Don't wanna be here? Send us removal request.
Text
İlan
Verdiği ilandan sonra, açık duran matbaa kapısının önüne genç bir adam geldi. Uzun boylu, yeşil gözlü ve 21 yaşlarındaydı. İş ilanı için gelmişti. Recep Usta, matbaa sahibi, yaşlı, kendi halinde yaşayan bir adamdı. Yaşından dolayı her işe yetişemiyordu. Ahmet'i görünce işe almaya karar verdi.
Ahmet, ailesinin en büyük oğlu, bir yandan okuyor bir yandan da geçim sıkıntısı çeken annesi ve kardeşlerine bakmak için çalışıyordu. Babasını kısa süre önce kaybeden Ahmet, ailenin tüm sorumluluğunu yüklenmişti. Hiç vakit kaybetmeden işe girişen genç adam, Recep Ustanın yükünü hafifletmişti. Sabah erken gelip, tüm işleri kısa zamanda bitirip okula gidiyor ve okul sonrası tekrar matbaaya gelip ustanın verdiği işleri tamamlıyordu. Matbaa dışında ustanın özel işlerinide yerine getirip, kısa sürede ustanın gözüne girmeyi başarmıştı. Bir sabah temizliğe girişen Ahmet, kilitli bir dolap gördü ve merak edip açmaya çalıştı ama anahtarı bulamıyordu. Ahmet'in merakı artmaya başladı.
Bir gün Recep Usta matbaada yalnızken, dolabı açtı ve defteri çıkardı. İçine bir şey yazıyordu ki o sırada Ahmet okuldan geldi. Usta, genç adamın geldiğinden habersizdi. Ahmet hiç sesini çıkarmadan ustasını izliyordu. Defteri yerine bıraktı ve dolabı tekrar kilitleyip, anahtarı duvarda asılı olan antika saatin arkasına sakladı. Tam o sırada göz göze geldiler ama Ahmet yeni gelmiş gibi bir şey belli etmeden işe girişmişti. Usta, saatin ayarlarını tamir ettiğini söyleyip, konuyu kapatmaya çalıştı. Bir süre sonra, vergi dairesine gideceğini söyleyen Recep Usta, ceketini alıp çıktı. Genç adam bu fırsatı değerlendirmek istedi ve saatin arkasından anahtarı alıp dolabı açtı. Defter ve bir kutu vardı. Defteri okumaya başladı. Bir isim listesi vardı ve her birinin üzeri çizilmişti. Birkaç sayfa çevirdikten sonra, kendi ismini gören Ahmet, şaşkınlık içerisindeydi. Peki bu ne anlama geliyor diye düşünmeye başladı. Sonra dolabın içinde duran kutuyu açtı ve gözlerine inanamadı. İçinde, kemik, diş, saç, parmak ve tırnak gibi şeyler vardı. Ve bir not kutunun iç kapağında:" Hepinizi yakacağım!"
Genç adam donup kaldı ve bunların ne anlama geldiğini bir türlü anlayamıyordu. Bir ses duydu ve hemen elindekileri dolaba bırakıp kilitledi. Anahtarı tekrar yerine yerleştirip, kapıya doğru hızlı adımlarla yürüdü. Gelen Recep Ustaydı. Ahme'tin yüzü bembeyazdı ve alnından ter damlaları yüzüne doğru süzülmeye başladı. Usta, vergi dosyasını unuttuğu için geri döndüğünü söyledi. Ahmet'e:" iyimisin oğlum?" diye sordu. Ahmet, evden aradıklarını ve acil gitmesi gerektiğini söyleyip, kendini dışarıya attı. Hemen uzaklaşmak istedi. Eve vardı ve kendini odaya kapattı. Gördüklerini çözmeye çalışıyordu. Recep Usta nasıl bir insandı ve listedekilere ne yapmıştı, diye sormaya başladı ama aklı almıyordu bir türlü. Genç adam işin içinden çıkamayınca polise gitmeye karar verdi. Gitti ve her şeyi anlattı. Polisler uzun zamandır kaybolan gençlerin akibetini araştırıyor fakat bulamıyordu. Kimse, kendi halinde yaşayan Recep Ustadan şüphelenmiyordu çünkü ilan veren insan, cinayet işleyebilirmiydi?
Usta, ilan verip gençleri işe alıyor ve bir süre sonra öldürüp cesetlerini yakıyordu. Her cesetten bir parça saklayıp, yaktığı insanların isimlerini yazıyordu. Kum haline gelen cesetleri gece olunca denize döküyordu. Şimdi sıra Ahmet'e gelmişti. Polisler ile anlaşma yapan genç, ustayı suç üstü yakalamak için operasyon düzenledi. Ahmet, her zaman olduğu gibi işe gidecek ve polisler durumu ses cihazından takip edecekti. Bir süre böyle devam etti ve bir gün Ahmet yerleri silerken, Recep Usta sessiz adımlarla yaklaşmaya başladı. Elinde büyük, kalın bir sopa ile Ahmet'i bayıltmayı hedefliyordu. Tam o sırada bir gölgenin yanaştığını hissedip arkasını döndü. Yaşlı adam sopayı Ahmed'in kafasına indirdi. Büyük darbe alan genç yere yığıldı ama bilinci yerindeydi. Recep Usta, bıçağını çıkarıp Ahmet'e saplayacak üzereyken polis içeri girdi ve yaşlı adamı etkisiz hale getirdi. Ahmet'i hastaneye götürdüler ve kısa sürede toparladı kendini. Recep Usta ise uzun bir ifadenin ardın dan nezarete girdi. Ahmet, ustasının cani bir katil olduğunu bilemezdi ve o kilitli dolabı açmasaydı belki oda listede ismi çizilenlerin arasın da olacaktı. Akıllarda sadece bir soru... Recep Usta bu cinayetleri neden işledi?
0 notes
Text
Babamın Gölgesi Yeter
Bir salı akşamıydı işten çıkıp eve geldiğimde, aldığım sarsıcı haberi. Sessizlik vardır evin içinde. Annemi gördüm, gözleri kızarmış ve şişmişti. Ağlamıştı belli ki. Telefonda konuşuyordu ve bende konuşulanlara şahit olmuştum. O an sadece donup kaldım ve duydukarıma inanamıyordum.
Babamın karaciğerinde kanser tesbit edilmiş. Ceketim üzerimde ve sırt çantam omuzumda kalakalmıştım. Yutkunamıyordum. Sesim kesilmiş, kalbim hızlı atmaya başlamıştı. Yavaş yavaş odama doğru adım atmaya başladım ve çantamı odamda duran koltuğun üzerine bıraktım. Oturdum ve sadece karşıdaki duvara baktım uzun uzun. Babamda kanser vardı ve ölüme daha yakındı sanki o an. Bu düşünceler vardı aklımda sadece. Ağlamak istedim, olmadı...ağlayamıyordum. Bana ne olmuştu bilemiyordum.
Kalbime bir acı saplanmıştı ve nefes alıp verirken zorlandığımı hissettim.
Sonra hiç konuşmadan uyudum kaldım koltuğun üzerinde. Bir umut, belki herşey geçecekti ben uyuyunca diye düşündüm ve derin bir uykuya daldım. Sabah oldu ama hiçbir şey değişmemişti, geçen sadece zaman oldu. Hazırlandım ve işe gittim. Evde duramıyor, babamın yüzüne bakamıyordum. Hiçbir yere sığamaz olmuştum. Sadece evden uzaklaşmak, bu düşüncelerden kaçmak istedim ama olmadı. İşden çıktım ama eve gidemediğim için saatlerce yürüdüm ve sonra bir gölün kenarında duran bir banka oturdum. Havalar soğuktu ama içimdeki yangını hiç bir soğuk teselli etmiyordu. Çetin bir hava vardı. Ellerim çatladı ve kanamaya başladı ama hiç bir şey hissetmiyordum. Sadece göldeki dalgaları, yüzen ördekleri ve ağaçların kuru dallarının göle yansıyan gölgelerini seyrediyordum. Havalar kararmaya başlamıştı. Kalktım ve yürümeye başladım sessiz ve durgun bir hal ile. Eve vardım ve hızlı bir şekilde odama geçip uyudum. Babamla yüzleşmeye hazır olmadığım için, bir kaç gün böyle devam etti. İş çıkışı parklarda veya göl kenarlarında saatlerce oturup düşünüp çözüm yolu arıyordum. Bu durumda böyle bir hastalık ile nasıl başedilir ben bilmiyordum. Derdi veren dermanıda verecektir şüphesiz. Rabbime sımsıkı sarılmıştım. Ondan başka kimse yol gösteremezdi bana. Sonra yine birgün otururken hıçkıra hıçkıra ağladım. Ağladım. Ağladım.
Korkmuştum acımı yaşayamamaktan. İnsanın acısını yaşaması ne kadar önemliymiş meğer. Ağladım ve sonra kendime geldim. Artık bir çözüm bulmam gerekiyordu. Doktorları aradım, uzmanlar ile görüştüm ve hocalarımdan dua istedim. Doktorlar ile görüşmeler olumlu yöndeydi. Görüşmeleri bitirdim ve sonra eve doğru koşmaya başladım. İçimde tarifsiz bir huzur, bir umut, bir sevinç vardı. Eve vardım babamın karşısına oturdum ve doktorların söylediklerini anlattım. Hastalığın daha çok erken teşhis edildiği için tedavi sürecinin daha olumlu geçeceğini söyledim. Dualar ile, tedaviler ile ve Rabbimin izni ile güçlü durarak bu süreci atlatacığımızı anlattım. Hafif bir tebessüm ettik karşılıklı. Oda rahatlamış görünüyordu. Tamam dedi. Artık babamla tekrar konuşabiliyor ona teselli verebiliyordum. Bizim babamla geçmişte yaşadığımız sıkıntılar yüzünden aramıza uçurumlar girmişti. Yanında oturamıyor, gözlerine bakamıyor, sohbet edip gülemiyordum. Babam deyip sarılamıyordum. Babalar varsa evler güvenlidir, emniyetlidir, o evde rahat uyunur. Evin direğidir baba. Bazen gölgesi yeter babamın.
Bu hastalık bizi tekrar baba kız yaparmıydı? Şer görünen bu olayda hayır vardı belkide.
Sonra şu sözleri yazıp raptiye ile astım duvarıma: " Her şey güzel olacak."
0 notes
Text
Bir Tutam Tarçın
Birgün yazıhanemde otururken, demini almış çayımın dumanına dalmıştı gözlerim. Biraz sonra kapı çaldı ve dostum elinde bir kutu ile içeri girdi. Köşedeki pastaneye uğrayıp o en sevdiğimiz tarçınlı kurabiyelerden almıştı. Kokusundan anlamıştım. Yazıhaneme her gelişimde o güzel tarçın kokusu yayılırdı her tarafa. Bana çocukluğumu hatırlatan o koku. Mahallede çok sevilen, sayılan Gönül Teyzemiz vardı ve çocukları çok severdi. Hergün bizleri yanına çağrır, yaptığı tarçınlı kurabiyelerden ikram edip o güzel hikayelerden anlatırdı. Aklıma geldikce yüzüme tebessüm konduran Gönül teyzem ve hikayeleri.
Bir çay daha doldurdum ve yazıhanemde oluşturduğum muhabbet köşesine geçtik. Antika bir sehpa ve eski ahşap sandalyelerden oluşan köşem. Karşılıklı oturup çaylarımızı yudumluyor ve dostumun getirdiği tarçınlı kurabiyelerden tadıyorduk. Derindi sohbetimiz. Saatlerce hiç sıkılmadan muhabbet edebildiğim tek dostum, sırdaşım ve gönüldaşım. Çayıma tat, gönlüme muhabbet katan dost. Havalar kararmış saat geç olmuştu. Gitme vaktı gelmişti kelamına doyamadığım dostum için. Uğurladım. Bir süre daha burda kalıp, yeni yazıhanemde oluşturduğum kütüphanemde kitaplarım ile vakit geçirmek istedim. Kitaplarıma baktım, dokundum ve içlerinden birini seçerek okumaya başladım. Kitabın adı "Bir Tutam Tarçın"dı. İki dostun derin hikayesini ele almıştı yazarımız. Her cümlesi, kelimesi beni anlatır gibiydi. Beni ve dostumu.
0 notes
Text
Pusula
Sessiz ve karanlık bir gecede yürüyordum. Bir göl kenarına gelmiştim. R��zgar eşliğinde dans eden yaprakların sesini dinliyordum. Sanki bir şeyler anlatıyorlardı. Sonra bir bank gördüm ve oturdum. Derin bir nefes alıp başımı gökyüzüne kaldırdım. Karanlık geceyi aydınlatan ay ve yıldızları gördüm. Müthiş bir tablo. Saatlerce izleyebilirdim. Bir süre yıldızların parıltısına takılmıştı gözlerim. Rabbim ne güzel yaratmış kainatın her zerresini. Baktığım heryerde Rabbimin bir eseri vardı. Peki görebildiğim neydi? Kendimi muhasebe ediyor ve her soruya bir cevap arıyordum. Herşey kusursuz yaratılmış ve hiçbiri boşuna değildi. Peki ya insan? İnsan ne için yaratılmıştı? İç dünyamda bir yolculuk halindeydim son zamanlarda. Kendimi kaybetmiş gibiydim ve bulmak için bir yola çıkmıştım. Ben kimim? Ne arıyordum? Bulmak istediğim neydi? Sürekli bu sorular ile meşgul oluyordum. Ben kendimi bulmak istiyordum. Kendini nasıl bulurdu bir insan..
Her insanın kendi içinde bir pusulası vardır. Gönül pusulası. Takip edip gönül yolunu bulmak gerekir. Gözlerimi kapattım ve içimden geçenleri dinledim. Gönlümü dinledim. Dinledikce yüzümde bir tebessüm oluştu. Bana iyi geldiğini hissettim ve açtım gözlerimi. Gönlümü ne az dinlemişim meğer bunca zaman.
0 notes
Text
Dünyadan göç etmek
Seninde bir gün vaktin dolacak ve göç vaktin gelecek ey insan. Sanmaki bu Dünya sana ebedi bir hayat. Sanmaki yaşlanınca tadacaksın ölümü.. ya bugün..yada yarın. İlla ki kapını çalacaktır ölüm. Düşünsene bir hastalığa yakalanmışsın. 3 aylık bir ömrün kalmış.. düşün ki ölüme artık daha yakınsın bunun düşüncesi ile bir yaşa bakalım.. düşün ki gireceksin kabire ve çekileceksin hesaba. Düşün ki amelin yok ne yapacaksın? Ya Namaz? Yoksa.. vay halimize. Artık daha iyi anladım. Ölüm var. Ölüme yakınlık var. Hastalıklar sadece bahane. Yolun yolcusuysan elbet vakti gelecek. İstesende..istemesende. Peki ya ne yapmalı? Tefekkür etmeli teslim olmalı. Sımsıkı sarılmalı ibadetlerine.. kırmamalı..üzmemeli.. yıpratmamalı sevdiklerimizi. Sevdiklerinize söyleyin sevdiğinizi. Sarılın.. son defadır belkide bilemezsin. Veda vakti gelmiştir..ruh bedeni artık terketmiştir. Beden yıkanır kefenlenir ve tabuta teslim eder kendini. Kuru tahta parçalarından hazırlanan bir tabut. Bak son model Arabalar taşımıyor seni. Bir tabut sadece..sonra çıkarılırsın ordan ve konursun derin kazılmış bir Kabire. Ne var yanında? Hiçbirşey. Sadece kefene sarılı bir beden. Toprak atılır üzerine..kapanır kabir ve sen orda kalırsın. Tek başına..yapayalnız. Hayat dediğin işte bukadar..buraya kadar. Bitti..
0 notes
Text
Bir varız..bir yokuz..
Herşey geçici. Peki nedir bu telaşemiz..neyi neden paylaşamıyoruz? Şu fani olan hayata ne kadar çok yerleşmişiz..hiç göç etmeyecekmişiz gibi.. bazı şeyleri yaşamadan idrak edemiyoruz..
Ne büyük bir alem değilmi hayatımız. Göre bildiklerimiz..peki ya göremediklerimiz? Göremediğimiz için mi inanmak zor bazı şeylere..peki ya hissettiklerimiz? Göz görür, akıl idrak eder ve Kalp hisseder. Bak şu aleme neler anlatır. Bak ki göresin..gör ki yaşayasın.
Aldığımız nefes bile bize ait değilken, nedir bu benliğe bürünmüş bedenler. Benlikten arınmış nefislerden, muhabbet saran ruhumuza dönüp bakalım. Hakkı anlatan hakikatı yaşatan ruhumuzu ne kadar tanıyoruz? Ruh yaşar..beden işte o kalır. Toprağa salar kendini ve yok olur gider. Ey Rabbim sen bizden razı olmadan alma şu canı bedenden. Nefisler arınmadan çağırma huzuruna. Sen en Yücesin bizler aciziz. Sen merhametlisin, bizler günahkarız. Sen razı ol ki huzuruna varmak zor olmasın..bizler bir varız..bir yokuz.
0 notes
Text
Şükür seni bana verene...
Sessiz gecelerden biri..düşünce alemine kendimi bıraktığım gecelerden biri. Geçmişimi düşündüm..aldığım yaraları ve daldığım hüzün deryalarını.. birer birer kalbe konan yaralar.. sızlayan, can acıtan ve kanayan yaralar.. sonra hayatıma konan güzellikleri düşündüm. Yüzüme tebessüm konduran..neşelendiren..sevindiren..mutlu eden insanları..anıları. Kabul olmuş duaları düşündüm. Seni düşündüm Gönüldaşım. Hayatıma gelişini..bana gelişini..Ruhuma.. Kalbime gelişini düşündüm. Hep güzel gelmişsin..hep özel gelmişsin. Bana nefes aldırdın bunca yaranın içinde. Bana tebessüm kondurdun bunca hüzünün içinde. Sen bana iyi geldin..iyiki geldin.. Hoşgeldin.. senin sevgin samimiyetin bende ebedi bir yere kondu. Şükür seni bana verene..çok şükür..
17.11.19 gece Saat 02:07 yazıldı..
0 notes
Text
Nefes almak ne demek? dedi bir dost
Nefes almak..nefesi içine çekerken bile ruhun beslenmesidir. Peki ruhu nasıl besleriz?
Her nefeste şükür ederek..her nefeste Rabbimi anarak.. nefes almayı çoğu zaman unutuyoruz ve kapılıyoruz dünya telaşesine.. bizler kimiz? Nereye gidiyoruz? Amacımız nedir? Hedeflerimiz varmı? Ve bir çok soru içerinde "ben kimim???" sorusu. Önce kendi içimizde bir yolculuğa çıkarız..kendimizi ararız..bu yolculukta insanlara rastlarız. Bazen yoldaş olurlar bazende tecrübe. Bazen mekanlardır nefes aldıran bazende ortamlar..bazende dostun gönlünde nefes almaya başlarız. Aldığımız nefes Rabbimizi hatırlatıyorsa doğru yoldayız. Çıkalım bazen dünya telaşesinden ve nefes alalım.. kendimizi tanıyalım..kendimizi bulalım. Bunu başarabilirsek, dünya gözü ile değil Rabbimize aşık bir kul gözüyle bakmaya başlarız hayata. Gönül gözü devreye girer. Baktığımız her yerde Rahmanı görürüz..her kelamın sonu tek olan Mevlaya çıkar. Nefis değil nefes'tir bizi yolda bırakmayan. Kendinize iyi birşey yapmak istiyorsanız nefes almayı unutmayın...
M.K
1 note
·
View note
Text
Yaram var...
Umut olur yeşerir sonra yaraya dönüşür umutlar.. geçer mi?? Geçmez.. geçen sadece zaman..acılar unutulur mu hiç.. ara ara yoklar seni yakar içini..akıtır gözlerden yaşını ama geçmez.. sabah kalkıp işe gidersin..sonra hayat temposuna uyar yaşarsın..gülersin bazen..hani gülerken bile içinde yara vardır, sen unutmaya çalışırsın..belkide bastırmaya..herkes seni güçlü zanneder...ama değil..güçlü değilsin. Sadece sabırlısın..sabrı öğretiyor Rabbin sana.. sabrın derinliğini..sessizliğini.. sonra duanın içinde ki güzellikleri. Sadece yorgunum..beden yorgun..ruh yorgun..kalp yorgun..yaram derin Allah kerim.
1 note
·
View note
Text
Yine derin gecelerden biri...
Özledim..haya ile bakan gözleri özledim..edep ile bürünmüş ruhların o güzelliğini özledim.. muhabbet ile edilen iki kelamı özledim..samimiyet ile gönülden akan sevgileri özledim.. ne oluyor böyle bize? Neden bu kadar rahatız? Neyin garantisini vermişiz de, ölüm planlarımızın en gerisinde.. bencilliğimiz neden bu kadar zirvede.. Hz. Fatımaya bakarım..kapısına gelen erkek çocuğu bile eşinden izinsiz eve almayan mübarek Hanım.. Hz. Meryem...iffetini en güzel koruyan..Esma binti Umeys iki hicret sahibi ile itaatkar güzel hanım Sahabe.. hiç bir zaman takvalığı elden bırakmayan..edep ile anılan haya ile bakılan o mübarek hanım Sahabelere bakarım..sonrada dönüp Ümmetin haline.. hemde vay halimize.. modern çağa yetişe bilmek için mi bunca çaba..bunca gayret..bak aynaya dönde bir bak..senin gözlerinin rengi ortaya çıksın diye kullandığın onca makyaj..beğenilme arzusu yüzünden gösterdiğin onca çaba..bedene bu kadar mana yüklersin de ruhunu neden beslemezsin ey insan.. ibadeti gerici görüyorsun ya..ahiret de seni kurtaracak olan tek ŞEY..ibadetlerin. Neden bu kadar rahatız.. bu rahatlık korkutuyor beni..kalbime inen bu ağrı..Allahım.. gözlerimde bir ağırlık..akıttığım yaşların..şaşırdığım namazların..nefesimin daralması..uyandır bizi Rabbim..nefsimizden arındır bizleri..Gece derin..gece sessiz...gündüz? Unutulur herşey ve hayatın akışına bırakırız kendimizi.. gecenin sessizliğine bıraktım sızlayan kalbimi sen yardım et Rabbim..
1 note
·
View note
Text
Derin bir acıyla sessizliğe doğru..
Zormuş derinlerde yaşamak.. yara almış bir gönlün sessizliğinde yaşamak zormuş. Hayat aslında koca bir ders almasını bilene..yazılmış bir kitap gibi. Herkesin bir hayat kitabı var aslında..yaşarsın o hayatı..sonrada okumaya başlarsın ve derin bir nefes alıp hüzünlenirsin bazen.. kırgınlıklar..yaşanmışlar..
insanlar neden bu kadar güvensiz ve samimiyetsiz? Gün geçtikce tanılmaz bir nesil geliyor ve o içten samimiyet..içten gülümseme..içten edilen o muhabbet yavaş yavaş kayboluyor..gösterişi bu kadar severmiydi oysa Peygamberimiz s.a.v. hiç sevmezdi..HİÇ..O hep mütevazi..yumuşak huylu..El Emin lakabı ile güvenilirdi.. peki neden bu kadar uzaklaştık..herkes herkese yabancı.. bir Müslümanın bir derdine bin dertlenmezken.. birbirini seven kenetlenen sadece BİR ümmet olmazken..nasıl kurtuluşa erelim..senin benim yolum bir olmazsa nasıl rızaya erelim... kırılan o kalplerin hesabını nasıl veririz kim bilir..kıranlar..nasıl bir karaktere sahipler ki uykuları rahat.. Oysa Rabbimiz..Ben kırık kalplerdeyim buyurmadımı...? Kırık bir kalbin varsa mutlu ol..ama kırdıysan uyuma..o kırdığın Kalpte Rabbim varsa uyuma.. kırılan kalbimin sessizliğine bırakıyorum kendimi... M.K.
1 note
·
View note
Text
Dava aşkı..
Ne güzel bir duygu insanın aşk ile bağlandığı bir davasının olması.. Ümmet için hizmet etmesi..dertleriyle dertlenmesi..çabalaması..yetemediği için göz yaşı dökmesi.. Allah için olunca güzel herşey..Allah için yapılınca değeri oluyor herşeyin..sevginin, sadakatin..güvenin, sevginin, hizmetin.. dava demek kabullenmek..itaat etmek..karşılık beklemeden hizmet etmek. Ne ben deyip kibirlenmek..ne benim deyip böbürlenmek.. en güzeli biz deyip birleşmek..
Başımızı yastığa koyduğumuz zaman kendimizi..çevremizi..ümmeti Muhammedi s.a.v. düşünüp kendimize dert edinmiyorsak ne önemi var hayatın..ne önemi var mutluluğun..sevincin.. artık uyanma vakti..BİR olup birleşme vakti..bu kadar uyku yetmedimi..artık hizmet zamanı..hizmeti nimet bilme zamanı..yoksa vay halimize..
M.K
1 note
·
View note
Text
İnsan hayatı Roman gibidir..önce yaşar sonra okursun..yorulduğun zaman nasıl ki Romanın arasına bir ayraç koyarsın..işte Hayat'da öyle aslında.
Yorulursun, sonra dinlenmek istersin ve ayracı koyarsın hayatının en yorgun yerine..dinlenirsin..düşünürsün..ve sonra Romanı okumaya devam edersin. Tıpkı hayatına kaldığın yerden yaşamaya devam ettiğin gibi.. M.K
1 note
·
View note
Text
Teyze olmak..
Yeğeninin ismini aklına..sevgisini yüreğine kazımak gibidir.. fedakar.. duygusal..ama yanı sıra sevgi dolu.. teyze olmak anne yarısı olmak demektir. Anne kadar olamaz belki ama canına can sevincine sevinç katandır.
Teyze olmak..hasretle yolunu gözlemek..en güzel anıları biriktirmektir ve yanında değilken bile yanında hissetmekdir. Teyze olmak özlemiyle akan gözyaşını gizlerken sevgisini esirgemeyendir. Yeğeninin bir gülüşüne dünyaları değişmemek bakışına doymamakdır teyze olmak.
3 notes
·
View notes
Text
Hangimiz yorulmadık fani dünyada..
Derdiyle sıkıntısıyla.. hangimiz ağlamadık şu dünyada.. mutluluğa..acıya.. elleri açtık mı yeterince semaya.. gösterdik mi yeterince sabrı, alemleri yaratan Mevlaya..
İmtihan dedik acısıyla tatlısıyla.. fakat ders çıkardık mı kendimize şu hayat'da?
Derdi veren dermanı vermez mi kuluna.
Ettik mi yeterince secdeyi Rahmana. Fani olandan vazgeçtik mi ki varalım rızaya.
Dünya gibi içindekilerde geçici.. anladık mı ebedi olanı.. huzura varmayı..el açıp yalvarmayı.. huzur ararsan yönel Rabbine.. sevgisini yerleştir gönlüne.. Allah kerim dertler derin olsada..
M.K
1 note
·
View note
Text
1 note
·
View note