#iyi ki şiir var
Explore tagged Tumblr posts
yeryuzugokyuzu · 1 year ago
Text
“Anne benim gönlümün kimyası ne böyle?
Nereye vardıysam olmuyor...”
...
Hıdrellez · Birhan Keskin
46 notes · View notes
duraksama · 2 months ago
Text
10 notes · View notes
tubablbn · 1 year ago
Text
youtube
3 notes · View notes
cninzihni · 3 months ago
Text
Daha da Uzunumsu Soru Postu
Evet, bu kez 200'e vurduk ibreyi. Eski sorular yine yerinde, birazcık eklemeler yapmış bulundum. Bir süre götürür gibi hissediyorum. İletişimde aradaki köprü olması dileğimlee, iyi eğlenceleer
1) Adını paylaşır mısın? 2) Kaç yaşındasın? 3) Bugün nasıl hissediyorsun? Bu hissinin sebebini de paylaşır mısın? 4) En büyük hayalin nedir? 5) En büyük korkun nedir? 6) Tüm evreni bir duygudan arındırma şansın olsa bu hangi duygu olurdu? 7) Gözün kapalı önerebileceğin bir kitap paylaşır mısın? 8) "Bunu da beğenmeyen zevksizdir." dediğin bir film var mı? 9) Tekrar tekrar dönüp izlediğin bir dizi var mı? 10) Şiir okumayı sever misin? Eğer seviyorsan en beğendiğin şiirlerden birini paylaşabilir misin? 11) Günlük tutan biri misin? Bunu düzenli mi yapıyorsun? 12) En sevdiğin müzik türü ve parçayı paylaşabilir misin? (Çorba dinleyici olsan da baskın olan bir tür vardır djfgfjd) 13) Astroloji hakkında ne düşünüyorsun? İnanıyor musun? 14) İçedönük biri misin yoksa dışadönük biri mi? 15) Partnerinle gerçekleştirmeyi en çok istediğin aktivite nedir? (Karavanla gezmek, sahilde yürümek, sessizce oturmak vb.) 16) Kendinde en sevdiğin özellik nedir? 17) Kendinle ilgili en sevmediğin şey nedir? 18) Geniş bir arkadaş çevresi mi tercihin yoksa daha dar bir çevre mi? 19) Doğum günün ne zaman? Kutlanmasını sever misin? 20) Mucizelere inanan biri misin? 21) Eğer inanıyorsan en büyük mucizen neydi? 22) Bir mevsim seçmen gerekse bu hangisi olurdu ve neden o mevsim? 23) Çiçek yetiştirmeyi başarabiliyor musun? 24) En sevdiğin çiçek hangisi, neden o çiçek? 25) Okuduğun kitaplardaki kahramanlardan hangisinin yerinde olmak isterdin, neden? 26) Bir süper gücün olsa bu ne olurdu? 27) En sevdiğin yemek nedir? 28) Dünya üzerinde en çok görmek istediğin yeri paylaşır mısın? 29) Aklına geldikçe pozitif bir his besleyen bir anını bizimle paylaşabilir misin? 30) Evcil hayvanın var mı? 31) Hayalindeki evi anlatır mısın? 32) Nazar, büyü gibi kavramlara inanır mısın? 33) 10 yıl önceki kendine bir tavsiye verebilecek olsan bu ne olurdu? 34) 10 yıl sonraki kendine ufak bir mektup yazabilir misin? (Bunu paylaşmak zorunda değilsin tabi ki ama bir kağıda yazıp saklamanın güzel bir deney olacağını düşündüüm) 35) İstediğin herhangi bir konuda bir üniversite dersi verebilirsen, bu ders ne hakkında olurdu? 36) Mitolojiye ilgin var mı? 37) Herhangi bir mitolojiden herhangi bir karakter olsan kim olurdun, neden? 38) Yağmurlu havalarda yapılan yürüyüşler hakkında ne düşünüyorsun? 39) Bize bir şiir ya da metin seslendirir misin? 40) Aldığın (biri tarafından ya da kendine) en güzel hediye neydi? 41) Groundhog Day (Bugün Aslında Dündü) filminde olduğu gibi bir günü sürekli yeni baştan yaşamak zorunda kalsan ama bu günü seçebilsen, hangi günü seçerdin? 42) En son hangi filmde ağladın? 43) Rüya görebilen biri misin? Eğer öyleyse ağırlığı güzel rüyalar mı yoksa kabuslardan mı oluşuyor? 44) Aynada, ön kamerada gördüğün bireye tüm dürüstlüğünle bir şey söylesen bu ne olurdu? 45) Fotoğraf çekmeyi, çekilmeyi seven biri misin? Bizimle en sevdiğin fotoğraflardan birkaç tanesini paylaşır mısın? 46) Issız bir adaya düşsen "kesin yanımda bunlar olurdu hiç ayırmam" dediğin beş şeyi söyler misin? (bu klişeyi sormazsak olmaz çünkü) 47) Hayat temponu nasıl tanımlardın? 48) Bize bir gününü kısaca anlatır mısın? 49) Yazdığın şeylerden bazılarını kimse bulamasın diye anonim bir blog açıp orada paylaşmayı hiç düşündün mü, yaptın mı? 50) İsmini değiştirme şansın olsa ne yapardın?
51) Hangi yeteneğe sahip olmak isterdin? 52) Tumblr'a eklenmesini istediğin üç özellik neler? 53) Hangi dizide, hangi karakterin yerine geçmek isterdin, neden? 54) Türkiye'nin yeni cumhurbaşkanı sen olsaydın ve istediğini yapabilecek bir konumda olsaydın yapacağın ilk şey ne olurdu? 55) Kendinde değiştirebileceğin herhangi bir şey olsaydı bu ne olurdu? 56) Hala izlerim dediğin bir çizgi film var mı? 57) Uzay senin için ne anlam ifade ediyor? 58) Aşk senin için ne anlam ifade ediyor? 59) Geçmişe gidip değiştirebileceğin bir olay olsa, hangi tarih değiştiren olayı değiştirirdin ve neden? 60) Paralel evrenler hakkında ne düşünüyorsun? 61) Ömrünün sonuna kadar sadece bir oyun oynayabilecek olsaydın bu hangi oyun olurdu? 62) Seni en çok etkileyen kitaptan bize biraz bahsedebilir misin? 63) İnsanlık tarihine kalıcı bir eser bırakma şansın olsa bu ne olurdu? 64) Kullanıcı adının bir hikayesi, anlamı var mı? Paylaşır mısın? 65) Tüm yorgunluğunu alan aktivite nedir? 66) Son zamanlarda en çok güldüğün meme(miim)lerden birini paylaşır mısıın? 67) Aklında yer etmiş bir alıntıyı bizimle paylaşır mısın? 68) Sağlıklı bir ilişkinin temelinde ne olmalı? 69) Filmleri seçerken konularına göre mi, oyuncularına göre mi, yönetmenlerine göre mi seçer izlersin? Neden? 70) Hayatın bir kitap olsa tanıtım/özet kısmında ne yazardı? 71) Hayatın bir kitap olsa, nasıl bir tema baskın olurdu? 72) Bir günlüğüne görünmez olsan, ilk yapacağın şey ne olurdu? 73) Ölümsüz olmayı ister miydin? Neden? 74) Hayatına yeniden başlamak için bir şehir seçebilsen bu hangi şehir olurdu? Neden? 75) Şu sıralar sürekli diline takılan, mırıldandığın parça hangisi? 76) Takip ettiğin ve önerebileceğin podcastler neler? 77) Tvye ya da Youtube'a bir program oluşturman için sınırsız bütçe verseler nasıl bir program yapardın? 78) 5 yıl geriye gitsen neleri farklı yapardın? (bitcoin zenginliği hariç djdfgjdfg) 79) Fotoğrafın sesi var dediğin bir fotoğrafı paylaşır mısın? 80) Alaaddin'in cinine sen rastlasaydın üç dilek hakkını nasıl kullanırdın? (Sınırsız ya da daha fazla dilek dilemek kural dışı jdfgjfdj) 81) Yapacağın bir sonraki eylem ne olursa olsun sana bir sorumluluk ya da olumsuz bir dönüt oluşturmayacak. Bu ne olurdu? 82) Hayatın bir film olsa başrolünde kim oynardı? 83) Hayatın bir dizi olsa kaçıncı sezona kadar giderdi? 84) Hayatını anlatmak için üç renk seçecek olsan bunlar hangi renkler olurdu ve neden? 85) Ölüm şeklini ve zamanını öğrenebilecek olsan öğrenir miydin?(sonucu değiştiremeyeceksin) 86) Sonsuz servetin olsaydı, alacağın ilk şey ne olurdu? 87) Sence bir insanın çevresine bırakabileceği en büyük miras nedir? 88) Tanrı ile konuşma fırsatın olsa soracağın ilk soru ne olurdu? 89) Evrenin oluştuğu tarihten bu yana istediğin herhangi bir tarihte yaşama imkanın olsa hangisi olurdu? 90) Durup dururken söylediğin bir replik, söz, alıntı var mı? Eğer varsa nedir? 91) Düzenli bir programa mı inanırsın yoksa gerçek düzenin kaostan ibaret olduğuna mı? 92) Bir kitabın okur ile bağ kurabilmesinin en önemli kaynağı sence nedir? 93) İkisi arasında seçim yapabilecek olsan mental yorgunluğu mu seçerdin yoksa fiziksel yorgunluğu mu? 94) Hangi sosyal medya platformlarını kullanıyorsun? (stalkerlar için amme hizmeti soru gibi oldu bu jfdgkfdg) 95) İdeal bir ev neleri barındırmalı, ne gibi özellikleri olmalı? 96) Yaşam kaliteni etkileyen olumsuz durumların üstesinden gelmek için neler yapıyorsun? 97) Seni etkileyebilecek romantik bir jest ne olurdu? 98) Evrenin oluşumu esnasında insanlar için habitatı başka bir gezegende kurma şansın olsa bunu yapar mıydın? 99) Kültürlü bir bireyi nasıl tanımlarsın? 100) Sevgi nedir? Birine karşı beslediğimiz hissin sevgi ya da hoşlantı olduğunu nasıl ayrıştırabiliriz?
101) Bir rüya yakalayıcı yapacak olsan, içine hangi hayalleri koyardın? 102) Sadece bir renk dünyada var olsaydı, hangi renk olmasını isterdin ve neden? 103) Hayatının bir başlığı olsaydı, ne olurdu? 104) İnsanlara bir kelime öğretme şansın olsa, hangi kelimeyi seçerdin ve neden? 105) Bir şiir olsan, hangi duygu veya olay etrafında yazılırdın? 106) Kendi hayatına dışarıdan biri gibi bakıp tek bir şeyi değiştirebilseydin, neyi değiştirirdin? 107) Bir anı kristal bir kürede saklayabilseydin, hangi anını saklardın? 108) Kendine özgü bir ritüel yaratacak olsan, neye odaklanırdın? 109) Gerçek dünyadaki herhangi bir şeyi, bir roman karakterine dönüştürebilseydin, bu ne olurdu ve karakteri nasıl olurdu? 110) Hiç yazılmamış bir kitap fikri sunsan, başlığı ne olurdu? 111) Bir günlüğüne bir element olsan, hangisi olurdun ve neden? 112) Hayatındaki en sıradan nesneye derin bir anlam yükleyebilseydin, bu hangi nesne olurdu? 113) Bir melodiyi hayata geçirecek olsan, hangi melodi senin hikayeni anlatırdı? 114) Hiçbir şeyi hatırlamayacağın bir günü yaşamak zorunda olsan, nasıl bir gün geçirmek isterdin? 115) Bir tablo olsan, hangi ressamın eserine en çok benzerdin? 116) Bir zaman makinesiyle sadece bir ana geri dönebilsen, hangi ana giderdin ve ne yapardın? 117) Bir yıldız seçme şansın olsa, ona ne isim verirdin? 118) İnsanları sadece bir soru ile tanıyabilseydin, onlara hangi soruyu sorardın? 119) En sevdiğin kokuyu bir hikaye olarak anlatsan, nasıl bir hikaye olurdu? 120) Hayatının bir anını müziğe dönüştürsen, hangi anını seçerdin? 121) Bir fırtına olsan, nerede kopardın ve neden? 122) Hayatının geri kalanını sadece bir sanat formuyla ifade etmek zorunda olsan, hangisini seçerdin? 123) Bir günlüğüne tüm dünyada en çok duyulan ses olsan, ne söylerdin? 124) Bir haritaya bakarak, hiç gitmediğin bir yeri hayal edebilseydin, orası nasıl bir yer olurdu? 125) Bir ağaç olsan, hangi tür ağaç olmak isterdin ve neden? 126) Bir duyguyu fiziksel bir nesneye dönüştürebilsen, hangi duygu ve nasıl bir nesne olurdu? 127) Bir çizgi roman karakteri olsan, güçlerin ne olurdu? 128) Bir mevsimin insan hali olsan, hangi mevsim olurdu? 129) Bir kelime icat edecek olsan, ne anlama gelirdi? 130) Düşüncelerini bir renk olarak ifade edebilseydin, bugün hangi renk olurdun? 131) Bir anıyı fotoğraf olarak bir yere asabilsen, nereye asardın ve neden? 132) Bir göl olsan, sularında ne saklardın? 133) Kendi hayatında sadece bir günü tekrar tekrar yaşayacak olsan, hangi günü seçerdin? 134) Bir kuş olsan, hangi yükseklikte uçmak isterdin? 135) Bir kelimenin anlamını değiştirecek gücün olsa, hangi kelimeyi değiştirirdin? 136) Bir anıyı hiç yaşamamış olmayı dileyebilseydin, bu hangi anı olurdu? 137) Bir gezegen olsan, insanlar seni nasıl keşfederdi? 138) En sevdiğin hayvanla ilgili bir masal yazacak olsan, bu nasıl bir masal olurdu? 139) Bir okyanus olsan, kıyılarında neler olurdu? 140) Kendi kişisel kütüphaneni yaratacak olsan, içine neleri koyardın? 141) Bir kitap kahramanının yerine geçip o hayatı yaşama şansın olsa, hangi kahramanı seçerdin? 142) Bir çiçeğin hikayesini yazacak olsan, hangi çiçek olurdu ve hikayesi ne olurdu? 143) Bir dağ olsan, zirvende ne olurdu? 144) Sana en çok huzur veren sesi düşün; bu sesi bir manzaraya dönüştürseydin, nasıl bir manzara olurdu? 145) Bir şarkı olsan, nasıl bir ritme sahip olurdun? 146) Bir karakter olsan, hangi masalın kahramanı olmak isterdin? 147) Hayatını bir bulmaca gibi düşünecek olsan, çözmesi en zor parça ne olurdu? 148) Bir fısıltı olsan, ne söylemek isterdin? 149) Bir su damlası olsan, en çok nerede olmak isterdin? 150) Bir bulut olsan, gökyüzünde ne şekiller oluştururdun?
151) Kahve mi, çay mı? 152) Beypazarı mı, Kızılay mı? 153) Film mi, dizi mi? 154) Basılı dergi/kitap mı, dijital mi? 155) Kitap mı, film/dizi mi? 156) Yemek mi, uyku mu? 157) Bir sezonu tek oturuşta bitirmek mi yoksa her hafta yeni bölümü beklemek mi? 158) Şiir mi, deneme mi? 159) Nazım Hikmet mi, Necip Fazıl mı? 160) Evrim Ağacı mı, Bebar Bilim mi? 161) George Orwell mi, Aldous Huxley mi? (Bu soru biraz daha hangisi daha isabetli bir distopyayı anlattı olarak da sorulabilir, cevaplayana kalmış) 162) Kamp mı, otel mi? 163) TV mi, radyo mu? 164) Spotify mı, Youtube Music mi? 165) Netflix mi, Disney+ mı? 166) Bilgisayar mı, telefon mu? 167) Oyun mu, kitap mı? 168) Marvel mı, DC mi? 169) Nolan mı, Kubrick mi? 170) HIMYM mi, Friends mi? 171) Yaz mı, Kış mı? 172) Sıcak mı, soğuk mu? 173) Sanat mı, bilim mi? 174) Tiyatro mu, konser mi? 175) Online mı, mağaza mı? 176) Yerli mi, yabancı mı? 177) Kamp mı, otel mi? 178) Fıstık ezmesi mi, Nutella mı? 179) Macera mı, sakinlik mi? 180) Dondurma mı, pasta mı? 181) Geçmiş mi, gelecek mi? 182) Deniz mi, göl mü? 183) Uzay mı, denizaltı mı? 184) Şehir mi, doğa mı? 185) Yüzmek mi, koşmak mı? 186) Spor mu, sanat mı? 187) Kedi mi, köpek mi? 188) Eğlence mi, dinlenme mi? 189) Tatilde deniz mi, dağ mı? 190) Büyük grup mu, küçük grup mu? 191) Kısa tatil mi, uzun tatil mi? 192) Klasik mi, modern mi? 193) Film mi, dizi mi? 194) Çalışmak mı, eğlenmek mi? 195) Sevmek mi, sevilmek mi? 196) Tek başına mı, arkadaşla mı? 197) Hediye almak mı, vermek mi? 198) Kütüphane mi, kafe mi? 199) Tatlı mı, tuzlu mu? 200) Fantezi mi, gerçekçilik mi?
241 notes · View notes
nesrin-c · 5 months ago
Text
Akşama yemeğim hazır. Pilav ve kurufasulye. Baran da, Umut da çok sever.
Haklısınız.
Kim onlar değil mi?
Baran eşim, Umut oğlum.
Umut sekiz yaşında. Canımın içi, kara gözlü, kıvırcık saçlı, susmak bilmeyen, yerinde duramayan bir çocuk. Hayatımın anlamı...
Geç evlendim ben.
Bizim buralarda alışık bir durum olmasa da, evlenmeden, çoluğa çocuğa karışmadan önce okulumu bitirmek istedim. Hep derim, kız çocukları okumalı, iyi yerlere gelmeli, erkeğin eline bakıp, şiddeti, eziyeti, yokluğu, kader deyip sineye çekmemeli.
Ailem itiraz etse de, inadımı kıramadılar. Laf aramızda, zaten oldum olası, burnumun dikine bir kızdım. Beni Kur'an kursuna yollarlardı, ben sokak aralarında kuşlarla beraber şarkılar söyler, boyumdan büyük hayaller kurardım. Akranlarım, eğlencelerde, doğum günlerinde, düğünlerde, konuşmaya bile çekinirken, ben en güzel elbiselerimi giyer, ter içinde kalana kadar güler, eğlenir, dans ederdim. Arada bir annem beni çekiştirip "Ah be kızım, bir parça hanım hanımcık ol!" dese de, olamazdım. Hanım hanımcık olanların düşleri yoktu, bilirdim.
Ellerime bakıyorum.
Bir zamanlar kınalar yaktığım ufacık ellerim yok artık.
Zaman bir nefeste geçiyor ve sanırım insanın önce elleri yaşlanıyor.
Sanki, bir zamanlar, şu sokaklarda koşuşturan, yaramazlık yapan, "Anne n'olur beş dakika daha oynanayım." diye ısrar eden çocuk ben değilmişim gibi.
Nerede şimdi, kırık aynasını eline alıp, saçlarını tarayan ve bir sürü pembe tokalar takan küçük kız?
Garip...
Dışarıda inceden bir Eylül yağmur var. Kasvetli havaya rağmen çocukların kahkahaları duyuluyor.
Aralarından Umut'un sesini ayırabiliyorum. En çok da onun sesi geliyor. Eşek herif!
Yine birazdan üstü başı toz toprak içinde gelecek eve, biliyorum. Nefes nefese ayakkabılarını bir kenara atıp, gözlerimin içine bakacak ve "Anne ben acıktım." diyecek. Sonra ben yine dayanamayıp, onu kollarımın arasına alıp, o kirli yanaklarını, gözlerini, saçlarını öpeceğim, boynunu koklayacağım.
Ah oğlum benim!
Ah Umut'um!
Sen niye hep dağ çiçekleri gibi kokuyorsun, her defasında başımı döndürüyorsun.
Anne olduğumdan beri daha kaygılı biri oldum çıktım. Sizde de öyle mi? Hani, Umut eve biraz geç kalsa ya da ne bileyim, camdan bakıp, yakınlarda göremesem, kalbim yaralı bir kuş gibi kanat çırpmaya başlar. "Ya başına bir şey geldiyse..."
Eşim Baran bu halime üzülür, "Yapma canım, kötüyü çağırma." der ama anneyim işte, ne yapayım.
Baran güzel bir adam. Okulun son yıllarında tanıdım onu. Önce arkadaş olduk. Baktık ki, çok iyi anlaşıyoruz, "hadi öyleyse evlenelim." dedik. Baran bana, kucak dolusu papatya ve Ahmet Arif şiiriyle evlenme teklif etti. Papatya, Ahmet Arif, Şiir, Baran, aşk...Kabul edilmez mi hiç!
Tıpkı hayalimdeki gibi bir evde oturuyorum.
Küçücük, mütevazi, duvarları mavi boyalı, bir köşesi kitaplarla dolu ve güllü dallı perdeleri olan bir ev. İnanın, sevgisiz insan sarayda da otursa, mutsuz olur. Çocukluk arkadaşımlarımdan biliyorum. Yarası çok olana, para merhem olmuyor.
Çok gevezelik ettim değil mi?
Ama ne yapayım, oldum olası konuşmayı seviyorum. Kimseyi bulamazsam, kendimle konuşuyorum. Gülmeyin ya! İnsanın kendi kendine konuşması kadar güzel bir şey yok dünyada. Deneyin, bana hak vereceksiniz.
Ha, bir de çok güzel türkü söylerim ben. Arkadaşlar falan bir araya geldiğimizde, ısrar ederler, "Hadi, bir tane söylemeden olmaz." derler.
Dost kırılır mı hiç!
Şu karşı yaylada göç katar katar
Bir güzelin derdi serimde tüter
Bu ayrılık bana (bize) ölümden beter
Geçti dost kervanı eyleme beni
Şu benim sevdiğim başta oturur
Bir güzelin derdi beni bitirir
Bu ayrılık bize zulüm getirir
Geçti dost kervanı eyleme beni
Pir Sultan Abdalım kalkın aşalım
Aşıp yüce dağı engin düşelim
Çok nimetin’ yedim helallaşalım
Geçti dost kervanı eyleme beni...
Bu türküyü her söylediğimde, gözümden iki damla yaş gelir. Neden bilmem ama sadece iki damla yaş! Sanki bu türküde benden bir şeyler var. Sanki, beni incitmişler, canımı yakmışlar, kalbimi kırmışlar da, ben kimselere söyleyeyemişim gibi...
Duvardaki takvime gözüm takıldı şimdi.
8 Eylül 2051
Off! Ben ne vakit otuz beş yaşında koca bir kadın oldum!
Olsun, her yaşın kendine göre bir güzelliği var. İnşallah çocuklarımız da, otuzları, kırkları, elli, altmış, seksen hatta yüz yaşları görür.
Hah, kapı çaldı, nihayet benim eşek geldi.
Hadi bana müsade. Gideyim de yine bıktırana kadar onu öpüp koklayayım.......diye, bütün bunları yazmak isterdim ama yazamam. Çünkü ben sekiz yaşındayken öldürüldüm.
Ben Narin Güran.
Cesedi on dokuz gün sonra derede bulunan o elleri kınalı kız.
Büyüyemedim ben. Baran ile evlenemedim ve Umut'um hiç olmadı.
t a m e r d u r s u n
#tamerdursun #naringüran #hepimizincesedinideredebuldular
Tumblr media
163 notes · View notes
hataysekshikayelerisblog · 8 months ago
Text
Nasıl Yani? (2) (Kerim 31 Y., İzmir)
Ertesi gün sabah tam 9:30'da geldi Elif, poğaçalar ve çay hazırdı. Kasadan 4.000 Dolar çıkarıp verdim, "Al, bununla git altınlarını al tekrar!" dedim. "Ya işlesin..." dedi. "Ana parayı kenara koyalım, yatırım böyle yapılır. 15.000 Dolar paran var bundan hariç!" dedim. "Nasıl yani?" dedi. Aldığım kripto paralar iyi gidiyordu. "Gelip bakmak ister misin?" dedim elimi yine bel hizasında kaldırıp. "Hayırrr!" dedi ve elimden çekip kaldırdı. İçerdeki odada bulunan çekyata doğru gittik. "Oturup kalkarken kalçalarım acıyor. Sütyen her sürttüğünde göğüs uçlarım sızlıyor, ama akşamdan beri o sızılar bana dünkü harika sevişmemizi anımsatıyor, çok güzeldi. İyi ki dokundun bana!" deyip, pantolonumu ve boxerimi sıyırdı. Önümde diz çöktü.
Önden düğmeli kot eteğinin düğmelerini ben ekrandan bakıp dış kapıyı açtıktan sonra merdivenlerden çıkana dek tek tek açmış, neredeyse külodu görünecek kadar yırtmaçlandırmıştı. Kamera ile izlediğimi bilmiyordu.
Önce yarağımın kafasını küçük küçük öpücüklerle ıslatıp, sonra ağzına aldı. Taşaklarıma kadar inip toplarımı dudaklarının arasında çekiştirip, tekrar eliyle sıvazladığı yarağımı ağzına alıyor, "Mmmhhh, çok kalın, çok büyük, sıcacık ve çok tatlı!" diyordu. Uzun uzun emdi yarağımı. "O kadar uzun süredir emmedim ki, çok güzelmiş, unutmuşum, hem bu kadar tatlısını hiç emmemişim!" deyip hiç susmuyor, sıvazlarken konuşuyor, emerken ara verip konuşuyordu...
Ayağa kalkıp soyundu ve çekyata sırtüstü yattı. İki eliyle elimi tutup iki parmağımı amcığına sürtmeye başlayıp, "Anlatacaklarımı dinler misin?" dedi. "Anlat!" dedim parmaklarımın arasına aldığım klitorsiyle oynarken. "Bak, kocamla 6 aydır sevişmedim, hayatımda hiçbir zaman da başka erkek olmadı sana kadar, ama 6 aydır seks aklıma bile gelmezdi. O ilk akşam mesaj attığında hiçbir şey olmamasına rağmen genç kız gibi heyecanlandım. Ama telefonda, Paran bu kadar oldu dedin ya, o sesin şiir gibi geldi. Ben parayı sevmezdim bu kadar, ama kazanmak başkaymış!" dedi. Arada parmaklarım hızlanıp yavaşladıkça, "Ohhh!" çekiyor bir eliyle bacağını okşayıp diğeriyle göğsünü avuçluyordu. "Hele, Geleceksen gelirim diye yazdın ya Cumartesi büroya, o an nasıl sikişmek sikilmek istedim anlatamam!" dedi.
"O zaman neden kaçtın ilk gün?" dedim. "Hazırlıksızdım! Kocam sikmeyince kendime bakmadım ki hiç, kıl yumağı gibiydim, iğreneceğinden, sikmeyeceğinden çekindim. İki kez sokağın başına kadar geldim çıktıktan sonra, tekrar geri gittim!" dedi. Gülümsedim. "Bu mu kıllıydı?" dedim eğilip emmeye başladım amcığını ve "Kıllı da olsa yalar sikerdim!" dedim dişlerim arasına alıp amcık dudaklarını. "Ahhhhh! Kıllı da sever misin yani?" dedi. "Bu kadar güzel amcığın her halini severim!" dedim. "Sik o zaman, bu güzel amcık güzel yarağını özledi dünden beri!" dedi.
Yarağımın kafasını dayadım sokmadan, fırçalar gibi amcık dudaklarına sürtüyor, dün ısırdığım yerleri, göğüslerinin uçlarını dişlerimle çekiştirip ısırıyordum. "Ahhhh, ohhh, evet, canımı yak, akşam seni düşünürken heryerim sızlasın!" diyordu. Yarağımı içine kaydırıp gitgele başladım. Ayaklarını tamamen kaldırıp neredeyse çenesine gelecek gibi bitişik tutarak amına gömdüm yarağımı. "Ohhh, ez aşkım, kemiklerimden ses gelsin!" diye inliyordu. Sikişirken bambaşka biri oluyordu o dışardan baktığındaki narin kadın. Neredeyse ağzından çıkacak kadar sert köklüyordum yarağımı amının dibine dibine. "Ohhhh, ahhhh!" diye inlerken kendimi tutamadım daha fazla ve "Geliyorum!" dedim. "Çıkma! Akşam Eczaneden hap aldım, bu sabah da hapa başladım, içimi doldur aşkım!" dedi. İkimiz de aynı anda kasıla kasıla boşaldık...
"Bana ne oldu anlamıyorum!" dedi 5 dakika yanyana uzandıktan sonra. "Neden?" dedim. "Ben uslu uslu yatar gıkım çıkmadan sevişirdim. 9 yıldır evliyim ve bir elin parmaklarını geçmez orgazmlarımın sayısı, ama kendimi tanıyamıyorum. Şu an bile 5 kez orgazm oldum!" dedi. Omzumda yatıyordu, göğüsleri göğsüme değerken, "İştahın var mı daha?" dedi elini yarağıma atıp. "Ben de götünü avuçlayıp, "Burdan yedin mi hiç?" dedim. "Hayır!" dedi. "İster misin?" dedim. "Çok kalın!" dedi yarağımı sıkıp. "Çok zevk alacaksın, çünkü canın yanacak!" dedim gülerek. "O zaman öğleden sonra olur mu?" dedi saate bakıp. Saat 11:00 olmuştu. "Eve gidip Mehmet'i kontrol edeyim. Çocuk 13:00'de gelir, onu annemlere bırakır gelirim! Hem sen paralarımıza para kat biraz!" dedi gülerek. Ben sigara yakıp, yattığım yerden onu seyrederken, kalkıp gülerek öpücük atarak giyinip gitti...
Kadında gerçekten şans vardı. Piyasa aşağı yöne dönmüşken onun parası katlanıyordu. Ya da ben işimde çok iyiydim. Önce bana mesaj atıp, saat 14:00 gibi geldi. Cumhuriyet altınlarını masaya koyup, "Bunlar senin kasada dursa olur mu, evde kaptırırım diye korkuyorum!" dedi. Altınları kasaya koyduk.
"Sana sürprizim var!" dedi. Bu kez üzerinde o ilk günkü siyah eteği vardı, eteğini kaldırıp götünü döndü, incecik siyah bir G-String giymişti. "Hayatımda ilk kez alıp giydim. Az önce burdan çıkınca aldım!" dedi. "Çok yakışmış!" dedim götünü avuçlayıp. "Beğendinse çeşit çeşit var, alırım!" dedi. "Çok beğendim! Hazır mısın?" dedim. "Hazırım, ama çok zamanım yok haberin olsun, istersen sabah gelirim yaparız :)" dedi. "Gel buraya!" dedim. Tutup çekyata götürüp domalttım, eteğini çözüp aldım. Hazırlıklı gelmişti, çantasına uzanıp Bebe yağı çıkardı ve "Bundan sürer misin?" dedi. Parmaklarımla yedirdim biraz, parmağımı sokup gevşettim göt deliğini. Yine de benim kalın yarağıma göre daracıktı pembemsi göt deliği.
Yarağımın kafasını götüne dayayıp ittirmeye başladığımda, bacaklarını iyice ayırmaya çalışıyor, "Ohhh, çok acıyorrrr, ohhhh, lütfen sok aşkımmmm, çok acıyor ohhh!" diye inliyordu. Onca acıya rağmen tamamını aldı götüne. Ben küçük küçük ileri geri gidip gelirken, "Ohhhhh, yırtıldı götüm!" diye inliyordu. "Götünün bekaretini aldım yavrum, bundan sonra hep isteyeceksin!" dedim kalçalarına yine beş parmağımın izi çıkarken. "Vur erkeğim, vur, her deliğimden sik kanata kanata, ne olur tokatla kıçımı!" diye yalvarıyordu. 10 dakika anca siktim ve daha fazla tutamadım kendimi, döllerimi fışkırttım. Elif, "Birşey daha öğrendim sayende!" dedi. "Nedir?" dedim. "Götünden sikilirken bile orgazm olabiliyormuş insan!" dedi gülüp beni öperek. Giyinip gitti.
İyi ki gitmiş, yarım saat sonra karım geldi. Biraz hoşbeşten sonra, "Bunu küçük baldızın gönderdi!" deyip, masaya 700 Dolar koydu ve "Eniştem beni kırmaz, bu kadar param var, benim için işletsin!" dediğini söyledi. "Sevmediğimi biliyorsun bunları!" dedim. "Maalesef, anlattım ama anlamadı. Riskleri de söyledim, ama istersen çağır bir de sen anlat!" dedi. "Söyle yarın öğlen 12:00-13:00 arası gelsin borsanın öğle seansı başlamadan!" dedim. Küçük baldız Funda muhteşem güzel bir kızdı. Bukle bukle sapsarı saçları, uzun ince bacakları, kalemle çizilmiş gibi yüz hatları, yemyeşil gözleri olan bir kızdı. Çok talibi vardı, sonra gidip sırf avukat diye bir öküzle evlendi.
Büyük bacanakla çok iyi anlaşırdım da, avukatı her gördüğümde gırtlaklayasım geliyordu. Dangalak ve patavatsızdı. Villayı yeni yaptırıp taşındığımızda, havuz başında ilk mangal yakışımızda Funda'nın hatrına onları da çağırdık. Çoluk çocuğun, kaynanam ve kayınpederin yanında, "Birader, uyuşturucu kaçakçılığına mı başladın, bu kadar kısa zamanda bu kadar parayı nereden buldun?" demişti. Ben de altta kalmamak için, "Hee, nekadar lazımzsa söyle, senden para almam!" deyip bozmuştum şerefsizi. Büyük bacanak gülmekten ölmüştü tüm gece.
Gece çalışma odama geçince telefona baktım, "Götümün üstüne zor oturuyorum, ama bu muhteşemmiş!" yazmıştı Elif. "Yarın uğrama, karım ve baldızım gelecek!" yazdım. "Tamam :(" yazıp yolladı. Hemen ardından da, "Seni biraz azdırayım mı?" yazıp, amının dudaklarını iki parmağıyla açarak resmini çekip yolladı ve "Bu yine ıslak!" yazdı. "Para kazanmam lazım, hem sana hem bana!" yazdım.
Ertesi gün öğlen (karımla birlikte gelecekler diye beklerken) Funda tek başına geldi. Bacanak nedeniyle çok sık görüşemiyorduk. Ama sanki o ışığı sönmüş gibiydi. O an öyle hissettim. Riskleri tek tek anlattım. Bol kazanç olduğunu, ama bir anda sıfırlandığını da anlattım. "Enişte bana bu para şimdi lazım değil, ama ileride bunun çok fazlası lazım olacak!" dedi. Anlam veremediğim için, "NASIL YANİ?" dedim. "Zamanı gelince enişteciğim! Ben arasıra uğrar durumu sorarım, elime geçerse biraz daha getiririm!" dedi. Ve gitti.
Karımı arayıp durumu anlattım. "Funda'da tutukluk gördüm, hayırdır, sorun mu var?" dedim. "Sonra konuşuruz!" dedi. Saat 16:00'da borsadaki alım satım emirlerimi vermiştim ve işime birkaç saat ara verebilirdim. Elif'e, "Kaçabilirsen gel, bir saat vaktim var!" yazdım. 15 dakika sonra kapıdaydı. Kapıdan girdi direk eteğini indirdi, altında bir şey yoktu. "Ne olur çabuk sok, tüm gün gel demeni bekledim, sırılsıklamım!" diyerek masaya ellerini dayayıp domaldı. Ayağa kalkıp alttan amcığına soktum yarağımı. Gerçekten de fırın gibi yanıyor ve vıcık vıcıktı. Daha birkaç sokup çıkarmayla orgazm olmaya başladı. "Ne yaptın kız, tüm gün parmakların içinde hazırladın mı?" dedim Elif Ahlar Ohlar içinde titreyerek orgazm olurken. "Sen gel dedin ya, külot giymediğime pişman oldum, yolda bacaklarımdan aka aka geldim, iyi ki ev yakın!" dedi gülerek.
Yarağımı amcığından çıkarıp göt deliğine dayadım. "Ohhhhh, evet!" dedi. Bastırdığımda, dünden daha büyük bir acıyla bir an öne çekildi. Dün yırtılmamıştı ama şimdi yırtılmıştı götü. Yarağım girip çıktıkça daha çok kan oluyor bu da beni kırmızı görmüş boğa yapıyordu. "Götün kanıyor, alışamadı koca yarağıma!" dediğimde, "Ohhh, kanasın, daha çok sok, tokatla kıçımı tokatla, vur aşkım!" diye inliyordu. Yapış yapış olmuş yarağımla götünün dibini buluyor, sonra kafasına kadar çekip tekrar köklüyordum. Dünkü tokatlardan kalçaları kirli sarı ile mor arası olmuş, ama ben bugün daha çok tokatlıyordum. Acıdan bu kadar zevk alır mıydı ki insan?
Böğüre böğüre boşaldık ikimiz de. Nerdeyse 20 dakikada hem amdan hem götten sikmiştim. Çantasından bir külot çıkardı, bir de ped, götünün olduğu kısma koyup, külodu giydi. Beni öpüp, "Beni sikmeni seviyorum!" dedi ve gitti.
[Kerim]
125 notes · View notes
duygusalritmler · 3 days ago
Text
Öncelikle mutlu akşamlar
💖💝💌💘💞
********************************
🌸🌿❥❃፝͡ ೖ°❀🦋❀°❃፝͡ ೖ❥🌸🌿
Bence okuyun bu paylaşımı, hiç duymadığınız beylik lâflar var :)
Ben kendi adıma söylemeliyim ki, bir elin parmaklarını geçmez duyduklarım, bildiklerim :))
🍀🍀🍀🍀🍀🍀🍀🍀🍀🍀🍀🍀🍀
Evet ......
Sosyal medya platformları, Türkiye genelinde en çok kullanılan ağlar arasında yer alıyor.
Fotoğraf, yazı ve video paylaşım imkanı sağlayan bu platformlarda hiç şüphesiz en çok yer verilen paylaşımlardan birisi de sözler.
Hani bazen denk geliriz bizde şu meşhur özellikle "lâf sokucu" sözlere, arkadaşına, sevgilisine kızmış nasıl intikam alırım canını acıtırım tarzı sözler bunlar. "Beni takip ediyordur yazayım da okusun canı yansın" sözleri :))
Hiç işim olmaz!!!!!! :))
Atalarımız ne demiş;
" Tencere dibin kara, seninki benden kara... 🤭😂
Yani;
(Kötülük, kusur yönünden sen benden daha betersin anlamında kullanılır bu cümle. )
Tumblr media
Şimdi net'de dolaşırken o "lâf sokucu" cümlelere denk geldim de sizlerle de paylaşayım dedim :))
😁 :))
Hesabını veremeyeceğin işlere kalkışma! Öbür tarafta bulaşık yıkatmıyorlar.
Canım, bak! Bir derdin sıkıntın olursa, biliyorsun, hiç umurumda değil.
Her gece resmine bakmadan yatamıyorum, illa tüküreceğim.
Canımı sıktığın zaman sana tekme tokat dalıp, “Pardon! Dalmışım.” diyesim var.
Hani senin varlığın “fifi”, yokluğun da “tın” ya! Benim varlığım “olay”, yokluğum “koyar”..!
Egonu öyle beslemişsin ki karakterin aç kalmış.
Gölgene de yazıklar olsun! Seni adam sanmış ki peşinden gidiyor.
Ben “geri zekâlılıkla mücadele vakfı” mıyım, ya?
Kar yağınca mikroplar ölür diyorlar. İyi misin?
😁 :))
Bazı insanları hayata baktığı pencereden, atmalı.
Dur! Beynimi çıkarayım da eşit şartlarda konuşalım.
Canım, karakterin yere düşmüş. Onu bi alıver ordan.
Zoruna gittiğini duydum. Güzel yer, ben de gitmiştim!
Sen hala kabullenmedin mi sevap sandığın günahlarını!
Seni unuttum sanma, sadece değerin kadar hatırlıyorum.
Bugün laf koymayacam. Çay koydum; gel, iç, insanlık gör.
Eksik olmayın, dedik. Fazla olmaya başladınız. Hayırdır?
Ben insanları harcamayı iyi bilirim. Yeter ki bozuk olsun.
Sabrımın sınırları taştığında hayatımdan silemeyeceğim insan yoktur.
Kimsenin ardından koşmayın çünkü seven insan yan yana yürür.
El üstünde tuttum anlamadın. Ayaklar altında rahat mısın?
Apartman lambasının bile fark etmediği insanlarla uğraşıyoruz.
Tipi Tarlabaşı ama egosu sanırsın Nişantaşı.
Senin gibi bozuklukları kumbarada biriktirir, geleceğe yatırım yaparım. Ha çok mu sıkıştım; hiç düşünmem hemen harcarım.
Aklımdan geçtin gittin, kim bilir yine kime gidiyordun.
Bazıları göz yaşını siler, bazıları ise ağlatanı...
😁 :))
İki dakika insan ol desem zaman tutacak insanlar tanıyorum.
Ağır geliyorsa konuştuklarım, demek ki, boş değilmiş söylediklerim.
Ben sana inandığım için BİR GÜN kaybederim ama sen bu karaktersizliğinle bir ömür kaybedersin.
Gidenler sanıyor ki kalanlar her gün ağlıyor. Sen radyoyu kapattın diye şarkılar yarıda kalıyor.
Lütfen insan taklidi yapma yakışmıyor.
Yanımda olması gerekenler zaten yanımda def olup gidenler kimin umurunda...
Tam diz çöktürecektim iki hecelik adına Paşam şiir yazılmaz dediler üç kuruşluk kadına…
Ben en azından katilimi tanıyorum. Fakat sen bir gün sevilmediğin bir yürekte, kim vurduya gideceksin…
Tutamayacağın sözü diline, veremeyeceğin sevgiyi kalbine, mutlu edemeyeceğin insanı ömrüne koymayacaksın.
Hesabı olanlar sanmasın kapandı defterler. Tek tek yazıyorum her birini bir kenara. iyi kötü, bir gün ödenecek bedeller…
Tahammülü kalmamış birine hata yapmayın. Silerken kendisini düşünür sizi değil.
Tabağına yiyebileceğin kadar yemek, hayatına sevebileceğin kadar insan al. İsrafın lüzumu yok.
🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿
Net'den faydalandım bu bilgiler için....
Tumblr media
38 notes · View notes
tarkankurdu · 11 months ago
Text
İstediğin kadar kendini geliştir, istediğin kadar elit olmaya uğraş, çevren ve ailen neyse o çukurdan çıkamıyorsun. Ben tv izlemiyorum babam sabah akşam haber dinliyor sanki benim oda da çalıyo o televizyon bütün o saçma salak haberleri duyuyorum mecburen. Eski arkadaşı geliyo adamın iki kelimesinden biri küfür. Aile mi var, kadın mı var, çocuk mu var hiç umurlarında değil. Çocukluğum da böyle geçti. Sadece salonda soba olduğu için mecbur salonda sigara dumanı altında ve tv, küfür eşliğinde ders çalışmaya çalışıyordum. Çok fazla kitap okudum, yazılar yazdım, şiir yazdım ama kurtulamıyorum o çukurdan. Hâlâ o küfürbaz herif geliyor misafirliğe, hâlâ her gün sabah akşam haber dinliyorum. Artık nefret etme sınırlarını da aştım. Ünlülerin ve başarılı insanların biyografilerini okuyorum bi yerlerden destekleri var. Ya ailelerinde ya çevrelerinde bir şekilde elit insanlar oluyor, ona yardım veya destek olan, fikir veren insanlar oluyor. Bende yok. Ben Türkiye'nin en tehlikeli mahallerinden birinde doğdum büyüdüm. Hayatımda bir kere bile içki veya sigara içmedim. Kendimi hep uzak tutmaya çalıştım ama çok klasik bir şey " coğrafya kaderdir ". Çok doğru bir söz. Benim çevremde arkadaşlarım bile okunacak bir şeyi heceleyerek okuyan insanlardı. Kitap aldığım zaman sen mal mısın kitaba para veriyon diye salak salak sırıtan insanlardı. Ama çıkamıyorsun işte, hayat şartları, pahalılık, sağlık şu bu yani bi şekilde kurtulamıyorsun şu pis düzenden. Duvara tırmanıyosun ama duvar kaygan. Geri aşağı düşüyorsun. Köyde hem çobanlık yapıp hem okuyan insanlar örnek verilir ya, emin olun onlara da en azından fikren destek olan, sevgiyle yaklaşan insanlar olduğu içindir. Yoksa insan kendi kendine bir bok başaramıyor. Çok zorladım, çok denedim, gece gündüz metinler hazırladım, podcastlar yaptım, sayfalar yönettim, dijital kitaplar yazdım, şiirler yazdım, seslendirdim, dublajlar yaptım, mizah sayfaları yaptım. Ya hesaplarım kapandı ya tutmadı. Ama ne yaptıysam emek harcadım kaliteli şeyler yapmaya uğraştım. Gece uyumadım sabahlara kadar bir şeyler yaptım. Sonuç ? Tiktokta götünü sallayan bi kız kadar kimse umursamadı. Gerçekten çok iyi bildiğim bir şey var ki, bu dünyada gerçekten emek veren, gerçekten hakeden insanlar değersiz oluyor. İnsanlar nerde polemik var, nerde ahlaksızlık var onları seviyorlar. Veya sen emek veriyosun vakit harcıyosun ama senden çalıp paylaşan birinin sayfasında daha çok beğeni alıyor içeriğin. Yani hırsız daha değerli. Nefret ediyorum ya herşeyden iliklerime kemiklerime kadar nefret ediyorum. Son olarak bu sitemi yapmama sebep taştığım olay, Twitter da bi hesap çıktı karşıma beni takip etmiş. Sayfanın adı Orospu çocuğuyum. Merak ettim niye kendine böyle diyo diye bi tıkladım herif annesine, kız kardeşine karşı neler neler yazmış, gizlice fotolarını çekip paylaşmış ve takipçi sayısı 38 bin. 38 bin !
Sende salak gibi geceni gündüzüne kat bişeyler üretecem diye ugraş. Gerçekten kendimi çok çaresiz ve salak hissediyorum. Bu pis düzende bu lanet çağda iyi kalmak o kadar zor ki, tarih öncesinde yaşasak bu kadar zorlanmazdım. 2024 değil 2104 de olsa insanlıktan bi bok olmaz..
36 notes · View notes
savasbitti · 1 year ago
Text
gecenin saat 3'ü. uyku tutmuyor, çünkü bir hafta içinde uyku düzenim bozulmuş. içeride bunalmışım, hava soğuk ama soğukla açılmak için balkona çıkıyorum. bir metre kare bile olmayan balkondayım. gökte yıldızlar aklımda düşünceler, içimde sıkıntı, kalbimde ağrı. düşünüyorum. sokakta birkaç kişi var, köşedeki tekel bayii her zamanki gibi açık, karşısındaki fırında öyle. fırının önünde bir köpek yatıyor, masalarda bekçiler oturuyor, mesailerini bitirmek için vakit öldürüyorlar. gecenin saat 3'ü, aklımda nazım hikmet'in bir dizesi var ama arkada ismet özel'in sesi geliyor. karnım hafif aç, öğlen kahvaltı yaptığım için ve akşam hiçbir şey yemediğim için sürüyor bu açlık. birkaç yarasa oradan oraya uçuyor. geçen sene aldığım gül ağacı baharın gelmesini bekliyor. aloeveralar su vermesem de patlamaya, çoğalmaya devam ediyorlar, hâlbuki küçük bir aloevera almıştım ben, şimdi bir sürü oldular. balkona çıkıp da aşağıya bakan her insan gibi içimden "şimdi buradan atlasam ne olur" diyorum. sonra çekiniyorum bunu yapmaktan hatta korkuyorum kendimi geri çekiyorum. kedim dosto içeriden bana bakıyor, yüzünde meraklı ve şaşkın bir ifade var. kaç gündür kendi içime çekilmişim. okunacak kitaplarım, izlenecek filmler beni bekliyor. sabah haftaya yeni bir giriş olacak, tekrar eski düzene adapte olmam gerekiyor. uyan, işe git, gel ve tez çalış. sürekli aynı döngüde olmak sıkıyor insanı ama aynı zamanda bu döngüye o kadar alışmışım, bu döngü o kadar benim "güvenli bölge"m olmuş ki buradan çıkmak cesaretini de gösteremiyorum. geçen sene bu zamanları düşünüyorum. günler ardı ardına geçip gitti. çok şey kaybettim geçen sene içinde, çok şey kaybettik. geçmişte verilen sözlerin bir değeri olmadığını anladım. bundan sonra nasıl güveneceğimi bilmiyorum. kendim için bir şey demiştim. terapiye başlamıştım ama faydasını göremedim. ilaçlarım masada duruyor, bu hafta bitecekler gidip yenilerini yazdırmam gerekecek. şimdi gidip uyuyayım diyorum, uykuya kaçayım ama bu ne değiştirecek. bazen rüyalarla gerçeği karıştıracak duruma geliyorum. uyandığımda "hangisi gerçekti?" diye soruyorum kendime. doğrusu ben de içimdeki şarkının bitmesinden korkuyorum. içimdeki şarkı biterse bileklerime yine falçata vuracağım. kanım damardan akacak ama dibe inemeyeceğim. ruhumdaki acıyı farklı bir yere aktarmak, fiziksel acıya çevirmek bir nebze iyi geliyor ama kendime zarar verdiğimin de farkındayım. hâlâ kendimi önemsemiyorum. beni önemseyen kimse yok artık çünkü. aynalara bakmaya hâlâ korkuyorum, yüzümde bir çirkinlik emaresi görecek olmak korkutuyor beni. kendimi o kadar güçsüz ve çaresiz hissediyorum ki. şurada birkaç ay kaldı hayatımın alt üst olmasını sağlayan günlerin yıldönümü olmasına. gecenin saat üçü şimdi ben yine düşünüyorum. aynı şeyler de değil düşündüklerim, başkalarının acıları, dünyada yaşanan savaşlar, ülkenin durumu vs. vs. vs... kendimden kaçıp bir şeylere sığınarak geçecek sanıyorum, kendimi oyalayamaya çalışıyorum sürekli. insanlar sürekli tavsiye veriyor bana: şöyle yap, böyle yap, düşünme, üzülme diye ama bunun mümkün olmadığını bir türlü anlatamıyorum onlara. küçük sevinçler de yaşamıyor değilim ama yaşadığım bu sevinçler, iyi şeyler de uyuşturmuyor ne kalbimdeki ne de ruhumdaki acıyı. birileri okusun diye yazmıyorum bunları aslında kendime söylüyorum. iyi geliyor sanki yazmak. hem bunları yazsam ne değişecek, bugün ölsem kim üzülecek, sadece üç gün yas tutulur bilirsiniz bu ülkede. ilk kez bu kadar uzun bir yazı yazıyorum buraya, belki de en içten olduğum hâlimle. bazen yanımda olanlara da teşekkür etmek istiyorum, hakları geçmedi değil bana. teşekkür ederim deyip terk etmek gerekiyor sanırım. evet, dünyayı terk etmek, ruhu ait olduğu yere göndermek. bunlar çocukça gelmişti zamanında çok sevdiğim birine ama o da anlamamıştı. ona da anlatamamıştım içimde geçen düşünceleri, acıları, yoğun karmaşaları. gecenin saat üçü ben sanki içimi ferahlatacak gibi bir şiire, bir şarkıya sığınıyorum ve de gökteki şu yıldızları var eden yaratıcıya. hakkınızı helal edin deyip kaybolmak istiyorum artık. omzumdaki yük o kadar ağır geliyor ki...
36 notes · View notes
vazgectimwagnerden · 11 months ago
Text
Tumblr media
eve dönüş.
.
patti smith dinliyorum: "spell".
sözleri şöyle başlıyor:
Holy! Holy! Holy! Holy! Holy!
şöyle devam ediyor:
Holy! Holy! Holy! Holy! Holy! Holy! Holy! Holy! Holy! Holy!
sonra şöyle:
The world is holy! The soul is holy!
The skin is holy! The nose is holy!
The tongue and cock and hand and asshole holy!
Everything is holy! everybody’s holy! everywhere is holy! everyday is in eternity!
.
patti smith şöyle diyor: dünya kutsaldır, ruh kutsal, ten kutsaldır, burun, dil.. ve diğer cinsel uzuvlar. her şey kutsaldır, ve herkes. sonsuzluk-içinde her gün..
.
öncesinde, muhteşem bir odyolog ile görüşüyorum -odyometristler ile karıştırılmamalılar-. beni dinliyor, türlü testler yapıyor, gözlerimi kapıyor, elektrotlar bağlıyor, denge testleri, göz hareketlerinin takibi... günün sonunda masasının karşısında oturuyorum. -şu çınlama işi ile barışmalısınız diyor. zaten bir savaşta değiliz, çoktan kazandı, ben sadece bir uzlaşma arıyorum diyorum.
bana bir telefon aplikasyonu öneriyor, içinde çeşitli sesler kayıtlı, yağmur sesi, rüzgar sesi, bir derenin akışı, kuşların cıvıltıları, yaprakların hışırtısı... vesaire. ama ben su ile ilgili olanları öneriyorum diyor. bir kulaklıkla gün içinde bu sesleri dinleyebilirsiniz, kulak çınlamanızı yok etmez ama onu duymamayı öğrenebilirsiniz.
bana neden kulaklıkla bu sesleri dinlememi öneriyorsunuz? diyorum.
keşke bana bu seslerin olduğu bir yere gitmemi ve artık orada yaşamamı önerseydiniz.
.
patti smith hala şarkıda sürekli holy diyor... holy. holy. holy.
burada oturuyor ve patti smith'in ismini ve daha ne çok kelimeyi size küçük harflerle yazıyorum.
eve vardığımda eden ahbez dinlemeliyim diyorum. en sevdiğim: monterey.
eden ahbez de isminin başharflerinin küçük harflerle yazılmasını istermiş, hep de öyle yazmış. sadece Tanrı ve Sonsuzluk kelimeleri büyük harfle başlanmayı hak eden kelimelerdir dermiş.
eden ahbez 86 yaşında bir trafik kazasında ölüyor. bunu öğrendiğimde vay canına diyorum. 86 yaşında, ama, bir trafik kazasında ölmek. (acaba radyoda ne çalıyordu.)
.
ve büyük harfler ve küçük harfler hakkında düşünürken şunu da hatırlıyorum:
görkemli kaybedenler'in bir bölümünde leonard cohen'in duasından:
Tanrım! Kangurunun Ayrıntılarını Sen Bilirsin, Mutfakta Oturuyor, Her Kelimeye Büyük Harfle Başlıyor, Ve Senin Sabahında Yaşıyorum-"
.
belki de diyorum büyük ve küçük harflerle bu derece takıntılı olmamalıydık. tüm bu takıntılar bizi, kulaklıktan su sesleri ve yaprak hışırtıları dinlememiz gereken bir noktaya getirdi.
.
patti smith'in şarkısı ise şöyle bitiyor:
holy the supernatural extra brilliant intelligent kindness of the soul!
ruh'un doğaüstü-ihtişamla parlayan aklî nezaketi!
.
isminin baş harflerini küçük harfle yazan bir başkası, e.e. cummings'in -elbette- muhteşem bir şiiri var: "pity this busy monster, manunkind"
şiirin bir yerinde şöyle diyor: "elektronlar bir jileti tanrısallaştırırlar".
şunu duymuşsunuzdur: bir bıçak bir ekmeği asla kes(e)mez. ekmeği ikiye bölemez yani, sadece atomlarını (ve elektronları) sağa sola iter, ikiye ayırır.
atomlarını gerçekten ayırmak için nükleer şiddette bir güce ihtiyacımız vardır, ki bıçak bunu sağlamaz.
yani, bir jilet de, mesela, ten'i kesemez, sadece onun atomlarını ve elektronlarını sağa sola itebilir. yani sanırım, şair burada, bir jiletle intihar etmek asla mümkün değildir diyor. (bu analizimden sıfır alıyorum, bu seneyi tekrar okumam gerekiyor..)
.
patti smith'in şarkısının nakaratı: holy! holy! holy!
eden ahbez bir süre şu hollywood yazısının L harfinin altında yaşamış. yani bunu uydurmuyorum, gerçekten öyle. orada kamp kurmuş. şöyle yüzünü dönüp, holly'nin içindeki harflerden birini seçmiş olmalı. L harfi bana da mantıklı geliyor.
.
artık evdeyim. eden ahbez, monterey diyorum, çok güzel bir şarkı, çok iyi hissettiriyor. zihnimde günün erken saatlerine dönüyorum, odyolog'a diyorum ki bakın ne güzel bir şarkı. sonra cummings'in şiirini gösteriyorum, bakın bu da ne güzel bir şiir. yüzüme bakıyor, garipsememeye çalışıyor. şiiri bilmiyorum, şarkıyı da dinleyeceğim, teşekkürler diyor. siz yine de su ile ilgili olan sesleri tercih edin. kuş cıvıltıları, ağustos böcekleri.. bunlardan uzak durun. L harfinin altındaki sesler diyorum, L harfinin altı bana da mantıklı geliyor.. bunun hakkında düşüneceğim.
33 notes · View notes
yeryuzugokyuzu · 1 year ago
Text
“ben yağmura deli buluta deli
bir büyük oyun yaşamak dediğin
beni ya sevmeli ya öldürmeli ”
Gülten Akın · Deli Kızın Türküsü
26 notes · View notes
duraksama · 2 months ago
Text
saymıyorum ölüp ölüp dirilttiklerimi..
6 notes · View notes
sillagen · 9 months ago
Text
Bir ıspanaklı börek yemişim var ya. O kadar güzeldi. Ispanak üstüne akrostiş yazmak isterim.
Ispanak seni çok severim
Sen benim canımsın
Parti gibi hissettiriyorsun
Allah seni iyi ki vermiş
Ne olursan ol her halinle güzelsin
Ah kalbim ah
Kalbimi aldın ıspanak
( yaş 25, okuyor, Osmaniye'de yaşıyor, hobileri şiir yazmak )
23 notes · View notes
yazan-kalem-siyah06 · 3 months ago
Text
Tumblr media
Olurda bir gün Beni sana...
Nasıl biri diyecek olurlarsa...
Benim için...
Baharı çayı şiiri Birde beni
Ama en çok ta beni sever de
Yeter.... Kurban olduğum 🌹💗🌹♥️💋💋💋💋🥰🥰😘🫂😘🤗🫂♥️♥️♥️♥️♥️♥️
Tumblr media
Diyebilirsin ki çok abartıyorsun
Yazılarında bana olan #sevdanı
Haklısın...
.
Bu zamanda,
Böyle seven mi...?
Kaldı,
Böyle sevmek,
Mümkün değil...?
Böyle de diyebilirsin.
#Haklısın...
.
Diyebilirsin ki
Çok fazla #romantik,
Artık böyle aşklar kalmadı
Olsa olsa film ve dizilerde
Oluyor bunlar
Haklısın...
.
Sana hak veriyorum,
Çünkü #Haksızsın.
Yukarıda yazdığım
Haklısındaki haksızlığını
Nasıl bilmiyorsan
Seni sevdiğimi de öyle bilmedin sen...
.
Sen çok şey bilmiyorsun daha.
Senin kendinden #haberin yok.
Leylazade.
Şimdi sana,
Sende bir #katilsin desem...?
Kim ben mi diyeceksin...?
Bak kıvırmadan direk söylüyorum
Evet sen...
Sen de bir katilsin...
.
Peşin sıra
Senle kurduğum #hayallerin
Artın sıra seni sevi/yorumlarım
Katili kim...?
Hiç öyle diretmeden.
Katilimin pardon senin
Ayak diplerinde #öldüm ben.
Ama hala nefes almaya devam edebiliyorum
Sen nasıl bir katil gibi,
Yaşıyorsan.
Bende bir ölü gibi yaşıyorum işte...
.
Mesela ben,
Ölsem de yine #severim seni,
Hani yukarıda böyle şeyler filmlerde
Olur demiştin ya.
Sırf o dediklerine #inat severim seni.
Öyle sen sevmişsin sevmemişsin,
Umurumda olmaz.
Çok koymaz bana.
Çünkü ben #yaşarken de
Sen sevmiyordun.
Öldük den sonramı seveceksin.
Benim ki de laf işte...
.
Ben illa #benim olacaksın da demem.
Beni sevmeyen bir insanın varlığını
Ben ne yapayım...
.
Sen,
Benden aldıklarınla
Hangi kollara sığacaksın bilmem ama...
.
Ben senden payıma düşen
#Yokluğunu severim daha iyi...
.
Hani bir laf var ya...!
Sana #kurban olurum
Sana ölürüm diye.
İşe o cümlede ki
Kurban ve ölen ben oldum...
.
Bir gün
Ama bir gün.
Bu #aşk üzerine sana,
Bir şeyler sorulduğunda.
Sen ne dersin biliyormusun...?
Ölünün arkasından konuşulmaz…
Oysaki sen benim #SonDurağım dın...
#Şiir misali aşk. 🌹💓🌹🫂😘🥰🥰🥰🤗♥️
Tumblr media
13 notes · View notes
yasinnucar · 3 months ago
Note
anlıyorum, sanırım sen rahatsız oldun. rahatsız etmek değildi niyetim özür dilerim. beni tanımasan bile benim açımdan seninle tanışmak güzeldi. kendine iyi bak ve şiir yazmayı bırakma 💌
rahatsız olmadım, madem cesaretliysen neden böyle bir şeyle uğraşıyorsun. ben insanlarla tanışmayı seven biriyim. ama böyle bir durumda sen benimle tanışmış oluyorsun ben seninle değil. sohbet etmek istersen edebiliriz, arkadaş canlısı biriyim ve uzak şehirlerden de arkadaşlarım var inan ki. hepsiyle de uzun süredir konuşuyorum. kendine mi güvenmiyorsun bana mı anlamadım. özür dilenecek bir durum yok, gizli saklı yaşamakla benle tanışamazsın. rahatsız olsam en başta cevap vermezdim, güzel bir açıklama oldu bence istediğin mecradan yazabilirsin, iletişime geçmek istersen gerekli bilgileri sağlayabilirim. karşılıklı tanışmaksa tabii maksat. karar senin, cevap verip vermemek sana kalmış. adiooos
9 notes · View notes
mavihayaller · 4 months ago
Text
saat; konu edebiyat değil
hiç büyüyemedim, oyuncaklarımı kırdılar. sağlam kalanları da, en sevdiklerime dağıttım. elimde sadece bir tane kanlı kalem kaldı. ölümle yaşam arasında... sustum diye yazdım, yazdıkça sustum, sustum diye yazdım. ruhsal olarak sağlığımı tamamen yitirdim. ‘’yürüyorum dikenlerin üstünde’’, ayaklarım yara bere dolu. herkesin camını kırdım, ayaklarıma battı, herkesin canını yaktım, kalbime çok derinlere battı.... bir tane mona lisa’ya denk geldim, onun da üstüne benzin döktüm, onu da yaktım. kıyamam... fransız kadın beni artık sevmiyor. herkes bana o kadar tahammül etmek zorunda ki, bundan da yoruldum; kendi ruhumdan tasarruf etmeye başladım. gaza basmazsam yolda kalmam... kaldım da daha da kalmam. artık kendimi tanımlamıyorum, bütün yaralarımın kısa süre önce kabuklarını kopardım. tekrar kabuk bağlayacak, bir daha mı? asla... o kabuklar sonsuza kadar kalacak. ‘’karanlık bir gece, yol görünmüyor’’, kayboldum. beni kimse bulamaz artık... kafam da yerde, çoban yıldızına bakmam. benim her şeyi anlamam için tekrar tekrar ve tekrar yolumu kaybetmem gerekir. minimum elli yaşında yetim kalmalıydım, erken oldu. bana iyi gelecek kadınlara da hep geç kaldım. doğru personamla doğru zamanı hiçbir zaman denk getiremedim. burada artık ilahi ve galaktik bir şansa ihtiyacım var. her şey, aniden, hiçbir sebep yokken, çabasız bir şekilde beni bulmalı ya da her şey, aniden, hiçbir sebep yokken, çabasız bir şekilde son bulmalı. benim artık bir şeyler için çabalamaya gücüm kalmadı. ‘’kara çalı bana aman vermiyor’’. benim içimi, çok içimi, en içimi bir harfiyat alanına on tane, belki yüz tane, belki bin tane kamyonla dökmem lazım. tüzük baştan yazılmalı, yüküm benden alınmalı ya da ben tekrar doğmalıyım. ben bu ilk gelişimi beğenmedim, diğeri daha şık olmalı. artık daha fazla şiir yazmak istemiyorum, artık onlar da bir işe yaramıyor. bana neyin iyi geldiğini unuttum, önceden insanlara nasıl iyi geliyordum onu da unuttum. bir karadelik gibi bana yaklaşanı içime çekiyorum, zaman kavramını dahi yutuyorum insanların. beni seven herkes yaşlanıyor... içlerindeki bütün iyi şeyleri emiyorum. sanırım ben uzun boylu bir sülüğüm. o kadar mı sıkıcıyım? evet o kadar sıkıcıyım. çünkü ben paslı demir bir kıskacım. emre... uçurtmaların ipini bırakman lazım. seni değil gökyüzünü hak ediyorlar. artık senin hatırlanman gerek, izafiyet bunu söylüyor. dolanıklık teorisi iptal, entropi devrede...
saat: edebiyat konu değil
7 notes · View notes