#hicret gündüz
Explore tagged Tumblr posts
Text
#hicret gündüz#keşfet#anlamlı sözler#anlamlı yazılar#lalgibi#photo#hayırlı sabahlar#türkiye#pink#flowers
133 notes
·
View notes
Text
“Aklımda bir Nâzım var.
Soğuk bir gecede,
Piraye’ye kavuşan Nâzım.”
Hicret Gündüz
Seviyorum seni ekmeği tuza banıp yer gibi
geceleyin ateşler içinde uyanarak
ağzımı dayayıp musluktan su içer gibi,
ağır posta paketini, neyin nesi belirsiz,
telaşlı, sevinçli, kuşkulu açar gibi,
seviyorum seni denizi ilk defa geçer gibi.
İstanbul'da yumuşacık kararırken ortalık
içimde kımıldanan bir şeyler gibi,
seviyorum seni "Yaşıyoruz çok şükür!" der gibi.
#nazım hikmet ran#ıslak imzalı şiiri#bütün şiirleri#seviyorum seni#onur akın#hicret gündüz#şiir#şarkı#nazimhikmet#Spotify
26 notes
·
View notes
Text
ENBİYA SÛRESİ 41-112
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adı ile.
41 And olsun ki senden önceki Peygamberlerle de alay edildi de, onlarla alay edenleri alay ettikleri kuşatıverdi.
42 De ki: "Gece ve gündüz Rahmân'dan sizi kim koruyabilir?" Hayır, onlar Rablerinin zikrinden yüz çeviriyorlar.
43 Yoksa onları bizden koruyacak ilahlar mı var? Onlar (ilahlar) kendilerine bile yardım etmezler. Ve onlar tarafımızdan sahip çıkılmazlar.
44 Evet, biz onları ve babalarını, ömürleri onlara uzun gelinceye kadar (uzun zaman) faydalandırdık. Bizim yeryüzüne gelip etrafından eksilttiğimizi görmüyorlar mı? Acaba galip gelen onlar mı?
45 De ki: "Ben sizi ancak vahiyle uyarıyorum. Sağırlar uyarıldıkları zaman çağrıyı duymaz.”
46 Eğer Rabbinin azabından bir esinti onlara dokunsa; "Eyvah bize, biz gerçekten zalimlerden olduk..!" derler.
47 Kıyamete ait adalet terazilerini koyarız. Hiç bir kimseye hiç bir şeyle zulmedilmez. Eğer (yaptığı) hardal tanesi ağırlığında bile olsa, biz onu getiririz. Hesaba çekici olarak biz yeteriz.
48 And olsun, Musa'ya ve Harun'a, hak ile batılı ayıranı, mûttakilere bir ışık ve öğüt olanı (Tevrat'ı) indirdik.
49 Onlar (mûttakiler), görmeden Rablerinden korkarlar ve onlar kıyametten de korkarlar.
50 İşte bu (Kur’ân) indirdiğimiz mübarek bir zikirdir. Siz onu inkâr mı ediyorsunuz.?
51 And olsun ki daha önce de İbrahim'e rüşdünü (doğruyu bulma ilmini) vermiştik. Ve biz onu biliyorduk.
52 Hani o babasına ve kavmine "Şu ibadet edip durduğunuz heykeller nedir?" demişti.
53 Dediler ki: "Biz babalarımızı onlara ibadet yaparken bulduk."
54 (İbrahim): "Muhakkak siz ve babalarınız apaçık bir sapıklığın içindesiniz" dedi.
55 Dediler ki: "Sen bize hak ile mi geldin, yoksa şakacılardan mısın?"
56 (İbrahim) dedi ki: "Hayır, sizin Rabbiniz, göklerin ve yerin Rabbidir ki, onları (ilahlarınızı) da O yarattı. Ben de buna şahitlik edenlerdenim."
57 "Allah'a yemin olsun ki, siz dönüp gittikten sonra putlarınıza bir tuzak kuracağım."
58 Onları (putları) paramparça etti. Ancak, kendisine başvursunlar diye putların büyüğünü bıraktı.
59 Dediler ki: "Bunu ilahlarımıza kim yaptı? Şüphesiz o zalimlerdendir."
60 Dediler ki: "İşittik ki bir genç onları konuşuyordu. Ona İbrahim deniyor."
61 Dediler ki: "O halde onu insanların gözleri önüne getirin de şahit olsunlar."
62 Dediler ki: "İbrahim, bunu ilahlarımıza sen mi yaptın?"
63 (İbrahim): "Hayır, şu büyükleri yapmış, eğer konuşuyorlarsa onlara (kırılan ilahlara) sorun" dedi.
64 Kendilerine döndüler ve "şüphesiz siz zalimlersiniz" dediler.
65 Sonra başları üzerine çevrildiler ve "Sen de bilirsin ki bunlar konuşmaz" (dediler).
66 (İbrahim) "Allah'tan başka size hiçbir fayda ve zarar vermeyenlere mi ibadet ediyorsunuz?" dedi.
67 "Yuh size ve Allah'tan başka ibadet ettiklerinize! Akıl etmiyor musunuz?"
68 Dediler ki: "Onu yakın.! İlahlarınıza yardım edin. Eğer bir şey yapacaksanız."
69 Biz dedik: "Ey ateş, İbrahim'e serin ve selamet ol."
70 Ona tuzak kurmak istediler. Biz de, onları en fazla hüsrana uğrayanlar kıldık.
71 Onu (İbrahim'i) ve Lût'u alemler için mübarek kıldığımız yere (hicret ettirerek) kurtardık.
72 Ona İshak'ı bağışladık. Fazladan (torun) olarak Ya'kub'u (bağışladık.) Hepsini salihler kıldık.
73 Onları, emrimizle yol gösteren imamlar (önderler) kıldık. Onlara hayırlı işler yapmayı, namaz kılmayı ve zekât vermeyi vahyettik. Onlar bize ibadet edenlerdi.
74 Lût'a da hükmü ve ilmi verdik. nu kötülükler yapan şehirden kurtardık. Şüphesiz onlar kötü, fasık bir kavm idiler.
75 Onu (Lût'u) rahmetimizin içine soktuk. Çünkü o salihlerdendi.
76 Daha önce dua ettiğinde Nuh'un da duasını kabul edip kendisini ve ailesini o büyük sıkıntıdan kurtarmıştık.
77 Ayetlerimizi yalanlayan kavme karşı, Ona (Nuh'a) yardım ettik. Onlar kötü bir kavim olmaları sebebiyle, onların hepsini suda boğduk.
78 Davud ve Süleyman'a da (bağışda bulunduk.) Hani o ikisi, o kavmin koyun sürüsünün girdiği ekin hakkında hüküm veriyorlardı. Biz de onların hükmüne şahittik.
79 Biz onu(n hükmünü) Süleyman'a anlattık. Her birine hüküm ve ilim verdik. Dağları ve kuşları Davud'un emrine verdik. Onunla beraber tesbih ediyorlardı. Bunları yapan bizdik.
80 Ona (Davud'a), savaşlarınızda sizi korusun diye, size elbise (zırh) yapma san'atını öğrettik. Siz şükrediyor musunuz?
81 Süleyman'a da rüzgârı (emrine) verdik. Süleyman'ın emriyle mübarek kıldığımız yere akar gider. Biz, her şeyi biliriz.
82. Şeytanlardan, onun (Süleyman) için denize dalan ve bundan başka işler yapanları (emrine verdik). Onları koruyan bizdik.
83. Rabbine "Bu dert bana dokundu. Sen merhamet edenlerin en merhametlisisin" diye dua ettiğinde Eyyub'a da (iyilik yaptık).
84. Biz onun duasını kabul ettik ve ondaki derdi giderdik. Ona katımızdan bir rahmet ve ibadet edenlere bir nasihat olarak, ailesini ve onlarla beraber bir mislini verdik.
85. İsmail'i, İdris'i ve Zülkifl'i de hatırla. Bunların hepsi sabredenlerdendi.
86. Onları da rahmetimizin içine soktuk. Şüphesiz onlar salih kimselerdendi.
87. Zünnûn'u da hatırla.(8) Hani öfkelenerek (halkından ayrılıp) gitmişti de kendisini asla sıkıştırmayacağımızı sanmıştı. Derken karanlıklar içinde, "Senden başka hiçbir ilâh yoktur. Seni eksikliklerden uzak tutarım. Ben gerçekten (nefsine) zulmedenlerden oldum" diye dua etti.
(8) Zünnûn, balık sahibi demektir. Burada Hz. Yûnus'u ifade etmektedir. Yûnus, peygamber olarak gönderildiği kavminin yola gelmemesi üzerine Allah Teâlâ'nın henüz bir izni olmadan kavmini bırakarak ayrılıp gitti ve bir gemiye bindi. Geminin yürümemesi veya batma tehlikesi geçirmesi gibi bir nedenle yolculardan birisinin denize atılması gerekti. Kur'a çektiler, Yûnus'a çıktı ve denize atıldı. Denizde kendisini bir balık yuttu. Bir süre balığın karnında Allah'a dua eden Yûnus'u balık sahile attı.
88. Biz de duasını kabul ettik ve kendisini kederden kurtardık. İşte biz mü'minleri böyle kurtarırız.
89. Zekeriya'yı da hatırla. Hani o, Rabbine, "Rabbim! Beni tek başıma bırakma. Sen varislerin en hayırlısısın" diye dua etmişti.
90. Biz de onun duasını kabul ettik ve kendisine Yahya'yı bağışladık. Eşini de kendisi için, (doğurmaya) elverişli kıldık. Onlar gerçekten hayır işlerinde yarışırlar, (rahmetimizi) umarak ve (azabımızdan) korkarak bize dua ederlerdi. Onlar bize derin saygı duyan kimselerdi.
91. Irzını korumuş olan kadını da (Meryem'i de) hatırla. Ona ruhumuzdan üflemiştik. Kendisini de, oğlunu da âlemlere (kudretimizi gösteren) birer delil yapmıştık.
92. Şüphesiz bu (İslâm), tek ümmet (din) olarak sizin ümmetiniz (dininiz)dir. Ben de Rabbinizim. Onun için sadece bana kulluk edin.
93. (İnsanlar) işlerini kendi aralarında parça parça ettiler. Hepsi de ancak bize dönecekler.
94. Şu hâlde, kim mü'min olarak bir salih amel işlerse, çalışması asla inkâr edilmez. Şüphesiz biz onu yazmaktayız.
95. Helâk ettiğimiz bir memleket halkının bize dönmemeleri imkânsızdır.
96. Nihayet Ye'cüc ve Me'cüc'ün önü açıldığı zaman her tepeden akın ederler.
97. Gerçek vaad (kıyametin kopması) yaklaşır, bir de bakarsın inkâr edenlerin gözleri açılıp donakalmıştır. "Eyvah bizlere! Doğrusu biz bundan gafildik. Hatta biz zalim kimselermişiz" derler.
98. Hiç şüphesiz siz ve Allah'tan başka kulluk ettikleriniz cehennem odunusunuz. Siz oraya varacaksınız.
99. Eğer onlar ilâh olsalardı oraya varmazlardı. Hâlbuki hepsi orada ebedî kalacaklardır.
100. Onların orada derin bir iç çekişleri vardır! Onlar orada hiçbir şey işitmezler.
101. Şüphesiz kendileri için tarafımızdan en güzel mükâfat hazırlanmış olanlar var ya; işte bunlar cehennemden uzaklaştırılmışlardır.
102. Onlar cehennemin hışıltısını bile duymazlar. Canlarının istediği nimetler içinde ebedî olarak kalırlar.
103. En büyük korku bile onları tasalandırmaz ve melekler onları, "İşte bu, size vaad edilen (mutlu) gününüzdür" diyerek karşılarlar.
104. Yazılı kâğıt tomarlarının dürülmesi gibi göğü düreceğimiz günü düşün. Başlangıçta ilk yaratmayı nasıl yaptıysak, -üzerimize aldığımız bir vaad olarak- onu yine yapacağız. Biz bunu muhakkak yapacağız.
105. Andolsun, Zikir'den (Tevrat'tan) sonra Zebûr'da(9) da, "Yere muhakkak benim iyi kullarım varis olacaktır" diye yazmıştık.
(9) Zebur, Hz. Davud'a indirilen ilâhî kitap yahut da Peygamberlere indirilen ilâhî kitapların genel adıdır.
106. Şüphesiz bunda Allah'a kulluk eden bir toplum için yeterli bir mesaj vardır.
107. (Ey Muhammed!) Seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.
108. De ki: "Bana ancak, ilâhınızın yalnızca bir tek ilâh olduğu vahyolunuyor. Artık müslüman oluyor musunuz?"
109. Eğer yüz çevirirlerse, de ki: "(Bana emrolunanı, ayırım yapmadan) size eşit olarak bildirdim. Tehdit edildiğiniz şey yakın mı yoksa uzak mı, bilmiyorum."
110. "Şüphesiz, Allah sözün açığa vurulanını da bilir, gizlediğinizi de bilir."
111. "Bilmem! Belki bu (mühlet) sizin için bir imtihan ve bir vakte kadar yararlanmadır."
112. (Peygamber), "Ey Rabbim! Hak ile hüküm ver. Bizim Rabbimiz, sizin nitelemelerinize karşı yardımı istenecek olan Rahmân'dır" dedi.
3 notes
·
View notes
Text
GÜLLERDEN GÜZELSİN HANİ
Hasretlik delirtir canım, her gün biraz solduran
Gece gündüz bacasından, aşk-ı azaptır sızan...
Damarlarında yas tutar, eyvahlardır pıhtılaşan
Seninle yaşayıp senle, aşk-ı suzandır son bulan...
Yar hani nerede kaldı , kemirir beyni sorular
Gamı yazar senaryolar, sonu hüsrana dayanan...
Ve binbir gece masalı, buluşmanın en noktası
Hayallere sığmayandır, dillere destan heyecan...
Ayak ucunda yükselmek, göklere kanat açmaktır,
Ritmsiz atışlarda öpüş, pompalar kalbe taze kan...
Burnunu boynuna gömmek, tanrım ne büyük mutluluk,
Sanki tenin tene teması , sihirli değnek dokunan...
Resetlersin bir öpüşle, silinir tüm çektiklerin
Çatlar nifak ekenlerin, alkışlar vuslat ıraktan...
O hüznü siler gönlünden, mührü basar aminlerin
Aşk kuşu göğe uçarsa, hicrete su dök ardından,
Dolaştırır ayakları, düğümlenirsin terinde
Aşk sarhoşluğu sararsa, için kıkırdar durmadan...
Güllerden güzelsin hani , onu her an gördüğünde,
Seni sende emanettir , mabettir gönülde sevdan...
Şükran GÜNEŞ (güneşçe) 16.02.2021 ANTALYA ....
#SuskunFırtınalar
13 notes
·
View notes
Text
"“Ameller niyete göredir. Herkes sadece niyetinin karşılığını alır. Kim Allah ve Rasulü için hicret ederse, hicreti Allah ve Rasulü’nedir. Kim de erişeceği bir dünyalık veya evleneceği bir kadından dolayı hicret ederse, onun hicreti de hicretine sebep olan şeyedir.” (Buhârî, Bedü’l-Vahy, 1.)
Sevgili Peygamberimizin bu mübarek sözleri, bugün muhataplarına şu soruları hatırlatıyor: “Kimlerin, nelerin muhaciriyiz bugün? Hicretimiz kimin için? Adımlarımız kimin izini takip ediyor? Kimin için gece gündüz demeden yollara düşüyor, yolculuğun zahmetine katlanıyor, cefasını çekiyoruz? Yolculukta döktüğümüz terler kimin uğruna? Para mı, güç mü, itibar mı, aşk mı, şöhret mi yoksa Rızaullah mı menzilimiz? Hakk’a mı batıla mı, kesrete mi vahdete mi dönük yüzümüz? Yolculuğumuz nereye, nereye gidiyoruz? Daha da önemlisi hicretimiz esnasında niyetimiz ne, kalbimizde ne taşıyoruz?”"
27 notes
·
View notes
Text
“İnsan herşeye alışıyor da,
varlığına alıştığının yokluğuna alışamıyor..”
-Hicret Gündüz
12 notes
·
View notes
Text
Yine derin gecelerden biri...
Özledim..haya ile bakan gözleri özledim..edep ile bürünmüş ruhların o güzelliğini özledim.. muhabbet ile edilen iki kelamı özledim..samimiyet ile gönülden akan sevgileri özledim.. ne oluyor böyle bize? Neden bu kadar rahatız? Neyin garantisini vermişiz de, ölüm planlarımızın en gerisinde.. bencilliğimiz neden bu kadar zirvede.. Hz. Fatımaya bakarım..kapısına gelen erkek çocuğu bile eşinden izinsiz eve almayan mübarek Hanım.. Hz. Meryem...iffetini en güzel koruyan..Esma binti Umeys iki hicret sahibi ile itaatkar güzel hanım Sahabe.. hiç bir zaman takvalığı elden bırakmayan..edep ile anılan haya ile bakılan o mübarek hanım Sahabelere bakarım..sonrada dönüp Ümmetin haline.. hemde vay halimize.. modern çağa yetişe bilmek için mi bunca çaba..bunca gayret..bak aynaya dönde bir bak..senin gözlerinin rengi ortaya çıksın diye kullandığın onca makyaj..beğenilme arzusu yüzünden gösterdiğin onca çaba..bedene bu kadar mana yüklersin de ruhunu neden beslemezsin ey insan.. ibadeti gerici görüyorsun ya..ahiret de seni kurtaracak olan tek ŞEY..ibadetlerin. Neden bu kadar rahatız.. bu rahatlık korkutuyor beni..kalbime inen bu ağrı..Allahım.. gözlerimde bir ağırlık..akıttığım yaşların..şaşırdığım namazların..nefesimin daralması..uyandır bizi Rabbim..nefsimizden arındır bizleri..Gece derin..gece sessiz...gündüz? Unutulur herşey ve hayatın akışına bırakırız kendimizi.. gecenin sessizliğine bıraktım sızlayan kalbimi sen yardım et Rabbim..
1 note
·
View note
Photo
Gelin söz verelim hiç olmazsa şu son günlerde #siyaset, #seçim, #dolar vs. dünya kelamları ile konuşmamaya yazmamaya... Var mısınız kalplerimiz çatlarcasına #mescûn, #mevkuf, #muzdarr, #mağdur, #mazlum kardeşlerimizin sıkıntılarından kurtulması için gece gündüz dua etmeye. Allah'ın Peygamberleri için değiştirmediği kuralı bizim için değiştirmesini mi bekliyoruz? #Mısır'a sultan olmak için kuyuya atılmak da, pazarda satılmak da, zindanlara atılmak da, #hicret yollarında (#inşaallah ) #şehit olup #öksüz ve yetimler bırakmak da var. O yüzden #SABREDECEĞİZ... (Isparta)
#öksüz#dolar#mağdur#hicret#mescûn#şehit#sabredeceği̇z#seçim#mevkuf#inşaallah#mazlum#mısır#muzdarr#siyaset
4 notes
·
View notes
Text
Kitap sürpriz bilgilerle dolu olup aynı zamanda nefsinize dokunan bir çok konuyu ele almış, bir olaylar dizisi olmayan bu kıymetli kitapların içindeki tüm bilgilere ve olaylara olan hislerimi yazamıyor olmam üzüyor elbette.
En derinlerime nüfuz edenlerden başlayayım.
هو ب ح ص س
2 asırdır ayağa kalkamayan İslam ümmeti adına kendi nefsime yazıyorum.
Müslüman: Nefsi ile girdiği büyük savaştan zaferle çıkıp kendini Rabbine teslim eden kuldur. Teslim olmak ateşin içinde eriyen demir gibi, Peygamber ﷺ 'in talim ve terbiye ocağında şekil alıp sahabe kıvamına gelmektir diyebilir miyiz?
Elbette. Haydi hemen şimdi sadece İslam diyelim ve belki birazdan ölüm meleği gelir diye olduğu yerde “İşittik ve itaat ettik”diyen Sahabe kadınları gibi olalım. Eşyaya ve hadiseye nihai hali ile bakabilirsek bütün olurlar içerisinde asıl anne olmaya çağıran Rabbimize bizde “İşittik ve iman ettik diye koşarak gidebiliriz.
Unutmayalım ki önümüzde kimse yok diye uzun yollara girmeye talip olamaz isek asla hedefimize ulaşamayız.
Önce kazandığımız İstiklal Savaşı’nda Kuran’ımızın silahtan üstün geldiği o savaşı Kur'an'ın gücü kazandığını hatırlayıp Kuran’larımıza sarılacağız.
Ben,sen,biz düzelince yürekler gibi sokaklarda nurlanacak.
Hatırla cahiliye devrinde değer verilmeyen kız çocuklarını hatırla toprağa diri diri gömülenleri hatırla. Roma'da bir adamın çocuğu dünyaya geldiğinde önce ön ayaklarına koyup bir müddet seyreder daha sonra yerden kaldırır kucağına alırdı. Ayakları dibindeki çocuğu kaldırmaz ise onu nesebine kabul etmemiş olurdu. Ölüme terk edilirdi.
Dinimiz ile yeni bir hayat başladı. Dirilmek için ölen bir hayat. Peygamberi Ekber'in ufkunda kalırsan ruhuna sekinet hayatına vakar gelir. Bir daha yıkılmamak üzere doğrulur Kur'an-ı Kerim'in muhatap olursun. Kur'an ise 12 ayette anne olmaya vurgu yapıyor. Öyleyse haddimizi aşıp zıddımıza inkılap etmeden özümüze dönelim. Özümüz? Ahzap Sûresi 33 ayeti kerime ne buyuruyor:” Evlerinizde vakarınızla oturun”.
Kadın ninnileri masalları anneliği unutur ise çocuğu ile onu birbirine bağlayan muhabbet dilini yitirir. Evet evet ninni ve masal hanımefendi ninniler ile Fatih'ler büyüten anne gitti yerine Fatih’lerle kariyer yarışına giren kadın geldi. Yarıştı kazandı. Ödüller aldı fakat kazanırken kaybetti.
Peygamber ﷺ’in öğrencilerinden oluşan Büyük İslam Kadınları seni tekrar İslam'ın Kızı olmaya çağırıyor. İslam kadınları vakarıyla dağ gibi evlerinde dururlar.Gerektiğinde ise Esma binti Umeys gibi hicret eder ya da meydanlara inerler➡️Kâidunana ile'l ebed Seyyiduna Muhammed ➡Sonsuza kadar kumanmımız Hazreti Muhammed'dir diyen Hz Sümeyye'ler gibi de şehit olurlar.
Biliyorlar ki her toplum yıldızları ile ya olur ya ölür ya yön bulur ya da yok olur.
Bizim;
Kocası için eleman isteyen ve bir köprüye ismi verilen Ümmü Hakim’lerimiz,
Dikkat et İslam'ın kızı Allah var sana seni soracak diyen Ümmü Şerik’lerimiz,
Allah Rasûlü ﷺ 'in ben doktorum Bedir'de hem cihad eder hem yaraları sararım diyen Ümmü Varakalarımız radıyallahu anh var. (Aleyhisselam Ümmü Varakaya cihada katılmasına izin vermemiş evini gündüz ilimi açmış gece ise Kur'an okumuştur. Senin yerin evindir.Şehitlik seni evde de bulur diyen Rasûlullah ﷺ 'in sözünü yaşamış evinde şehit edilmiştir.)
Babalarının sofralarını ibadet heyecanıyla hazırlayan,güzel ihtiramda bulunan genç kızlarımız var, olacaktır biiznillah.
Medyenli iki kızın ahlakına yeniden döneceğiz. Bu yıkılışımızın çaresini söyledik Kur’an-ı Kerim'i anlamaya nailiyet ve yetiştirilen iradeye sahibiyettir.
Haydi şimdi diriliş'in zamanı...
Ruhuna acılar yaşatan hayata “paydos!” de
Teselliyi " Allah'ın rahmetinden umudunuzu kesmeyin" ayetinde arayalım.
UNUTMA! ve korkma önünde Cebralin selam verdiği Hz Âişe annemiz var!!
13 Nisan 2020
0 notes
Photo
.. Aşk diyorsun; Susmuyorsun…
Susuyorsun; Kalbini dinlemiyorsun!
Kalbini dinliyorsun; Ruhunu görmüyorsun!
Ruhunu görüyorsun; Yokluk nedir bilmiyorsun!
Yokluktan geldin; Yokluğa karışmıyorsun!
Aşkla yanıyor musun ki, Aşığım diyorsun!
Yandın mı ki, Vuslatı bekliyorsun!
Suya kanmak isteyen; Önce tuza kanacak.
Aşk diyen; Önce yanacak!
Yar diyen, Yarasına sarılacak!
Leyla seven; Çöl aşacak!
Şirin seven; Acıyı tadacak!
Aslı seven; Aslını bulacak!
Kuyuya mı düştün? Zindan mı gördün? Gömleğin nerden yırtıldı? Seni hangi Züleyha istesin? Sen hangi Yusuf olabildin? Allah için sevmeli; Edeble beklemelisin!
Sen bir Ademsin, Sen bir Havvanın Ademisin. Sen hangi ovadasın Nerde senin Arafat yolculuğun? Havva seni gece gündüz dua ile beklerken; Havva sensizliği senin için seçmişken; Sen tövbenin neresindesin! Sen iki kişilik duanın tarafısın! Sen iki kişilik affın tarafısın! Sen ağlayan bir göz olmalısın! Sen secdeden kalkmayan bir baş olmalısın!
Ateş güle, Kül suya dönerken; Nerde senin aşk ile yanışın!
Herkez uyurken; Nerde senin uyuyanlar arasından uyanışın.
Ay batarken, Güneş batarken, Yıldızlar sönerken, Nerde senin arayışın!
İnsanlar göçerken, Medeniyetler göçerken; Herşey Onsuzluktan, Ona hicret ederken; Nerde senin hicretin!
“Yan!” Sönmeyi isteme!
“Kaybet kendini…” Bulmayı isteme?!
“Sev;” Karşılık bekleme!
Yarini isteme!?.. Sen, yar olmayı iste!
Yar elinden ağyar içmeden… Şeker şerbet bekleme!
Varlığını vermeden; Hak bekleme!
Yokluğa karışmadan; Yokluktan var oluş bekleme!
“Aşk” olmadan; “Aşk” bekleme!
Olmadan; Bulmayı bekleme!
Aşk nefsini yenen yiğitlerin işidir. Ölmeden doğmayı bekleme!
Umudu veren Allah! Umduğunu veren Allah!
Duayı ettiren Allah! Duayı kabul eden Allah!
Sen Allah de ötesini bırak! Doksan dokuz ismi şerifinle ya Allah!
DÜGAH
67 notes
·
View notes
Text
Gündüz Hayalimde Gece Düşümde
Gündüz Hayalimde Gece Düşümde Konya “Kök Şehir”; Konya “Köken Şehir”… Konya, bin yıldır “Kutsal Belde”, “Aziz Şehir”, “Belde-i Emin” olarak bilinir… Konya “Belde-i Muhayyeredir”. Hazreti Muhammed Mustafa’ya “Hicret” için izin verilen üç beldeden biridir. Konya, Selçuklular’ın Payitahtı; Osmanlı İmparatorluğu’nun ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kültürel kökenidir. Anadolu’da İlk Türk Devletini kuran Selçuklular’ın Kınık Boyunun adı ile Osmanlı İmparatorluğunu kuran Kayı Boyunun adını taşıyan köylerin biri Konya’nın sağında, biri solundadır. Konya, son bin yılın maddi ve manevi kültür birikimini, halk kültürü zenginliklerini hala koruyarak, zenginleştirerek, çoğalarak yaşayan şehirdir. Bin yıllık bir tarihin yapıcısı olan bu şehrin ve insanlarının kültür birikimi de elbette muhteşem olacaktır. Bu durumu Gazi Mustafa Kemal Atatürk 20/21 Mart 1923’de Konya ziyaretinde, “Türk Ocağı” hatıra defterine şöyle yazarak dile getirmiştir: “Konya muhtelif Türk Devletleri yaşamış öz Türk vatanıdır. Konya asırlardan beri tüten büyük bir nurun ocağıdır; Türk asrının (kültürünün) esaslı menbağlarından (kaynaklarından) biridir.” Bin yıllık muhteşem bir kültür sürecini yaşayan Konya’nın binbir zenginliği, binbir güzelliği vardır. Konya’nın tarihsel zenginliği de derin anlamlı bir zenginliktir. Her Kadim Başkent’in ruhu olur, hafızası olur, rengi olur, kokusu olur, tadı olur. Seyit Küçükbezirci, elli yıldır, beş yüzü aşkın yazıyla Konya’yı kaleme alır. Derin değerlerini, maddi manevi zenginliklerini bir bir ortaya çıkarmaya çalışır; herkesle de, okurlarıyla da paylaşır. “Memleket Şehir Kitapları” olarak sunduğumuz, 90 yazıdan oluşan “GÜNDÜZ HAYALİMDE, GECE DÜŞÜMDE”, adlı bu çalışma Konya üstüne edebi tadda bir nehir anlatıdır.
Gündüz Hayalimde Gece Düşümde
#Gündüz Hayalimde Gece Düşümde ac#Gündüz Hayalimde Gece Düşümde ebook#Gündüz Hayalimde Gece Düşümde indir#Gündüz Hayalimde Gece Düşümde kitabı pdf#Gündüz Hayalimde Gece Düşümde pdf#Gündüz Hayalimde Gece Düşümde pdf indir#Gündüz Hayalimde Gece Düşümde pdf oku
0 notes
Text
Gündüz Hayalimde Gece Düşümde
Gündüz Hayalimde Gece Düşümde Konya “Kök Şehir”; Konya “Köken Şehir”… Konya, bin yıldır “Kutsal Belde”, “Aziz Şehir”, “Belde-i Emin” olarak bilinir… Konya “Belde-i Muhayyeredir”. Hazreti Muhammed Mustafa’ya “Hicret” için izin verilen üç beldeden biridir. Konya, Selçuklular’ın Payitahtı; Osmanlı İmparatorluğu’nun ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kültürel kökenidir. Anadolu’da İlk Türk Devletini kuran Selçuklular’ın Kınık Boyunun adı ile Osmanlı İmparatorluğunu kuran Kayı Boyunun adını taşıyan köylerin biri Konya’nın sağında, biri solundadır. Konya, son bin yılın maddi ve manevi kültür birikimini, halk kültürü zenginliklerini hala koruyarak, zenginleştirerek, çoğalarak yaşayan şehirdir. Bin yıllık bir tarihin yapıcısı olan bu şehrin ve insanlarının kültür birikimi de elbette muhteşem olacaktır. Bu durumu Gazi Mustafa Kemal Atatürk 20/21 Mart 1923’de Konya ziyaretinde, “Türk Ocağı” hatıra defterine şöyle yazarak dile getirmiştir: “Konya muhtelif Türk Devletleri yaşamış öz Türk vatanıdır. Konya asırlardan beri tüten büyük bir nurun ocağıdır; Türk asrının (kültürünün) esaslı menbağlarından (kaynaklarından) biridir.” Bin yıllık muhteşem bir kültür sürecini yaşayan Konya’nın binbir zenginliği, binbir güzelliği vardır. Konya’nın tarihsel zenginliği de derin anlamlı bir zenginliktir. Her Kadim Başkent’in ruhu olur, hafızası olur, rengi olur, kokusu olur, tadı olur. Seyit Küçükbezirci, elli yıldır, beş yüzü aşkın yazıyla Konya’yı kaleme alır. Derin değerlerini, maddi manevi zenginliklerini bir bir ortaya çıkarmaya çalışır; herkesle de, okurlarıyla da paylaşır. “Memleket Şehir Kitapları” olarak sunduğumuz, 90 yazıdan oluşan “GÜNDÜZ HAYALİMDE, GECE DÜŞÜMDE”, adlı bu çalışma Konya üstüne edebi tadda bir nehir anlatıdır.
Gündüz Hayalimde Gece Düşümde
#Gündüz Hayalimde Gece Düşümde indir#Gündüz Hayalimde Gece Düşümde kitabını indir#Gündüz Hayalimde Gece Düşümde kitabını pdf indir#Gündüz Hayalimde Gece Düşümde kitabını pdf oku#Gündüz Hayalimde Gece Düşümde kitap indir#Gündüz Hayalimde Gece Düşümde pdf#Gündüz Hayalimde Gece Düşümde pdf indir#Gündüz Hayalimde Gece Düşümde pdf oku
0 notes
Text
Söz Buğusu
Söz Buğusu
Söz Buğusu Elinizdeki kitap Hikmetli sözler söylerdi. Şaşırırdım onun bilgeliği karşısında. Ne güzel sabrederdi. Hüzün dalga dalga hep gözlerinde gezinir, bizden gizlerdi üzüntüsünü. Sesimin dalgaları, titreyişleri, kırgın, küskün halleri onun yüreğindeki merhamet tellerini nasıl da titretirdi. Anlardı. Her şeyi anlardı. Yaslandın mı umut gibi, sardı mı dağ gibi olurdu. Göçler vardır. Çeşit çeşittir. Hicretler serilir önümüze olur olmadık zamanlarda. Sürgünlere uğrarız. Ve bizler birer sürgün oluruz aslında. İşte bu iç göçleri yapmak için, yüreği eğitmek, nereye ve niçin gittiğinin bilincinde olmak gerekir. Anlamlı ve duyarlı yolculukların yolcusudur hicret eri. Nereye ve niçin gittiğini bilir. Nelerden, niçin vazgeçtiğinin bilincindedir. Yürüyüşleri O’nu, bulmanın kutlu kapısına getirecektir. Bulmak için yollara düşer. Yol uzun, menzil uzaktır. Ama arayanlardır bulanlar. Yürüyüşler gece ve gündüz çileli seferler gibi sürüp gider… Gecelerin seferleriyle derin dualara gömülürken, yükleniriz gündüzün azığını… Geceler olmadan, gündüzün aydınlığı yansımaz gönül aynamıza. Gecenin bereketi, sağaltıcı, diriltici soluğu olmadan çıkamayız gündüzün uzun koşularına… Nihayetinde bir gece yürüyüşü olan İsra, Miraçlara taşır, girdaplara dolanmış, hayatın yor- gun sularında rotasını şaşırmış yüreklerimizi. Menzillere taşır. Bilin- mezlerin odağından, bilinenin, yegâne gerçeğin, sırlı aydınlıklarına taşır yüreklerimizi…
Söz Buğusu
#Söz Buğusu ebook indir#Söz Buğusu kitabı indir#Söz Buğusu oku#Söz Buğusu pdf#Söz Buğusu pdf indir#Söz Buğusu pdf oku
0 notes
Text
Harakani Ne Demek? Kars Havaalanı ismini nereden almıştır?
Kars ilimizde yeni oluşturulan havaalanının adı Harakani oldu. Peki harakani kelimesinin anlamı nedir? İşte Kars havaalanına adını veren Hasan Harakani hazretlerinin yaşamı hakkında data…
Başbakan Ahmet Davutoğlu, yeni terminal binasının açılışını yaptıkları Kars’ın havalimanına “Harakani Havalimanı” adının verilmesini uygun gördüklerini deklare etti. Kars’ın havalanının yeni adı “Harakani Havaalanı” oldu. Başbakan Ahmet Davutoğlu, Kars Havalimanı yeni terminal binası açılışındaki konuşmasında, dışişleri bakanı olarak son ziyaretini yapmış olduğu Kars’a, başbakan olarak ilk ziyaretlerini yapmaktan büyük mutluluk duyduğunu belirtti. Hasan Harakani Kimdir? Anadolu’ya doğru yola çıkanlardan biri Ebul Hasan El Harakani Hazretleri. Mevlana ondan övgüyle bahseder. 1033 senesinde Kars’taki Yahniler dağında düşmana karşı savaşırken şehit düşer. Kanatlanıp pervaz etmeyi, yükselip gökler ötesi alemlere varmayı kim istemez ki? Gönül Hayatında ‘tevhid’e ulaşmayı ve ruhani zevklere gömülüp gitmeyi kim arzulamaz ki? Duygu ve düşüncede saflaşıp özüne ermeyi, insani melekelerini geliştirip rabbanileşmeyi kim düşünmez ki? Elbet bunlar dünyaya geliş amacını bilen her insanın hayalidir. Fakat hepimiz bu şekilde olmayı başaramıyor. Zira; cismani zevklerden sıyrılıp behimi arzulara başkaldırmak, binbir fena duygulardan geçerken bedeni hazlara “Evet” dememek, bir çocuk şeklinde şu dünyanın çamuruna batmamak kolay olmuyor. Evet… İnsanın yürümüş olduğu yolda yada yolun sonunda “Esfele-i safilin” de var, “Âlâ-yı illiyyîn” de var, şeytanı şeytanlıkta geri bırakmak da. Tıpkı Efendimiz’in (sas) sevgisi ile kalbi dopdolu olan Ebul Hasan El Harakani Hazretler’i şeklinde. O meleklerin ulaşamadığı ufuklara ulaşanlardan. O bir tek Peygamberimiz’in izini takip ederek insanlığa iyiliği tavsiye edip kötülükten men etmek için Horasan’dan hicret edenlerden biri. Ebul Hasan El Harakani Hazretleri… O Selçukluların Anadolu’ya girişini kolaylaştırmak için yola koyulanlardan biri. 1033 senesinde Kars’ta bulunan Yahniler dağında düşmana karşı savaşırken şehit düşüyor. Harakani Hazretleri öyleki bir yaşam yaşadı ki, ölümünden sonrasında gelen Mevlânâ Celaleddin-i Rumi Hazretleri şeklinde birçok zat kendisinden övgüyle bahseder. Hatta asrın müellifi, Ebul Hasan El Harakani Hazretleri’ni, ölmelerine karşın halen yeryüzünde tasarrufu devam eden beş büyük zattan biri olarak ifade eder. Zira; O daha dünyada iken ahireti görmeyi başardı. İnsanların imanlarının kurtuluşuna hizmet etmeyi varlığının gayesi olarak görmüş oldu. Birçok ulema gelip geçmiştir şu yaşamdan fakat en mühim beş büyük zattan sayılmasına karşın Harakani Hazretleri oldukça azca şahıs tarafınca biliniyor. Mevlânâ Celaleddin-i Rumi ve Bediüzzaman Said Nursi kaynaklarında ve sohbetlerinde Hasan Harakani’den övgüyle bahsediyorlar. Ebu’l Hasan Harakani evliyanın büyüklerinden, insanları hakka çağrı eden ve kendilerine Silsile-i Aliyye adında olan büyük alim ve velilerin altıncısıdır. Dönemin hükümdarı Sultan Mahmud-i Gaznevi, onun sohbetinde bulunmuş oldu. Hatta Ebu’l Hasan Harakani’nin ona bir de hırkasını armağan etmiş olduğu bizlere rivayet ediliyor. 963 ile 1033 yılları aralığında yaşayan Ebul Hasan Harakani Hazretleri’nin aslolan adı Ali b. Ahmet b. Cafer’dir. Mevlânâ Mesnevi’sinde ise “Ebul Hüseyn” diye geçer. Prof. Dr. Reynold Nicholson, Mevlânâ’nın Mesnevi’sine yazmış olduğu şerhte şunlara dikkat çekiyor: “Mevlânâ Celaleddin-i Rumi şiirlerinde her ne süre “Şeyh-i Din” terimini kullanırsa bundan amacı Şeyh Ebu’l Hasan Harakani olmuştur.” Gene Mevlânâ birçok sohbetinde “Bizim söylediklerimiz Ebu’l Hasan Harakani’den aldıklarımızdan başka bir şey değildir.” diye belirtiyor. Ebu’l Hasan Harakani’nin tasavvufi anlayışında çok önemli bir insan sevgisi hakimdir. İnsanlara hizmeti kendi varlığının gayesi olarak kabul etmiştir. “Tanrı’ım; Keşke ben ölseydim de, başkaları ölümü tatmasaydı” yada “Keşke tüm yaratılmışların cezasını bana çektirseydiler de, onlar cehenneme gitmeseydiler” sözleri bunun en açık örnekleridir. Hasan Harakani muhteşem bir ruh inceliğine sahipti; “Tanrı’ım gariplerin benim tekkemde ölmelerine müsaade etme. Zira Ebu’l Hasan’ın tekkesinde bir acayip öldü derlerse, ben o garibin ölümüne tahammül edecek güce haiz değilim” şeklinde Tanrı’a yalvarıyor. Ebu’l Hasan Harakani Hazretleri’nin irfani açıklamalarını oluşturan “Nuru’l Ulum’’ adlı eseridir. Bu yazma tek nüsha halinde Britanya Müzesi kütüphanesinde bulunuyor.
Tanrı dostu Harakanî Hazretleri
Şeyh Ebu’l-Hasan Harakanî Hazretleri, Peygamber Efendimiz’in torunu olup, hicrî IV. (milâdi X.) asrın 2. yarısı ile V. asrın (milâdi XI.) ilk çeyreğinde Horasan’ın batı kısmında Bistam’a bağlı Harakan köyünde yaşamış en meşhur sûfîlerden biri olarak bilinir. Devrinde de oldukça iyi tanınan ve bunu ilkin mânâ âleminde irşad olduğu büyük velî Bâyezid-i Bestâmî’nin kerâmetine, sonrasında da Peygamber’e vâris olma hususi durumunu taşıyan yüce ruhûnun halk tarafınca keşfine borçlu olan Harakanî Hazretleri, mânâsını Anadolu topraklarında âşikâr etmiştir. Attâr’ın deyimiyle, “Hüzün denizi, dağdan daha sağlam, İlâhî güneş, sonsuz semâ, rabbânî mükemmel, devrin kutbu… Saltanat sahibi şeyhlerin sultanı idi; âlemdeki evtad abdalın kutbu; tarîkat ve hakîkat ehli padişahı, dağ şeklinde ödat şâhikasının mütemekkini ve mârifet sahasının yegânesi… hakîkat sırrına haiz, himmeti yüce ve mertebesi yüce; Yüce Tanrı nezdinde yakın âşinâlığı olan…” bir zât-ı İlâhî’ydi… Hz. Mevlânâ’nın yorumuyla “ilmüddîn” (dinin âlimi)… Câmî’ye nazaran “Kendi zamanının yegânesi, gavsı ve kendi döneminde her insanın kıblesi idi.” (Şeyh Ebu’l Hasan-ı Harakanî, cilt 1, s. 18) Batı’nın büyük Mesnevî yorumcusu Nicolson, “Ebu’l-Hasan-ı Harakanî’nin yaşamı, doğu vahdet-i vücûd’cusunun bir tasvirini vermekte ve istenilen açıklıkta özellik bakımından karmaşık bir büyüklük ve yüceliğini ortaya koymaktadır.” derken; İbn’ül Arabî’nin ortaya koyduğu İslâm’daki vahdet-i vücûd anlayışının Hazret ile asırlar ilkin yaşandığı anlaşılmaktadır. Onun yüceliği ve irfânı târife sığmaz. O, cuma günü şeklinde olup, ilkin bekâda sonrasında fenâda yaşamış bir sultandır. Zîra bu büyük velî ilkin hizmete yönelmiş ve nefsiyle meşgul olmamış, mânevî aşkın en yüce safhasında yaratılmışa hizmetle kendini tamamlamış nadir âriflerdendir. Attâr, onun halini “Âlim sabah kalkar, ilmini çoğaltmak için çabalar; zâhit de zühtünü artırma peşine düşer; Ebu’l Hasan da bir kardeşin gönlünü mutlu etme derdindedir…” diye târif eder. Kendisi de “Hak Teâlâ bana öyleki bir düşünce derdi ki, O’nun tüm mahlûkâtını onda gördüm; onda kalıp durdum; gece gündüz O’nun meşguliyeti beni sardı, düşünce basîrete dönüştü; küstahlık muhabbete dönüştü; heybet vakara dönüştü; o fikirle O’nun birliğini kavradım ve öyleki bir mertebeye ulaştım ki, düşünce hikmete dönüştü, dosdoğru yola ve halka şefkat haline dönüştü; O’nun halkına karşı kendimden daha şefkatlisini görmedim…” demişti. “Keşke tüm halkın yerine ben ölseydim de, halkın ölümü tatması gerekmeseydi… Keşke tüm halkın hesabını benden sorsaydı da, halkın kıyâmette hesap vermesi gerekmeseydi… Keşke tüm halkın cezâsını (azâbı) bana çektirseydi de, insanların cehennemi görmeleri gerekmeseydi. Türkistan’dan Şam kapısına kadar birinin parmağına bir diken batarsa, o diken benim parmağıma batmıştır; aynı şekilde Türkistan’dan Şam’a kadar birinin ayağı taşa çarpsa, onun acısı benim acımdır; eğer bir kalpte bir hüzün olsa, o kalp benim kalbimdir…” (s. 20) buyurarak, bu hali ispatlar. Der ki; “Her kim bu eve gelirse ekmeğini verin ve adını/dînini sormayın; zîra Yüce Tanrı’ın dergâhında ruh taşımaya lâyık olan hepimiz, normal olarak Ebu’l-Hasan’ın sofrasında ekmek yemeye de lâyıktır.” (s. 21) “Muhtahab-ı Nûru’l-‘ulûm” adlı kitabı yazmıştır. Kendisiyle ilgili birçok kitapta data vardır. Meselâ Attâr “Tezkiretu’l-Evliyâ”sında Hazret’e geniş yer vermiştir. Pakistan’ın Mevlânâ’sı el-Hucvîrî’, “Keşfu’l-Mahcûb”unda Hazret’i anmıştır. Yâkut el-Hamevî “Mu’cemu’l-buldân” adlı eserinde, Ebû Saîd ile ilgili yazılan “Esrâru’t-tevhîd”de, Necmeddîn-i Râzî’nin “Mirsâdu’l-‘ibâd”ında Hazret’ten bahisler vardır. Câmî “Nefehâtu’l-‘uns”unda Hazret’in ailesinden bahseder. Neticede onun künyesi, adı, soy kütüğü ve nisbesinin şu şekilde olması gerekir: Ebu’l-Hasan Ali bin Ahmed bin Ca’ışık bin Selmân Harakanî yada el-Harakanî (el-Bistâmî). Muhtemelen bu soydan yola çıkan Nakşî ve Kâdirî Şeyhi el-Hac Karslı Mustafa Coşkun Efendi: “Resûlullah’ın nesl-i necibinden gelen şecere-i famile onu yüceler seyrinde tüm evliyâya rehber etmiştir.” (s. 29) diye anlatır. Yetmiş iki yıl Tanrı’a hizmet eden bu sultan 425 yılı 10 Muharrem’inde Hz. Hüseyin şeklinde salı günü şehit olmuştur. Ve kendisi yaşamını, “Hak’la yaşadığım 70 yıl süresince bir noktada bile nefse uymadım.” (Feridü’d-dîn Attâr, Tezkiretu’l-Evliyâ, II, s. 253). “72 yıl süresince şerîata muhalif bir secde yapmadan, nefsin arzusuna uygun bir nefes almadan Hak ile yaşadım.” (s. 219) ve “Kendi ömrüme bakınca, 73 senelik tüm ibâdetimi, bir saat kadar gördüm; günahıma bakınca Nûh’un (a.s) ömründen daha uzun gördüm.” (s. 232) sözleriyle değerlendirmiştir. âLİM OLMAK VE KRİTERLERİ Ümmî olduğu ve Arapça bilmediğini öğrendiğimiz bu büyük Sultan asla kimseden bir şey istememesi ve kabul etmemesiyle tanınırdı. Tanrı’ın kendisine lûtfettiği vehbî ilimle Hz. Bâyezid’in mânevî mânâsından yararlanarak Kur’ân-ı Kerîm’i öğrenmiş, “elhamdülillâh”ı “elhemdülillah” diye okumasına karşın tüm Tanrı sevgililerinin ortak inancıyla dönemin efendisi ve gavsı olmuştur. Ve kendisi o devrini, Muntahab-i Nurû’l-‘ulûm ve Tezkiretu’l-Evliyâ’da hakkında anlatılan ve kendisine oran edilen bazı sözlerinde şöyleki anlatır: “İlk başta on iki ve bazısına nazaran on sekiz yıl, devamlı… yatsı namazını (Harakan’da) cemaatle kıldıktan sonrasında… Bâyezid’in türbesine gider, ziyaret eder… geri dönerek sabah namazında kendi tekkesinde hazır bulunurdu… sonrasında Bâyezid’in türbesinden bir ses geldi: ‘İrşat zamanı geldi,’ dedi. ‘Ey Şeyh, benim işime himmet lûtfet ki, ben ümmî bir insanım; şerîatı bilmiyorum ve Kur’an öğrenmemişim,’ dedim… Sonrasında ses geldi: ‘Ey Ebu’l Hasan, de: E’ûzu billâh…’ Ebu’l Hasan: ‘Tekkeye varınca Kur’ân’ın tamamını hatmetmiş oldum’ (Şeyh Ebu’l Hasan-ı Harakanî, cilt 1, s. 38) diye anlatır ve değerlendirir. Devrinin mânevî sultanı Kars’ın hâmîsi bu büyük velîyi kendi sözleriyle algı etmeye çalışalım: Ve dedi: “Senin kullarından bazısı namaz ve orucu severler, bazısı haccı ve gazâyı ve bazısı da ilim ve ibâdeti (seccade); beni on(lar)dan ayrı tut; bundan dolayı yaşamım ve sevgim senden başkası için olmaz.” Ve dedi: “Elinde bir kitapçık bulunan bir pîr: ‘Ben sözü buradan söylerim. Sen nereden söylersin?’ diyince, dedim ki: ‘Benim vakt’im öyleki bir vakt’tir ki, söze sığmaz’.” (s. 45). Tanrı’ın kelâmı Kur’ân’ı her şeyden üstün tuttuğu ve bu niteliği itibarıyla büyüklüğünü gösterdiği anlaşılmaktadır: “Kur’an, kulun Tanrı’ı aramış olduğu her vesileden daha üstündür; öyleyse Tanrı’ı, bir tek Kur’an’la ara.” Şeyh Harakanî bazı sözlerinde, mânevî mürşidi Bâyezid-i Bestâmî şeklinde ilmini Tanrı’tan aldığını işaret eder. Nitekim Harakanî’nin şu sözleri: Şeyh Harakanî İmam’a: “Ben ümmî bir adamım. Yüce Tanrı bana neyi verdiyse minnet etmedi ve kendi ilmini de bana verdi…” dedi. İmam, “Ey Şeyh, sen hadîsi kimden dinliyorsun?” diyince, Şeyh, “Peygamber’den (sas)” dedi. Nakledildiğine nazaran dedi ki: Tanrı (cc) dostlarını kendi temizliği ile süsleyerek kendi vahdaniyeti (teklik/birlik) ile terbiye eder, kendi ilmiyle yetiştirir, kendi devleti ve kudreti himâyesine alarak onlara sultanlık bağışlar. (s. 46) Neticede Harakanî bir sözünde de “Resûlullah’ın vârisi, O’nun fiiline uygun hareket edendir, kâğıtların yüzünü karalayan şahıs (O’nun vârisi) değildir.” demek sûretiyle de bu sözünde yazılı yada sûfî terimiyle zâhirî bilimsel, kim bilir kişiye varlık ve kişilik olmuş ilme pek sıcak bakmadığını ustalıkla ifâde etmiştir. Harakanî şu sözüyle de arınmışlığı her şeye tercih eder: “Âlim ilim aldı, zâhit zühtü aldı, âbid ibâdeti alarak onlarla beraber O’nun huzuruna vardılar. Sen arınmışlığı al ve arınmadan (arınmaya gereksinim kalmadan) O’nun huzuruna git; bundan dolayı O temizdir.” Aslen vahdet-i vücûd fikrine inanan ve kendini fenâ mertebesine ulaşmış olarak gören bir sûfî, organik olarak Yaratıcı’nın haiz olduğu niteliklere, kendisinin de haiz bulunduğunu düşünür. Harakanî’nin mânevî mürşidi ve düşünce deposu Bâyezid-i Bestâmî’nin şu tespiti azca ilkin yukarıda geçmişti: “İlmi Tanrı olan âlim, kitap olmaksızın ve ezberlemeksizin, O’ndan istediği kadarını istediği zamanda alır…” Ümmî bir zat olan Harakanî’den aşırı şekilde etkilenen müridi Hâce Abdullah-i Ensârî, büyük bir âlim olması durumunda, bunun sırrını, kim bilir şeyhi Harakanî’yi kastederek şöyleki açıklar: “Biri on yıl ilim okur, bir çıra bile yakamaz; biri bir harf duyar, onun içi yanar.” Ensârî aynı sözü daha detaylı bir şekilde şöyleki ifâde eder: “Kalemden çıkan ilmin bir tesiri olmadığı açıktır; ilim söylediğin Tanrı’ın kulun kalbine döktüğü ilimdir; biri yetmiş yıl süresince ilim öğrendi, bir çıra bile yakamadı; biri ömründe bir harf duydu, ondan dolayı tamamen yandı.” (s. 48) Tanrı, tanımayı ve anlamayı nasip etsin.
OKUDUYSANIZ yada IZLEDIYSENIZ PAYLAŞIN LÜTFEN HERKES OKUSUN Read the full article
0 notes
Text
Melekler ve Görevleri
Cebrail
Allah ile rasulleri arasında vahiy memurluğu yapan büyük meleklerden biri olup Allah’ın en değerli mahlûklarındandır.
Allah’tan aldığı vahyi Allah’ın dilediğine indirir.
(Resulüm!) Onu Ruhu’l-emin (Cebrail) indirdi. / Şuara 193
Çünkü onu güçlü kuvvetli biri (Cebrail) öğretti. / Necm 5
O gecede, Rablerinin izniyle melekler ve Ruh (Cebrail), her iş için iner dururlar. / Kadr 4
De ki: Onu, Mukaddes Ruh (Cebrail), iman edenlere sebat vermek, müslümanları doğru yola iletmek ve onlara müjde vermek için, Rabbin katından hak olarak indirdi. / Nahl 102
Eğer ikiniz de Allah’a tevbe ederseniz, (yerinde olur). Çünkü kalpleriniz sapmıştı. Ve eğer Peygamber’e karşı birbirinize arka verirseniz bilesiniz ki onun dostu ve yardımcısı Allah, Cebrail ve müminlerin iyileridir. Bunların ardından melekler de (ona) yardımcıdır. / Tahrim 4
Melekler ve Ruh (Cebrail), oraya, miktarı (dünya senesi ile) ellibin yıl olan bir günde yükselip çıkar. / Mearic 4
Ruh (Cebrail) ve melekler saf saf olup durduğu gün, Rahman’ın izin verdiklerinden başkaları konuşmazlar; konuşan da doğruyu söyler. / Nebe 38
Ey ehl-i kitap! Dininizde aşırı gitmeyin ve Allah hakkında, gerçekten başkasını söylemeyin. Meryem oğlu İsa Mesih, ancak Allah’ın resulüdür, (o) Allah’ın, Meryem’e ulaştırdığı “kün: Ol” kelimesi(nin eseri)dir, O’ndan bir ruhtur. (O’nun tarafından gönderilmiş, yahut teyit edilmiş, yahut da Cebrail tarafından üfürülmüş bir ruhtur). Şu halde Allah’a ve peygamberlerine iman edin. “(Tanrı) üçtür” demeyin, sizin için hayırlı olmak üzere bundan vazgeçin. Allah ancak bir tek Allah’tır. O, çocuğu olmaktan münezzehtir. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nundur. Vekil olarak Allah yeter. / Nisa 171
Allah o zaman şöyle diyecek: “Ey Meryem oğlu İsa! Sana ve annene (verdiğim) nimetimi hatırla! Hani seni mukaddes ruh (Cebrail) ile desteklemiştim; (bu sayede) sen beşikte iken de yetişkin çağında da insanlarla konuşuyordun. Sana kitabı (okuyup yazmayı), hikmeti, Tevrat ve İncil’i öğretmiştim. Benim iznimle çamurdan, kuş şeklinde bir şey yapıyordun da ona üflüyordun, hemen benim iznimle o bir kuş oluyordu. Yine benim iznimle anadan doğma körü ve alacalıyı iyileştiriyordun. Ölüleri benim iznimle (hayata) çıkarıyordun. Hani İsrailoğullarını (seni öldürmekten) engellemiştim; kendilerine apaçık deliller (mucizeler) getirdiğin zaman içlerinden inkâr edenler, “Bu, apaçık bir sihirden başka bir şey değildir” demişlerdi. / Maide 110
____________________________________________________
Bakara Suresi
87. Andolsun biz Musa’ya Kitab’ı verdik. Ondan sonra ardarda peygamberler gönderdik. Meryem oğlu İsa’ya da mucizeler verdik. Ve onu, Ruhu’l-Kudüs (Cebrail) ile destekledik. (Ne var ki) gönlünüzün arzulamadığı şeyleri söyleyen bir elçi geldikçe ona karşı büyüklük tasladınız. (Size gelen) peygamberlerden bir kısmını yalanladınız, bir kısmını da öldürdünüz.
97. De ki: Cebrail’e kim düşman ise şunu iyi bilsin ki Allah’ın izniyle Kur’an’ı senin kalbine bir hidayet rehberi, önce gelen kitapları doğrulayıcı ve müminler için de müjdeci olarak o indirmiştir.
98. Kim, Allah’a, meleklerine, peygamberlerine, Cebrail’e ve Mikail’e düşman olursa bilsin ki Allah da inkarcı kafirlerin düşmanıdır.
____________________________________________________
Tekvir Suresi
19. O (Kur’an), şüphesiz değerli, bir elçinin (Cebrail’in) getirdiği sözdür.
23. Andolsun ki, onu (Cebrail’i) apaçık ufukta görmüştür.
____________________________________________________
Mikail
Rüzgârın estirilmesi ve yağmurun yağdırılması gibi tabiat olaylarıyla görevli melektir.
Kim, Allah’a, meleklerine, peygamberlerine, Cebrail’e ve Mikail’e düşman olursa bilsin ki Allah da inkarcı kafirlerin düşmanıdır. / Bakara 98
____________________________________________________
israfil
Kıyametin kopması için birinci kez ve yeniden diriliş için ikinci kez Sûr’a üfürecek olan melektir.
(Artık kıyamet kopması için, İsrafil tarafından birinci defa) Sur’a üflenir. Allah’ın dilediği müstesna olmak üzere göklerde ve yerde kim varsa hepsi ölür. Sonra Sur’a tekrar (ikinci defa) üflenir. Bir de bakarsın bütün insanlar, kabirlerinden ayağa kalkmış, etrafa bakınıp duruyorlar! / Zümer 68
____________________________________________________
Ölüm Meleği ( Azrail ! )
Ölüm anında canlılardan ruhlarını çekip almakla görevlidir.
Emri altında çalışan ve kendisine yardım eden başka melekler vardır.
Bu sebeple birçok ayet ve hadiste ‘ölüm melekleri’ şeklinde çoğul olarak zikredilmişlerdir.
Ölüm melekleri, kulların amellerine uygun bir sıfatta onların ruhlarını almaya gelirler. Kul, güzel amel sahibi salih bir kişi ise, melekler kendisine yüzleri güneş gibi parlayan beyaz yüzlü olarak gelir ve ho��nutlukla ruhunu alırlar.
Kul, kötü amel sahibi kâfir bir kişiyse melekler kendisine yüzleri simsiyah kara yüzlü olarak gelirler ve işkence ederek ruhunu alırlar.
Kendilerine yazık eden kimselere melekler, canlarını alırken: “Ne işde idiniz!” dediler. Bunlar: “Biz yeryüzünde çaresizdik” diye cevap verdiler. Melekler de: “Allah’ın yeri geniş değil miydi? Hicret etseydiniz ya!” dediler. İşte onların barınağı cehennemdir; orası ne kötü bir gidiş yeridir. / Nisa 97
Melekler yüzlerine ve arkalarına vurarak ve “Tadın yakıcı cehennem azabını” (diyerek) o kafirlerin canlarını alırken onları bir görseydin! / Enfal 50
Enam Suresi
61. O, kullarının üstünde yegane kudret ve tasarruf sahibidir. Size koruyucular gönderir. Nihayet birinize ölüm geldi mi elçilerimiz (görevli melekler) onun canını alırlar. Onlar vazifede kusur etmezler.
93. Allah’a karşı yalan uydurandan yahut kendisine hiçbir şey vahyedilmemişken “Bana da vahyolundu” diyenden ve “Ben de Allah’ın indirdiği ayetlerin benzerini indireceğim” diyenden daha zalim kim vardır! O zalimler, ölümün (boğucu) dalgaları içinde, melekler de pençelerini uzatmış, onlara: “Haydi canlarınızı kurtarın! Allah’a karşı gerçek olmayanı söylemenizden ve O’nun ayetlerine karşı kibirlilik taslamış olmanızdan ötürü, bugün alçaklık azabı ile cezalandırılacaksınız!” derken onların halini bir görsen!
De ki: Size vekil kılınan (bu konuda görevlendirilen) ölüm meleği canınızı alacak, sonra Rabbinize döndürüleceksiniz. / Secde 11
____________________________________________________
Nahl Suresi
28. Kendilerine haksızlık ederlerken meleklerin canlarını aldıkları kimseler: Biz hiçbir kötülük yapmıyorduk, diyerek teslim olurlar. (Melekler onlara şöyle der:) “Hayır, Allah, sizin yaptıklarınızı elbette çok iyi bilendir.”
32. (Onlar,) meleklerin, “Size selam olsun. Yapmış olduğunuz (iyi) işlere karşılık cennete girin” diyerek tertemiz olarak canlarını aldıkları kimselerdir.
____________________________________________________
Muakkibat Melekleri
Muakkibat : Takip eden demektir.
Kulları, önlerinden ve arkalarından olmak üzere Allah’ın izni ile daima koruyan meleklerdir.
“ Onun (insanın) önünde ve arkasında Allah’ın emriyle onu koruyan muakkibât (takip edici melekler) vardır…” / Rad 11
____________________________________________________
Kiramen Katibin Melekleri
Kiramen katibin : Değerli yazıcılar demektir.
Her insanın iki omzunda iyilik ve kötülüklerini yazan, istisnalar hariç kuldan hiç ayrılmayan yazıcı melekler vardır.
“ Muhakkak ki üzerinizde muhafızlar vardır. Onlar şerefli yazıcılardır, yaptığınız şeyleri bilirler.” / infitar 10-11-12
“ İki mütelekkiyan (yazıcı melek, insanın) sağında ve solunda oturarak yaptıklarını yazarlar. (İnsanın) her sözünü yanındaki gözetleyici ve yazmaya hazır bir melek yazar.” / Kaf 17-18
Bunlar mü’min kulların üzerine inerler, vefatları anında ve kıyamet gününde onları korkudan yana emin olma ve cennet ile müjdelerler.
“ Şüphesiz ki: ‘Rabbimiz Allah’tır.’ deyip dosdoğru olanların üzerine melekler iner. Onlara: ‘Korkmayın ve üzülmeyin. Size vaat olunan cennetle müjdelenin. Biz dünya hayatında da, ahirette de sizin dostlarınızız. Gafur ve Rahim olan Allah’ın ikramı olarak orada sizin için canlarınızın çektiği ve istediğiniz her şey vardır derler.” / Fussilet 30-31-32
____________________________________________________
Arş’ı Taşıyan Melekler
Arş’ı taşıyan ve etrafında bulunan melekler vardır.
“ Arş’ı yüklenen ve O’nun çevresinde bulunanlar Rablerini hamd ile tesbih eder, O’na iman eder ve iman edenler için de istiğfar ederler.” / Mümin 7
“ Melekler onun (göğün) etrafındadır. O gün Rabbinin Arşı’nı üstlerinde sekiz (melek) yüklenir.” / Hakka 17
____________________________________________________
Allah’a İbadet Eden Melekler
“ Semada bulunan meleklerden, durmaksızın Allah’ı zikreden, O’nu tesbih eden, O’na rükû ve secde edenler vardır. Onlar bunu yaparken kibirlenmez, usanmaz ve yorulmazlar.” / Araf 206
____________________________________________________
Enbiya Suresi
19. Göklerde ve yerde kimler varsa O’na aittir. O’nun huzurunda bulunanlar, O’na ibadet hususunda kibirlenmezler ve yorulmazlar.
20. Onlar, bıkıp usanmaksızın gece gündüz (Allah’ı) tesbih ederler.
____________________________________________________
Cennetle Görevli Melekler
Bu meleklerin sayısını ancak Allah bilir. Başları Rıdvan isimli melektir. Onlar cennet ehlini orada ebedi kalmakla müjdelerler.
“ Rablerine karşı gelmekten sakınanlar bölük bölük cennete sevk edilirler. Kapıları açılmış olduğu halde oraya vardıklarında bekçileri onlara: ‘Selamun aleykum! Tertemiz oldunuz. Artık ebedi kalmak üzere girin buraya! derler.”
/ Zümer 73
“… Ve melekler de her kapıdan onların yanına girerler: ‘Sabretmenize karşılık selam size! Dünya yurdunun sonu ne güzeldir derler.” / Ra’d 23-24
____________________________________________________
Cehennem Görevlisi Melekler
Onlara Zebani de denilir. Sayıları 19 olup, başları Malik isimli melektir.
“ Sekar’ın ne olduğunu sen nereden bileceksin? O ne bırakır, ne de vazgeçer, İnsanın derisini kavurur. Üzerinde on dokuz (melek) vardır. Biz cehennemin işlerine bakmakla, ancak melekleri görevlendirdik. Onların sayısını da, ancak inkârcılar için bir fitne yaptık…” / Müddessir 27-28-29-30-31
“ Ey Malik! Rabbin bizim işimizi bitirsin diye seslenirler. Malik der ki: Siz (öylece) kalacaksınız.” / Zuhruf 77
____________________________________________________
Bulutlarla Vazifeli Melek
İsmi Rad’dır. Bulutları yanındaki ateşten mihraklarla Allah’ın dilediği yere sürer.
Gök gürültüsü Allah’ı hamd ile tesbih eder. Melekler de O’nun heybetinden dolayı tesbih ederler. Onlar, Allah hakkında mücâdele edip dururken O, yıldırımlar gönderip onlarla dilediğini çarpar. Ve O, azabı pek şiddetli olandır. / Rad 13
____________________________________________________
Koruyucu Melekler !
( Şefaat = Destek/lemek )
Göklerde nice MELEK var ki onların ŞEFAAT‘leri
dilediği ve hoşnut olduğu kimse için
Allah’ın İZİN vermesi dışında, bir işe yaramaz. / Necm 26
Onun ÖNÜNDE ve ARKASINDA Allah’ın emriyle onu KORUYUP / KOLLAYAN takipçiler ( MELEK’ler ) vardır. … Onların Allah’tan başka yardımcıları da yoktur. / Rad 11
Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için üzerinize rahmetini gönderen O’dur. MELEK‘leri de sizi DESTEKLER ( Bağışlanmanızı Diler )
Allah, müminlere karşı çok merhametlidir. / Ahzab 43
0 notes
Photo
2023’e doğru! 1915’den 2015’e Mustafa Kemal’in askerlerinin vatan savunması: Yüz yıllık yalnızlık 30 Ekim 1933 – 10 Kasım 1938 30 Ekim 1933 Hakimiye Milliye Gazetesi Mustafa MERSİNOĞLU 27 Kasım 1933 tarihinde Belgrad’da Türkiye – Yugoslavya Dostluk, Saldırmazlık, Yargısal Çözüm, Hakemlik ve Uzlaştırma Andlaşması imzalandı. 5 Aralık 1933 Eskişehir Şeker Fabrikası açıldı. 1934 6 Ocak 1934 Anton Hanak tarafından başlanan anıt Hanak’ın ölümü üzerine anıtı tamamlama işi verilen Joseph Thorak tarafından 1935 yılında tamamlanmıştır. Anıtın kaidesi 37 metre uzunluğu, orta blok 8 metre, yan kanatlar 2 metre, bronz figürlerin boyu 6 metredir. Anıtın kaidesinde Atatürk’ün Türk, Öğün, Çalış, Güven özdeyişi yazar. 12 Ocak 1934 Venizelos’un Atatürk’ü Nobel’e aday gösterdiği mektubu Sayın Başkan, Yaklaşık yedi asır boyunca Yakın Doğu’nun tamámı ve Orta Avrupa’nın büyük kısmı kanlı savaşlara sahne oldu. Bunun temel sebebi Osmanlı İmparatorluğu ve onun sultanlarının mutlákiyetçi yönetim sistemiydi. Hıristiyan halklara boyun eğdirilmesini kaçınılmaz olarak takip eden Haç’ın Hilâl’e karşı díní savaşları ve ardından da özgürlüklerine düşkün bütün halkların başarılı diriliş hareketleri, Osmanlı İmparatorluğu sultanların etkisinde kaldığı sürece dáimá devam eden bir tehlike ortamıydı. Mustafa Kemal Paşa’nın milli hareketinin rakiplerine galip gelmesiyle 1922’de kurulan Türkiye Cumhuriyeti bu belirsizlik ve hoşgörüsüzlük devletine kesin bir son verdi. Hakikaten, bir milletin hayatında bu kadar kısa zamanda bu kadar köklü bir değişiklik nadiren gerçekleştirilebilmiştir. Hukuk ve dinin birbirine karıştığı dini bir rejim altında yaşayan, çöküş halindeki bir imparatorluk tamamen hayat ve canlılık dolu modern bir ulus devlete dönüştürüldü. Büyük reformcu Mustafa Kemal Paşa’nın sağladığı hızla, sultanların mutlakiyetçi rejimi sona erdirildi ve devlet tamamen laik oldu. Haklı olarak medeni milletlerin en ön saflarında yer almaya büyük istek duyan bütün millet gelişmeleri benimsedi. Fakat, barışın sağlamlaştırılması etnik Türk kimliğinin baskın olduğu devletin şu günlerdeki haline dönüşmesine yol açan inkılaplarla birlikte yürütüldü. Hakikaten, Türkiye diğer milletlerin meskun olduğu illerini hukuka uygun bir şekilde kaybetmiş olmayı kabullenmede tereddüt etmedi ve anlaşmalarla belirlenen siyasi ve etnik sınırlardan razı olup Yakın Doğu için gerçek bir barış dayanağı haline geldi. Türkiye’yle sürekli devam eden anlaşmazlıkların neticesinde asırlarca kanlı savaşlara sürüklenmiş olan biz Yunanlar, Osmanlı İmparatorluğu’nun halefi olan bu ülkede gerçekleşen derin değişikliğin etkilerini ilk hissedenler olduk. Küçük Asya Felaketi’nden hemen sonra, savaştan bir ulus devlet olarak çıkmış olan yeniden doğan Türkiye’yi anlama fırsatını farkederek ona, elimizi uzattık ve o da samimiyetle karşılık verdi. Samimi barış arzusuyla dolu olduklarında en derin farklılıklara sahip halkların bile tekrar yakınlaşabileceklerini gösteren bu yeniden birbirimize yakınlaşma faaliyeti hem iki ülke için hem de Yakın Doğu’daki barışı sürdürmek için faydalı oldu. Barışı tesis etmek için yapılan bu paha biçilmez katkıyı gerçekleştiren kişi elbette Türkiye Cumhuriyeti’nin cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Paşa’dır. Bu yüzden, 1930 Yunanistan Hükümeti’nin lideri olarak, Yunan-Türk anlaşmasının imzalanmasının Yakın Doğu’nun barışa doğru yürüyüşünde yeni bir dönemi başlattığı şu zamanda, Mustafa Kemal Paşa’nın Nobel Barış Ödülü’ne sahip olmanın ayırt edici itibarıyla ödüllendirilmesini teklif etmekten onur duyarım. Saygılarımla, E. K. Venizelos 9 Şubat 1934 Balkan Antantı, tarihinde Atina’da Türkiye, Yunanistan, Yugoslavya ve Romanya arasında imzalanan anlaşmadır. 1933’ten sonra Almanya’da Nazi partisinin iktidara gelmesi, İtalya’nın Akdeniz’de ve Balkanlar’da genişleme çabası ve Avrupa devletlerinin silahlanma yarışına girmesi dünya barışını tehdit etmeye başladı. Bu gelişmeler sonucunda Balkan devletleri arasında bir yakınlaşma meydana geldi. 5 Mart 1934 Dr Reşit Galip, günü hayatını kaybetti. 13 Nisan 1934 İlk kadın mühendisler Yüksek Mühendis Mektebinden mezun oludular. 17 Nisan 1934 Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı’yla devletçilik uygulamaları hız kazandı. 14 Haziran 1934, 2510 Sayılı İskan Yasası’nın çıkması üzerine büyük toprak sahipleri karşı cephe oluşturmaya yöneldiler. Meclis’teki temsilcileri, TBMM’de yapılan tartışmalar sırasında, “tapusuz boş toprakların dağıtılmasını” öngören yasa maddelerine direndiler. Büyük toprak sahiplerinin avukatlığını üstlenen ve kendileri de büyük topraklara sahip olan milletvekilleri, toprak dağıtımını “yağmacılık” olarak gösteriyor, “tapu kaydı olmayan sahipsiz boş yerler”in kendileri tarafından gaspedilmiş olması gerçeğinin üzerini örterek, topraksız köylünün toprak edinmesine karşı çıkıyorlardı. “Tapuda veya vergide kayıtlı arazi ve yapılar”ın bu yasaya tabi tutulamayacağı; ve “tapusu olan ya da vergisi ödenmiş olan arazinin dağıtılamayacağı” garanti edilmesine rağmen, Eskişehir’in en zengin toprak ağalarından biri olan Emin (Sazak), “Mülk sahibi olmanın kötü karşılanmasının sakıncaları”ndan söz ederek, “ağa topraklarının güvencede olmamasının buhranlı dönemde tehlikeli sonuçlar doğurabileceğini” belirtiyor; “… 500 yıllık ecdadından kalma arazi”lere dokunulamayacağından dem vuruyordu. Hükümet adına İçişleri Bakanı Şükrü Kaya, ağa ve beylerin itirazlarına karşı, devletin bu kanunla, “terk edilmiş boş araziyi dağıtacağını, dağıtıldıktan sonra birisinin çıkıp tapu göstererek toprak sahibini dışarı atmasının uygun olmadığını, eğer böyle bir hak iddiası ortaya çıkarsa köylünün elinden toprak alınmayıp, hak sahibine devletin bedelini ödeyeceğini” söylüyordu. Fikret Babuş Türkiye’de iskan ve toprak sorunu Teori Mart 2008) 19 Haziran 1934 Özsoy operasıilk kez gecesi, Münir Hayri Egeli’nin rejisi ve Ahmet Adnan Saygun’un orkestra şefliği altında “İstanbul Konservatuarı” yaylı sazlar heyeti ile “Riyaseti Cumhur Bando Heyeti” tarafından ile İran Şahı ve Atatürk’ün önünde Ankara Halkevi’nde sahnelenmiştir. 21 Haziran 1934 2525 Sayılı Soyadı Yasası 21 Haziran ile 4 Temmuz 1934 tarihleri arasında Nihal Atsız’ın Orhun, Cevat Rıfat Atilhan’ın ise Milli İnkılap dergisinde Yahudilere karşı ırkçı yazılar yazmaları sonucunda halk etki altında kalarak Yahudi azınlığa karşı şiddet olaylarına girişti. Başbakan İnönü TBMM: Arkadaşlar, size bugünün fena bir hadisesini ara yerde arz etmek mecburiyetindeyim. Trakya’da bazı Yahudi vatandaşların şikayetlerine göre mahalli tertipler yüzünden hicrete mecbur olduklarını ve bazılarının da İstanbul’a hicret ettiklerini haber almıştım. Türkiye’de her fert Cumhuriyet Kanunlarının emniyet ve muhafazası altındadır. Antisemitizim Türkiye metaı ve zihniyeti değildir. Vakit vakit hariçten bizim memlekete girer ve derhal önüne geçilir. Bu fevaranın da böyle bir salgın olması muhtemeldir. Böyle ceryanlara katiyen müsaade etmeyeceğiz.’ İçişleri Bakanı ve Jandarma Genel Komutanı ve bir çok yetkili Trakya’ya gönderildi. Bölgede sıkıyönetim ilan edilerek sokağa çıkma yasağı kondu. Kırklareli valisine ve belediye başkanına işten el çektirildi, bazı kişiler tutuklandı. Olayların kışkırtıcısı olduğu gerekçesiyle Milli İnkilap dergisi kapatıldı, dergiyi çıkaran Cevat Rıfat Atilhan hakkında soruşturma açıldı. Kısa sürede bastırılan Trakya Yahudileri olayında birçok sanık yargılandı, bazıları hüküm giydi. Edirne’de olayları yatıştırmakla görevli bir jandarma onbaşısı Yahudi karşıtı kişilerce şehit edildi. 13 Ağustos 1934 Bakırköy Bez Fabrikası. 19 Ekim 1934 Turhal Şeker Fabrikası. 20 Kasım 1934 Konya-Ereğli Bez Fabrikası. 24 Kasım 1934 TBMM Mustafa Kemal’e ATATÜRK soyadını verdi. 26 Kasım 1934 Efendi, Bey, Paşa gibi Takma Ad ve Lakap ve Unvanların Kaldırıldığına İlişkin 2590 Sayılı Yasa 28 Kasım 1934 Hakimiyeti Milliye gazetesi adını Ulus’a değiştirdi. 1953′de Demokrat Partinin Cumhuriyet Halk Partisi’nin mal varlıklarına el koyarak gazeteyi kapatmasına kadar geçen sürede, aynı isimle yayın hayatına devam etmiştir.Gazetenin ilk başyazarları Hamdullah Suphi, Hüseyin Ragıp, Ağaoğlu Ahmet, Recep Peker, Mahmut Soydan, Falih Rıfkı Atay’dır. Yazı işlerinde çeşitli zamanlarda görev yapmış milli mücadele hareketinin seçkin isimleri yer almıştır. Bunlar; Mahmut Esat Bozkurt, Aka Gündüz, Falih Rıfkı Atay, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Mahmut Soydan, Ahmet Ağaoğlu, Yahya Kemal Beyatlı, Ruşen Eşref Ünaydın, İzzet Ulvi Aykurt ve Ziya Gevher Etili’dir. 3 Aralık 1934) Kimi Giysilerin Giyilemeyeceğine İlişkin 2596 Sayılı Yasa İbadet durumları hariç bazı kisvelerin giyilemeyeceğine dair kanun karara bağlandı. 4 Aralık 1934 5 Aralık 1934 Türk Kadınına Milletvekilli seçme ve seçilme hakkı 2598 Sayılı Yasa bu konuda Anayasa değişimi 2599 Sayılı Yasa, Bu kanun sonrası yapılan seçimlerde 18 kadın milletvekili TBMM’ye girdi. 1 Ocak 1935 İstanbul Rıhtım Şirketi devletleştirildi. 1 Şubat 1935 Ayasofya Bakanlar Kurulu Kararıyla Müzeler İdaresine devredildi ve halka ziyarete açıldı. 23 Şubat 1935 Yücel, 1935-1956 yıllarında Muhtar Fehmi Enata ve Kemalettin Birsen yönetiminde çıkarılmış aylık edebiyat dergisidir. Dergi, gençliğe Kemalist düşünce doğrultusunda yol göstermeyi hedeflemiş, ilk sayıda derginin “bilgi ve kültür cönkü” olduğu belirtilmişti 1 Mart 1935 Atatürk’ün dördüncü defa Cumhurbaşkanı seçilmesi. 1 Mart 1935-1 Kasım 1937 VII. İnönü Hükümeti 11 Mart 1935, Yusuf Akçura, İstanbul’da öldü. Kazanlı Yusuf Akçura (Tatarca: Yosıf Aqçura; 2 Aralık 1876 Ulyanovsk, Simbir) Türkçülük akımının önde gelen temsilcilerinden olan Tatar yazar ve siyaset adamı. Türk Tarih Kurumu’nun kurucu üyelerindendir. TBMM’de 2, 3 ve 4. dönem İstanbul milletvekili, 5. dönemde 1935’te Kars milletvekili olarak mecliste yer almıştır. 1904 yılında yayımladığı Üç Tarzı Siyaset adlı makalesi Türkçülük akımının manifestosu kabul edilir. 18 Nisan 1935 Uluslararası Kadınlar Birliği 12. Kongresi Yıldız Sarayında yapılan törenle başladı. 3 Mayıs 1935 Türkkuşu’nun açılışında Etimesgut Havaalanında Atatürk: ‘Türk çocuğu! Her işte olduğu gibi, havacılıkta da en yüksek düzeyde, gökte, seni bekleyen yerini en kısa zamanda dolduracaksın.’ 27 Mayıs 1935 Hafta sonu tatilini, ulusal ve dini bayram günlerini düzenleyen yasa çıktı. Hafta sonu tatili Cumartesi 13:00 den başlayıp Pazartesi sabahına kadar 35 saat. 5 Haziran 1935 Vakıflar hakkındaki tatbikat kanunu. 2762 sayılı. 10 Haziran 1935 Siyasal Bilgiler Okulu hakkındaki yasa. 14 Haziran 1935 Maden Tetkik Arama Enstitüsü.2804 sayılı özel kanunla kurulmuş, tüzel kişiliği olan, özel hukuk hükümlerine tabi, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’na bağlı kamu iktisadi teşebbüsü olarak kuruldu. 1983 yılında Turgut Özal tarafından Genel Müdürlüğe çevrilerek Atatürk’ün kurarken düşündüğü politika dışında bilimselçalışmasını durdurdu. Elektrik İşleri Etüd İdaresi Yasası çıkarıldı. Etibank Yasası Kabul edildi.Etibank Atatürk’ün direktifi ile Türkiye’nin yeraltı kaynaklarını işletmek ve değerlendirmek üzere, sanayinin ihtiyacı olan madenleri, endüstriyel hammaddeleri, enerjiyi üretmek ve bu işlerin yapılması için gerekli sermayenin toplanacağı her türlü bankacılık işlemini yapması için kuruldu. Ankara Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi, Diyanet İşleri Reisliği Teşkilat ve Vazifelerine dair yasa. 21 Ağustos 1935 Atatürk’e Suikast Planı Suriye’den Atatürk’e suikast yapmak üzere gizlice giriş yapan 5 kişi yakalandı. Olaya Urfa milletvekili Ali Saip Ursavaş’ın da dahil olduğu anlaşıldı. Suikasti Çerkez Ethem ve yandaşlarının planladığı ortaya çıktı. 16 Eylül 1935 Kayseri Bez Fabrikası 2 Ekim 1935’te Cenevre’de Türkiye, İran ve Irak arasında üçlü bir antlaşma parafe edildi. Buna daha sonraları Afganistan da katıldı. Daha sonra Irak-İran sınır antlaşmazlığının çözümlenmesi (Şattülarap uyuşmazlığı). 10 Ekim 1935 Mason Faaliyeti durdu Hükümetten gelen telkinler üzerine Türkiye’de faaliyet gösteren Mason Locaları faliyetlerine ara verdiler. 20 Ekim 1935 İkinci Genel Nüfüs Sayımı. 16.158.018 Kişi. Bursa Cumhuriyet Bayramı kutlamaları İhsan Celal Antel fotosu. 1 Kasım 1935 Ankara Devlet Konservatuarı öğrenime başladı. 7 Kasım 1935’ Sovyet Türk dostluk anlaşması 10 yıllığına uzatılmıştır. 29 Kasım 1935Paşabahçe, Atatürk’ ün Türkiye’de cam sanayiini kurma ve geliştirme talimatları doğrultusunda kuruldu. 25 Aralık 1935 2884 Sayılı Tunceli Vilayetinin İdaresi Hakkındaki Kanun. Naşit Hakkı Uluğ’un Tunceli Medeniyete Açılıyor isimli çalışması, bölgedeki ortacağ kalıntılarına karşı girişilen savaşın canlı ve ilk ağızdan anlatımını içerir. Derebeyi ve Dersim, ancak sosyolojik araştırmalarda ve romanlarda rastlanabilecek somutluk, canlılık ve ayrıntıda ağalık-aşiret reisliği-şeyhlik-seyitlik tasvirleri ile dolu bir çalışma. Ayrıca, Cumhuriyet’in hem köylü ve feodal kalıntılar sorununa, hem de Kürt sorununa 1930’lardaki bakışını net bir şekilde, bütün olumlulukları ve olumsuzluklarıyla birlikte yansıtan bir kitap. 9 Ocak 1936 günü Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nin açılışında Türk Tarih Kurumu asbaşkanı sıfatıyla Atatürk’in manevi Kızı Afet İnan ilk dersi verdi. 20 Ocak 1936 Ankara’da toplanan Endüstri Kongresinde İkinci Beş Yıllık Sanayi Planı ilkeleri benimsendi. 25 Ocak 1936 Tüm kabotaj hakları Denizyollar’ına verildi. 21 Şubat 1936 İzmir Havagazı Şirketi devletleştirildi. 9 Nisan 1936 İstanbul Telefon Şirketi devletleştirildi. 1 Haziran 1936 Bankalar Yasası çıkarıldı. 8 Haziran 1936 İş Yasası Kabul edildi. 20 Temmuz 1936 Montrö Sözleşmesi Sözleşme Boğazların hukuki statüsünün düzenlenmesine yönelik imzalandı. Böylelikle boğazlardan taraf ülke gemilerinin geçişi kurallara bağlandı. 21 Temmuz 1936 4 Eylül 1936 İngiltere Kralı Edward VII’in İstanbul’u ziyareti. 1 Kasım 1936’da TBMM açış konuşmasında Atatürk: “Toprak kanununun bir neticeye varmasını Kamutayın yüksek himmetinden beklerim. Her Türk çiftçi ailesinin, geçineceği ve çalışacağı toprağa malik olması, behemahal lazımdır. Vatanın sağlam temeli ve imarı bu esastadır. Bundan fazla olarak, büyük araziyi modern vasıtalarla işletip vatana fazla istihsal temin edilmesini teşvik etmek isteriz.” 3 Kasım 1936 Ankara’da Çubuk Barajı Açıldı. 6 Kasım 1936 İzmit’te Birinci Kağıt ve Karton Fabrikası açıldı. 27 Aralık 1936Mehmet Âkif Ersoy öldü.(doğum adı: Mehmet Ragif, 20 Aralık 1873 -), 5 Şubat 1937 Yapılan Anayasa değişikliği ile CHP’nin 6 Oku, Türkiye Cumhuriyeti devletinin Anayasına girdi. 8 Şubat 1937 Orman Yasası Kabul edildi. 20/21 Mart 1937 Tunceli’de Pah ve Kahmut bucağını birbirine bağlayan Harşik (Darboğaz) deresi üstündeki tahta köprünün Demenan ve Haydaranlılar tarafından yakılması ve telefon hattının tahribi. Jandarma birliklerine pusu kurulur. Pax bucağı karakoluna ve daha bir kaç karakolabaskın düzenlenir. Tunceli bölgesinde merkezi otoriteye isyan hareketi başladı. Sonunda isyan bastırılırken 58 isyancı yargılandı. Bunların 11’i idama mahkum oldu. 30 Mayıs 1937 Sabiha Gökçen askerî uçuş brövesi verildi. 3 Nisan 1937 Karabük Demir Çelik Fabrikasının temeli atıldı. 4 Nisan 1937 Ereğli Bez Fabrikası hizmete açıldı. 11 Haziran 1937 Atatürk Trabzon’da ‘Bütün çiftliklerini ve mallarını milletine bağışladığını hükümete bildirdi. 23 Haziran 1937 Sabiha Gökçen’in havadan beyanname atma haberi. 20 Haziran 1938 ‘Dağ Başını Duman Almış’ marşının ‘Gençlik ve Spor Bayramı Marşı’ olarak Kabul edilmesi. Dağ başını duman almış Gümüş dere durmaz akar Güneş ufuktan şimdi doğar Yürüyelim arkadaşlar Sesimizi yer, gök, su dinlesin Sert adımlarla her yer inlesin Bu gök, deniz nerede var Nerede bu dağlar taşlar Bu ağaçlar güzel kuşlar Yürüyelim arkadaşlar Sesimizi yer, gök, su dinlesin Sert adımlarla her yer inlesin Dağlar taşlar güzel kuşlar Ya bu insanlar insanlar Güneş ufuktan bir gün doğar Yürüyelim arkadaşlar Sesimizi yer, gök, su dinlesin Sert adımlarla her yer inlesin Ali Ulvi ELÖVE 8 Temmuz 1937’de Sadabat Paktı; Türkiye, İran, Irak ve Afganistan arasında, Tahran’da Sadabat Sarayı’nda imzalanan dörtlü saldırmazlık paktı.Paktın Sebepleri Sınır sorunlarının kalıcı şekilde çözülmesi: Pakta üye devletlerin tümünün İran’la sınır sorunu bulunmaktaydı. Ayrıca bu sınır sorunları nedeniyle özellikle Türkiye-Irak-İran üçgeninde Kürt aşiretleri sınır tanımayan isyanlar yapmaktaydı. Bu, paktın imzalanmasının en önemli nedenidir. Ülkelerin bağımsızlıklarını vurgulama istekleri: Sömürge ve yarı sömürge dönemlerinden kısa süre önce kurtulabilen bu devletlerin bağımsızlıklarının vurgulanması son derece önemliydi. İlk defa bu amaçla, 20 Eylül 1937 İkinici Türk Tarih Kurultayının Atatürk’ün huzurlarında Dolmabahçe Sarayı’nda toplanması. 10 Ekim 1937 Sümerbank Nazilli Basma Fabrikasının açılışı. 25 Ekim 1937 Elaziz Savcısının İddanamesi üzerine bir gazete sayfası. 1 Kasım 1937 –TBMM açılışında Atatürk konuya: “Bir defa memlekette topraksız çiftçi bırakılmamalıdır. Bundan daha önemli olan ise, bir çitçi ailesini geçindirebilen toprağın, hiçbir sebep ve suretle, bölünemez bir mahiyet alması. Büyük çiftçi ve çiftlik sahiplerinin işletebilecekleri arazi genişliği, arazinin bulunduğu memleket bölgelerinin nüfus kesafetine ve toprak verim derecesine göre sınırlanmak lazımdır.” 1 Kasım 1937-11 Kasım 1938 I. Bayar Hükümeti 20 Kasım 1937 Sıvas-Divriği Demiryolu açıldı. 1 Şubat 1938 Gemlik İplik Fabrikası açıldı. 2 Şubat 1938 Sümerbank Bursa Merinos Fabrikası açıldı. 29 Mart 1938 Harpokulu Davası. Askeri isyana teşvik ve komünizm propagandası yapmaktan Nazım Hikmet 15 yıl ağır hapse mahkum oldu. “Türk Ordusunu “isyana teşvik” ettiğim iddiasıyla “onbeşyıl ağır hapis”cezası giydim.Şimdi de Türk Donanmasını “isyana”teşvik etmekle töhmetlendiriliyorum. Türk inkılabına ve senin adına and içerim ki suçsuzum Askeri isyana teşvik etmedim. Kör değilim ve senin yaptığın her ileri dev hamleyi anlayabilen bir kafam,yurdumu seven bir yüreğim var. Askeri isyana teşvik etmedim. Yurdumun ve senin karşında alnım açıktır. Yüksek askeri makamlar,devlet ve adalet,küçük, bürokrat gizli rejim düşmanlarınca aldatılıyorlar. Askeri isyana teşvik etmedim. Deli,serseri,mürteci,satılmış,inkılap ve yurt haini değilim ki bunu bir an olsun düşünebileyim. Askeri isyana teşvik etmedim. Senin eserine ve sana,aziz olan Türk dilinin inanmış bir şairiyim.Sırtıma yüklenen ve yükletilebilecek hapis yıllarını taşıyabilecek kadar sabırlı olabilirim. Büyük işlerinin arasında seni bir Türk şairinin felaketi ile alakalandırmak istemezdim. Bağışla beni.Seni bir an kendimle meşgul ettimse,alnıma vurulmak istenen bu “inkılap askerini isyana teşvik” damgasını ancak senin ellerinle silinebileceğine inandığımdandır. Başvurabileceğim en inkılapçı baş sensin. Kemalizm’den ve senden adalet istiyorum. Türk inkılabına ve senin başına and içerim ki suçsuzum.”Nazım Hikmet’in Atatürk’e mektubu. 11 Nisan 1938 Üsküdar ve Kadıköy Su Şirketi devletleştirildi. 23 Mayıs 1938 İstanbul Elektrik Şirketi devletleştrildi. 24 Haziran 1938 Toprak Mahsulleri Ofisi Yasası 28 Haziran 1938 tarihinde, Yüzellilikler’in yurda girmelerini engelleyen kanun kaldırıldı. 29 Haziran 1938 150’liklerin affı 150’likler diye bilinen ve vatana ihanetle suçlanmış çeşitli kişilerin affı Cumhuriyetin 15. Yılı dolayısıyla af kanunu kapsamına alındı. 26 Ağustos 1938 Tunceli Manevrası 2 Eylül 1938 Hatay’ın Bağımsızlığı. Suriye ve Fransa ile sorun olan Hatay ilinin bağımsızlığı ilan edildi. Cumhurbaşkanlığına Tayfur Sökmen seçildi. 29 Haziran 1938’de de Hatay Türkiye’ye katılma kararı aldı. 29 Ekim 1938 Cumhuriyetin 15. Yıl Dönümünün kutlanması. Kuleli Askeri Lisesi öğrencilerinin Dolmabahçe Sarayı önünden geçerken İstiklal Marşı ile Atatürk’ü selamlamaları. 10 Kasım 1938 Atatürk’ün Ölümü Cumhuriyetin kurucusu ve “Büyük Önder” Mustafa Kemal Atatürk 09:05’te Dolmabahçe Sarayı’nda vefat etti. saat 10 Kasım 2015 Mustafa Mersinoğlu, Adaağzı, Marmaris. http://www.halkinhabercisi.com/2023e-dogru-1915den-2015e-mustafa-kemalin-askerlerinin-vatan-savunmasi-yuz-yillik-yalnizlik-30-ekim-1933-10-kaim-1938
0 notes