#küçük taşlar
Explore tagged Tumblr posts
Text
yaz tatilinde ben de böyle oluyorum:

8 notes
·
View notes
Text
babam bir sabah insanıydı... sabahı sevmeyi, sabahı kaçırmamayı ondan öğrenmiştim.
13 notes
·
View notes
Text
Bir hayalin gerçekleşmesi çok az insanın başına gelebilecek bir fekakettir.
Düşünürken yüzünüzü ikiye ayıran o kocaman, içten gülümsemenin yavaş yavaş solması halidir.
Her şeye sahip olduğunuzu düşünürler.
Her şeye sahip olamazsınız.
Hiç kimse her şeye sahip değildir.
Gökyüzüne bakarken kulağınıza müzik dolması hali, güneşin ışıldaması ya da yıldızların parlaması, size başarabilirsin hissi veren tatlı bir rüzgar.
Bahar gibi bir koku derin derin içinize çektiğiniz.
Hala hayal kurabiliyorken böyle hissedersiniz.
Bunun mevsimle ilgisi yoktur, o his insana fırtına izlettirir omuzların diktir, yerle gök bir olur ama sen fırtınanın dizginlerini elinde tutuyorsun önemi olmaz.
Hayal kurabilmek böyle hissettirir.
Sonra bedeller ödemeye başlarsın, bu normal diye düşünürsün hiçbir yol bir de hayallere giden yol yıldız tozları ile kaplanmamıştır ki zaten.
Fedakarlıklar gelir ardından.
Evetler ve hayırlar konuşabildiğin tek kelimeler olur.
Evetler hep kendinden daha fazla vermen gereken anlar içindir.
Bir sen üşümeye başlarsın o mevsimde, üzerine bir kazak giyer devam edersin.
Hayırlar vazgeçtiklerin içindir.
Gidemediğin yerler, göremediğin insanlar, vakit ayırmadığın küçük anlar ve küçük mutluluklar.
Ellerin ve ayakların buz keser ama sorun değil, soğuğa alıştın.
Artık gülümsemediğini fark edeceksin.
Yatmak için uzandığında kıpır kıpır bir heyecanla düşler kuramadığını, yapman gereken bir yığın işi daha boşluklara sıkıştırmaya çalıştığını fark ettiğinde yüzündeki tüm kaslar artık gülümsememeye alışmıştı.
Yetişebileceğini düşündüğün anlar olacak ama hiçvir zaman sadece seninle ilgili olmayacak.
Çünkü bu dünyada her şey ekip işidir.
Kimse tek başına mahvetmez hayatını.
Bunun için bir ordu kalabalık bazen de bir avuç insan yeter.
Mevsimlerden bahar olacak, yaz kavuracak ama sen üşümeye devam edeceksin.
Sana yolu göstereceklerini mi sandın?
O gülümsemeyi ve minnetleri saklamalıydın.
Sana sadece eğerler verecekler.
Eğer bunu istiyorsan buna raz�� gelmelisin.
Eğer bunu istiyorsan önce bunun altından kalkmalısın.
Eğer kazanmak istiyorsan en çok benim cebimi doldurmalısın.
Eğer iyi olmak istiyorsan önce bana bunu kanıtlamalısın.
Yıldızların artık o kadar parlak ve çekici olmadığını mı düşünmeye başladın?
Karanlık hala o kadar yakınında değil halbuki.
Yol gözünde büyür, sapmadığın o sapaklarda kaçırdıkların paçalarına yapışır.
İnsan bir günde kaybetmez, kaybetmek disiplin gerektirir.
Kendinden çaldığın her “biraz daha zaman”da biraz daha kaybeder.
Zaman bir uzvunla bile ödeyemeyeceğin kadar pahalıdır.
Ama sen ne kolay verdin cebinde onca yıldır birikmiş taşlar gibi.
Kenarında ağlayıp durduğun denizlerin dibi zamanla mı dolu sandın?
Hayır, anladın ama çok yol aldın.
Buraya kadar geldim sonuna gitmeliyim dediğinde kaybetme işinde en iyilerinden biri oldun.
Boş yere mi yazıyor tabelalarda köprüden önceki son çıkış diye.
Geri dönemeyeceğin yerler vardı ve sen şimdi o çizgiyi de aştın.
Başardığın şeyler yok değil, bunca kayıba kimin olmazdı ki?
Ama gökyüzüne bakıp gülümseyerek hayal kurabilir misin şimdi?
Hangisi zor?
İşte yıldızlar böyle terk eder insanı.
Baksan gökyüzü hala mavi.
505 notes
·
View notes
Text
“Bir yıl, beş yıl, on yıl değil;
beşikten mezara kadar aramalı insan,
ama ne aradığını bilmeli.
Yaklaşıp uzaklaşmalı aradığından.
Okyanus dalgaları üstünde bir küçük tekne gibi alçalıp yükselmeli.
Yalın ayak koşmalı yollarda,
ayaklarını sivri taşlar kesip kanatmalı.
Çöllerden geçmeli yolu,
yanmalı kavrulmalı.
Sonra gözün alabildiğine ak,
soğuk ülkelere düşmeli.
Buzlar kırılmalı ayaklarının altında, üstüne kar yağmalı...”
Ümit Yaşar Oğuzcan

35 notes
·
View notes
Text
Yörükler 1
Bu yörük geni inanılmaz bir şey. Bugün annemi bahçeye domates dikerken çektim, kuzenim de annesini bostanını biçerken çekmiş, küçük teyzem de bahçesinden arapsaçı, biber falan toplamış onları çekmiş. Anneanneme uğradım yine çapalıyordu bahçesini. Dayım desen emekli olunca tamamen zeytin, incir bahçesi ile üzüm bağına verdi kendini.
İyi hoş ama aşırı yayılmacılar. Anneannem bu çapalama işini yazlıkta yapıyor, komşular böyle şeylerle uğraşmadığı için onların toprağı boşa yatıyor anneannem için. Hiç değilse kışın, diyor. Komşulardan izin alıp onların bahçesine de bir şeyler diksek? Bu genin zerresini alamamış torunlar olarak hep bir ağızdan ANNEANNE SAKIN diye bağırıyoruz. Ama bu esnada bostanın salatalığını çatırdatarak yüzsüz yüzsüz yiyoruz.
Annemse, evinin önündeki bahçeden taşıp yavaş yavaş tüm site topraklarını işgal ediyor. Eve asla giremiyor. Domates, biber tamam da börülce falan doluyor kargıya. Bahçevana maaş veriliyor ama annem işin yarısını yüce gönlüyle hallediyor. Bakımsız bahçeleri temizliyor, yükünden arındırıyor, hazırlıyor, ters yüz ediyor, etmişken oraya da bir şeyler dikiyor. Böyle oyunlar vardı hani; bahçede çalışıp, altın kazanıp oraya çardaklar, döşeme taşlar, ağaçlar, güzellikler falan yapıyordun. İşte o annem. Sitede hep yeni seviye açılıyor.
Teyzem desen emekli olunca aynı şehirde bir köye yerleşti. İş makinelerini araziye soktu, kayaları kaldırttı, evini de oraya yaptı. Ne yazık ki yayılamıyor çünkü Youtuberlar köyü keşfedip komşuları oldu. Duvarları sağlam. Yayılamıyor ama bahçesinin ürünü kırk öküz doyurur. Bizlere dağıtıyor.
Küçük teyzem de İstanbul'da öğretmen. Bahçesine zeytin ağacı dikti, arapsaçı falan yetiştiriyor. Ablaaa, diyor, ben bu fideyi elmanın dibine diksem fışkırır mı? Ablası da diyor ki yooook, oradan poyraz gelir, incinmesin.
Ya... Göç, kon, şehirleş, iş hayatına gir, emekli ol; kan seni bulsun, elmanın dibine koysun, yelden alsın, yeşil yeşil fışkırtsın, incitmesin, bereket ve şifa olsun. Anladım artık başka türlü iyileşmezler, iyi de gelmezler, hepppsi aman iyi olsun.


25 notes
·
View notes
Text
öyle iyisin ki bu sabah
hiç üşümüyorum
taş yağsa şaşmam şimdi
sen gözlerini yumunca
halbuki
özlerdim önceleri
orkideler gelsin bir kere de
alev alev leylekler
bir çok çocuk
in
cin
peri
annem gelsin ekseriyetle
sen gözlerini yumunca
kapıda kaldın
girsene
seni tanıyorum yabancı
anımsıyorum
gelmezdi elimden insan içine çıkarmak seni
sürekli ölürdün hep aynı biçimde,tesadüf bu
sürekli siyah
sürekli melanet
daha da siyahlaşırdın ısırdıkça
bense,
içime peygamberler yağar
ağlardım
sen gözlerini yumunca
....
bu dünya sürgününde yanar ışıklar loş loş
hiç düşündün mü,aslı nedir bu korkumuzun
kalamadım bir yerde dirlikle uzun uzun
gönlümün tahtındasın,hep miskinsin,hep sarhoş
*******
yok asla damlaca meylim,sultanlığa,şeyhliğe
morarmış kâbuslardan uyanırım her gece
düşerim karanlığın gözlerinden gizlice
benim annesizliğimdir çöllerden yağan göğe
*******
hiçlik'eyim ,her şeyim;her şeyliğim sobe'dir
tesellimdir acılar cennete giden yolda
sağda polis kordonu,mezarlık durur solda
yarından sonra doğan her kadın körebedir...
...........
gözümden akmıyormuş,olsun,sel ne derse desin
bu biçâre-i fakîre güzel ne derse desin
************
uçkun bir söz bekliyorum mihnet-i sevgiliden
elverir,tek bir bakış bana dil ne derse desin
************
başımın etini yiyor akbabalar iştahla
ben mütevekkil bir kulum,ecel ne derse desin
*************
tımar edildim tepeden tırnağa acılarla
yaslıyayım başım göğsüne,el ne derse desin
***********
nâzân durur sevgili ellerim kımıldadıkça
bülbülün cevrinden muzdarip gül ne derse desin
***********
Deniz bilir,bütün bunlar imtihandır kâfî'ye
kifâyet etmiş olsun tek,delil ne derse desin
........
payla kendini kolayca nefes
paylaş duldada avlu olsun
fazla su yakan bir yaz
soğutur her çocuğu çikolatadan
ne de olsa şeker yaşa bakmaz
***********
kalkar günler aşağı,sis yukarı
cenaze kiminse kalksın ayağa
siz kimsiniz
buralı değil cüretiniz
vergiye tabidir enfarktüs burada
ben anlamam
inme inerse
yahut delirirseniz
siz bilirsiniz
*************
pak ev,gıcır gıcır
üzüntüler eski
dil ucu
avro,dolar ucu ucuna
tuttunsa iş,sahur da tut
tutturma tutmam şimdi
neyse ne
evir çevir akını yüzünün
otur kendi avucuna
**************
-falan oldum işte-
lâle bahçesi
öldürür adamı türkçesi
.........
yükü kalkmıştır benden damlası deryaların
mâtemini tutarım kaybolan hülyaların
mührü vurulmuş ömrüm delinin delalıdır
tâbiri mümkün değil et yiyen rüyaların
kaç gün var yıldızların sağılmamış sütleri
yosununu yiyorum kaç gün var kayaların
uygarlık savaş verir,hiç tükenmez savaşlar
sütunlarını öper asırlar mayaların
kadınlar sövüşürler,salyalı ağızları
kara toprak altında perdesi hayâların
Deniz niçin naz eder,üzgünken kâfî böyle
sanırım bir sevdaya çakılmış ayalarım
...
ne rengine benzer bir renk
ne de tadına bir tat
taze ölü kokusudur
gelir ardımsıra
bir ıslık gibi hayat
........
sular kenarımdan geçiiyor,yok gibi
bir bekleyenim yok
çınarlı limanlardaşakaklarıma saplanıyor sesin ok gibi
öldüğüm günlerden biri
aylardan hicrî şevval
sana bağışladığım kanatlarla yaklaş bana
gülümsemekten vazgeçme Kızıl
uzun uzun yollardan geldim,dur gitme
hatıran var sigara izmaritlerinden bir fasıl
yavaşy
avaş öğreniyorum,keder nedir asıl
bana gözlerinin siyahından gönder
dur gitme
erkek adımı
dişi dudaklarına kazıyacağım
ağutoaböcekleri geçiyor mevsimden hantal
hantal beni bbbelaya bırakmadur gitme meral
seni sevdiğimi anlıyorum giderek
taşlar konuşuyor fundalar,koruluklar
ağzımda sakızı avrupa havasının
atlı polisler geliyor kaçın, kaçın
sen dudağıma uğrarsan bitecek bu kâbus
kimbilir ne kadar sürer bu incili masal
temiz bir yer biliyorum
ordan devam edelim yolumuza dilersen
bu sevda bitmemeli Meral
ben seninle ölmediğime pişmanım
senin ölmemen için ölmek
küçük bir kız çocuğunun yanılsamasıdır yaşamda
oyuncakların ne hükmü varsa yoksa
yeri deşer dururuz aynalarda kaybettiğimiz acıları bulmak için
ne ki, kaybolmuştur anlam
üstümüzde kaşmir şal
bu kez de beşleremedın ağlamayı
bırak öylece kalsın Kızıl
..........
duydum çağırmışsın beni
gel dersin de gelmez miyim
yolumun üstü dağ başı
de dersin de delmez miyim
yay eyle keman kaşını
eğme kimseye başını
akıp duran göz yaşını
sil dersin de silmezmiyim
derdin ne sordum şaki'ye
atılırsın zay'dan zay'a
ay'ı ortadan ikiye
böl dersin de bölmez miyim
karışmam yoğurda,süte
hasretin burnumda tüte
bir canım var hiçten hiç'e
öl dersin de ölmez miyim
.....
Kızıl-Deniz Bozan

#aşk#bahar#edebiyat#şiir#kitap#şiir sokakta#gece#1duygusalhikayem#books#editorial design#flowers#hasret#papatya#vintage#playlist#spotify#türkiye#mutsuzluk#yalnızlık#postlarım#blog yazısı#anlamlı yazılar#edebi sözler#yazılarım#keşfedilmemiş#Spotify#aşka dair#kendi kalbine yazar#özlü sözler#siyah kadar yalniz
11 notes
·
View notes
Note
gündemi takip eden biri değilim. belli ki dilan polat konusunda bilgin var. bu kadın neden konuşuluyor özetleyebilir misin?
dilan polat, altın tozu ile kahve içen, günde 750 bin lira harcadığını söyleyen, kocasının parası için yapmadığı dansı, etmediği iğrençliği bırakmayıp bunu sosyal medyada bir bir yayınlayan, saian’ın da bahsetmiş olduğu “kocasının bir tanesi, görgüsüzlük gani, tamam paran çok da bilezikler sana bol gibi yani” dediği görgüsüzün teki. kocası engin polat da bunun öteki rengi. seçimlerden önce iktidara muhalefetliği ile bilinen muhammed yakut’un; “dilan polat ve engin polat ne iş yapıyor biliyor musunuz? bir kadın iki senede 10 tane ferrari, 10 tane jeep, villalar, dubai’de kafasında taşlar, dolarlar. kokain var, bahis var, akmerkezde mail order işi var. bu millet evine götürecek ekmek bulamıyor." açıklamalarından sonra engin polat da aynı zamanlara denk, dilan polat’a uçak vs. hediye edince, halk servetlerinin araştırılmasını istedi. başlarda yurt dışı ihracat, ithalat işlerinden dolayı, sevgili ülkemizin parasının değersizliği de eklenince, böyle bir servet elde edilebilir diye düşünüp, hakkındaki iddiaları tüm samimiyetimle gereksiz buluyordum. tâ ki dilan polat’ın “devletini, vatanını seven, ülkesine aşık insanlarız biz. ülkeye döviz sokan insanlarız biz. herkes denetleniyor siz rahat olun. sen benim devletimi bu şekilde küçük düşüremezsin. kurban olduğum devlet.” açıklamalarına denk gelinceye kadar. daha önce de belirtmiş olduğum gibi, biri, hakkındaki birtakım iddiaları, ezan dinmez, bayrak inmez, vatan bölünmez, biz bu ülke için canımızı vermeye hazırız, devletimize bağlıyız gibi argümanlarla cevaplıyorsa, iddialar doğrudur. bu kural hiç şaşmaz. zaten vergi kaçırdıkları, kara para akladıkları vs, iddiaları kanıtlandı gibi. geriye sadece uyuşturucu ve yasadışı bahis işleri kaldı. gerçi bunlar iktidarı yaladıkları için, şu iddialardan sadece “bir mafyanın iddiasını kaale almayız” açıklaması yaparak dahi kurtulabileceklerini bildiğimden, tereyağından kıl çeker gibi sıyrılacaklarını düşün��yorum bu işin içinden. nedense şu lümpenleri gördükçe aklıma hep canım yılmaz güney’imin “onlar bir tavuk çalanı aşağılayarak hırsız diye suçlarken, bir kalem oyunu ile milyonlar yutanı ‘beyefendi’ diye selamlar” sözü gelir, hep aynı hikâye, geçelim bunları.
23 notes
·
View notes
Text

Kalbimizdeki Putlar
Hepimiz hayatın içinde küçük ya da büyük zincirler taşırız. Bazen bunu fark ederiz, bazen de farkına bile varmadan o zincirlere sıkı sıkıya bağlanırız. Ama her zincirin bir başlangıcı vardır: Kalbimizdeki putlar.
Put deyince aklımıza taşlar, heykeller, eski çağların hikâyeleri gelir. Ama modern zamanların putları görünmezdir; kimisi bir insan, kimisi para, kimisi makam, kimisi sosyal medya beğenileri şeklinde karşımıza çıkar. Bizim fark etmediğimiz ama ruhumuza ağırlık yapan bu putlar, kalbimizin özgürlüğüne engel olur. Peki, bu putları nasıl parçalayacağız?
Putların Çıkışı: Beklentiler ve Bağımlılıklar
Rabbimizden başka birinden ummak, boynumuza taktığımız ilk zincir olur. Bir insandan sürekli sevgi, ilgi ya da onay beklediğimizde, ona teslim oluruz. Bu kişi bir dost, bir sevgili, bir patron ya da sadece bir tanıdık olabilir. Ama unuttuğumuz bir şey var: İnsan, kendinden fazlasını veremez. İnsan fanidir, sınırlıdır ve hatalar yapar.
Sürekli dış dünyadan bir şey beklemek, bizi kırılgan ve çaresiz bir hale getirir. Çünkü biz, beklentilerimizle putlarımızı besleriz. Sevmediğimiz bir işte kalmamızın sebebi “ne derler” korkusudur. Hayır diyemediğimiz insanlar, aslında kalbimizin tahtına oturttuğumuz putlardır. Oysa unutmayalım ki, özgürlüğümüzü başkalarının ellerine teslim ettiğimiz sürece asla hür olamayız.
Şahsiyet: Hürriyetin Anahtarı
Gerçek hürriyet, insanın şahsiyetinden gelir. Şahsiyetli bir insan, içindeki putları fark eden ve onları kıran insandır. İtibarını dışarıdan beklemez, değerini insanların sözlerinde ya da bakışlarında aramaz. Onun için asıl önemli olan, Allah’ın rızasıdır. Çünkü bilir ki, Rabbinden başka kimse ona gerçek bir değer biçemez.
Şahsiyet sahibi olmak, insanın kendi sınırlarını belirlemesiyle başlar. Kimseyi kendisinden üstün görmeden, ama kimseyi de küçümsemeden yürümek demektir. Onurunu koruyan bir insan, elindeki baltayla önce kendi nefsindeki putları parçalar.
Hürriyet Yolunda İlk Adım
Kalbindeki putları parçalamak cesaret ister. Bu, herkesin başarabileceği bir şey değildir. Ama unutmayın, bu cesareti bulmak için önce kendimize dönmemiz gerekiyor. Kendimize şu soruları sormalıyız:
• Kime ya da neye bağımlıyım?
• Neden başkalarının onayına bu kadar ihtiyaç duyuyorum?
• Rabbimin bana verdiği değeri fark ediyor muyum?
Bu sorulara dürüstçe cevap verdiğinizde, hürriyet yolunda ilk adımı atmış olursunuz. Çünkü gerçek hürriyet, yalnızca Allah’a kulluk etmekle mümkündür. Rabbinden başka kimseye bel bağlamayan insan, ne para kaybetmekten korkar ne de insanların eleştirilerinden etkilenir.
Son Söz
Kalbindeki putları elindeki baltayla parçalamadan, hürriyetin tadına varamazsın. Rabbinden başkasından umma. Umma ki boynuna zincir geçirmesinler. Unutma, itibarını veya kıymetini belirleyen yegâne şey şahsiyetindir. Şahsiyetli insan, yalnızca Rabbine dayanır ve yalnızca ona kulluk eder. İşte gerçek özgürlük budur.
Şimdi kendine bir soru sor: Kalbindeki putlara ne zaman meydan okuyacaksın?
Yasin Taha Keskin
3 notes
·
View notes
Text
Bir sonbahar akşamı gibi çöker içime, Sessizliğin kadife rengi, Rüzgârın anlattığı eski masallar gibi, Dudaklarımda asılı kalır söylenmemiş sözler.
Zamanın incecik ipinde yürürüm, Her adımda biraz daha eksilerek, Gölgelere sığınan çocuk gibi, Yıldızlara fısıldarım derin sırlarımı.
Biliyor musun, yüreğimde gizli bir bahçe var, Kimselerin bilmediği, kimselerin görmediği, Çiçekleri suskun, rüzgârı kırgın, Ve orada, belki bir gün, sen varsın.
Yoluma çıkan taşlar, acının tanıkları, Ve gidenlerin adımları iz bırakır kalbimde, Ama yine de umutla dolan bir köşe var içimde, Küçük, naif bir ışık, asla sönmeyen.
4 notes
·
View notes
Text



Kitap Günlükleri 3
1. Küçük Yuvarlak Taşlar (84 sayfa)
2. Bu Hikâye Senden Uzun Osman (129 sayfa)
3. Göçüp Gidenler Koleksiyoncusu (168 sayfa)
15 notes
·
View notes
Text
gerçi, kafamı vurdum duvarlara yeisle; gerçi, benden kaçtığın zaman yanlış bir hisle, 'niçin anlaşılmadım?'diye çok inledimdi. şimdi kalbim rahattır, şimdi başım serindir... kalbim ki senin en son sığınacak yerindir ve tekrar geleceğin günü bekliyor şimdi... çünkü insanlar yarın isteyince etini, aradığın lekesiz kardeş muhabbetini, yalnız benim serseri kalbimde bulacaksın... maskesi çabuk düşer temiz olmayanların; nihayet içyüzünü görerek insanların, göğsüme küçük bir kuş gibi sokulacaksın... ben ki her şeye dudak büken bir derbederim, ne kimseye yâr olur, ne bahtiyar ederim fakat sana her zaman hürmetle tapacağım... taşlar bile sarsılır duyduklarımı yazsam. ah kardeşim!.. ben seni hiçbir şey yapamazsam, ebedî yapacağım!.. ebedî yapacağım!..



12 notes
·
View notes
Text
🕊 Bir martıyım ben... ༊*·˚ೄྀ࿐ ˊˎ-
Buraya yazdığım şeyleri kimse okumayacak biliyorum. Fakat burası benim dijital günlüğüm artık. Hissettiklerimi ama söyleyemediklerimi buraya yazacağım. İnsan hep içine attıklarından hasta olurmuş diyor annem. Ne varsa dökeceksin, saklamayacaksın, esirgemeyeceksin dünyadan... Bunlar bazen üzüntülerim, bazen hayallerim oluyor. Dünyayla paylaşmak istediğim öyle çok şey var ki... Hep bu öğrenme isteğimden. Ne varsa öğrenmek istiyorum. Hayata dair, sevgiye dair ve yaşamaya dair. Cahillik mutluluktur demiş ya filozof. Yanıldığı anlardan birinde söylemiş olsa gerek. Bilmemek mutluluk değildir. Her şeyden kendine pay çıkarır insan. Her yaşantısı bir şeyler katar ona. Bir kitap okursun, bir film izlersin ya da bir insan gelir yanına... Hayatın birden değişiverir. Değişim korkutur ama insanı. Farklı şeylerden hep kaçmamış mıyızdır? Bilinmezliğin getirebileceği muhtemel kötülükler huzursuz eder bizi. İyiyi düşünmeyi pek sevmeyiz çünkü. Bilmek... Bir şeyler gerçekten bilmek. Bu dünyadaki en değerli şeylerden biridir. Sadece kitaplardan okuyarak bilmez insan. Yaşaması, görmesi gerekir.
Hayaller kurup duruyoruz. Planlar yapıyoruz. En güzel halimizle, o şirin evlerde oturacağız bir gün. Bahçesi kocaman, içi sıcacık insanlarla dolu. Elde etmek istediğimiz bu hayat için ne kadar fedakarlık yapabiliriz peki? Yağmurda ıslanmaya hazır mıyız? Yolda karşımıza çıkacak zorluklar yıldırır mı bizi? Yoksa her sıkıştığımızda canımızı acıtan şarkılar mı dinleyeceğiz? Hayaller kurup durur insan. Gerçeklerden kaçmak için. Peki o gerçekler götürmeyecek mi bizi düşlediğimiz yerlere? Bazen en içinden çıkılmaz anlarda her şeyi bırakıp gitmek istediği oluyor insanın. Fakat ne kadar uzağa giderse gitsin kendinden kaçamaz insan. Ruhunu beslemiş insanlar böyle anlarda yaratıcısına sığınır. Ona inandığı sürece ve çok çabaladığı sürece her şeyin yoluna gireceğine olan inancı tamdır. En süslü sözlerin bile etki etmediği böyle karanlık anlarda ağlayınca her şeyin geçeceğini sandığımız çocuk halimize döneriz. Kendimizi üzdükten sonra acının geçip gideceğini düşünürüz. Fakat o hep bizimledir. Tıpkı küçükken takılıp düştüğümüz taşlar gibi. Bize bir şeyler öğretmiştir ve hayatımızdan öyle hızlıca çekip gitmek istemez. Diğer taşlarımızın yanına koyarız onu. Hayaller kurup dururken takılıp düştüğümüz diğerlerinin yanına.
Hayat pek çok inişler ve çıkışlarla dolu ve rotamızın hangi yöne saptığı, bu anları nasıl yönettiğimize bağlı. Çoğunlukla tatsız ama bazen güzel şeyler geliyor insanın başına hayatında. Çocukken başka tabii. O zamanlar bizim için her şey güzel. En küçük şeylerden bile mutlu olmayı bildiğimiz zamanlar. Dünya, ne çok uğraşıyor bizimle, şu yetimizi kaybedelim diye. Öyle ki en küçük şeylerden bile mutsuz oluyoruz büyüyünce. Adına büyümek diyorlar. Ruhumuz aksine küçülüyor aslında. Küçükken sahip olduğumuz mutluluğu kaybeder ve olgunlaşırız zamanla. Buna da büyümek derler. Sahip olduğu o büyük hayalleri bile unutur insan. Belki dünyanın en ünlü ressamı olmak istemiştir ya da astronot olup uzaya çıkmak Bunların ne olduğundan habersiz, sadece istemiştir o küçücük kalbiyle.
Yorgun kalbim ve karmakarışık zihnimden akan düşüncelerle dolu yazımı, yıllar önce izlemiş olduğum bir dizinin çok anlamlı bir sahnesini ile bitireceğim. Bir hayalinin olması ve onu gerçekten hissetmekle ilgili, bir martı olmakla ilgili aslında hayat. Her anını dolu dolu geçirmeli insan. En önemlisi de kaderini ve kendini gerçekleştirmek için çok çalışmalı. Hayat, hayallerini gerçekleştirsin diye verilmiş insana. Bir köşeden film gibi izlesin diye değil. Başkası değil, o yaşasın diye...
"Kaderine katlanmasını bil ve inançlı ol. İnanıyorum ben ve acı çekmiyorum şimdi. Bir görevim, bir amacım olduğunu bildikçe, hayattan korkmuyorum artık."
#dijitalgünlük#blog#yazılarım#meleklerkorusun#martı#hayaller#hayata dair#hayat#günlük#hayal kurmak#hayal
2 notes
·
View notes
Text
Küçük bir yazı dizisi hazırlıyorum..
Biraz zaman alacak başladığım zaman anladım; on yıllarca Türkiye, bölgesindeki komşu ülkeler ve dünyadaki olayların özellikle bizi nasıl etkilediğini irdeliyorum. Bilgim vardı ama arşivim, belgelerim yoktu, şimdi onları topluyorum..
Butün bu yıllarıı anımsadıkça satranç tahtasındaki bütün taşlar yerine oturuyor. Okuyabilene aşk olsun diye bir ön bilgi vereyim, ama okuyunuz lütfen. Ben mühendisim, bilim adamı olmanın kıyısından döndüm; Türkiye'mizi kuşatan Fuller'in tarikatları ve cemaatleri yüzünden. Ama bir gün olmak istediğim için değil bilimsel bir kafaya sahip olduğum için bilim insanı olacağım... Özetle bu yazı dizisinde kaynaklarım hep kaynakçalarımda olacak.
Başlık olarak şunu düşündüm; "Fuller'in BOP eşbaşkanı ve CHP yönetimindeki erleri.."
Nasıl?
Tabi ki Fuller'in ilk okul mezunu maşası fetöşe de yer vereceğim.. Tabloya geniş açıdan bakma yeteneğinizi geliştirin; LGBT diye büyüttükleri kesimin en çok reklamını yandaş medya yapıyordu! Güneşli bir günde yağmur yağsa çıkan gökkuşağını LGBT'li diye atmosferi suçlayacak İ.Melik Köçek (pardon Gökçek) hatırlamaz mı bu güne kadar ilk ve tek LGBT bayrağı hangi parti toplantısında açılmış?
Ey Milletim,
("Bu ülkede savaş çıksa başka ülkeye giderim" diyen vatandaşlık verilmiş çakmalar ve "Suriyelileri gönderirsen Allah bizi yakar" diyen dotmatrix yazıcıdan çıkan her sigorta poliçesine tapanlar hariç. Afgan, Pakistanlı, Afrikalı vs benim kardeşim olmayan -kimin kardeşiyse artk!- onlar da hariç.. Milletten kastım bunlar değil..)
Evet, sana sesleniyorum, bu ülkenin patronu olan sana, ulusuma sesleniyorum. 100 yılda unuttun mu bu işgalci ülkeleri de şimdi Fuller'in kuklalarının peşinden gidiyorsun? Akıl ve bilim diyen yüz yılın liderini bırakıp müslüman bile olmayan bu güruhu nasıl yüceltirsiniz?
Ne çabuk unuttunuz Said-i Nursi denen akıl hastasını? Adam, Allah ile konuştuğunu idda ediyordu! Müslümansan sana soruyorum; "Hangi peygamber Allah ile konuşabilmiştir?" YOK! Her zaman melekleri vasıtasıyla emirlerini göndermiştir.
Said-i Nursi denen ruh hastası üzerinde Atatürk'ü yıpratmaya çalışan dangalaklar; siz de eşşek gibi biliyorsunuz ruh hastası olduğunu ve zamanın padişahına (daha Atatürk, Atatürk olmamışken) Said-i Nursi denen delinin ettği hakaretlerden dolayı ve bölücülük yaptığından dolayı padişahın emriyle hapse atıldını nasıl inkar edebilirsiniz? Padişah emriyle atıldığı hapiste soba ile konuşan kimdi? Evet, yanlış okumadınız "soba"!
Said-i Nursi denen deli ve müritleri Osmanlı düşmanıydı, bugün ise Türkiye Cumhuriyeti düşmanıdır, BENDE ONLARIN DÜŞMANIYIM..
Tabi ki, Fuller'den beslenen kim varsa hepsinin de düşmanıyım.. Ülkemdeki hiç bir siyasi parti sempatizanı değilim (bana göre hepsi aynı) ve ülkemde en güvensiz olarak gördüğüm insanlarsa siyasetçilerdir. Oscar ödüllük roller yapıyorlar ülkemde siyasetçiler, neden hiç aday dahi gösterilmiyorlar Oscar için? Burası devasa bir ülke ve sizin hayal dünyanızdaki Hoolywood seti değil! Yerel seçimlerde anlarsınız patronu!
Korkmayın! Bu kukla sürüsü en çok sizden yani Yüce Türk Ulusu'ndan korkar.. Korkutmaya devam...
.. .
Akıl, bilim, vicdan ve sevgiyle kalın.. Ve cesaretle.. (Dünyada en sevilmeyen karakterdir korkaklar, çünkü güvenenleri yüz üstü bırakırlar. Sen, mezerı dahi olmayan on binlerce atanı yüz üstü bırakabilir misin?)
7 notes
·
View notes
Text
Bizim mahallede fakir taşlar var sizin kumsalda uzanıp gece ayazında yıldızları izlemeye benzemez müzeyyen belkide limitim bitti diye oyunu yarı yolda bırakıp gittin ama şu bir gerçek ki
Balıklar okyonus ta eylenir küçük nehirlerde nefes alamazlar unutma müzeyyen 💚🙏
4 notes
·
View notes
Text
aramak. ömür boyunca aramak. yalnız seni aramak. paslı teneke kutularda, küf kokan dolaplarda, çerçevelerde, tenhalarda, ağaç diplerinde, sonra vapurlarda, trenlerde hep seni aramak. belki bu şehirde değilsin. ne çıkar? seni arıyorum ya. belki de aynı sokakta evlerimiz, sabahları beni görüyorsun işime giderken. sonra akşamı bekliyorsun, alacakaranlığı. beni bekliyorsun ya da bir başkasını, bir başkasını..
hiç gel demeyeceğim sana. aramak neredeyse ben oradayım. ayaklarım ne güne duruyor? yok yok birden karşıma çıkma. kaç saklan seni aramak istiyorum. git bu şehirden haydi git. dağlara çık, o uzak dağlara. rüzgarların krallığında hüküm sür. baktın ki oraya da geldim, yine kaç. başını al açıl denizlere. gemilerin en güzeli, en büyüğü dilediğin limana götürmeli seni, dilediğin yerde demir atmalı. ben küçük bir balıkçı kayığı ile peşinden gelsem yeter. seni arıyorum ya.
bir yıl, beş yıl, on yıl değil; beşikten mezara kadar aramalı insan, ama ne aradığını bilmeli. yaklaşıp uzaklaşmalı aradığından. okyanus dalgaları üstünde bir küçük tekne gibi alçalıp yükselmeli. yalınayak koşmalı yollarda, ayaklarını sivri taşlar kesip kanatmalı. çöllerden geçmeli yolu, yanmalı kavrulmalı. sonra gözün alabildiğine ak, soğuk ülkelere düşmeli. buzlar kırılmalı ayaklarının altında, üstüne kar yağmalı.
bir gün bulacaksam bile parça parça bulmalıyım seni. ayaklarını afrika'dan getirip bir kağıt üzerine yapıştırmalıyım. saçların sibirya'da olmalı dudakların çin'de. gözlerin hindistan'da bir mabudun gözleri olmalı. ellerin italya'da bir heykelin elleri. bulursam seni parça parça bulmalıyım. yine de bir yerin eksik olmalı. yeniden yollara düşmeliyim, onu aramalıyım.
ve tam seni tamamladığım anda ölmeliyim.
6 notes
·
View notes
Text
Aramak... Ömür boyunca aramak... Yalnız seni aramak... Paslı teneke kutularda, küf kokan dolaplarda, çerçevelerde, tenhalarda, ağaç diplerinde, sonra vapurlarda, trenlerde hep seni aramak. Belki bu şehirde değilsin. Ne çıkar? Seni arıyorum ya. Belki de aynı sokakta evlerimiz, sabahları beni görüyorsun işime giderken. Sonra akşamı bekliyorsun, alacakaranlığı... Beni bekliyorsun ya da bir başkasını, bir başkasını...
Hiç gel demeyeceğim sana. Aramak neredeyse ben oradayım. Ayaklarım ne güne duruyor? Yok yok birden karşıma çıkma. Kaç,saklan. Seni aramak istiyorum.
Git bu şehirden haydi git. Dağlara çık, o uzak dağlara. Rüzgârların krallığında hüküm sür. Baktın ki oraya geldim, yine kaç. Başını al, açıl denizlere. Gemilerin en güzeli, en büyüğü dilediğin limana götürmeli seni, dilediğin yerde demir atmalı. Ben küçük bir balıkçı kayığı ile peşinden gelsem yeter. Seni arıyorum ya!
Bir yıl, beş yıl, on yıl değil; beşikten mezara kadar aramalı insan, ama ne aradığını bilmeli. Yaklaşıp uzaklaşmalı aradığından. Okyanus dalgaları üstünde bir küçük tekne gibi alçalıp yükselmeli. Yalınayak koşmalı yollarda, ayaklarını sivri taşlar kesip kanatmalı. Çöllerden geçmeli yolu, yanmalı kavrulmalı. Sonra gözün alabildiğine ak, soğuk ülkelere düşmeli. Buzlar kırılmalı ayaklarının altında, üstüne kar yağmalı.
Bir gün bulacaksam bile parça parça bulmalıyım seni. Ayaklarını Afrika'dan getirip bir kağıt üzerine yapıştırmalıyım, saçların Sibirya'da olmalı, dudakların Çin'de. Gözlerin Hindistan'da bir mabudun gözleri olmalı, ellerin İtalya'da bir heykelin elleri. Bulsam da seni parça parça bulmalıyım.
Yine de bir yerin eksik kalmalı.
Yeniden yollara düşmeliyim, onu aramalıyım.
Ve tam seni tamamladığım anda ölmeliyim...
Ümit Yaşar Oğuzcan..
2 notes
·
View notes