallesi'nde yaşayan Pınar Gültekin, 16 Temmuz'da günü evinden ayrıldı. İstanbul’da yaşayan abla Sibel Gültekin, telefonda görüştüğü kardeşinden bir daha haber alamadı.
Kardeşinin hayatından endişe duyan abla, annesi Şefika Gültekin ile birlikte Muğla’ya geldi. Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İktisat Bölümü öğrencisi Pınar Gültekin’in bulunması için ailesi tarafından Akyaka Karakol Komutanlığına kayıp ihbarında bulunuldu. İhbarın ardından genç kadının bulunması için jandarma ekiplerince arama çalışması başlatıldı.
Sibel Gültekin, kardeşinin Akyaka'da kendi evinde kaldığını belirtip, "Onunla en son geçen perşembe günü saat 15.00 sıralarında telefonla görüştüm. Menteşe ilçesindeki alışveriş merkezinde olduğunu söyledi. Daha sonra telefonu kapandı ve bir daha ulaşamadık. Gerekli yerlere durumu bildirdik. Akyaka’da ertesi gün görüldüğü söylendi" dedi.
İstanbul'da Kadıköy Eminönü İskelesi önünde basın açıklaması için toplanan kadınlar "Bir kadın daha eksilmemek için İstanbul Sözleşmesi uygulansın, 6284 uygulansın" dedi.
Burada yapılan basın açıklamasında şu ifadelere yer verildi: “Her kadın cinayetinin arkasında yatan sebeple öldürüldü Pınar Gültekin. Bir erkeğe 'hayır' dediği için.
“İstanbul Sözleşmesi'ni kaldırmak isteyenler, kadınlar erkeklere 'hayır' diyemesin, 'hayır' derse yaşamasın istiyor. Kadınları öldürenler, erkek yargıdan, ülkeyi yönetenlerden güç alıyor.
“Onlara rağmen yaşayabilmek, hem de eşit ve özgür yaşayabilmek için Pınar Gültekin için, hepimiz için bugün kadınlar her yerde isyanda.”
Bir kirlenmişlik hali hasıl oluyor. Gide gele, dere tepe aşıldığı, zamane mefhumunun her neyi gerektiriyorsa bunu var ettiği öne sürülen bir yerde, salt Haziran ayı içerisinde kaydı tutulabilmiş 30 kadar kadın katledilmiştir. Bunca açık bir biçimde hayat hakkının alenen, ulu orta gasbedildiği bir zeminin varlığıdır mesele. Pınar Gültekin kaçıncı kurbandır! Ol fasit döngü içerisinde rehin edilmiş, canına göz dikilmiş, tehdit, taciz ve dahi ötesindeki her türden insanlık dışı muameleye uğramış kaçıncı kadındır. Tekrarların değil tastamam eril şiddetin, devletin ve onun güdümündeki yargının adaletsizlikler silsilesinin bunun da yanında o cezasızlık titrinin var ettiği her şey bir kadının daha canının çalınmasının yolu ve yönünü belirginleştirir.
Duvar’dan iliştirelim: “Muş’ta eşinin kardeşi tarafından tecavüze uğrayan ve sonrasında eşi tarafından katledilen Fatma Altınmakas’ın, jandarma karakoluna şikayette bulunurken Kürtçe tercüman bulundurulmadığı için şiddete uğradığının anlaşılamadığı ortaya çıktı.
Mezopotamya Haber Ajansından Dindar Karataş’ın haberine göre Altınmakas, 12 Temmuz’da gittiği Konakkuran Jandarma Karakolu’nda kendisine tecavüz eden S. Altınmakas’ı şikayet etti. Türkçe bilmeyen Altınmakas’ın ifade işlemleri sırasında tercüman çağrılmadı. Karakolda ifadesi alınan Altınmakas’ın eğitim durumu ise “Okur-Yazar” olarak kayda geçirildi. Oysa okuma yazması olmayan Altınmakas’ın kendisine yapılan şiddeti anlatamadığı için ifade tutanaklarında darp edildiğine dair hiçbir ifadeye yer verilmedi.
Karakol ifadesinin ardından aynı gün Muş Adli Tıp Kurumu’na giden Altınmakas’ın yapılan muayenesinde ise darp gördüğü kaydedildi. Adli Tıp Şube Müdürlüğü tarafından verilen raporda, “Vücudunda soruşturma konusu olaya bağlı çeşitli yerlerinde morlukların olduğu, sağ bacakta 2 santimetre çapında, sol oyuk ve sol bacakta morluklar olduğu saptanmıştır” diye belirtildi.
Alınan kolluk ve savcılık ifadelerinde Fatma Altınmakas’ın kendisini ifade edemediğine dikkati çeken kardeşi Mir Bedirhan Ayaz, “Karakolda Kürtçe tercüman olmaması büyük bir faciadır. Fatma’nın beyanında mesaj yazmayı bilmediğini, mesajları dahi başkasının yazdığını söylediği halde tercüman atanmaması katliama zemin hazırladı. Fatma darp ve cebrin ne olduğunu bile bilmiyor. Ablam beyanında fiziki şiddet ve darp olmadığını belirtmişse de Muş Adli Tıp Kurumu’ndan alınan raporda darp edildiği ortaya çıkmıştır” dedi.
Ne Olmuştu: Fatma Altınmakas’ın şikayeti sonrası S. Altınmakas gözaltına alındı ancak tutuklama talebiyle sevk edildiği mahkemede “dosyadaki mevcut delil durumu, şüphelinin sabit ikametgah oluşu, delilleri karatma ihtimalinin olmaması” gerekçesiyle serbest bırakıldı. S. Altınmakas’ın adli kontrolle serbest bırakıldığı gün Fatma Altınmakas, eşi Kazım Altınmakas tarafından katledildi. Fatma Altınmakas’ın eşi, “kasten öldürme” suçundan tutuklandı. Malazgirt Sulh Ceza Hakimliği ise, Fatma Altınmakas’a tecavüz ederek, ölümüne neden olan S. Altınmakas’ın tutuklanması için yapılan başvuruyu, “Adli kontrol tedbirleri ölçülü” diyerek reddetmişti.” (Bu arada hafta sonu Fatma Altınmakas ile ilgili yayınlanan haberlere engelleme getirilir. Bir kadının çalınan canının akıbetini sormak, yine yeniden muktedir birisine dokunabilir denilerek örtbas edilmeye çalışılır, kayda geçsin)
Cinai bir şebeke döngüsü, kadına yönelik kırım hali, İstanbul Sözleşmesi bunca açıktan yıkılıp, yok edilmeye çalışılırken oluşan karanlık tablonun kaçıncı kurbanıdır Fatma Altınmakas. Düzenin, muktedir aklının tahayyül ettiği o hınçla biteviye ötekileştirme ve dahi ayrıştırma hali içerisinde kaçıncı kadındır canı çalınan. Anlaşılmaz bir dil diyerek ol meclis tutanaklarına geçirilen oysa hayati derecede mühim olduğu, bir insanın ana dilinde meramını eyleyebilmesinin neden nasıl önemli olduğunu ortaya çıkartan bir bahis önümüze serilirken kadınların hayat haklarının çalınabildiği, cezasızlık ile sırt sıvazlanıp, tam teşekküllü örtbas etmelerle insan hakkının, yaşam hakkının hudutta yerle bir olunması çürüme değil midir, hala değil midir?
Mezopotamya Ajansı’na bağlanalım: “İran’ın Maku kentinden 4 kolber arkadaşıyla birlikte 18 Temmuz gecesini 19 Temmuz’a bağlayan gece Van’ın Çaldıran ilçesine bağlı bir köyden Türkiye’ye geçen Khales Arsan’dan (31) 4 gündür haber alınamıyordu. Arsan’ın sınır karakolunda gözaltına olduğu ortaya çıktı.
Ailesi aracılığıyla ulaştığımız Arsan, gözaltında tutuldukları karakolda işkenceye maruz kaldıklarını ileri sürdü.
Sınırı geçmeye çalıştıkları sırada askerlerin kendilerine ateş açtığını söyleyen Arsan, “4 arkadaşım kaçtı ama ben yorgun olduğum için kaçamadım ve yakalandım” dedi. Götürüldüğü karakolda 19 mültecinin de olduğunu belirten Arsan, yaşadıklarını ve maruz kaldıklarını şöyle anlattı: “Ben İranlı değil, Afganistanlı olduğumu söyledim. Bizi alıp bir karakola götürdüler. Götürüldüğümüz karakolda bir komutan 6 asker bizi sopa, çekiç ve demir çubuklarla dövdü. Her seferinde aramızdan bir kişiyi aralarına alarak o kadar dövüyorlardı ki yerler kandan kırmızı oluyordu. Ara verip bu sefer de başka birini alıyorlardı. Bu şekilde bize 3 gün boyunca işkence ettiler. Çoğunun kolu, ayağı ve kafası kırıldı.”
Hakkında hiçbir işlem yapılmadan 19 mülteciyle birlikte İran sınırına bırakıldıklarını dile getiren Arsan, “Bizi karakoldan dışarı çıkartarak, İran tarafına geçmemizi söylediler. Sınırı geçince de İran askerleri bize ateş açtı. Kaçarak sağ kurtulduk” diye anlattı.
Kolberliği yapmak zorunda olduklarını ifade eden Arsan, “Gitmezsek açlıktan öleceğiz. İran’da hiçbir iş olanağı yok. Ben yakalandığımda öldürüleceğimi düşündüm. Allah beni çocuklarıma bağışladı. Sadece bulunduğum köyde 2 yıl içerisinde 8 genç sınırda İran ve Türkiye askerlerinin açtığı ateş sonucu katledildi” diye konuştu.”
Bir döngü halinde kirlenmişlik, olduğu kadar ayrımcılık, var edilebilen kadar ötekleştirme ve dahi arkası hiç kesilmeyen bir cerahat kültü olarak düşmanlaştırma bahisleriyle tüm bu ülke denilen çukurda güncellene gelendir. Khales Arsan, bu bahiste, şu ülkede var edilmiş olan o ayrımcılığın, nefretle pekiştirilen kimliksizlere karşıtlığın sonuncu kurbanlarından birisidir. Burası medeniyetler beşiği, herkese kapımız açık denilirken bir kez daha devletli ile ol kolluğunun hayatı zehretmeye devam ettiği ortaya çıkandır. İşkence tüm resmi izah, tanım ve meramlarda sözüm ona lanetlenirken, içeride misafir olana dahi bu yıkım halini reva gören bir zihniyet önümüzdedir. Bu kadar kolayca, cana kasteden, onu mahvetmenin kıyısına taşıyan bir ülkede kirlenmişlik olmaz da ne olur!
Bir kirlenmişlik hali hasıl oluyor. Birbiri içerisine geçmiş, her hamlede biraz daha sıradan olana karşıtlığın gemiyi azıya aldığı bir ülke karşımıza çıkıyor. Esas resim çürümenin tam tekmil kapasitesini bildiriyor. Esas olmakta olan bu kirlenmişlik hali ile beraber aralıksız çürüme, kesif bir kokunun yaygınlığı oluyor. Dönüyoruz, dolaşıyoruz başa sarıyoruz. Bir koca asırda zerre-i miskal ilerleyemeyen bir demokrasi bahsinin henüz emeklemeye dahi başlamadığı bir yere dönüyoruz. Dibini bulamayan, hala aralıksız olarak zemin / şartlar ve olası güncellemeler için var edilen tüm eşiklerde bir biçimde o kirlenmişlik bu sahayı hala kuşatıyor. Çürümenin önünün alınmadığı, kokuşmuş halin sonlandırılmadığı bir yerde salt ve sadece yaralar kalır geriye. Yaralar, bereler içinde bir menzilin sureti karşımıza çıkıyor artık. Sormalı bir daha bu muydu her şeyi düzeltecek ülke, bu kadar mıydı bütün o mesele ve hala aynı bataklığın ta kendisini muhafaza mıydı yenileşme, normalleşme, ülkede! Şayet bir ülke kaldıysa hala böyle bir hal / bu kadar belirsiz bir toplam mıydı o normallik taslanan saha! Nereye kadar olduğu kestirilemeyecek bir yıkım hali güncellenirken tüm bu sahanın bin bir yara bereyle donatılması güncelleniyor. Sahiden sormalı kirlenmişlik, şu çürüme nereye kadar, daha ne kadar...
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2020
Görseller: Violence Against Women – Daria KLEPIKOVA – Behance
#çürüme#arzihal#yara#mesel#memleket#tahakküm#tehdit#yıldırı#hal#gidişat#yıkım#tahlil#olan biten#kadına yönelik şiddet#ayrımcılık#nefret#ötekileştirme#kimliksizleştirme#çürüten#devlet102#kötülük#nefret suçları#insan hakları#6284#istanbul sözleşmesi#ayrım#yaşamak#kolber#mülteci#sınır
0 notes