#küçük taşlar
Explore tagged Tumblr posts
pinhanmai · 6 months ago
Text
yaz tatilinde ben de böyle oluyorum:
Tumblr media
8 notes · View notes
afilimeczup · 2 years ago
Text
babam bir sabah insanıydı... sabahı sevmeyi, sabahı kaçırmamayı ondan öğrenmiştim.
13 notes · View notes
arbrenu · 1 year ago
Text
Bir hayalin gerçekleşmesi çok az insanın başına gelebilecek bir fekakettir.
Düşünürken yüzünüzü ikiye ayıran o kocaman, içten gülümsemenin yavaş yavaş solması halidir.
Her şeye sahip olduğunuzu düşünürler.
Her şeye sahip olamazsınız.
Hiç kimse her şeye sahip değildir.
Gökyüzüne bakarken kulağınıza müzik dolması hali, güneşin ışıldaması ya da yıldızların parlaması, size başarabilirsin hissi veren tatlı bir rüzgar.
Bahar gibi bir koku derin derin içinize çektiğiniz.
Hala hayal kurabiliyorken böyle hissedersiniz.
Bunun mevsimle ilgisi yoktur, o his insana fırtına izlettirir omuzların diktir, yerle gök bir olur ama sen fırtınanın dizginlerini elinde tutuyorsun önemi olmaz.
Hayal kurabilmek böyle hissettirir.
Sonra bedeller ödemeye başlarsın, bu normal diye düşünürsün hiçbir yol bir de hayallere giden yol yıldız tozları ile kaplanmamıştır ki zaten.
Fedakarlıklar gelir ardından.
Evetler ve hayırlar konuşabildiğin tek kelimeler olur.
Evetler hep kendinden daha fazla vermen gereken anlar içindir.
Bir sen üşümeye başlarsın o mevsimde, üzerine bir kazak giyer devam edersin.
Hayırlar vazgeçtiklerin içindir.
Gidemediğin yerler, göremediğin insanlar, vakit ayırmadığın küçük anlar ve küçük mutluluklar.
Ellerin ve ayakların buz keser ama sorun değil, soğuğa alıştın.
Artık gülümsemediğini fark edeceksin.
Yatmak için uzandığında kıpır kıpır bir heyecanla düşler kuramadığını, yapman gereken bir yığın işi daha boşluklara sıkıştırmaya çalıştığını fark ettiğinde yüzündeki tüm kaslar artık gülümsememeye alışmıştı.
Yetişebileceğini düşündüğün anlar olacak ama hiçvir zaman sadece seninle ilgili olmayacak.
Çünkü bu dünyada her şey ekip işidir.
Kimse tek başına mahvetmez hayatını.
Bunun için bir ordu kalabalık bazen de bir avuç insan yeter.
Mevsimlerden bahar olacak, yaz kavuracak ama sen üşümeye devam edeceksin.
Sana yolu göstereceklerini mi sandın?
O gülümsemeyi ve minnetleri saklamalıydın.
Sana sadece eğerler verecekler.
Eğer bunu istiyorsan buna razı gelmelisin.
Eğer bunu istiyorsan önce bunun altından kalkmalısın.
Eğer kazanmak istiyorsan en çok benim cebimi doldurmalısın.
Eğer iyi olmak istiyorsan önce bana bunu kanıtlamalısın.
Yıldızların artık o kadar parlak ve çekici olmadığını mı düşünmeye başladın?
Karanlık hala o kadar yakınında değil halbuki.
Yol gözünde büyür, sapmadığın o sapaklarda kaçırdıkların paçalarına yapışır.
İnsan bir günde kaybetmez, kaybetmek disiplin gerektirir.
Kendinden çaldığın her “biraz daha zaman”da biraz daha kaybeder.
Zaman bir uzvunla bile ödeyemeyeceğin kadar pahalıdır.
Ama sen ne kolay verdin cebinde onca yıldır birikmiş taşlar gibi.
Kenarında ağlayıp durduğun denizlerin dibi zamanla mı dolu sandın?
Hayır, anladın ama çok yol aldın.
Buraya kadar geldim sonuna gitmeliyim dediğinde kaybetme işinde en iyilerinden biri oldun.
Boş yere mi yazıyor tabelalarda köprüden önceki son çıkış diye.
Geri dönemeyeceğin yerler vardı ve sen şimdi o çizgiyi de aştın.
Başardığın şeyler yok değil, bunca kayıba kimin olmazdı ki?
Ama gökyüzüne bakıp gülümseyerek hayal kurabilir misin şimdi?
Hangisi zor?
İşte yıldızlar böyle terk eder insanı.
Baksan gökyüzü hala mavi.
497 notes · View notes
dolunay66 · 2 months ago
Text
“Bir yıl, beş yıl, on yıl değil;
beşikten mezara kadar aramalı insan,
ama ne aradığını bilmeli.
Yaklaşıp uzaklaşmalı aradığından.
Okyanus dalgaları üstünde bir küçük tekne gibi alçalıp yükselmeli.
Yalın ayak koşmalı yollarda,
ayaklarını sivri taşlar kesip kanatmalı.
Çöllerden geçmeli yolu,
yanmalı kavrulmalı.
Sonra gözün alabildiğine ak,
soğuk ülkelere düşmeli.
Buzlar kırılmalı ayaklarının altında, üstüne kar yağmalı...”
Ümit Yaşar Oğuzcan
Tumblr media
35 notes · View notes
sezginer35 · 1 year ago
Text
Tumblr media
Farkhunda
27 yaşında bir Afgan kadınıydı. İlahiyat Fakultesi mezunuydu..Öğretmen olmaya hazırlanıyordu..
19 Mart 2015 tarihinde bir caminin önünde muska satan bir molla ile tartışmasının bedelini bir grup öfkeli erkek tarafından linç edilerek ödedi. Taşlar ve sopalarla feci şekilde dövüldü, yerlerde sürüklendi, bir çatıdan aşağı atıldı, arabayla çiğnendi ve benzinle yakılarak can verdi! Üstelik o insansıların arasında bütün bu vahşetin her saniyesini videoya çekenler vardı, ibreti âlem için bütün dünya görsün ve korksun diye. İslam’a yönelik her eleştirinin yakıp kavurucu bir öfke ile karşılık bulacağını, buna cüret edenlerin sonunun ne olacağını herkes bilsin diye… Yüreği yetenler internette bulup izleyebilir.. Peki, ne yapmıştı Farkhunda? O, bir molladan kötülükleri kovmak için muska satın alan kadınları bunlara para vermeyin, bunların İslam’da yeri yoktur diye uyarmıştı sadece. Çocuğu olmayan, hastalıklarından kurtulmak isteyen zavallı insanların kâğıt parçalarından medet ummasını doğru bulmuyordu. Bunu gidip o caminin önünde o din satıcısıyla tartışma cesaretini göstermişti Farkhunda. Bedelini canıyla ödeyeceği o karşı duruşu sergilemişti. Kesesini doldurmak için küçük kâğıt parçalarına dua yazıp insanlara hap gibi din satan o mollanın bir kadının cüreti karşısında afallayıp “Kuran yaktı bu kadın” iftirasıyla ortalığı velveleye vereceğini ve bunun sonucunda oraya toplanan bir grup hayvansı tarafından vahşice linç edileceğini bilebilir miydi? “Ben bir Müslüman’ım ve Müslümanlar Kuran yakmaz” diye feryat etti ama dinletemedi. Vahşeti durdurmak için çevredeki polislerden yardım isteyen birkaç doğru düzgün insanın aldığı cevap ise, boş verin bu da İslam düşmanlarında ibret olsun şeklindeydi. O öldürülürken, bedeni paramparça edilirken öylece bekledi polisler. Sonra babasını aradılar. Gel, kızın bir ‘günah’ işledi al götür dediler. Öyle ya, bir din satıcısın sahtekârlığını yüzüne vurmaktan daha büyük bir ‘günah’ olabilir miydi? Hakkında bir sürü palavra uydurdular. Akli dengesi bozuk bir kadın Kuran yaktı dediler. Alttaki görüntüler beynime kazıldı ve çıkmıyor.
Alıntı...
80 notes · View notes
guzyazi · 6 months ago
Text
Yörükler 1
Bu yörük geni inanılmaz bir şey. Bugün annemi bahçeye domates dikerken çektim, kuzenim de annesini bostanını biçerken çekmiş, küçük teyzem de bahçesinden arapsaçı, biber falan toplamış onları çekmiş. Anneanneme uğradım yine çapalıyordu bahçesini. Dayım desen emekli olunca tamamen zeytin, incir bahçesi ile üzüm bağına verdi kendini.
İyi hoş ama aşırı yayılmacılar. Anneannem bu çapalama işini yazlıkta yapıyor, komşular böyle şeylerle uğraşmadığı için onların toprağı boşa yatıyor anneannem için. Hiç değilse kışın, diyor. Komşulardan izin alıp onların bahçesine de bir şeyler diksek? Bu genin zerresini alamamış torunlar olarak hep bir ağızdan ANNEANNE SAKIN diye bağırıyoruz. Ama bu esnada bostanın salatalığını çatırdatarak yüzsüz yüzsüz yiyoruz.
Annemse, evinin önündeki bahçeden taşıp yavaş yavaş tüm site topraklarını işgal ediyor. Eve asla giremiyor. Domates, biber tamam da börülce falan doluyor kargıya. Bahçevana maaş veriliyor ama annem işin yarısını yüce gönlüyle hallediyor. Bakımsız bahçeleri temizliyor, yükünden arındırıyor, hazırlıyor, ters yüz ediyor, etmişken oraya da bir şeyler dikiyor. Böyle oyunlar vardı hani; bahçede çalışıp, altın kazanıp oraya çardaklar, döşeme taşlar, ağaçlar, güzellikler falan yapıyordun. İşte o annem. Sitede hep yeni seviye açılıyor.
Teyzem desen emekli olunca aynı şehirde bir köye yerleşti. İş makinelerini araziye soktu, kayaları kaldırttı, evini de oraya yaptı. Ne yazık ki yayılamıyor çünkü Youtuberlar köyü keşfedip komşuları oldu. Duvarları sağlam. Yayılamıyor ama bahçesinin ürünü kırk öküz doyurur. Bizlere dağıtıyor.
Küçük teyzem de İstanbul'da öğretmen. Bahçesine zeytin ağacı dikti, arapsaçı falan yetiştiriyor. Ablaaa, diyor, ben bu fideyi elmanın dibine diksem fışkırır mı? Ablası da diyor ki yooook, oradan poyraz gelir, incinmesin.
Ya... Göç, kon, şehirleş, iş hayatına gir, emekli ol; kan seni bulsun, elmanın dibine koysun, yelden alsın, yeşil yeşil fışkırtsın, incitmesin, bereket ve şifa olsun. Anladım artık başka türlü iyileşmezler, iyi de gelmezler, hepppsi aman iyi olsun.
Tumblr media Tumblr media
25 notes · View notes
bozandeniz · 1 month ago
Text
öyle iyisin ki bu sabah
hiç üşümüyorum
taş yağsa şaşmam şimdi
sen gözlerini yumunca
halbuki
özlerdim önceleri
orkideler gelsin bir kere de
alev alev leylekler
bir çok çocuk
in
cin
peri
annem gelsin ekseriyetle
sen gözlerini yumunca
kapıda kaldın
girsene
seni tanıyorum yabancı
anımsıyorum
gelmezdi elimden insan içine çıkarmak seni
sürekli ölürdün hep aynı biçimde,tesadüf bu
sürekli siyah
sürekli melanet
daha da siyahlaşırdın ısırdıkça
bense,
içime peygamberler yağar
ağlardım
sen gözlerini yumunca
....
bu dünya sürgününde yanar ışıklar loş loş
hiç düşündün mü,aslı nedir bu korkumuzun
kalamadım bir yerde dirlikle uzun uzun
gönlümün tahtındasın,hep miskinsin,hep sarhoş
*******
yok asla damlaca meylim,sultanlığa,şeyhliğe
morarmış kâbuslardan uyanırım her gece
düşerim karanlığın gözlerinden gizlice
benim annesizliğimdir çöllerden yağan göğe
*******
hiçlik'eyim ,her şeyim;her şeyliğim sobe'dir
tesellimdir acılar cennete giden yolda
sağda polis kordonu,mezarlık durur solda
yarından sonra doğan her kadın körebedir...
...........
gözümden akmıyormuş,olsun,sel ne derse desin
bu biçâre-i fakîre güzel ne derse desin
************
uçkun bir söz bekliyorum mihnet-i sevgiliden
elverir,tek bir bakış bana dil ne derse desin
************
başımın etini yiyor akbabalar iştahla
ben mütevekkil bir kulum,ecel ne derse desin
*************
tımar edildim tepeden tırnağa acılarla
yaslıyayım başım göğsüne,el ne derse desin
***********
nâzân durur sevgili ellerim kımıldadıkça
bülbülün cevrinden muzdarip gül ne derse desin
***********
Deniz bilir,bütün bunlar imtihandır kâfî'ye
kifâyet etmiş olsun tek,delil ne derse desin
........
payla kendini kolayca nefes
paylaş duldada avlu olsun
fazla su yakan bir yaz
soğutur her çocuğu çikolatadan
ne de olsa şeker yaşa bakmaz
***********
kalkar günler aşağı,sis yukarı
cenaze kiminse kalksın ayağa
siz kimsiniz
buralı değil cüretiniz
vergiye tabidir enfarktüs burada
ben anlamam
inme inerse
yahut delirirseniz
siz bilirsiniz
*************
pak ev,gıcır gıcır
üzüntüler eski
dil ucu
avro,dolar ucu ucuna
tuttunsa iş,sahur da tut
tutturma tutmam şimdi
neyse ne
evir çevir akını yüzünün
otur kendi avucuna
**************
-falan oldum işte-
lâle bahçesi
öldürür adamı türkçesi
.........
yükü kalkmıştır benden damlası deryaların
mâtemini tutarım kaybolan hülyaların
mührü vurulmuş ömrüm delinin delalıdır
tâbiri mümkün değil et yiyen rüyaların
kaç gün var yıldızların sağılmamış sütleri
yosununu yiyorum kaç gün var kayaların
uygarlık savaş verir,hiç tükenmez savaşlar
sütunlarını öper asırlar mayaların
kadınlar sövüşürler,salyalı ağızları
kara toprak altında perdesi hayâların
Deniz niçin naz eder,üzgünken kâfî böyle
sanırım bir sevdaya çakılmış ayalarım
...
ne rengine benzer bir renk
ne de tadına bir tat
taze ölü kokusudur
gelir ardımsıra
bir ıslık gibi hayat
........
sular kenarımdan geçiiyor,yok gibi
bir bekleyenim yok
çınarlı limanlardaşakaklarıma saplanıyor sesin ok gibi
öldüğüm günlerden biri
aylardan hicrî şevval
sana bağışladığım kanatlarla yaklaş bana
gülümsemekten vazgeçme Kızıl
uzun uzun yollardan geldim,dur gitme
hatıran var sigara izmaritlerinden bir fasıl
yavaşy
avaş öğreniyorum,keder nedir asıl
bana gözlerinin siyahından gönder
dur gitme
erkek adımı
dişi dudaklarına kazıyacağım
ağutoaböcekleri geçiyor mevsimden hantal
hantal beni bbbelaya bırakmadur gitme meral
seni sevdiğimi anlıyorum giderek
taşlar konuşuyor fundalar,koruluklar
ağzımda sakızı avrupa havasının
atlı polisler geliyor kaçın, kaçın
sen dudağıma uğrarsan bitecek bu kâbus
kimbilir ne kadar sürer bu incili masal
temiz bir yer biliyorum
ordan devam edelim yolumuza dilersen
bu sevda bitmemeli Meral
ben seninle ölmediğime pişmanım
senin ölmemen için ölmek
küçük bir kız çocuğunun yanılsamasıdır yaşamda
oyuncakların ne hükmü varsa yoksa
yeri deşer dururuz aynalarda kaybettiğimiz acıları bulmak için
ne ki, kaybolmuştur anlam
üstümüzde kaşmir şal
bu kez de beşleremedın ağlamayı
bırak öylece kalsın Kızıl
..........
duydum çağırmışsın beni
gel dersin de gelmez miyim
yolumun üstü dağ başı
de dersin de delmez miyim
yay eyle keman kaşını
eğme kimseye başını
akıp duran göz yaşını
sil dersin de silmezmiyim
derdin ne sordum şaki'ye
atılırsın zay'dan zay'a
ay'ı ortadan ikiye
böl dersin de bölmez miyim
karışmam yoğurda,süte
hasretin burnumda tüte
bir canım var hiçten hiç'e
öl dersin de ölmez miyim
.....
Kızıl-Deniz Bozan
Tumblr media
11 notes · View notes
endergelisenataklar · 1 year ago
Note
gündemi takip eden biri değilim. belli ki dilan polat konusunda bilgin var. bu kadın neden konuşuluyor özetleyebilir misin?
dilan polat, altın tozu ile kahve içen, günde 750 bin lira harcadığını söyleyen, kocasının parası için yapmadığı dansı, etmediği iğrençliği bırakmayıp bunu sosyal medyada bir bir yayınlayan, saian’ın da bahsetmiş olduğu “kocasının bir tanesi, görgüsüzlük gani, tamam paran çok da bilezikler sana bol gibi yani” dediği görgüsüzün teki. kocası engin polat da bunun öteki rengi. seçimlerden önce iktidara muhalefetliği ile bilinen muhammed yakut’un; “dilan polat ve engin polat ne iş yapıyor biliyor musunuz? bir kadın iki senede 10 tane ferrari, 10 tane jeep, villalar, dubai’de kafasında taşlar, dolarlar. kokain var, bahis var, akmerkezde mail order işi var. bu millet evine götürecek ekmek bulamıyor." açıklamalarından sonra engin polat da aynı zamanlara denk, dilan polat’a uçak vs. hediye edince, halk servetlerinin araştırılmasını istedi. başlarda yurt dışı ihracat, ithalat işlerinden dolayı, sevgili ülkemizin parasının değersizliği de eklenince, böyle bir servet elde edilebilir diye düşünüp, hakkındaki iddiaları tüm samimiyetimle gereksiz buluyordum. tâ ki dilan polat’ın “devletini, vatanını seven, ülkesine aşık insanlarız biz. ülkeye döviz sokan insanlarız biz. herkes denetleniyor siz rahat olun. sen benim devletimi bu şekilde küçük düşüremezsin. kurban olduğum devlet.” açıklamalarına denk gelinceye kadar. daha önce de belirtmiş olduğum gibi, biri, hakkındaki birtakım iddiaları, ezan dinmez, bayrak inmez, vatan bölünmez, biz bu ülke için canımızı vermeye hazırız, devletimize bağlıyız gibi argümanlarla cevaplıyorsa, iddialar doğrudur. bu kural hiç şaşmaz. zaten vergi kaçırdıkları, kara para akladıkları vs, iddiaları kanıtlandı gibi. geriye sadece uyuşturucu ve yasadışı bahis işleri kaldı. gerçi bunlar iktidarı yaladıkları için, şu iddialardan sadece “bir mafyanın iddiasını kaale almayız” açıklaması yaparak dahi kurtulabileceklerini bildiğimden, tereyağından kıl çeker gibi sıyrılacaklarını düşünüyorum bu işin içinden. nedense şu lümpenleri gördükçe aklıma hep canım yılmaz güney’imin “onlar bir tavuk çalanı aşağılayarak hırsız diye suçlarken, bir kalem oyunu ile milyonlar yutanı ‘beyefendi’ diye selamlar” sözü gelir, hep aynı hikâye, geçelim bunları.
23 notes · View notes
ysnkeskin-blog-blog · 2 months ago
Text
Tumblr media
Kalbimizdeki Putlar
Hepimiz hayatın içinde küçük ya da büyük zincirler taşırız. Bazen bunu fark ederiz, bazen de farkına bile varmadan o zincirlere sıkı sıkıya bağlanırız. Ama her zincirin bir başlangıcı vardır: Kalbimizdeki putlar.
Put deyince aklımıza taşlar, heykeller, eski çağların hikâyeleri gelir. Ama modern zamanların putları görünmezdir; kimisi bir insan, kimisi para, kimisi makam, kimisi sosyal medya beğenileri şeklinde karşımıza çıkar. Bizim fark etmediğimiz ama ruhumuza ağırlık yapan bu putlar, kalbimizin özgürlüğüne engel olur. Peki, bu putları nasıl parçalayacağız?
Putların Çıkışı: Beklentiler ve Bağımlılıklar
Rabbimizden başka birinden ummak, boynumuza taktığımız ilk zincir olur. Bir insandan sürekli sevgi, ilgi ya da onay beklediğimizde, ona teslim oluruz. Bu kişi bir dost, bir sevgili, bir patron ya da sadece bir tanıdık olabilir. Ama unuttuğumuz bir şey var: İnsan, kendinden fazlasını veremez. İnsan fanidir, sınırlıdır ve hatalar yapar.
Sürekli dış dünyadan bir şey beklemek, bizi kırılgan ve çaresiz bir hale getirir. Çünkü biz, beklentilerimizle putlarımızı besleriz. Sevmediğimiz bir işte kalmamızın sebebi “ne derler” korkusudur. Hayır diyemediğimiz insanlar, aslında kalbimizin tahtına oturttuğumuz putlardır. Oysa unutmayalım ki, özgürlüğümüzü başkalarının ellerine teslim ettiğimiz sürece asla hür olamayız.
Şahsiyet: Hürriyetin Anahtarı
Gerçek hürriyet, insanın şahsiyetinden gelir. Şahsiyetli bir insan, içindeki putları fark eden ve onları kıran insandır. İtibarını dışarıdan beklemez, değerini insanların sözlerinde ya da bakışlarında aramaz. Onun için asıl önemli olan, Allah’ın rızasıdır. Çünkü bilir ki, Rabbinden başka kimse ona gerçek bir değer biçemez.
Şahsiyet sahibi olmak, insanın kendi sınırlarını belirlemesiyle başlar. Kimseyi kendisinden üstün görmeden, ama kimseyi de küçümsemeden yürümek demektir. Onurunu koruyan bir insan, elindeki baltayla önce kendi nefsindeki putları parçalar.
Hürriyet Yolunda İlk Adım
Kalbindeki putları parçalamak cesaret ister. Bu, herkesin başarabileceği bir şey değildir. Ama unutmayın, bu cesareti bulmak için önce kendimize dönmemiz gerekiyor. Kendimize şu soruları sormalıyız:
• Kime ya da neye bağımlıyım?
• Neden başkalarının onayına bu kadar ihtiyaç duyuyorum?
• Rabbimin bana verdiği değeri fark ediyor muyum?
Bu sorulara dürüstçe cevap verdiğinizde, hürriyet yolunda ilk adımı atmış olursunuz. Çünkü gerçek hürriyet, yalnızca Allah’a kulluk etmekle mümkündür. Rabbinden başka kimseye bel bağlamayan insan, ne para kaybetmekten korkar ne de insanların eleştirilerinden etkilenir.
Son Söz
Kalbindeki putları elindeki baltayla parçalamadan, hürriyetin tadına varamazsın. Rabbinden başkasından umma. Umma ki boynuna zincir geçirmesinler. Unutma, itibarını veya kıymetini belirleyen yegâne şey şahsiyetindir. Şahsiyetli insan, yalnızca Rabbine dayanır ve yalnızca ona kulluk eder. İşte gerçek özgürlük budur.
Şimdi kendine bir soru sor: Kalbindeki putlara ne zaman meydan okuyacaksın?
Yasin Taha Keskin
3 notes · View notes
0-uykuluvedengesiz · 2 months ago
Text
Bir sonbahar akşamı gibi çöker içime, Sessizliğin kadife rengi, Rüzgârın anlattığı eski masallar gibi, Dudaklarımda asılı kalır söylenmemiş sözler.
Zamanın incecik ipinde yürürüm, Her adımda biraz daha eksilerek, Gölgelere sığınan çocuk gibi, Yıldızlara fısıldarım derin sırlarımı.
Biliyor musun, yüreğimde gizli bir bahçe var, Kimselerin bilmediği, kimselerin görmediği, Çiçekleri suskun, rüzgârı kırgın, Ve orada, belki bir gün, sen varsın.
Yoluma çıkan taşlar, acının tanıkları, Ve gidenlerin adımları iz bırakır kalbimde, Ama yine de umutla dolan bir köşe var içimde, Küçük, naif bir ışık, asla sönmeyen.
4 notes · View notes
pinhanmai · 5 months ago
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Kitap Günlükleri 3
1. Küçük Yuvarlak Taşlar (84 sayfa)
2. Bu Hikâye Senden Uzun Osman (129 sayfa)
3. Göçüp Gidenler Koleksiyoncusu (168 sayfa)
15 notes · View notes
hisboslugu · 1 year ago
Text
gerçi, kafamı vurdum duvarlara yeisle; gerçi, benden kaçtığın zaman yanlış bir hisle, 'niçin anlaşılmadım?'diye çok inledimdi. şimdi kalbim rahattır, şimdi başım serindir... kalbim ki senin en son sığınacak yerindir ve tekrar geleceğin günü bekliyor şimdi... çünkü insanlar yarın isteyince etini, aradığın lekesiz kardeş muhabbetini, yalnız benim serseri kalbimde bulacaksın... maskesi çabuk düşer temiz olmayanların; nihayet içyüzünü görerek insanların, göğsüme küçük bir kuş gibi sokulacaksın... ben ki her şeye dudak büken bir derbederim, ne kimseye yâr olur, ne bahtiyar ederim fakat sana her zaman hürmetle tapacağım... taşlar bile sarsılır duyduklarımı yazsam. ah kardeşim!.. ben seni hiçbir şey yapamazsam, ebedî yapacağım!.. ebedî yapacağım!..
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
12 notes · View notes
ffu4k · 2 years ago
Text
Korkularını aşamıyorsun. Küçük taşlar birleşerek koca kayaları oluşturuyor ve altından kalkamıyorsun. Yıllardır yenmeye çalıştığın her şey fazlalaşarak peşini bırakmıyor. Duymaktan korktuğun kelimeler, tarihler, isimler var. Hâlâ kabullenmek istemediğin gerçekler.. Ha bir de görmekten korktukların var. Bazı nesneler, mektuplar, hediyeler var. Ve daha nicesi. Ama kaçıyorsun onlardan, kabullenemiyorsun. Geçmiş bir pranga oluyor boynunda, geçiremiyorsun. Her gece uyumadan feryatlar edip göz yaşları döküyorsun. Tanrı seni izlerken sen bir nesneye sığınıyorsun. Canını alması için de yakarıyorsun ama seni duymuyor. Sahi hiç duymadı ki. Yine de yüzünden gülümsemeler eksik olmuyor. Sabah uyanınca yine takıyorsun o maskeyi, çıkaramıyorsun. Kimse de anlamıyor. O kadar gerçekçi duruyor ki kimse sorgulamıyor senden olmadığını. Acını, hüznünü saklayan o maskeyi hiç kimse görmüyor. Bazen sen bile sorguluyorsun görüp görmediğini. Sonra, sonra alışıyorsun senin bir parçan olduğuna. Hüznünü saklıyorsun. En çok da kendinden. Çünkü acını görmekten ölesiye korkuyorsun. Şayet görürsen altından kalkamayacağını biliyorsun. Kendini en çok kendinden koruyorsun. Fark ettin en büyük zararı kendine veriyorsun. Kendini kendi düşüncelerinden koruyorsun. Acıyacak canın kalmadı. Seni senden ettiler, seni kendine hasret bıraktılar. Kahkahalarını özlüyorsun.Kendini özlüyorsun.Kendimden biliyorum.
20 notes · View notes
judasizm1 · 2 years ago
Text
Küçük bir yazı dizisi hazırlıyorum..
Biraz zaman alacak başladığım zaman anladım; on yıllarca Türkiye, bölgesindeki komşu ülkeler ve dünyadaki olayların özellikle bizi nasıl etkilediğini irdeliyorum. Bilgim vardı ama arşivim, belgelerim yoktu, şimdi onları topluyorum..
Butün bu yıllarıı anımsadıkça satranç tahtasındaki bütün taşlar yerine oturuyor. Okuyabilene aşk olsun diye bir ön bilgi vereyim, ama okuyunuz lütfen. Ben mühendisim, bilim adamı olmanın kıyısından döndüm; Türkiye'mizi kuşatan Fuller'in tarikatları ve cemaatleri yüzünden. Ama bir gün olmak istediğim için değil bilimsel bir kafaya sahip olduğum için bilim insanı olacağım... Özetle bu yazı dizisinde kaynaklarım hep kaynakçalarımda olacak.
Başlık olarak şunu düşündüm; "Fuller'in BOP eşbaşkanı ve CHP yönetimindeki erleri.."
Nasıl?
Tabi ki Fuller'in ilk okul mezunu maşası fetöşe de yer vereceğim.. Tabloya geniş açıdan bakma yeteneğinizi geliştirin; LGBT diye büyüttükleri kesimin en çok reklamını yandaş medya yapıyordu! Güneşli bir günde yağmur yağsa çıkan gökkuşağını LGBT'li diye atmosferi suçlayacak İ.Melik Köçek (pardon Gökçek) hatırlamaz mı bu güne kadar ilk ve tek LGBT bayrağı hangi parti toplantısında açılmış?
Ey Milletim,
("Bu ülkede savaş çıksa başka ülkeye giderim" diyen vatandaşlık verilmiş çakmalar ve "Suriyelileri gönderirsen Allah bizi yakar" diyen dotmatrix yazıcıdan çıkan her sigorta poliçesine tapanlar hariç. Afgan, Pakistanlı, Afrikalı vs benim kardeşim olmayan -kimin kardeşiyse artk!- onlar da hariç.. Milletten kastım bunlar değil..)
Evet, sana sesleniyorum, bu ülkenin patronu olan sana, ulusuma sesleniyorum. 100 yılda unuttun mu bu işgalci ülkeleri de şimdi Fuller'in kuklalarının peşinden gidiyorsun? Akıl ve bilim diyen yüz yılın liderini bırakıp müslüman bile olmayan bu güruhu nasıl yüceltirsiniz?
Ne çabuk unuttunuz Said-i Nursi denen akıl hastasını? Adam, Allah ile konuştuğunu idda ediyordu! Müslümansan sana soruyorum; "Hangi peygamber Allah ile konuşabilmiştir?" YOK! Her zaman melekleri vasıtasıyla emirlerini göndermiştir.
Said-i Nursi denen ruh hastası üzerinde Atatürk'ü yıpratmaya çalışan dangalaklar; siz de eşşek gibi biliyorsunuz ruh hastası olduğunu ve zamanın padişahına (daha Atatürk, Atatürk olmamışken) Said-i Nursi denen delinin ettği hakaretlerden dolayı ve bölücülük yaptığından dolayı padişahın emriyle hapse atıldını nasıl inkar edebilirsiniz? Padişah emriyle atıldığı hapiste soba ile konuşan kimdi? Evet, yanlış okumadınız "soba"!
Said-i Nursi denen deli ve müritleri Osmanlı düşmanıydı, bugün ise Türkiye Cumhuriyeti düşmanıdır, BENDE ONLARIN DÜŞMANIYIM..
Tabi ki, Fuller'den beslenen kim varsa hepsinin de düşmanıyım.. Ülkemdeki hiç bir siyasi parti sempatizanı değilim (bana göre hepsi aynı) ve ülkemde en güvensiz olarak gördüğüm insanlarsa siyasetçilerdir. Oscar ödüllük roller yapıyorlar ülkemde siyasetçiler, neden hiç aday dahi gösterilmiyorlar Oscar için? Burası devasa bir ülke ve sizin hayal dünyanızdaki Hoolywood seti değil! Yerel seçimlerde anlarsınız patronu!
Korkmayın! Bu kukla sürüsü en çok sizden yani Yüce Türk Ulusu'ndan korkar.. Korkutmaya devam...
.. .
Akıl, bilim, vicdan ve sevgiyle kalın.. Ve cesaretle.. (Dünyada en sevilmeyen karakterdir korkaklar, çünkü güvenenleri yüz üstü bırakırlar. Sen, mezerı dahi olmayan on binlerce atanı yüz üstü bırakabilir misin?)
7 notes · View notes
pskolo01 · 1 year ago
Text
Bizim mahallede fakir taşlar var sizin kumsalda uzanıp gece ayazında yıldızları izlemeye benzemez müzeyyen belkide limitim bitti diye oyunu yarı yolda bırakıp gittin ama şu bir gerçek ki
Balıklar okyonus ta eylenir küçük nehirlerde nefes alamazlar unutma müzeyyen 💚🙏
4 notes · View notes
doriangray1789 · 2 years ago
Text
Ruhlarımız Göçük Altında Biz nasıl iyileşeceğiz? Apokaliptik bir filmin ortasındayız sanki; adeta küçük bir kıyameti yaşamışız ülke olarak. Ruhlarımız da fay hatları gibi kırık kırık olmuş yaralıyız, kanıyoruz, ağrıyoruz ve ağlıyoruz. Göçük altındayız… Sesimizi duyan var mı? İnsan yatağında uyuduğu için utanır mı? Sıcak olan yumuşak olan, konforlu olan ne varsa batıyor. Bu rezil konfor alanından çıkmak istiyorum. Yediğim her lokma bir mahcubiyete dönüşüyor, boğazımdan aşağıya toz toprak akıyor, aklıma enkaz altında kurtarılmayı bekleyen bebekler geliyor. İçim dışım hafriyat… Yatarken üzerime örttüğüm yorganı bir kolon gibi hissediyorum, ağır geliyor, tekmeleyip atmak istiyorum. Ev sıcak olduğu için utanıyorum, çeşmeden temiz su aktığı için utanıyorum, lambayı açınca utanıyorum. Havluya, peçeyeye, diş macununa takılıyorum. Her gün gördüğüm bu basit şeylerin şu an birileri için ne büyük ihtiyaç olduğunu bilip bir şey yapamamaktan utanıyorum. Bağrımızın ortasına bir kaya çökmüş, yüreklerimiz kara yangın altında. Kış ortasında cayır cayır yanıyoruz. Enkaz altında bir insan ne kadar dayanır? Kaç gün aç ve susuz kalabilir bir çocuk? Göçük altında kalmış kızının elini bırakmayan baba gitmiyor gözümün önünden, kızlarıma sarılmaya utanıyorum. Üstüne basılan taşlar misaliyiz, paramparçayız dağılmışız, viraneyiz. Ağır bir suçluluk altındayız, öfkeliyiz, kızgınız. Uçurumlardan aşağı inen çığa tutulmuş olsak da boğazımız düğüm düğüm olsa da toparlanmak zorundayız. Hani demişti ya bşr teyze taş olsaydım erirdim toprak oldum dayandım diye. Bu acının, yıkıntının, matemin ortasında toprak gibi olacağız dayanacağız… İyileşmek zorundayız hem de biran önce . Depremzedelerden önce iyileşmek zorundayız. “Depremden etkilenen bir yakının var mıydı” diye soruyorlar. Ne farkeder Hepsi yakınım !Birbirimize kenetleneceğiz, yardımlaşmanın, dayanışmanın, desteğin, birliğin, duygudaşlığın görkemli büyüklüğüne tutunacağız. Enkazdan kurtulan Halit Ali bebeğimiz gibi olacağız, hayata tutunacağız, acılara değil. Halit Ali paşanın gülümsemesine tutunacağız. Ders alacağız, yıkıntıları el birliği ile kaldıracağız ve yıkılan şehirleri yeniden kuracağız ama önce AHLAK - LİYAKAT VE BİLİM temelini atacağız onun üstüne kuracağız. Çünkü bunlar çökerse her şey çöker... 
12 notes · View notes