#ateizm ve kötülük
Explore tagged Tumblr posts
Text
İsimlerini Bilmeniz Gereken 46 Ateist ve Nonteist Felsefeci
Mutluhan Seferoğlu
Ateist din felsefesiyle 10 yıldan uzun süredir ilgilenen biri olarak bu konudaki eksikliğin doldurulması için 46 ateist/nonteist felsefeciyi kısaca tanıtmak istiyorum. Burada ismini andığım felsefecilerin kimileri analitik din felsefesinin bir alan olarak kurulmasında önemli yer tutan meşhur felsefecilerken, kimileri din felsefesi hakkında az sayıda ancak önemli olduğunu düşündüğüm çalışmalara sahip olan pek bilinmeyen felsefeciler. Yine bu listedeki bazı felsefeciler akademik eserlerinden ziyade blogları ve yaptıkları tartışmalarla tanınmaktalar. Ancak bu felsefecilerin bazılarının teizm-ateizm tartışmasının ilerlemesine önemli katkıları olduğunu düşündüğüm için onları da listeye dahil etmeyi uygun buldum. Elbette her liste gibi bu liste de eksik. Bu nedenle bu listeyi genişletmeye devam edeceğim.
1. Adolf Grünbaum
Grünbaum, Pittsburgh Üniversitesi’nde görev yapan bir felsefe profesörüydü. Bilim Felsefesi ve özellikle Fizik Felsefesi hakkındaki çalışmalarıyla ünlüdür. Psikanalizin en meşhur eleştirmenlerinden biri olmakla beraber görelilik kuramının yorumlanması ve uzay-zamanla ilgili felsefi problemler hakkında da çığır açan çalışmaları vardır. Din felsefesi hakkındaki çalışmaları özellikle modern kozmolojinin verilerine başvuran kozmolojik/teleolojik argümanlara ve teistik ahlaka yaptığı eleştirilerden oluşmaktadır. Grünbaum’un ana iddiası kozmolojinin teistler tarafından yanlış bir şekilde kullanıldığı ve bir anlamda istismar edildiğidir.
Önemli Eserleri: The Pseudo-Problem of Creation in Current Physical Cosmology (1991), Creation As a Pseudo-Explanation in Current Physical Cosmology (1991), Creation As a Pseudo-Explanation in Current Physical Cosmology (1991), Narlikar’s ‘Creation’ of the Big Bang Universe Was a Mere Origination (1993), Some comments on William Lane Craig’s “Creation and Big Bang Cosmology” (1994), The Poverty of Theistic Morality (1995), Theological Misinterpretations of Current Physical Cosmology (1998).
2. Alex Malpass
Malpass; Bristol Üniversitesi’nde zaman felsefesi, fizik felsefesi, ve felsefi mantıkla ilgilenen bir felsefecidir. Aynı zamanda din felsefesi hakkında yazdığı blogu Use of Reason, Youtube kanalı Thoughtology ve internet üzerinden yaptığı tartışmalarla bilinir. Özellikle Hassas Ayar, Kelam Kozmolojik Argümanı, Presuppositional Apologetics gibi argümanları/yaklaşımları ve Molinizm’i eleştirmektedir. Ayrıca meşhur din felsefecileriyle yaptığı röportajlar da önemlidir. Malpass’ın tartışmalarda hem argümanlarıyla hem de üslubuyla teistlerin saygısını da kazandığı söylenebilir.
Önemli Eserleri: Kozmolog Luke Barnes ile Capturing Christianity kanalında hassas ayar hakkında yaptığı tartışma, Presuppositional Apologetics hakkında organize ettiği panel formatındaki diyalog, Unbelievable?’da Kelam Kozmolojik Argüman’ı geliştiren Andrew Loke ile bu argüman hakkında yaptığı tartışma, Matt Dillahunty ile diyalogları.
3. Andrea Weisberger
Weisberger, Kuzey Florida Üniversitesi’nde çalışmalarını sürdürmekte olan bir felsefecidir. Özellikle kötülük problemiyle ilgili çalışmalarıyla bilinir. Alvin Plantinga ve Clement Dore gibi din felsefecilerinin kötülük problemine getirdiği çözümleri eleştirmiştir. Diğer ilgi alanları arasında uygulamalı ve teorik etik, hayvan hakları, çevre sorunları, Asya Dinleri/Felsefesi ve karşılaştırmalı dinler bulunmaktadır.
Önemli Eserleri: Depravity, Divine Responsibility and Moral Evil: A Critique of a New Free Will Defence (1995), The Pollution Solution: A Critique of Dore’s Response to the Argument from Evil (1997), Suffering Belief: Evil and the Anglo-American Defense of Theism (1999), The Problem of Evil (2006).
4. Andrew Melnyk
Melnyk, Missouri Üniversitesi’nde çalışmalarını sürdürmekte olan bir felsefecidir. Esas alanı din felsefesi olmayan Melnyk’in bu konuda yaptığı bir tartışma bulunmaktadır. Melnyk daha çok fizikalizmin önde gelen savunucularından biri olmasıyla tanınmaktadır. ‘Gerçekleme Fizikalizmi’ (Realization Physicalism) adıyla bilinen yaklaşımı savunmaktadır. Genel olarak fizikalizmin tanımı, türleri, ve gerekçelendirilmesi üzerine çalışmaktadır.
Önemli Eserleri: Formulating Physicalism: Two Suggestions (1995), How to Keep the ‘Physical’ in Physicalism (1999), Physicalism Unfalsified: Chalmers’ Inconclusive Argument for Dualism (2001), Some Evidence for Physicalism (2003), A Physicalist Manifesto: Thoroughly Modern Materialism (2003), Rea on Naturalism (2004), Realization and the Formulation of Physicalism (2006), Naturalism, Free Choices, And Conscious Experiences (2007), Physicalism and the First-Person Point of View: A Reply To Taliaferro and Goetz (2007), A Case For Physicalism About The Human Mind (2007), Naturalism as a Philosophical Paradigm (2009), Grounding and the Formulation of Physicalism (2016), In Defense of a Realization Formulation of Physicalism (2018).
5. Anthony Kenny
Sir Kenny, felsefe tarihi -özellikle Skolastik felsefe ve Aquinas, din felsefesi, zihin felsefesi ve Wittgenstein’ın felsefesi hakkındaki çalışmalarıyla tanınan Oxford Üniversitesi’nden bir felsefecidir. Sir Kenny’e Ludwig Wittgenstein’ın eserlerinin telif haklarına sahip olan kişiler tarafından bu eserleri çevirme/düzenleme yetkisi verilmiştir (literary executor). Kendisinin din felsefesi hakkında yaptıkları arasında Aquinas’ın beş yoluna yaptığı eleştiriler ve Tanrısal sıfatlarla ilgili öne sürdüğü argümanlar sayılabilir.
Önemli Eserleri: The Five Ways: St. Thomas Aquinas’ Proofs of God’s Existence (1969), The God of the Philosophers (1979), Aquinas (1980), What is Faith? Essays in the Philosophy of Religion (1992), The Unknown God: Agnostic Essays (2005).
6. Arnold Guminski
Guminski, emekli bir felsefecidir. Din felsefesi, anayasa hukuku, kilisenin devletle ilişkisi gibi konularda uzmandır. Özellikle Kelam Kozmolojik Argümanı’nın sonsuzlukla ilgili alt argümanlarına yaptığı teknik eleştirilerle tanınmaktadır. Ayrıca teistik ahlak teorilerini ve modal ontolojik argümanı da eleştirmiştir.
Önemli Eserleri: The Kalam Cosmological Argument Yet Again: The Question of the Metaphysical Possibility of an Infinite Temporal Series (2003, güncellenmiş hali 2014), The Kalam Cosmological Argument: The Question of the Metaphysical Possibility of an Infinite Set of Real Entities (2003, güncellenmiş hali 2014), The Moral Argument for God’s Existence, the Natural Moral Law, and Conservative Metaphysical Naturalism (2004), The Kalam Cosmological Argument as Amended: The Question of the Metaphysical Possibility of an Infinite Temporal Series of Finite Duration (2004, güncellenmiş hali 2005), A Critical Examination of Mark R. Nowacki’s Novel Version of the Kalam Cosmological Argument (2008), The Scope and the Limits of the Church’s Inherent Coercive Power (2014), A Critique of the Plantinga Version of the Modal Ontological Argument (2016).
7. Bede Rundle
Rundle dil felsefesi, zihin felsefesi, eylem felsefesi ve metafizik gibi alanlara önemli katkıları olan bir felsefecidir. Özellikle neden hiçlik yerine bir şeyler olduğu sorusuyla ilgili eseri, ve bu eserinde teizme ve teistik argümanlara getirdiği eleştirilerle bilinir.
Önemli Eserleri: Why There is Something Rather Than Nothing (2004)
8. Bradley Monton
Monton, Wuhan Üniversitesi’nde görev yapmakta olan bir felsefe profesörüdür. İlgilendiği alanlar arasında bilim felsefesi, fizik felsefesi, zaman felsefesi, ve din felsefesi vardır. Monton’ı ilginç kılan noktalardan biri akıllı tasarımı çeşitli eleştirilere karşı savunmasıdır. Bu konudaki kitabında Monton akıllı tasarımın ‘doğru’ olduğunu iddia etmez. Ancak akıllı tasarımın sınanabilir bilimsel bir hipotez olarak formüle edilebileceğini ve lehinde bir miktar delilin olduğunu iddia eder. Akıllı tasarımın bilimsel olmayan bir görüş olarak tartışmanın en başından yok sayılmak yerine ciddi bir bilimsel hipotez olarak tartışılması gerektiğini düşünür, her ne kadar akıllı tasarım diye bir şeyin muhtemelen olmadığını düşünse de. Monton’ın hassas ayar argümanı, Pascal’ın Kumarı, ve kötülük problemine karşı öne sürülen çoklu evren teodiseleriyle ilgili makaleleri vardır.
Önemli Eserleri: God, Fine-Tuning, and the Problem of Old Evidence (2006), Design Inferences in an Infinite Universe (2009), Seeking God in Science: An Atheist Defends Intelligent Design (2009), Against Multiverse Theodicies (2010), Prolegomena to Any Future Physics-Based Metaphysics (2011), Mixed Strategies Can’t Evade Pascal’s Wager (2011), Mixed Strategies, Uncountable Times, and Pascal’s Wager: a Reply to Robertson (2012), An Atheistic Defence of Christian Science (2013), God Acts in the Quantum World (2014), Atheistic Induction by Boltzmann Brains (2017).
9. Bruce Russell
Russell, Wayne Devlet Üniversitesi’nde görev yapmakta olan bir felsefecidir. İlgilendiği alanlar arasında epistemoloji, etik, din felsefesi, ve sinema felsefesi bulunmaktadır. Din felsefesi hakkındaki çalışmaları özellikle kötülük problemi üzerinedir.
Önemli Eserleri: The Ontological Argument (1985), The “Inductive” Argument From Evil: A Dialogue (1988), The Persistent Problem of Evil (1989), Defenseless (1996), God in Relation to Possible Worlds Scenarios: Comments on Rowe’s Can God Be Free? (2005), The Problem of Evil and Replies to Some Important Responses (2018).
10. Christine Overall
Overall, Queen’s Üniversitesi’nde görev yapmakta olan bir felsefecidir. Esas ilgi alanları feminist felsefe ve biyoetik olsa da din felsefesi konusunda da etkili olmuş çalışmaları vardır. Kendisi din felsefesinde özellikle mucizeler ve mistik tecrübe konusunda makaleleriyle tanınmaktadır.
Önemli Eserleri: The Nature of Mystical Experience (1982), Miracles as Evidence against the Existence of God (1985), Miracles and God: A Reply to Robert AH Larmer (1997), Miracles and Larmer (2003), Miracles, evidence, evil, and God: A twenty-year debate (2006).
11. Colin Howson
Howson, Toronto Üniversitesi’nde görev yapmakta olan bir felsefe profesörüdür. Özellikle bilim felsefesi, olasılık ve olasılık felsefesi konularında çalışan Howson’ın ateizmi savunduğu bir kitabı vardır. Howson kitabında bilincin ve ahlakın ateist bir açıklamasını vermenin yanı sıra Tanrı’nın var olamayacağını iddia eden bazı özgün argümanlar da öne sürmektedir.
Önemli Eserleri: Objecting to God (2011).
12. Cory Juhl
Juhl, Texas Üniversitesi’nde görev yapmakta olan bir felsefecidir. Çalışma alanları felsefi mantık, bilim felsefesi, zihin felsefesi ve bilim felsefesidir. Juhl’un din felsefesi hakkındaki çalışmalarını hassas ayar argümanını eleştirdiği makaleleri oluşturmaktadır.
Önemli Eserleri: Fine-tuning, Many Worlds, and the ‘Inverse Gambler’s Fallacy’ (2005), Fine-tuning is not Surprising (2006), Fine-tuning and Old Evidence (2007).
13. Erik Wielenberg
Wielenberg, DePauw Üniversitesi’nde çalışmalarını sürdürmekte olan bir felsefecidir. Özellikle ahlak felsefesi ve din felsefesi hakkında çalışmaktadır. Ateizmin ahlakın objektifliği ve hayatın anlamlılığıyla bağdaştığını savunan kitapları ve makaleleriyle bilinmektedir. William Lane Craig’in ahlak argümanının ve İlahi Buyruk Teorisi’nin önde gelen eleştirmenlerinden biridir. Wielenberg aynı zamanda ‘Güçlü Normatif Realizm’ (Robust Normative Realism) adındaki metaetik pozisyonun en meşhur savunucuları arasındadır. William Lane Craig’le yaptığı bir tartışması ve kendisiyle yapılan çok sayıda röportaj bulunmaktadır.
Önemli Eserleri: Omnipotence Again (2000), How to be an Alethically Rational Naturalist (2002), A Morally Unsurpassable God Must Create the Best (2004), Value and Virtue in a Godless Universe (2005), God and the Reach of Reason: C.S. Lewis, David Hume, and Bertrand Russell (2007), In Defense of Non-Natural, Non-Theistic Moral Realism (2009), Dawkins’s Gambit, Hume’s Aroma, and God’s Simplicity (2009), Skeptical Theism and Divine Lies (2010), An Inconsistency in Craig’s Defence of the Moral Argument (2012), Atheism and Morality (2013), Robust Ethics: The Metaphysics and Epistemology of Godless Normative Realism (2014), Divine Deception (2014), The Parent-Child Analogy and the Limits of Skeptical Theism (2015), Plantingian Theism and the Free-Will Defence (2016), Euthyphro and Moral Realism: A Reply to Harrison (2016), The Absurdity of Life in a Christian Universe as a Reason to Prefer that God Not Exist (2018), Divine Command Theory and Psychopathy (yayına hazırlanıyor).
14. Evan Fales
Fales, Iowa Üniversitesi’nde çalışmalarını sürdürmekte olan bir felsefecidir. Başlıca çalışma alanları epistemoloji, metafizik, ve din felsefesidir. Tanrı-evren ilişkisi, Alvin Plantinga’nın dini epistemolojisi, Natüralizme Karşı Evrimsel Argüman ve kötülük problemi gibi konularda yazdığı makalelerle tanınır. Ancak özellikle dini tecrübe argümanına yaptığı eleştiriler dikkat çekicidir. Fales en üretken çağdaş ateist/natüralist filozoflardan biridir.
Önemli Eserleri: Antediluvian Theodicy: Stump on the Fall (1989), Should God Not Have Created Adam? (1992), Divine Freedom and the Choice of a World (1994), Scientific Explanations of Mystical Experiences, Part I: The Case of St Teresa (1996), Plantinga’s Case Against Naturalistic Epistemology (1996), Mystical Experience as Evidence (1996), Scientific Explanations of Mystical Experiences: II. The Challenge to Theism (1997), Divine Intervention (1997), Are the Gods Apolitical? (1999), Mystical Experience of God: A Philosophical Inquiry (2002), Alvin Plantinga’s Warranted Christian Belief (2003), Do Mystics See God? (2004), Despair, Optimism, and Rebellion (2007), Divine Intervention: Metaphysical and Epistemological Puzzles (2009), Darwin’s Doubt, Calvin’s Calvary (2009), Divine Commands and Moral Obligation (2010), Is Middle Knowledge Possible? Almost (2011), Is a Science of the Supernatural Possible? (2013).
15. Felipe Leon
Leon, çalışmalarını El Camino Üniversitesi’nde sürdürmekte olan bir felsefe profesörüdür. İlgi alanları özellikle metafelsefe (modal epistemoloji ve düşünce deneyleri), epistemoloji, ve din felsefesidir. Ayrıca metafizik, zihin felsefesi ve metaetikle de ilgilenmektedir. Leon’un din felsefesiyle ilgili konulara odaklanan blogu Ex-Apologist oldukça önemli bir kaynaktır. Bu blogda Leon din felsefesiyle ilgili yeni çıkan önemli makaleler ve kitaplarla ilgili haberleri paylaşmasının yanı sıra geliştirmekte olduğu argümanlardan da bahsetmektedir. Joshua Rasmussen’le ortaklaşa yazdıkları tartışma formatında bir kitabı vardır. Oppy ve Koperski’nin derlediği Theism and Atheism kitabında da önemli makaleleri bulunmaktadır.
Önemli Eserleri: Moreland on the Impossibility of Traversing the Infinite: A Critique (2011), Is God the Best Explanation of Things?: A Dialogue (2019), Causation and Sufficient Reason (Atheism) (2019), A Priori (Atheism) (2019) Review of James P. Sterba, Is a Good God Logically Possible? (yayına hazırlanıyor).
16. Graham Oppy
Yaşayan en önemli ateist din felsefecilerinden biri olan Oppy, Monash Üniversitesi’nde çalışmalarını sürdürmekte olan bir felsefe profesörüdür. Oppy ontolojik argümanlar hakkında uzman olmasının yanı sıra teistik argümanların en güçlü eleştirmenlerinden biridir. Kozmolojik Argümanlar, Pascal’ın Kumarı, Bilinç Argümanı, Kötülük Problemi, Tanrısal Sıfatlar, Ahlak Argümanı, Evrenin Natüralistik Açıklamaları ve daha pek çok konuda yazdığı makale ve kitapları vardır. ‘Korkutucu derecede zeki olduğu’ ve ironik bir şekilde ‘teistlerin kalbine tanrısızlık korkusu verdiği’ teistler tarafından dahi kabul gören bir din felsefecisidir. Özellikle Arguing About Gods’ın teistik argümanların en iyi eleştirilerini barındırdığı pek çok din felsefecisi tarafından kabul edilmektedir.
Önemli Eserleri: Craig, Mackie, and the Kalam Cosmological Argument (1991), On Rescher on Pascal’s Wager (1991), Is God Good by Definition? (1992), Modal theistic arguments (1993), Weak agnosticism defended (1994), Professor William Craig’s Criticisms of Critiques of Kalam Cosmological Arguments By Paul Davies, Stephen Hawking, and Adolf Grunbaum (1995), Ontological Arguments and Belief in God (1995), Inverse Operations with Transfinite Numbers and the Kalam Cosmological Argument (1995), Pascal’s Wager is a possible bet (but not a very good one): Reply to Harmon Holcomb III (1996), Godelian ontological arguments (1996), On some alleged consequences of ‘the Hartle-Hawking cosmology’ (1997), Swinburne on ‘mental’ and ‘physical’ (1998), Judging theistic arguments (1998), Some emendations to Leftow’s arguments about time and eternity (1998), Koons’ Cosmological Argument (1999), On ‘a new cosmological argument’ (2000), Time, Successive Addition, and Kalam Cosmological Arguments (2001), More Than a Flesh Wound (2002), Arguing About The Kalam Cosmological Argument (2002), The Tristram Shandy Paradox (2002), The Devilish Complexities of Divine Simplicity (2003), Evidential Arguments from Evil and Skeptical Theism (2004), Faulty reasoning about default principles in cosmological arguments (2004), Maydole’s 2QS5 Argument (2004), Arguments from Moral Evil (2004), Arguing About Gods (2006), Maydole’s Modal Perfection Argument (2007), Pruss’s ontological arguments (2009), Craig’s Kalam Cosmology (2009), Cosmological arguments (2009), Epistemological Foundations for Koons’ Cosmological Argument? (2010), The Shape of Causal Reality: A Naturalistic Adaptation of O’Connor’s Cosmological Argument (2010), O’Connor’s Cosmological Argument (2011), Perfection, near-perfection, maximality, and Anselmian Theism (2011), Critical notice of J.P. Moreland’s Consciousness and the Existence of God: A Theistic Argument (2011), On behalf of the fool (2011), God and Infinity: Directions for Future Research (2011), Objection to a simplified ontological argument (2011), Uncaused Beginnings (2011), Consciousness, theism, and naturalism (2013), Rowe’s evidential arguments from evil (2013), Ultimate naturalistic casual explanations (2013), The Best Argument Against God (2013), Molinism and divine prophecy of free actions (2014), Describing Gods: An Investigation of Divine Attributes (2014), Ontological Arguments (Stanford Girdisi), Leftow on God and Necessity (2014), “Uncaused Beginnings” Revisited (2015), Divine Causation (2017).
17. Gregory Dawes
Dawes, Otago Üniversitesi’nde çalışmalarını sürdüren bir felsefe profesörüdür. Din felsefesi ve felsefe tarihiyle ilgilenmektedir. Teistik açıklamaların başarılı olup olamayacakları konusunu irdelemesiyle ateist literatürde önemli bir boşluğu doldurmuş olan Theism and Explanation kitabıyla tanınmaktadır. Dawes’in ayrıca akıllı tasarımın eleştirisi, Plantinga’nın dini epistemolojisinin eleştirisi ve natüralizm hakkında çalışmaları vardır.
Önemli Eserleri: What is wrong with intelligent design? (2007), Can a Darwinian Be a Christian? (2007), Theism and Explanation (2009), Understanding Naturalism (2010), Religious Studies, Faith, and the Presumption of Naturalism (2011), In defense of naturalism (2011), Defeating the Christian’s Claim to Warrant (2012), Religion, Science, and Explanation (2012), Basic beliefs and Christian faith (2015), Galileo and the Conflict Between Religion and Science (2016).
18. Horia Plugaru
Plugaru, Bükreş Üniversitesi’nde felsefe eğitimi görmüştür ve zaman zaman felsefe makaleleri yazmaktadır. Tanrısal sıfatlardaki güçlüklerle ilgili oldukça ilginç makaleler yazmasının yanı sıra kötülük problemi ve teistik argümanların eleştirisi gibi konularda yazmıştır. Makaleleri Infidels.org sitesinde mevcuttur.
Önemli Eserleri: A New Argument Against the “Feigned-Allegiance Reply” (2002), Argument from Insufficient Knowledge of the Bible for the Nonexistence of the God of Christianity (2005), The Argument from the Existence of Nondeities (2013), The Argument from Physiological Horrors (2019), Theodical Individualism against Skeptical Theism (2019), An Easy Way of Destroying Cosmological Arguments, The Complete Irrelevance of the Fine-Tuning Argument.
19. J.L. Schellenberg
Schellenberg, Mount Saint Vincent Üniversitesi’nde çalışmalarını sürdürmekte olan bir felsefe profesörüdür. Oldukça özgün bir felsefeci olan Schellenberg Tanrısal Gizlilik Argümanı’nın en önde gelen savunucusudur. Ayrıca oldukça bütüncül bir din felsefesi yaklaşımına sahip olan Schellenberg’in görüşlerini burada özetlemek oldukça zor olduğundan görüşlerini anlamak için Prolegomena to a Philosophy of Religion, The Wisdom to Doubt ve The Will to Imagine kitaplarından oluşan üçlemesinin okunması gerekmektedir. Schellenberg ‘nihaicilik’ denen görüşü savunmasıyla, kötülük problemi hakkında yazdıklarıyla ve çeşitli teistik argümanlara yaptığı eleştirilerle de tanınmaktadır.
Önemli Eserleri: Divine Hiddenness and Human Reason (1993), A New Logical Problem of Evil Revisited in Advance, Religious Experience and Religious Diversity: A Reply to Alston (1994), Stalemate and Strategy: Rethinking the Evidential Argument From Evil (2000), Christianity Saved? Comments on Swinburne’s Apologetic Strategies in the Tetralogy (2002), The Atheist’s Free Will Offence (2004), The Hiddenness Argument Revisited (2005), On Reasonable Nonbelief and Perfect Love (2005), Prolegomena to a Philosophy of Religion (2005), The Wisdom to Doubt: A Justification of Religious Skepticism (2007), The Will to Imagine: A Justification of Skeptical Religion (2009), The Evolutionary Answer to the Problem of Faith and Reason (2009), The Hiddenness Problem and the Problem of Evil (2010), Evolutionary Religion (2013), God, Free Will, and Time: The Free Will Offense Part II (2013), My Stance in Philosophy of Religion (2013), The Hiddenness Argument: Philosophy’s New Challenge to Belief in God (2015), The Epistemology of Modest Atheism (2015), Three Ways to Improve Religious Epistemology (2017), Religion After Science: The Cultural Consequences of Religious Immaturity (2019), Progressive Atheism: How Moral Evolution Changes the God Debate (2019), Truth-Triggered Religious Commitments (yayına hazırlanıyor), God for All Time: From Theism to Ultimism (yayına hazırlanıyor), Skeptical Theism and Skeptical Atheism (yayına hazırlanıyor), Religious Diversity and Religious Skepticism (yayına hazırlanıyor).
20. Jason Thibodeau
Profesör Thibodeau Cypress College’da görev yapmaktadır. Kendisi din felsefesi ve metaetik üzerine uzmanlaşmıştır. Özellikle ahlak argümanının ve ilahi buyruk teorisinin eleştirisiyle ilgilenir. Thibodeau aynı zamanda Secular Outpost ve Not Not a Philosopher bloglarında yazmaktadır. Ayrıca çeşitli röportajları ve tartışmaları vardır.
Önemli Eserleri: Do Atheists Need a Moral Theory to be Moral Realists? (2012), God’s Love is Irrelevant to the Euthyphro Problem (2019), Secular Outpost’ta Euthyphro Problemi hakkında yazdığı seri, Real Atheology podcastine verdiği röportaj, Matthew Flannagan ile ahlak argümanı ve ilahi buyruk teorisi üzerine yaptığı tartışma.
21. Jeff Lowder
Lowder, metafiziksel natüralizmin savunulması ve Hristiyanlık’ın tarihsel eleştirisi üzerine çalışan bağımsız bir felsefecidir. Secular Outpost adlı grup blogunun kurucusudur. Ayrıca tartışmaları ve internette çeşitli videoları bulunmaktadır. Lowder, Paul Draper gibi, olasılıksal argümanlarlarla metafiziksel natüralizmi savunur.
Önemli Eserleri: The Historicity of Jesus’ Resurrection (1995), Is a Proof of the Nonexistence of a God Even Possible? (1998), The Empirical Case for Metaphysical Naturalism (1999), David Noebel on Atheism and Biological Evolution (2000), Historical Evidence and the Empty Tomb Story: A Reply to William Lane Craig (2001), The Case for Christ by Lee Strobel Book Review (2002), Atheism, Morality, and Meaning by Michael Martin Book Review (2003), In Defense of an Evidential Argument from Evil: A Reply to William Lane Craig (2016), Vandergriff ile yaptığı tartışma, Phil Fernandes ile yaptığı tartışma, The VICTIMs of Christian Apologetics (Youtube), Secular Outpost blogundaki yazıları.
22. John Leslie Mackie
John Mackie, din felsefesinin 20. yüzyılın ikinci yarısından sonra yeniden doğuşuna öncülük eden felsefeciler arasındadır. Mackie, 1981’deki ölümüne kadar University College, Oxford’da görev yapmaktaydı. Nedenselliğin metafiziği hakkında yaptığı çalışmalar, modern felsefe tarihi (özellikle Locke ve Hume) hakkındaki çalışmaları, ve özellikle hata teorisini savunması başta olmak üzere metaetik alanında yaptığı çalışmalarla tanınmaktaydı. Mackie ayrıca Evil and Omnipotence makalesiyle 20. yüzyıl’da mantıksal kötülük problemiyle ilgili tartışmaların fitilini ateşlemiştir.
Önemli Eserleri: Has the Universe a Beginning in Time? (1955), Evil and Omnipotence (1955), Omnipotence (1962), Theism and Utopia (1962), Evil and the God of Love Book Review (1966), The Riddle of Existence (1976), The Miracle of Theism: Arguments for and Against the Existence of God (1982).
23. Jordan Howard Sobel
Sobel, Toronto Üniversitesi’nde görev yapmış bir felsefe profesörüydü. Uzmanlık alanları etik, karar teorisi, mantık, ve özgür iradenin yanı sıra din felsefesiydi. Din felsefesine ana katkısı Logic and Theism ismini taşıyan kitabıdır. Bu kitap formel mantığın araçlarını oldukça kapsamlı bir şekilde kullanarak Tanrı’nın varlığı lehindeki ve aleyhindeki argümanları değerlendirmeyi amaçlamaktaydı. Logic and Theism; Hristiyan din felsefecisi William Lane Craig tarafından ‘teizm için bir asit banyosu’ olarak, Robert Koons tarafındansa 1982’de yayınlanan The Miracle of Theism’den bu yana ateist din felsefesi hakkında yayınlanmış en iyi kitap olarak nitelenmiştir.
Önemli Eserleri: To My Critics (Taliaferro, Swinburne, and Koons), Born Again!, Pascalian Wagers (1996), The Design Inference: Eliminating Chance Through Small Probabilities Book Review (2003), Hume, Holism, and Miracles (2003), Logic and Theism: Arguments For and Against Beliefs in God’s Existence (2004), To My Critics with Appreciation: Responses to Taliaferro, Swinburne, and Koons (2006).
24. Kai Nielsen
Nielsen, Calgary Üniversitesi’nde görev yapmış olan bir felsefe profesörüydü. Metafelsefe, toplum felsefesi, siyaset felsefesi ve etik alanlarındaki çalışmalarıyla bilinen Nielsen, Bernard Williams’ın faydacılığa eleştirilerine verdiği cevapla da ünlüydü. Nielsen aynı zamanda ateist din felsefesinin öncü isimlerinden biriydi. Kendisi ayrıca mantıksal pozitivizmin gözden düşmesinin ardından doğrulamacılığa yaslanan din eleştirisini geliştirip bu eleştiriyi Richard Swinburne gibi teist filozoflara karşı savunmuştur. Sosyalizm hakkındaki çalışmalarıyla da ünlüdür.
Önemli Eserleri: Morality and God: Some Questions for Mr. Macintyre (1962), On Believing That God Exists (1967), Comments on Empiricism and Theism (1968), The Intelligibility of God-Talk (1970), Contemporary Critiques of Religion (1971), Ethics Without God (1973), Religious Truth-Claims and Faith (1973), God and Postulated Entities (1974), The Logical Status of `God’ (1975), Talk of God and the Doctrine of Analogy (1976), Morality and the Will of God (1976), Necessity and God (1979), On the Rationality of Groundless Believing (1981), God and the Basis of Morality (1982), Hobbesist and Humean Alternatives to a Religious Morality (1983), Religion and Groundless Believing (1986), Disembodied Existence and Incoherence (1987), Philosophy and Atheism—Again (1987), God and the Grounding of Morality (1991), Naturalism Without Foundations (1996), Naturalism and Religion: Must Naturalistic Explanations Explain Religion Away? (1998), On Being a Secularist All the Way Down (1999), Morality Does Not Imply the Existence of God (2000), Naturalism and Religion (2004), Wittgensteinian Fideism (2005), Atheism & Philosophy (2005).
25. Keith Augustine
Keith Augustine internetteki en geniş ateizm arşivi olan Internet Infidels sitesinin yöneticileri arasındadır. Natüralizm, etik, ve paranormal iddialar gibi konularda yazdıklarıyla tanınır. Augustine’in Maryland Üniversitesi’nden aldığı bir felsefe master derecesi vardır.
Önemli Eserleri: The Case Against Immortality (1997), Can Mystical Experience be a Perception of God? A Critique of William Alston’s Perceiving God (1999), Book Review: Whatever Happened to the Soul? (2000), Death and the Meaning of Life (2000), A Defense of Naturalism (2001), Psychophysiological and cultural correlates undermining a survivalist interpretation of near-death experiences (2007), Near-death experiences with hallucinatory features (2007), Does paranormal perception occur in near-death experiences? (2007), Hallucinatory Near-Death Experiences (2008), The Dualist’s Dilemma: The High Cost of Reconciling Neuroscience with a Soul (2015), The Myth of an Afterlife: The Case against Life After Death (2015).
26. Keith Parsons
Parsons; Houston Clear-Lake Üniversitesi’nde görev yapmakta olan bir felsefe profesörüdür. Uzmanlık alanları din felsefesi, bilim felsefesi ve bilim tarihidir. William Lane Craig gibi önde gelen teist din felsefecileriyle yaptığı tartışmalarla ve Secular Outpost bloguna yazdığı yazılarla da tanınmaktadır.
Önemli Eserleri: Secular Outpost blogundaki yazıları, The Conception of the Miraculous and Christian Apologetics (1982), Science, Confirmation, and the Theistic Hypothesis (1986), God and the Burden of Proof: Plantinga, Swinburne, and the Analytic Defense of Theism. (1989), Lively Answers to Theists: A Review of Arguing for Atheism: An Introduction to the Philosophy of Religion by Robin Le Poidevin (1998), Why I Am Not a Christian (2000), Can a Darwinian Be a Christian? Kitap İncelemesi (2001), Why Be Moral? (2001), Evil and the Unknown Purpose Defense: Remarks Addressed to Theodore Drange’s Nonbelief & Evil (2005), No Creator Need Apply: A Reply to Roy Abraham Varghese (2006), Some Contemporary Theistic Arguments (2007), Perspectives on Natural Theology From Analytic Philosophy (2013), Hume’s Beautiful Argument (2019).
27. Matthew McCormick
Matt McCormick, California State Üniversitesi’nde görev yapmakta olan bir felsefe profesörüdür. Özellikle din felsefesi konusunda uzmanlaşmıştır. Youtube’da din felsefesi konusunda bir dersi ve Proving the Negative adında ateizm üzerine bir blogu bulunmaktadır. McCormick’in ateizm hakkında Atheism and the Case Against Christ adında, oldukça beğenilmiş bir kitabı bulunmaktadır.
Önemli Eserleri: Proving the Negative blogundaki yazıları, Why God Cannot Think (2000), Atheism and the Case Against Christ (2012).
28. Michael Martin
Martin, Boston Üniversitesi’nde görev yapmış bir felsefe profesörüydü. Uzmanlık alanları din felsefesi başta olmak üzere bilim felsefesi, sosyal bilimler felsefesi ve hukuk felsefesidir. Martin 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren din felsefesinin yeniden ayağa kalkmasında rol oynamış ana ateist din felsefecilerinden biridir. Kitabı Atheism: A Philosophical Justification, ateizm savunusu konusunda yazılmış en kapsamlı kitaplardan biridir.
Önemli Eserleri: A Disproof of God’s Existence (1970), On Four Critiques of Pascal’s Wager (1975), Is Evil Evidence Against the Existence of God? (1978), Pascal’s Wager as an Argument for Not Believing in God (1983), Does the Evidence Confirm Theism More Than Naturalism? (1984), Free and Perfectly Evil Being (1985), Omniscient, The Coherence of the Hypothesis of an Omnipotent, The Principle of Credulity and Religious Experience (1986), Swinburne’s Inductive Cosmological Argument (1986), A Theistic Inductive Argument From Evil? (1987), Reichenbach on Natural Evil (1988), On a New Argument for the Existence of God (1990), Atheism: A Philosophical Justification (1990), The Case Against Christianity (1993), The Gap in Theistic Arguments (1997), Problems with Heaven (1997), and Rape (1997), Christian Theism, Atheism, Friendly Atheism? (1996), Butler’s Defense of TAG and Critique of TANG (1996), Atheism and Theism Smart & Haldane Kitap İncelemesi (1997), Why the Resurrection is Initially Improbable (1998), Craig’s Holy Spirit Epistemology (1998), Positive Atheism and the Meaninglessness of Theism (1999), Christianity and the Rationality of the Resurrection (2000), A Response to Paul Copan’s Critique of Atheistic Objective Morality (2000), On a New Argument for Agnosticism (2001), Should Atheists Be Agnostics? (2002), Justifying Methodological Naturalism (2002), and Meaning (2002), Morality, Atheism, The Impossibility of God (2003), Gale on God (2003), The Resurrection of God Incarnate Kitap İncelemesi (2004), The Non-Existence of God Kitap İncelemesi (2004) Richard Swinburne, Nicholas Everitt, Davis on the Rationality of Belief in the Resurrection (2005), The Improbability of God (2006), The Cambridge Companion to Atheism (2006), Divine Incoherence (2007), Atheism and Religion (2007), Problems with Heaven (2015), The Myth of an Afterlife: The Case Against Life After Death (2015), Critique of Religious Experience.
29. Michael Tooley
Tooley, Colorado Üniversitesi Boulder’da görev yapmakta olan bir felsefe profesörüdür. Uzmanlık alanları arasında metafizik, din felsefesi ve etik bulunmaktadır. Tooley özellikle doğa yasaları ve nedensellik konularındaki çalışmalarıyla ünlüdür. Tooley’in Metaphysics adında, metafiziğin temel problemleri hakkındaki görüşlerini detaylı bir şekilde savunduğu 5 ciltten oluşan bir eseri bulunmaktadır. Ayrıca Alvin Plantinga’yla beraber yazdığı bir tartışma kitabı ve William Lane Craig’le yaptığı bir tartışması vardır.
Önemli Eserleri: Does the Cosmological Argument Entail the Ontological Argument? (1970), Do Religious Claims Make Sense? (1972), John Hick and the Concept of Eschatological Verification (1976), Alvin Plantinga and the Argument From Evil (1980), Plantinga’s Defence of the Ontological Argument (1981), The Argument From Evil (1991), Freedom and Foreknowledge (2000), Knowledge of God (2008), The Problem of Evil (2008), Actuality, Time, Truth, and Causation: On the Impossibility of Divine Foreknowledge (2010), Inductive Logic and the Probability That God Exists: Farewell to Sceptical Theism (2012), The Problem of Evil (2019).
30. Neil A. Manson
Profesör Manson, Mississippi Üniversitesi’nde görev yapmakta olan bir felsefe profesörüdür. Uzmanlık alanları metafizik, bilim felsefesi, ve din felsefesidir. Özellikle hassas ayar argümanına eleştirel yaklaşan ve çoklu evrenler hipoteziyle ilgili çalışmalarıyla tanınır. Hassas ayar ve diğer tasarım argümanları hakkındaki en önemli derlemelerden biri olan ‘God and Design’ın editörüdür.
Önemli Eserleri: Anthropocentrism and the Design Argument (2000), There Is No Adequate Definition of ‘Fine-tuned for Life’ (2000), God and Design (2003), Fine-tuning, Multiple Universes, and the ‘This Universe’ Objection (2003), Cosmic Fine-tuning, ‘Many Universe’ Theories and the Goodness of Life (2003), The Fine Tuning Argument (2009), The ‘Why Design?’ Question (2009), The Design Argument and Natural Theology (2013), The Physics and Metaphysics of Multiple Universes (2014), How not to be generous to fine-tuning sceptics (2019), The Multiverse: What Philosophers and Theologians Get Wrong (2020).
31. Nicholas Everitt
Everitt, Doğu Anglia Üniversitesi’nde görev yapmaktadır. Uzmanlık alanları epistemoloji, zihin felsefesi, ve din felsefesidir. Tanrısal sıfatlar arası çelişkiler konusuyla özellikle ilgilenmektedir.
Önemli Eserleri: The Impossibility of Miracles (1987), Kant’s Discussion of the Ontological Argument (1995), Quasi-Berkeleyan Idealism as Perspicuous Theism (1997), Interpretations of God’s eternity (1998), Why Only Perfection Is Good Enough (2000), Substance Dualism and Disembodied Existence (2000), The Non-Existence of God (2003), The Argument from Imperfection: A New Proof of the Non-existence of God (2006), The God of Metaphysics (2007), The divine attributes (2010), Critical Review of Mary Midgley’s Intelligent Design Theory and Other Ideological Problems (2014).
32. Nick Trakakis
Trakakis, Avustralya Katolik Üniversitesi’nde görev yapmakta olan bir felsefe profesörüdür. Din felsefesi, felsefe tarihi, ve metafizik üzerine uzmanlaşmıştır. Graham Oppy ile beraber 5 ciltlik bir din felsefesi tarihi derlemesi derlemiştir. Yaptığı işler özellikle kötülük problemine odaklanmıştır. Trakakis ile ilgili ilginç olan noktalardan biri, Rowe’un kötülük problemini savunan kitabını teistken kaleme almış olmasıdır. Trakakis, birkaç yıl önce Ortodoks Hristiyanlık’ı bırakarak ateist olmasıyla, din felsefesi konusunda uzmanlaştıktan sonra teizmi bırakan az sayıdaki ateist filozoftan biridir.
Önemli Eserleri: The History of Western Philosophy of Religion (5 cilt), The absolutist theory of omnipotence (1997), What No Eye Has Seen: The Skeptical Theist Response to Rowe’s Evidential Argument from Evil (2003), God, gratuitous evil, and van Inwagen’s attempt to reconcile the two (2003), What No Eye Has Seen (2003), On the alleged failure of free will theodicies: A reply to Tierno (2003), Second thoughts on the alleged failure of free will theodicies (2004), The evidential problem of evil (2005), The God Beyond Belief: In Defence of William Rowe’s Evidential Arguments from Evil (2005), Rowe’s new evidential argument from evil: Problems and prospects (2006), A third (meta-)critique (2006), The problem of heaven (2006), Does hard determinism render the problem of evil even harder? (2006), Meta-Philosophy of Religion (2007), An epistemically distant God? A critique of John Hick’s response to the problem of divine hiddenness (2007), Karma and the problem of evil: A response to Kaufman (2007), The End of Philosophy of Religion (2008), Theodicy: The solution to the problem of evil, or part of the problem? (2008), Against theodicy: A response to Peter Forrest (2010), Skeptical theism and moral skepticism: a reply to Almeida and Oppy (2012), Truth, or the futures of philosophy of religion (2013), Antitheodicy (2013), The New Phenomenology and Analytic Philosophy of Religion (2014), Absolute idealism and the problem of evil (2017), Philosophy and Religious Commitment (2017).
33. Patrick Grim
Grim, Michigan Üniversitesi’nde görev yapmakta olan bir felsefe profesörüdür. Uzmanlık alanları zihin felsefesi, bilgi işlem ve bilgi felsefesi, mantık, felsefi mantık ve normatif etiktir. Grim aynı zamanda din felsefesiyle de ilgilenmektedir ve Tanrı’nın sıfatlarının, özellikle de mutlak bilgililik sıfatının, çeşitli problemler çıkardığını iddia etmektedir.
Önemli Eserleri: Plantinga’s God (1979), Plantinga’s God and other monstrosities (1979), Plantinga, hartshorne, and the ontological argument (1981), Against a Deontic Argument for God’s Existence (1982), In behalf of ‘in behalf of the fool’ (1982), Against omniscience: Some Neglected Problems of Omniscience (1983), The case from essential indexicals (1985), Truth, omniscience, and the knower (1988), On Omniscience and a ‘Set of All Truths’: A Reply to Bringsjord (1990), Truth, Omniscience, and Cantorian Arguments: An Exchange (1993), The being that knew too much (2000), Impossibility Arguments (2007).
34. Paul Draper
Draper, Purdue Üniversitesi’nde görev yapmakta olan bir felsefe profesörüdür ve en önde gelen çağdaş ateist filozoflardan biridir. Uzmanlık alanları din felsefesi, bilim ve din ilişkisi, ve olasılıksal akıl yürütmedir. Özellikle teizm aleyhinde öne sürdüğü çeşitli olasılıksal argümanlarla tanınır.
Önemli Eserleri: Pain and pleasure: An evidential problem for theists (1989), Evil and the Proper Basicality of Belief in God (1991), Hume’s Reproduction Parody of the Design Argument (1991), God and perceptual evidence (1992), Probabilistic arguments from evil (1992), The skeptical theist (1996), Critical study of Providence and the Problem of Evil, by Richard Swinburne (2001), Seeking but not believing: Confessions of a practicing agnostic (2002), Irreducible complexity and Darwinian gradualism: A reply to Michael J. Behe (2002), Craig’s case for God’s existence (2003), Cosmic fine-tuning and terrestrial suffering: Parallel problems for naturalism and theism (2004), More pain and pleasure: A reply to Otte (2004), On the nature of naturalism: Comments on Michael Rea’s World Without Design (2004), Where does teleological thinking stand today? Reinterpreting Ruse’s Darwin and Design (2004), God, science and naturalism (2005), Probabilistic arguments for multiple universes (2007), The argument from evil (2008), The problem of evil (2008), David Hume (2009), Cumulative cases (2010), Faith without God: An introduction to Schellenberg’s trilogy (2011), Darwin’s argument from evil (2012), Christian theism and life on earth (2012), Diagnosing bias in philosophy of religion (2013), The limitations of pure skeptical theism (2013), Explanation and the problem of evil (2013), Meet the new skeptical theism, same as the old skeptical theism (2014), Confirmation theory and the core of CORNEA (2014), A critique of the Kalam cosmological argument (2014), Evolution and the problem of evil (2014), Simplicity and natural theology (2016), Where skeptical theism fails, skeptical atheism prevails (2016), Current Controversies in Philosophy of Religion (2017), Evil and the God of Abraham, Anselm, and Murphy (2017), God, evil, and the nature of light (2017), Atheism and agnosticism (2017), Renewing Philosophy of Religion (2018), What if God makes hard choices? (2019), Panpsychotheism (2019), Philosophy of religion: A vision for the field (2019).
35. Quentin Smith
Smith, Western Michigan Üniversitesi’nde görev yapmakta olan bir felsefe profesörüdür. Uzmanlık alanları arasında dil felsefesi, fizik felsefesi, zaman felsefesi, metafizik ve din felsefesi bulunmaktadır. Smith yüzyılın en önemli ateist din felsefecilerinden biridir. Kelam Kozmolojik Argüman ve çeşitli fizik teorilerinin teizmle bağdaşıp bağdaşmadığı gibi konularda önemli çalışmaları vardır. Ayrıca, evrenin varlığının ve yasalarının natüralistik açıklamaları konusuna odaklanan az sayıdaki ateist din felsefecisinden biridir.
Önemli Eserleri: The Anthropic Principle and Many-Worlds Cosmologies (1985), On the Beginning of Time (1985), Kant and the Beginning of the World (1985), World Ensemble Explanations (1986), Infinity and the Past (1987), The Uncaused Beginning of the Universe (1988), An Analysis of Holiness (1988), A Natural Explanation of the Existence and Laws of Our Universe (1991), Atheism, Theism and Big Bang Cosmology (1991), An Atheological Argument From Evil Natural Laws (1991), Concerning the Absurdity of Life (1991), The Anthropic Coincidences, Evil and The Disconfirmation of Theism (1992), A Big Bang Cosmological Argument for God’s Nonexistence (1992), The Concept of a Cause of the Universe (1993), Reply to Craig: The Possible Infinitude of the Past (1993), Divine Foreknowledge and Human Freedom (1993), The Conceptualist Argument for God’s Existence (1994), Stephen Hawking’s Cosmology and Theism (1994), Can Everything Come to Be Without a Cause? (1994), Did the Big Bang Have a Cause? (1994), Anthropic Explanations in Cosmology (1994), Internal and External Causal Explanations of the Universe (1995), Explanatory Rationalism and Contingent Truths (1995), A Defense of a Principle of Sufficient Reason (1995), The Metaphysical Necessity of Natural Laws (1996), Theism, Atheism, and Big Bang Cosmology (1996), Causation and the Logical Impossibility of a Divine Cause (1996), Two Ways to Prove Atheism (1996), Two Ways to Prove Atheism (1996), Simplicity and Why the Universe Exists (1997), Swinburne’s Explanation of the Universe (1998), Big Bang Cosmology and Atheism (1998), Why Stephen Hawking’s Cosmology Precludes a Creator (1998), The Reason the Universe Exists is That It Caused Itself to Exist (1999), Concerning the Metaphysical Necessity of the Universe Beginning Uncaused: A Reply to George Nakhnikian (2000), Problems with John Earman’s Attempt to Reconcile Theism with General Relativity (2000), The Metaphilosophy of Naturalism (2001), The Metaphysical Necessity of Natural Laws (2001), Time Was Created by a Timeless Point: An Atheist Explanation of Spacetime (2002), Kalam Cosmological Arguments for Atheism (2007), A Cosmological Argument for a Self Caused Universe (2008), A Naturalistic Account of the Universe. (2008).
36. Raymond Bradley
Bradley, Simon Fraser Üniversitesi’nde görev yapmış emekli bir felsefe profesörüdür. Uzmanlık alanları arasında metafizik, zaman felsefesi, din felsefesi ve bilim felsefesidir. Teist filozoflarla tartışmalar yapmış olan Bradley’in ilgilendiği konular arasında ölümden sonra yaşamın imkanı, özgür irade savunması ve akıllı tasarım gibi konular vardır.
Önemli Eserleri: The meaning of life: Reflections on God, immortality, and free will, Intelligent Design or Natural Design, God, Design, and Evolution: A Teleological Argument for Atheism, A Moral Argument for Atheism (1999), God on Trial – Antony in Wonderland (2006), The Rivalry Between Religions (2007), The Free Will Defense Refuted and God’s Existence Disproved (2007), Can God Condemn One to an Afterlife in Hell? (2015), Why Survival is Metaphysically Impossible (2015), God’s Gravediggers: Why No Deity Exists (2016).
37. Richard Gale
Gale, Pittsburgh Üniversitesi’nde görev yapmış bir felsefe profesörüydü. Metafizik, zaman felsefesi, pragmatizm, ve din felsefesi üzerinde uzmanlaşmıştı. Din felsefesi hakkındaki çalışmaları dini tecrübe argümanı, kozmolojik argüman, ontolojik argüman, kötülük problemi, Tanrısal sıfatlar arası çelişkiler ve daha pek çok konu üzerine yoğunlaşan Gale, 20. yüzyılın en önemli nonteist felsefecilerinden biriydi.
Önemli Eserleri: Omniscience-Immutability Arguments (1986), A Priori Arguments From God’s Abstractness (1986), Freedom Versus Unsurpassable Greatness (1988), Freedom and the Free Will Defense (1990), On the Nature and Existence of God (1991), A Reply to Paul Helm (1993), Time and Eternity (1994), Why Alston’s Mystical Doxastic Practice Is Subjective (1994), Swinburne’s Argument From Religious Experience (1994), The Overall Argument of Alston’s Perceiving God (1994), The Epistemology of Religious Experience (1995), Some Difficulties in Theistic Treatments of Evil (1996), A New Cosmological Argument (1996), Atheism & Theism (1996), Ontological Arguments and Belief in God (1998), R. M. Adams’s Theodicy of Grace (1998), A New Argument for the Existence of God: One That Works, Well, Sort Of (1999), Swinburne on Providence (2000), Alvin Plantinga’s Warranted Christian Belief (2001), A Response to Oppy, and to Davey and Clifton (2002), Divine Omniscience, Human Freedom, and Backwards Causation (2002), A Response to Almeida and Judisch (2003), The Existence of God (2003), A Response to My Critics (2003), Cosmological and Design Arguments (2005), On the Cognitivity of Mystical Experiences (2005), Comments on the Will to Believe (2006), The Failure of Classical Theistic Arguments (2007), Evil and Alvin Plantinga (2007), Review of Bruce Langtry, God, the Best, and Evil (2009), God and Metaphysics (2010), More Modest Ontological Argument (2012).
38. Robin Le Poidevin
Le Poidevin Leeds Üniversitesi’nde görev yapmakta olan bir felsefe profesörüdür. Uzmanlık alanları arasında metafizik, zaman felsefesi, din felsefesi, ve agnostisizm bulunmaktadır. Le Poidevin, aynı zamanda bu listedeki felsefeciler arasından herhangi bir kitabı Türkçe’ye çevrilmiş olan tek felsefecidir. Kendisinin Arguing for Atheism kitabı, Ateizm: İnanma İnanmama Üzerine Bir Tartışma adıyla Ayrıntı Yayınları tarafından çevrilmiştir.
Önemli Eserleri: The Justification of Science and the Rationality of Religious Belief (1991), Creation in a Closed Universe Or, Have Physicists Disproved the Existence of God? (1991), Autonomous Agents or God’s Automata?: Human freedom from the divine perspective (1995), Internal and External Questions about God (1995), Time, Death and the Atheist (1995), Arguing for Atheism: An Introduction to the Philosophy of Religion (1996), Forrest, P.-God without the Supernatural (1998), Rationality and Religion (2002), Theistic discourse and fictional truth (2003), Are We the Outcome of Chance or Design? (2008), Identity and the composite Christ: an incarnational dilemma (2009), Incarnation: Metaphysical Issues (2009), Agnosticism: A Very Short Introduction (2010), Euthyphro and the goodness of God incarnate (2011), Multiple incarnations and distributed persons (2011), The Incarnation: divine embodiment and the divided mind (2011), The Necessity of God and the Psychology of Counterfactual Thinking (2012), Kenosis, Necessity and Incarnation (2013), ’Once For All’: The Tense of the Atonement (2016), Religious Fictionalism (2019).
39. Ryan Stringer
Stringer, doktorasını California-San Diego Üniversitesi’nde yapmış bir felsefecidir. Uzmanlık alanı ahlak felsefesidir. Infidels internet sitesinde çeşitli teistik argümanları eleştirdiği makaleleri bulunmaktadır.
Önemli Eserleri: Omniscience and Learning (2010), Questions of Existence and the Modal Cosmological Argument (2011), Arguments from Perfection (2011), Evil and Skeptical Theism (2012), Modal Arguments for Atheism (2012), Nonbelief and Hope (2013), On Mavrodes’ Moral Argument for Adopting Religious Belief (2013), A Logical Argument from Evil (2013), God and the Meaning of Life (2014), Two Fatal Problems with the Fine-Tuning Argument (2015), Realist Ethical Naturalism for Ethical Non-Naturalists (2018).
40. Scott Aikin
Aikin, Vanderbilt Üniversitesi’nde görev yapmakta olan bir felsefe profesörüdür. Uzmanlık alanları epistemoloji, antik felsefe, informel mantık ve din felsefesidir. Odaklandığı konular bir inancın gerekçelendirilmesinin ne demek olduğu, Presokratik felsefede ve Helenistik felsefede bilme kavrayışları, ve safsata teorisidir. Din felsefesindeyse Tanrı’yı bilmenin imkanı konusuna odaklanmaktadır.
Önemli Eserleri: Reasonable Atheism (2011), Evidentialism and the Will to Believe (2014), A Dilemma for James’s Doctrine of the Will-to-Believe (2014), Does Divine Hiding Undercut Positive Evidential Atheism? (2016).
41. Stephen Law
Law, Heythrop Üniversitesi’nde görev yapmaktadır. Akademik işlerinden çok yazdığı popüler felsefe kitaplarıyla tanınmaktadır. Önemli yarı akademik felsefe dergisi Think’in editörüdür. Tezi metafizik ve dil felsefesi üzerine olsa da Law’un akademik işleri din felsefesine yoğunlaşmıştır. Özellikle kötülük problemi hakkında yazdıklarıyla tanınan Law’un hakkında yazdığı konular arasında dini epistemoloji ve hümanizm de bulunmaktadır.
Önemli Eserleri: A new problem of evil, The evil-god challenge (2010), Plantinga’s belief-cum-desire argument refuted (2011), Humanism: A Very Short Introduction (2011), What is Humanism? (2013), Sceptical theism and a lying God: Wielenberg’s argument defended and developed (2015), The Pandora’s box objection to skeptical theism (2015), Skeptical theism (2016), Skeptical Theism and Skepticism About the External World and Past (2017), Wittgensteinian Accounts of Religious Belief: Noncognitivist, Juicer, and Atheist‐Minus (2017), Miss the target: How some ‘sophisticated’ theists Dodge atheist criticism (2018), Religious Epistemology (2018), The X-claim argument against religious belief (2018).
42. Stephen Maitzen
Maitzen, Acadia Üniversitesi’nde görev yapmakta olan bir felsefe profesörüdür. Özellikle etik, epistemoloji ve din felsefesinde uzmanlaşmıştır. Determinizm ve determinizmin hayatın anlamıyla ilişkisi, muğlaklık ve ontoloji, ve varlık, değer ve amaç açısından nihailik gibi konu başlıklarıyla ilgilenmektedir.
Önemli Eserleri: Swinburne on credal belief (1991), Theism as Theory: Issues in the Epistemology of Religious Belief (1992), Two Views of Religious Certitude (1992), God and other theoretical entities (1995), A semantic attack on divine-command metaethics (2004), Anselmian atheism (2005), Divine hiddenness and the demographics of theism (2006), Skeptical Theism and God’s Commands (2007), Cornea and closure (2007), Does Molinism explain the demographics of theism? (2008), Skeptical theism and moral obligation (2009), Ordinary Morality Implies Atheism (2009), On Gellman’s Attempted Rescue (2010), On God and Our Ultimate Purpose (2011), Stop Asking Why There’s Anything (2012), Questioning the Question (2013), The moral skepticism objection to skeptical theism (2013), Atheism and the Basis of Morality (2013), Agnosticism, Skeptical Theism, and Moral Obligation (yayına hazırlanıyor).
43. Thaddeus Metz
Metz, Johannesburg Üniversitesi’nde görev yapmakta olan bir felsefe profesörüdür. Uzmanlık alanları Afrika felsefesi, hukuk felsefesi, siyaset felsefesi ve özellikle hayatın anlamı problemidir. Metz, hayatın anlamı problemine en ciddi şekilde eğilen ateist filozoftur. Metz’in hayatın anlamının Tanrı’nın varlığı, ruhun varlığı, ve ölümsüzlük gibi şeylerin anlamlı bir hayat için gerekli olup olmadığı sorusunu ele aldığı çok sayıda makalesi ve konuyla ilgili bir kitabı bulunmaktadır.
Önemli Eserleri: Could God’s purpose be the source of life’s meaning? (2000), Utilitarianism and the Meaning of Life (2003), The immortality requirement for life’s meaning (2003), Critical Notice:Baier and Cottingham on the Meaning of Life (2005), God’s purpose as irrelevant to life’s meaning: Reply to Affolter (2007), New developments in the meaning of life (2007), God, Morality and the Meaning of Life (2008), Meaning in Life: An Analytic Study (2013), The Meaning of Life, Revised Edition (2013), How God Could Assign Us a Purpose without Disrespect: Reply to Salles (2013), Assessing Lives, Giving Supernaturalism Its Due, and Capturing Naturalism: Reply to 13 Critics of Meaning in Life (2015), Further Explorations of Supernaturalism about Meaning in Life: Reply to Cottingham, Goetz, Goldschmidt, Jech and Wielenberg (2016), Reasons of Meaning to Abhor the End of the Human Race (2016), Meaning in Life (2017), God’s Role in a Meaningful Life: New Reflections from Tim Mawson (2018), Accounting for Similarities and Differences in Moral Belief (Atheism) (2019), Meaning (Atheism) (2019), God, Soul and the Meaning of Life (2019), Meaning in Life in Spite of Death (basıma hazırlanıyor) What Makes Life Meaningful? A Debate (basıma hazırlanıyor).
44. Theodore Drange
Drange, Batı Virginia Üniversitesi’nde görev yapmış emekli bir felsefe profesörüdür. Uzmanlık alanları dil felsefesi, epistemoloji ve din felsefesidir. Özellikle İnançsızlık Argümanı (Argument from Nonbelief) ile tanınan Drange kötülük problemi, Tanrısal sıfatların tutarlılığı, hassas ayar argümanı ve ölümden sonra yaşamın imkanı gibi konular hakkında da çalışmıştır.
Önemli Eserleri: The Arguments From Evil and Nonbelief, Nonbelief as support for atheism, The Argument from Non-Belief (1993), The Argument from the Bible (1996), Nonbelief & Evil: Two Arguments for the Nonexistence of God (1998), The fine tuning argument (1998), Why be moral? (1998), Science and miracles (1998), Can creationism be scientific? (1998), Nonbelief vs. Lack of Evidence: Two Atheologlcal Arguments (1998), Incompatible-Properties Arguments: A Survey (1998), Atheism, agnosticism, noncognitivism (1998), The Fine-Tuning Argument Revisited (2000), A Response to Parrish on the Fine-Tuning Argument (2000), McHugh’s Expectations Dashed (2002), Gale on Omnipotence (2003), A rebuttal to pardi’s criticism of ANB (2004), Reply to Critics (2005), Is “God Exists” Cognitive? (2005), On defending atheism (2005), Review of Jordan Howard Sobel’s logic and theism (2006), The arguments from confusion and biblical defects (2006), The Pluralizability Objection to a New-Body Afterlife (2015), Conceptual Problems Confronting a Totally Disembodied Afterlife (2015).
45. Wes Morriston
Morriston, Colorado Üniversitesi Boulder’da görev yapan agnostik bir felsefe profesörüdür. Kariyerinin büyük bir bölümünde teist olan Morriston, Hristiyanlık’ı görece kısa bir süre önce bırakmıştır. Özellikle Kelam Kozmolojik Argüman’ı eleştirdiği makalelerin, hem nonteistler hem de teistler tarafından bu argümana yapılan en etkili eleştirilerden bazılarını içerdiği kabul edilmektedir. Ayrıca ahlak argümanının objektif ahlaki değerlere dayanan formülasyonuna ve İlahi Buyruk Teorisi’ne önemli eleştiriler getirmiştir. Morriston’ın mutlak kudret ve mutlak iyilik gibi tanrısal sıfatların tutarlı olup olmadığı ve Plantinga’nın Özgür İrade Savunması gibi konularda da makaleleri vardır.
Önemli Eserleri: Must the Past Have a Beginning? (1999), Must the Beginning of the Universe Have a Personal Cause? (2000), What Is So Good About Moral Freedom? (2000), Omnipotence and Necessary Moral Perfection: Are They Compatible? (2001), Must There Be a Standard of Moral Goodness Apart from God? (2001), Craig on the Actual Infinite (2002), Must Metaphysical Time Have a Beginning? (2003), The “Evidential Argument from Goodness” (2004), The Moral Obligations of Reasonable Non-Believers: A Special Problem for Divine Command Metaethics (2009), What if God Commanded Something Terrible? A Worry for Divine-command Meta-ethics (2009), and the Actual Infinite (2010), Endless Future, Beginningless Past,God and the Ontological Foundation of Morality (2012).
46. William Rowe
Rowe, Purdue Üniversitesi’nde görev yapmış, din felsefesi üzerine uzmanlaşmış bir ateist felsefe profesörüydü. Çalışmaları din felsefesinin 20. Yüzyıl’ın ikinci yarısından itibaren yeniden canlanmasında önemli rol oynamış öncü filozoflardan biridir. Özellikle kötülük probleminin delilci formülasyonunu ortaya koyup savunmasıyla, Kozmolojik Argüman hakkında yaptığı çalışmalarıyla, Tanrı’nın özgür iradesine karşı öne sürdüğü argümanlarıyla, ve ‘En İyi Mümkün Dünya’nın Olmaması Problemi’ni (The Problem of No Best World) detaylı bir şekilde savunmasıyla ünlüdür.
Önemli Eserleri: The Fallacy of Composition (1962), The Cosmological Argument and the Principle of Sufficient Reason (1968), Two Criticisms of the Cosmological Argument (1970), God and Timelessness (1972), Plantinga on Possible Worlds and Evil (1973), The Cosmological Argument (1975), The Cosmological Argument (1975), The Ontological Argument and Question-Begging (1976), Comments on Professor Davis’ “Does the Ontological Argument Beg the Question?” (1976), The Cosmological Argument (1978), The Problem of Evil and Some Varieties of Atheism (1979), On Divine Foreknowledge and Human Freedom: A Reply (1980), Religious Experience and the Principle of Credulity (1982), Self-Existence and the Cosmological Argument (1983), Evil and the Theistic Hypothesis: A Response to Wykstra (1984), Rationalistic Theology and Some Principles of Explanation (1984), Theism (1986), Ruminations About Evil (1991), The Problem of No Best World (1994), The Evidential Argument From Evil: A Second Look (1996), In Defense of ‘the Free Will Defense’ Response to Daniel Howard-Snyder and John O’Leary-Hawthorne (1998), Reply to Plantinga (1998), Religious Pluralism (1999), The Problem of Divine Sovereignty and Human Freedom (1999), God and the Problem of Evil (2001), Can God Be Free? (2002), Can God Be Free? (2004), Cosmological Arguments (2004), Response to Hasker (2005), Can God Be Free? (2006), Friendly Atheism, Skeptical Theism, and the Problem of Evil (2006), Replies (2007), Peter Van Inwagen on the Problem of Evil (2008), Review of Alvin Plantinga, Michael Tooley, Knowledge of God (2008), Argument and the Principle of Sufficient Reason (2009), Alvin Plantinga on the Ontological Argument (2009), Bruce Langtry: God, the Best, and Evil (2010), Friendly Atheism Revisited (2010), Response To: Divine Responsibility Without Divine Freedom (2010).
0 notes
Text
TANRI VARSA NİYE Mİ KÖTÜLÜK VAR?
TANRI VARSA NİYE Mİ KÖTÜLÜK VAR?
Serdar AKMAN Dünyada çok fazla acı var. Depremler, seller, felaketler, hastalıklar doğal kötülüğün; cinayet, işkence, tecavüz ise ahlaki kötülüğün örnekleri. Bundan yüzyıllarca yıl önce Epiküros, “Her şeye gücü yeten mutlak iyi bir Tanrı nasıl olur da dünyadaki bunca kötülüğü hoş görebilir?” diye sormuştu. “Eğer Tanrı kötülüğü durduramıyorsa mutlak bir güce sahip değildir. Öte yandan kötülüğü…
View On WordPress
#allah ve kötülük#ateizm ve ahlak#ateizm ve kötülük#iyilik ve kötülük#kötülük problemi#kötülük ve hiçlik#tanrı#tanrı kötülük iyilik#tanrı ve özgür irade#tanrı ve iyilik#tanrı ve kötülük#tanrı ve musibetler#teizm ve ateizm#teizm ve kötülük
1 note
·
View note
Text
Tutma, ey Cibali Baba, çünkü mücahid güllesidir!
Bugün twitterda bir sualle karşılaştım. Aslında bir sual değildi. Cevaptı. Daha doğrusu: Sual cevabını da dayatıyordu. Malumunuz: Eğer bir sual cevabını da öğretiyorsa ona 'merak'tan çok 'mühendislik' gözüyle bakmak gerekir. Ne mühendisliği? İnsan mühendisliği. Düşünce mühendisliği. Sosyal mühendislik. Yani arkadaşım bu bir nevi sufle vermektir. "Bu soruya şu şekilde cevap vereceksin ha. Sakın ba��ka cevap arama. Hadi bakalım koyunum. Bu da sana yeni oyunum..." tarzı bir endoktrinasyondur. Basit zihinlere çabuk tesir eder. Fakat kendi 'acaba'larınızı üretebilen bir beyne sahipseniz böylesi dayatmalara cevabınız şöyle olur: "Cevabın burada aranması gerektiği ne belli? Belki de bu sorunun başka bir cevabı vardır ha? Ne dersin?"
Evet. Herkes aynı kaval sesinin peşine düşmüş gidiyor: "Din istismarcıları yüzünden bu toplumda deizm-ateizm artıyor bla bla..." Kavala kim üflüyor? Soran yok. Azıcık daha kurcalasanız, mesela, deseniz: "Kim efendim o istismarcılar?" Hemen ehl-i sünnet ulemayı saymaya başlıyorlar. "Yahu, ötekiler de kitap satıyor, seminer veriyor, program program geziyorlar?" deyu soracak olsanız, el-Aman. Sakın. Aaaa! Nasıl böyle birşey dersiniz? Hiç onların yaptığı ile şunlarınki bir mi? İslamoğlu'nun, Özdil'in, Saymaz'ın sattığı ile Cübbeli Hoca'nın sattığı eşitlenir mi? Cık, cık, cık. Sizin meseleyi anlayamadığınız hemen belli oluyor canım.
Yani efendim, bu ülkede, ömür verdikleri ihtisas alanları üzerinden geçimini sağlamaya cür'et eden (başka nasıl kazanacaklarsa) sadece 'ehl-i sünnet uleması' oluyor. Ne doktorlar doktorluktan, ne fizikçiler fizikten, ne akademisyenler akademisyenlikten, ne de bilmem kim bilmem neyden para kazanmıyor. Yok. Hayır. No. Hepsi eğitimlerini Allah yoluna, vatan uğruna, halkın rızasına adamış (hey maşaallah) geceleri çöplerden topladıkları çürük meyveleri yerken, ah bu gelenekçiler, yağlı pilavları götürüyorlar. Yalnız götürmekle kalsalar efendim, bir de halkı 'kutuplaştırıp' duruyorlar, 'din jandarmalığı' yapıyorlar. Yaaa!
Halbuki, bakınız, Bediüzzaman Hazretleri Osmanlı'nın son döneminden bugüne 'bir bütün olarak' yaşadığımız şu hazin bozulmayı nereye bağlıyor: "Hürriyetçilerin ahlâk-ı içtimaiyede ve dinde ve seciye-i milliyede bir derece lâubalilik göstermeleriyle, yirmi-otuz sene sonra dince, ahlâkça, namusça şimdiki vaziyeti gösterdiği cihetinden, şimdiki vaziyette de, elli sene sonra bu dindar, namuskâr, kahraman seciyeli milletin nesl-i âtisi, seciye-i diniye ve ahlâk-ı içtimaiye cihetinde ne şekle girecek, elbette anlıyorsunuz. Bin seneden beri bu fedakâr millet, bütün ruh u canıyla Kur'ân'ın hizmetinde emsalsiz kahramanlık gösterdikleri halde, elli sene sonra o parlak mâzisini dehşetli lekedar, belki mahvedecek bir kısım nesl-i âtinin eline elbette Risale-i Nur gibi bir hakikati verip, o dehşetli sukuttan kurtarmak en büyük bir vazife-i milliye ve vataniye bildiğimizden, bu zamanın insanlarını değil, o zamanın insanlarını düşünüyoruz."
Dur bakalım. Aaa! Mürşidim bugünkü bozulmanın "Geliyorum!" seslerini daha evvelden mi okumuş? Galiba öyle. Peki esbabını neye bağlamış? 'Din istirmarcılarına' öyle değil mi? Hatta belki Cübbeli Hoca'yı falan görünüşüyle bile tarif etmiştir. Yehu! Ne? Kendisinin görünüşü de mi onlara benziyordu? Yapma yahu! Ah. Of. Püf. Kimi suçlayacağız peki? Hürriyetçileri mi? Ne? Olamaz! Modern zamandayız. Böyle suçlamaları kaldıramayız. Özgürlüğün kötülük getirebileceğini 'bazı' takyidiyle dahi inanamayız. Üf. Tüh. Peh. Neyse. Biz yine suçu 'gelenekçilere' atacağız dostum. Cübbeyi-sarığı-sakallıyı suçlayacağız. Onları dövmek kolay çünkü:
"Batsın kutuplaşma. Yansın din jandarmaları. İslam'ın sınırlarını hatırlatanlar kaybolsun! Bu dinde herşeyin caiz olmadığı zikredenler kahrolsun! Hârim-i İslam yolgeçen hanına dönsün. Ancak bu yumuşaklıktır ensemizi seküler tokatlardan kurtaracak. Belki teslim olursak tecavüze uğramayız."
Acaba? Acaba uğramaz mıyız? Yahut da teslim oluşun kendisi zaten bizatihi tecavüz mukaddimesi midir? Arkadaşlar, ben, böylesi arızalı tutumların şöyle bir yanlış kanaatten kaynaklandığını düşünüyorum: İslam'da cihadın bittiği sanılıyor. Hayır. Asla. İslam'da cihad bitmez arkadaşlar. Kıyamet kopana kadar bu cihad devam edecek. Maddisi olmazsa manevisi olacak. Tebliği olmazsa tedbiri olacak. Fakat imtihan sürüp gidecek. Kur'an'da, sünnette, kısacası dinde, 'yakîn gelinceye kadar' sınanacağımız hiçbir hususta bu kavga bitmeyecek. Yalnız yöntemler-usûller-şekiller değişecek. Beden ne kadar değişse de ruhu bâki kalacak.
Aleyhissalatuvesselam bu dinin 'tenzili' için cihad etti. Hz. Ebubekir radyallahuanh dönemindeki irtidat hâdiselerine karşı 'tevil' cihadında bulundu. Ömer radyallahuanh ile Osman radyallahuanh hidayetin tüm dünya coğrafyasına ulaşması uğrunda 'tebliğ' cihadı ettiler. Sonra yine bulutlanmalar oldu. Şah-ı Merdan Ali radyallahuanh meydana çıktı. Yine bir 'tevil' cihadı başladı vs... (Allah cümlesini hayırlarla mükâfatlandırsın.) Büyük resimde görünense şuydu: Evet. Bu ümmetin bir daha 'tenzil' için cihad etmesine gerek yoktu. Allah dinini tamamlamıştı. Vahiy bitmişti. Ancak 'tebliğ' ve 'tevil' cihadları kıyamete kadar sürecekti. Dört Halife döneminde bu cihadların varolması 'kıyamete kadar da süreceklerinin' belirtisiydi. Çünkü sahabe tecrübesi bu ümmetin hayatının özeti gibidir. Misal-i musağğarıdır. Her hususta rehberidir.
Gerçi sonraki dönemlerde daha belirgin bir 'görev paylaşımı' olduğu söylenebilir. Mesela: Cihadın maddisinden sorumlular başkalarıdır. Ordudur. Manevisinden sorumlu başkalarıdır. Ulemadır. O manevi cihad içinde 'mübelliğ' görevi başkalarındadır. 'Murabıt' görevi başkalarındadır. Yani, kimisi yeni toprak kazanırlar, kimisi sınırları korurlar. 'Kazanma' mesleğindekiler nisbeten yumuşakçadır. 'Koruyucuların' üslûbu uyarıcıdır. 'Kazanma mesleği'nde gidenler muhataplarına karşı 'tolere edici' tavırlar takınırlar. Fakat 'koruyucular' sapmalar konusunda cidden hassastırlar. Çünkü mücadele verdikleri alan dinin, akidenin, amelin 'seleften tevarüs ettiği kemalde/saflıkta muhafazası'dır. Elbette müdebbir hali mübelliğden başkadır.
Denî bir misal olmakla birlikte şöyle diyebiliriz: Bir AVM'nin, güvenliği başka hassasiyetler gösterir, pazarlamacısı başka hassasiyetler gösterir. Pazarlamacı ister ki: Hasbelkader birşey alabilecek herkes içeri dolsun. Gönlünce takılsın. Canı sıkılmasın. Sıkılmasın ki satışlar da iyi olsun. Bereketlensin. Fakat güvenlik böyle davranamaz. O satıştan ziyade asayişten sorumludur. Elbette herkesi içeri almaz. Üzerlerini arar. Tavırlarına karşı daha dikkatli olur. Bazen aykırı davranışlarda gördüklerini cebirle dışarı atar. Onun hali öyledir. Bunun hali böyledir. Ve bu ikisi birarada olmazsa AVM'de denge sağlanmaz. İstikamet ikisinin de olmasındadır. Bu tıpkı insandaki 'kuvve-i şeheviye' ile 'kuvve-i gadabiye' dengesine benzer. Her neyse...
Nihat Hatipoğlu Hoca'nın Ebubekir Sifil Hoca'ya yaptığı eleştirileri okurken de bu misal hatırıma geldi. Öncelikle: Kim ki İslam'ın saadetine sa'yederse onun duacısıyım. Lakin Ebubekir Sifil Hoca'ya eleştirisinde Nihat Hoca'nın cidden hataya düştüğünü düşünüyorum. Ebubekir Hoca murabıttır. Sizse mübelliğsiniz. Mesleğinize sa'y edebilirsiniz. Fakat istikametin tek öğesi sanırsanız fena aldanırsınız. Hatta sizin programlarınızı takip eden bir yakınım şöyle bir yargıda bulunmuştu: "Nihat Hoca'ya 'Şu-bu helal mi?' diye birşey soruyorlar. O kadar çok laf çeviriyor ki... Bitirdiğinde bence kimse yargısından emin olamıyor. Soru olduğu gibi kalıyor. Ne tam 'helal' diyebiliyor ne de tam 'haram' diyebiliyor. Herkes istediğini alıyor."
Konu dallandı-budaklandı. Toparlamayı deneyeyim: Mübelliğler murabıtları 'kutuplaştırmakla' suçlarlarsa kıvamımız kaçar. Özdil güler. Öz-bir kardeşin ağlar. Kimin akidesi kimin cebinde belli olmaz. Mübelliğ işine bakıp murabıtın mesleğine hürmet duymalıdır. Bu sınırlar bekçisiz kalırsa düşmanın nerelere hücum ettiğini kimse göremez. Mübelliğ hiç sezemez. Hele ki ahirzamanda! Ebubekir Hoca ve emsali, Allah onları hayırla mükâfatlandırsın, bir sınır nöbeti tutuyorlar. Düşmanın uyumadığı yerlerde onlar da göz kırpmıyorlar. Nöbetçinin tavrı elbette teşrifatçı tavrı gibi olmaz. Haşin olur. Celal görünür. Nihat Hoca eğer hasma uyup ordusunun sınır karakollarına savaş açarsa hârim-i ismetini telef eder. Cenab-ı Hak cümle ulemamızın gözlerini istikamete açsın. Murabıtta 'dikkat'i mübelliğde 'rikkat'i eksik etmesin. Âmin. Âmin.
3 notes
·
View notes
Text
Tanrısızlık
“İnanç gerçeğin ne olduğunu bilmek istememeye deniyor.” Friedrich Nietzsche “Din yaygın bir tür ruh hastalığıdır.” Sigmund Freud “Yukarda bizi izleyen bir şey olduğuna inanıyorum. Ne yazık ki o şey hükümet.” Woody Allen “Ruhun ölümsüzlüğüne inanamam… Ben hücrelerin birleşimiyim, tıpkı New York şehrinin bireylerin birleşimi olması gibi. New York cennete gidecek mi?… Hayır; bizi doğa oluşturdu, her şeyi doğa yaptı, dinlerin tanrıları değil.” Thomas Edison “Tanrı mı? Onu biz öldürdük, insanlık bugün şaşkınlık içinde, onun cenaze töreninde bulunuyor. Tanrı artık öldü, hepimiz Tanrı’nın katilleriyiz.” Friedrich Nietzsche “Benim için fikir, maddi dünyanın insan aklında yansımasından ve düşünce biçimlerine dönüşmesinden başka bir şey değildir.” Karl Marx “Dindarlar bazı nevrotik hastalıklara karşı büyük ölçüde korunaklıdırlar; evrensel bir nevrozu kabul etmiş olmaları onları bireysel bir tane edinme külfetinden kurtarır.” Sigmund Freud “Tanrı, zalim olan; Tanrı, intikamcı olan; Tanrı, kıskanç olan; Tanrı, soykırımcı olan onun tek özrü var olmaması olabilir.” Stendhal “Dünyayı yaratmış olan lütufkar bir Tanrı olsaydı ve evrende ahlaki bir düzen ve ölümden sonra yaşamolsaydı çok hoş olurdu; ama şu çok çarpıcı bir gerçektir ki, tüm bunlar bizim öyle olmasını istememizle sınırlı.” Sigmund Freud “İnsanlar gerçek olmasını diledikleri şeylere inanırlar.” Jül Sezar “Gerçek kafir, kitlelerin tapındıkları tanrıları inkar eden değil; asıl, kitlelerin inandıkları tanrıları doğrulayan kişidir.” Epikuros “Her kim için dünya nedensiz olarak görünüyorsa ve bu yüzden onun kendisi de nedensiz olarak var oluyorsa, işte onun için Tanrı mevcuttur.” Karl Marx “Saplantı nevrozunu bir dinin oluşumunun patolojik karşılığı olarak değerlendirip bu nevrozu bireysel bir din, dini ise evrensel bir saplantı nevrozu olaraktanımlayabiliriz.” Sigmund Freud “İnsan mı Tanrı’nın bir hatası, yoksa Tanrı mı insanın?” Friedrich Nietzsche “Pek çok insan Pazarları bir saatliğine kilisede oturmaya bile katlanamıyor. Sonsuza dek buna çok benzeyen bir yerde nasıl yaşasınlar?” Mark Twain “Hepimiz insanların bugüne dek inanmış olduğu tanrıların pek çoğu açısından ateistiz. Bazılarımız yalnızca bir tanrı daha ileri gidiyor.” Richard Dawkins “Cennette ilginç insanların hiçbiri yok.” Friedrich Nietzsche “Din, aklımızın bebeklik döneminden kalma bir şeydir, biz mantık ve bilimi rehber olarak aldıkça yok olacaktır.” Bertrand Russell “Tanrı kötülüğü durdurmak istiyor da gücü mü yetmiyor, o zaman her şeye gücü yeten değil. Gücü yetiyor da durdurmak mı istemiyor, o zaman kötü niyetli. Hem gücü yetiyor hem de durdurmak mı istiyor, o zaman kötülük nerden çıktı? Hem gücü yetmiyor hem de durdurmak istemiyor mu, o zaman ona neden Tanrı diyoruz?” Epikuros “Çalışmalarımın tüm gösterdiği, evrenin başlangıcının Tanrı’nın şahsi anlık bir isteği olduğunu söylemek zorunda olmadığınızdır.” Stephen Hawking “Şimdiye dek dini cennet, cehennem, ölümden sonra yaşam yada Tanrı düşüncelerine dair en ufak bilimsel bir kanıt görmedim.” Thomas Edison “Biz yalnızca çok sıradan bir yıldızın küçük bir gezegeninin üstündeki ileri bir maymun soyuyuz. Fakat biz Evren’i anlayabiliyoruz. Bu bizi özel kılıyor.” Stephen Hawking “Yaptığım şey evrenin başlangıcının bilimsel kurallarla açıklanabileceğinin mümkün olduğunu göstermekti. Bu sayede, evrenin başlangıç kararının bir Tanrı’ya başvurularak açıklanmasının gereksizliği ortaya çıkar. Bu bir Tanrı’nın olmadığını kanıtlamaz, sadece Tanrı’ya bir ihtiyaç olmadığını gösterir.” Stephen Hawking “Tanrı yokluktur. Tanrı insanın tek başınalığıdır.” Jean Paul Sartre “İnsanlar atalarıyla pek gurur duymuyor ve onları akşam yemeğine pek davet etmiyorlar.” Douglas Adams “Dinler çoğunluğun korkusu ve azınlığın kurnazlığı üzerine kuruludur.” Stendhal “Tanrıya inananlar için büyük soruların çoğu cevaplanmıştır. Fakat biz, Tanrı formülünü hazır olarak kabul edemeyenler için büyük cevaplar taşa kazılı değildir. Yeni koşullara ve keşiflere uyum sağlarız. Esneğiz. Ne sevgi bir emir olmak zorunda ne inanç bir dikta. Ben kendimin tanrısıyım. Biz kilisenin, devletin ve eğitim sistemimizin öğrettiklerini silmek için burdayız. Biz bira içmek için burdayız. Biz savaşı öldürmek için burdayız. Biz garipliklere gülmek ve hayatımızı ölümün bizi almaktan korkacağı kadar iyi yaşamak için burdayız.” Charles Bukowski “Din sıradan insanları sessiz tutmak için mükemmel bir araç.” Napolyon Bonapart “Eğer bir tanrının var olduğu ortaya çıkarsa, onun kötü niyetli olduğunu sanmıyorum. Ama işin kötüsü epey beceriksiz olduğunu söyleyebiliriz.” Woody Allen “Var olmayan yalnızca Tanrı da değil, bir de haftasonları tesisatçı bulmaya çalışın bakalım.” Woody Allen “Şeytan diye bir şey olmadığını bilmiyor musunuz, o yalnızca Tanrı’nın sarhoş hali.” Tom Waits “Ancak biraz düşünürsek, aslında din hiçbir zaman cinayeti kabullenmekte sorun yaşamamıştır ki. Hem de hiç! Tarihte tanrı adına öldürülenlerin sayısı tüm diğer nedenlerle öldürülenlerin sayısından çok daha fazladır. Birkaç örnek vermek gerekirse: İrlanda tarihini düşünün, Orta Doğuyu, Haçlı Seferlerini, Engizisyon mahkemelerini, Amerika’daki kürtaj cerrahı cinayetlerini düşünün. Ve evet, lafı ağzımdan aldınız: Dünya Ticaret Merkezini düşünün ve dindar kesimin “öldürmeyeceksin” emrini ne kadar ciddiye aldığını göreceksiniz. Çok açık ortada ki dindar kesim için, özellikle de katı dindarlar için cinayet pazarlığa açık bir husus. Bu konu sadece öldürenin kim öldürülenin kim olduğuna bağlı” George Carlin “Ateizme din demek kelliğin bir saç rengi olduğunu iddia etmek gibi bir şey.” Don Hirschberg “Tanrı var olsa bile bence varlığından şüphe duyanlardan rahatsız olacak kadar huysuz bir kibre sahip olma olasılığı çok düşük.” Bertrand Russell “Doğaüstü şeylere inanç hayal gücündeki eksikliğin yansımasıdır.” Edward Abbey “Eğer ateist olmasaydım insanları sözlerinin dizilişine değil hayatlarının bütününe göre kurtaran bir tanrıya inanırdım. Bence o dürüst ve ahlaklı bir ateisti, her sözü tanrı, tanrı, tanrı ve her hareketi çirkin, çirkin, çirkin olan bir televizyon vaizine tercih ederdi.” Isaac Asimov “Dine karşıyım çünkü o bize dünyayı anlamamakla tatmin olmamızı öğretiyor.” Richard Dawkins “Şu ya da bu problemin bilim tarafından asla çözülemeyeceğini çok emin bir şekilde iddia edenler çok şey bilenler değil çok az şey bilenlerdir.” Charles Darwin “Din insan erdemine bir hakarettir. Din olmadan iyi şeyler yapan iyi insanlar vardır ve kötü şeyler yapan kötü insanlar…Fakat iyi insanların kötü şeyler yapmaları için din gereklidir” Steven Weinberg
0 notes
Text
İşimize Gelmeyen Ayetler
" Selam. Edebi değeri olan bir yazı olmayacak bu. Sadece dertleşmek istedim. "Biz ona yolü gösterdik. Artık ya şükredici olur ya nankör." (İnsan 3) Son bayram tatilinin 3.günüydü sanırım, geçerken parka uğramıştık arkadaşlarla. Kedi doluydu park, kedileri de çok severim, öyle böyle değil. Hele biraz sırnaşık ve yabani olmayan bir kediyse karşımdaki bıkmam hiç sevmekten. Epey yorulmuştuk arkadaşlarla kıymetli bir iş yapmış dönüyorduk fakat kedileri görünce kendisine uçan balon alınmış, kaçmasın diye de balona bağlı bir ip parmağına dolanmış ve koştura koştura balonu uçurtan 5 yaşındaki çocuklara dönmüştüm. Sevimli ve sırnaşık olanları mıncıklayıp durdum. Kedi beslemiş yada sevmiş olanlar bilir karakterleri tıpkı insanlarınki gibi birbirinden tamamen farklı olur bunların. Kaç çeşit insan var diye sorsan, insan sayısı kadar derim, kaç çeşit kedi var diye sorsan, yine kedi sayısı kadar kedi çeşidi var derim. Bazıları ya karakteri gereği, ya da artık yavruluk zamanlarında gördükleri muamele nedeniyle, ya da her ikisinin birleşimi sonucunda yabani oluyor. İnsanlara fazla yanaşmıyorlar. "Biz ona vermedik mi iki göz Bir dil, iki dudak?" (Beled 8-9) Hak geçmesin diye biraz da yabani olanlara yanaşmaya çalışım, baktım çok pas vermiyorlar, ben de zorlamadım. Nasılsa yanımda kendini sevdiren bir sürü kedi vardı. Fakat o gün fark ettim ki, benim "kedi sevgisi" zannettiğim şey "kedi sevgisi" değilmiş. "Kılavuzladık onu iki tepeye. Akabeye, sarp yokuşa atılamadı o." (Beled 10-11) Yorulduk yürümekten, eve dönecektik, parkın çıkışına doğru kartondan bir kutu gördük, içinde de yine bir kedi... Bu kedi yabani değildi, sırnaşık da değildi, zira ne yabani olma şansı vardı ne de sırnaşık. Tek gözü tamamen kördü, öbürü de iyice akmış, kapanmak üzereydi. Belli ki çok kısa bir sürede tamamen kör olacaktı. "Akabeye, sarp yokuşa atılamadı o" (Beled 11) Üç arkadaş birbirimize baktık. Hepimiz biliyorduk yapmamız gerekeni. Bu kediyi zaten hazır kartonuyla alacaktık, atlayıp veterinere götürecektik. Zaten yorulmuştum, zaten hep yorgun hissederim kendimi. Üşendim. Ve Bayramda veteriner nasıl bulunacak dedim içimden, sustum Bir şey demedim. Biz üçümüz birbirimize baktık, birimiz atılsın diye. "Akabeye, sarp yokuşa atılamadı o" (Beled 11) Tekimiz kendini, hesapta kendi vicdanında kurtardı, " alalım götürelim isterseniz, bana fark etmez" deyip yerde daire çizerek yürüdü. Diğerimiz "Yazık cidden, acaba başkası ilgilenir mi bizden sonra?" diye pası bizden sonra oradan geçip kediyi görmesi muhtemel diğer insanlara attı. Bense sustum. "Akabeye, sarp yokuşa atılamadı o" (Beled 11) Neden sustum biliyor musun? Yorgundum Üşendim, sadece bu. Yapmam gerekenin ne olduğunu gayet iyi biliyordum. İnsanların böyle durumlardaki tavırlarını da iyi biliyordum. Kendi vicdanlarını rahatlatacak bir yol, bir kaçış ararlar. İşte birisi "Bana uyar, karar sizin" dedi, köşesine çekildi. Öteki "Yazık" dedi, üzüldüğünü belli etti, "Herhalde başkaları görür " dedi. Ben bu tür davranışların fasa fiso olduğunu biliyordum. Ben ne yapmam gerektiğini gayet iyi biliyordum. Zira insanların ve iyi zannettiğimiz insanların böyle durumlardaki tavrının ne olacağını da iyi biliyordum. Ya kendine bir mazeret bulup içini rahatlatır, ya " biri bir şey yaparsa ben de uyarım" diye pasif kalır ve sözüm ona iyi insan rolü yapar, ya da bunların hiçbiri içini rahatlatamıyorsa suçu atacak bir başkalarını bulur. "Nasıl bırakırlar bu hayvanı böyle" diye söylenirler. Ben kendimi bunlarla kandıramıyorum. yıllardır kandıramadım. Yapmam gereken şey belliydi. Tüm ataletimi kırıp, o hiçbir geçerliliği olmayan mazeretlerimi çöpe atıp, vaktimi ayıracaktım, kaldıracaktım o kartonu ve kediyi, "Hadi gidiyoruz, hadi hadi hadi" deyip veterinere götürecektim hayvancağızı. Yoksa kör olacaktı. "Akabeye, sarp yokuşa atılamadı o" (Beled 11) Bunu yapmadım. Tek sebebi de dediğim gibi üşenmemdi. Akabeyi belki duymuşsundur ayetteki bildiğin keçi yolu sarp bir yol. Ben içimdeki akabeye çıkamadım, düzlüğü tercih ettim. Konforumu önceledim. Bir daha ne o parka gitmeye fırsatım oldu, ne de o kediyi gördüm, tahminen de ölmüştür. Bariz bir şekilde sınava tabi tutuldum ve bariz bir şekilde sınavı kaybettim ben o gün. Bu bir savaştı, sonucu da tarih kitaplarının deyimiyle: "Decisive nefs victory", kesin nefs zaferi oldu. Yenildim nefsime, ataletime, umursamazlığıma. "Biz ona vermedik mi iki göz, Bir dil, iki dudak? Kılavuzladık onu iki tepeye. Akabeye, sarp yokuşa atılamadı o. Sarp yokuşun ne olduğunu sana bildiren nedir? Özgürlüğü zincirlenenin bağını çözmektir o. Yahut da açlık ve perişanlık gününde doyurmaktır o, Yakındaki bir yetimi, Yahut ezilmiş-boynu bükük bir yoksulu. Sonra da iman eden ve birbirlerine sabrı öneren, merhameti öneren kişilerden olmaktır o. İşte böyleleridir uğur ve bereket dostları." (Beled 8-18) İki gözüm vardı, iki gözü olmayana "bile bile" yardım etmedim. O sarp yokuşa atılamadım. Üstelik o kadar da sarp ve keskin değildi bu seferki yokuş, nedir yani, 1 saatini ayıracaktın alt tarafı. Benim "kedi sevgisi" zannettiğim şey, meğer sevme ve sevilme ihtiyacımmış, o an anladım bunu. Sevdim, sevildim, işimi gördüm ve ihtiyacımı gördükten sonra umursamadım ölmek üzere olan bir kediyi. Sevgi böyle bir şey değildir. Nedense 10 gündür de yalnız kaldığım her an aklıma bu olay ve tavrım geliyor.. Karma felsefesine inanmam fakat, sağ gözümün ağrısı birkaç gündür gitgide arttı. Mistik anlamlar yüklemiyorum, sen de yüklemek zorunda değilsin, arkadaşımla konuşur gibi konuşuyorum şu an. Ben var ya, çok acayip iyi insan rolü yaparım toplum arasında. Aynı senin gibi. Aslında hepimiz gibi. Çok da iyi laf yapar ağzım istersem, öyle yüzüne vururum ki karşımdakinin bana veya bir başkasına yaptığı haksızlığı, duyan sahiden hak verir bana. Kendim iyilik timsali bir melekmişim gibi... "Siz, insanlara iyiliği emrederken, kendinizi unutuyor musunuz? Oysa siz kitabı okuyorsunuz. Yine de akıllanmayacak mısınız?" (Bakara 44) Biz hep başkalarını kınarız, onların büyük suçları ardına sığınıp iyi insan rolü yaparız, oysa yapabileceğimiz iyilikler ve kötülükler imkanımızın el verdiği ölçüdedir. Düşünüyorum, acaba benim ve benim gibilerin eline imkân geçmiş olsaydı dünya şu an çok mu farklı bir yer olurdu? Bunu bilemiyorum, çünkü kendimden ve içimdeki o kötülük potansiyelinden korkuyorum. "Sinsi casuslar gibi ayıp aramayın! Gıybet ederek biriniz ötekini arkasından çekiştirmesin!" (Hucurat 12'den) Doğrudur, çok büyük kötülükler var hayatta ve çok büyük kötüler var. Gece başımı yastığa koyduğumda düşünüyorum. Ben ne kadar iyiyim diye soruyorum kendime. "O halde kendi kendinizi temize çıkmış göstermeyin; kimin sakındığını en iyi bilen O'dur." (Necm 32'den) Soruyorum kendime, sen neler yapabilirdin bugüne kadar diye, kendime bile cevap veremiyorum. Aslında, ölüm dışında, her zaman bir seçim yapma şansına sahiptim ve sahibim. "Biz ona yolü gösterdik. Artık ya şükredici olur ya nankör." (İnsan 3) Dört dörtlük bir insan olmadığım için, karşılaştığım kötülükler karşısında susmayacağım elbette. Süslü bir söz vardır ya, Bertrand Russell'ın sanırım veya ona atfedilen; "Yalnızca günahları olanların Tanrıları olur" diye. Tamamen süslü bir laf salatası ve içi boş bir retorik. Günahlarım aklıma geldiğinde Allah'ın olmamasını istiyorum. Bu işin sonunda yok olup kurtulayım istiyorum. Ama bu işler öyle yürümüyor. Ki öyle de değil zaten, bal gibi var ve aklım başımda olduğundan beri her zerremle inandım. Esasen, iyilikleri olanlar ister Allah'ın olmasını, "yaptıklarım boşa gitmemeli" diye isterler içten içe. Kaldı ki insanlar bu günah ve "özgür irade sorumluluğu" kavramlarından kurtulmak için ahireti, Tanrı'yı reddetme eğilimine girerler. Yahut spiritüalizm gibi -ki önümüzdeki yüzyılda ateizm büyük ölçüde panteizme ve spiritüalizme evrilecektir- iyi ve kötü kavramlarının olmadığı felsefelere yönelirler. Her neyse, bunlar başka yazının konusu, bu bir yazı bile değil, dertleşme, bir konuşma. Benim Allah'a olan inancım, istekten alakasız bir şey, öyle mucizevi veya uhrevi olaylar yaşamadım fakat gözümle görmüşçesine biliyorum Allah'ın da, bu dünyada yaptıklarımızın bize sorulacağı bir yerin de var olduğunu. Depresif yada umutsuz durumdaysan aklına bunlar gelsin, benim hep gelir. Kuranda "affetme" kelimesinin tüm türevleri 234 defa geçer, ceza kelimesinin tüm türevleri de 117 defa geçer. Affın, cezadan tam olarak 2 kat fazla geçmesi ilginç bir detay olsa da, Allah'ın ne kadar affedici olduğunu vurgulayan ayetlerin sayısı, cezalandırıcı olduğunu söylediği ayetlerin sayısından çok daha fazladır. Fakat Allah sürekli, ısrarla aynı haltı yiyeni affeder mi bunu bilmiyorum. Emin olduğum bir şey var ki, İslam'ın "inceldiği yerden kopsun" değil, "zararın neresinden dönersen kardır" dini olduğudur. Ve bir diğer emin olduğum nokta da, o zarardan dönmenin yine tamamen senin elinde olduğudur. İşte bunlar işimize gelmeyen ayetler. İşte bu işimize gelmeyen davranış: "Sarp yokuşa atılmak." Nefes aldığımız sürece hayat devam ediyor ve biletimiz kesilmiş değil. Çok okuyun, çok paylaşın, iyi işler yapın. Vakit hem az, hem çok. Ve tüm bunları kendiniz için yapın. Zira hayatta iki şeyin telafisi yok, ölüm ve boşa geçen zaman. "O halde, bir iş ve oluştan boşalır boşalmaz yeni bir işe koyulup yorul!" (İnşirah 7) "
1 note
·
View note
Text
Ateizme karşı olan ön yargı
Gerek panteist gerek agnostik gerek ateist olun, her zaman dinlerde öcü muamelesi gördük.Bunun başlıca sebebi mantığın dinde yer almamasıdır, mantık barındırmayan bir ortamda düşünen ve sorgulayan bir birey , sessizleşmiş koyun sürüsünü galeyana getirebilir. Hiç bir din tüccarı cemaatinden olmak istemez.
Ne yazık ki toplumumuza bu ön yargı çoktan işlemiştir. Ahlakın temelini dinde sandıkları (!) için, dinsizleri ahlaksız kabul etmişlerdir. Oysa ateistlerin ahlak anlayışı düşünülmüş ve ayıklanarak dinlere göre mükemmelleştirilmiştir , tabiki istisnalar olabilir her grupta kötü insanlar bulunur.
Bir teist cennete gidiceğini düşündüğü için iyilik yapar ve yine cennete gidiceğini düşündüğü için kötülük yapar (tanrı adına yapılan katliamlar*). Ama bir ateist sadece iyi bir birey olduğu için iyilik yapar ki bu durumda bir çok teistti sollamış olur. Ateistler Müslüman oldu diye önceden ateist olan birini öldürmez , hayvanlarla sahip çıkar (köpek olan evde namaz kılınmaması yada köpeğe değince abdestin bozulması gibi hayvanları dışlamaz), Zina yaptı diye kimseyi taşlamaz bizim için önemli olan rızadır rızasız olan tecavüzlerde sonuna kadar mağdurun hakkını ararız ama müslümanlıkta nedense zinaya karşı çıktıkları kadar tecavüze sessiz kalıyolar.(ahlak konusuyla ilgili güzel bir video: https://youtu.be/nMGVMvqSQ-8 )
Teistlerin ateistlere olan en büyük nefretinin temellerinden biride zincirsiz olmamıza dayanıyor. Kendisinin çevresindeki katı kurallardan özgürlüğümüzü izliyor ve bu doğal olarak insanın canını sıkıyor ve onlarda olmayan neye sahipsek onlara saldırmaya bizi onlardan uzaklaştırmaya çalışıyor. Unutmayın köleler hür insanları sevmez.
Peki neden hiç bir zaman ateistlerle fikir alışverişi yapmak istemezler?
Cevap basit çünkü; onlarda dinlerini sorguluyo ama çocukluktan kalma bilinç altına yerleştirilmiş cehennem korkusu onları dizginliyor. Dinlere olan zayıf bağları bu tür konuları kapatmaya yönelik oluyor ateizm den korkuyorlar ve bu biraz komik bir durum :D.
Ateistlere oluşan algının bir kaç kanıtı:
Bunlar tanrı kavramını reddedenler için kullanılan kavramlar:
gâvur
isim, din b. (***) Farsça gebr 1. isim, din b. (***) Dinsiz kimse 2. din b. (***) Müslüman olmayan kimse 3. sıfat Merhametsiz, acımasız 4. sıfat İnatçı
Bu direk tdk dan alıntı merhametsiz ve acımasız anlamına da geliyor ve ateistlere karşı söylenen bir laf hakaret anlamıda var tabiki bu hem onur kırıcı hemde çevresine nefret saçan bir kelime. Onca cihadı yap kafaları kes sözde barış diniyiz diye gezin .Kapısının önüne kediler için süt koyan ateist merhametsiz olsun gavur olsun....
zındık
1. Tanrı'ya ve ahirete inanmayan (kimse)
2. Ahlaksız, kötü, kavgacı kişi.
3. Sarhoş.
Buradaki ahlaksızlık olayının konuşmasını yaptık ve kavgacı olanın bizler olması trajikomik mürted diyerek müslümanlıktan cayan ve kafir olarak nitelendirdikleri herkesi kestiler(peygamber zamanında bile mürted varmış mükemmel bir dinden kim vazgeçer?). Kavgacı olan kendileri (sadece müslümanlar değil aynı zamanda haçlı ordularının yaptığı katliamıda unutmamak gerek)
kâfir 1. isim, din b. (***) Tanrı'nın varlığını ve birliğini inkâr eden kimse 2. ünlem Sevilen birine takılmak, sitem etmek için kullanılan bir seslenme sözü 3. Acımasız, zalim kimse
Gördüğünüz gibi ateizme olan ön yargı yoktu oluşturuldu bu tür sıfatlar takarak bilimi, bilgi öğrenmeyi / öğretmeyi amaç edinmiş insanları kendileri gibi ahlaksız cihadcı ve pis göstermeye çalıştılar.
SORGULAYIN EĞER DİNİNİZ GERÇEKTEN DOĞRUYSA ZATEN ONDAN AYRILMAZSINIZ AMA SİZDE BİZİM KADAR BOZUK VE TEMELSİZ OLDUĞUNU BİLİYOSUNUZ Kİ ARAŞTIRMAYA KORKUYOR VE DİNDEN CAYACAĞINIZI BİLİYORSUNUZ
MÂİDE-102: Sizden önceki bir millet o tür şeyleri sordu da sonra o yüzden inkar eder oldu
Sanırım Muhammed’de sorgulayınca ve düşününce saçmalıkların ortaya çıkacağının farkında.
İyi günler.....
28 notes
·
View notes
Text
Bize de buyur gel Zerdüşt
Merhaba. Üstü başı ölüm kokan fakat hiçbir şekilde amacına ulaşamayan bir adamın sıradışı hikayesini okumak ister misin? (İntihar) -Ben de isterim biri yazarsa. Burada okuyacağınız her şey 12 katlı bir hastanenin çatısından sarkarken hissedilen duyguların özetidir. Tamamen kurgudur, ama bir gün gerçekleşecektir. -Çok iddialı. Başlayalım.Hayatım boyunca "hastayım" demedim. Burnum aktı, ateşim çıktı, kustum... fakat hiçbir şekilde içinde hasta kelimesi geçen bir cümle kullanmadım. Çünkü eğer hastalığınız ölümcül değilse, bu kelimeyi söylemeye hakkınız yoktur. Buna inandım. Böyle yaşadım. -Her hastalık bir miktar ölüm taşır. (Doğum gibi, intihar gibi) Kanserim diyen biri aynı anda hastayım da diyebilir. Ancak sinüzitim azdı yine diyen biri asla hastayım demeyi hak etmiyor. Demeyin! -Hastalık, eksik bırakmak değil yok etmektir. Hastaneye giren herkes önce heyecan yapar. Tahliller sırasında bu heyecan yerini paniğe bırakır. Oyuncu değişikliği gibi düşünün. Çünkü bekleyiş, kabir azabı gibidir. Neyi beklediğinizi bilmiyorsanız, her saniye cehenneme girmek için sırada olmaktan farksızdır bu durum. İki farklı malzemeyle farklı (yeni) tatlar elde edebilirsiniz, iki farklı duyguyu aynı anda yaşarsanız hissettiğiniz tek şey "karmaşa"dır. Karmaşa, hislerinizle sizin aranıza duvar örer. Düşünce bile sızamaz o duvardan ve size yansımayan hiçbir şeye isim veremezsiniz. Tarif edebilmek için bu gereklidir. -İnsan karmaşadır. Panik, karar verememektir. İntihar edip yaşamak istemektir. O nedenle "acaba" kelimesi sizin kurdunuzdur. İçten içe yer. -İnsanı yaralayan inancıdır. Sonuçları alırsınız. Panik yerini korkuya bırakır. Eğer hastanedeyseniz inanın bana sizi en ufak şey bile cehennem kadar korkutur. Hatta daha fazla. İnsanın en belirgin özelliği korkudur. Ortak paydamız korkudur. Her şeyde vardır ve eğer çay bardağıyla bir bağlantı yapacak olursak, dudak payından geriye kalan her şey korkudur. -İnsanı öldüren, inandığından şüphe etmektir. Pişmanlık...Pişmanlık, korkudan geriye kalan her şeydir. Geriye dönüp bakamamaktır, suyun içinde ölümü bekleyen çiçektir ve "keşke" bile diyememektir. Ve pişmanlık, vicdan azabının somut halidir. -Bazen dudak payı her şeydir. Hazır mısın psikopat çocuk? Peki sen yobaz? Seni unutur muyum hiç asi hümanist? Tek tek saymayayım şimdi. Herkes otursun yerine başlayalım. Tekrar Merhaba. Bir önceki yazımda "yin yang" felsefesine değinmiştim. "Her iyilikle biraz kötülük, her kötülükte biraz iyilik" sözünü barındıran bir düşünce. Anton Szandor LaVey ismini duydunuz mu? Hiç zannetmiyorum. Bu elaman "Satanizm" kurucusudur ağalar. Eğer biraz araştırma yaparsanız yin yang felsefesini benimseyen bir tarikatin lideri olduğunu da görebilisiniz. Beni asıl düşündüren "her şerde bir hayır vardır" sözünü bizim topluma kazandıranın kim olduğudur. Öyle bir kazandayız ki, kimin kim olduğunu veya bize kimlerin "dayatma" yaptığını göremiyoruz. Yoldan birini çevirip "dinsiz kimdir?" diye sorarsanız "amuğa goyun ateyizdir" cevabını alabilirsiniz. Dinsiz = ateist demek değildir. Eğer iyi araştırırsanız ne demek istediğimi anlarsınız. Yaratıcısı olmadan dini olan ve yaratıcısı olup da dini olmayan çok toplum vardır. (Olduğunu ve olmadığını varsayalım) Kitabı okuyup ateist olan biri, kitabı okumayıp dindar olandan daha az tehlikelidir. Hatta tehlikeli bile diyemeyiz. Genelde bütün savaşlar din yüzünden olmuştur. İnanç yüzünden, görüş yüzünden ve bakış açısı yüzünden. Herhangi bir dini ele alalım ve öyle düşünelim. X dine mensup bir insan o dinin gerekliliklerini iki şekilde yerine getirmeye çalışır. Birincisi "dayatma", ikincisi "ya varsa" düşüncesi. İlki toplumsal bir olgudur ve dayatılmayla yönetilen bir toplum her düşünceyi yok edebilecek güçtedir. Kişisel düşünceden bahsediyorum. Ve şeytani olan hiçbir güç tek kişi üzerine yoğunlaşmaz. Teke tek yok etme işi cennette kaldı çünkü. İkinci düşünce "ya varsa" zihniyeti. Hz. Ali'nin bir olaya yaklaşımı bu yönde olmuştur. İnanmayanlardan biri hz. Ali'ye "ya yoksa" diye sorması üzerine "yoksa benim kaybedecek bir şeyim yok, beraber yok oluruz ama varsa sen helak olursun" der. Ve başta İmam Gazali olmak üzere Fahruddin Razi'den İmam Aşur'a ve hatta Said Nursi'ye kadar tüm inanan(?) ve Müslümanlıkta sembol haline gelenlerin bu felsefeyi benimsediğini görmüşüzdür. "Ya varsa" düşüncesinin temelinde korku yatar. (Bana göre) Ateizm felsefesine göre de "ticaret" anlayışı yatar ve bu etik değildir. Bknz. Eğer tanrı varsa ticaret yapmaz* Bana komik gelen ne biliyor musunuz? Korkuyla bile olsa tam anlamıyla yapamamak. Yani şöyle ki, atesit düşünceyi sonuna kadar savunan, savunmakla kalmayıp uygulayan herkes cehennemi dibine kadar hak ediyordur, Eyvallah. Bunda hemfikiriz. Fakat aynı şeyi inananlara zımbalayalım bakalım ne olacak. Sonuna kadar savunup da dibine kadar yaşayan var mı hâlâ aranızda? "Amaaan cennete gidek de fark etmez dibi, kıyısı. Hof!" diyorsun değil mi sevgili sığır? Yok abi, yamalıklı pantolon gibiyiz. Yırtıldıkça yamıyoruz. Uydurmaya çalışıyoruz kendimize. Vallah aynı şey. Şimdi biri çıkıp sen yapabildiğini yap da gerisini boş ver Allah'ın işine karışılmaz diyordur. Beklesin o. Aşağılarda cevap vereceğim ona. Şimdi dağılmasın konu. -Tircari bekleme yapma. Burada size ateizm hakkında bilgi vermek gibi bir niyetim yok, çünkü "inkâr" ve "yok" aynı şey gibi geliyor hâlâ bazılarınıza. Bu bağlamda da ben ne dersem diyeyim sadece "körü körüne" inanmak zorunda hissetmeyi köküne kadar hissedecek bazıları. Oysa benim derdim şu blogu okuyan herkesin bir parça düşünmesini sağlamak. Yanlış da olsa. Çünkü yanlış, dayatmadan daha iyidir. En azından kendi düşüncesidir. Şimdi dini kitapları okuyup, dini demeyeyim de tasavvuf diyeyim. Çünkü biz putları içimizde yıkamadık hâlâ. Said Nursi'yi sevmeyen dindar kardeşimiz yoktur herhalde. Aynı kardeşler Nietsche'yi bir o kadar sevmez. Çünkü o ateisttir. (Bana göre değil. Mevlana'nın okumuş hali sadece) Peki güzel kardeşim, "Said Nursi kuran beni müjdeliyor, sobayla konuştum vs. diyor hehehe çok komik adam. Bir de buna inanan var yieğaaa" diye dalga geçenlere "siz o adamı anlayacak kapasitede misiniz?", "siz kim köpeksiniz?(!)" diyorsun da, "Tanrı öldü, biz öldürdük. Katillerin katiliyiz.." diyen Nietsche reyizi neden dışlıyorsun anlamadan? Yakışıyor mu sana? Saçından sakalından utan. Ayıp. Ha bu arada en çok da neyi düşünüyorum biliyor musunuz? Şu yazdığımı sadece korku anında ve çıkarları doğrultusunda Allah'ı ağzına alanların nasıl küfür edeceğini. Bunu düşünürken de Ahmet Erhan'ın şiiri geldi aklıma. "Bugün oturdum ölümü düşündüm..." -Ev dağınık kusura bakmayın. O nedenle şişkin cümlelerle "ateizm" üzerinden değil kendi düşündüğümle yazıya devam edeceğim. Her şeyin özünde korku vardır dedim ya, ha işte bu düşüncenin dibinde de korku başroldedir. Çünkü "ya varsa" diye düşünürseniz istemeseniz de inanırsınız. Çünkü ihtimalin gerçek olması korkutmaz, gerçeklik payı korkutur. Hepimiz gün içinde çoğu kez istemsiz de olsa bir takım davranışlar sergileriz. Alışkın olduğumuz her şey bizi kör edebilir. Kurallar da böyle. Eğer kural varsa emin olun o kuralı (yasağı) aşınca ne olduğunu kendi de bilmez kuralı koyan. Zaten hep merak yüzünden konur o yasaklar. Acaba ne olacak düşüncesi bizi kudurtur. Merak abi merak. Bilinmezlik meraktan geçer. Aynı bağlamda da bilinmezliğe giderken yanınızda olan tek şey de pişmanlıktır. Ancak bu pişmanlık çift yönlüdür. Yin yang gibi. 1- Yapılmayan (yapılamayan) 2- Yapılan (yapılmak zorunda olan) iç içedir bunlar ve iç içe konulduğu tek yer insandır. Merak demişken aklıma cehennemde yanarken molaya çıkan iki Sivas'lının zebabilere "günde kaç ton kömür yakıyorsunuz?" sorduğu fıkra geldi. Hehehe. Güldüm yine istemsizce. Öyle ya şimdi aklımıza o bilindik soru gelmiyor değil. Sor sor çekinme. Ya da ben sorayım ve devam edelim."Peki, amaç ne? Ne için varız?" Bütün dinler için amaç aynıdır. Cevap: Cennet. Burada hizmet et, orada hizmet gör. Denklem çok basit değil mi? Fakat "Neden?" cevabını arayan ve kendine göre bulduğunu zanneden çok yazar vardır. Tabii burada Sokrates'ten Aristoteles'e, Dostoyevski'den Platon'a, Hegel'den Göthe'ye ve Nietsche'ye tek tek isim verip açıklama yapmak istemiyorum. Onlar da bir şeyler demiştir fakat hep aynı şeyler. Oğlum "bu sözü Alman yazar Göthe yazmış" cümlesine karşılık "niye defter yok muymuş da göte yazmış Ehuhehue" diye karşılık verenler topluluğuyuz. Ne fark eder senin için isim. Ben de düşündüm kendi kendime ve bulamadım abi. Neden geldiğimi sordum ve nasıl gideceğimi düşündüm. Yani suç babamda mı? Beni doğarken öldüren tek suçlu babam mı, yoksa ölüm parfümünü sıkan tanrı mı? Şimdi düşünüyorum ve işin içinden çıkamıyorum. Abi neden iki insanın günahını tüm insanlık çekiyor? Peki, Adem ve Havva cennete tekrar girdiyse neden hâlâ burada önceden yapılmış ve yapanların cezasını çekip tekrar girdiği cennete girmek için bir ispat söz konusu? Burada ateizm düşüncesi "ticaret" giriyor araya. Ne yaparsan yap cehennemi göreceğiz kardeşim. Bana ne dersen de ama o yerde mecbur olacağız. Eğer buraya geldiysen, oraya da gideceksin. Seçme fırsatın yok, sadece isteklerin var. Anla. Ayrıca üstte ismi geçen isimlerin çoğunun da tek ortak noktası "vaatler"dir. Bknz. İnsanı yöneten vaatlerdir* Şimdi bir tarafta inanmayan adamlar, ki kesinlikle ateist değiller bana göre. Diğer tarafta inananların kurtulacağına riayet edenler topluluğu. Aralarındaki bağ da "vaat". Evet kardeşim şaşırma. Nietschegiller, isteyerek veya istemeyerek bir vaat veriyor. Bu da sonsuzluk kavramıyla oluyor. Tıpkı eski bir kızılderili inanışında olduğu gibi. Ölünce geri gelme. Tek fark, Nietscheciler aynı şekilde geleceğini söylüyor, kızılderili dadaşlar tam tersi olarak geleceğini. Hani bir karikatür var ya "hz. İsa'nın Adolf Hitler olarak geri gelmesi" aynı şey. Reankarnasyonun içinde umut olması. Fakat bu bağlamda cehennem, tekrar gelmekten daha az korkutuyor beni. E şimdi dinler de vaatlerde bulunuyor. Tıpkı siyasi partilerin miting alanlarında haykırmaları gibi. Ne farkı var Allah aşkına? Sana soruyorum, ne farkı var "beni seç sana cenneti vereyim" demenin "bize oy verin cennet gibi dünya yaratalım" demekten? Ya da "x parti yolsuzdur, bunlara oy veren vicdanını kontrol etsin bla bla" demenin "x din değişmiştir, inanlar cehenneme gider. Bize inanmayan da cehenneme gider çünkü tanrı böyle diyor Tilililili" demekten? En basitinden Fenerbahçe-Galatasaray-Beşiktaş takımlarını düşün. Taraftara hep vaat yok mu oğlum? Bknz. Vaatler hep zaafları kullanır* Bir de seçim şansın yok amına koyim. Bak yine iyi tutmuştum kendimi. Düşünsene Yahudisin. Ve Yahudi olduğun için yanacaksın, kitabın değişmiş, dinin değişmiş falan filan. Ama sen seçmedin bunu. Kısmet. Kürt de olabilirsin, Arap da, Türk de, İskandinav da... her sik olabilirsin. Şimdi nasıl çıkıp sırf yaradılıştan ötürü birkaç yarak kafalı seni yargılıyor, kendini üstün görüyorsa inandığın dindeki şeytan da Araf suresinde kendini üstün görüyor. Çok komik değil mi? Şimdi anladın mı toplumun nasıl şeytan olabildiğini? Bok anladın amına koduğum. Hümanist çiginin üzerinden gelişine doksana çakmak vardı topu ama sikimde değilsin inan. Hatta haklısın karakter meselesi. Yukarıda Allah'ın işine karışılmaz diyen piç de okusun burayı. Okusun ve Allah'ın işine Allah'tan çok karıştığını anlasın. Bu yazdığım şeyleri hayatında hiç fikir değiştirmemiş gibi okursan bi' sik olmaz senden. Ya da dur daha açık konuşayım; bir kız için uykusuz kaldığın gecelerin sabahında "aşk yalan, hayat boş pompala coş" tribine girerek okuyorsan buradakileri siktir git abicim. Ailen kapan dedi diye kapanıyorsan inançlı değil, dindar olursun. Bunu fark etmeden okuyorsan gerçekten siktir git ablacım. -Ya da siktir et. Paketi yeni attım zaten. (Çok mu siktim kafanı? Tamam lan bitti. Altta bir açıklama yapıp sonlandırıyorum yazıyı.) İşte dostlar bahsettiğim hastane Dünya. İlk çeyrekte heyecan, ikinci çeyrek panik, üçüncü çeyrek korku ve son çeyrek pişmanlık. O pişmanlık da genelde inandığın gibi değil de inkâr ettiğin gibi yaşadığın için olacak. Vallah bak. Son neresinde hatırla burayı. Ben bu hastanenin en son katından çatıya çıktım ve sarkıyorum aşağıya doğru. İnanın bana, 12'nci kattan aşağı sarkıyorsanız; yükseklik korkusunu, pişmanğın onda biri kadar bile hissetmezsiniz. Hatta hissedemezsiniz. Bu kadar.
12.07.2020
0 notes
Text
Din Felsefesi
Din Felsefesi Latif Tokat Bilimsel Araştırma Yayınları
Bir felsefe disiplini olarak Din Felsefesi, Felsefe bölümlerinin temel alanlarından biri olmasının yanında, İlahiyat alanında şemsiye görevi yapan bir disiplindir. Zira din felsefesi dinin metafizik, inanç ve doktrin boyutundan ibadet, ahlak, muamelat, estetik ve sanatla ilgili bütün teorik, pratik ve tecrübi yönlerini ele alması itibarıyla dine bütüncül bakan, kapsayıcı bir disiplindir. Bu yüzden din felsefesi yapmak, bütüncül yaklaşımın mümkün olabilmesi için ilahiyat alanının bütün disiplinleri hakkında bilgi sahibi olmayı gerektirir.
Din felsefesinin temel problemlerini ele alan bu çalışma on altı bölümden oluşmaktadır. Her bölüm, o konuda başka çalışmaları olan, alanının uzman akademisyenleri tarafından yazılmıştır. Çalışma sadece bir ders kitabı olarak değil, günümüz din felsefesi problemlerine ilgi duyan çok farklı kesimlerin varlığı dikkate alınarak yazılmıştır. Bu yüzden konular ne kadar karmaşık olursa olsun, sade ve anlaşılabilir bir dille ele alınmaya gayret edilmiştir. Okuyucunun analitik bakışını sağlamak için her bölüm başında o bölümün içeriğini özetleyen hazırlık soruları yer almaktadır. Ayrıca yine her bölüm sonunda o bölümün yazımında kullanılan kaynaklarla, ileri okumalarda istifade edilebilecek kısa kaynakçaya da yer verilmiştir
Çalışmanın içerik, üslup, konuları ele alış tarzı ve yazımı itibarıyla benzer din felsefesi çalışmalarından farklı olduğunu düşünmekteyiz. Kitapta şu bölümler yer almaktadır: “Din Felsefesi Nedir?”, “Akıl ve İnanç”, “Tanrı ve Nihai Gerçeklik Tasavvurları”, “Tanrı’nın Varlığının Delilleri”, “Tanrı’nın Sıfatları”, “Ateizm”, “Dinî Tecrübe, İbadet ve Dua”, “Vahiy ve Mucize”, “Din Dili”, “Kötülük Problemi”, “Tanrı, Özgürlük ve Kader”, “Ölüm ve Ölümsüzlük İnancı”, “Din ve Bilim”, “Din ve Ahlak”, “Din, Estetik ve Sanat”, “Dinî Çeşitlilik”. Her bir bölümde, akademik bilgi verme yanında bu bilgilerin güncel dinî ve felsefi sorunlarla ilişkilendirilmesine ve daha anlaşılır bir dille tartışılmasına özen gösterilmiştir.
Yazarı Sizekitap’da Ara Yazarı Twitter’da Ara Kitabı Twitter’da Ara Yazarı Facebook’ta Ara Kitabı Facebook’ta Ara
devamı burada => https://is.gd/TKgs7E
0 notes
Text
Anton Szandor LaVey Ve LaVeyan Satanizm Psikolojisi Üzerine Bir Söyleşi
Bu yazıyı hazırlamadan önce söylemek istediğim bir kaç şey var. Kimse kimsenin inancına inanmak zorunda değil ancak saygı duymak gerekiyor. Bu yazının yayınlanmış olma sebebinin en temel özelliği kişinin bu öğretiyi yayarken ne anlatmak istediğidir. Yazıda kesinlikle satanizm hakkında iyi veya kötü diye yorumlar yapmıyorum ve hiçbir şekilde savunmuyorum. Savunmadığım gibi aşağılamıyorum. Bunlar tamamen bilgi içeriklidir ve dine dair hiçbir kişisel yorum barındırmaz. Ancak kişiye dair birkaç yorumlarda bulunmayı planlıyorum ve fakat bunun din ile hiçbir bağlantısı yoktur. Yazıyı sadece bilgi edinmek için okumanızı tavsiye edip bu yazının sadece bilgi öğrenmeye yarayabileceğini, dinlere dair doğru ve yanlışları hiçbir şekilde savunma barındırmadığını belirtmek istiyorum. Bu yazı hiçbir ön yargıda bulunmadan hazırlanmıştır ve her şey olduğu gibi aktarılmıştır. Yazılanlar kimine göre iyi kimine göre kötü olarak yorumlanabilir ancak ben daha çok ansiklopedik tarihsel bilgilere yer verdim. Ekibimizin hiçbir şekilde satanizm ile bağlantısı yoktur. Sadece evrensel çalışmayı hedefliyoruz ve yazılarımızın sadece kendi dünyamızdan daha fazlası olması için çabalıyoruz. Evrensellik sadece bizi değil dünyada olan her şeyi barındırmaktadır. Bu yazının bir diğer önemli özelliği ise bu tür insanlar hakkında bilgi edinip çevremizde olan insanları daha iyi tanımamıza yardımcı olabilmesini sağlamaktır. Günümüzde Satanizm adı altında geçen bir çok olay yaşanmaktadır. Bunun gerçek ”Satanizm” ile alakalı olup olmadığını bilmiyoruz ancak her ne kadar onayladığımız görüşler olmasa bile bunları öğreniyor olmamız sevdiğimiz insanları onlardan koruyabilmemiz için önemli bilgilerdir. Bu tür insanların içsel dünyasını ne kadar iyi öğrenebilirsek çevremizdekilere o kadar dikkat eder ve ilişkilerimize öyle karar veririz.
Anton Szandor LaVey olarak bilinen Amerikalı LaVeyan Satanizm’in kurucusunun gerçek adı Howard Stanton Levey’dir. 11 Nisan 1930 yılında dünyaya gelmiştir. Kökeni Avrupa’ya uzanan göçmen bir ailenin çocuğudur ve Chicago’da doğmuştur. Küçük yaşlardan beri müziğe duyduğu ilgi sayesinde, onbeş yaşındayken San Francisco Senfoni’de ikinci oboistlik görevine getirilmiştir. İlerleyen yıllarda ise, trompet, trombon, klarnet ve keman çalma konusunda kendisini bir hayli geliştirmesine rağmen, 20’li yaşlarında müziği bırakıp, sirk dünyasına adım atmıştır. Kafes bakıcısı olarak başladığı yeni mesleğinde, zaman içerisinde ilerleme kaydederek, aslanlı gösterilere çıkmaya başlamıştır ancak bir gösterisinde yaralanmıştır. Bu sebepten dolayı buradaki kariyerine son vermeye karar vermiştir.
Birkaç yıl sonra, çeşitli morglarda polis fotoğrafçısı olarak çalışmaya başlamıştır. San Francisco polis yetkilileri, ceset fotoğrafları çeken bu genç adamın egzantrik karakterini çabuk fark etmişlerdir ve LaVey’i merkeze alıp gerçeküstü olaylarla ilgili telefonları cevaplandırmakla görevlendirmişlerdir. Sonraki yıllarda kendisiyle yapılan bir röportajında, felsefi düşüncelerinin belirginleşmesinde, ceset fotoğrafçısı olarak çalışmış olmasının etkisini gizlemeden ifade etmiştir.
1966 yılının nisan ayında, harekete geçme zamanının geldiğine kendisini ikna etmiştir ve bir Şeytan Kilisesi kurarak kurduğu Şeytan kilisesi ve kaleme aldığı kitaplar aracılığıyla Satanist öğretisini yaymaya çalışmıştır. LaVey’e göre, önemli olan tanrı değil insandır. Şeytan’ı “insanoğlunu özgürleştiren isyan ruhu, reddin somut ifadesi ve uygarlığın ilerlemesini sağlayan gelişme güdüsü” olarak tanımlar. öğretisini; “Şeytani İncil”, “Şeytanın Not Defteri” ve “Şeytani Törenler” kitaplarıyla açıklamıştır. Bunu bir tür semboller aracılığıyla yaşanan ateizm olarak algılayabilirsiniz. Satanizm’e göre “şeytan” dinlere karşı bir semboldür ama aslında gerçekten varlığı yoktur. Bu insani kötülüğü temsil etmek için kullanılan bir semboldür. Antik İbranice ismine uygun biçimde, tarih boyunca “muhalif” olanı temsil etmişti. Dinlere, insanın hayvansal özünü reddeden ya da kısıtlayan kurallara karşı bireyin özgürlüğünü temsil ediyordu. Dolayısıyla dinlere şiddetle muhalifti ve kutsal kitaplardaki öğretilerin tam tersini uygulamanın insanlık için tek çıkar yol olduğunu savunmuştur.
LaVey insanı Nietzsche’yi çağrıştıran bir yaklaşımla “üstün varlık” olarak tanımlamıştır. “Sadece istediğimiz zaman, istediğimize karşı iyi davranmalıyız. Kimse bize hep iyi olmamız gerektiğini söyleyemez. Eğer biri seni hırpalıyorsa sen de onu ezip yok etmelisin” demiştir bir eserinde.
29 Ekim 1997 yılında tam 67 yaşındayken bir kalp krizi sonrası yaşamını yitirmiştir. Vasiyeti üzerine mezar taşında: “Hayattaki tek pişmanlığım yersiz yere iyi olduğum anlardır.” yazmaktadır.
LaVey’e Göre Satanizm
Dokuz büyük günah Aptallık. Özentilik. Sevilme, benimsenme beklentisi. Kendini kandırma. Perspektif eksikliği. Geçmişteki Ortodoks Satanist uygulamalara sahip çıkma. Üreticiliği engelleyecek kadar kibir sahibi olma. Estetik duygu yoksunluğu. Ödlekleştiren konformizm.
Dokuz ilke Tevekkül ve yetinme yerine sonsuz kişisel tatmin için çalış. Mistik düşler yerine capcanlı hayatı yaşa. Kendini kandırma. Kirletilmemiş bilgeliğin temsilcisi ol. Sevgini hakedene sakla. Şaklabanlara harcama. Sana tokat atana öbür yanağını dönme, intikam al. Sorumlu olana karşı sorumluluk göster. Şevkat, enerji vampirlerine dikkat. İnsan dört ayaklılar gibi bir hayvandır. Kimi zaman onlardan iyi, çoğunlukla onlardan beterdir. “Ruhi ve entelektüel yüceliği” onu hayvanlar aleminde en acımasız yaratık yapar. Şeytan, günah adı verilen fiziki, duygusal, düşünsel yücelikleri savunur. Şeytan, öcü gibi kullanıldığı sürece caminin ve kilisenin en iyi dostudur.
20 satanist nokta Gücünü kaybetmemek için, zayıf ve aciz (karaktersiz, kişiliksiz) olanlara saygı gösterme. İçinde başarı yattığı için gücünü her zaman sına. Mutluluğu barışta değil zaferde ara. Uzun süreli dinlenmeden ziyade istirahatlerini kısa tut. Yeni bir şey yaratacaksan eskiyi tamamen yok et. Ölümünü göremeyeceğin hiçbir şeyi çok fazla sevme. Yapıyı kumun üzerine değil kayanın üzerine inşa et… Çünkü yapı sadece bugün ya da dün için değil her zaman içindir. Her zaman, yapılmamışı keşfetmek için daha fazla çalış. Boyun eğmektense öl. Demircilik ölümün kılıcını işlemek dışında hiçbir sanatsal değere sahip değildir. Çünkü ölüm getiren kılıç bir sanat şaheseridir. Her şey üstünde başarıyı elde etmek için önce kendinin üstüne çık. (kendini aşmayı öğren.) Yaşayanların kanı yeni bir tohum yaratmak için iyi bir gübredir. Kurukafadan oluşan piramitlerin üzerinde duran kişi, daha uzakları görebilir. Sevgiyi bir kenara atma, fakat onu her zaman tehdit et çünkü o bir sahtekardır. Bütün büyük olan şeyler acı üzerine kurulmuştur. En önde olmaktan çok en üstte olmaya çalış, çünkü büyüklük orada yatar. Daha önceden yaratılmış engelleri yok etmek için taze ve güçlü bir rüzgar gibi gel. Bırak sevgi, hayatında bir amaç olsun, ama en büyük hedefin büyüklük olsun. Erkek dışında hiçbir şey güzel değildir ama bütün her şeyden güzel olan kadındır. Gücü engellediği için bütün aldanma ve yalanları reddet.
LaVey’in dokuz büyük bildirisi Satanizme göre insan kendini sakınmamalı istediğini yapmalıdır. Satanizm ruhsal umutlar yerine var oluşu savunur. Satanizm nankör insanlar için vakit harcamaktansa hak edenlere incelik göstermeyi emreder. Satanizm kendilerine vuranlara diğer yanaklarını uzatmaktansa intikam almayı emreder. Satanizm vampir olmak için vakit harcamaktansa daha gerçekçi sorumluluklarını yerine getirmek gerektiğini savunur. Satanizm tüm dinlerde günah diye dayatılan şeylerin duygusal ve zekasal zevkten ibaret olduğunu savunur. Şeytan kilisenin en sadık dostudur. Satanizme göre hayvanlar, insanlara bazen iyi ama çoğunlukla kötülük yapan canlılardır. Satanizm’e göre insan kendini kandırmamalı aklıyla olduğu gibi gözükmelidir.
Eserleri The Satanic Bible (1969) (Şeytani İncil) The Satanic Rituals (1972) (Şeytani Ayinler) The Satanic Witch (1989) (Şeytani Cadı) The Devil’s Notebook (1992) (İblis’in Not Defteri) Satan Speaks! (1998) (Şeytan Konuşuyor!)
Bu yazıdan anlaşıldığı gibi her ne kadar detayları gerçek hayata yansıtmamış olsa da benim kişisel görüşüm Anton Szandor’un oldukça zor bir hayat geçirmiş olduğundan yanadır. Çünkü savunduğu düşünceler ve kurallar oldukça katı, keskin ve sert biçimdedir. Bu psikolojide insanların ”Yeter artık. Bu kadardı. Daha fazla kimseye tahammül etmeyeceğim. Herkes yaptığını ödeyecek.” diyebilme şekillerinden birisidir. Herhangi hiçbir kaynakta böyle olduğuna rastlamadım ancak Anton Szandor’un gerçekten çok acı çektiği ve acılarının son bulmadığı görüşündeyim. Szandor’un gerçekten bu kadar acı çektiğine dair herhangi bir kayıt mevcut değildir. Bu benim kişisel görüşümdür. Çünkü bir insanın bu kadar kısasa kısas, net ve sert yaşam biçimini savunup bunu insanlığa geçirmeye çalışmasının en mantıklı açıklamasının bu olduğunu düşünüyorum. Hani hayatımızda art arda bir sürü kötü olay yaşarız ve bir müddet sonra dayanamayız. Bu sebepten dolayı patlama noktasına geliriz ve bize yapılan her şeyi ödetmeye çalışırız. Ya da ödetmesek bile hayatımızdan çıkarırız. ‘‘Sen bunu yaptın. Sonuçta bunu yaptın ve bedeli olarak hayatımdan sonsuza kadar çıkıyorsun. Bunu yapmış olduğun gerçeği dışında hiçbir detayla ilgilenmiyorum. Ne olursa olsun yine de bunu yaptın.” diye düşünürüz ve asla affetmeyiz. Bu da bu durumun hiç kesilmeden hayat boyu devam edip daha ileri bir seviyesini temsil ediyor diye düşünüyorum. Herkesin inancına ve düşüncesine saygım sonsuz. Sizden de aynı şeyi bekliyorum. Düşünceme saygı duymanızı bekliyorum. Satanizm’in aslında ruhsal bir hastalık olduğunu ya da yoğun acıdan dolayı oluşan ruhsal hastalıklar sebebiyle gelişen bir inanç sistemi olduğunu düşünüyorum. Benim görüşüme göre kesinlikle tedbir alınması ve tedavi edilmesi gereken bir durumdur. Siz böyle düşünmüyor olmayabilirsiniz bu benim tamamen kişisel görüşümdür ve herkesin benimle aynı fikirde olmadığını biliyorum. Özellikle bu tür bilgileri iyice öğrenip sevdiğimiz insanlara, tüm canlılara ve özellikle de çocuklarımıza dikkat edip ruhsal durumlarını önemsemeyi tavsiye ederek yazıyı bitiriyorum. Canlılara diyorum çünkü her canlıda bir tür psikoloji mevcuttur. Bu yüzden her canlıya dikkat edilmesi gerekir. Ancak konu Satanizm olsun ya da olmasın özellikle içinde bulunduğumuz toplumdaki insanların psikolojisine dikkat edebilmek hem bizim hem de sevdiklerimizin geleceğini olumlu etkileyebilir.
0 notes
Text
Bugünün deistleri yarının ateistleridir
Heidegger'e göre yabancılaşma sürecinin başı 'ilgisizlik'miş. Tecrübemle sınadığımda hakveriyorum. Ben de bir insanın ilgisizliğini yabancılaşmasının eşiği sayarım. Beklediğim ilgiyi bulamamak bile bazen bir tür eşiğe dönüşebilir. Hatta hepimiz dostlarımızın ilgisizliklerini bir tür yabancılaşma başlangıcı olarak okuruz. (Eşler arasındaki ilgisizlik de nihayeti boşanmaya varabilen bir süreci başlatmaz mı?) İlgisizlik arttıkça yabancılaşmanın şiddeti de artar. Ve gün gelir, o insan sizin için yabancılardan bir yabancı, hatta ondan da kötüsü oluverir. Zira eloğlunun/kızının sizi tanımamak gibi bir ilgisizlik bahanesi vardır. Bu bir yere kadar geçer de bir akçedir. Fakat aşinanızın böyle bir bahanesi yoktur. "İyilikle kötülük bir olmaz. Sen (kötülüğü) en güzel olan davranışla sav, o zaman bir de göreceksin ki, seninle aranızda düşmanlık bulunan kimse kesinlikle sıcak bir dost oluvermiş!" ayet-i celilesinin bir hakikati de bu pencereden tebeyyün eder. Yani: Yabancılaşma süreci ilgisizlikle ilerlediği gibi dostlaşma süreci de ilgiyle ilerler. Ha, böyle yazıyorum da, dostlarımla hakkıyla ilgilenebiliyor muyum? Yok, hayır, kesinlikle bu meziyete sahip değilim. Zatımdan şikayetçi olanların yerden göğe kadar hakkı var. Kem huyumun ilk şahidi benim. Yıllar var ki epeyce bir miktar içime kapanığım. Kime zaman/ilgi ayırsam kendi hayatımdan çalıyormuşum gibi gocunuyorum. Rahatsızlanıyorum. Bunda bencillik yok mu? Var. Hem de epeyce var. Fakat aşmam da mümkün görünmüyor. Daha kötüsü: Yıllar geçtikçe bu kapanışın miktarı da artıyor. Bunu da evvelimde sevdiklerimin taleplerine çok fazla "Evet!" dememle ilgili buluyorum. Yeterince korunamadım. Gerekli çizgileri çekemedim. O zamanlar bir ifratta idim. Şimdi bir tefridim var. Aşırılık başka bir tür aşırılığı meyve verdi. Her neyse. Bunu geçelim. Çünkü şol beyaz sayfanın karşısına kendimden bahsetmek için oturmadım. Heidegger'in 'yabancılaşma' ile 'ilgisizlik' arasındaki kurduğu bağın 'ateizm' ile 'tevhid' ayrımında farkettirdiği birşeyi konuşmak istiyorum sizlerle. Evet. Bence her türden şirk içerisinde bir nevi yabancılaşmayı barındırıyor. İster deistçe olsun, ister ateistçe, yahut da isterse Tibet öküzlerine tapsın, şirkin her mertebesinin altında Cenab-ı Hakkın bir/birkaç noktadaki ilgisini inkâr var. Yani kim/nereden, hâ��â, Halık-ı Külli Şey'in yaratıcılığını kovuyor kem zannınca, aynı zamanda onun varlığa dahlini de kovmuş oluyor sanrısınca. Onun müdahalesini kovmak ne demek? İlgisini kovmak demek. Daha doğrusu 'inkâr' demek. Her şirk böylesi bir 'ilgi inkârına' dayanıyor. Her kim, Allah'tan hariç bir sebebe yaratıcılık atfediyorsa, bir anı-oluşu-bilişi-müdahaleyi Allah'ın tasarrufundan ayırıyorsa, aslında o bölgeden de bir ilgiyi kovmakta. Evet. Dolayısıyla şirkin en küçüğü dahi bir yabancılaşma sürecinin bidayeti. Gizli şirkler bu ilgisizliğin ilk imâlarını taşıdıkları için açık şirklerin başlangıcı. Tehlikeli. İnsanın riyayla, ucbla veya kibirle inşa ettiği gafil alan dışarıda da paraleli evrenler inşa etmesini kolaylaştırıyor. İlgisizliğe bir kere inanmaya başlayan bu ilgisizliğin her türüne de inanmaya başlıyor. En nihayet ateizmin zirvesine çıkıp topyekün bu ilgiyi inkâr ediyor. Kendisini hiçbirşeyin hiçbirşeyle ilgilenmediği bir yalnızlığa hapsediyor. Burası da mühimdir bence: Ateizm aslında ilahlığın kavram olarak inkârı değildir. İlahlığın ilgiyi gerektiren sıfatlarının inkârıdır. Mesela: Yaratış anlamında ilahlık kavramını reddetmez ateist. Bu gücü sebeplere, big-bang, tabiata, bilmem daha nelere nelere verir. Süreci onlara atfeder. Fakat şuurlu bir yaratıcıya karşıdır. Daha doğrusu: Yaratıcıdaki şuura karşıdır. Şuur ilgiyi tetikler çünkü. İlgi de sorumluğu gerektirir. Deistler de aptallıkta bunların bir adım ilerisindedir. Yaratıcının şuurlu olduğunu kabul ederler ama ilgisini kabul etmezler. Aslında, ilgi penceresinden bakınca, ateistler deistlerden daha mantıklıdır. Zira şuurlu bir yaratıcıyı kabul ettikten sonra ilginin sorumluluğundan kaçılamayacağını görürler. İlgiden kaçmak şuurun inkârını gerektirir. Deistler ise, daha ileri bir salaklıkla, herşeyi yaratanın hiçbirşeyle ilgilenmediği gibi bir noktaya varırlar. Kainatı saat gibi kurup kendi haline bırakmıştır. Ondan birşey ummamaktadır. Bu yüzden kulluk gibi sorumluluk da yoktur. Peygamber falan da göndermemiştir. Yani deistlerce ilgi hem var hem yoktur. Bu açıdan diyebiliriz ki: Deistler yaratılıştaki hikmeti kabul ederler fakat yaratıcının Hakîm olduğunu kabul etmezler. 'Akıllı tasarım' bu noktada 'hikmetli yaratılış'tan ayrılır. Yani sanki, hâşâ, Rabbülalemîn, kainatı birbir hikmetle yarattıktan sonra Hakîm olmayı bırakmıştır. Boşuboşunalığa terketmiştir. Amaçsızlığa salıvermiştir. Evet. Yazı uzuyor. Hemen toparlayalım: Bence Kur'an'ın Rahman ve Rahim isimlerini bize bu kadar hatırlatması boşuna değil. Allah'ın büyüklüğünün ilgisine engel olmayacağını, yani, varlığa muhtaç olmayışının ilgisizliğini beraberinde getirmeyeceğini, en açık Rahman ve Rahim isimleri söyler bize. Annelerimizi hatırlayalım. Kalplerindeki damla kadar şefkatle her anımıza ilgi duyarlar. Ellerinden gelse müdahale de ederler. Yön gösterirler. Düzeltirler. Korurlar. İşte, Cenab-ı Hakkın, azameti içinde bizimle ilgilenmesinin hikmeti de Rahman ve Rahim oluşuyla anlaşılır. Merhametli olan yarattığıyla ilişkisini kesmez. Rahmaniyet ve Rahimiyet iktiza ederler ki mahlukatı her an onun gözetiminde/tasarrufunda bulunsun. Bir kemale doğru yürüsün. Bir bebeğin zamanla büyüyüp serpildiği gibi insanlık da gelişip serpilsin. Vahiyle hakikat bildirilsin. Nübüvvetle o hakikat modellensin. Bunların tamamı yaratıcılığın içerdiği merhametle ilişkilidir. Allah'ın Rahmaniyetine ve Rahimiyetine iman eden insan şirke alan tanımaz. Çünkü sonsuz bir rahmet aciz mahlukatını ilgisiz bırakmaz. Arkadaşım, sen de bu pencereden bakarsan, deizmin İslam'a göre ne eksik bir ilah tasavvuruna sahip olduğunu görürsün. Ve başlattığı 'yabancılaşma süreci'nin ister istemez gün gelip ateizme evrileceğine hakverirsin. Evet. Öyledir. Bugünün deistleri yarının ateistleridir. Çünkü başlattıkları yabancılaşmayı durduramazlar. İlla sonuna kadar koşarlar.
1 note
·
View note
Text
İhsan’ın Eliaçık, dininin ucu açık...
Hakkını yemeyelim: İhsan Eliaçık'ın gerçekten 'eli açık.' Fakat bahşını babasının tarlasından değil de Allah'ın razılığından yaptığı için hoşgöremiyoruz. İçimize sindiremiyoruz. Nihayetinde başkasının malından cömertlik yapana 'cömert' demezler. Ya? 'Hırsız' derler. Evet. Aynen. Başkasının malından cömertlik yapan hırsızdır. İnsan ancak mülkiyeti sözkonusuysa eli açık olabilir. Emanetçisi olduğundaysa yapamaz. Paşa gönlüne göre dağıtamaz. Bahşiş veremez. Peşkeş çekemez. Malik-i Hakiki'nin rağmına saçıp savuramaz. Savurursa ne olur peki? Mülkün Asıl Sahibi (c.c.) hesabını sorar. Öyle ya: Fatiha'da kendisini mü'minlere 'Malikiyevmiddin' yani 'Hesap Gününün Sahibi' olarak tarif edenden kim/nasıl kaçabilir? Nasıl malından kaçırabilir? Nereye saklanıp da hesabından kurtulabilir? Alîm-i Mutlak olan Allah elbet hesabını ıskalamaz.
Duymuşsundur sen de: Evvelce kırdığı cevizler kesmemiş olacak ki en nihayet ateistleri de cennete iteklemeye kadar vardırdı işi. Gerçi, Allah var, ateistlerin böyle birşey arandığı yok. Ricacı olmuş da değiller. Zaten inanmıyorlar ki adamlar. Neye ricacı olsunlar? Hem niye ricacı olsunlar? Cennet-cehennem enterese etmiyor ki onları. Fakat Eliaçık'ın eli Suyudurmaz Çeşmesi gibi. Durmuyor. Duramıyor. Akıyor. Dağıtıyor da dağıtıyor. Paylaştırıyor da paylaştırıyor. Katolik kilisesi bile cennetten arsa ayarlarken bu kadar bonkör değildi be arkadaşım. En azından bir çorba parası olsun tokatlıyordu rahipleri. Eliaçık o kadarına bile bakmıyor. Damat gibi sırtlarına vura vura sürüklüyor adamları. İlla gireceksin! İnanmıyor musun? Yahu boşver. Ne önemi var? İhsan'ın eli açık ya. Tü, tü, tü. Yani hocamızın hem eli açıktır hem de dininin ucu açıktır. Dün deistleri sokar, bugün ateistleri, yarın da kimbilir? Azıcık nazını çekerse İblis'i bile içeri alabilir.
Aaa, zulmetmeyelim, elbette böylesine zırvalarken dayandığı argümanlar var. Mesela diyor ki: "Kur'an'da ateistlerin cehenneme gireceğini söyleyen ayet yok." Sahi. Bektaşî gibi gönülsüzce aranınca "Hakikaten yok!" diyebilirsiniz belki. Yani arkadaşım 'ateist' kelimesi Kur'an'da gerçekten hiç geçmiyor. Ama, fakat ve de lakin. Mevzuu lügat cambazlığından biraz uzaklaştırınca insan uyanıyor ki: Müşriklerin cehenneme gideceğine dair çok ayet var. "Eee?" Yani Allah'a ortak koşanların cezalandırılacağını söylüyor Kur'an. "Eeee?" Yahu ne 'Eeee'si? "Bu işin ateistlerle ne ilgisi var?" diye mi soruyorsun bir de! Cık, cık, cık. Yahu ateistler de müşrik değil mi? "Nasıl yani?" Şöyle yani: Ateistler de tıpkı müşrikler gibi tek olan Allah'ı inkâr ettikten sonra onun mülkünü, sıfatlarını, isimlerini, yaratışlarını, tecellilerini başkalarına/sebeplere dağıtıyor değiller mi? "Eveeet. Aaaa. Saahiii." Yaaaa. Şimdi derkettin işte. Ateistler aslında politeistlerdir. Bir Allah'ı inkâr ettikleri için sebepler sayısınca ilahları kabul etmişlerdir. Bakma Eliaçık'ın aptala yattığına. Onun gözü ancak işine gelmeyenlere açılmıyor. Yoksa şapkasından ne tavşanlar çıkardığını tanıyanlar bilir.
Bediüzzaman da bu konu hakkında diyor ki: "Hem nasıl ki bulutsuz gündüz ortasında güneşin deniz yüzünde, bütün kabarcıklar üstünde ve karada bütün parlak şeylerde ve karın bütün parçalarında cilvesi göründüğü ve aksi müşahede edildiği halde güneşi inkâr etmek ne derece acip bir divanelik hezeyanıdır. Çünkü, o vakit birtek güneşi inkâr ve kabul etmemekle, katarat sayısınca, kabarcıklar miktarınca, parçalar adedince hakikî ve bil'asâle güneşçikleri kabul etmek lâzım geliyor. Her zerrecikte—ki ancak bir zerre sıkışabildiği halde—koca bir güneşin hakikatini içinde kabul etmek lâzım geldiği gibi; aynen öyle de, şu sıravâri içinde her zaman hikmetle değişen ve düzgünlük içinde her vakit tazelenen şu muntazam kâinatı görüp Hâlık-ı Zülcelâli evsâf-ı kemâliyle tasdik etmemek, ondan daha berbat bir dalâlet divaneliğidir, bir mecnunluk hezeyanıdır. Zira herşeyde, hattâ herbir zerrede, bir ulûhiyet-i mutlaka kabul etmek lâzımdır."
Yani bu anlamda ateizm müşrikliğin dibidir. Zirvesidir. En rezilidir. 1000 tanrıya taptıkları söylenen Hititler bile bu kadar aptallaşmayı göze alamamışlardır. Yalnız Allah'ın hesabına eli açık Eliaçık da şu tezadı görmezden gelmektedir: Kur'an, Mekke müşriklerini cehenneme sokmaktan çekinmezken, ondan bin beter müşrik olan günümüz ateistlerini mi sokmaya kıyamamaktadır? Neden? Hangi mecburiyetle? Eliaçık'ın tevili hazırdır: Çünkü 'ateist' kelimesini Kur'an'da bulamamaktadır. Bana öyle geliyor ki arkadaşım: Kelimeyi apaçık bulsaydık da Eliaçık eli açıklığı bize izin vermeyecekti. Hatta Eliaçık eli açıklığını daha ileri vaziyetlere götürecekti. "Mesela?" Mesela: İsimleri bizzat Kur'an'da cehennemlikler olarak geçmeyen ateistleri kıyıp sokturmayacaktı. Ebu Leheb'in bizzat adı geçmese, ihtimaldir, Eliaçık ona da cehennemi kondurmayacaktı.
Tabii ki tevil cambazlarında tevil tükenmez. Eliaçık'ta da teviller tükenmiyor. Ateistleri bile cennete sokarak 'dinin gönderilmesini amaçsızlaştırdığını' farketmiyor. Farkediyorsa da önemsemiyor. Allah'ı abesle itham ediyor. Kendisinin ikinci bir argümanı da şöyle şekilleniyor arkadaşım: "Bir ateist ahlaklı olduktan sonra Allah'a inanmasa da olur. Zaten Allah'ın istediği gibi bir kul olmuştur." Ooo... Görüyor musun tesbiti. Vay, vay, vay. Hey gidinin kilolu Gandhisi hey. Nasıl da yakıştırdın kendine böyle bir panteizmi? Neyse, o pehlivan cüsseni tartmayalım da, ettiğin lafların cirmini tartalım. Tartalım ama kendi sözümüzle tartmayalım. Sen daha sosyalizmin 's'sini söyleyemezken Marksizmin tahsilini yapmış, davasını savunmuş, bedelini de ödemiş bir filozoftan alıntı yapalım. Bilgiler Kitabı'ndaki söyleşisinde diyor ki Leszek Kolakowski:
"Sekülerleşme çağında yaşıyoruz. Ki bu da kendi içinde çelişik bir olgudur. Etkisini ancak birkaç on yıldır tam anlamıyla yaydığından, geleneksel dinin tamamen unutulduğu, yitirildiği, gömüldüğü bir toplumun neye benzediğini bilmiyoruz. Bunun ahlakî ya da entelektüel kalıntılar biçiminde varlığını sürdürebileceğinden sözetmiyorum. Ama eğer her türlü dinden arınmış bir toplum hayal etmeye kalkışırsak, bu, birçok noktada, muhtemelen bir tiranın yönettiği, kaygının ve tamahkârlığın egemen olduğu Thomas Hobbes'un geometrik modeline benzer. Dinsel miras fiilen yok olursa iyi ile kötü arasındaki ayrım da geçerliliğini yitirir. Ama bunu kanıtlayamam. Çünkü zorunlu amprik koşullar yerine getirilemez."
Yani, işin kitabını yazmış filozof-profesör Kolakowski "Dinsiz ahlak da varolamaz!" diyor, ama bizim kenardan sosyalist müslüman Eliaçık'ımız "Ahlaklı olduktan sonra dine gerek yok!" deyu ahkâm kesiyor. Vay arkadaş vay. Elbette merakı olan sormadan edemiyor: İyi de 'akide' olmadıktan sonra 'ahlak' neyin üzerinde duracak? Bir ateist için bir hamamböceğiyle insan arasında varoluşsal hiçbir ayrım yokken ikincisine neden ayrı bir saygı gösterilecek? Neden malından çalınmayacak? Neden canı yakılmayacak? Neden kendisinin tanrısı olduğu bir düzlemde insan başkasını nefsine tercih edecek? Hangi kutsala(!) boyun bükecek? Hangi ahirete erteleyecek? Ateist ahlakının sahiden dayanağı var mı? İyiliğin de kötülük kadar hiçliğe gittiği bir inanışta 'iyi olmaya çabalamanın' ontolojik bir anlamı bulunabilir mi?
Tabii bu suallere İhsan Bey'den cevap bekleyemiyoruz. Onun böylesi çelişkileri çözmeden önce göbeğiyle Gandhiliği arasındaki çelişkiyi çözmesi lazım. Tok karna yaptığı sosyalistliği bir yere oturtması lazım. Das Kapital'i abdestle okumayı anlamlandırması lazım. İşi çok yani. Bitirip buralara gelemez. Sonra bir de artık kendi malından cömertlik yapmayı öğrenmesi lazım. Allah'ın razılığı bol keseden dağıtılarak cömert olunmaz. Öyle cömert olunsaydı, hele sen sıranı bil, İblis cömertlerin şahı olurdu. Çünkü o bin yıllar önceden başladı usûlsüzce dağıtmaya. "Dağıtıyorum!" deyu insanlığı kandırmaya. Cümle Eliaçıklar da bağışladıklarını yine ondan ders alıyorlar zaten. Fakat yaratamadıktan sonra vaadetmenin anlamı ne ki? Allah sahiden vermedikten sonra onun adına verilenlerin hakikati ne ki? Nereye götürür ki? Vesselam.
0 notes
Text
Diskolar kazanıyor çünkü tekkeler kapalı!
Diskolar neden giderek daha çok doluyor arkadaşım? Çünkü tekkeler kapalı. İnsanları melekî yanlarıyla tanıştıracak müesseselerimiz kalmadı. İçlerindeki meleğe dokunamayanlar beşerî yönlerine daha çok tutunuyorlar. Cennetlerine bakamayanlar cehennemlerine daha fazla iman ediyorlar. Zikirle tatmin edilemeyen kalpler gafletle teskin olmayı deniyorlar. Faniliğinin denizine düşen hayvanîliğinin yılanına daha sıkı sarılıyor senin anlayacağın. Hem şu da var: Deizm, ateizm veya evrimle ilgili tartışmaların ucu da en nihayet buraya dayanıyor kanaatimce. "Türkiye'de deizm neden artıyor?" (eğer bize nakledilen rakamlar doğruysa) diye sorulacak olursa cevap için mutlaka uğranmalı. Yine bundan olabilir. Yani insanın 'içindeki harikaya inanışının azalması'ndan. Kendi mucizeliğine şahitliğinin kısıtlanmasından. Neden böyle olsun? Çünkü bazı şeyleri sadece ilimle halledemezsiniz. Bal tarifini okumakla bilinmez. Tatmak gerek. Anlatarak anlaşılmaz bazı şeyler. Zevk de gerek. İnsanın içindeki 'hayvan-üstü'ye inanması için de ona dokunması gerek. Keşfetmesi gerek. Hissetmesi gerek. Tekkeler işte bunu başarıyordu. Mürşidim Telvihat-ı Tis'a'sında diyor: "Merkez-i hilâfet olan İstanbul'u beşyüzelli sene bütün âlem-i Hıristiyaniyenin karşısında muhafaza ettiren, İstanbul'da beşyüz yerde fışkıran envâr-ı tevhid ve o merkez-i İslâmiyedeki ehl-i imanın mühim bir nokta-i istinadı, o büyük camilerin arkalarındaki tekkelerde 'Allah Allah' diyenlerin kuvvet-i imaniyeleri ve marifet-i İlâhiyeden gelen bir muhabbet-i ruhaniye ile cûş u huruşlarıdır." Ben burayı da bir parça yukarıda dediklerimle ilişkilendiriyorum. Neden? Çünkü biliyorum: Tekkelerde 'Allah Allah' demekle başarılan şey de bir tür direnişti. Hadis-i şerifin ifadesiyle 'eskimeye yatkın olanın' tekrar/tekrarla kalpte diriltilmesiydi. Tecdid edilmesiydi. Hem daha neyin direnişiydi bu arkadaşım? Hayvanî yanlarımıza karşı melekî yanlarımızın da direnişiydi. Elhamdülillah. Oradaki o cûş u huruşlar mü'min ruhları bir işgalden de koruyordu. Dünya onlara hayvanî yanlarını hatırlattıkça onlar içlerindeki meleğe bakıyorlardı. 'Allah Allah' diyerek, tıpkı maşuğu anılmış bir âşık gibi, meleklerini uyandırıyorlardı. Seyr u sülûklarınca tattıkları böyle başkalıklardı ki "Sadece bir hayvansın!" denildiğinde müstehziyane gülmelerine sebep oluyordu. Öyle ya: Yalnız kalıbından ibaret olana "Deden maymundu!" denilse inanacağı gelebilir. Satıhta kalıcılık bu zannîliği doğrulayabilir. Fakat göğsündeki zümrüd-i ankâyı görene artık hangi dedeyi versen inanmaz. Sânî-i Zülcelal'den başkasını o göğse dokundurmaz. Neden? Çünkü gördükçe farkettiği şudur: "Bende sığar iki cihan./Ben bu cihana sığmazam!" Bu sırra dokunan artık ne ateizmin inkârına, ne deizmin ilgisizliğine, ne de evrimin hayvansallığına inanır. Zira bunlar şahit olduklarının da inkârıdır. Bu meselenin birinci yanı. İkinci yanına gelebilmek için de yine Bediüzzaman'ın cümlelerini misafir etmeliyim. Alıntılayacağım yerse şurasıdır: "Evet, haricî siyaset memurları ve erkân-ı harpler ve kumandanlara bir derece vazifece münasebeti bulunan siyasetin geniş dairelerine ait mesâili, basit fikirli ve idâre-i ruhiye ve dîniyesine ve şahsiyesine ve beytiyesine ve karyesine ait lüzumlu vazifesini geri bıraktırmakla onları meraklandırıp ruhlarını serseri, akıllarını geveze ve kalblerini de hakaik-i imaniye ve İslâmiyeye ait zevklerini, şevklerini kırıp havalandırmak ve o kalbleri serseri etmek ve mânen öldürmekle dinsizliğe yer ihzar etmek tarzında, kemâl-i merakla, onlara göre mâlâyâni ve lüzumsuz mesâil-i siyasiyeyi radyoyla ders verip dinlettirmek, hayat-ı içtimaiye-i İslâmiyeye öyle bir zarardır ki, ileride vereceği neticeleri düşündükçe tüyler ürperir." Arkadaşım, uzunluğu nedeniyle belki tutmakta zorlandın, olabilir, sana yardımcı olacağım. Anladığım kadarıyla burada deniliyor ki: Benim gibilerin siyasetle (veya güncelle diyelim) çokça meşgul olması ruhlarını, akıllarını, kalplerini ve İslam'a dair zevklerini-şevklerini kötü etkiliyor. Hatta bu durum bir tür 'dinsizliğe yer hazırlamak' hükmüne geçiyor. Neden böyledir? En doğrusunu Allah bilir. Benimse şöyle bir yorumum var: Siyaset dairesi insaniyetimizde yüzeyin de yüzeyidir. Hamlıklarımızı en belirgin şekilde gördüğümüz sahadır. Hayvaniyetimiz de en çok orada tezahür eder. Mürşidim de bu manayı destekler şekilde başka bir yerde der: "Selef-i Salihînden başka, siyasetçi, ekserce tam müttakî dindar olamaz. Tam ve hakikî dindar, müttakî olanlar, siyasetçi olmazlar. Yani, maksad-ı aslî siyasetini yapanlarda din, ikinci derecede kalır, tebeî hükmüne geçer. Hakikî dindar ise, 'Bütün kâinat bütün yaratılmışların en büyük gayesi ubudiyet-i insaniyedir!' diye, siyasete, aşk u merak ile değil, ikinci üçüncü mertebede onu dine ve hakikate âlet etmeye—eğer mümkünse—çalışabilir. Yoksa, bâki elmasları kırılacak âdi şişelere âlet yapar." İşte, dikkatin sürekli bu alanda gezinmesi, zikrettiğimiz tekke misalinin tam tersi bir örneklikle, içimizdeki hayvanı çağırmak hükmüne geçer. Kim ne yanını beslerse orası güçlenir. Hayvanlığını besleyenin hayvanlığı güçlenir. Melekliğini besleyenin melekliği güçlenir. Varlığı sadece siyaset penceresinden izleyen de, kaçınamadığı kem manzara nedeniyle, arkasına daha az inanmaya başlar. Sizde öyle olmuş mudur bilmem: Muhatap olduğum ateistlerin/deistlerin ilk argümanları hep siyaset üzerinedir. "Allah varsa savaşlarda çocuklar neden ölüyor?" veya "Allah varsa dünyada neden bu kadar kötülük var?" gibi sorular esasında 'perdesiyle çok meşgul olanın' arkasına karşı giderek körleşmesinin sonuçlarıdır. Halbuki yansıma asıl değildir. Perdenin kendisi Allah değildir. Perde 'aşılması gereken'dir. Bu 'aşma sanatı'nı bize Esmaü'l-Hüsna okumaları öğretir. Perde aşılamadığı takdirdeyse varlığın fonksiyonu amaçlananın tam tersine dönüşür. Yine mürşidim bu noktada der: "Evet, izzet ve azamet ister ki, esbab, perdedâr-ı dest-i kudret ola aklın nazarında. Tevhid ve celâl ister ki esbab ellerini çeksinler tesir-i hakikîden." Bizim nuranîlerle daha çok meşgul olmaya ihtiyacımız var. Yoksa karanlık içimizi daha da çok karartıyor. Kalın perdeler inanışımızı azaltıyor. Can meleğimizin sesi yüreğimizde kısılıyor. Hayvanımız coşkuyla kükrüyor. Bunun çaresi tekkelerin tekrar hayata dönmesidir. Çünkü tekkelerin hayata dönmesi Allah'ın hayatımıza geri dönmesidir. Niçe'nin "Tanrı öldü!" dediği de bence budur. Yani Allah manasının insan anışında öldürülüşüdür. Bu ölüm tüm kasavetlerimizin başlangıcıdır. Başka hiçbir manayla kirlenmeyecek şekilde yalnız 'Allah' ism-i şerifini anmaksa, evet, bugünlerde en çok bundan yoksunuz ve en çok buna ihtiyacımız var. Tefekkür eksenli derslerimizi bile bir tür siyasetle işgal ediliyor. Korumaya çalışsak da olmuyor. Kirleniyor. Fakat Allah'ın ismini anılan yere, hadis-i şerifte de ifade buyrulduğu gibi, melekler toplanıyor. Evet, arkadaşım, herhalde anladın: Meleklerin daha çok mekana ihtiyacı var. Yoksa diskolar kazanıyor.
0 notes