#kötülük ve hiçlik
Explore tagged Tumblr posts
Text
“Aç gözlerini, zayıf ve kibir dolu insan, toz zerreciğinin üstüne güçlükle tırmanan zavallı karınca; kendi kendine özgür ve büyük olduğunu söylüyorsun, kendi kendine saygı duyuyorsun, hayatı süresince o kadar aşağılık olan sen, ve kuşkusuz alay etmek için, gelip geçen çürük bedenini selamlıyorsun. Ve sonra sanıyorsun ki, büyüklük adını verdiğin bir miktar gurur ve toplumunun özü olan bu alçak çıkar arasında çalkalanan bu kadar güzel bir hayat, ölümsüzlükle taçlanacak. Sana ölümsüzlük mü; sen ki bir maymundan daha azgınsın, ve bir kaplandan daha kötüsün, ve bir yılandan daha sürüngensin? Haydi canım! Maymun için bir cennet yaratın bana, kaplan ve yılan için, hovardalık, gaddarlık, alçaklık için, bencillik için bir cennet, bu toz zerresi için bir ebediyet, bu hiçlik için ölümsüzlük... Özgür olmakla, iyilik ve kötülük adını verdiğin şeyleri yapabilmekle övünürsün, kuşkusuz daha hızlı mahkum edilmek için, zira sen iyi ne yapmayı bilirsin? Hareketlerinden biri bile var mı ki kibir tarafından yönlendirilmesin veya çıkar tarafından hesaplanmış olmasın?”
Gustave Flaubert
23 notes
·
View notes
Text
Kurgunun Hâsıl-ı Kelâmları IV: Yürüyen Kötülük Bataklığının Notları
Stendhal’a kıyasla Dostoyevski’yi keşfetmenin kendisi için daha mühim olduğunu söyeyen Nietzsche’nin bu sözünün taşıdığı anlamı bu novellayı okuduktan sonra açık seçik idrak ettim: Hayâta, insana, topluma dâir en ufak bir inancı kalmamış olan Yeraltı Adamı için hiçbir değer herhangi bir anlama sâhip değildir. Bu hiçlik düşüncelerinin, davranışlarının ak ve kara ile hercümerç olmasına sebep olur.…
View On WordPress
15 notes
·
View notes
Text
NADA
Hiç. Kitabın ortalarında, “neden kitabın adına hiç demiş” diye düşünmeye başladım. O ana kadar okuduklarım bu isim için uygunsuz kaçmış diye değil de, ana karakterin hiçliği ne kadar keskin tecrübe ettiğini sezdiğim için sanırım.
İspanya iç savaşı sonrası, Franko rejiminin ilk zamanları. Çok da önemli değil, sınırların ve rejimlerin, etkilerinden kaçılmazmış sanılan o yüce baba buyruklarının işleyemeyeceği kadar keskin bir hiçlik. Yetim ve öksüz bir kızımız var. Taşradan geliyor Barselona’ya, üniversite okumak için. En son hâlâ bebek sayılabileceği bir yaşta gördüğü ninesinin evine. Nine evleri, çocukların kurulu düzeni en net hâliyle tecrübe ettikleri yerlerdir muhtemelen. Özellikle ilk çocukların. İlk çocuk, kendi ana babasının evine her şeyden önce tedirginlik getirir. Ama ninesinin evinde endişe kaynağı değil, hayatın olağan akışının, doğal döngünün sevimli ama sıradan bir yüzüdür çocuk. Ruhu sükûn bulabilecek kadar yaşlanmış nine ve dedesinin tebessümle takip ettiği sıradan bir doğa olayı. Yoksulluğun gelip yerleşmediği evlerde böyledir bu. Ama yetimimiz Andrea’nın sığındığı ev, torunların tayın bedeli için paralarından artırarak ninelerine verdikleri, yaşlı kadının bu parayı kabul etmekten başka çaresinin olmadığı bir ev. Kitabın ortalarında, ev ahalisinin kaçınamadığı tek şeyin bu çaresizliği kabullenmek olduğunu görüyoruz. Onur ve haysiyeti korumaya yönelik içte kabaran her duygunun, insanın gırtlağına dayanıp da sese dönüşecek olduğu her an hiçleştiği o ev.
Bir de kötü karakterimiz var. Bir tane değil kötü karakterimiz ama bu Roman, onlar arasında sırf kötülük yapmak için kötülük yapan o adam. O kötülüğü seçmeseymiş diğerleri zaten iyi olmanın bir yolunu bulurmuş dedirten adam. Çaresizlik dışında bir otoritenin kalmadığı evde, her şeyin ve herkesin sahibi olmayı kendisine hak gören ve hiçlikle bir otorite yarışına tutuşan adam.
Kazanmak dışında bir derdi olmayan Roman’ın tüm hayatını mahvettiği, izzet-i nefsini ezdiği ve ezdirdiği bir Gloria, hayatını tamir etmenin bir yolu olduğuna inandığı bir anı şöyle tarif ediyor kitabın ortalarında: “Bir romanın sonu gibiydi. Bütün üzüntülerin sonu gibiydi. Daha kötüsünün başlayacağını nereden bilebilirdim?” Bu cümleden sonra kitap, bir yarım kitap kadar daha ilerliyor. Okuduğunuz onca şeyden sonra biraz olsun içinizin rahatlamasına izin verecek bir sonla da bitiyor. Sonra dönüp yukarıda alıntıladığım cümleyi tekrar okuyorsunuz.
4 notes
·
View notes
Text
TANRI VARSA NİYE Mİ KÖTÜLÜK VAR?
TANRI VARSA NİYE Mİ KÖTÜLÜK VAR?
Serdar AKMAN Dünyada çok fazla acı var. Depremler, seller, felaketler, hastalıklar doğal kötülüğün; cinayet, işkence, tecavüz ise ahlaki kötülüğün örnekleri. Bundan yüzyıllarca yıl önce Epiküros, “Her şeye gücü yeten mutlak iyi bir Tanrı nasıl olur da dünyadaki bunca kötülüğü hoş görebilir?” diye sormuştu. “Eğer Tanrı kötülüğü durduramıyorsa mutlak bir güce sahip değildir. Öte yandan kötülüğü…
View On WordPress
#allah ve kötülük#ateizm ve ahlak#ateizm ve kötülük#iyilik ve kötülük#kötülük problemi#kötülük ve hiçlik#tanrı#tanrı kötülük iyilik#tanrı ve özgür irade#tanrı ve iyilik#tanrı ve kötülük#tanrı ve musibetler#teizm ve ateizm#teizm ve kötülük
1 note
·
View note
Quote
umuda yer yok burada, her şeyi berbat eder çünkü.
beckett - üçleme
#Samuel Beckett#üçleme#malone ölüyor#waiting for godot#literatüre#jean baudrillard#charles baudelaire#paris sıkıntısı#kötülük çiçekleri#edebiyat#literary#poems#albert camus#düşüş#yabancı#lale müldür#varlık ve hiçlik#Jean Paul Sartre#franz kafka#felsefe#felsefi yazılar#charles bukowski#bukowksi#bukowski poems#Paulo Coelho#emily dickinson#emile cioran#haydar ergülen
20 notes
·
View notes
Text
Aç gözlerini, zayıf ve kibir dolu insan, toz zerreciğinin üstüne güçlükle tırmanan zavallı karınca; kendi kendine özgür ve büyük olduğunu söylüyorsun, kendi kendine saygı duyuyorsun, hayatı süresince o kadar aşağılık olan sen, ve kuşkusuz alay etmek için, gelip geçen çürük bedenini selamlıyorsun. Ve sonra sanıyorsun ki, büyüklük adını verdiğin bir miktar gurur ve toplumun özü olan bu alçak çıkar arasında çalkalanan bu kadar güzel bir hayat, ölümsüzlükle taçlanacak. Sana ölümsüzlük mü; sen ki bir maymundan daha azgınsın, ve bir kaplandan daha kötüsün, ve bir yılandan daha sürüngensin? Haydi canım! Maymun için bir cennetyaratın bana, kaplan ve yılan için, hovardalık, gaddarlık, alçaklık için, bencillik için bir cennet, bu toz zerresi için bir ebediyet, bu hiçlik için ölümsüzlük. Özgür olmakla, iyilik ve kötülük adını verdiğin şeyleri yapabilmekle övünürsün, kuşkusuz daha hızlı mahkum edilmek için, zira sen iyi ne yapmayı bilirsin? Hareketlerinden biri bile var mı ki kibir tarafından yönlendirilmesin veya çıkar tarafından hesaplanmış olmasın?
2 notes
·
View notes
Text
Can Sıkıntısı Nedir
Can sıkıntısı(en. boredom), insanın yapacak bir eyleme sahip olmadığı duygusal durumdur. Oyalanma imkanı bulunmayan bunalım ve tedirginlik hali olarak da düşünebiliriz. Bireyin ilgi eksikliği ile ortaya çıkar. Mevcut koşullara ilgi duymama halidir. Bilişsel açıdan dikkati yöneltme işlemiyle alakalıdır. Dikkatsizlik, ilgisizlik hissi olarak özetlemek mümkündür. Pozitif psikoloji açısından “bireyin yeterli olandan daha fazla beceriye sahip olması” durumudur. Varoluşçulara göre: oyalanmayı sürdüremeyen kişinin varoluşu fark etmesidir. Üç şekilde ortaya çıktığı söylenebilir. Bunlar:
1.İstenen etkinlikten alıkonulma hali 2.İstenmeyen etkinliğe zorlanma hali 3.Nedensiz biçimde, uğraşacak eylem bulamama hali.
Dilin göreliliği ve sınırlılığı içerisinde “can sıkıntısı” içerisine yerleşmiş anlamlardan 3. sünü işleyeceğiz. Can sıkıntısını hareketlerin temeli olarak irdeleyecek, dikkati odaklama eyleminin öncülü olarak anlayacağız. Buradaki sorgulamalar acı çekme, eziyet, üzüntü, vesvese anlamlarından hariç, var oluşsal neden olarak can sıkıntısı anlamına dahildir.
FELSEFEDE CAN SIKINTISI Schopenhauer’e göre: gündelik yaşantımız tutkularımız tarafından yönlendirilmediği sürece can sıkıcıdır. Tutkularımız bunu esir aldığında da bize acı vermeye başlarlar. Bu nedenle mutluluk için gerçek bir kuvvet fazlalığı gereklidir. Yani istençlerinin hizmeti için gereken ölçünün üstünde zeka fazlalığına sahip olanlar mutludurlar. Yaşam, can sıkıntısı ile acının arasında sallanarak gidip gelendir. İnsan da hayatı boyunca bu ikisi arasında çaba verir. Schopenhauer can sıkıntısını insanın kibrine kanıt olarak gösterir. Ona göre hayat kendi içinde yetkin ve iyi bir şey olsaydı sıkıntı diye bir şey olmazdı. Sadece var olmak bile bizi doyuma ulaştırmalıydı. Hayatın içeriği pozitif değildir. Sıkılmak gibi eylemler hayatın nahoş tarafının belirdiği anlardır. Bak: dmy.info/schopenhauer-felsefesi-hayati/
Heidegger can sıkıntısına büyük dikkat gösterir. Metafiziğin Temel Kavramları ve Metafizik Nedir? adlı eserlerinde özellikle inceler. Ona göre can sıkıntısı, bireyin kendi oluşturduğu dünyaya katlanamadığı bir duruma denk gelir. Varoluş ile beraber olduğu her şey arasına giren ve bunların yaşayan bireye suskun kaldığı durumdur. an sıkıntısı zamanın donduğu andır. Varlık ve zamanın ivmelenemediği zamandır. Heidegger’e göre insan kendisiyle karşılaşmamak için meşguliyet arar. Kendi içerisinde bir umutsuzluk çölü vardır ve burada yalnız kalmamak için dışarısı ile oyalanır. Tüm dünyada neredeyse herkesin belli başlı inançlar edinmesi bu oyalanmaya örnektir. Din oyalanma için anahtar ögerledendir. İnsan din ile zamanı saklar. En büyük uğraş alanlarındandır. Can sıkıntısı bizi zaman ve varlık problemine götüren bir araç olarak, aynı zamanda bir fırsattır da. Böylelikle hep bastırmış olduğumuz varlık problemini sorgulamanın bir yolu ortaya çıkar.
Blaise Pascal’a göre bazı engellere karşı rahatlık ararız. Rahata ulaştığımızda rahat katlanılmaz olur, çünkü can sıkıntısı gelir. Birey, uyarıcı veya odak olmazsa: hiçlik, varoluşun anlamsızlığını ve varoluşsal kaygı ile karşı karşıyadır. Pascal sonsuz ve sınırsız objenin, yani tanrının bu sonsuz boşluğu doldurabileceğini düşünür.
Erich Fromm gibi eleştirel teoriye mensup düşünürler can sıkıntısını, endüstriyel topluma yönelik psikolojik bir cevap olarak tasarlar. Fromm’a göre: sanayi toplumundaki insan yabancılaştırılmış işgücüdür. Doğadan uzaklaşır, yaşam koşullarında yabancılaşır. Sanayinin, sömürünün ve yıkımın bir üyesi olur. Can sıkıntısı bunların sonucunda ortaya çıkan bir edimdir. Şiddet ve yıkıcılığın en büyük kaynağı olması muhtemeldir. Bilinç harici olarak her zaman devam eder. Teknoloji ve tüketim kültürü sadece buna yönelik dikkati dağıtır. Can sıkıntısı üretici gücümüzün felce uğraması olarak da algılanabilir.
YORUM Her an uğraşacak bir şey, bir meşguliyet aramıyor muyuz? İnsanın doğal uyaranı can sıkıntısı, tepkisi de oyalanmadır. Can sıkıntısı tüm hareketlerin kaynağı olabilir. Aslında tüm evrenin can sıkıntısıyla oluştuğunu söylemek mümkündür. Evren dediğimiz şey, enerjinin yoğunlaştığı odak noktaları ve geriye kalan büyük boşluklardır. Her ne kadar biz gök cisimlerinden bahsetsek de, evrende aslolan boşluktur. Big- Bang(büyük patlama) dediğimiz şey enerjinin küçük bir noktaya yoğunlaşması ve hızlı şekilde genişleyerek dağılmasıdır. Dağılmanın ardından enerji, boşlukta çok ufak noktalarda yoğunlaşmış ve bildiğimiz anlamdaki cisimleri meydana getirmiştir. Atomun %99,999’unun boş olduğunu, evrendeki boşluk oranının da %99.9…(sonrasında 28 tane dokuz var) olduğunu bilmek boşluktaki meşguliyetimizi betimleyebilir. Bu boşlukla ilgili bir yazı daha sonra yazacağım. Şimdilik evrenin oluşumunun dahi boşlukta bir uğraş bulma hareketi olarak göründüğünü söylemeliyiz.
İnsan hayatının büyük kısmı uyumakla ve beklemekle geçiyor. Eylem halinde bile, eylemin içerisinde bekleyişler ve boş zamanlar var. Günümüzün ne kadarı dolu geçiyor? Uyku, trafik, sıralar, insanlar hep vakit alıyor. En dolu anlarda dahi bir şeyler beklemek durumundayız. En basit oyunu oynarken bile yükleme süresini bekliyoruz. Her amaç için kat edilmesi gereken boşluklar var. Hayatın çoğunlukla boşluk olduğunu söylemek mümkün. Anlamlı diyebileceğimiz hareketlerimiz ise, büyük boşluktaki yoğun noktalardır. Bu noktalar haricinde boşluktayız. Boşluk ise can sıkıntısının belirdiği yerdir. Can sıkıntısı insanın boşlukla buluştuğu yerdir.
La_Touche_Lennui_1893-can-sikintisi-dmyinfoBoşluğu hissettiğimiz anda yapacak bir şeyler ararız. Can sıkıntısı, boşluğu doldurma arzusudur. Mevcut koşullar bizi oyalamaya yeterli gelmemektedir. Tatmin olmak için değişiklik yaparız. Olağan akışı bükerek tatmin olacağımız hale getirmeye çalışırız. Evreni oluşturan enerji de varlığı bozunuma uğratarak olağan olmaktan alıkoymuştur. Tüm evreni stabil ve yaygın şekilde oluşturmak yerine odaklamıştır. Belli ki insan dilinde bir arayış olarak anlayabileceğimiz ve can sıkıntısı dediğimiz fenomeni, evren öncesine atfedebileceğimiz bir durum söz konusudur. Evrenin, insanın, kültürün oluşumu boşluk hissinin değişik şekillerdeki doldurulmasıdır. Can sıkıntısını da tüm hareketlerin nedenler bilimi olarak betimleyebiliriz.
Evren can sıkıntısından mı meydana geldi? Biz de can sıkıntısından mıyız? Varoluşsal bir neden arıyorsanız soruların cevabı evet’tir. En azından insan dilinde benim bulduğum en doğru sözcüktür. “Sıkıntı” tüm bu gidişatı açıklamaya yaklaşabilen bir sözcüktür. Bir düşünün, neden evren diye bir şey olsun? Atalarımız neden çocuk yapsınlar? Hayatı yaşayıp ölüp gitmek varken, ne diye çocuklarla uğraşmışlardır? Amaç oyalanmak olabilir mi? Binlerce yıldır fiziksel koşullarımız yeterli olduğu halde, neden hala gelişmişlik peşindeyiz? Hayatın bir hedefi yok. Belli bir amacı da yok. Gidişatı ise içeriden betimlemek zor. Ama hala bir şeylerle uğraşıyoruz. Neden arkamıza yaslanıp gökyüzünü izlemiyoruz? Evlerimizde mutlu olmak varken neden dışarıda uğraşlar arıyoruz? Belki de her hareketimizin öncülü olarak “can sıkıntısı”nı tanıyabilir ve bu hissi evrenin diğer parçalarında da görmeye çalışabiliriz.
Bak: Can sıkıntısı nasıl geçer? Bak: dmy.info/yasamin-anlami-nedir/ Bak: dmy.info/hayat-nedir/ Bak: Mahmut Tezcan’dan Yaşlılıkta Boş Zamanlar ile ilgili bir makale.
ALINTILAR Gerçek şu ki: herkes sıkılmıştır ve kendini yeni uğraşlar bulmaya adar. Albert Camus
Herkesin üzerinde uzlaştığı konuşmadan daha sıkıcısı yoktur. Montaigne
Can sıkıntısı öyle bir derttir ki , birbirini sevmeyen insanları birbirine aratır. Arthur Schopenhauer
İnsanın aklı çoğaldıkça, can sıkıntısı artar. Dostoyevski
Can sıkıntısı tüm kötülüklerin anası olduğuna ve sürekli ilerlediğine göre, şüphe yoktur ki: dünya geriye gitmektedir ve kötülük yayılmaktadır. Bu dünyanın en başlarına kadar izlenebilir. Tanrılar sıkılmıştı, bu nedenle insanları yarattılar. Soren Kierkegaard
Bazı şeyler kanatlarımızı açar. Bazı şeyler can sıkıntısı yapar ve hayal kırıklığını incitir. Biri önümüzdeki bardağı doldurur. Biz sadece kutsallığı tadarız. Mevlana
Aynı şeyi tekrar tekrar yapmak sadece can sıkıntısı değildir, kontrol etmek yerine yaptığın şey tarafından kontrol edilmektir. Heraklit
2 notes
·
View notes
Text
Aç gözlerini, zayıf ve kibir dolu insan, toz zerreciğinin üstüne güçlükle tırmanan zavallı karınca; kendi kendine özgür ve büyük olduğunu söylüyorsun, kendi kendine saygı duyuyorsun, hayatı süresince o kadar aşağılık olan sen, ve kuşkusuz alay etmek için, gelip geçen çürük bedenini selamlıyorsun. Ve sonra sanıyorsun ki, büyüklük adını verdiğin bir miktar gurur ve toplumunşun özü olan bu alçak çıkar arasında çalkalanan bu kadar güzel bir hayat, ölümsüzlükle taçlanacak. Sana ölümsüzlük mü; sen ki bir maymundan daha azgınsın, ve bir kaplandan daha kötüsün, ve bir yılandan daha sürüngensin? Haydi canım! Maymun için bir cennetyaratın bana, kaplan ve yılan için, hovardalık, gaddarlık, alçaklık için, bencillik için bir cennet, bu toz zerresi için bir ebediyet, bu hiçlik için ölümsüzlük. Özgür olmakla, iyilik ve kötülük adını verdiğin şeyleri yapabilmekle övünürsün, kuşkusuz daha hızlı mahkum edilmek için, zira sen iyi ne yapmayı bilirsin? Hareketlerinden biri bile var mı ki kibir tarafından yönlendirilmesin veya çıkar tarafından hesaplanmış olmasın?
0 notes
Photo
Merhaba, Tanrım. Bugün günlerinin hangisi, olduğunu senden daha iyi bileceğimi sanmıyorum. Fikrimin bununla bir fikir yürütecek düşünceye sahip olma yetisi bile korkunç derece trajikomik bir devrim. İstila edebileceğin yerlerin, varılacağı nokta olmadığını, Cesar'ın balkondan baktığında, zafer çığlıklarından boğulan insanların yüzünde gördüğü ifadeden öte, kendi yüzündeki şaşırtıcı telaşlı korkulu ve ne yapacağını bilmediği hisleriyle savaşırken, hala varmak istediği noktanın bu olmadığı heyecanını anlıyor gibi de değilim. Sahi, Tanrım. Bugün günlerinin hangisi. Yarattığında bu dünyayı, hangi gün yaratmıştın. Genelde buralarda Cuma günü diyorlar. Hangi ayın kaçıncı Cuma'sı olduğundan bahseden yok. Benim için tüm günlerinin ertesi gibi geliyor, sadece. Olduğum anda, kavramda var olmak adına böyle olması gerekiyor sanki diye kendimi öz güvende tutuyorum. Beni bilene, bilmeyene, denklemlerin oluşturduğu formüllere, çözümsüzlüğe iletmemek adına, yaşamla ilgili deneyimlere saygı göstermemi de bunun içine katarsak, pekte kötü bir şey sayılmaz değil mi? Peki, Tanrım bana kızıyor musun, kızarınca utancımdan bölündüğüm vakitlerde. Kızma bak, ben günahlarımla yıkanırken, sevaplarımı gidere boşaltıyorum ki, aşık olmak gerekirken aşk olmak mertebesinde bulunabilmek için şahsı zatına. Buralarda günlerden Pazartesi, Tanrım. Cehennem ve Cennette hangi günün ertesi. Saygısızlık etmek sana karşı ne haddime. Herkes buralarda iyi olmak için, sadece kötülük yaptığı için, sadece hiçlik kavramını, kavrama telaşının oluşturduğu hissiyatlarımdan kaynaklı sadece.
Neyse, her neyse; Tanrım ben dua etmesini bilmem ama sana şiir okuyabilirim Şimdilik; İyi geceler, Tanrım. Kulun, hayırsızın #dediadam… - #şiirsokakta #kitap #oku #şiirheryerde #yazar #şiirsokakta_ #şiir #kitaplar #takip #yalnız #aşk #sinema #twitter #sev #followme #film #roman #hayal #edebiyat #fotoğraf
#followme#yazar#aşk#şiirheryerde#takip#dediadam#şiir#roman#twitter#sinema#film#kitaplar#edebiyat#fotoğraf#oku#hayal#şiirsokakta#şiirsokakta_#kitap#sev#yalnız
9 notes
·
View notes
Photo
#hayyam vari #KAOTİKHAYKIRIŞ İnsan diye gelmişiz yalan dünya ya Hep yalan işlerle oyalanmışız Bir nefesle, ikinci nefes arasında Nefsimizin arzusuyla bocalamışız Kamil insan olmak idi muradım Onun için hep çabalamışız Kemal'e ermeye az kaldı derken Hiçlik deryasına yuvarlanmışız Zaten hiç iken neydi bu çaba Dünya gailesiyle koşturup durduk Faydalı insan olalım derken Faydasızların diline düştük Yine de umudum yitirmedim hiç Zamanı boş yere geçirmedim hiç Hakk'ın rızasını almak yolunda Öğrenmiştim atamdan dünya malı hiç Dünya malına hiç, etmedim tamah Rabb'e rüşvet diye, kul'a da gösteriş Kılmadım namaz, dönmedim semah Haluk bilir deyip, içim hep ferah Onca gayret, çaba, bazen nafile Her işi tamama erdirememişim Eşim, kardeşim, en yakına bile Gayretimi dahi gördürememişim Herkesi mutlu edip, güldürememişim Söz vermişim bazen, becerememişim Eksiklik elbette bende de vardır. Yalanla, dolanla değildir işim. Kötü söz sahibine yakışır diyerek Kem sözcükleri sildim dilimden Azıcık insan ve vicdan sahibi isen Empati kur da, azcık anla halimden Üç kuruşluk menfaat ve çıkarın için Bunca riya, nankörlük, yalan niçin Erdemini kaybedip sahip olduğun Makam, mevkii, servetin içine s.cın Şimdiki sözümde zavallı insancıklara Sözünde durmayan tüm kancıklara Menfaatlere kul olup tapanlara Bile bile kötülük yapanlara Bunca nimet ve güzellik varken Onca kötülüğü nasıl yaptın sen Korkarak Hakk'tan rıza alınmaz Sevgiyle her şeyi hallederim ben Herşeyi samimiyet ve dürüstlük ile Halledip ereriz sandım felaha Allah müstehakkınızı versin diyerek Çaresiz kalınca saldım Allah'a #HızırİNAN 05.07. 2018, Ankara @hizirinan @hizir.inan @inanhzr @hizirinan3 #hizirinan #hızırinan #hizir #hızır #inan (Ankara, Turkey) https://www.instagram.com/p/Bk2iTZ5nTwx/?igshid=aowdk1tu1bib
0 notes
Text
Birine kötülük yaptığımızı nerden anlarız?
O kişinin bu eyleme karşı vereceği reaksiyon mu ölçütümüz? Bence kötülük tanımı bununla bağdaşır.daha fazlası değil.
Bu bana o kadar saçma geliyor ki.sadece algısal,sezgisel,gerçekle ilişkisi yok.olmamalı,abartılmış ama özünde sahte benlik.
bu yolla bir moronu tekmelemek o kadar rutin bir eylem oluveriyor ki onun kayıtsızlığı bu eylemin ahlaki tüm tutarsızlıklarını meşru kılıyor
Bu açıdan kötü insan tanımını kabul edemiyorum.insanın varlığının:"ben buradayım." dediği tüm çağrışımları reddediyorum.
Kötülük benlik için bir seçim değil maskeleri takma,birden fazla polarlığa yanaşma dürtüsünün tetiklendiği anda pasif kıldığımız ama özümüze,özümüzden beridir sinmiş nitelik.
Öyle ki yapmaktan çekinmediği bu tanımı bile kokuşmuş diğer tanımlardan farklı değil.aynı ikiyüzlülük,aynı aklanma istenci,suçluluk duygusunu;birşeyleri ifade ederek bastırma istenci.
Tüm bunlar, varoluşun' üzerine kusmayı istemek konusunda her defasında haklı kılıyor.
Kendimi,kendimden o kadar uzak görüyorum ki,haklı kılıyor" ifadesinin devamında zamir dahi kullanmaya çekiniyorum.cümlelere:bir kişilik,bir şahıs bulaştırmaktan o kadar korkuyorum ki.
"biçimsizlik,hiçlik" şayet bu değerlere ulaşacağım bir kapı bulursam,yada bir mekan,bir renk,-ki bunun varlığın' niteliklerini taşıyacağına kesinlikle inanmıyorum-ona tapacağıma,ona teslim olacağıma,özümü ve (onun için imgeselin dışında bir anlam taşımayacak)kanımın' tamamını onun için akıtacağıma yemin ederim.ona ulaştığımda onu tanrım sayacağım.
İşte bu sebeple sadece hiçlik,sadece hiçlik.sadece,henüz ulaşamadığım hiçlik.
4 notes
·
View notes
Text
Bir yanımda Dino Buzatti’nin Tatar çölündeki asker var yeterliliklerini çok sanan hep bir şey olacakmış gibi ümit eden ama isteksiz bitkin yılgın ve hayattan uzak bir çerçeveye hapsolmuş.. Bir yanımda Camus’un yabancı’sındaki kendini hakli gören ama edemeyen kimi zaman yargılanan kötülük ve iyiliği kendince sorgulayan garip yabancı.. Bir yanımda Sartre’nin varlık ve hiçlik sorgulaması çanlar çalıyor.. Tanrıyı dinliyorum bazen kendi sesinde dünyayı anlatıyor bana...
0 notes
Text
Kendimi tekrar etmeyi sevmem!
Bu cümleyi kendini beğenmiş bir şair değil de , yaratıcının bizzat kendisi söyleseydi ne olurdu?
İnsanoğlu varoluşunu idrak ettiğinden beridir hem evrene hem de kendine anlam yüklemeye çalışıp duruyor.
Din , sanat , savaş ,barış bu yüzden var.
Varlığını idrak eden insan, nedenlerini kavramaya çalıştıkça , kendi hiçliği içinden problemler üretip kendini kaosa sürüklüyor.
Hiçlik ,problem,kaos… İnsanın kısır döngüsü.
Ya tanrı?
İnsanın ilk evini nasıl yarattı?
Ya her şeyi , kendisine inananı- inanmayanı yıkıntılar içinde bırakacak bir döngüyle sonlandıracaksa ?
Ya da ilk bakışta kaos gibi görünen düzenli yapılar içinde gerçeği biz anlayamıyorsak?
Bu sorulara cevap bulduğunu iddia eden din , kendi içinde semboller ve kattmanlar ile anlatıyor kendini.
Tanrı yaratım sürecinde kusurlu, ve yarattığı insanın oluşturduğu çoğunluk (toplum), zalim ve ahmak kalabalıklara dönüşüyor.
Bu kötülük içinde ‘’öteki’’ olabilirsen kazanıyorsun.İşte size yaratılışın anahtarı:
kaosun içinde öteki olabilmek!
İzlediğim Anne filminden sonra , her defasında şiir yazdığımda yaşadığım yaratma duygusunu yönetmen de hissetmiş olacak ki, Tanrıyı bir şair olarak betimlemiş. İlhamı bir türlü gelmeyen şair!
Şairin eşi rolündeki kadın , ruhül kudüsü yani saf sevgiyi temsil ediyor. Saf sevginin(evin kadını) ve onun kurduğu düzen yaratıcıyı (şairi) heyecansız ve keyifsiz bir varlığa dönüştürüyor.Bu sıradanlık eve gelen misafirler (Adem ve Havva)sayesinde değişiyor. Ta ki oğullarından (habil ile kabil) birinin diğerini öldürmesine kadar.kaos başlıyor. Kaosun içinde şaire (yaratıcıya) ilham verecek olay da gerçekleşiyor. Kadın bebeğine (isa’ya) hamile kalıyor . İlhamı gelen şair bu sayede bir kitap (kutsal kitap)yazıyor. İnsanlık bu kitapları tapacak kadar seviyor. Kaos iyice büyüyor.Kitabın yayıncısı (peygamber)kaosu körüklüyor.
Ve sevgi içimizde, Tanrı içimizde sözünü atıfta bulunarak insanlar bebek isayı parçalayarak etlerini yiyor. Bu kadar kaos ve kargaşayı kaldıramayan ve kurduğu düzenin yıkıldığını gören evin kadını bodrum katındaki (cehennem) yakıt tankını patlatıp evi (dünyayı) yok ediyor.
Kaosu çıkaranları affedebiliriz diyen tanrı , son sözü ‘’beni asla sevmedin ‘’ diyen yanarak ölen kadını (sevgiyi) tekrar yaratarak döngüyü en baştan kuruyor.
‘’Kendimi tekrar etmeyi sevmem’’ .
Bu bir insan sözü. Yaratmaktan ilham alan Tanrı bu sözün altındaki kibirden uzak tekrar tekrar var ediyor. Kaosu ,hiçliği, problemi…
Ve kim öteki olabiliyorsa o ilhama layık oluyor. kazanıyor.
#motherfilmiüzerine
0 notes
Photo
İnsan nedir? Onunla diğer bitkiler arasındaki fark nedir? Onunla doğadaki tüm diğer hayvanlar arasındaki fark nedir? Kesinlikle hiç fark yoktur. İnsan da onlar gibi bu yerkürenin üzerine rastlantı sonucu yerleştirilmiştir, onlar gibi doğmuştur; onlar gibi ürer, çoğalır ve azalır; onlar gibi yaşlanır ve onlar gibi doğanın her hayvan türüne biçtiği sürenin sonunda, organlarının yapısı nedeniyle hiçliğin içine düşer.
Marquis de Sade
╚►Sözler Gif Linki:
Marquis de Sade Sözleri: (1740-1814) Hayal gücü düzenin düşmanıdır. Marquis de Sade Bu dünyada babana bile güvenmeyeceksin. “Sizin tanrınız oğlunu çarmıha gerdiyse; kim bilir bana ne yapar? Marquis de Sade Ahlaksızlığı bilmeden ahlakı belirleyemezsiniz. Marquis de Sade Tanrı fikri, insanoğlunun affedemeyeceğim yegane hatasıdır. Marquis de Sade Zincirlerinden kurtulmak için inleyen kötülük, yakalandığı anda skandal çığlıkları atıyor. Marquis de Sade Minnet duygusu insanların arasını açar, hele dostlukların kurulmasına iyice engel olur. Marquis de Sade Zayıflığın özü, güce maruz kalmak ya da güçten korkmaktır. Marquis de Sade Bir kez suç işlendikten sonra ve özellikle de bundan mutlu olunduğunda durmak pek mümkün değildi. Marquis de Sade Sefalet içinde ölürüm de erdeme ihanet etmem. Marquis de Sade Şehvet söz konusu olduğunda, her şey fısıltıdır. Marquis de Sade Bir sona geldiğin için ağlama, onu yaşadığın için gülümse. Marquis de Sade Doğanın yasalarına aykırı olan tüm insani yasalar ancak küçümsenmeyi hak ederler. Marquis de Sade Elinde bir kalem varsa olağanüstü şeyler yaşayabiliyorsun. Marquis de Sade Yapraktan korkan ormanda gezintiye çıkmamalıdır... Marquis de Sade Bir şeyin tadına bakmadan taraf tutmanın önyargıdan öteye geçemeyeceğini düşünüyorum. Marquis de Sade İnsanın tek başına tattığı mutluluk pek can sıkıcı ve yavandır. Ancak biriyle paylaştığımız zaman bir şeyden zevk alabiliriz. Marquis de Sade Mutsuz insanlar yanı başlarında acı çekenleri görerek avuturlar kendilerini. Marquis de Sade Zenginlerin katılığı yoksulların namussuzluklarını haklı kılar. Marquis de Sade Sizin gösterişle sergilediğiniz şeyler, bu dünyada hiç bir işe yaramıyor . Marquis de Sade İnsanların içinde hiç dürüstlük ve merhamet kalmadı mı? Bu kadar dile düşmüşken, kalmasını nasıl beklersin ki zaten? Marquis de Sade İndirin batıl inanç ağacına son darbeyi; dalları budamakla yetinmeyin: etkileri bu kadar bulaşıcı olan bir bitkiyi tamamen kökünden söküp atın! Marquis De Sade Doğa, zevklerimizi kınıyor olsaydı, bizde bu zevkleri uyandırmazdı. Marquis de Sade Merhametli bir adam ve kadın, güneş ışığı gibi, çevresindeki her şeye zenginlik huzur ve neşe saçar. Marquis De Sade Temellerini özgürlük ve eşitlikten alan bir toplumda pek az eylem suç oluşturur. Marquis de Sade Şehvet söz konusu olduğunda, her şey fısıltıdır. Marquis de Sade Tanrıya Karşı Söylev "Senden söz etmeyi aklından geçirmiş ilk sersem boğazlansaydı, yeryüzünde ne çok cinayet engellenirdi! Marquis de Sade Bir hayvanı öldürmek de bir insanı öldürmek kadar kötüdür. Marquis de Sade Farklılık yalnızca bizim önyargılı kibrimizde mevcuttur. Marquis de Sade Kibrin önyargıları kadar saçma bir şey ne yazık ki yoktur. Marquis de Sade Davranışın senin basitliğine kurulmuş bir tuzaktır. Marquis de Sade Sizin tanrınız oğlunu çarmıha gerdiyse; kim bilir bana ne yapar? Marquis De Sade Hiç yoksul olmamasını mı istiyorsunuz? Hiç sadaka dağıtmayın ve özellikle hayır kurumlarınızı ortadan kaldırın. Marquis de Sade Mutsuz insanın en büyük avuntusudur dua, Tanrı'ya yakarınca daha bir güçlü hisseder kendini. Marquis de Sade Dünyadaki hiçbir şeyin akla yatkınlığına kanıt olmadığı saçma bir varoluşa beni ikna edecek hiçbir şey bulamıyorum. Marquis de Sade Her çağ açık ve kesin biçimde felsefesinde görülür. Marquis de Sade İnsanın, vahşi hayvanlardan farklı olarak eşine eziyet ederek haz alamayacağına inanıyordum... Marquis de Sade Benden daha kötü durumda insanlar olduğuna göre, çok da zavallı sayılmam... Marquis de Sade İyilikseverlik nasıl zayıf kişiliklere özgü bir erdemse, nankörlük, bir kötülük olmaktan çok, güçlü kişiliklere özgü bir erdemdir. Marquis de Sade Acıdan daha güçlü bir duygu yoktur. Acının dışa yansıması belirgindir. Marquis de Sade Kötülüğe teslim olmanın iyiye ulaşmanın yollarından biri olduğunu söylemeyecekler midir? Marquis de Sade Bizler, bizi yöneten ilkel dürtülerin ardından giderken, taştığı için nil nehrinden ya da dalgalandığı için denizden daha günahkar değiliz. Marquis de Sade Vicdan ve basın özgürlüğü verildiğinde, pek az bir istisnayla, eylem özgürlüğünü de vermek gerektiğini unutmayalım. Marquis de Sade Zayıfların nankörlüğü ve densizliği karşısında namuslu insanlar iyilik yapmaktan her zaman pişmanlık duymak zorunda kalırlar. Marquis de Sade Ah o tutkuların yarattığı uğursuz körlük . . . Marquis de Sade Sinsiliği ve ikiyüzlülüğü zorunlu kılan toplumdur: Rahat bırakalım kendimizi. Marquis de Sade Cehaletin ve aptallığın tüm engellerini parçalama şerefi yalnızca dehalara aittir. Marquis de Sade İnsanlar yalnızca doğa durumunda saftır; doğadan ayrıldıkları anda kendilerini alçaltmaya başlarlar. Marquis de Sade Çılgınlıkların en büyüğü, doğanın bize verdiği eğilimlerden dolayı, yüzümüzün kızarmasıdır. Marquis De Sade Mutsuzluklarıma benim düşünce tarzım değil, diğerlerinin düşünme tarzı neden oldu. Marquis de Sade Bir mucize sayesinde itibar kazanmak için sadece iki şey gereklidir: bir şarlatan ve birkaç aptal kadın. Marquis de Sade Ama felaketlerle dolu bir tablodan bir iyilik doğacaksa, bunları sunuyor olmaktan pişmanlık duyulabilir mi? Marquis de Sade Yükümlülükleri nedeniyle ahlaksız olan bir devlette, bireylerin ahlaklı olmasının temel önemde olduğu nasıl kanıtlanabilir? Marquis de Sade Ey yanlışın ve fanatizmin kör ettiği zayıf ve saçma faniler, tepesi tıraşlı rahiplerin batıl inancının sizi gömdüğü tehlikeli yanılsamalardan vazgeçin! Marquis de Sade Evren kendi kendine çalışır ve doğanın sonsuz yasaları herhangi bir ilk nedene ya da marş motoruna ihtiyaç duymaz. Marquis de Sade Tanrıları devirerek, aşıralım gök gürültülerini onların ve yıkalım bu ışıltılı şimşekle ürkütücü bir dünyada hoşumuza gitmeyen her şeyi! Marquis de Sade Tek yapılması gereken, bize acı verirken diğerlerine yarar getiren kendi içimizdeki bu sinsi duyarlılığı köreltmekti. Ama iyilik dolu bir kalbi katılaştırmak güçtü. Marquis de Sade İnsan işte, tutkularından başka bir şeyi gözü görmeyen insan ! yaban çöllerin en ücra köşelerindeki kaplanlar bile korkar zulümlerden. Marquis de Sade Bir filozof olarak önüne koyduğu başlıca hedef, insanları, bir sürünün parçaları haline getiren, uyuşturan, güdükleştiren tüm inançları, kurumları birer birer çökertmektir. Marquis de Sade Pişmanlık alışkanlığın öldürdüğü geçici bir duygudur. İşlenilen tek bir cinayet vicdanımızı sızlatabilir. Ama cinayet çoğalınca, onlarca yüzlerce kez tekrarlanınca vicdan susar. Marquis de Sade Kutsal Kitap denen ve Babil'deki esareti sırasında cahil bir Yahudi'nin can sıkıcı intihali olan o bayağı romanda tuhaf bir masala rastlanır; ama bu yanlıştır, tamamen gerçekdışıdır. Marquis de Sade Bana bir Tanrı'nın eseri olarak verilmek istenen bu kutsal kitaplar aptal birkaç şarlatanın işinden başka birşey değildir ve ben burada Tanrısal izler yerine aptallığın ve dalavereciliğin izlerini görüyorum. Marquis de Sade Bir din, sonsuz sayıda yarattığı kendi esinlediği eğilimler yüzünden sonsuzca cezalandırması gereken bir tanrı'ya inanç üzerinde temelleniyorsa buna uzun süre inanılıp, uzun süre saygı duyulur mu? Marquis de Sade Senin tanrına atfettiğin şeyi doğanın yapması mümkünken, niçin doğaya bir efendi arıyorsun ki ? Marquis de Sade Senin anlamadığın şeyin nedeni belki de dünyanın en basit şeyidir. Fizik bilgini yetkinleştirirsen doğayı daha iyi anlarsın, aklını arındır, ön yargılarını yok et, o zaman tanrına ihtiyacın olmayacak. Marquis de Sade İnsanlar öylesine kör olmuştu ki, bir kadın ahlaksızlığını ne kadar ortaya koyarsa listesine girmek isteyen de o kadar çok olurdu. Değersizliğin ve yozlaşmışlığın ölçüsü, onun için sergilenmeye cesaret edilen duygularla ölçülür olmuştu. Marquis de Sade Dilenciliğin ortadan kaldırılması için herkesin çareler aradığını işitiyorum ama aynı zamanda da dilenciliği çoğaltacak her şey yapılıyor. Odanızda sinek olmamasını mı istiyorsunuz? Onları cezbedecek şeker bırakmayın ortalıkta. Marquis de Sade Büyük fikirler yüzünden ahlakı bozulacak kişiye yazıklar olsun! Felsefi düşünceler içinden yalnızca kötü olanları çekip almayı bilen, ahlakı her şeyle bozulan bu kişilere yazıklar olsun! Bunların ahlakının Seneca ya da Charron okuyarak da bozulmadığını kim ileri sürebilir? Ben asla onlara hitap etmiyorum! Marquis de Sade Tanrıya yönelik iki, üç saatlik sofuluğun ardından ne hissediyorsunuz? Sizin duyularınıza hiçbir şey sağlamayan soğuk bir hiçlik, tiksinti verici bir boşluk. Düşlere ve gölgelere tapmış olsaydınız da duyularınız aynı durumda olurdu! Marquis de Sade Her şeyin kendisi için yapıldığına inanan insanın aptalca kibri, insan soyunun tümüyle yok edilmesinin ardından doğada hiçbir şeyin değişmediğini ve yıldızların dönmesinin hiç de gecikmediğini görünce pek şaşırmış olacaktır. Marquis de Sade Tanrı denen acaip ve hayal mahsulü varlık, kesinlikle, gerçekten ve herkesin önünde ilan ediyorum ki sana en ufak bir inancım yok. Ve bunun da nedeni gayet mükemmel: dünyadaki hiçbir şeyin akla yatkınlığına kanıt olmadığı saçma bir varoluşa beni ikna edecek hiçbir şey bulamıyorum. Marquis de Sade Ey sen, dünyada mevcut her şeyi yarattığı söylenen: hakkında en ufak bir fikrim olmayan sen; ancak lafta tanıdığım ve her gün yanılan insanların bana söyledikleri kadar bildiğim sen; tanrı denen acaip ve hayal mahsulü varlık, kesinlikle, gerçekten ve herkesin önünde ilan ediyorum ki sana en ufak bir inancım yok. Ve bunun da nedeni gayet mükemmel: dünyadaki hiçbir şeyin akla yatkınlığına kanıt olmadığı saçma bir varoluşa beni ikna edecek hiçbir şey bulamıyorum. Marquis de Sade Sönmüş bazı volkan kraterlerinin üstüne kurulmuş olan Sodom ve Gomore, Vezüv'ün lavlarının yuttuğu İtalyan şehirleri gibi yok oldular; işte tüm mucize bu.. Avrupa'nın bir bölümünde kendilerini bu doğal fanteziye teslim etmiş zavallı insanlara karşı ateş işkencesini barbarca uydurmak için bu çok basit olaydan yola çıkıldı. Marquis de Sade İşçisini aşağılayan bir patron, karısını aşağılayan bir adam ya alçağın tekidir ya da hayattan intikam almaktadır. Kendi ruhlarının derinliklerine bakmaya asla cüret edememiştir onlar. Vahşi hayvanı serbest bırakma arzusunun kaynağını keşfetmeye; seksin, acının, aşkın erkek için sınırlı deneyimler olduğunu anlamaya yanaşmamışlardır. Sadece bu sınırları tanıyanlar hayatı bilir; kalanı vakit geçirmektir altı üstü, aynı işi tekrarlayıp durmak, şu ölümlü dünyaya niye geldiğimizi gerçekte anlayamadan yaşlanıp ölmektir. Marquis de Sade İnsan nedir? Onunla diğer bitkiler arasındaki fark nedir? Onunla doğadaki tüm diğer hayvanlar arasındaki fark nedir? Kesinlikle hiç fark yoktur. İnsan da onlar gibi bu yerkürenin üzerine rastlantı sonucu yerleştirilmiştir, onlar gibi doğmuştur; onlar gibi ürer, çoğalır ve azalır; onlar gibi yaşlanır ve onlar gibi doğanın her hayvan türüne biçtiği sürenin sonunda, organlarının yapısı nedeniyle hiçliğin içine düşer. Marquis de Sade
0 notes
Text
Bir Hayat Bahsi Söz Konusu Edilebilir Mi?
Bu istikametin hayat ile olan bağlarının kopartılması kesintisizdir. Adı ülke kendisi bir çukuru bildiren şu sahnenin, nasıl her gününün irinle donatıldığı mutlak ve kesintisiz olan ol hiç etme halinden bariz bir kanıtıdır. Hayat artık bu menzilde “mübalağa” bir tanım olarak bildirilendir. Eşitlik, özgürlük, adalet, hukuk ve hürriyet meselleri kah birer ikişer, kah fırsat bulunduğunda hepsi birden linç edilirken, sıfırlanmaya çalışılırken geriye koca bir hiçlik kalmaktadır. Hemen her şeyde evvel sözün üstü çizilmektedir. Hayat tahayyülü artık bahsi olunmayan bir “mesele” olarak biçimlendirilendir.
Geleceğin şekilsiz, şemailsiz bir omurga üzerinde imal olunması ise kesintisizdir. Hakkaniyet bu topraklarda geçersiz kılınan / bildirilen bir mefhumdur. İstikamet, hayatla olan bağların kesintiye uğratıldığı bir güncellik, cerahatin dört yanı kuşattığı bir yerdir en kestirmeden. Varlığı güç bela tahsis olunan demokrasi mefhumunun hiçleştirilmesi enikonu varlığının hiç addedilmesi bu memleketin hem yolunu, hem güncesini belirlemektedir. Bir yer, bir coğrafyanın cürümler elinde boğulması ol hayat imini imkansız kılmaktadır. Açık ve bariz olan şey bu bahistedir iş bu güzergahta.
Toptan, tek tip bakışın, tek normun, tekilliğin en bariz sorunlu hallerinin birleştirildiği, yara vermekten gayrısını ihtiva etmeyen bir döngü iş bu ülke denilen sahada hayatı zapt etmektedir. Çürüten, gerileten ve bir çukurun dibine doğru insanını yollayan menzildir hayatla bağlarını kopartan. Topyekûn, daimi, devamlı bir güncellik olarak yıkım bu menzildedir hemen her anlamda. Bir istikametin hayatla olan ilintisi bütün bu çürük, pejmürde haller toplamında her gün yinelenen fecaatle, yapılandırılan kuşatma ile “sağlama” alınmaktadır. Yol nereyedir, yol buraya kadardır. Yol edimi, bu kadar itina ve özenle kötülüğe çıkartılandır. Adalet ve eşitlik mefhumları çürümeye, ses ve sözün çeşitliliği bir hülyaya artık dönüştürülmektedir. İstikamet dehşettir, dehşetindir.
Uluslararası İnsan Hakları İzleme Örgütü Türkiye Yöneticisi, Emma Sinclair Webb “Türkiye’de İnsan Hakları savunuculuğu yapmak meşru bir çalışma olarak görülmüyor. Türkiye’nin sicilinin çok kötü olduğunu düşünüyoruz.” İki temel soruna değinir Emma Sinclair Webb, “Birincisi normal bir haber akışının olmaması sorun. İnsan hakları savuncuları yaşananlardan haberdar olamıyor. Bunlara ulaşmaları engelleniyor. İkincisi insan hakları kurumları, meşru çalışmaları serbest bir biçimde yürütemiyor artık. Her an gözaltına alınma, tutuklanma durumu ile karşı karşıyalar. Bu yüzden serbest hareket edemiyorlar. Özellikle bu koşullarda, Gündeydoğu’daki illere gitmek çok zor artık. Bir şekilde engelliyorlar. Biz bir yıl öncesine kadar Cizre’ye (Cizir) gidip çalışabiliyorduk. Artık oradaki çalışmalarımız engellendiği için bir noktadan sonra çalışmalarımızı yapamadık.”
HRW Türkiye Direktörü Webb ayrıca şunları ifade eder: “Türkiye dünyadaki diğer otoriter ülkeler gibi değil. Toplumsal muhalefeti Rusya, Azerbaycan gibi ülkelere benzemiyor. Çünkü Türkiye’de yüzde ellilere varan bir muhalefet kesimi var. Rusya ve Azerbaycan gibi otoriter ülkelerde böyle bir şey yok. Bu yüzden Türkiye toplumunun çok komplike toplum olduğu için, insan hakları açısından net bir tablo çıkarmak mümkün değil. Yani Türkiye’de otokratik ve otoriter eğilimleri görüyoruz ama aynı zamanda kitlesel bir muhalefet de var. Aynı zamanda bağımsız insan hakları kurumları, sivil toplum var. Bütün bunları yok etmek zor.” Bir istikametin hayatla olan bağlarının kopartılması bunca bariz kılınandır.
İnsanlar önce evrensel haklarından, önce yaşam ihtimallerinden mahrum / eksik edilmektedir. Bir insan hakları aktivistinin sunduğu, birkaç satırlık cümlede bile bariz kılınan bu haldir. Yaşama düşülen devletli şerhi fecaattir. Her gün biçimlendirilmiş olan öz, yapı ya da mefhum bu ülkedeki hayat ihtimalini derdest etmektedir. Tahakkümün sınırsız imali, yine yeni ve yeniden varlığının sabit olunması bu istikametteki hayat akışının her nasıl yerle yeksan edildiğini de örneklemektedir. Bir istikamette hayata olan ilinti / bağlantı yapılandırılan tehdit, tahakküm nüvesiyle nesnel bir ortaklıktır. Düş kırımı o siyasa sahnesinden evlerimizin ta içine sirayet ettirilendir.
Kötülük almış başını yürümüşken kötüden bariz bir “iyi” temsili çıkartmak çabasına düşülendir. Vardığımız menzil, yaşatıldığımız şu beton orman, içinde kalakaldığımız çukur bu halin, bir sonucu, tezahürüdür. Kesintisiz olarak güncellenen hayatın her evresinde o dönemecinde, her anında yenilenmiş olan bet / fecaat ikilisinin düzenli güncelliğidir. Adı ülke, kendisi çukur olan yerin yönelimi, vardığı istikameti göz önüne getirdiğimizde bu tahlil açık ve yalın olarak kanıtlanmaktadır. Karar Hükmünde Kararnamelerle yapılandırılıp güncellenen şey tam da bu imdir. Sağımız, solumuz önümüz ve ardımız olağanüstü hal öne sürülerek yola çıkartılan, yayınlanmış olan yirmi altı karar hükmünde kararname ile bu halin tescilini sağlar.
Bu sahada emekçiler maaşlarının düzeyi biraz olsun düzenlemeyi hayal dahi etmeyen erkan-ı muktedir, karar hükmünde kararnamelerle yeni işsizler ordusu, yepyeni yaftalanmış kümeler, yığınlar ve geleceksiz hayatlar konumlandırmaktadır. 150 Gazeteci, 500 Avukat, Binlerce Emekçi, 10 Milletvekili, sayısız akademisyen, memur, illa ki potaya dahil edilip ötekisi ilan edilenler ile hayat akışı çalınmakta söz yağmalanmaktadır. Karar Hükmünde Kararnamelerin Cumhuriyeti’nde yurttaşların gözden çıkartılması bunca aralıksız bir o kadar da hazin olanı imlemektedir.
12 Eylül 1980 Cuntasının izleri üzerinde ilerleyen onun eksik gedik, yarım ve yamalak koyduğunu icra etmeye çabalayan bir buna iman eden ülkenin halidir ortada olan en kestirmeden budur, bu kadardır. Dünyanın sağına soluna mesajlar gözdağı imlenirken endişe etmenin bir adım ötesine artık taşıtmış olan tahliller gerçek kılınırken yol, menzilin bu kısmı, şu tarafında hep daha fenasına iliştirilmektedir. Fatih Polat’ın Evrensel gazetesinde yazdığıdır. “Siyasetin doğru olanı rıza üretimine dayalı olanıdır. İktidarın yüzde 10’luk seçim barajı ve antidemokratik siyasi partiler yasası ile muhalefet açısından zaten demokratik çerçevesi son derecece sınırlanm��ş bir rıza üretimi sürecini bile yük görerek, keyfi yönetim anlayışının ürünü KHK’ler de ısrar etmesi, ‘Benim iktidarım sizin hayatlarınızdan daha önemlidir’ demekten başka bir anlama gelmiyor.”
Demokrasi kavramı yerine ikame ettirilen ol ucubelik mefhum karar hükmünde kararnamelerle güncellenirken, sabit bir değer addedilirken yolun ol rotanın kötülüğe kesilmesi bu ülkenin halini de göstermektedir. Kürdistan dediği için mecliste ceza alan vekil Osman Baydemir’den, Hırsız Var diye bağıran Gençlik Muhalefeti üyelerinin gözaltına alınmalarına, Yüksel Caddesi’ndeki İşimi Geri İstiyorum diyenlere en kestirmeden o işkence ile verilen yanıttan, fabrikalardaki direnişlere yapılan taciz ve tehditlere biteviye, hep sürekli güncellenen şey bu sahada hayatla olan bağların çürütülmesini göstere gelmektedir kesin olan budur.
Kesin ve kati olan bir tahakküm nesnelliğini var etmektir. Şiddetle bir sesin, sözün dönüşümü, nefretle bir ülkenin ayarlarının bozulması, adaletin göstere göstere açıktan ve aleni yağmalanmasıyla beraber bir ülke ihtimali çöpe atılmaktadır. Hayat bu menzilde lafı edilen ama kendisi görünmeyen, bilinmeyen, sorgulanmayan bir meseldir. Çürütmenin devam kılınması, bu hallerin yekununda yinelene gelmektedir bahis bunun ifşasıdır.
HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Türkiye Devletinin ol yaptığı savunmada bariz görünendir iş bu mesele. Çözüm süreci olarak addedilmiş olan barış müzakeresinin nasıl paldır küldür sonlandırıldığının detayları paylaşılır, ilk kez doğrudan ve devlet ağzından. Hayat ile olan bağların kopartılması bu defa da düz ovada siyaset yapma hal ve istencini alaşağı ederek, sözünü savunanı terörist olarak bildirerek meydana getirilir. Barış artık meseli bile olunmayandır.
“Hükümetin savunmasında çözüm sürecinin bitmesiyle ilgili kesin bir tarihe yer verilmesi de dikkat çeker. Savunmada, “Suruç ilçesinde sivillere karşı düzenlenen terör saldırıları sırasında 34 kişi hayatını kaybetmiş, 100’den fazla kişi yaralanmıştır. ‘Çözüm Süreci’ bu saldırıdan iki gün sonra, 22 Temmuz 2015’te, iki polis memurunun Ceylanpınar’daki evlerinde terör örgütü PKK/KCK tarafından şehit edilmeleriyle gerçekleştirilen eylemler nedeniyle fiilen sona ermiştir” denildi.” İç hukuk yollarının alenen çürütüldüğü, düz ovada siyaset pratiğinin yerle yeksan olunduğu bir yerde devlet, kendi izin verdiği, izini sürmediği dahası pek çok farklı veri olsa da hala gerillaya ihale ettiği Riha’daki ol saldırı muamması ile kırk yıldır süren yıkımı durdurmayı bir kırk yıl daha erteleme yolunu tercih eder. Bunlar birer hakikattir.
Hayatla olan bağların en kestirme ve doğrudan yıkım artık gerçektir, yegane gerçek. Şimdi, çürük, çarık, eksik gedik bir ülke tahayyül değil yaraları hep deşilen bir sahne, yıkıntıların üstünde yükseltilendir. “HDP’nin Eşbakanı ve milletvekilleri olan başvurucuların toplumun kendi görüşlerini destekleyen belirli bir kısmı üzerinde bir etkiye sahip oldukları kabul edilmelidir. Söz konusu zamanda, başvurucular tutuklanmaya konu ve iddianamede işaret edilen eylemlerini sürdürmüşlerdir. Bu nedenle demokratik bir toplumda başvurucular hakkında soruşturma başlatılması ve tutuklanmaları gerekli ve demokratik toplumun korunması, barış içinde yaşanması, şiddetin önlenmesi ve terör örgütlerine karşı mücadelede başarılı olunması için uygun olmuştur” görüşüne yer verilir. Söz artık hükümsüz kılınandır.
Bir istikametin hayatla olan bağlarının enikonu çürütülmesi gayreti şu örnekler bağlamında yalın bir gerçekliktir, çürümek sahicidir. Boyun eğenlerin, teslim olan, teslimiyetini bildirenlerin, her fecaate eyvallah çekenlerin bile kafi görülmediği üzerinde ol sonsuz bir yok etme halini güncelleme hali hala süreğendir. Müştereklerimizin hali artık aleni, ortadadır. Bütçe görüşmeleri sırasında ekrana yansıyanlardan, sokakta var edilenlere halk özel harekat gibi belirsiz yapılara, bir dolu kepazeliklere bu hal o nihai çürütme güncellenendir. Bir menzilde geleceğin yitimi artık pespaye değil doğrudan hesaplı kitaplı bir mahvın sonucudur o sonuçta paylaştığımızdır.
Cürüm hemhal menzil bu yönetim katının var ettiği hayatla bağları kesme gayretidir yaşatılan / yaşatıldığımız. Kesintisiz cürümler sahnesine dönüşmüş olan bu menzilin dahilinde yapılanların birbirini takip ettiği bir sarmal kuşatmaya devam etmektedir hayatı. DHA’nın haberine göre Gazipaşa İlçe Jandarma Komutanlığı’na bağlı Güney Karakolu ekipleri, Antalya’nın Gazipaşa ilçesinde önceki gün yaptıkları yol uygulamasında bölge illerinden gelen bir yolcu otobüsünü durdurulur.”
“Yapılan GBT sorgusunda 19 yaşındaki Murat Araç isimli gencin sahte kimlik taşıdığı, “örgüt üyesi olmak” iddiasıyla arandığı ve gözaltına alındığı ileri sürülür. Jandarmadaki işlemlerin ardından adliyeye sevk edilen Araç’ın savcılıktaki ifadesi ardından Alanya Emniyet Müdürlüğü TEM Şube’ye teslim edildiği öğrenilmişti. İlçe Emniyet Müdürlüğü’nde işlemleri devam eden Araç’ın saat 18.00 sularında 3’üncü kattan atlayarak intihar ettiği iddia edilmişti. Olayın bir vaka olarak geçtiğimiz sene içerisindeki Kemal Kurkut’un infazı gibi açık / bariz ve belirgin bir yok etme tahayyülü olduğu bir kere daha karşı karşıya bırakıldığımızdır. Bu yer, şu menzil yaşama değer vermeyen en başta çocukların canına kast eden bir uzamdır artık doğrudan.
Murat Araç için terörist diye yazılmasının kolaycılığına kendini kaptırmış ana akım medyanın fark etmediği bir canın nasıl da kolayca harcanabildiğidir oysa. Ağabey İlhan Araç, Mezopotamya Ajansı’na yaptığı açıklamada otopsi ardından kardeşini kısmen görebildiğini belirtir. “Kardeşinin yüzünde ve gözünde morluklar olduğunu söyleyen ağabey Araç, vücudunun diğer kısmına bakamadığını kaydetmişti. Kafasında 16 ile 17 dikiş bulunduğunu bunun otopsiden kaynaklı mı yoksa başka bir şeyden mi kaynaklandığını bilmediğini söyleyen ağabey Araç, davanın takipçisi olacaklarını söyleyerek, “Kardeşimin başına ne geldiyse emniyette geldi” demişti.”
Sahiden de bunca bariz bir düşmanlık istenciyle süreğen bir yok etme şablon değil hakikat kılınır. İyi de hayat her ne haldedir? İyi de bir gencin hayatının ol hesabı her ne olacaktır? İçişleri Bakanı yanıtlanması talebiyle kendisine sorulması üzerine örgüt talimatı ile insanların intihar ettiğini iddia eder. Süleyman Soylu, "Son zamanlarda şöyle bir istihbarat var, buna ait bizim de birtakım tedbirlerimiz söz konusu; özellikle PKK terör örgütü ‘Yakalanacağınız zaman bu konuda böyle davranın’ diye gerek telsiz görüşmelerinden gerekse de bizim özellikle Bingöl Şenyayla’da yakalamış olduğumuz, bizim ‘kütüphane’ diye nitelendirdiğimiz 552 bin dijital belgede net bir şekilde okuduğumuz bir değerlendirmesi var ve bunlar yeni" iddiasında bulunur. Hayat çalınmıştır.
İki koca yılı aşkın zaman aralığında hiç olmadığı kadar çok sivilin hayatına kasteden menzilin, bu devletin yenisinin eylediği fecaatler dizisine bir yenisi eklenmiştir, bahsi ancak o örgüt talimatı ile intihar ediyorlar ile geçiştirilir. Bu mudur, bu kadar mıdır? Cizir’de katledilen Taybet İnan’ın kızı Halime İnan’ın tanıklığıdır. “6 saat boyunca o soğuk havada yaralı bir şekilde yerde kaldı. Beyaz bayrak ile cenazeyi kaldırmaya gittiğimde ateş açıldı. Eve gidip sabaha kadar bekledim. Uyuya kalmıştım. Uyandığımda saat sabah 6 gibiydi. Cenazesi belki kaldırılmıştır diye düşündüm. Evden çıkıp tekrardan gittiğimde, annem aynı şekilde yerdeydi. Yanına gidemedim” sözleriyle kelimelere döker.
Bilindik, aşina ve çokca tanıdık bir hayat tahayyülü değil artık bariz belirsiz, muğlak ve bir o kadar da çürüten bir menzilde yaşıyoruz. Yaşadığımızı addediyoruz. Sahiden bunca ağır yara, bir dolu can kırığı, düş kırımı söz konusuyken bu sahnede bir sahnenin varlığı hiç ama hiçbir zaman söz konusu edilebilir mi?
Bir istikametin hayatla olan bağları çürütülürken alenen yağmalanırken burada bir yaşam ediminden söz açılabilir mi? Hala böyle bir şey bahsi edilebilir mi? Sahiden. Bir toprağın, yaşam vaat eden bir toprağın, kendi halinde gündelik bir yaşamın var edildiği bir toprağın artık enikonu yok edilerek, bir çukura dönüşümü güncellenirken bir hayat bahsi söz konusu edilebilir mi? Sahiden...
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2017
Görseller – Metanoia Serisinden İki Yapıt – Yaşam ŞAŞMAZER – Berlin Art Projects
#arizhal#siyasa#argüman#mesele#söz hakkı#cürüm menzili#yeni türkiye#yıkım#yok etme#çürüme#arzihal#hayat meseli#insan hakları#hrw#fatih polat#osman baydemir#kürdistan#demirtaş#hdp#sistem#devlet102#saldırı#cürüm#abluka#cizir#taybet inan#murat araç#örgüt#insanlık hakkı
0 notes