#köy ekonomisi
Explore tagged Tumblr posts
Text
Huaxi Köyü: Dünyanın En Zengin Köyü
Huaxi Köyü, Çin’in Jiangsu eyaletinde, “dünyanın en zengin köyü” olarak tanınan benzersiz bir yerleşim alanıdır. 1961 yılında tarım köyü olarak kurulan bu yer, zamanla olağanüstü bir ekonomik büyüme göstererek, Çin’in en zengin topluluklarından biri haline gelmiştir. Peki, Huaxi Köyü’nü bu kadar özel kılan unsurlar nelerdir? Ekonomik Dönüşüm Huaxi Köyü’nün hikayesi, 1950’lerin başında köy…
#Çin#dünyanın en zengin köyü#ekonomik dönüşüm#Huaxi Köyü#Jiangsu#köy ekonomisi#kapalı toplum yapısı#lüks yaşam#Sanayi#sosyal kurallar#turistik cazibe#Wu Renbao
0 notes
Video
youtube
Balzac Köylüler Tek Parça #Sesli Kitap #sesliroman #edebiyat #kitapdinle...
#Balzac #Köylüler #seslikitap #roman #romanözeti Honoré de Balzac’ın klasik eserlerinden Köylüler, toplumsal çatışmaları ve insan doğasının en derin yönlerini gözler önüne seren etkileyici bir romandır. Bu podcast’te, Balzac’ın eşsiz anlatımıyla Köylüler romanını sesli kitap olarak dinleyebilirsiniz. 📖 Köylüler Hakkında: ✅ Fransız toplumunun köy yaşamı üzerine gerçekçi bir bakış ✅ Zengin ve fakir arasındaki mücadele ✅ İnsan hırsı, açgözlülük ve güç savaşları ✅ Kırsal kesimin sosyal yapısı ve sınıf çatışmaları 🎧 Tamamen ücretsiz bir şekilde dinleyin, arkanıza yaslanın ve Balzac’ın dünyasına adım atın! 📌 Daha fazla klasik eser için abone olmayı ve bildirimleri açmayı unutmayın! 🔔 200 Anahtar Kelime (Virgüllerle Ayrılmış): Balzac,Köylüler,sesli kitap,podcast,kitap dinle,edebiyat,Fransız edebiyatı,klasik romanlar,audiobook,roman,Honoré de Balzac,toplumsal roman,kırsal yaşam,sınıf çatışması,köy hayatı,zengin ve fakir,mülkiyet mücadelesi,insan doğası,güç savaşı,toplumsal yapı,realizm,19. yüzyıl edebiyatı,kitap önerileri,tarihsel roman,Fransız devrimi,sosyal adalet,kapitalizm,feodalizm,köylü sınıfı,serfler,toprak sahipleri,kırsal burjuvazi,açgözlülük,hırs,ahlak,iktidar mücadelesi,toprak reformu,Fransa tarihi,kitap özeti,kitap yorumları,kitap analizleri,kitap tavsiyesi,edebiyat podcast,roman analizleri,toplumsal eleştiri,kitap severler,klasik eserler,tarihi romanlar,audiobook dinle,edebiyat incelemeleri,realist edebiyat,edebiyat klasikleri,modern romanların kökeni,edebiyat tarihi,romantik realizm,Fransız köylüleri,kitap kulübü,roman kahramanları,edebi çözümleme,okuma listesi,ücretsiz sesli kitap,kitap dünyası,sesli kitap dinle,audiobook önerileri,19. yüzyıl Avrupa edebiyatı,Fransız realist yazarlar,kitap seslendirme,roman dünyası,toprak kavgaları,köy ekonomisi,burjuvazi,köylü isyanları,serf sistemi,edebiyat eleştirisi,kitap incelemesi,Fransız yazarlar,edebi akımlar,toplumsal analiz,edebiyat sohbetleri,kitap kültürü,toplumsal yapı analizi,insan doğası ve hırs,kitap okuma alışkanlığı,audiobook serileri,Avrupa romanları,kitap arşivi,19. yüzyıl Fransa’sı,toplum yapısı ve dönüşüm,edebiyat severler için öneriler,ücretsiz edebiyat kaynakları,Fransa’nın köylü hareketleri,kırsal kesim ve sanayileşme,yoksulluk ve sosyal eşitsizlik,edebi anlatım teknikleri,kırsal dramlar,kitap seslendirme projeleri,edebi karakter analizi,edebiyatın toplumsal işlevi,roman seslendirme,Fransız köy hikayeleri,toprak sahipleri ve köylüler,köylülerin yaşam mücadelesi,çiftçi hayatı,köy hayatının gerçekleri,sanat ve edebiyat,köylülerin tarihsel gelişimi,roman sesli kitap,kitap dünyası podcast,klasik eserler podcast,sesli roman dinle,Fransa edebiyatı,edebiyat tarihi podcast,kitap sohbetleri,audiobook klasikleri,toplum eleştirisi romanları,kitap dünyası önerileri,edebiyat severler için kitaplar,köy toplumları,kitap seslendirme listesi,audiobook projeleri,köy romanları,sınıf mücadelesi edebiyatı,köy edebiyatı,Fransa tarihi ve toplum,sesli roman podcast,okuma tutkusu,audiobook serileri ve önerileri,Fransız edebiyat klasikleri,ücretsiz kitap dinle,kitap tavsiyeleri ve yorumları,sesli kitap uygulamaları,kitap okuma deneyimi,toplum ve sınıflar,sosyoloji ve roman,köyde yaşam,edebi anlatım ve karakterler. balzac,köylüler,roman,edebiyat,roman özeti,uzun roman özeti,Köylüler (Honore de Balzac) Fiyatı,Yorumları,Satın Al,KÖYLÜLER Honoré de BALZAC,Köylüler : Honore de Balzac,Zaven Biberyan,Honore De Balzac Kitabı ve Fiyatı - Köylüler,Köylüler - Honore de Balzac,Balzac köylüler ne anlatıyor?,Balzac ne anlatıyor?,Honoré de Balzac Hakkında - Doğan Kitap,Balzac Köylüler kaç sayfa?,Balzac neden öldü?,Balzac Vadideki Zambak ne anlatıyor?
0 notes
Text

🗣️ Kayırmacı Yönetim Anlayışı Devlet Yıktırır
104 yıl önce biz Anadolu ve Türk ulusunun kaderini değiştirmek için Samsun'a neden çıktık?
Tarihi her zaman kazananlar yazmıştır.
Kötüler de iyiler gibi kazanabilir ve tarih yazarlar.
Napolyon Bonapart’a göre: “Tarih, üzerinde anlaşmaya varılan bir masaldan başka nedir ki?” Gerçekten de yeryüzünde devletlerin resmi tarihi, kendi halklarına coşku verecek biçimde yanlıdır ve o eksende tarih okuması yapmak, tarihin öğretebileceği önemli dersleri kaçırmamıza sebep olur.
Mustafa Kemal'i Samsun’a yönelten sürecin arka planına bakmak gerekir.
Çünkü o arka plan, nesnel gerçekler olarak gözümüzün önünde kavranmayı ve aynı hatalara yeniden düşmememiz için bize yol göstermeyi bekliyor.
Bu amaçla Osmanlı İmparatorluğu'nun neden başarısız olup işgale uğradığı ve çöktüğünün nedenlerini anlamlı ve yansız bir bakış açısıyla irdelemek gerekir.
Osmanlı İmparatorluğu, tarihteki en uzun ömürlü imparatorluklardan biridir.
Devrinin emperyalist devleti demekte mümkündür.
Yok olma sebebi de budur. Karşı emperyalizm tarafından yutulmak istendi.
Türkiye Cumhuriyeti emperyalist bir devlet olmayı bu sebeple tercih etmedi.
Bugün ki emperyalist devletlerin yok olma sebepleri de aynı olacaktır.
Osmanlı imparatorluğu zamanla saç örgüsü gibi birbirine dolanan iç ve dış etkenlerin birleşimiyle çöküşe sürüklendi.
Bu çöküşün en önemli nedenlerinden biri, 17. ve 18. yüzyıllarda yaşanan önemli askeri yenilgilerdir.
Viyana Kuşatması ve Rus-Osmanlı Savaşları gibi büyük savaşlardaki mağlubiyetler, imparatorluğun askeri gücünü zayıflamaya yönelik bilinçli bir niyetin oyuncunun bir parçasıdır.
Savaş ve borç. Emperyalizmin en önemli iki silahıdır.
Osmanlı imparatorluğu kayırmacı akıl ile yönetildiği için savaş ve borç tuzağına düşürmüştür.
Elbette bu yenilgilerin de nedenleri vardı. Osmanlı İmparatorluğu, Avrupa’daki hızlı ekonomik gelişmelere ayak uydurmakta zorlanıyor, tarıma dayalı ekonomisi ve endüstrileşme eksikliği, küresel ölçekte rekabet edememesine yol açıyordu.
İmparatorluğun yönetim ve idare alanında karşılaştığı zorlukların temelinde ise, yolsuzluk ve sıkı bürokratik sistem nedeniyle büyük bir coğrafyada çok çeşitli nüfusu yönetme zorluğu vardı. Osmanlıda nepotizm çok yaygın bir sorundu. Nepotizm, akrabalık ilişkilerine dayalı kayırmacılık veya torpil anlamına gelir.
Bugün Türkiye Cumhuriyeti'nin en büyük sorunu kayırmacılık ilişkilerinin devlet yönetme yetkisi almış olmasıdır.
Borç ve savaş süreci birlikte tamamlanır ise devletin sonunu da Osmanlı imparatorluğu hayranlığı aynı kaderi yaşatanlar olarak tarihe geçecekler.
19. yüzyılda yükselen milliyetçilik akımlarının etkisiyle, imparatorluk içindeki farklı etnik grupların arasındaki gerilimler artarken, Yunanlar, Ermeniler, Araplar gibi farklı etnik ve dini grupların daha fazla özerklik veya bağımsızlık talep edişi, milliyetçi hareketlere ve isyanlara yol açıyordu.
Hem kötü yönetim, hem savaş yenilgileri ve isyanlar sonucu toprak kaybedilirken, farklı etnik gruplar yabancıların etkisi altına giriyor, bu güçler, imparatorluğun zayıflıklarından faydalanarak toprakları üzerinde etki/yetki sahibi olmak istiyorlardı.
Bugünde Kürt kardeşlerimizi ve ithal yurttaş ile getirip demografik yapı değişikliği sonrası isyanlar ile ulus bütünlüğünü aynı Osmanlı İmparatorluğu'nda olduğu gibi bozmaya yönelik çabalar olarak görmek gerekir.
Osmanlı İmparatorluğunun, modern çağda gerçekleşen teknolojik ve askeri taktiklerdeki hızlı değişime uyum sağlamakta zorlanmasında rol oynayan temel faktör, muhafazakâr ve gelenekçi yaklaşımın, gerekli reformları ve modernleşme çabalarını engellemesiydi. Eğitim sistemi, bilimsel araştırma ve eğitim için gerekli altyapıyı sağlamakta yetersizdi. Eğitim kurumlarında daha çok dini eğitim ve klasik bilimlere odaklanılıyor, deneysel ve modern bilimlere gereken önem verilmiyordu. Askeri ve idari konuların yanı sıra ticaret daha öncelikli olarak görülürken, bilimsel araştırmalara yeterli destek sağlanmıyordu.
Seksen beş yıldır köy Enstitülerini kapatan zihniyet iman hatip okulları ile bize ne dayatıyorlar?
Napolyon'u hiç sevmem yalnız doğru söylediklerine de kulak vermeyi yeğlerim. Bir sözünde yine diyor ki;
"Dünyada iki güç vardır, kılıç ve akıl. Uzun vadede akıl her zaman kılıcı yener."
Umarım tarihten gerekli dersleri alır aklın kılıcı yendiğini unutmaz ve bir daha Samsun’a çıkmak ihtiyacı duymayız.
Çıkmak zorunda kalacağımız gerçeğinin çok daha ağır bastığı gerçeği ile yüzleşmek zorundayız.
Çünkü bizi borç ve savaş sürecine sürükleyen zihniyete ülkenin ve toplumun geleceğini teslim etmek için ikiye bölünmüş bir kötülüğün pençesinde kıvranıyoruz.
] Önder KARAÇAY [
#önderkaraçay#mobbingbank#önder karaçay#mobbing bank#insan#atatürk#devrim#mahşer tufanı#zulüm#türk fırtınası#tarih yazmak#kayırmacı yönetim
1 note
·
View note
Text
Kemalizm Üzerine
Erdoğan'ın diktatörlük rejiminin muhalif kesimin Atatürkçülüğünü körüklemesi anlaşılabilir bir durum. Son dönemlerde İslamcılar Atatürk'e bilinçli olarak saldırıyorlar. Türk ekonomisi sonunda ışık olan bir tünele girmiş gibi görünmüyor, sondajla pirosfere doğru ilerliyor. Halk fakirleştikçe iktidar, her gün aynı kutuplaştırmalar üzerinden gerilim yaratıyor ki malum kesimin desteğini kaybetmesin.
İktidarın Atatürk karşıtı kışkırtıcı söylemleri nedeniyle giderek daha da fanatikleşen Kemalistler liberallerden gelen eleştirilere karşı irrasyonel bir savunmaya geçiyorlar. Oysa mevcut koşullarda Kemalistlerin kulak tıkayıp karşı savunmaya geçmesi gereken aleyhtarları liberaller değil. Yapıcı bir tartışma yapmak istiyorsak öncelikle liberalleri "Atatürk düşmanı" olarak etiketleme klişesinden ve hoşumuza gitmeyen her argümana "ergen hezeyanı" demekten vazgeçelim, belki o zaman iki adım yol alabiliriz.

* * * 1) Kişi odaklı değil, ilke odaklı düşünmek ve felsefe ile barışmak:
Akıl yürütme ile ortak değerler inşa edeceksek eğer, bunu kişiler üzerinden zaten yapamayız, ilkeler üzerinden yapabiliriz. Kişiler üzerinden yapılacak fikir tartışmalarının nihai kaderi "Sen Abdülhamit'i savundun!" seviyesine inmektir. Türk solunun cevaplaması icap eden sorular "Atatürk'ü sevsek mi sevmesek mi?", "Atatürk iyi mi kötü mü?" veya "Atatürk İngiliz ajanı mı?" gibi içi boş sorular değildir. Ekseriyetini Kemalistlerin oluşturduğu Türk solu, artık bu tür "kişi odaklı" meseleleri tartışmaya bir son verip fikirlerini temellendiren ilkesel zeminini gözden geçirmelidir. Savunduğu ilkeler hangi tarihsel konjonktürde ortaya çıkmış? Bu ilkelerin diğer ülkelerdeki karşılığı neymiş? Günümüz koşulları için gelecek vadeden bir doğası var mıymış? Kemalistler, siyasal İslama karşı gerçekten etkin olmak istiyorlarsa işin magazinsel yönünü bir kenara bırakıp, kendilerini bu tür soruları yanıtlamaya kanalize etmelidirler.
Pek çok Kemalist, Mustafa Kemal Atatürk'ü eşi benzeri olmayan bir mucize olarak görür. Oysa Mustafa Kemal Atatürk'ün ortaya çıkışı bir mucize değildir. Birinci Dünya Savaşı sonrasında bu tür ulusal liderler dünyanın pek çok köşesinde ortaya çıkmıştır ve liberal rejimlerin öylesine ciddi bir yıkım sonrası sağlıklı bir reçete olamayacağı fikri dünya genelinde kabul görmüştür. Bunu açıklayabilmek için illa Almanya veya Rusya gibi dünyanın en acımasız diktatörlük rejimlerini örnek olarak vermeye gerek yoktur. İki büyük savaş arası dönemde İkinci Polonya Cumhuriyeti'nin ilk başkanı Jozef Pilsudski de bu trende verilebilecek iyi bir örnektir. (Bu örnekleri Nişanyan Yanlış Cumhuriyet’te verir.) Polonya'nın tarihine bakarsanız 16. Yüzyıldaki Lehistan-Litvanya birliği döneminde bir altın çağ yaşadıklarını görebilirsiniz. Haliyle Polonya, bünyesinde çok çeşitli etnik gruplar barındıran bir ülkedir. İki savaş arası dönemde ise Pilsudski Polonya milliyetçiliğinin mühim bir ideoloğu olmuştur. Jozef Pilsudski'nin gerici bir devrimci olmadığı özellikle not edilmelidir.
Litvanya'da Ocak Ayaklanması'ndan sonra Litvanyalıların ulusal hareketi de güçlenmiştir ve kendi içlerinde Litvanca konuşan bir laik entelijansiyaları vardır. Antanas Smetona ilerici bir devlet adamıdır ve Litvanya'nın ilk cumhurbaşkanıdır. Bir taraftan gerici katoliklerin gücünü zedelemiştir, diğer taraftan da milliyetçi hareketin başındaki figür olmuştur. Ekonomik reformlar yapılmış, Polonya'nın gücünün tarihsel yenilgiye uğratıldığı duygusu Litvanya'ya egemen olmuş, din ve devlet işleri birbirinden ayrılmıştır. Litvanya'nın devrimci hareketi de en az Türkiye'deki kadar milliyetçidir, hatta anti-semitizmleri bile bizimkine benzerdir. Türkiye'de devrimcilikten anladığımız şey nasıl Hannah Arendt'ın Banality of Evil'ına konu olan nazi Adolf Eichmann'ın sorgulamalarına katılmış bir diplomatı öldürmek olmuşsa, Litvanya için de durum bizimkinden çok farklı değildir. (Litvanya'da anti-semitizm)
Daha net ifade etmek gerekirse; liberallere aykırı gelen ulusalcı doktrinlerin iki savaş arası dönemde güçlendiği açıktır.
Kemalistlerin en büyük hatası nedir?
İki savaş arası döneminde ortaya çıkan ulusalcı doktrinleri 21. Yüzyıl konjonktürüne yapıştırmaları ve bu ilkelerin otoriter bir düşmana karşı işe yaramasını beklemeleridir. Siyaset felsefesini, sosyolojiyi hafife almalarıdır. Türkiye'de "Felsefe gereksizdir, pratikte işe yaramaz." şeklindeki düşünceleri yalnızca İslamcılardan, statükoculardan duymazsınız. Türkiye'deki solcuların majoritesi de otoriter çizgilerinden ötürü filozofların söylediklerini pek dikkate almaz. 100 tane münazara izlese bile asla fikrini değiştirmez.
Oysa felsefe, bazı kavramsal ayrımları kafanızda düzgün yapabilmenizi ve daha sistematik fikir yürütebilmenizi sağlar. Siyaset felsefesinden anlamayan insan ne yapar? Gider neoliberal ekonomi politikalarını savunan sağ popülist Orhan'ı da, evine Karl Marx posteri asıp LGBT t-shirtyle gezen Berke'yi de "liberal" diye tanımlar geçer. Böylece birbiri ile ilgisi alakası olmayan iki profil sanki ayrılmaz müttefiklermiş gibi algılanır ve tartışma daha başlayamadan sona erer.
Günümüz Kemalistlerindeki batı felsefesi düşmanlığının en güzel örneklerinden biri Ekşi Şeyler'e giren şu yazıdır:
Kemalizm, Bugüne Kadar Çarpıtılarak Ele Alınan Bir İdeoloji Olabilir mi?
Görüldüğü gibi yazıda "Foucault, Lyotard, Baudrillard, Derrida, Said, Kristeva, Irigaray gibi pseudo-entelektueller" şeklinde dünyadan kopuk bir ifade vardır. Bu tür ifadeler ne kadar sağlıklıdır, düşünmesi sizlere kalmış. Kemalizm için "1930'lu yillarda yabanci basinda Turkiye'nin imaji icin yazilmis birkac eser disinda bahsi bile gecmeyen kavram." dense de Kemalizmin ilkelerinin neler olduğu gayet bellidir. Postmodern kritikler canınızı sıkarken ısrarla reddedilen detay budur.
* * * 2) Milliyetçilik :
Siyasal İslamın milliyetçilik ile yenilebileceğine inanılıyor, yıllardır Akp'nin koltuk değneği olmaktan vazgeçmemiş sağ kanat milliyetçilerinin etkilenebileceği ve bu şekilde iktidara geçilebileceği düşünülüyor. Bunlar işe yaramadı, yaramayacak da. Akp'nin diktatörlük rejiminin zirvesine ulaşıp iptal ettiği yerel seçimler bile Kürtlerin desteği ile alındı.
"Yüce Türk kültürünün içini pis Arap kültürüyle boşalttılar." şeklindeki ırkçı ifadeler sürdürülürse, ülkede giderek artan Arap nüfusu da geri dönüşü sağlanamayacak biçimde Türk soluna düşman olacak. Her ne kadar "Irkçı değil ulusçuyuz." dense de pratikte oldukça fevri davranılıyor. Söylemlerin uzun vadede doğuracağı sonuçlar irdelenmiyor. Birinci Dünya Savaşı biteli 1 asır oldu. Kazanmak isteyen, ulusalcılık güzellemesi yapmadan evvel ülkenin demografik yapısını iyi incelemelidir. İddia ettiği kadar ilerlemeci ve sol görüşlü olanlar, hamaset edebiyatıyla prim yapmayı ve bitmek bilmeyen Türkçülük güzellemelerini bir kenara bırakmalıdır. 21. Yüzyılda bunlar sağ popülizmin işidir. Gürcü kökenli olan bir milyondan fazla Türk vatandaşı varken Erdoğan eleştirilerinin bile "Bıyıklı Gürcü" şeklinde yapılması muhalefeti daha güçlü değil, daha güçsüz kılmaktadır.
Milliyetçilik ilkesini sorgulanamaz bir prensip olarak kabul edip, "millet"i tanımlarken yapılan hatayı Ernest Renan adlı tarihçi ve filozof Qu'est-ce Qu'une Nation konferansında yıllar evvel açıklamıştır.
Renan buyurur ki; "Beşeri toplumun muhtelif biçimleri vardır. Çin, Mısır ve Kadim Babil gibi büyük insan toplulukları; Atina ve Sparta tarzı siteler, Karolinger Krallığı tarzında farklı ülkelerden müteşekkil birliktelikler, İsrailliler gibi din bağı ile bir araya getirilen anavatanı olmayan cemaatler; Fransa, İngiltere ve Modern Avrupa'nın pek çok otonom devletlerindeki gibi milletler; Amerika ve İsviçre türü konfederasyonlar, muhtelif Germen ya da Slav grupları arasında ırk ya da daha iyisi lisanın sağladığı akrabalı ve soy ilişkileri... Velhasıl birlikte yaşamanın geçmişe ya da günümüze ait bütün biçimleri. Büyük mahzurlara yol açmak istenmiyorsa bunlar birbiriyle karıştırılmamalıdır. Fransız devrimi sırasında küçük, müstakil sitelere ait müesseselerin 30-40 milyonluk büyük milletlere tatbik edilebileceğine inanılıyordu. Günümüzde ise çok daha feci bir hataya düşülmektedir: millet ve ırk eşanlamlı olarak kullanılmakta, etnik ya da daha iyisi lisan temelli gruplar için gerçekten mevcut olan halklar tarzında bir hakimiyet hakkı öngörülmektedir."
Bu pasaj bölücü değil kucaklayıcı olduğu sanrısından kurtulunmayan "Türkiye sınırları içinde yaşayan herkes Türktür." mantrasındaki yanlışı iyi açıklar. "Türkiye sınırları içinde yaşayan herkes Türktür." sözü "Türkiye müslüman bir ülkedir." diyenleri hatırlatır.
* * * 3) Laiklik:
Laiklik ilkesine çok önem verildiği papağan gibi tekrar ediliyor. Bu iyi bir şey. Bizler de laiklik ilkesine önem veriyoruz. Ancak aynı zamanda lafı dolandırmadan dürüstçe ifade edebiliyoruz ki "Türkiye Akp'den önce de laik değildi."
Biraz tafsilat verelim. Açalım ezbere "aydınlık" dediğiniz cumhuriyet döneminin ilk yıllarında kabul edilmiş olan 442 sayılı köy kanununu bir okuyun bakalım neler varmış? Köy tüzel kişiliği kanunda nasıl tanımlanmış? 1924'te kabul edilmiş olan bu kanunun laiklik prensibi ile çeliştiği, Sünni bir kimliğe göre tasarlandığı gayet açıktır.
Muhayyilemizde bir "aydınlık cumhuriyet dönemi" imajı yaratıp hata kabul etmemek düşünsel bir efor gerektirmiyor. "Kadınlara haklarını Mustafa Kemal Atatürk verdi, Türklerde feminist hareket mi vardı?" deniyor. Evet, Türklerde feminist hareket vardı. (Nezihe Muhiddin)
40'larda gayrimüslimlere uygulanan vergiler, imamların devletten aldığı maaş hangi laiklikle açıklanıyor? Türkiye'nin cumhuriyet tarihinin herhangi bir döneminde gerçekten laik olduğunu nasıl iddia edilebiliyor?
* * * 4) Devletçilik:
Devletçilik doğası gereği hem ekonomik hem sosyal bağlamda kontrolcülüğe dayanan bir prensiptir.
Türkiye'de muhalefetin aslında yıllar önce almış olması gerektiği ama almakta çok geciktiği bir ders vardır ki o ders; Türkiye gibi kültür mozaiği bir ülkede; sosyal politikalarda devletçiliğin daha çok sağ iktidarların işine geldiğidir.
Başörtüsü probleminin yıllarca Akp'nin kullandığı en büyük kozlardan biri olması bunun kabak gibi ortada duran bir örneğidir. Akp'nin iktidara gelmesinde büyük rol oynamış bu probleme "yasak sadece 28 şubat sürecinin ve 12 eylül'ün sonucudur." şeklinde bakmak hatalıdır zira böyle bir yasağın olmamasının temel nedeni Türkiye'deki anti-otoriteryenizmin gücü değil, türbanlı üniversite öğrencisi sayısının gözle görülebilir bir orana ulaşmasının 1960'lı yılların ortalarını bulmasıdır.
Bunun sosyal boyutunda daha anadilde eğitim hakkı vardır (bu biraz milliyetçilik ilkesi ile de bağlantılıdır), eşcinsel hakları vardır, sperm/yumurta bağışı vardır, medya sansürleri vardır, kürtaj vs. vardır. Peki otoriteryenizm ve liberalizm dikotomisinde bu sorunların çözülmesini teşvik edecek olan politik duruş ilkesel olarak nedir?
Gelelim devletçiliğin ekonomik boyutuna.
1923-1929 arasında Türkiye Cumhuriyeti'nde izlenen ekonomi politikalarının temelinde ulusal egemenlik nosyonu yatar. Savaş sonrası ekonomilerde böyle politikaların hayata geçirilmesi doğaldır. İzmir İktisat Kongresi'nin ana fikri nedir? Yerli üretimi teşvik etmek ve yabancı sermayeye Türkiye'nin ekonomik kalkınmasına hizmet ettiği sürece izin vermektir. Özel teşebbüslerin desteklendiği 1923-1929 arasındaki ekonomi politikalarında liberalizmin izleri olduğunu söylemekte beis yoktur.
Sürecin sonlarına doğru Türk ekonomisinde devletçilik doktrininin hayata geçirilmesi ise büyük buhran ile ilişkilidir. İhracat ilişkilerinin önemli bir kısmı Abd ile olduğundan fiyatlar ciddi oranda düşmüş ve Türkiye'nin dış ticareti, gümrük vergileri bu tablodan etkilenmiştir. Girişimcisi olmayan Türkiye'de devlet kendisi girişimci olma rolünü üstlenmiştir.
Türk muhaliflerinin beyinlerine "liberalizmi" ile kazınan, "Amerikancılığı" ile hatırlanan Özal'ı "emperyalist" diye eleştirmek ancak Özal öncesi dönemi düşünmemekle mümkün olabilir. Türkiye-Abd ilişkilerinin temeli bir günde atılmamıştır, Türkiye'nin Abd ve Rusya ikileminde Abd'ye yakın durmuş olmasının nedeni Türkiye'deki x siyasisi y siyasisi değil dış politikada kaçmanın pek mümkün olmadığı tarihsel dinamiklerdir.
Beşeri sermayenin ve girişimciliğin oluşturul(a)madığı bir senaryoda ekonomik liberalizmin bizlere ütopik bir medeniyet sunmamış olması şaşırtıcı değildir. Türkiye'de üretim kültürünün yerleşmemiş olması Osmanlı'nın iktisadi sistemiyle ve endüstrileşme treninin kaçırılması ile bağlantılıdır. Böyle bir ortamda siz istediğiniz kadar "ekonomik liberalizm"den söz edin, militarizmde ve yandaş bürokratları zengin etmede temellenmiş bir döngü kaçınılmaz olur. Yolsuzluklar alır başını gider. Devletçi oligarkların karşısında durabilecek nitelikli bir burjuvazi de oluşmaz.
* * *
Sosyal medya düzenlemesi gibi konular gündemdeyken unutulmamalıdır ki Türkiye'de Youtube, 2007'de Kostas adında bir öğrencinin yüklediği Atatürk videoları yüzünden de yasaklanmıştır. Bunun nedeni de Akp gibi bir hükûmetin Atatürk sevdası değil, halk tabanından gelen yoğun tepki ve sansüre olanak tanıyan yasal düzenlemeler olmuştur. Bir ülkede bu tür bir sansürü bir defa meşrulaştırırsanız o sansür döner dolaşır bir gün sizin yapacağınız dijital paylaşımları da hedef alır. Aynı bugün geldiğimiz aşamada olduğu gibi.
Bundandır ki, ülkeye egemen olan Siyasal İslam sorunu "Andımız"ı geri getirip parklara daha fazla Atatürk büstü dikmekle çözümlenemeyecektir.
5 notes
·
View notes
Text
New Post has been published on Lutars Turizm
New Post has been published on https://www.lutarsturizm.com/koy-kusadasi.html
KÖY KUŞADASI

Ürün ya da hizmetleri satın almak fikriyle işleyen ekonomide son yıllarda yeni gelişmeler yaşanıyor. Öyle ki ortak kullanılan otomobiller, scooterlar, evler, ofisler, hizmetlerin takası ve sosyal ağlardaki iş birlikleri her geçen gün daha fazla hayatımıza giriyor. 2022 itibarı ile Avrupa ve ABD’de paylaşım ekonomisi ürünleri geleneksel ürün pazarından yüzde 10 hacim almayı başardı. Bu oranın 2050 itibarı ile tüm dünyada yüzde 50’yi bulacağı öngörülüyor. Paylaşım ekonomisinde beklenen büyümenin en büyük sebebi olaraksa, sahiplik anlayışındaki değişim ve teknolojideki gelişim gösteriliyor.
Çağın ruhu olan verimliliğin bir yansıması olan paylaşım ekonomisi, hayatın her alanında olduğu gibi gayrimenkul sektöründe de etkilerini göstermeye başlamış durumda. Kuşkusuz zaman içinde bu anlayışa uygun pek çok proje göreceğiz. Paylaşım ekonomisi modelini Türkiye’de gayrimenkul alanında ilk kez uygulayan VClub’ın ‘Köy Kuşadası‘ projesi de bunlardan biri.

KUŞADASI’NDA 2’İNCİ YAŞAM..
VClub, Türkiye’nin en güzel tatil beldelerinden biri olan Kuşadaşı’nda farklı ve özgün bir tatil deneyimi vadediyor. ‘ Kuşadası‘nda 2’inci Yaşam’ mottosuyla satışa sunulan proje; sağlık, tatil ve sanatı bir arada sunuyor. 80 dönüm bir arazi içinde konumlanan ‘Köy Kuşadası‘, sevdiklerinizle birlikte mutlu vakit geçirmeniz için özenle tasarlanmış bulunuyor. Bu doğal ortamda ‘canlı manavdan mevsimine göre dalından sebze ve meyveler alabilir, dilerseniz ‘mini çiftlikte kendiniz de yetiştirebilirsiniz. Ya da siz ‘açık hava kütüphanesinde vakit geçirirken çocuğunuz ‘tarım deneyim alanında ilk mahsullerini topluyor olabilir…
Projede yapacaklarınız bununla da sınırlı değil. ‘Mutfak atölyesinde yöresel yemeklerin yapılışlarına dair püf noktaları öğrenebilir, bambu ve palmiye ağaçlarından özel olarak tasarlanmış masaj alanlarında günün yorgunluğunu atabilirsiniz. Ayrıca Köy Kuşadası projesi müşterilerine tatil öncesi ve tatil esnasında yararlanacakları çok gelişmiş bir teknolojik kolaylıklar sağlıyor. Vclub tarafından geliştirilen VPublic mobil uygulaması sayesinde, müşteriler rezervasyon, tatil erteleme, kiralama talebi, misafir sertifikası gibi işlemleri kolay ve zahmetsiz biçimde gerçekleştirirken, ayrıca tatilleri esnasında kullanacakları sosyal alanların rezervasyon işlemlerinden , kendilerine özel yemek menülerine, günlük aktivite önerilerine kadarbir çok yardımcı unsur barındırıyor. Aynı zamanda bu mobil uygulama müşterinin dairesinin de dijital anahtarıdır, kendisine ait daire bu mobil uygulama, tatil boyunca misafirleri yanında anahtar taşıma zahmetinden kurtarıyor

‘TATİL EVİNİZ’ SİZİ BEKLİYOR
Köy Kuşadası, Ege’nin en değerli lokasyonlarından birinde yatırım yapmanın avantajlarını size sunuyor. Tatil köyü anlayışının, sanat, doğal yaşam, doğal tarım ve welness ile birleşerek alınan mülk tapusu ile de size ait olan dairenin kapı numarası sabitlenmesi ile tatil evinize dönüşüyor. Yani her yıl aynı daireye, içinde kendinizi rahat hissettiğiniz ‘tatil evinize’ gidebiliyorsunuz. Zeytin ve palmiye ağaçları ile dolu eşsiz doğanın ortasındaki bir köyde; bir kere ödeyip, ömür boyu tatil yapıyorsunuz. Her yıl ‘Nerede tatil yapsam?’ diye düşünmekten de kurtuluyorsunuz. Seçtiğiniz hafta adedi kadar tatil yapmanın rahatlığını yaşıyorsunuz. Üstelik her mevsim ayrı bir güzelliği olan lokasyonda; turistlik yerler, kışın karın keyfini çıkaracağınız kayak merkezleri ve yazın güneşin içinizi ısıtacağı özel anlaşmalı plajlar sizlere dört mevsim için uygun bir ortam sunuyor.
BU TREND DÜNYADA YÜKSELİŞTE
Köy Kuşadası’nın sunduğu ortam ve imkanlar aslında tüm dünyada yükselişe geçen bir yaşam trendinin ürünü… Tatil ve yaşam anlayışını bu yöne kaydıran insanların sayısı da her geçen yıl artıyor. Türkiye’de olmasa da bu konseptin dünyada çok güzel örnekleri var. Örneğin; ABD’deki tarım köyü Enso Village, sağlıklı yaşamı teşvik etmek için tasarlanmış olup hem sakinlerini hem de gezegenin sağlığını destekleyen fasilitelerle donatılmış bir proje. Birleşik Krallık’ta 25 dönümlük peyzajlı, geniş arazinin arasında yer alan Wadswick Green Village da o projelerden biri. Yaşam, keyif ve huzur üzerine kurulan projede her bina, her alan ve her yüzey, eski kökleri olan yeni bir hikayenin parçası olarak tasarlanmış. Fransa’daki Senior Living + Cre Center da mimarisiyle sakinlerine huzurla yaşadıkları güvenli bir ortam yaratmak için tasarlanmış.
0 notes
Text
KÖY KUŞADASI
Ürün ya da hizmetleri satın almak fikriyle işleyen ekonomide son yıllarda yeni gelişmeler yaşanıyor. Öyle ki ortak kullanılan otomobiller, scooterlar, evler, ofisler, hizmetlerin takası ve sosyal ağlardaki iş birlikleri her geçen gün daha fazla hayatımıza giriyor. 2022 itibarı ile Avrupa ve ABD’de paylaşım ekonomisi ürünleri geleneksel ürün pazarından yüzde 10 hacim almayı başardı. Bu oranın 2050…

View On WordPress
0 notes
Text
KÖY KUŞADASI
Ürün ya da hizmetleri satın almak fikriyle işleyen ekonomide son yıllarda yeni gelişmeler yaşanıyor. Öyle ki ortak kullanılan otomobiller, scooterlar, evler, ofisler, hizmetlerin takası ve sosyal ağlardaki iş birlikleri her geçen gün daha fazla hayatımıza giriyor. 2022 itibarı ile Avrupa ve ABD’de paylaşım ekonomisi ürünleri geleneksel ürün pazarından yüzde 10 hacim almayı başardı. Bu oranın 2050…

View On WordPress
0 notes
Text
KÖY KUŞADASI - Lutars Turizm
New Post has been published on https://www.lutarsturizm.com/koy-kusadasi.html
KÖY KUŞADASI

Ürün ya da hizmetleri satın almak fikriyle işleyen ekonomide son yıllarda yeni gelişmeler yaşanıyor. Öyle ki ortak kullanılan otomobiller, scooterlar, evler, ofisler, hizmetlerin takası ve sosyal ağlardaki iş birlikleri her geçen gün daha fazla hayatımıza giriyor. 2022 itibarı ile Avrupa ve ABD’de paylaşım ekonomisi ürünleri geleneksel ürün pazarından yüzde 10 hacim almayı başardı. Bu oranın 2050 itibarı ile tüm dünyada yüzde 50’yi bulacağı öngörülüyor. Paylaşım ekonomisinde beklenen büyümenin en büyük sebebi olaraksa, sahiplik anlayışındaki değişim ve teknolojideki gelişim gösteriliyor.
Çağın ruhu olan verimliliğin bir yansıması olan paylaşım ekonomisi, hayatın her alanında olduğu gibi gayrimenkul sektöründe de etkilerini göstermeye başlamış durumda. Kuşkusuz zaman içinde bu anlayışa uygun pek çok proje göreceğiz. Paylaşım ekonomisi modelini Türkiye’de gayrimenkul alanında ilk kez uygulayan VClub’ın ‘Köy Kuşadası‘ projesi de bunlardan biri.

KUŞADASI’NDA 2’İNCİ YAŞAM..
VClub, Türkiye’nin en güzel tatil beldelerinden biri olan Kuşadaşı’nda farklı ve özgün bir tatil deneyimi vadediyor. ‘ Kuşadası‘nda 2’inci Yaşam’ mottosuyla satışa sunulan proje; sağlık, tatil ve sanatı bir arada sunuyor. 80 dönüm bir arazi içinde konumlanan ‘Köy Kuşadası‘, sevdiklerinizle birlikte mutlu vakit geçirmeniz için özenle tasarlanmış bulunuyor. Bu doğal ortamda ‘canlı manavdan mevsimine göre dalından sebze ve meyveler alabilir, dilerseniz ‘mini çiftlikte kendiniz de yetiştirebilirsiniz. Ya da siz ‘açık hava kütüphanesinde vakit geçirirken çocuğunuz ‘tarım deneyim alanında ilk mahsullerini topluyor olabilir…
Projede yapacaklarınız bununla da sınırlı değil. ‘Mutfak atölyesinde yöresel yemeklerin yapılışlarına dair püf noktaları öğrenebilir, bambu ve palmiye ağaçlarından özel olarak tasarlanmış masaj alanlarında günün yorgunluğunu atabilirsiniz. Ayrıca Köy Kuşadası projesi müşterilerine tatil öncesi ve tatil esnasında yararlanacakları çok gelişmiş bir teknolojik kolaylıklar sağlıyor. Vclub tarafından geliştirilen VPublic mobil uygulaması sayesinde, müşteriler rezervasyon, tatil erteleme, kiralama talebi, misafir sertifikası gibi işlemleri kolay ve zahmetsiz biçimde gerçekleştirirken, ayrıca tatilleri esnasında kullanacakları sosyal alanların rezervasyon işlemlerinden , kendilerine özel yemek menülerine, günlük aktivite önerilerine kadarbir çok yardımcı unsur barındırıyor. Aynı zamanda bu mobil uygulama müşterinin dairesinin de dijital anahtarıdır, kendisine ait daire bu mobil uygulama, tatil boyunca misafirleri yanında anahtar taşıma zahmetinden kurtarıyor

‘TATİL EVİNİZ’ SİZİ BEKLİYOR
Köy Kuşadası, Ege’nin en değerli lokasyonlarından birinde yatırım yapmanın avantajlarını size sunuyor. Tatil köyü anlayışının, sanat, doğal yaşam, doğal tarım ve welness ile birleşerek alınan mülk tapusu ile de size ait olan dairenin kapı numarası sabitlenmesi ile tatil evinize dönüşüyor. Yani her yıl aynı daireye, içinde kendinizi rahat hissettiğiniz ‘tatil evinize’ gidebiliyorsunuz. Zeytin ve palmiye ağaçları ile dolu eşsiz doğanın ortasındaki bir köyde; bir kere ödeyip, ömür boyu tatil yapıyorsunuz. Her yıl ‘Nerede tatil yapsam?’ diye düşünmekten de kurtuluyorsunuz. Seçtiğiniz hafta adedi kadar tatil yapmanın rahatlığını yaşıyorsunuz. Üstelik her mevsim ayrı bir güzelliği olan lokasyonda; turistlik yerler, kışın karın keyfini çıkaracağınız kayak merkezleri ve yazın güneşin içinizi ısıtacağı özel anlaşmalı plajlar sizlere dört mevsim için uygun bir ortam sunuyor.
BU TREND DÜNYADA YÜKSELİŞTE
Köy Kuşadası’nın sunduğu ortam ve imkanlar aslında tüm dünyada yükselişe geçen bir yaşam trendinin ürünü… Tatil ve yaşam anlayışını bu yöne kaydıran insanların sayısı da her geçen yıl artıyor. Türkiye’de olmasa da bu konseptin dünyada çok güzel örnekleri var. Örneğin; ABD’deki tarım köyü Enso Village, sağlıklı yaşamı teşvik etmek için tasarlanmış olup hem sakinlerini hem de gezegenin sağlığını destekleyen fasilitelerle donatılmış bir proje. Birleşik Krallık’ta 25 dönümlük peyzajlı, geniş arazinin arasında yer alan Wadswick Green Village da o projelerden biri. Yaşam, keyif ve huzur üzerine kurulan projede her bina, her alan ve her yüzey, eski kökleri olan yeni bir hikayenin parçası olarak tasarlanmış. Fransa’daki Senior Living + Cre Center da mimarisiyle sakinlerine huzurla yaşadıkları güvenli bir ortam yaratmak için tasarlanmış.
0 notes
Text
New Post has been published on Lutars Turizm
New Post has been published on https://www.lutarsturizm.com/koy-kusadasi.html
KÖY KUŞADASI

Ürün ya da hizmetleri satın almak fikriyle işleyen ekonomide son yıllarda yeni gelişmeler yaşanıyor. Öyle ki ortak kullanılan otomobiller, scooterlar, evler, ofisler, hizmetlerin takası ve sosyal ağlardaki iş birlikleri her geçen gün daha fazla hayatımıza giriyor. 2022 itibarı ile Avrupa ve ABD’de paylaşım ekonomisi ürünleri geleneksel ürün pazarından yüzde 10 hacim almayı başardı. Bu oranın 2050 itibarı ile tüm dünyada yüzde 50’yi bulacağı öngörülüyor. Paylaşım ekonomisinde beklenen büyümenin en büyük sebebi olaraksa, sahiplik anlayışındaki değişim ve teknolojideki gelişim gösteriliyor.
Çağın ruhu olan verimliliğin bir yansıması olan paylaşım ekonomisi, hayatın her alanında olduğu gibi gayrimenkul sektöründe de etkilerini göstermeye başlamış durumda. Kuşkusuz zaman içinde bu anlayışa uygun pek çok proje göreceğiz. Paylaşım ekonomisi modelini Türkiye’de gayrimenkul alanında ilk kez uygulayan VClub’ın ‘Köy Kuşadası‘ projesi de bunlardan biri.

KUŞADASI’NDA 2’İNCİ YAŞAM..
VClub, Türkiye’nin en güzel tatil beldelerinden biri olan Kuşadaşı’nda farklı ve özgün bir tatil deneyimi vadediyor. ‘ Kuşadası‘nda 2’inci Yaşam’ mottosuyla satışa sunulan proje; sağlık, tatil ve sanatı bir arada sunuyor. 80 dönüm bir arazi içinde konumlanan ‘Köy Kuşadası‘, sevdiklerinizle birlikte mutlu vakit geçirmeniz için özenle tasarlanmış bulunuyor. Bu doğal ortamda ‘canlı manavdan mevsimine göre dalından sebze ve meyveler alabilir, dilerseniz ‘mini çiftlikte kendiniz de yetiştirebilirsiniz. Ya da siz ‘açık hava kütüphanesinde vakit geçirirken çocuğunuz ‘tarım deneyim alanında ilk mahsullerini topluyor olabilir…
Projede yapacaklarınız bununla da sınırlı değil. ‘Mutfak atölyesinde yöresel yemeklerin yapılışlarına dair püf noktaları öğrenebilir, bambu ve palmiye ağaçlarından özel olarak tasarlanmış masaj alanlarında günün yorgunluğunu atabilirsiniz. Ayrıca Köy Kuşadası projesi müşterilerine tatil öncesi ve tatil esnasında yararlanacakları çok gelişmiş bir teknolojik kolaylıklar sağlıyor. Vclub tarafından geliştirilen VPublic mobil uygulaması sayesinde, müşteriler rezervasyon, tatil erteleme, kiralama talebi, misafir sertifikası gibi işlemleri kolay ve zahmetsiz biçimde gerçekleştirirken, ayrıca tatilleri esnasında kullanacakları sosyal alanların rezervasyon işlemlerinden , kendilerine özel yemek menülerine, günlük aktivite önerilerine kadarbir çok yardımcı unsur barındırıyor. Aynı zamanda bu mobil uygulama müşterinin dairesinin de dijital anahtarıdır, kendisine ait daire bu mobil uygulama, tatil boyunca misafirleri yanında anahtar taşıma zahmetinden kurtarıyor

‘TATİL EVİNİZ’ SİZİ BEKLİYOR
Köy Kuşadası, Ege’nin en değerli lokasyonlarından birinde yatırım yapmanın avantajlarını size sunuyor. Tatil köyü anlayışının, sanat, doğal yaşam, doğal tarım ve welness ile birleşerek alınan mülk tapusu ile de size ait olan dairenin kapı numarası sabitlenmesi ile tatil evinize dönüşüyor. Yani her yıl aynı daireye, içinde kendinizi rahat hissettiğiniz ‘tatil evinize’ gidebiliyorsunuz. Zeytin ve palmiye ağaçları ile dolu eşsiz doğanın ortasındaki bir köyde; bir kere ödeyip, ömür boyu tatil yapıyorsunuz. Her yıl ‘Nerede tatil yapsam?’ diye düşünmekten de kurtuluyorsunuz. Seçtiğiniz hafta adedi kadar tatil yapmanın rahatlığını yaşıyorsunuz. Üstelik her mevsim ayrı bir güzelliği olan lokasyonda; turistlik yerler, kışın karın keyfini çıkaracağınız kayak merkezleri ve yazın güneşin içinizi ısıtacağı özel anlaşmalı plajlar sizlere dört mevsim için uygun bir ortam sunuyor.
BU TREND DÜNYADA YÜKSELİŞTE
Köy Kuşadası’nın sunduğu ortam ve imkanlar aslında tüm dünyada yükselişe geçen bir yaşam trendinin ürünü… Tatil ve yaşam anlayışını bu yöne kaydıran insanların sayısı da her geçen yıl artıyor. Türkiye’de olmasa da bu konseptin dünyada çok güzel örnekleri var. Örneğin; ABD’deki tarım köyü Enso Village, sağlıklı yaşamı teşvik etmek için tasarlanmış olup hem sakinlerini hem de gezegenin sağlığını destekleyen fasilitelerle donatılmış bir proje. Birleşik Krallık’ta 25 dönümlük peyzajlı, geniş arazinin arasında yer alan Wadswick Green Village da o projelerden biri. Yaşam, keyif ve huzur üzerine kurulan projede her bina, her alan ve her yüzey, eski kökleri olan yeni bir hikayenin parçası olarak tasarlanmış. Fransa’daki Senior Living + Cre Center da mimarisiyle sakinlerine huzurla yaşadıkları güvenli bir ortam yaratmak için tasarlanmış.
0 notes
Video
youtube
Balzac Köylüler Tek Parça Sesli Kitap Podcast #romanözeti #edebiyat #öze...
#Balzac #Köylüler #seslikitap #roman #romanözeti Honoré de Balzac’ın klasik eserlerinden Köylüler, toplumsal çatışmaları ve insan doğasının en derin yönlerini gözler önüne seren etkileyici bir romandır. Bu podcast’te, Balzac’ın eşsiz anlatımıyla Köylüler romanını sesli kitap olarak dinleyebilirsiniz. 📖 Köylüler Hakkında: ✅ Fransız toplumunun köy yaşamı üzerine gerçekçi bir bakış ✅ Zengin ve fakir arasındaki mücadele ✅ İnsan hırsı, açgözlülük ve güç savaşları ✅ Kırsal kesimin sosyal yapısı ve sınıf çatışmaları 🎧 Tamamen ücretsiz bir şekilde dinleyin, arkanıza yaslanın ve Balzac’ın dünyasına adım atın! 📌 Daha fazla klasik eser için abone olmayı ve bildirimleri açmayı unutmayın! 🔔 200 Anahtar Kelime (Virgüllerle Ayrılmış): Balzac,Köylüler,sesli kitap,podcast,kitap dinle,edebiyat,Fransız edebiyatı,klasik romanlar,audiobook,roman,Honoré de Balzac,toplumsal roman,kırsal yaşam,sınıf çatışması,köy hayatı,zengin ve fakir,mülkiyet mücadelesi,insan doğası,güç savaşı,toplumsal yapı,realizm,19. yüzyıl edebiyatı,kitap önerileri,tarihsel roman,Fransız devrimi,sosyal adalet,kapitalizm,feodalizm,köylü sınıfı,serfler,toprak sahipleri,kırsal burjuvazi,açgözlülük,hırs,ahlak,iktidar mücadelesi,toprak reformu,Fransa tarihi,kitap özeti,kitap yorumları,kitap analizleri,kitap tavsiyesi,edebiyat podcast,roman analizleri,toplumsal eleştiri,kitap severler,klasik eserler,tarihi romanlar,audiobook dinle,edebiyat incelemeleri,realist edebiyat,edebiyat klasikleri,modern romanların kökeni,edebiyat tarihi,romantik realizm,Fransız köylüleri,kitap kulübü,roman kahramanları,edebi çözümleme,okuma listesi,ücretsiz sesli kitap,kitap dünyası,sesli kitap dinle,audiobook önerileri,19. yüzyıl Avrupa edebiyatı,Fransız realist yazarlar,kitap seslendirme,roman dünyası,toprak kavgaları,köy ekonomisi,burjuvazi,köylü isyanları,serf sistemi,edebiyat eleştirisi,kitap incelemesi,Fransız yazarlar,edebi akımlar,toplumsal analiz,edebiyat sohbetleri,kitap kültürü,toplumsal yapı analizi,insan doğası ve hırs,kitap okuma alışkanlığı,audiobook serileri,Avrupa romanları,kitap arşivi,19. yüzyıl Fransa’sı,toplum yapısı ve dönüşüm,edebiyat severler için öneriler,ücretsiz edebiyat kaynakları,Fransa’nın köylü hareketleri,kırsal kesim ve sanayileşme,yoksulluk ve sosyal eşitsizlik,edebi anlatım teknikleri,kırsal dramlar,kitap seslendirme projeleri,edebi karakter analizi,edebiyatın toplumsal işlevi,roman seslendirme,Fransız köy hikayeleri,toprak sahipleri ve köylüler,köylülerin yaşam mücadelesi,çiftçi hayatı,köy hayatının gerçekleri,sanat ve edebiyat,köylülerin tarihsel gelişimi,roman sesli kitap,kitap dünyası podcast,klasik eserler podcast,sesli roman dinle,Fransa edebiyatı,edebiyat tarihi podcast,kitap sohbetleri,audiobook klasikleri,toplum eleştirisi romanları,kitap dünyası önerileri,edebiyat severler için kitaplar,köy toplumları,kitap seslendirme listesi,audiobook projeleri,köy romanları,sınıf mücadelesi edebiyatı,köy edebiyatı,Fransa tarihi ve toplum,sesli roman podcast,okuma tutkusu,audiobook serileri ve önerileri,Fransız edebiyat klasikleri,ücretsiz kitap dinle,kitap tavsiyeleri ve yorumları,sesli kitap uygulamaları,kitap okuma deneyimi,toplum ve sınıflar,sosyoloji ve roman,köyde yaşam,edebi anlatım ve karakterler. balzac,köylüler,roman,edebiyat,roman özeti,uzun roman özeti,Köylüler (Honore de Balzac) Fiyatı,Yorumları,Satın Al,KÖYLÜLER Honoré de BALZAC,Köylüler : Honore de Balzac,Zaven Biberyan,Honore De Balzac Kitabı ve Fiyatı - Köylüler,Köylüler - Honore de Balzac,Balzac köylüler ne anlatıyor?,Balzac ne anlatıyor?,Honoré de Balzac Hakkında - Doğan Kitap,Balzac Köylüler kaç sayfa?,Balzac neden öldü?,Balzac Vadideki Zambak ne anlatıyor?
0 notes
Text
KÖY KUŞADASI
Ürün ya da hizmetleri satın almak fikriyle işleyen ekonomide son yıllarda yeni gelişmeler yaşanıyor. Öyle ki ortak kullanılan otomobiller, scooterlar, evler, ofisler, hizmetlerin takası ve sosyal ağlardaki iş birlikleri her geçen gün daha fazla hayatımıza giriyor. 2022 itibarı ile Avrupa ve ABD’de paylaşım ekonomisi ürünleri geleneksel ürün pazarından yüzde 10 hacim almayı başardı. Bu oranın 2050…

View On WordPress
0 notes
Text
Kaymakam'dan Yeşil Çay’ı mutlaka görün çağrısı
Kaymakam’dan Yeşil Çay’ı mutlaka görün çağrısı
Afyonkarahisar’ın Çay Kaymakamı Emre Yeşilbaş, Yeşil Çay olarak adlandırılan ilçeyi herkesin görmesi gerektiğini söyledi. Geçtiğimiz Eylül ayında göreve başladığını söyleyen Kaymakam Yeşilbaş, “İlçemize bağlı 20 köy ve 2 beldemizden birçoğunu ziyaret ettim. İlçemizin ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayalı. İlçemizde yıllık 7500 ton elma, 6700 ton vişne, 13100 ton kiraz üretiliyor. Ayrıca…

View On WordPress
0 notes
Text
GÖKÇEADA’ DAN KAZ DAĞLARINA (ÇANAKKALE-BALIKESİR)
BÖLÜM-1: GÖKÇEADA (İMROZ) (30-31 Ağustos 2018)
Gökçeada, Çanakkale’ye bağlı, nüfusu 10 bini bulmayan küçük (ama Türkiye’ nin en büyük) bir ada ve aynı zamanda Çanakkale’nin bir ilçesi. 91 km kıyı şeridine sahip olan Gökçeada diğer adıyla İmroz, Saroz körfezinin girişinde yer almakta. Türkiye’ nin en batı noktasıdır. Ada aynı zamanda Ortodoks patriği Bartholomeos’ un doğum yeri. Ayrıca İlyada destanında Poseidon’ un adası olarak geçiyor. Adaya ulaşım Çanakkale Kabatepe Limanından feribotla sağlanabiliyor.
Ada Rum köyleri ve sayıları 80 bini bulan dağ bayır serbest gezen keçileriyle ünlü. Bu keçilerin de bir hikayesi var: Kıbrıs Barış Harekatı döneminde Gökçeadalı Rumlar göç etmek zorunda kalmış. Giderken ahırların kapısını açık bırakmışlar. Hayvanlar Ada’nın her tarafına dağılmış. Ancak bu kadar keçinin varlığı ister istemez adadaki bitki örtüsünü yok edecek düzeye getirmiş. Adanın ağaçlandırılması ve arıcılık gibi yeni faaliyet alanlarının hayata geçirilebilmesi için serbest hayvancılık modeli adada kontrol altına alınmaya çalışılıyor. Keçilerin bolluğundan olsa gerek adada birçok yerde oğlak kebabı yemeniz mümkün.
Ada’ da halen varlığını devam ettiren Rum köyleri var. Bu köyler aynı zamanda adanın ekonomisi için oldukça önemli. Benim gittiğim ve ziyaret ettiğim Rum köyleri, sırasıyla Zeytinliköy, Tepeköy ve Dereköy oldu. Bu köylerde Ortodoks kiliseleri de görmek mümkün. Ancak adadaki Rum nüfus bugün oldukça azalmış durumda.
ZEYTİNLİKÖY: Gökçeada merkeze en yakın köy Zeytinliköy. Eski bir Rum köyü olduğu için köyde aynı zamanda Ortodoks kilisesi de (Agios Georgios Kilisesi) bulunuyor. Fener Rum Patriği Bartholomeos’ un doğduğu köy.
Köyü ziyaret ettiğimiz vakit, akşam saatiydi. Dami Restaurant’ a gidip önce karnımızı doyurduk. Buradaki menüden belki biraz bahsetmek gerekebilir. Biz birer tane adaya özgü geleneksel olduğunu düşündüğümüz pabucaki, saganaki gibi yemeklerden veya ada otlarından yapılan mezelerden sipariş ederek tatma imkanı bulduk. Ayrıca adada oğlak eti ve kebabı oldukça meşhur. Genel olarak yemek yediğimiz yerdeki ürünlerin kalitesinden ve lezzetinden memnun kaldığımı söylemeliyim.
Yemek sonrası, ara sokakları gezerken uzaktan ve derinden gelen rum ezgileri, Kemancı Şarap Evine doğru çekti. Oldukça farklı ürünler satın alabileceğiniz ve kendi yaptıkları şarapları tadabileceğiniz bir mekan yapmışlar.
Bunun dışında Zeytinliköy, bulunduğu konum itibariyle en fazla turist çeken ve sanırım en fazla yeme içme mekanına sahip köy durumunda. Bu nedenle özel bir mekan ismi vermeyi açıkçası doğru bulmuyorum. Gökçeada (İmroz) keçileriyle ünlü olduğu için keçi sütünden yapılan dondurma, damla sakızlı muhallebisi ve bir de dibek kahvesiyle oldukça ünlü. Zeytinliköy’de Madamın Dibek Kahvesi oldukça meşhur bir yer. Yine Barba Hristo’nun tatlılarının da denenmesi tavsiye edilir. Diğer yerler için, internette arama yaparak bulabilirsiniz. Ama herkesin gittiği yerlere giderek çok farklı tatları, yerleri ve imkanları kaçıracağınızı da unutmayın. Şu hayatta her şey sosyal medyada yer bildiriminden ibaret değil.


YILDIZKOY: Sabah güneş daha doğmadan Yıldızkoyda yüzmenizi tavsiye ederim. Ortalık sessiz sakin oluyor bu saatlerde. Yıldızkoy biraz rüzgarlı ve serin olmasına rağmen deniz daha sıcak oluyor. Bu bölgede kamp yapmanızı şiddetler tavsiye ederim. İlginç kaya oluşumları var. Ayrıca Türkiye’ nin tek sualtı milli parkı da yine bu bölgede.

KALEKÖY: Kaleköy, tepelik bir bölgede kurulmuş, eski rum taş evlerin en güzel örneklerini görebileceğiniz ve Yıldızkoyuna oldukça yakın eski bir Rum yerleşim bölgesi. Eski bir Rum köyü olduğu için Agios Nikolaos ve Hagia Maria Kilisesi olmak üzere iki tane Ortodoks kilisesi bulunuyor. Kahvaltı için Mustafa’ nın Kayfesini tavsiye ederim. Çınar ağaçlarının altında rüzgarın ve doğanın sesiyle baş başa huzur içinde kahvaltı yapmak için oldukça güzel bir mekan düşünülmüş. Ayrıca siz kahvaltınızı yaparken hafif hafif Ezginin Günlüğü’ nden şarkılar da dinlemeye başlıyorsunuz. Ne büyük saadet benim için…. Kaleköyün en yukarısında, şimdi geriye pek bir şey kalmamış olan İskiter kalesini de ziyaret etmelisiniz. Tepeden Gökçeada, Yıldızkoyu, Kaleköy, iskele ve deniz ayaklarınızın altındaymış görünüyor. Biraz fotoğraf çekmeye meraklıysanız, size çok güzel kareler verecektir.


TEPEKÖY: Tepeköy, hali hazırda Rumların yaşadığı ve dokusunu koruyabilmiş köylerden biri. Köyde Panaghia Kilisesi ve Agridia Kilisesi olmak üzere iki adet ortodoks kilisesi var.
Zeytinliköy’e oldukça yakın. Küçük bir meydanı var ve bu meydanda asma ağaçları ile kaplanmış kahvehaneye benzer küçük bir yere oturduk. Kendi dokuları ve gelenekleri olan böyle köylere gidince, yerel olan her şeyi denemek istiyor insan. Kahvede, tavla oynayan bu köyün yerlisi Rum ahali vardı. Sanırım oynadıkları tavla bizim bildiğimizden biraz farklı. Bu küçük meydandaki kafede Rumlar zar atarken bizde bu kafeye özgü Galaktobureko ve Vasilinin Kurabiyelerinden yemeye koyulduk. Vasilinin Kurabiyeleri, tat ve görünüş itibariyle bana Kavala kurabiyelerini hatırlattı. Galaktobureko ise çok başarılı bulduğum keçi sütü kullanılmış bir hamur tatlısıydı. Gökçeada, insan sayısından kat be kat fazla keçi barındırıyor. Haliyle, adanın ekonomisinde ve üretiminde başat bir rolü var. Adanın genelinde sabun üretiminden tatlı ve dondurmalara kadar her şeyde keçi sütü kullanılıyor.
Ayrıca keyifli bir taverna gecesi, sirtaki, oğlak kebabı ve ada mezeleri için Tepeköy’de bulunan Barba Yorgo’ya uğramanızı tavsiye ederim.
Bu arada Zeytinliköy’den Tepeköy’ e giderken görece büyük bir baraj göreceksiniz. Gökçeada’nın kendine ait bir barajı (Zeytinli Barajı) ve içme suyu şebekesi var. Bu adada su sorunu bulunmuyor. Yeri gelmişken bir tane de havaalanı mevcut 👍 Ne sandınız 🤩


DEREKÖY: Tepeköy’ ün devamında Dereköy var. Sonradan öğrendiğime göre, cumhuriyetin ilk yıllarında Türkiye’ nin en büyük köyü olarak kabul ediliyormuş ta ki 1970li yıllara kadar. Kıbrıs sorunu, gerek Türkiye’ deki Rumlar gerekse Yunanistan’daki Türklerin hayatında oldukça zor günlerin yaşanmasına neden olmuş. Zaten iki ülke arasındaki bütün diplomatik sorunların bedelini, yaşadıkları ülkede azınlık durumunda olan Rumlar ve Türkler ödemiş. Neyse, 1970li yıllardan sonra yaşanan yoğun göçlerden sonra, Dereköy terk edilmiş bir köy haline dönüşmüş. Dereköy, özellikle Meryem Ana Bayramında canlı oluyormuş. Benim gittiğim tarihte, kaderine terk edilmiş bir haldeydi.
Tepeköy’den Dereköy’e giderken, Dereköy’e varmadan Şahinkaya köyünü görürsünüz. Bu köy hakkında da birkaç şey yazmak lazım. Adanın ilk yerleşik Türk köyüdür. Köyde tarım, hayvancılık ve pansiyonculuk yapılıyor. Köyün çok ilginç bir bilgisi var. Bu köy, 1973-1974 yıllarında Trabzon ili Çaykara İlçesi Şahinkaya (Şur) köyünden iskan edilenlerle kuruluyor. Zaten Laz koyu da buraya 5 km 🤦♂️
Dereköy’deki evler ve diğer yapıların kendine has bir mimarisi var. Tipik Rum taş evlerden oluşuyor. Köy meydanı şuanda oldukça küçük ve Tepeköy gibi canlı bir hayat yok. Daha çok kaderine terk edilmiş bir köy havası var. Evlerin bir bölümü harabeye dönmüş ve yıkılmak üzere. Köyün meydanında, bir zamanlar Rum toplumunun ortak kullandığı çamaşırhane, köy kahvesi ve Hagia Panagia Kilisesi dikkat çekiyor.
Dereköy’de ziyaret etmenizi tavsiye ettiğim yer, Kalyopi’nin Köy Evi. Bu köy evi, gözü yormayan ve uyumlu bir konseptte yeniden restore edilerek butik bir cafe ve mağazaya dönüştürülmüş. Burada mutlaka, bu mekana özel Rum tatlısı eşliğinde karadut şerbeti tatmayı ihmal etmeyin. Tatlı tabiiki damla sakızlı ve keçi sütünden.


MARMAROS ŞELALESİ: Bir sonraki rota Marmaros Şelalesi. Pek çok kişinin ve hatta birçok Gökçeadalı’nın dahi bilmediği bir yere gidiyoruz şimdi. Dereköy’den ayrılan bir sapaktan yaklaşık 7 km gidip aracı durdurmanız gerekiyor. Bu alan, adanın en sık ormanlık alanı. Ve bölge tamamen arıcılık faaliyetine ayrılmış. Bu nedenle aracınızla giderken hele ki alerjiniz varsa arabanızın pencerelerini kapatın. Yol stabil bir yol. Asfalt bir yol falan beklemeyin. 7 km yolun bitiminde şelalenin karşınıza çıkacağını sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Şelaleye yaklaşık 1 km daha yolunuz var ve artık bu noktadan sonra yürümeniz gerekiyor. Marmaros Şelalesine giden ağaçlıklı ve patika yol, doğayla baş başa olmak ve trekking yapmak isteyenler için bulunmaz bir fırsat. Ormanın içinden geçen ve yer yer incelen bu toprak yol, belki de gezinizin en güzel zamanlarından birini sizi yaşatacak. Çünkü doğanın bir parçası olduğunuzu yeniden hissedeceksiniz eminim.

GERİYE KALAN: İki günlük gezinin ardından aracımızla adanın geri kalanını hızlı bir şekilde turladık. Marmaros Şelalesi ve Dereköy’den sonra yolumuzun üzerinde Şirinköy ve Adalet Bakanlığı’ nın tesisleri vardı. Biz gitmedik ama gitmek isteyenler yolun devamında, Laz Koyu, Kömür Limanı, Barbaros, Eşelek Köyü, Tuz Gölü, Aydıncık (Kefalos) Koyu ve Plajı… Buralarda hep denize girin. Gözlüklerinizi ve şınorkellerinizi takıp akvaryum gibi sularda dünyanın ve Türkiye’ nin sıkıcı gündeminden uzaklaşın ve bambaşka bir dünyayı yani sualtı dünyasını seyredalın.
İki günlük süre Gökçeada için oldukça yetersiz kaldı. Eğer güzel ve doyasıya bir ada tatili yapmak istiyorsanız belki 3 belki 4 gününüzü bu adaya ayırmanızı öneririm. Mesela Peynir Kayalıkları turuna katılmalısınız ki bu sadece bir gününüzü alır. Milli su altı parkında dalış yapmalısınız, Kefalos’ ta (Aydıncık) rüzgar sörfü veya kite sörfü de denenmeli. Koyların birçoğunda denize girmek de şart deniz seviyorsanız. Gökçeada kesinlikle tatil için harika bir güzergah. Küçük bir ada ancak yapılacak, gezilecek, öğrenilecek ve tadılacak çok şey yani büyük bir yaşam vaat ediyor. Bozcaada mı Gökçeada mı derseniz eğer kesinlikle Gökçeada’yı tercih ederim. Halen bozulmamış ve kendine özgü bir kimliği var.
Gökçeada’ dan Alınması Gerekenler: Keçi sütlü, biberiyeli, zeytinyağlı, defneli, tarçınlı vs. envai çeşitte bitkiden yapılma sabun, Süt Reçeli, Damla Sakızı, Zeytinyağı…
Ulaşımı hakkında bilgi vermek gerekirse, aracınızla gidiyorsanız Gestaş’ tan online bilet alın ve feribotun hareket saatinden en az 15 dakika önce gişeden giriş yapın. Aksi halde, 15 dakikayı geçer geçmez hemen biletinizin iptal edildiğine dair bir mesaj alıyorsunuz. Geçmiş olsun. Başımıza geldiği için 2 saat beklemek zorunda kaldık. Zamanınızı ona göre ayarlayın. Şu da aklınızda bulunsun hareket saatinizden önceki sefere denk gelirseniz gişe ile konuşup feribota erken binebilirsiniz. Mesela feribot saatiniz 17:00 ancak siz 14:30da Kabatepe Limanına gelmişseniz saat 15:00 feribotuna binebilirsiniz. Ama hareket saatiniz 17:00 ise en geç 16:45’ de gişeden geçmeniz gerekir.
Konaklama: Adada konaklama pansiyonlar, küçük oteller, camping alanları gibi oldukça çeşitli ve düşük maliyetli yapılabiliyor.
Ziyaret Edilmesi Gereken Diğer Yerler: Gökçeada sanıldığı kadar küçük bir ada değil. Yani öyle bir günde bitiremezsiniz. Hele tadına vara vara gezmek isterseniz ve köşe bucak gezecem diyorsanız 3 gün ister. Gitmediğim, bir daha ki sefere mutlaka gideceğim ve size de tavsiye edeceğim yerler: Peynir Kayalıkları (mutlaka), Kefalos, Aydıncık, Tuz Gölü, Su Altı Milli Parkı (Akdeniz Foklarının üreme ve yaşam alanları), Gökçeada Kaya Mezarlar, Laz Koyu, Yuvalı Plajı, Gizli Liman….
Başka Neler Yapabilirsiniz: Aydıncık Plajında Rüzgar Sörfü, Kitesurf, Tüplü Dalış, Amatör Olta Avcılığı…Bütün koylarda denize girin. Asla pişman olmayacaksınız. Deniz gözlüğünüz ve şnorkelleriniz yanınızda bulunsun….
#gökçeada#çanakkale#imroz#zeytinliköy#kaleköy#tepeköy#galaktobureko#dereköy#kalyopinin köy evi#marmaros şelalesi
12 notes
·
View notes