#içerde Sözleri
Explore tagged Tumblr posts
sadecekadery · 10 months ago
Text
Haberin var mı taş duvar?
Demir kapı, kör pencere,
Yastığım, ranzam, zincirim,
Uğruna ölümlere gidip geldiğim,
Yuvamdaki mahzun resim,
Haberin var mı?
Görüşmecim, yeşil soğan göndermiş.
Karanfil kokuyor cigaram
Dağlarına bahar gelmiş memleketimin...
4 notes · View notes
hisboslugu · 2 years ago
Text
dedim, kendine dargın yürümektir insan. yürüyorum diye yolda kalmamış sananların arasından, yarım deyince aklına ilk elma gelenlerin, başıma ve ayaklarıma adın kadar taş düşürürken kendime hiç, sana çok baktığım bir yanılgıdan geldim ve buradayım. farz edelim, buradayım diyebilecek kadar yürüdüm dünyada. sen farz et, bir sokak kadar haklı, bir anne gibi sessiz kırıldım. yanıma biraz kapı, biraz evde yok, yanıma biraz hiç kimse alıp adından bozma bir yeminle döndüğüm şaşkınlıktan geldim ve buradayım. dedim, belki de yolda kalmış bir şeydir insan. kaldığım yerden bir daha kalıp inandığın bir trenden bahsederken sana, unutmak yerlerini geçmiştik dünyanın. "şehrin en masum yanı" diye başlayan konuşmalar - ki buraya gözyaşlarını da alabilirdim aslında- sesime çarpan yüzün, odayı ortalayan gülüş, içerde biz, dışarda ben ve sen; farz edelim, bir treni kaçırmak kadar kaldım yolda. ayağımda git ve dön. aklımda sen ve biz. aklımda, ölü doğmuş iki çocuğun cesediyle döndüğüm yoldan geldim ve buradayım. dedim, kendine eksik başkasına külfet yaşamaktır insan. belki de papatya sonuçlarına göre sevmemeliydim ikimizi ya da mantığın kahveye değdiği o son nokta... hafızandan oluşan kamburum, -ki buraya en çok gülüşünü alabilirdim aslında- o patik, o tül, o yazma; farz edelim, bir söz tutulmamak için de verilir. sen farzet ki, bunu yanlış anladığın kadar aramızdan çıkmadı dünya. gözümde fer ve 'siz, gönlümde sen diye çıkıp tam ortasında kaldığım dünyadan geldim ve buradayım. dedim, kimsenin sahiplenmediği bir yanlıştır insan. kuşları kafes sayısına göre, sözleri gece üçten sonra nöbetler eşliğinde infilak eden dünyayı, bu dargınlıktan yanlış yanlış yürüdüm. gözünü seveyim, farz et ki, anneme söylediğim yalanlar kadar o evden dişleri dökük çıktı şansım. o bulvar hâlâ kırmızı, güzel. o söz hâlâ yüzüksüz, güzel. o ismi neydi şimdi unuttum dediğin kamburumla gelsem de şimdi; elin yanlış, tutmak hiçinci şahıs ve burası burada değil. dedim, kırk kere geldim ve kırk kere de burası burada değildi. dedim öyledir, kırk kere söylense de olmaz bir şeydir insan.
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
28 notes · View notes
uqur39 · 1 year ago
Text
Uğur Demir- Çin Lokantası Şiir Sözleri
‘beni sevmene asla izin vermeyeceğim’
diye yazmıştın kapımdaki not defterime
kendi kapımı çalmak zorunda kalmıştım
içerde olmadığımı bile bile
gövdeni hatırlıyorum ansızın bu kış ormanında işte
uzun, büyük, parlak
siyah ve vahşi!
parçalayacak kadar siyah
ve onarabilecek kadar vahşi!
sanki
aşka hayattan daha fazla özen gösteren, çocuksu
ama hep parçalanmış, hırpalandıkça palazlanmış bir ziyaretçi!
gövde’nin tarihi’nde yan yana dururdu yalnızlıklarımız
plastik ve acımasız, zehirli ve karmaşık
kısaca, birbirlerine sevgiyi öğretmeye çalışırken
birbirlerine kan içirdiklerini anlayan iki serseri aşık!
ellerin saklamaya çabaladığı o şehir gecesi
başın omzumda, gözlerin kapalı, saçların açık
giderken citroen: dudaklarını döven neon gazı
dudaklarındaki kazı tozu, ‘ölelim mi? ‘ demiştin
bak şimdi tam sırası!
dağlarda bir çin lokantasıydık senle ben
müşterisiz
mütemadiyen ağlamaklı
için için eğlenceli
temiz…
çevresinde çizgifilm hayvanlarının oynaştığı
bir çin lokantasıydık dağlarda senle ben
bir tahta masa, iki iskemleyle sınırlıydı ülkemiz!
mesela
yeni pişmiş pirinç pilavı dilinin üstünde yürürdü kokarca
ve sağ kulağındaki yabanıl bitki örtüsü
biz birbirimizin çatalı, bıçağı
biz birbirimizin incecik hırsızı, gönül süsü
ayrılık, bir yutulmaz lokma gibi kaldı boğazımızda
sevgilim, sevdanın sevdaya ettiğini etmez et, kemiğe
sarayın çıkışlarını tutarken uyuşturucu ve kaftan
merdivenlere yığılıp ölen son şehzade
son fırsat, kaçınılmaz son düet, son soytarının son yemini
son sonsuzluğa dokunan küstah kızıl kanaviçe!
dağlar, dersini verir acının kuşkusuz
aslolan, savruk ruhlara yakışan sahici ölümler bulmakta
yoksa kimin kimin tabutunu çakacağı mühim değil!
gecenin koynuna ihanet, bir orospu gibi sokulmakta!
Işıktan ışığa geçen o tenha yolda
o karanlık nefes alışta ve o darmadağın boğulmada
seni sevmeme asla izin vermediğin o kör noktada
o hırçın, o fazla erkek, fazla kadın noktada
tanımadığım
tanımaya kalkışmadığım
izahı zor, kavranması imkansız bir hastalık gibi
ilerledim gövdenin gövdemi bulandırdığı
şaha kaldırdığı boşluklarda!
iz sürmedim
ad sormadım
dönüp bakmadım ardıma!
hatırla sevgilim, mutlaka sen de hatırla
o kadar çok kovaladık ki hayat içersinde
kendi kendimizi
mecali kalmadı hayatların başka hayatları yakalamaya!
‘beni sevmene asla izin vermeyeceğim’
diye yazmıştın kapımdaki not defterine
ben de eklemiştim altına:
‘aşkı dövmek lazım
kalbe terbiyesizlik ettiğinde! ..’
2 notes · View notes
aykutiltertr · 21 hours ago
Video
youtube
Sen Gittin - Ferdi Tayfur ✩ Ritim Karaoke (Beste Fatih C. Turanbayburt)  ✔️ ➤   *𝙏𝙚𝙡𝙞𝙛 𝙞𝙝𝙡𝙖𝙡𝙞 𝙤𝙡𝙙𝙪ğ𝙪𝙣𝙪 𝙙üşü𝙣ü𝙮𝙤𝙧𝙨𝙖𝙣ı𝙯 "HAKKINDA KISMINDAN" 𝘽İ𝙕İ𝙈𝙇𝙀 İ𝙇𝙀𝙏İŞİ𝙈𝙀 𝙂𝙀Çİ𝙉 24 𝙨𝙖𝙖𝙩𝙩𝙚 𝙠𝙖𝙣𝙖𝙡𝙙𝙖𝙣 𝙠𝙖𝙡𝙙ı𝙧ı𝙡ı𝙧...* ⭐ *Video'yu beğenmeyi ve Abone olmayı unutmayın*  👍 Zile basarak bildirimleri açabilirsiniz 🔔 ⭐ *_KATIL'dan Ritim Karaoke Ekibine Destek Olun (Join this channel to enjoy privileges.)_* ✩ ╰┈➤ https://www.youtube.com/channel/UCqm-5vmc2L6oFZ1vo2Fz3JQ/join ✩ *ORİJİNAL VERSİYONU 🢃 Linkten Dinleyip Canlı Enstrüman Çalıp Söyleyerek Çalışabilirsiniz.* ⭐ 🎧  ♫╰┈➤ ✔️ ⏯ https://youtu.be/OwQn2zMRjrI ✩ (MAKE A LIVE INSTRUMENT ACCOMPANIMENT ON RHYTHM IN EVERY TONE) ✩ Aykut ilter Ritim Karaoke Ekibini Sosyal Medya Kanallarından Takip Edebilirsiniz. ✩ İNSTAGRAM https://www.instagram.com/rhythmkaraoke/ ✩ TİK TOK https://www.tiktok.com/@rhythmkaraoke ✩ DAILYMOTION https://www.dailymotion.com/RhythmKaraoke ⭐ ❤ @RitimKaraoke Müzisyenlerin Buluşma Noktası.... ➤ *SANATÇININ DİĞER ŞARKILARI İÇİN OYNATMA LİSTESİNE BAKABİLİRSİNİZ...*       ⭐ 🎧 ╰┈➤   https://www.youtube.com/playlist?list=PL9SktAtLVupMNVzbiiFRvW7rq-dBAkuiY ➤ ESER ADI                                                           : SEN GİTTİN ➤ SÖZ GÜFTE - AUTHOR - LYRICS                    :  FATİH C. TURANBAYBURT ➤ BESTE - MÜZİK - COMPOSER MUSIC BY     : FATİH C. TURANBAYBURT ➤ USÜL   TEMPO BPM RİTİM                            : 8/8 DÜYEK SLOW BALAD / BOLERO ➤ MAKAM - BATI DİZİ  GAM SCALE                 : KÜRDİ - MİNÖR ➤ THM AYAK                                                        : BOZLAK ➤ ARANJE & DÜZENLEME ARRANGED BY     : VEDAT ÖZKAN TURGAY ➤ ENSTRÜMANLAR                                            : PİYANO, GRUP KEMAN, KLARNET ➤ KİMLER OKUDU                                               : ➤ *FİRMA - ŞİRKETİ - LABEL PUBLISHER EDİTÖR*  : FERDİFON MÜZİK ➤ KÜNYE (INFO)  BİLGİ                                                 : Sen Gittin Ferdi Tayfur İnceden Besteciler: Vedat Ozkan Turgay / Ferhan çobanoğlu Sen Gittin ya şarkı sözleri © Universal Müzik Taksim Ed. A. S.                                                                     *ŞARKI SÖZLERİ / AKORLARI* Vazomda dün akşamın gülleri, Sahilde martıların sesleri, Masamda yarım kalmış kadehler, İçerde hâlâ senin kokun var, hayellerim yarım kaldı, (Sen gittin) sevincimi eller çaldı, (Sen gittin) umutlarım beni benden aldı, Sen gittin, hayellerim yarım kaldı, (Sen gittin) sevincimi eller çaldı, (Sen gittin) umutlarım beni benden aldı, Sen gittin, Yaşanan güzel günler nerede, Umut söndü ağlayan gözlerimde, Odamda bitmiş aşkın havası, Kanar böyle yüreğimin yarası, hayellerim yarım kaldı, (Sen gittin) sevincimi eller çaldı, (Sen gittin) umutlarım beni benden aldı, Sen gittin, hayellerim yarım kaldı, (Sen gittin) sevincimi eller çaldı, (Sen gittin) umutlarım beni benden aldı, Sen gittin, hayellerim yarım kaldı, (Sen gittin) sevincimi eller çaldı, (Sen gittin) ahh umutlarım beni benden aldı, Sen gittin, ah lalala, (Sen gittin) ah lalala, (Sen gittin), Ferdi Tayfur 2019'da Tayfur Genel bilgiler Unvanı Ferdi BabaKral FerdiFerdi Abi Doğum Ferdi Tayfur Turanbayburt 15 Kasım 1945 Taşçı, Yüreğir, Adana, Türkiye Ölüm 2 Ocak 2025 (79 yaşında) Muratpaşa, Antalya, Türkiye Tarzlar Arabesk  · fantezi müzik  · Türk sanat müziği Meslekler Şarkıcı  · söz yazarı  · besteci  · oyuncu  · senarist  · yapımcı  · aranjör Çalgılar Bağlama, Elektro bağlama, klasik gitar, akustik gitar, bass gitar, Elektrogitar, kanun, tambur, ut, vokal Etkin yıllar 1967-2025 Müzik şirketi Elenor  · Ferdifon Eş Zeliha Turanbayburt (e. 1974; ö. 2025) Çocukları 5, Tuğçe Tayfur dahil İlişkiler Necla Nazır (1976-2007) Habibe Ümyanı Demir (1990-2010) Önemli çalgılar Bağlama, gitar Ferdi Tayfur veya doğum adıyla Ferdi Tayfur Turanbayburt (15 Kasım 1945, Adana - 2 Ocak 2025, Antalya), Türk şarkıcı, besteci, söz yazarı, sinema yönetmeni ve oyuncusudur. Toplamda dokuz defa Altın Plak Ödülü kazanan sanatçı sinema filmlerinde de yer alan kendi yazdığı şarkılarla ünlenmiştir. 30'dan fazla albüm ve 30'un üzerinde film yapan 1982 yılında ise kendi adına Ferdifon Plakçılık şirketini kurdu. Diskografi Yıl Albüm Şirket Notlar 1976 Ferdi 77 Elenor Müzik 1977 Batan Güneş 1978 Son Sabah 1979 Yuvasız Kuşlar 1980 Nisan Yağmuru 1981 İnsan Sevince 1982 Ben De Özledim Odebs Plak 1983 Sen De Mi Leyla 1984 Yaktı Beni 1985 Kurtuldum Ferdifon Müzik 1986 Haram Oldu 1987 İçimde Bir His Var / Ya Benimsin Ya Toprağın 1988 Naz Etme / Canına Okuyacağım 1989 Allah'ım Sen Bilirsin Gülhane'den Sevgilerle Konser albümü 1990 Hoşçakal 1991 Gelirsen / Bana Da Söyle 1992 Prangalar 1994 Mor Güller / Fadime'nin Düğünü 1995 Dünya / Bir Şarkı Seç Kendine 1996 Zaman Tüneli Arşiv 1 1997 Of Dağlar 1998 Ferdi Tayfur Klasikleri Arşiv 2 1999 Yoksun / Kör Talih Zengin Olursam 2001 Zaman Tüneli Arşiv 3 2002 İnceden 2003 Durun Ayaklarım Yandı Gönlüm Maxi Single 2004 Bir Demet Gül 2006 Aşkın Cezası 2007 Gençliğimin Şarkıları 2009 Boynu Bükük Şarkılarım
0 notes
gokhanerturkey · 15 days ago
Text
Tumblr media
Merhaba ;
İçerde ki sana acımazsa dışarda ki sana acır mı?
Şarkılarımız dışarda telif hakkı ödenmeden kullanılıyor sadece şarkılarımız mi? Ülkemizde ki renkli simaların hayatlarını film senaryosu yapılıp dış ülkelere satıyorlar tütunün Türkiye'mizden gidip marlbora sigarası olarak bize satıldığı gibi. Çeyrek asrı geçti sevgili Suat SUNA ile bunun mücadelesini veriyoruz görünen somut bir örnek sunarak.
Evet sevgili Orhan GENCEBAY abimizi severim fakat dost acı söyler çünkü Türkiye'mizi Orhan GENCEBAY'dan daha çok seviyorum. Sevgili Orhan GENCEBAY evrensel telif kanunlarının canım Türkiyem de hayata geçirilmesi için kılını kıpırdatmıyor çünkü kendi de çok büyük sanatsal suç işledi ondan Eeee niye evrensel telif kanunlarının hayata geçmesi için mücadele etmiyorsun. Ben müzikten anlamam fakat sevgili Orhan abi şarkı sözleri derleme toplama hem nerden çıktığı belli değil başından bu güne kadar hikmetli bir matematik yok yamalı bohça veya gargamel'in ceketi gibi.
Ben bu Vatanı çok seviyorum bunları söylenem gerekiyor daha önce de yazdım. Sevgili Orhan abi kanun önünde herkes eşit bunu sakın unutma.
Sevgili Merhum Cüneyt ARKIN Abinin sözüyle noktalamak istiyorum.
•ORHAN GENCEBAY TÜRKİYE'Yİ YÜZ YIL GERİYE GÖTÜRMÜŞTÜR•
Sevgi ve saygılarımla
Gökhan ER
Araştırmacı & Şair
0 notes
hatirla-gecmiszaman · 1 year ago
Text
-"Bende yetkilendirilmek istiyorum." başımın ağrısından etrafımdakileri bir uğultu gibi duyarken aklım hala Başak'taydı. Kaç gündür odasından çıkmıyor, evdeki kimseyle konuşmuyor ve gün boyu yataktan çıkmasa da gözüne bir gram uyku girmediğini biliyordum.
Bugün ev ruh ve beden sağlığıma inatla fazla kalabalıktı, bunda işlerin çoğunun tıkırında ilerlemesinin de etkisi vardı. Şehre yeniden ayak bastığımdan beri neredeyse her şey istediğim gibi gidiyordu, ne çok; çoğu sistemin ani değişikliğinden planlarımın etkileneceğini düşünmüş olsalarda umduklarını bulamamışlardı. Yalnızca planlarım dahilinde olmayan ve beni en çok etkileyen çevremdekilere yönelik saldırıların etkisiyle yavaş yavaş hırçınlaşan bir duygu durumum vardı. Fakat bunu törpülemek için kendimi ve evdekileri yönlendirmeliydim, ne yazıkki onların da eve ilk geldiğimde karşılaştığım kavgayla tavırlarının pek açık olduğu ortadaydı.
Biliyordum, bende en yüksek rütbeli benmişim gibi patronluk taslamak istemiyordum ancak olduğum konum bunu gerektiriyordu. BU imkansız olsada belki destek olursak, güçlerimizi birleştirirsek sadece benim patron olmadığımı sadece kendimi değil hepsinin iyiliğini düşündüğümü anlarlardı. Onların bu yola teşvik edecek bir şey olmadığından kabul etmemelerine hak veriyordum. Ama eğer en basitinden Başak'a olanlar gibi bir durumun bir başkasına daha olmaması için çabalayacaksak bu bir tek benimle bitmeyecekti. Reis hepimizi sadece onun istediklerini ya da emirlerini, mi demeliyim,yaptıktan sonra hayatı onun sınırlarında ,dışardaki insanlar daha rahat ve tasasız, yaşama imkanı sağlıyordu.
-"GECE, ben yetkilendirme istiyorum beni duyuyor musun?" Kaşlarım aniden kaşımdaki koltukta bana bağıran mavi gözlere çatıldı. İçerde günlerce hüngür hüngür ağlayamayan bir kız vardı, eskiden en çok onun değer verdiği, şimdilerde bir aptaldan daha öte davranan bu adamın sözleri siniri yeniden ağrıyan başıma ulaştırdı. Yüzümdeki sinirden kaynaklanan gülümsemeyi saklamadan neredeyse aynı sakinlikte yerimde dikleştim kollarımı önümde toplayarak ona biraz daha yaklaştım.
-"Ne istediğini bir kere daha söyle ama bu sefer doğru cevabı ver. Doğru cevabı vermeyeceksen hiç konuşma. Duydun mu? Duy çünkü ben bugün seni hiç duymak istemiyorum Ufuk!"
-"Beni herkesin içindedir aşağılıyorsun zaten bunu sormak için evi beklememe gerek yokmuş. Hatta Gece bunu hiç sormadım say bir de diğer çetelerin yanında sorayım; çünkü sen bize eziyet çektirmekten zevk alıyorsun artık."
-"Ufuk bence bugünlük bu kadar yeter." diye uyarıda bulundu Samet fakat mırıltısında dişlerini gıcırdattığını hissetmiştim.
-"Sana ne lan!" Samet'e dönerek verdiği cevabı kısa tutarak inatla bana döndü. "Ben yetkilendirme istiyorum hem de hemen bugün."
Sözlerini büyük bir ilgiyle dinlerken odadaki Yaren, Samet ve sesleri duyarak Başak'ın odasından çıkan Ayda bana tedirginlikle bakıyordu. Çünkü bende bu konuda eminim ki ağrıyan başım, uykusuz bedenim ve bu olaylardan sonra stresli düşüncelerim kesinlikle elimden bir kaza çıkartacaktı. Bu haddi gerçekten nereden alıyordu, yine her zamanki hiçbir şey bilmiyormuş ya da anlamamış gibi mi yapacaktı. Başak içerde yaşadıkları yüzünden kıvranıyordu, Başak o piçlerin işlerini halletmese ben büyük bir patlama için elimde fitili çekilmemiş bir bomba olarak beklemezdim.
Benimle bir kere konuşmak istediğini hissetsem hiç durmazdım, kelimelerine ihtiyacım yoktu; Manaz öğretmişti bana yaşadığım değerleri korumak konuşmaya mahal vermeden de yapılırdı. Hadi be kızım, biliyorum artık güçlü olmaktan yoruldun ama seni tanıyorum; aklındaki o çılgın kadını bana göster. Bu bana senin uğrunda savaşmak için yeter, sadece istediğini söyle.
-"Sen, SEN-" sinirden titreyen elimle ayağa kalktım. Bugün ben bu çocuğu adam etmeden rahatlamayacaktım, bunu anladım. "Sen bence o çeneni kapat dediğimde benimle muhabbeti kesecek ilk insan olmalıydın, tam şu anda. Ama sen hiçbir zaman akıllanmayacaksın değil mi? Yetkilendirme istiyorsun, öyle mi, tamam; hemen şu an gidiyorsun ve Hades'in çetesine boyun eğiyorsun. Duydun mu ? Onlara boyun eğeceksin, gerekirse taşaklarını yalayacaksın duydun mu? Duydun mu ha duydun mu?"dudaklarımdan minik bir es verip odanın etrafında sinirle adımladım.
"Madem benden bir şeyler isterken bu kadar eminsiniz, hepiniz oturup düşünün 'Gece bir şeyleri bize yaptırırken ya da yaparken kimin için yapıyor?'. Çok hevesli değilim bende sizi 'yönetmeye'." başımı sinirle Ayda'ya dönüp üzerimde gezen gözlerine diktim. "İtirazınız var mı Ayda Hanım son sözüme?"
-"Sen yüzsüzün tekisin. O içindeki sinsi yılanla ne kadar güzel masumu oynuyorsun, Asya da o aptal emirlerin yüzünden yok olmadı mı?" ellerimi sakinleşmek için sıkıp gevşettim. Ayda'ya vuran her sözümde daima dikkat ederdim, Asya'nın hatırı vardı fakat biz o çizgiyi çoktan aşmıştık.
-"SEN O İSMİ AĞZINA ALMAYACAKSIN!" boğazımdan kapacak olan acı iniltiyle bağırdım.
-"Asıl sen artık bize karışmayacaksın!"
-"Karışmıyorum ya karışmıyorum, siz beni anlayamıyor musunuz? Beni delirtmeyin; geldiğimden beri Reis'in verdiği görevler dışında birinize zorla ya da rica ile bir şey yaptırdım mı? BEN HER BOKU SİZİN İÇİN YAPARKEN SİZ, LANET OLASICA BU EVDEKİ HERKES, YERİNİZDE DURDUNUZ MU? Tüm hatalar benim peki, öyle olsun ee siz usluca şu bok çukurundan sizi kurtarmamı beklicek misiniz?" elimi sinirle Ufuk'tan tarafa çevirdim. "Adam benden gelmiş görev istiyor, ağzıyla yetkilendirme istiyor; bu kadar şeyi bana yüklerken önce oturup bir düşünün ama ilk önce kendinize yaptıklarınızı düşünün." derin bir nefes bırakıp az önce Ayda'nın çıktığı odaya, Başak'ın yanına girdim ve ardımdan kapıyı kapattım.
Başak bazanın başlığına sırtını yaslamış yüzündeki bomboş bir ifadeye bürünmüş ruhunu yansıtan gözlerini daldığı yerden çekip bana çevirdi. Yorganını karnına kadar çekmiş ellerini önünde bağlayarak arada gözlerini ellerine indirerek sessiz kalmaya devam etti. Ona yaklaşan adımlarım kendimden beklenilmediğinden daha pısırıktı, sanki ondan korkuyordum da hareketlerimin her türlüsünü narin tutmak istiyordum. İçimde odaya girdiğimden beri tam atamadığım sinirimin, öfkemin yerini çocuksu bir korkaklığa bırakmıştım. Bu evde birilerini teselli etmek hiç bana düşmemişti, ben duygu odaklı yaşamazdım çünkü. Genelde ne olursa olsun sorunu çözmek, yıkmak, parçalamak, gerekirse yok etmekti benim payıma düşen; sonun da yanında olduklarımı hissetmeden onlar için kaptığımı anlamadan kapanıp giderdi ve ben bu evde hareketlerimin kıymetsizleştirilmesine kırılmazdım, onlar için çırpındığımı görmemelerine kızardım.
Asya bir keresinde; 'Görünme bir pelerin giymişsinde o senin bütün duygularını, düşünceleri gözümüzün önünden silmiş gibi; sen varsın ama seni sen yapanları göremiyoruz.' demişti.
Bu sözlerinin benim üzerimdeki pişmanlığıyla söylediğini düşünmüştüm; Ayda ile tartıştıklarını günlerinden biriydi. Ayda neredeyse birkaç gün ortadan kaybolmuştu, ilk günlerde kimse evdeki ve sokaklardaki yokluğunu fark etmemişti. Ayda'nın yokluğu göze batmaya başladığında kendimi: bizden çok daha farklı ama bencil yaşayan insanların arasında onu ararken buldum aynı zamanda da Reis'den Ayda'nın kaçmış olma ihtimalini saklamaya çalışıyordum. Elbet bir şekilde öğrenirdi fakat çoğu zaman denetimi Bülent'e bırakırdı, bu da benim saklamamı daha da kolaylaştırıyordu. Günün sonunda Ayda eve bir hafta sonra geldiğinde pek güleçti fakat Bülent'ten önce öğrenen Onur bunu üzerimizde kullanmak istediğinde ben bile isteye kendimi ona kullandırmaya teşvik etmiştim. Asya sonradan çok kızmıştı, hatta Onur'la başlayan iletişimde hep en başa döner 'biz bunları yapmasaydık sen boşuna bu halde olmayacaktın' derdi. Ona da sürekli aynı cevabı verirdim; 'hiçbir şey boşuna değil,'
Hiçbir şey boşuna değildi Asya, Değdi mi şimdi ölüm?
Ellerimi yavaşça kapının kulpundan çekerken yürümeye mecalim kalmamıştı sanki kendimi kapıya yaslayarak Başak'a ne diyeceğimi düşünmeye çalıştım. Biz hep kırılıyoruz, benim yüzümden. Bu zamana kadar çare olamamışım ama denedim. Bak ben en çok neyden korkuyorum biliyor musun; sizin acı çekmenizden çünkü biliyorum hepsi benim suçum. Suçumu kabul etmek hiçbir şey düzeltmez bunu da biliyorum ama artık hayatımda bana iyi olmak için nasihat veren arkadaşım yok, o da benim yüzümden öldü. Tutamadım ama seni tutmak istiyorum. Gerekirse gel birlikte yürüyelim dilediğince çocukluğundaki gibi bütün herkesi kuklan yap, istersen en çok beni, ama sahneden çekilme. Gitme, Ölme Başak. Dayanamam, hepinizin normal bir hayatı olsun diye geri gelmişken, senin gidişine dayanamam.
Dudaklarımdan hiç bir kelime çıkmazken çabalıyordum, Başak'a söyleyecek bir sürü şeyim varken susmam olmazdı. Başak ise suskunluğunun içinde gözleri yavaşça kızarırken bu sefer odada odaklandığı yer bendim. Nasıl gözüküyorum, ne kadar çaresiz? Kaçak bakışlarımın arasından Başak aceleyle yataktakileri üstünden atarak titreyen bacaklarıyla yanıma koşmaya çalıştı. Ne zaman kendimi kapıdan sürükleyerek yere oturduğumu hissetmemiştim fakat Başak yanıma benim gibi diz çöküp bacaklarıma yaslandı. Karanlığın yaşam olduğu tek yere, kömür karası saçlarına ellerimi sürmemi istiyormuş gibi yüzünü odaya dönmüştü.
-"Rüyamda babamı gördüm, yüzünü unutmuşum. Sanırım artık yaşlanıyorum diye ahlanırdı her sefer dönüşünde, bende ona kızardım. Mahalledeki çirkef bir kadın kavgasında gördüğüm gibi işaret parmağımı babama sallar, kaşlarımı çatardım. O da hep beni sevimli bulduğundan herhalde; hoş karşılar hemen yanaklarımı öperdi. Sadece bıyık uzatırdı ve yanaklarımın acıdığını söylediğimde önce elini öper sonra elini yanağıma yaslardı. Canımı hiç yakmazdı diyemem; her tırı yükleyip gideceği zaman yalvarırdım ona beni de al diye, hiç acımamıştı sanırım göz yaşlarıma inatla götürmezdi. Belki bir kere kabul etseydi hayatımız değişecekti." ellerimi saçlarında narince gezdirmeye başladığımda bu onu biraz olsun rahatlatmış olmalı ki boğazında oluşan acının yumağını yutkundu.
"Söylemiştim sana babamın öğrettiği benim kıymetli bilgim, çetele tablosu." kafasını hızla bacaklarımdan kaldırıp saniyelik gözlerime kararla bakarak ellerini boynuma sararak beni kapıdan kendine çekerek sımsıkı sarıldı. Kulaklarımın hemen yanında yaslı yüzünü saçlarıma gömmeye çalıştı, kollarımı onun belinde sarmalarken ben onun bedenine acı vermekten korkarak nazikçe sarıldım. Kokusundaki, kelimelerindeki o ölümün kokusunu aldım; nefesim kitlendi. "Özür dilerim Gece, bu senin suçun değil yemin ederim. Ama ben senin vaad ettiğin o geleceğe ait değilim. Babamı çok özledim. Tüm çizikleri beşledim Gece. Yemin ederim çok özledim." dayanamadım ona sımsıkı sarılamayan avucumu başına yaslayıp boğazımdan kopan acıdan sadece hıçkırığımın nefesimi kesen sesi duyuldu. Ellerim onu kendinden saçlamak ister gibi boynuma iyice yaslayarak saçlarını sevmeye çalıştı. Sevmeyi öğret bana Asya, Başak sonsuz sevgiden kaçmak istemez, gitmek istemez di mi?
Dayanamam Başak, lütfen. Bir kere benim için bir şey yapın, bir kere gerçekten ben de bencil olayım. Olmaz mı? Lütfen.
***
-"Bana seni her şeyden aklanabileceğin bir şey söyle! Söyle ki aklımdaki her şeyi susturayım. Söyle lan söyle?" odanın içinde aniden yankılanan sesimin şaşkınlığını yüzünden hızlıca atarak başını olumsuzca salladı, yüzündeki o hissizliği yumruklarımla dağıtana kadar hıncınımı almam gerekirdi.
-"BANA,-" derin bir nefes alıp sakinleşmeyi denedim. Ağzımdaki acı kelimelerimdeki bıçağı esirgememi engelliyordu. Dayanamadım. "Seni çocukken ne yaşadıysak her şeyinle anlıyorum , hepimizin doğuşu farklı ama biz, birlikte yaşamayı öğrendik. Değil mi? Her yerde her şekilde yanında olurum AMA lanet olsun." elimle saçlarımdan hıncımı almak isteyerek kendime acı vermeye çalıştım. Vücudumdaki acı, aklımdaki çıkmazdaki o acıları örtsün istedim. Çıkmazda kalmaktan yorulduğumuz zamanlar vardı, hepimizin.
-"Lütfen bana açık ol, Başak'a değer veriyor musun, onu seviyorsun, ona aşıksın değil mi?" çatallaşan sesimin sebebi boğazımdaki acıydı.
Sorumun cevabı sadece yüzüme bakan sessiz gözlerdi.
-"Susmayın lan, artık susmayın. Ben susuyorum; zaten her yerimden akan acı görünüyordur çünkü. Halime bakın kendimden tiksinmeyi bile beceremiyorum." Asya. "Ama siz susamazsınız, siz erkekler artık susamazsınız. O odada her şeyden vazgeçmiş, savaş meydanında savaşmayan bir kız varken sen o kalbini savaş meydanı kabul edip susamazsın."
"Ufuk, susmayacaksın duydun mu? Bak sevmiyorsan," sinirle yüzüne haykırdığımı yeni farkediyormuşum gibi onu arkasındaki duvardan daha da ötelere düşürebilirmişim gibi sertçe ittirdim. Sesimi ılımlı tutmaya çalışarak onu ittirdiğim duvarda pes eder gibi bedenini yere bırakışına inanmamak istedim. Ona ulaşırsam her şey çözülebilirmiş gibi.
"Ben sevmeyi bilmiyorum de, anlamıyorum olanları de burada sana bilmediğin her duyguya yeni isimler bulacak bir sürü insan var. İlk günden beri yan yanasınız. Birbirinize bu kadar, hepimizden ayrı bağlılığınızın sebebi neyse onu bilirsin. Bu kız sana her yaklaştığında, seni öptüğünde, sarıldığında sende bir şeyler hissetmişsindir değil mi? Yoksa çocukken bile namlunun ucundayken sırf onunla olmak için kaçıp kaçıp gitmelerinizin, birbirinizi ne olursa olsun en kötü şeyde bile hastalıklı bir şekilde savunmanızın bir önemi yok mu? Bir şeyden mi korkuyorsun onu söyle, neden bu yaşına kadar bu sessizliğin, bak bana bunları söyle. Söyle ki orta yolu bulalım. Sessizliğin o kızın içindeki sana ait hiçbir duyguyu iyileştirmiyor."
"Görmüyor musun, susman hiçbir şeyi çözmedi bu yaşına kadar. Lütfen Ufuk, söyle. Seviyor musun?" cevap bekledim. O bana asırlar sonra bu sorunun cevabını vereceğini söylese kardeşlerim için o asırları beklemesini de o asrın bizi yaşatması içinde çabalardım. O susmayacaksa ben her şeyi yaşatmaya vardım.
Sustu.
O sustu ve biz her acımızla baş başa kalırken sessiz kalmayı yediremez olduk.
0 notes
halimiizdumann · 5 years ago
Text
Yıldızlar yerinde güzel, bırak dursun yar, saçlarımı ellerinle okşa yeter yar.
Tumblr media
10 notes · View notes
dogumgunumesajlari · 8 years ago
Text
içerde Sözleri
İçerde Sözleriİçerde Replikleri
Sarp ⇨ Coşkun;Ona de ki: Abin seni bulacak. Abin seni hiç unutmadı. Senden hiç vazgeçmedi.
Beni hayatta tutan benim sırlarımdır.
Melek: Celal baba öyle emir vermiştir. Emrine karşı mı geleceksin?Sarp: Evet geleceğim. Ve bu ilk defa olmayacak.
Davut ⇨ Alyanak;Gün gelir sana öyle bir şekil yaparım ki, herkes inanır düşman olduğumuza.
Sarp ⇨ Melek;Sen benim bu delikten çıkma ihtimalim misin?
İş başka aşk başka.
Celal Baba: Bana mutluluğun resmini yapabilir misin?
Karakolda ayna var, ayna var. Kız kolunda damga var.
İnsanın tek bir düşmanı varmış: o da kendisiymiş.
Yusuf: Tamam mıyız, içerde misin hâlâ?Sarp: İçerdeyim.
Kurallar vardır, bir de krallar vardır.
Zaten kötüler akıllı olsaydı, yakalayamazdık müdürüm.
Düşmanlarım bilmiyor ki, benim evlatlarım öldür öldür bitmez.
Bunlar var ya. Bu iki çocuk: Abi, kardeş!
Mert: “Bir rövanş olacak. Biliyorsun, değil mi?”Sarp: “Olsun. OIsun!”
Mert Karadağ: “Organize geldi millet!”
Çakmağın gazı bitmesin! Çakıp çakıp duruyorsun.
Celal Baba: “Ben etrafımda evlat isterim. Evlaaat!”
Hayatta hiçbir şey aileden önemli değildir.
Gökyüzünün kıymetini, gökyüzünü kaybedince anlıyorsun.
Yeşim: Kadınların arkasına saklanıp iş çevirme. Bileğinin gücüyle hallet.
Merak etme evlat, kimse bugüne kadar kendi cenazesine geç kalmamıştır.
Yaşadığım sürece hiçbir şeyden korkmayacaksın evlat, anlaşıldı mı?
Sarp: Bir gün öleceğim Alyanak ama, o gün bugün değil.
Senden önceki hayatımda mucizelere inanmazdım.
Anneme her şeyi anlat. Bilsin. Oğlu şerefiyle yaşadı, şerefiyle öldü. Bunu bilsin.
Söz tohumdur, ekmeyeceksin. Ektin, dikkat edeceksin. Çünkü pusuda bekler, gelir çat diye karşında durur.
Anne, diyebilmenin ihtimali bile çok güzel.
Kardeşler kavga ederse kazananı olmaz.
Kara bir deliğin içindeyim. Işığa yakın olduğum tek yer onun yanı.
Aşk korkarak yaşanmaz.
Ben deliyi severim aslanım. Ama benden deli olmayacak.
İşini seveceksin. Herkes işini doğru yapsa dünya bu kadar kirli bir yer olmazdı.
2 notes · View notes
aynurantt · 4 years ago
Text
Tumblr media
Kızı, oğlu, gelini, damadı ve torunları toplanmış pür neşe tatile gitmeye hazırlanıyorlardı. Seksen yaşındaki yaşlı adam karısını iki yıl önce kaybetmiş, ayaklarından rahatsız olduğu için tek başına kalamayınca çocuklarının yanında kalmaya başlamıştı. Üç ay oğlu, üç ay da kızı olmak üzere sırayla bakıyorlardı. Ama buna da bakma denmezdi çünkü her gün duyduğu iğneli sözler yaşlı adamı yaşamdan soğutmuş mecbur kalmadıkça konuşmaz olmuştu. İşte şimdi de tatile gitmeye hazırlanıyorlardı. Yaşlı adam içinden dur bakayım beni ne yapacaklar diye düşündü. Çünkü fısıldaşmalar çoğalmıştı. Zaten fazla beklemesine de gerek kalmadı. O akşam sofrada oğlu baba biz iki haftalığına tatile gidiyoruz senin durumun malum onun için bizimle gelemezsin ama merak etme sana iki haftalığına bir bakıcı tutacağım biz dönene kadar o sana bakar deyince yaşlı adama söyleyecek söz kalmamıştı mecburen ,"Öyle olsun oğlum siz rahatınıza bakın" dedi. Oysa içinden beni de götürseniz nereniz eksilir, ben de içerde oturmaktan bıktım deniz havası bana da iyi gelir bir iki insan görür içim açılırdı ben sizleri büyütmek için gece gündüz çalışmaktan tatile gitmeye bile vakit bulamadım hem şunun şurasında ne kadar ömrüm kaldı ki diye düşünüyordu. Babası içi acıyarak bunları düşünürken ,oğlu da oh be kolay atlattık iyi ki ben de geleceğim diye tutturmadı diye düşünüp seviniyordu. İki gün sonra adet yerini bulsun gibilerden babalarıyla üstünkörü vedalaşıp gitmişlerdi. Tuttukları bakıcı yabancı uyrukluydu. Yaşlı adam onun yaptığı yemekleri yiyemiyor çoğu zaman aç yatıyordu. Aradan bir hafta geçmişti o gün yaşlı adam kendini hiç iyi hissetmiyordu en yakın arkadaşına telefon edip durumunu anlattı. Yarım saat geçmeden arkadaşı gelmişti. Yaşlı adam kesik kesik nefes alıyor konuşmakta güçlük çekiyordu. Arkadaşı onun öleceğini anlamıştı ama kendini zorlayarak metanetini korumaya çalıştı ve yaşlı adama çocuklarına haber vereyim gelsinler dedi. Yaşlı adam, "Hayır arkadaşım, onları çağırma rahatları bozulmasın eğer bana bir şey olursa o zaman söylersin. Sen beni yalnız bırakma yeter" dedi ve önceden hazırlayıp yastığının altına koyduğu parayı arkadaşına verip "Beni benim paramla gömün. Ben ölümün çocuklarıma yük olmasın istemiyorum." dedi. Yaşlı adam her ne kadar çağırma dese de arkadaşının içine sinmemişti gizlice telefon edip babasının durumunu oğluna bildirince oğlu keyfi kaçmış bir ses tonuyla, "Sen ona bakma numara yapıyordur onu getirmedik diye huzurumuzu kaçırmak istiyor." diye cevap verdi. Bu cevabı duyan adam içinden, sizin gibi evlatlar olmaz olsun; ben tanıdım tanıyalı babanız değil huzur bozmak, sizi rahat ettirmek için çalıştı derken gözleri dolmuştu.Yaşlı adam iki gün sonra ruhunu teslim etti, son sözleri beni karımın yanına gömün olmuştu. Babalarının ölüm haberini alan çocukları gönülsüz olsa da gelmişler ne bir acıma ne de bir damla gözyaşı dökmeden sessiz sedasız gömmüş, iki gün geçmeden herkes işinin başına dönmüştü. Onların bu tutumu komşuları bile isyat ettirmişti. Sözünü esirgemeyen bazı komşu kadınları, "Siz de evlat yetiştiriyorsunuz bekleyin görün." diye yüzlerine söylemişlerdi. Evet, bekleyip görmek gerekti. Çünkü buğday ekilen yerde arpa çıkmazdı ve herkes ektiğini biçecekti.
Yaşlıları horlamayalım, onları hastanelere veya huzur evlerine terk etmeyelim yalnız başlarına bırakmayalım.Bizim için ne kadar fedakarlık yaptıklarını, ömürlerini bize adadıklarını unutmayalım. Eğer onlar kadar ömrümüz olursa bir gün biz de aynı yaşlılığı yaşayacağız. Sevdiklerimiz bize de yırtık bir ayakkabı, eski bir dolap gibi davranırsa incinir üzülür ve kahroluruz... Yaşlılar çok kırılgan olurlar; onları terk etmek, onları yaşarken öldürmek demektir. Onlar çoğu zaman birinin onları hatırlaması umuduyla yol gözlerler. Çok çabuk yorulur erken uyumak isterler çünkü onlar için zaman hızlı geçer. Çoğu geceler onların sessiz hıçkırıklar arasında çocuklarını korunması için Allah'a yalvarıp dua ettiklerini duyarsınız. Unutulmak yutulması zor bir lokmadır. Bazıları nasıl bu kadar zalim ve bencil olabiliyor? Kendilerini bir ömür boyu çocukları için feda eden anne babalarını lüzumsuz bir eşya gibi kenara atabiliyorlar. Onlar terkedildikleri için göstermeden için için ağlarlar. Ufak bir hediye aldıklarında bir çocuk gibi sevinir ve onu bir mücevhermiş gibi saklarlar. Çünkü onlar için mühim olan hediye değil hatırlanmış olmaktır. Evet, sofrası dolu ama kalbi boş olan bütün hayırsız evlatlara Allah'tan merhamet ve vicdan diliyorum...
Alıntı
22 notes · View notes
2904sblog · 3 years ago
Text
bil diye söylüyorum. lanetlerin kurtuluşu. ne mezarda. ne uçurumda. değil dans pistinde. kendinle beraber ateşe vermekte. sende, bende. huzur değil. kalkıp gitmek hiç değil. ötesi. hiçliğin kıyısında da değil. hep denilenin yakınına uzanmıyor. bir şiir dinletisi dinliyorum. belki birkaç deneme yazısı. koyunları saymakla dalınmıyor uykuya. seni sanmakla. tamamlanmakla. yarım kalmışlıkla. karmakarışık cümlelerin düğümlerine elimi sürmüyorum. devrikliği sorgulamıyorum. yok etmeye çalıştığım gerçeklikler yok. gerçekler yok. doğrular yok. yanlışlar uzak. sen uzak. omuzların dik değil üstelik artık. başın dik değil. kaşların çatık değil. belimi esmer bir yârin sevdası bükmüyor. sen yoksun. deli endişe yok. uçurum yok. zannetmek yok. sakinledim. kalp çarpıntıları yok. uzayan geceler. senli rüyalar. kabuslar. kırıklar. dökükler. paramparça olmuşluklar yok. halının altına süpürülmüş tozları sildim. dizlerim kanadı. toz yok. halıları kaldırdım halı yok. kin yok. kahır yok. türkülerin iç çektiren yanları görünmez oldu. kahrolmak lügatimde yok. yazmayı bıraktım. çok düşündüm. az konuştum. düşünmeyi bıraktım sonra. lafın sonunu getiremedim. ipin ucunu kaçırdım. ikisini de bulamadım. bir dediğim diğerini tutmadı. verdiğim sözleri unuttum. seni unuttum. renkleri unuttum. kavgaları unuttum. az hatırlayacaktım hepsini unuttum. kendimi unuttum. kırılacaktım daha. kanatlarımı unuttum. dans edecektim bir baktım kesilen bacaklarımı unuttum. kan gölünü unuttum.. balıkları unuttum. yıldızların birbirlerine çarptığını hayal etmeyi unuttum.bekleyecektim. durakların yerlerini bulamadım. yol tariflerini anlamadım. bir taksiciyi yolundan çevirdim sonra ona da yolu unutturdum. bana kızmayı bile hatırlamadı. evimin yolunu unuttum. tek göz odayla kocaman konakların farklarını unuttum. karşılaştırma yapmayı unuttum. kendime denk tuttum dünyayı. üstünlüğünü unuttum. baş kaldırdım. isyan çıkardım. yangınlar çıkardım. iki fotoğrafı içerde unuttum. yangına atladım. bakışlarını kurtardım. umay’ı dinledim. göğsümü yangında kül ettim. kurtardığım fotoğrafları yakmam dedim. ilk onları yaktım. kendimi meydanda unuttum. sahnede. dans pistinde.. kedileri sevmeyi unutmadım. çiçeklere nefretimi unutmadım. kaçmadım. yakalanmadım. senden uzakta bir şehirde yağmur aramadım. cinnetleri saymadım. savunmadım şiirleri. şairleri. ve cinayetlerini. her şairin güzel bir şiir yazabilmek uğruna katlettiğini söylemedim. sırları sakladım. planları deşifre etmedim. 
2 notes · View notes
mustafasalihbozok · 4 years ago
Text
Annemin hiç fotoğrafı yoktu.
1926 yılında yirmi altı yaşındayken veremden ölen annem bütün yaşamında resim çektirmedi. Çünkü o zaman bizim ortamımızda, yeni kuşaklar pek şaşacaklar belki de, resim çektirmek günah sayılırdı. Yalnız, askerlik gibi resmi işleri için erkekler vesikalık resim çektirirlerdi.
Annem ölüm döşeğindeyken ben okuduğum yatılı okuldan çoktan kaçmıştım; ama bunu annem de babam da bilmiyordu.
Ölümünden üç gün öncesinden, beni annemin yanına sokmuyorlardı. Ölümünden bir gün önceydi. Annemi yattığı odanın kapısından içerde konu­şulanları dinliyordum. Annemin şu sözlerini duydum;
-Oğlum yatılı okulda ya, artık gözlerim açık gitmeyeceğim... Oysa ben bir okul kaçağıydım. Parasız yatılı okuldan kaçmıştım.
Annemin bu sözlerini duyunca, ağlayarak evden çıktım. O zaman on bir yaşındaydım.
Ertesi gün de annem öldü. Sesi hep kulağımdaydı.
"- Oğlum yatılı okulda ya, artık gözlerim açık gitmeyeceğim."
Okumamın tek nedeni annemin bu sözleriydi. Bütün hayatımda anne­min duyabildiğim bu sözleri kulağımdan hiç eksilmedi. Hep onun bu sözleri­ni düşündüm. Yalnız bunun için okudum, okula gitmenin yollarını aradım. Onun sözleri beni kamçıladı. Yoksa, okul kaçkını on bir yaşındaki ben, bir daha hiç okula gidecek değildim. Beni okula göndermeye zorlayacak kimse de yoktu, yoksulduk.
Bugünkü kişiliğimi, anneme, özellikle annemin duyduğum son sözlerine borçluyum.
Bütün anneler, annelerin en güzeli,
Sen, en güzellerin güzeli.
Onüçünde evlendin,
Onbeşinde beni doğurdun,
Yirmialtı yaşındaydın,
Yaşamadan öldün.
Sevgi taşan bu yüreği sana borçluyum.
Bir resmin bile yok bende,
Fotoğraf çektirmek günahtı.
Ne sinema seyrettin, ne tiyatro.
Elektrik, havagazı, su, soba,
Ve karyola bile yoktu evinde.
Denize giremedin,
Okuma yazma bilmedin.
Güzel gözlerin,
Kara peçenin arkasından baktı dünyaya.
Yirmialtı yaşındayken
Yaşamadan öldün...
Anneler artık yaşamadan ölmeyecek...
Böyle gelmiş,
Ama böyle gitmeyecek!
Aziz NESİN 🖌️🍁🍁🍁
Tumblr media
14 notes · View notes
aykutiltertr · 6 months ago
Video
youtube
Antepli - Bülent Serttaş ✩ Ritim Karaoke (Uşşak Minör Çiftetelli GaziAntep)  ⭐ Video'yu beğenmeyi ve Abone olmayı unutmayın  👍 Zile basarak bildirimleri açabilirsiniz 🔔 ⭐ KATIL'dan Ritim Karaoke Ekibine Destek Olun (Join this channel to enjoy privileges.) ✩ ╰┈➤ https://www.youtube.com/channel/UCqm-5vmc2L6oFZ1vo2Fz3JQ/join ✩ ORİJİNAL VERSİYONU 🢃 Linkten Dinleyip Canlı Enstrüman Çalıp Söyleyerek Çalışabilirsiniz. ⭐ 🎧 ╰┈➤ https://youtu.be/o9HfYlbLrsM ✩ (MAKE A LIVE INSTRUMENT ACCOMPANIMENT ON RHYTHM IN EVERY TONE) ✩ Aykut ilter Ritim Karaoke Ekibini Sosyal Medya Kanallarından Takip Edebilirsiniz. ✩ İNSTAGRAM https://www.instagram.com/rhythmkaraoke/ ✩ TİK TOK https://www.tiktok.com/@rhythmkaraoke ✩ DAILYMOTION https://www.dailymotion.com/RhythmKaraoke ⭐ Antepli - Bülent Serttaş ✩ Ritim Karaoke (Uşşak Minör Çiftetelli GaziAntep) ❤ @RitimKaraoke Müzisyenlerin Buluşma Noktası.... ESER ADI              : ANTEPLİ SÖZ GÜFTE          : ? BESTE - MÜZİK    :? USÜL                      : ÇİFTETELLİ MAKAM - DİZİ      : UŞŞAK - MİNÖR YÖRESİ İL İLÇE     : GAZİANTEP KAYNAK KİŞİ        :? ARANJÖR             :? ENSTRÜMANLAR: ZURNA, KANUN, CÜMBÜŞ, YAYLI KEMAN GURUBU                             ŞARKI SÖZÜ ve AKORU Sen Diye Diye (2013) - FA MÜZİK YAPIM Parçayı iTunes'tan İndirin : http://geni.us/2M34 Antepli Şarkı Sözleri : al mendiller alınsın davul zurna çalınsın antepli eyleniyor güzel kızlar salınsın meşhurdur şire hanım şehre küstü bir yanım şu yalancı dünyanın gözündesin antepli katmer bulur tavayı lezzet kaplar havayı severek yer antepli çağdaş’tan baklavayı meşhurdur şire hanım şehre küstü bir yanım şu yalancı dünyanın gözündesin antepli su burcunda buluşup çağa çoluk karışık düğün dernek dolaşıp döktürüyor antepli meşhurdur şire hanım şehre küstü bir yanım şu yalancı dünyanın gözündesin antepli mangalını yakarak allebenden akarak saçaklıdan bakarak çık canı gör antepli meşhurdur şire hanım şehre küstü bir yanım şu yalancı dünyanın gözündesin antepli eğlence dünyasının gözündesin antepli FA MUZIK YAPIM Fa Müzik Bülent Serttaş Doğum 18 Kasım 1965 (58 yaşında) Elazığ, Türkiye Tarzlar Türkü Meslekler Türkücü, oyuncu[1] Etkin yıllar 1983-günümüz (şarkıcı) Eş Selvi Serttaş Çocukları 3 Bülent Serttaş (d. 18 Kasım 1965, Elazığ), Türk halk müziği sanatçısı, söz yazarı ve oyuncu. 1983 yılından itibaren çeşitli mekanlarda sahneye almaya başlayarak müzik yapmaya başladı. Adana'da bir gazino da şarkı söylerken Hilmi Topaloğlu tarafından keşfedildi. İlk albümü Delikanlı yayınlandı. 1997 yılında piyasaya çıkan Aşığım Yanmışım albümüyle popülerliliğini arttırmıştır.[2] Türkücülüğün yanı sıra; 2010 yılında Çakallarla Dans, 2012 yılında Patlak Sokaklar: Gerzomatve 2014 yılında ise Çakallarla Dans 3: Sıfır Sıkıntı filmlerinde rol almıştır.[1] Bülent Serttaş, Selvi Serttaş[3] ile evli ve 3 çocuk babasıdır. Diskografisi Albümleri 1991: Utanıyorum (Avare Çocuk) 1993: Delikanlı 1995: Sen Varya Sen 1997: Aşığım Yanmışım 1997: Anlayacaksın - Mektup 1998: Sana Yaşıyorum 2000: Alın Yazımsın 2001: Her Şeyine Hastayım 2002: Ağlama Meleğim 2005: Tükendi Dost Sohbetleri 2008: Emir 2011: Bitmez sana sevdalarim 2013: Sen Diye Diye 2017: Ablalar Single'ları 2007: Ne Mutlu Türküm Diyene 2013: La Bize Her Yer Ankara 2015: Adamın Dibi (Çeşme) 2016: Haber Gelmiyor Yardan (ft. Serdar Ortaç) 2018: Bodrum Akşamları (Akustik) 2019: Sevda İçerde 2019: Elini Kolunu Sallayacak 2020: Seyyah 2021: Yıllar utansın 2021: Akdeniz 2021: Sen Bensiz Nefes Alamazsın 2022: Aklıma Sen Gelince 2022: Filhakika 2022: Dili Ballım (duet İpek Demir ile) 2023 Neler Umdum Neler Buldum Filmografisi Çakallarla Dans - 2010 Patlak Sokaklar: Gerzomat (General) - 2012 Çakallarla Dans 3: Sıfır Sıkıntı - 2014 Yildizlar da Kayar: Das Borak - 2016 Kaynakça ^ a b "İmdb Bülent Serttaş Sayfası". imdb.com. 16 Ocak 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 19 Mayıs 2014. ^ "Bülent Serttaş". karnaval.com. 5 Nisan 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 19 Mayıs 2014. ^ "Hayatımın anlamı huzur verenim". Hürriyet Gazetesi. 14 Şubat 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 19 Mayıs 2014. ^ "Bülent Serttaş'ın Geniş Ailesi". 8 Aralık 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 19 Mayıs 2014. Dış bağlantılar Discogs'ta Bülent Serttaş diskografisi Taslak simgesi Bir Türk şarkıcı ile ilgili bu madde taslak seviyesindedir. Madde içeriğini genişleterek Vikipedi'ye katkı sağlayabilirsiniz. Kategori: Türk şarkıcı taslaklarıYaşayan insanlar1965 doğumlularKeban doğumlularElazığ ili doğumlu sanatçılarTürk arabesk şarkıcılarıTürk halk müziği ses sanatçılarıTürk erkek sinema oyuncularıEsen Müzik sanatçılarıSindoma Müzik sanatçılarıŞahin Özer Müzik sanatçıları20. yüzyılda Türk erkek şarkıcılar21. yüzyılda Türk erkek şarkıcılar1990'ların şarkıcıları2000'lerin şarkıcıları2010'ların şarkıcıları2020'lerin şarkıcıları
0 notes
gokhanerturkey · 15 days ago
Text
Merhaba ;
İçerde ki sana acımazsa dışarda ki sana acır mı?
Şarkılarımız dışarda telif hakkı ödenmeden kullanılıyor sadece şarkılarımız mi? Ülkemizde ki renkli simaların hayatlarını film senaryosu yapılıp dış ülkelere satıyorlar tütunün Türkiye'mizden gidip marlbora sigarası olarak bize satıldığı gibi. Çeyrek asrı geçti sevgili Suat SUNA ile bunun mücadelesini veriyoruz görünen somut bir örnek sunarak.
Evet sevgili Orhan GENCEBAY abimizi severim fakat dost acı söyler çünkü Türkiye'mizi Orhan GENCEBAY'dan daha çok seviyorum. Sevgili Orhan GENCEBAY evrensel telif kanunlarının canım Türkiyem de hayata geçirilmesi için kılını kıpırdatmıyor çünkü kendi de çok büyük sanatsal suç işledi ondan Eeee niye evrensel telif kanunlarının hayata geçmesi için mücadele etmiyorsun. Ben müzikten anlamam fakat sevgili Orhan abi şarkı sözleri derleme toplama hem nerden çıktığı belli değil başından bu güne kadar hikmetli bir matematik yok yamalı bohça veya gargamel'in ceketi gibi.
Ben bu Vatanı çok seviyorum bunları söylenem gerekiyor daha önce de yazdım. Sevgili Orhan abi kanun önünde herkes eşit bunu sakın unutma.
Sevgili Merhum Cüneyt ARKIN Abinin sözüyle noktalamak istiyorum.
•ORHAN GENCEBAY TÜRKİYE'Yİ YÜZ YIL GERİYE GÖTÜRMÜŞTÜR•
Sevgi ve saygılarımla
Gökhan ER
Araştırmacı & Şair
0 notes
ibokumus · 4 years ago
Text
metin aydoğan:
LOZAN’IN ÖNEMİ...
"Kapitülasyonların, Konferans’ta birçok toplantıda konu edilmesini bir türlü anlayamıyoruz. Bu sorunun, söz konusu edilip g��rüşme konusu yapılması bile ulusal onurumuza yöneltilmiş bir harekettir. Kapitülasyonların Türk milleti için, ne derece nefret edilen bir şey olduğunu size anlatmam güçtür. Bunları, yeni biçim ve adlar altında gizleyerek, bize kabul ettirmeyi başaracaklarını sananlar, bu konuda çok yanılıyorlar. Türkler, kapitülasyonların sürmesinin, kendilerini kısa süre içinde ölüme götüreceğini çok iyi anlamışlardır. Türkiye tutsak olarak mahvolmaktansa, son nefesine kadar mücadele etmeye kesin karar vermiştir” k.atatürk
24 Temmuz 1923, Ulusal Kurtuluş Savaş’ımızın Batıya kabul ettirilerek, askeri zaferin sivil zaferle tamamlandığı gündür. Yazıyı bu savaşımda emeği geçenlerin anısına saygı için yayınlıyoruz.
Lozan Konferans’ına 12 ülke katıldı ancak “esas görüşme ve tartışma İngiltere’yle Türkiye arasında oldu”. Lord Curzon, karşısındakini eski Osmanlı Türkü sanıyordu. Ancak, yanıldığını çabuk anladı. “İlkelerini her şeyin üstünde tutan vatansever bir tutumla” karşılaştı. “Doğulularda böyle şey olmaz”, “Türkler nasıl bu hale geldi?” diyerek şaşkınlığını dile getiriyor, “nedenini bir türlü anlayamadığı” değişimi, çözmeye çalışıyordu. Lozan’da ortaya çıkan “yeni Türk tipi”, ulusal hakların savunulmasında yüksek nitelikli bilinç ve direnç gösteriyor, oraya neden geldiğini, neyi nasıl elde edeceğini biliyordu. Batı gazetelerinde şaşkınlık ifade eden yorumlar yapılıyor, The Times, “Acaba Türkiye, bir mucize ile uygar bir devlet mi oldu?” diyordu.
Yalnız Türkiye
Vahdettin’in ülkeden kaçışından 3 gün sonra, 20 Kasım 1922’de, Lozan’da barış görüşmeleri başladı. Bir yanda, katılımcı olarak İngiltere, Fransa, İtalya, Yunanistan, Japonya, Romanya ve tikel (kısmî) katılımcı-gözlemci olarak, ABD, Sırbistan; Sovyetler Birliği, Bulgaristan, Belçika, Portekiz; diğer yanda yalnızca Türkiye vardı.1 Birinci Dünya Savaşı’nı kazanan devletler, hazırladıkları Sevr Anlaşması’nı Ankara hükümetine kabul ettirememişler; Anadolu’ya çıkartılan Yunanlıları yenen Türkler, Lozan’a, yenilgiyi kabul eden Almanya ve Avusturya’dan ayrımlı olarak, yengi kazanmanın özgüveniyle gelmişti.
İngiltere ve bağlaşıkları (müttefikleri) Konferans’a, Türkiye’yi hala, “Dünya Savaşı’nın yenik ülkesi” görerek ya da öyle görünerek gelmişti. Almanya ve Avusturya’ya Versailles‘da yapılanın benzeri, Lozan’da Türkiye’ye yapılacak ve Küçük Asya’daki Batı çıkarları, korunacaktı. Ortadoğu’ya verilecek yeni biçim, uluslararası bir anlaşmayla meşrulaştırılacak, Osmanlı İmparatorluğundaki ayrıcalık (imtiyaz) haklarının korunması koşuluyla, Yeni Türkiye’nin sınırları belirlenecekti.
Batının Umduğu
Türkiye’yi Osmanlı İmparatorluğu’nun küçülmüş süreği (devamı), Ankara yöneticilerini de Babıâli bürokratları sanıyorlardı. Bağlaşıklardan oluşan kurullar üzerindeki etkisi açıkça görülen Lord Curzon, İsmet Paşa’yı, “Hindistan’daki uyruklarından biri”2 gibi görüyor, Fransız temsilcisi Bompard ona “eski bir Osmanlı sadrazamıymış gibi tepeden bakıyordu”.3
Sınırlar, askeri eyleme bağlı olarak büyük oranda belirginleştiği için fazla zaman almayacak, “ekonomik bilinçten yoksun Türklere”, geçmişten gelen tecimsel (ticari) ve tüzel (hukuki) ayrıcalıklar (kapitülasyonlar) yenileriyle birlikte kolayca kabul ettirilecekti. Eski düzen yeni koşullarla sürdürülecek, önemli bir dirençle karşılaşılmayacak, Konferans uzun sürmeyecekti. Bağlaşıklar, İsviçre’nin Leman Gölü kıyısındaki gezimsel (turistik) kent Lozan’a bu düşüncelerle gelmişti.
Türkiye’yi, İsmet (İnönü) Paşa, Dr.Rıza Nur ve Hasan (Saka) Bey’den oluşan kurul temsil edecekti.4 Kurul Başkanı İsmet Paşa, bu görevi, taşıdığı ağır sorumluluk nedeniyle istemeyerek kabul etmişti. Deneyimli bir asker olarak nasıl savaşılacağını iyi biliyor, ancak “Avrupa diplomasisi ve onun kurnaz şeflerinin sinsi silahlarıyla”5 başedecek diplomatik çatışmayı yeterince bilmiyordu.
Sağlık sorunları nedeniyle, “Almanya ve Avusturya’da geçirdiği birkaç hafta dışında”6 Avrupa’ya hiç gelmemişti. Komutanı Mustafa Kemal, görüşmelerin her aşamasıyla ve hemen her maddeyle bizzat ilgilenmekle birlikte, onu yabancısı olduğu bir alanda görevlendirmiş ve ülke geleceğini belirleme gibi ağır bir sorumlulukla Lozan’a göndermişti.
Temel Amaç; Ulusal Egemenlik
Mustafa Kemal, Vahdettin’in kaçtığı ve Lozan Konferansı’nın başladığı 1922 Kasım sonundan, Cumhuriyet’in ilan edildiği 1923 Ekim sonuna dek geçen 11 ay içinde, çekinceli (tehlikeli) belirsizlikler, siyasi savaşımlar ve çatışmalarla dolu gerilimli bir dönem geçirdi. İçerde, düzeysiz bir karşıtçılıkla (muhalefet) uğraşırken, dışarda silahla kazanılan zafer’in kalıcılaştırılması için çalıştı.
Ulusal egemenlik haklarını Avrupalılara kabul ettirmek için büyük bir savaşıma girmişti. Kapitülasyonlar tümüyle kaldırılacak, Türkiye artık kendi kararını kendi veren, her yönüyle bağımsız ve özgür bir ülke olacaktı.
Bunlar, büyük devletlerin azgelişmiş ülke yöneticilerinde kesinlikle görmek istemedikleri nitelikler, sözünü bile duymak istemedikleri amaçlardı. Mustafa Kemal, büyük bir dirençle karşılaşılacağını biliyordu ancak dirence dirençle karşılık vermeye kararlı ve hazırdı.
Amaca ulaşmak için, dayanılacak ana güç, Kurtuluş Savaşı’nda olduğu gibi, ulusal birliği sağlamak ve bağımsızlığı seçeneği olmayan toplumsal amaç haline getirmekti. Dışa karşı güçlü olmayla içerde birliği sağlama arasındaki dolaysız ilişki, gerçekleştirilmesi güç ama başarılması zorunlu bir görev ortaya çıkarıyordu. Ulusal birliğe zarar veren karşıtlıklar giderilmeli, toplumun her kesimi aynı amaç çerçevesinde birleştirilmeliydi.
Yoğun bir çalışma ve her zaman olduğu gibi, ölçülü ama atak bir eylemlilik içine girdi. İçerdeki düzeysiz karşıtlıkla uğraşıp yeni devletin temelini atarken, 8 ay süren Lozan görüşmelerinin her aşamasıyla yakından ilgilendi, yurt içi çalışmalarını Lozan’daki gelişmelere göre düzenledi.
Lozan’da; onaylanacak, geri çevrilecek, değiştirilecek ya da yapılacak önerilere karar veriyor, görüşme taktikleri belirliyor ve Türk Kuruluna güç veren destek iletileri gönderiyordu.
Türkiye’ye Bakış
Müttefikler’in gözünde Türkiye, “Genel Savaş’ta yenilmiş ancak daha sonra Anadolu’ya çıkan Yunanlılar’ı yenmiş bir ülkeydi.”8 Kendilerini, destekleyip kışkırttıkları Yunanlılardan ayrı tutmaya çalışıyorlardı. Her ne pahasına olursa olsun geleneksel istekleri olan kapitülasyon haklarını korumak, hatta geliştirmek istiyorlardı. Onlar için önemli olan adil bir barış değil, çıkarlarını koruyan bir barıştı.
Türkler, “atalarından gelen savaşçılıklarıyla”, Yunanlıları yenmeyi başarmışlardı ama ekonomiyle bütünleşen bir ulusal istenç (irade) onlardan beklenemezdi. “Sanayiden yoksun, parasız ve yoksul” bir ülke, “diplomasinin kaygan alanında”9 bu bilinci gösteremez, gösterse de uzun süre direnemezdi. Bağlaşıkların Türkiye’ye ve onu temsil eden Delegeler Kurulu’na bakışı buydu.
“Yeni Türk Tipi”
Lozan Konferans’ına 12 ülke katıldı, ama “esas görüşme ve tartışmalar İngiltere’yle Türkiye arasında oldu.”10 İsmet Paşa’yı “en yüksek fiyatı koparmak için pazarlık yapan, sonunda verilen fiyata razı olan halı satıcısı”11 gibi gören Lord Curzon, karşısındakini eski Osmanlı Türkü sanıyordu. Ancak, yanıldığını çabuk anladı. “İlkelerini her şeyin üstünde tutan vatansever bir tutumla”12 karşılaştı. “Doğulularda böyle şey olmaz”, “Türkler nasıl bu hale geldi?” diyerek şaşkınlığını dile getiriyor, “nedenini bir türlü anlayamadığı”13 değişimi, çözmeye çalışıyordu.
Lozan’da ortaya çıkan “yeni Türk tipi”14, ulusal hakların savunulmasında yüksek nitelikli bilinç ve direnç gösteriyor, oraya neden geldiğini, neyi nasıl elde edeceğini biliyordu. Batı gazetelerinde şaşkınlık ifade eden yorumlar yapılıyor, The Times, “Acaba Türkiye, bir mucize ile uygar bir devlet mi oldu?” diye soruyordu.15
İngiliz Delegeler Kurulu’ndan William Tyrrell, Lozan’da karşılaştığı “yeni Türkler” için şöyle söylüyordu: “İki çeşit Türk biliyorduk; biri eski Türk, ki öldü. Biri de Jön Türk, ki artık o da yok oldu. Şimdi onlardan çok başka bir tip görüyoruz. İsmet Paşa. O bizim için artık üçüncü Türk’ü canlandırıyor... Barışı bu Türkle imzalayacağız.”16
İsmet Paşa’nın Diplomatlığı
İsmet Paşa, kendisini, Konferans’a hemen ağırlığını koyan Lord Curzon’la eşit görüyor ve Türkiye’nin, “savaş galibi” İngiltere’yle eşdeğerde olduğunu gösteren davranışlarda bulunuyordu. “Biz buraya Mondros’tan değil, Mudanya’dan geliyoruz” diyordu.17
Kendine özgü bir savaşım yöntemi vardı. “Ne denli önemsiz olursa olsun her noktayı tartışıyor”, çoğu kez, savaşlardaki top atışları nedeniyle, “kulaklarının iyi işitmediğini” söyleyerek kimi sözleri “duymuyordu!” “Önceden hazırladığı uzun konuşmalar yapıyor” durmadan “arkadaşlarına danışıyordu”. Sürekli olarak, Ankara’yı aramak için zaman istiyor, yanıtlarını hep “ilerdeki toplantılara” bırakıyordu.18
Ankara’ya gerçekten çok sık danışıyordu. Önceden saptadıkları hemen tüm önemli konuları, Mustafa Kemal’e soruyor, onun bildirimleri yönünde davranıyordu. Lozan’daki “Yeni Türk tipini” yaratan, Kurulda görev alanlar değil, Türkiye’nin Ankara’daki yeni önderiydi.
Barış için önceden saptadığı, “değiştirilemez koşulları”, Lozan’a İsmet Paşa aracılığıyla o iletiyordu. Kendilerini, dünyanın egemenleri gören büyük devlet yetkilileri, o güne dek görmedikleri, “alttan almayan”, “kafa tutan” özgüvenli davranışlarla karşılaşıyordu. Lord Curzon ve bağlaşıkları için rahatsız edici ana sorun, sömürge ve yarı sömürgelere yayılma olasılığı yüksek bir anti-emperyalist istençle karşılaşmış olmalarıydı. Bu istencin arkasındaki güç, Mustafa Kemal’di. Fransız tarihçi Benoit Méchin, onun için, “tarihte çok az insan Mustafa Kemal gibi emperyalizme karşı durabilir” diyecektir.19
Mustafa Kemal’in isteği, çok basit ve anlaşılır bir şeydi: “Kan bedeli ödenerek” kurtarılan Türk topraklarında; kimseye karışmadan, kimseyi karıştırmadan, kendi geleceğine kendisi karar vererek barış ve bağımsızlık içinde yaşamak… Geçmişin yanlışlarına yeniden düşmek istemiyordu. “Fetih düşüncesi ona cihat düşüncesi kadar yabancıydı.”20
Ulusun gücünü aşan her türlü girişime, sonucu olmayan serüvenlere karşıydı. “Amaca ulaşmak için izleyeceğimiz yolu, duygularımızla değil aklımızla çizmeliyiz” diyordu.21 Türkiye’yi, geçmişte yaşadığı olumsuzluklardan ders alarak, “sağlam sınırlarla çevrili, uygar, merkezi ve bağımsız bir ulus” yapacaktı.22 Lozan, onun için, bu girişimi dünyaya kabul ettirecek, önemli bir ilk adımdı.
Lozan’da gerçekleştireceği işin; uluslararası boyutunu, ezilen ülkelerde ortaya çıkaracağı direnci, bu direncin büyük devletler için ne anlama geldiğini biliyordu. Bu güç işi başarmak için, sonuna dek gidecekti. Ezilen uluslara çağrılar yapıyor ve “Türkler artık kendilerini ezdirmeyecektir. Türklerin yapacaklarını örnek alın. Dünya, o zaman daha iyi olacaktır” diyordu.23
İngiltere Güç Durumda
Lord Curzon ve bağlaşıklarının, sömürge ve yarı sömürgelere örnek olacak yaygın bir bağımsızlık dönemi başlatacak Türk istemlerini kabul etmesi çok güç ve İngiltere için çekinceli bir işti. Barış yapılmalı ama koşulları Türklerin istediği gibi olmamalıydı.
Ancak, Ankara dayatıyor, geri adım atmıyordu. Ayrıca, Lozan’da sonuç alınamazsa, anlaşma dışı bırakılacak bir Türkiye, Sovyetler Birliği’ne daha çok yakınlaşabilir, bu da başka tür sakıncalı sonuçların ortaya çıkmasına neden olabilirdi.
Türkiye’den, yeni bir savaşı göze alan açıklamalar geliyordu; oysa Avrupa’nın savaşacak gücü kalmamıştı. Karşılaşılan siyasi açmaz, dünya siyasetine yön vermeye alışkın büyük devlet yöneticilerini, şimdiye dek hiç yaşamadıkları bir çaresizlik içine sokmuştu. Çaresizlik, blöf politikasıyla aşılmaya çalışıldı. Ancak Ankara korkutmaya dayalı gerçek dışı girişimleri kavrayacak ve önlem geliştirecek bilinçli bir tutum sergiliyordu, blöfü gerçekle bastıracak yeteneğe sahipti.
İsmet Paşa’nın, “on yıl birden yaşlandım” dediği sekiz aylık Lozan süreci, “sinir sağlamlığı gerektiren” böyle bir ortamda yaşandı. Tüzel ve tecimsel ayrıcalıklar, Konferans’ın ana gündemi gibiydi. Avrupalılar ayrıcalıkların sürmesinde, Türkiye ise kaldırılmasında son derece kararlıydı ve bu iki yaklaşımın uzlaşma olasılığı yok gibi görünüyordu.
Lord Curzon, çaresizliğini o denli açık ediyordu ki, “üzerinde güneş batmayan Büyük Britanya İmparatorluğu”’nun diplomatlığıyla ünlü bu Dışişleri Bakanı, “Türkiye için rahatsız edici oluyorsa, kapitülasyon yerine başka bir sözcük kullanabiliriz” 24 gibi gülünç önerilerde bulunabiliyordu.
Curzon’un Çaresizliği
Türk isteklerine karşı başlangıçtaki alaycı yaklaşım, giderek saldırgan bir karşıtlığa dönüştü... Ulusal egemenlik ve bağımsızlık konularında gösterilen kararlılık, alaycılığın yerini kaygı ve korkunun almasına yol açmıştı. Öyle görülüyordu ki, Türkler ekonomik bağımsızlık konusunda, söylediklerinin bilincindeydiler ve bunları elde etmeden, herhangi bir belgeye imza atmayacaklardı.
Curzon, dizginleyemediği bir öfke ve çoğu kez “diplomatik nezakete uymayan” bir saldırganlık içine girmişti. ABD Delegasyonu’nda yer alan ve daha sonra Türkiye’de Büyükelçilik yapan Charles H.Sherrill’in anılarında aktardıkları, Curzon’un Lozan’daki ruh halini ortaya koymaktadır: “Curzon’un odasına gitmiştik. Bir anda Curzon göründü. Kızgın bir boğa gibi odaya girdi. Bizlere baktı ve parmağını havada dolandırarak aşağı yukarı yürümeye başladı. Durmadan ter döküyor ve içerdekilerin yüzlerine bakıyordu. Birden bağırdı: ‘Dört korkunç saatten beri oturumdayız. İsmet her sözümüze şu bayat ve adi sözcükle yanıt verdi’; ‘bağımsızlık ve ulusal egemenlik!’. Curzon’a, İsmet Paşa’nın hangi sorunda anlaşmazlık çıkardığını sordum. ‘Ekonomik ve hukuksal sorunda’ yanıtını verdi... Herşey bitmişti. Curzon ızdırap ve korku içindeydi. İsmet Paşa’yla görüşmemizin yararlı olup olmayacağını sorduk; yeniden harekete geçmek istediğimizi söyledik. İsmet Paşa’yla bir saat kadar konuştuk. Korkunç derecede yorgun olduğu görünüyordu. Kendilerine önerilen ekonomik maddelerin, Türkiye’yi malî ve sınaî tutsaklığa sürükleyeceğini söylüyordu... Türkçe birkaç sözcük söyleyerek ayağa kalktı. Sonradan, aramızda bulunan ve Türkçe bilen Gillespie’den, ‘kalbim tıkanıyor’ dediğini öğrendik.”25
Görüşmeler Kesiliyor
Görüşmeler, 4 Şubat 1923’te kesildi. ABD delegasyonu, Konferans’ın kesilmesinin ana nedenini, Washington’a, “Türklerin, özel yargı hakları ve ekonomik imtiyazlara ait hükümlerde, her türlü uzlaşmayı reddetmeleridir” diye bildirmişti.26 Bağlaşıklar, İsmet Paşa’nın, hiçbir biçimde ödün vermediği, “bağımsızlık” ve “ulusal egemenlik” direncinin arkasındaki ana gücün Mustafa Kemal olduğunu biliyor, ona büyük bir öfke ve düşmanlık duyuyorlardı. Amerikalı Senatör Upshow’un 1927 yılında Temsilciler Meclisi’nde yaptığı konuşma, günümüze dek gelen Mustafa Kemal karşıtlığının ortak anlatımı gibiydi: “Lozan Antlaşması, Timurlenk kadar hunhar, müthiş İvan kadar sefil ve kafatasları piramidi üzerine oturan Cengiz Han kadar kepaze bir diktatörün, zekice yürüttüğü politikasının bir toplamıdır. Bu canavar, savaştan bıkmış bir dünyaya, bütün uygar uluslara onursuzluk getiren bir diplomatik anlaşmayı kabul ettirmiştir. Buna her yerde Türk zaferi dediler”.27
Görüşmelerin kesilmesi, ülke içinde, sesini yükseltmeye hazır karşıtçıları harekete geçirdi. “Barış fırsatı kaçırıldı” diyorlar, saldırılarını, İsmet Paşa’dan çok Mustafa Kemal’e yöneltiyorlardı. Yabancılar gibi, Lozan’a yön verenin, o olduğunu biliyorlardı. Türk toplumunun geleceğini belirleyecek ulusal bir sorunu, siyasi çıkarları için kullanmaktan çekinmediler. Ülkenin içten ve dıştan sıkıştırıldığı bir dönemde, onunla ve kurmaya çalıştığı yönetimle uğraştılar.
Dışarda, başarılması gereken bir antlaşma sorunu, içerde altından kalkılması gereken büyük boyutlu sorumluluklar varken; zamanının önemli bir bölümünü, karşıtçılığı izlemeye ve Meclis kararlarına bağlı kalarak denetim altında tutmaya çalıştı. Ülke önemli bir dönemden geçerken, çözüm bekleyen yaşamsal sorunlar ortada dururken, iç siyasi çekişmelerle uğraşmak zorunda kalmasına son derece üzülüyordu. Türkiye’deki gelişmelerden ve ordudan haber soran İsmet Paşa’ya, 22 Aralık 1922’de yazdığı mektupta; “Meclis’te bazı görüşlere karşı, daima uyanık ve izleyici olma zorunluluğu beni üzüyor. Bir tarafa ayrılamıyorum. Halife’ye saltanat hukuku vermek hevesinde bulunan gericilerin (mürtecilerin) gizli girişimleri, beni çok sinirlendiriyor. Fevzi Paşa İzmir’dedir. Yakup Şevki Paşa, gözündeki hastalığından Avrupa’ya gitti, Kolorduları Batı Cephesi Karargahı’na bağlandı. Ordu iyidir; hazırdır” diyordu.28
Uyarıcı Açıklamalar
Türkiye’nin kararlılığını göstermek için, Lozan’daki karar vericilere gönderme yapan uyarı niteliğinde ve bir birini tamamlayan bir dizi açıklama yaptı. Açık ve net konuşuyor, “egemenlik hiçbir anlamda, hiçbir biçimde, hiçbir renk ve belirtide ortaklık kabul etmez”29 diyor, eski alışkanlıkları sürdürmek isteyen anlayışlarla sonuna dek mücadele edileceğini söylüyordu.
Söylediklerini yapma ya da yapmayacağını söylememe alışkanlığı bilindiği için, hem uyarı hem de meydan okuma niteliğindeki sözleri, etkili oluyordu. Batının karar vericileri, ya Türkiye’nin isteklerini kabul edecekler ya da onunla çatışacaklardı. Gönderilen iletilerin özü buydu.
22 Aralık 1922’de, İngiliz Morning Post gazetesi muhabiri Grace M.Ellison’la görüştü. Lozan’da, bağımsızlığa ve ulusal egemenliğe zarar veren tüm önerilerin reddedileceğini ve bu tür istemlere şiddetle karşı koyulacağını söyledi. Sözleri kararlılığının düzeyini gösteriyordu: “Bizim elde etmeğe kararlı olduğumuz tam bağımsızlık ülküsüne, meydan okuyacak herhangi bir kişi varsa; o kişi, bu ülkümüzden ilham almış bütün Türkleri ortadan kaldırma imkanlarını arayıp bulmalıdır” diyordu.30
Üç gün sonra, 25 Aralık 1922’de Fransız Le Journal muhabiri Paul Erio’yla görüştü. Konferansın ilerlemediğini, “beş hafta içinde önerilen sorunlardan hiçbirini” çözmediğini ve Türkiye’nin ileri sürdüğü isteklerin, “ülkenin yaşaması ve bağımsızlığını sağlaması için gereken şartların en azı”31 olduğunu söyledi.
Kapitülasyon konusunun, “tartışılmasını bile ulusal onura yönelmiş bir hakaret” sayıyor ve Avrupalıları şu sözlerle uyarıyordu: “İngilizlerin gerçeği görmedeki duraksamasına hayret ediyorum. Duraksama sözcüğünü kullanırken, düşüncemi eksik bir biçimde açıklamış oluyorum, Fransa ve İtalya’nın izlediği fazla tarafsız tutum, hayretimi uyandırmaktan geri durmuyor. Lozan bize, hayret ve şaşkınlık veren başka manzaralar da göstermekten geri durmadı. Kapitülasyonların, Konferans’ta birçok toplantıda konu edilmesini bir türlü anlayamıyoruz. Bu sorunun, söz konusu edilip görüşme konusu yapılması bile ulusal onurumuza yöneltilmiş bir harekettir. Kapitülasyonların Türk milleti için, ne derece nefret edilen bir şey olduğunu size anlatmam güçtür. Bunları, yeni biçim ve adlar altında gizleyerek, bize kabul ettirmeyi başaracaklarını sananlar, bu konuda çok yanılıyorlar. Türkler, kapitülasyonların sürmesinin, kendilerini kısa süre içinde ölüme götüreceğini çok iyi anlamışlardır. Türkiye tutsak olarak mahvolmaktansa, son nefesine kadar mücadele etmeye kesin karar vermiştir”.32
25 Ocak 1923’te Alaşehir’e geldi ve halka yaptığı konuşmada, Lozan’da büyük devletlerin kabullenmek istemediği ulusal egemenlik konusunu işledi. Beş ay önce Alaşehir’i “ateşler içinde bırakan” Yunanlıları “buralara getiren” gücün, büyük devletler olduğunu belirtti ve Türk ulusunun egemenliğini kayıtsız şartsız ele alıp bu güce karşı direnmeseydi, “bütün milletin şimdi yabancıların kölesi” olacağını söyledi. “Bundan sonra kazanacağımız zaferler”, “ekonomi, bilim ve eğitim zaferleri olacaktır” dedi ve ulusal egemenliği tanımak istemeyenleri şu sözlerle uyardı: “Artık eski felaketli günler geri gelmeyecektir. Bütün düşmanlarımız, bütün dünya anlamıştır ki, egemenliğini çok kıskanç bir biçimde savunan ve koruyacak olan milletimiz, ülkeye ayak basacak düşmanları kovacak ve mahvedecektir”.33
Lozan’da tartışma konusu yapılmak istenen, ulusal egemenlik konusundaki bir başka açıklamayı, Alaşehir’den iki gün sonra, 27 Ocak 1923’te İzmir’de yaptı. Annesinin mezarı başında, duygulu bir ortamda yaptığı açıklamada, ulusal egemenliği koruma yönündeki kişisel kararlılığını şu sözlerle dile getirdi: “Validemin ruhuna ve bütün ecdat ruhuna ahdettiğim vicdan yeminimi tekrar edeyim. Validemin kabri önünde ve Allah’ın huzurunda yemin ediyorum. Bu kadar kan dökerek milletin elde ettiği ve güçlendirdiği egemenliği, koruma ve savunmak için, gerekirse validemin yanına gitmekte asla tereddüt etmeyeceğim. Ulusal egemenlik uğruna canımı vermek, benim için vicdan ve namus borcu olsun”.34
Lozan’a yönelik açıklamalarını, Konferans’ın bitimine dek sürdürdü. 15 Ocak’ta Eskişehir, 16 Ocak’ta İzmit, 22 Ocak’ta Bursa, 2 Şubat’ta İzmir, 5 Şubat’ta Akhisar, 7 Şubat’ta Balıkesir, 17 Şubat’ta İzmir İktisat Kongresi ve 20 Mart’ta Konya’da konuştu.
Batılı gazetecilere ve Türk halkına yaptığı açıklamalardan sonra, konuyla ilgili kararlılığını gösteren, belki de en dikkat çekici açıklamayı, Türk Ordusu’na bir çağrıyla yaptı. 16 Nisan 1923’te, Lozan görüşmelerinin kesildiği dönemde yapılan çağrıda şunları söylüyordu: “Meşru hukukumuzu sağlamak için, devletçe yapılmakta olan barış girişiminin sonucunu, sakince ve güven içinde bekliyoruz. Sonuç, bizim yeniden harekete geçmemizi gerektirecek biçimde belirirse; savaşma ve yiğitlik yolunda, aynı vatansever coşkuyla yürüyeceğimiz doğaldır”.35
“Uluslararası Hukuk Kütüğüne Çakılan Zafer”
Tarihçi Nobert Von Bischoff’un, “Türk silahlarının, kazandığı zaferi, uluslararası hukukun kütüğüne geçirmesidir”.36 diye tanımladığı Lozan Antlaşması, 24 Temmuz 1923’te Lozan Üniversitesi tören salonunda imzalandı.
ABD’nin imzalamadığı Antlaşma’yı, TBMM 23 Ağustos’ta onayladı ve işgal güçleri, silahlarıyla birlikte Türkiye’den ayrılmaya başladılar. “Generalleri ve askerleriyle” son birlikler, 2 Ekim 1923 Salı günü, Dolmabahçe önünde, “Türk bayrağını ve Türk askerlerini selamlayarak” denize açıldı. 13 Kasım 1918’de Boğaz’da söylediği sonucu elde etmiş, “yüzyıllarca beslenmiş kötü amaçlarla”37 Türkiye’ye gelenler, “geldikleri gibi gitmişlerdi”.38
Ankara, görüş ve isteklerini büyük oranda Batıya kabul ettirmiş, ulusal egemenlik haklarına yönelik ana amacı etkilemeyen ve çoğu geçici kimi uzlaşmalarla barış sağlanmıştı. Son iki yüz yılda, Türklerin Avrupaya karşı kazandığı tek siyasi başarı olan bu antlaşma, gerçek bir “diplomatik zaferdi”.
“Türkiye, Batı devletleri ve Yunanistan’la arasındaki savaş durumuna son vermiş”39 Misak-ı Milli sınırlarını ve tam bağımsızlığını kabul ettirmiş, ezilen uluslara emperyalizmin yenilebileceğini göstermişti. Fransız Robert Lambel’in söylemiyle, “Türkiye artık Osmanlı İmparatorluğu değildi” ve yeni Türk Devleti elde ettiği başarıyı, “Mustafa Kemal’in dinamizmiyle başından beri coşturduğu Ankara’daki milliyetçilerin başa çıkılmaz iradesine borçluydu”.40
Kurtuluş Savaşı ve onun politik sonucu Lozan Antlaşması, hem Batının gelişmiş ülkeleri, hem de Doğunun ezilen ulusları üzerinde, 20.yüzyıla yön veren büyük bir etki yaptı. Kısa süre içinde Türkiye’nin sorunu olmaktan çıkarak evrensel boyutlu bir bağımsızlık simgesi haline geldi. Askeri ve hemen ardından gelen siyasi başarı, emperyalist tutsaklıktan kurtulmak isteyen sömürge ve yarı-sömürgelerde büyük bir uyanış sağladı, onlara örnek oldu.
DİPNOTLAR
Büyük Larousse, Gelişim Yayınları, 12.Cilt, sf.7560
“Atatürk” Lord Kinrose, Altın Kitaplar Yay., 12.Basım, İst.-1994, sf.417
a.g.e. sf.417
Büyük Larousse, Gelişim Yayınları, 12.Cilt, sf.7560
“Atatürk” Lord Kinrose, Altın Kitaplar Yay., 12.Basım, İst.-1994, sf.416
a.g.e. sf.416
“Nutuk” M.K.Atatürk, 2.Cilt, TTK, 4.Baskı, Ank.-1999, sf.1033
“Türkiye Cumhuriyeti ve Türk Devrimi” Afet İnan, TTK, Ankara-1977, sf.101
“Mustafa Kemal” Benoit Mechin, Bilgi Yay., Ank.-1997, sf.243
Büyük Larousse, Gelişim Yay., 12.Cilt, sf.7560
”Atatürk” Lord Kinross, Altın Kitaplar Yay., 12.Baskı, İst.-1994, sf.421
a.g.e. sf.422
a.g.e. sf.422
a.g.e. sf.417
a.g.e. sf.435
a.g.e. sf.417
“Türkiye Cumhuriyeti ve Türk Devrimi” Afet İnan, TTK, 1977, sf.101
”Atatürk” Lord Kinross, Altın Kitaplar Yay., 12.Baskı, İst.-1994, sf.417
“Mustafa Kemal” Benoit Mechin, Bilgi Yay., Ank.-1997, sf.242
a.g.e. sf.242
“Mustafa Kemal Eskişehir-İzmit Konuşmaları” Kaynak Yay., 1993, sf.77
“Mustafa Kemal” Benoit Mechin, Bilgi Yay., Ank.-1997, sf.242
a.g.e. sf.242
“Atatürk’te Konular Ansiklopedisi” S.Turan, Y.K.Y., 2.Bas., 1995, sf.345
“İlk ABD Büyükelçisinin Türkiye Hatıraları” John Grew, 2.Cilt, Cumhuriyet Kitap, sf.50-51
“Amerikan Belgelerinde Lozan Konferansı ve Amerika” Fahir Armaoğlu, Belleten C.LV.Ağustos 1991, S.213, sf.500; ak. “70.Yıldönümünde Lozan” T.C.Kültür Bakanlığı, sf.34
“Amerika, NATO ve Türkiye” Prof.Dr.Türkkaya Ataöv, sf.172; ak., Emin Değer, “Oltadaki Balık”, Çınar Araş., 5.Baskı, sf.182
“70.Yıldönümünde Lozan” T.C.Kültür Bakanlığı, sf.33
“Nutuk” M.K.Atatürk, II.Cilt, TTK, 4.Baskı, Ank.-1999, sf.933
“Bir İngiliz Kadın Gözüyle Kuvayı Milliye Ankarası” Grace M.Ellison, 1973; ak. U.Kocatürk, “Kaynakçalı Atatürk Günlüğü” İş.Ban.Yay., sf.220-221
“Atatürk’ün Bütün Eserleri” 14.Cilt, Kaynak Yay., İst.-2004, sf.197
a.g.e. 14.Cilt, sf.198
a.g.e. 14.Cilt, sf.389
a.g.e. 14.Cilt, sf.394
“Kaynakçalı Atatürk Günlüğü” Prof.Dr. U.Kocatürk, İş.Ban.Yay., sf.233
“Türkiye’deki Yeni Oluşan Bir İzahı” Norbert Von Bischoff, Ank.-1936, sf.149-150; ak. “70.Yılında Lozan” Kültür Bak. Yay., sf.94
“Kemalist Eğitimin Tarih Dersleri-IV” Kaynak Y., 3.Bas. 2001, sf.142
“Kaynakçalı Atatürk Günlüğü” Prof.Dr.U.Kocatürk, İş Bank.Yay., sf.74
“Tek Adam” Ş.S.Aydemir, 3.Cilt, Remzi Kit., 8.Baskı, İst.-1983, sf.128
L’İllustration (Paris), 28.07.1923; Bilal Şimşir, “Dış Basında Laik Cumhuriyetin Doğuşu” Bilgi Yay., Ank.-1999, sf.188
2 notes · View notes
halimiizdumann · 5 years ago
Text
Sensizliğin acısını sen nereden bileceksin... Sen hiç sensiz kalmadın ki.
Tumblr media
2 notes · View notes
vantermsworld-blog · 8 years ago
Text
Yine gelir bahar, açar teninde papatyalar*
9 notes · View notes