#herkes o kadar saçma sapan ki
Explore tagged Tumblr posts
uzaklarasavrulalim · 2 years ago
Text
Bu aileden, böyle insanların içine doğmuş olmaktan tiksiniyorum
4 notes · View notes
felsefeyapmaulan · 1 month ago
Text
Herşeyin fiyatının normalden yüksek olduğu hatta absürt fiyatlar olduğunu çok iyi biliyorum. Ama bana göre kitap fiyatları diğer herşeye nazaran çok düşük olmalı. Hatta bir çok gazete veya farklı markalar ücretsiz kitaplar vermeli. Eskiden zaman zaman bazı gazeteler kitap hediye ederdi ve bende almıştım hatta. İnsanlara kitap okumak aşılanmalı kısacası. Çoğu ünüversite öğrencisi bile kitap okumuyor malesef. Tvler aynı şekilde saçma sapan gelin kaynana, yemek, temizlik gibi gündüz kuşağında gereksiz yer tutan şeyler yerine eğitici belgesel tarzında yapımlar yayınlamalı. Ana haberler her kanalda değil haber kanallarında ve gerçek haber olarak denetimli yayınlanmalı. Yerli diziler sıkı bir denetlemeden geçip öyle yayınlanmalı. Dergiler, çizgi romanlar yaygınlaşıp insanlar rahatça erişebilsin diye çok uygun fiyatlara satılmalı. Maliyet olarak zor denebilir ama o kadar saçma şeylere o kadar komik paralar gidiyor ki bunları yapmak gerçekten zor değil. Tek zorlu tarafı kimsenin bir şeyleri gerçekten düzeltmek istememesidir. Bugün kadın cinayeti de, çocuk cinayeti de, erkek cinayeti de hatta cinsel saldırılar da hep sistemin herkesi başı boş bırakmasıdır. Özgürlük böyle bir şey değil ki ya. Senin özgürlüğün benim hayatıma zarar veremez, vermemeli. Toplumda yaşıyorsak herkesin birbirine sevgisi olmasa da saygısı olmak zorundadır. Fakat çok iyi de biliyorum ki hiçbir şey düzelmeyecek çünkü gerçekten çözüm odaklı düşünen yok bu ülkede. Herkes günü kurtarma peşinde
29 notes · View notes
yurekferahligi · 8 months ago
Text
Kendimi her kötü hissettiğimde bu şarkıyı dinlerken buluyorum. Ne istiyorum biliyor musunuz arınmış bir şeyler. Tevazuyla devam edişler. Yukarıdan bakmamalar savaşın içinde olmamalar. Acısıyla tatlısıyla eksiğiyle fazlasıyla yanlışıyla doğrusuyla her şeyiyle hiçbir şeyiyle. Çünkü ben böyle biliyordum. Çünkü ben böyle bilmiyordum.
Nasibim çok açık bu dönem her hafta yeni bir iş teklifi alıyorum Kocaeli’de görüşmediğim kimse kalmadı artık. En tamam oldu dediğim iş olmuyor bazısına ben burun kıvırıyorum. Geçen haftaki olmadı bir sonraki haftakine cv yolladım bu haftaki için de yarın görüşmeye gideceğim. İçimde çalışayım şunu yapayım bunu yapayım hiç yok. Çok alıştım biliyor musunuz evde rahat olmaya istediğim saatte uyanmaya yemek yapmaya temizliği bir düzene sokmaya eşimi beklemeye. Kendime eşime evime zaman ayırabilmek çok büyük bir lüks. Biraz bu yüzden sanırım çalışmak istemiyorum sonra Sakarya’ya gidiyoruz saçma sapan insanlar laf söylüyor aldırış etmesem de olmuyor. Herkes beni şimdiki halimle görüyor ama ben 6 yıl çalıştım. Yaşıtlarım şurada buradayken ben yaz stajlarındaydım 16 yaşımdan beri koşturuyorum. Geçen biri başka birinden bahsederken koca parası yiyor dedi ben de yanlarındayım o kadar ağır bir şey ki bu yani ondan öyle bahseden benden de öyle bahsedebilir. Eşimin kazandığı para onun parası değil bizim paramız oluyor sonuçta. Bu kişinin de 5 yaşında çocuğu var ve mesai yaptığı içim eve 10 da bile gidemedi ve çocuğu babasıyla uyumak zorunda kaldı sabah kalkıp tekrar işe gidecek. Bana da evde sıkılmıyor musun dedi ben de hayır dedim. Keşke daha fazla şeyler söyleyebilseydim. Ne önemi var ki. Ondan önce de yine saçma sapan biri ee evde el işi falan yapıyor musun demişti de ben de benim öyle bir yeteneğim yok anlamam demiştim sonra oradan eşim çıkıp bir şeyler demişti de almıştı tüm yükü omuzlarımdan. Bunları sadece başka insanlardan duyuyorum kendim asla böyle düşünmüyorum eşim de düşünmüyor ama üzülüyorum. Şimdi çalışsam kendim için mi çalışacağım yoksa birileri sussun diye mi, çalışsam kendime eşime eve zaman ayırabilecek miyim. Bunları düşünüyorum. Ben öyle çalışayım da şunu alırım diyecek biri değilim yani çok şükür eşimin kazandığıyla güzelce geçinip gidiyoruz, istediklerimi de alıyor sağolsun. Yani konu para da değil. Ne bileyim. Belki de çalışmamda hayır vardır. Allah beni nereye koyacağını bilir. Hakkımda hayırlısı en güzeli olsun.
54 notes · View notes
delfin-s · 4 months ago
Text
En çok konuşmak istediğim konulardan birinin wattpade gelen erişim engeli olmasına rağmen bir haftadır bunun hakkında bir şey demedim çünkü benim inancım bu süre zarfına bu yapılan saçmalığın düzeleceğine dairdi. ta ki bugün AppStorede kaldırıncaya kadar. Burada konunun wattpade gelen erişim engeli olduğu kadar konunun başka bir yüzü var. Bugün bizim kitap okumamızı engelleyen insanlar öbür gün başka bir şeyi kısıtlamıyacağı ne malum. Özgür bir ülkede yaşıyoruz herkes istediği şeyi yasal olduğu süresince yapabilir. O kadar yetişkin içerikli film varken o filmler yerine o kitaplarında içinde bulunduğu uygulama kısıtlanıyor. Ve uygulamanın içinde gayet masum kitaplar varken. Hem kitap okuma özgürlüğümüz kısıtlanıyor hem de genç yazarların önü kesiliyor. Şu an yüzlerce genç yazarın hayali yıkıldı. Sebebi ise ülkemizin saçma sapan yasakları. Dünyada bu uygulamayı kısıtlayan ilk ülkeyiz. Biz gelişelim derken bu haraketlere daha da alçalıyoruz. Nerede görülmüş kitap okunan bir uygulamanın kısıtlandığı? Hem de kitap fiyatları bu kadar artmışken. Bugün bu ülkede bu olay hakkında sesini duyurmaya çalışan bir yazara saçma sapan bir mail geldi. Gerçekten biz ülkece bu kadar düştük mü ya? Daha cinsiyet ayrımcılığı konuşulan bir ülke de kitap okunan uygulamanın kısıtlanması ne kadar doğru? Wattpad yerine TikTok'a erişim engeli gelmeli diyen kişileri gördüm. Hiçbir linçleme olmadan diyorum ki galiba o kişiler olayın wattpadden ziyade bir uygulamanın kısıtlanması olduğunu anlamıyorlar. Ebeveynler eğer çok rahatsızsa bu uygulamadan kendileri çocuklarının eline telefon tablet verip onlarla ilgilenmemezlik yapmak yerine çocuklarının nelere girdiğine bakıp kendileri kısıtlasınlar. Eğer çocuklarına sözleri geçmiyorsa o da onların yetersizliğidir. Ben bir yetişkin olmayabilirim ama wattpad kullanan diğer yetişkinlerin hakları kısıtlanıyor. Onlar 18 yaşından büyük bireyler olarak istediklerini yapabilirler. Son olarak da ülkedeki tacizci tecavüzcü insan denmeye bin şahit olsa yine bir bok olmayacak insanları durdursak bence daha iyi şeyler olur.
18 notes · View notes
amezhu · 3 months ago
Text
Heaven Official's Blessing▪︎
205. BÖLÜM - 500 kişi bulmaya çalışmak - eski bir dostla karşılaşmak - 2
Xie Lian o kadar şok olmuştu ki ağzını açamadı.
Shi Qing ‌Xuan‌ kafasını kaşıdı, “Hahahhaha, İlk başta başka biri gibi görünmek ve sizi gizliden gözlemlemek istemiştim, ama ekselanslarının gözleri çok keskin. Ne yapalım elden bir şey gelmez, yeteneğim ve zarafetim unutulamaz hahahahaha…”
“…” Xie Lian ellerini onun omzunda koydu ve boğazını temizledi, “…Lordum Rüzgar Ustası.”
Shi Qing Xuan gülmeyi bıraktı ama hala kafasını kaşıyordu, sanki saçları pire doluydu ve ölesiye acıtıyordu, “Ekselansları, ben artık Rüzgar Ustası değilim.”
“Pekala, Qing Xuan.” Dedi Xie Lian. Sormadan önce biraz duraksadı, “Nasıl… bu hale geldin?”
“Ah şey… uzun hikaye” dedi Shi Qing Xuan. “Her neyse öyle veya böyle, şu an buradayım, son halim bu.”
Tam o sırada tapınağın içindeki kalabalık dışarı seslendi, “Ne? Ol’ Feng! Bu ikisini tanıyor musun?”
Shi‌ Qing‌ ‌Xuan‌ arkasını döndü, kolunu Xie‌ Lian'ın omzuna doladı ve sertçe vurarak, “EVET! Geçmişimden arkadaşlarım!”
“NE? ARKADAŞLARIN MI? OL’ FENG NEDEN BAŞTAN DEMEDİN?”
“Ol’ Feng senin gibiler bir bakışta kimin bir eli yağda bir eli balda büyüdüğünü anlayabilir. Eminim yine uyduruyorsun!”
Kalabalık şaşırdı ve hayrete düştü, olayları büyük bir anlaşmaya dönüştürdü, komik olabilirdi ama Xie Lian üzgün hissetti. Üçü arasında yalnızca geçmişin rüzgar ustasının gerçek olduğu bilinmesi gerekliydi. “Bir eli yağda bir eli balda büyümüş mü?” Shi Qing Xuan çok sinirlenmişti, “NE DİYORSUN SEN? HİÇBİR ŞEY UYDURMUYORUM!!”
“Lütfen. Eskiden hâlâ deli olduğun ve bütün gün saçma sapan konuştuğun zamanları hatırla, bunları unuttuğumuzu mu düşündün?”
Shi Qing Xuan HA! NE! DUR NEE!! Diyerek anlaşılamaz seslerle haykırıyordu. “BEN GİDİP ARKADAŞLARIMA YARDIM EDECEĞİM! GİDİYORUM! BAKIN GİDİYORUM! BAŞKA GELEN VAR MI?”
Bu kez kalabalık birbirine baktı ve bir an sonra şöyle dediler: “Pekala, tamam. Onlar Ol’ Feng’in arkadaşlarıyla o zaman farklı.”
“Ol’ Feng ile gidelim, Birisi tarafından ölesiye dövülmesin diye, bir kolu ve bir bacağı da eksik.”
“HEY!” Shi Qing Xuan bağırdı.
Hala pes etmeyen ve baskı altında kalanlar vardı. “Cidden bir ödeme yok mu? Ödeme olmasa bile tıka basa tavuk bacağı da olabilir?”
Xie, Lian, Shi Qing, Xuan'a kısa bir açıklama yaptı ve her iki taraf da durumu anlamıştı. Shi Qing Xuan bir düşündü ve şöyle dedi; “Neden bu iş için kandırma ve zorlama kullanamayacağımızı anladım ama bu insanlar uzun zamandır yemek yemedi, biraz olsun bir şeyler vermek iyi olmaz mı?”
Açgözlü bir kalbe sahip olmadıkları sürece sorun olmazdı, Xie Lian cevapladı, “Sorun değil. ama şöyle söyle.” Shi Qing Xuan’ın kulağına fısıldadı, “Ben de aynı şeyi düşünüyordum.” Sonra arkasını döndü ve bağırdı, “BU İŞ TAMAMLANDIKTAN SONRA HERKES BÜYÜK BİR KASE TAVUK BACAĞI ÇORBASI ALACAK, HEY! AMA GELSENİZ DE GELMESENİZ DE VERİLECEK! DUYDUNUZ MU? GELMESENİZ DE HERKESE BİR KASE VERİLECEK! BİZ SADECE İSTEKLİ OLANLARI ARIYORUZ!”
İfade şekli kurnazcaydı, “Herkese bir kase!” gitseler de gitmeseler de yemek yiyebileceklerdi, bu da gelmeye karar verenleri son derece değerli kılıyordu. Shi Qing Xuan bağırdı, “GELEN VAR MI? NE KADAR ÇOKSA O KADAR İYİ! GELİN GELİN GELİN! HERKESE SÖYLE ÖDEME OLMAYACAK, HEY! SADECE BİRAZ YARDIM EDİN, DÜNYAYI KURTARMAK, KRALİYET ŞEHRİNİ KURTARMAK FALAN FİLAN, SADECE GÖNÜLLÜLER GELSİN! BU İŞ BİTTİKTEN SONRA HERKESE YEMEK DÜŞECEK”
Belki de yolu gösteren biri olduğu için, göz açıp kapayıncaya kadar soğuk ve kayıtsız tapınak aniden ateş gibi ısındı ve dilenciler de tanıdıkları diğer evsizlere bilgi vermek için ayrıldılar.
Xie‌ ‌Lian,‌ ‌Hua‌ ‌Cheng,‌ ‌ve ‌Shi‌ ‌Qing‌ ‌Xuan‌ ‌yıkık tapınağın girişinin önünde durdular.
Xie Lian tapınağın adına bakmak için kafasını kaldırdı ama tabela yoktu, Fu Gu şehrindeki rüzgar ve su tapınağını, su ustasının kafası kesilmiş ilahi heykelini, rüzgar ustasının da bir kolu ve bacağı kesilmiş ilahi heykelini hatırlamaktan kendini alamadı. En sonunda kendini tutamadı ve Shi Qing Xuan’a dönerek tereddütle sordu, “… Qing Xuan?”
Shi Qing Xuan kolunu Xie Lian’dan çekti, “Efendim? Ah, kusura bakma ekselansları, ellerim kirliydi ve… kıyafetlerin. Haha”
Tabii ki, pislenmiş sol kolu Xie Lian'ın beyaz cübbesinin omzunda kirli izler bıraktı, Xie Lian’a temizlemek için yardım etmek istercesine baktı ama fark etti ki eğer dokunursa daha da kirlenir, elini geri çekti ve belli belirsiz garip şekilde güldü, Xie Lian sanki o bu şeyleri önemsiyormuş gibi. O yalnızca tek bir şeyle çok ilgileniyordu, “Lordu… Qing Xuan, kaderin…”
  Shi Qing Xuan şaşırmıştı, “ne olmuş kaderime?”
“Kara Su, değiştirdi mi yani?” Xie Lian sordu.
Nihayet Shi Qing Xuan anladı ve hızla şöyle dedi, “Ah hayır hayır hayır, yapmadı, hiçbir şey yapmadı. Yanlış anladın, o hiçbir şey yapmadı.”
Xie Lian da Kara Su’yun Shi Qing Xuan'ın kaderini değiştireceğini düşünmemişti, “O zaman bacağın ve kolun?”
Shi Qing Xuan kafasını kaşıdı ve utangaç bir şekilde konuştu, “Bunu da o yapmadı. Nasıl söylesem ki… orada biraz şansım kötüydü, burada da biraz dikkatsizlik, yani hepsi benden kaynaklı.”
Ayrıntıları söyleyemediğinden, Xie Lian onlar adına baskı yapmadı. Sadece, bir şekilde Shi Qing Xuan'ın şu anki durumu, Kara Su’nun Rüzgar ve Su Tapınağı'nda öfkesini dışarı atmaya yönelik kehanet benzeri hareketleriyle benzerdi, kim bilir bu gizemli gücün ne olduğunu?
“O gün, ruhsal güçlerim birdenbire çekildi ve sana yardım edemedim. Gerçekten çok üzgünüm.” Dedi Xie Lian.
Shi Qing Xuan kafasını salladı, “Bunların hiçbirinin seninle alakası yoktu zaten. Eğer ekselansları bana önceden bana neler olduğunu söylemeseydi baştan sona kadar kafam hala bulutların arasında olurdu.”
“O günün ardından tam olarak ne oldu?” Xie Lian sordu.
Görünüşe göre He Xuan, Shi Du Wu’nun kafasını kestikten sonra eli ayağı boşaldı ve öylece kalakaldı, He Xuan’ın ona dediği hiçbir şeyi anlayamadı‌, sadece belli belirsiz Xuan'ın onu Kara Su Adası'ndan çıkardığını hatırlıyordu. Daha sonra kraliyet başkentine atılıp terk edildi. Neden kraliyet başkenti olduğunu anlamasa da sonradan aklına geldi ki geçmişte Shi Qing Xuan’ın her zaman buradaki ziyafet ve eğlenceler hakkında çırpınırdı, bu yüzden burası tanıdıktı. Her şey bulanıktı ve sonunda bu durumdan kurtulduğunda, adını her şeyini çöpe atıp buraya yerleşmişti.
Ruhsal güçlerinin tamamını tamamen kaybettiği için kimliğini belirleyecek hiçbir şeyi yoktu ve ‌günlerini pislik içinde geçirmek zorunda olduğundan doğal olarak Üst Mahkeme onun bulunduğu yerin izlerini bulamayacaktı.
“Her halükarda onunla hiçbir ilgisi yok.” Dedi Shi Qing Xuan. “O zamandan sonra onu bir daha görmedim zaten.”
Muhtemelen en iyisi birbirlerini bir daha hiç görmemeleriydi. Çözmesi gerçekten zor bir meseleydi; Böyle biri öldürür mü, öldürmez mi? Ayrıca, Su Ustası da ölümünün eşiğindeyken He Xuan'dan vahşice tiksinti duyuyordu. Xie Lian Shi Qing Xuan’ın kaderi için cidden üzülmüştü. Tam o sırada dilenciler çetesi daha fazla insanla birlikte geri döndü ve kalabalık yüksek sesle gevezelik ederek birbirlerini ittirdi, “OL’ FENG, OL’ FENG! BU İNSANLARI SENİN İÇÇİN TOPLADIK, NE DÜŞÜNÜYORSUN?”
Shi Qing Xuan başparmağıyla onları onayladı, “HARİKA İŞ MİLLET! HERKESE BİR TAVUK BACAĞI!”
“O kadar çok insan var ki, hepimizi beslemeye gücü yetecek mi acaba?”
Elini bir anda savurdu, Xie Lian bir anlık yüzbinlerce merit saçacağını düşünmüştü, ancak sadece şunları söyledi; “BU DAHA HİÇBİR ŞEY! NE KADAR OLDUĞUNU BOŞVER, BUNDAN ON KAT DAHA ÇOK KİŞİYİ BESLEYEBİLİRLER!”
Kabaca sayılacak olursa neredeyse iki yüz kişi vardı, Xie Lian’ın beklentisinden çok daha fazlaydı! Xie Lian mutlu olmuştu, “Lordum Rüzgar Ust… Qing Xuan cidden harika yardım ettin!”
Shi Qing Xuan gururluydu; Llütfen, ama tabii ki! Gittiğim her yerde yüzlerce kişiyi çağırabilirim ve belki de ileride çete falan da kurabilirim, çete lideri olurum hahahahahaha…”
“Ol’ Feng yine kafayı yedi.” Arkalarındaki dilenci grubu yorum yaptı.
“Evet, doğru! ‌Yine gösteriş yapıyor!”
“Ne! Gösteriş yapmıyorum!” Shi Qing Xuan haykırdı.
Ama o birkaç dilenci sadece bacağını çekmek zorunda kaldı ve Xie Lian'a şöyle dedi: “Dostum, bilmiyorsun değil mi? Ol’ Feng ilk geldiğinde tamamen mahvolmuş haldeydi, tüm gün dırdır ediyor, herkesin peşinden koşup tanrı olduğunu söyleyerek övünüyordu.”
Shi‌ Qing‌ ‌Xuan‌ biraz hasta görünüyordu ve hemen üzüldü, “Senin saçmalıklarını dinleyecek zamanım yok, tavuk bacağı yemek isteyen ayaklarını hareket ettirsin!”
Xie Lian sessizce onları dinledi, gülümsemesi giderek soldu. Kalbi hem üzüntüyle kıvranmış hem de aydınlanmıştı.
Lord Rüzgar Ustası değişmişti, hem de değişmemişti.
Tanrıya şükürler olsun.
Shi Qing Xuan konuştu, “Ekselansları şimdi ne yapacağız? İşte senin için topladığım kişiler, şimdi senin ellerine bırakıyorum.”
İnsan sayısı yeterli değildi ve sadece geçici olarak dayanabilirdi, rün kurulduktan sonra bunun üzerinde daha fazla düşüneceklerdi. Xie Lian cevapladı, “Çok iyi, şimdi bu kadar insanı tutabilecek boş bir alana ihtiyacımız var.”
Onlar konuştukları sırada Hua Cheng hiç konuşmaya dahil olmamıştı, Xie Lian onun şu anda ne düşündüğünü söyleyemezdi. Ancak şimdi konuştu, “Kolay iş. Gege, sadece benimle gel.”
Xie Lian başını salladı ve Shi Qing Xuan neşeyle selamlarken topallayarak oraya gitti, “MİLLET TAKİP EDİN! KAYBOLMAYIN! HEY!”
Xie Lian ona yardım etmek istemişti ama kimsenin yardımı olmadan da yavaşlamadan yürüdüğünü görünce durumu anladı. Böylece büyük bir dilenci grubu gecekondu mahallesinden dışarı itilip bir telaş içinde sokaklara döküldü, çok uzağa gidemeden sinirli bir ses duyuldu, “DURUN BAKALIM ORADA! NE KADAR ÇOKSUNUZ. GECE YARISI BİR ŞEYLER Mİ YAPMAYI PLANLIYORSUNUZ?”
Dilencilerin hepsi büyük ölçüde paniğe kapılmıştı, “AH HAYIR! SADECE GECE DEVRİYESİ!”
Xie Lian, Hua Cheng geriye bakmayınca o da bakma zahmetine girmedi. “Onları umursama.” Sonrasında asker yere yığıldı.
Dilenciler hayrete düştüler ve gevezelik etmeye başladılar, Shi Qing Xuan haykırdı, “SESSİZLİK! DAHA ÇOK ASKERİN DİKKATİNİ ÇEKECEKSİNİZ!”
Böylece grup, fısıltıları susturacak şekilde ses tonunu düşürdü. Hua Cheng yürümeyi kesti ve konuştu, “Gege, bu cadde iş görür.”
“Bu mu?” Xie Lian sordu, “Konuma göre kesinlikle en uygunu bu ama fazla göze çarpmaz mı?”
Bu büyük cadde çok geniş ve ferahtı, düzdü ve asfalttı, ileri doğru gidiyordu. Kraliyet başkentinin ana caddesiydi, tabii ki göze çarpıyordu. Herkes seslendi, “Evet, ya fark edilip yakalanırsak?”
Ancak Hua Cheng şöyle dedi: "Sorun yok. Bizi fark etseler bile yakalayamazlar.”
Xie Lian başını salladı, "Millet, şimdi sizin için şunu açıklığa kavuşturmalıyım. Daha sonra karşılaşabileceğimiz şey çok kötü bir yaratık ve tehlike olabilir. Ancak içeri girerlerse tüm kraliyet başkenti tehlikeye sürüklenir. Bu yüzden tekrar hatırlatmak isterim ki cidden bunu istemeniz ve aklınızda tereddüt olmaması gerekiyor. Korkan veya gitmek isteyen var mı?"
Hiç kimse. Xie Lian devam etti, “Çok güzel, şimdi el ele tutuşun ve geniş bir çember oluşturun.”
Birisi şaşkına dönmüştü, "Bu nasıl bir rün. Sanki bebeklerin el ele tutuşması gibi!”
Shi Qing Xuan bağırdı: "Cidden saçma! sadece talimatları takip edin!"
“Heh! Ol’ Feng sen yanlış anladın, kimse senden fazla saçmalayamaz. Tanrım!”
Kalabalık gevezelik ve telaşla emirleri takip etti ve iki yüz kadar insan el ele tutuştu, Kraliyet başkentinin geniş ve ferah ana caddesinde çok büyük bir insan çemberi oluşturuyorlardı. Shi Qing Xuan sordu, “Biz böyle el ele tutuştukça şu canavarlar kraliyet başkentine giremeyecek değil mi?”
“Hayır.” dedi Xie Lian. “Er ya da geç aşağı doğru hücum edecekler.”
Shi Qing Xuan'ın kafası karışmıştı, "O halde yaptığın bu rün ne işe yarıyor."
“Tuzak!” Xie Lian açıkladı. “Bu düzen bir kez kurulduktan sonra eğer yaratıklar kraliyet başkentinin koruma kalkanını kırıp aşağı inerse etrafa dağılmaktansa bu çembere çekilip tuzağa düşecekler.”
17 notes · View notes
turkuazsubat · 4 months ago
Note
geçenlerde insanların hepsi yanlız ama bir arada yanlızlar gibi birşey yazmıştın bir iki yazıda daha benzer şeyler vardı bahsettiğin yalnızlık tam olarak hangi yanlızlık
Hangi yalnızlık derken dediğini anlamadım ama bahsi geçen mevzu şu: Şimdi ben uzun süredir bu mecradayım ve dashboardun sadece Tumblr özelinde de değil genel olarak insanlarda bir yalnızlık hissi var. Yanlızlık kavramı çeşit çeşit değişir kişiden kişiye göre ama biz şuan insanın kendinisi ilgisiz veya konuşacak birilerinin olmayışına göre yorumlayalım. Herkeste bir yanlızlık havası eskiyor genellikle. Çünkü kimse kafasında ki gibi bir dostluk veya partner tam olarak bulamıyor. Mantıksal olarak baktığında insanların bir arada yalnız kalması gibi bir durum söz konusu değil çünkü bireysel bir olay bu. Çoğunluğun olduğu yerde bu durum bozuluyor. Eskiden Tumblr içinde wp grupları kurardık insanlar tanırdık onlar kafasının uyuştuğu gruplarda kendine çevre edinirdi. Ben 1 2 senedir girmediğimden eksi gruplar ne alemde bilmiyorum. Çare zaten wp grubu değil sadece olay şu. "Herkes kendi odasında dışarıya bakıyor ve sokaklar bomboş." Halbuki eskiden buralarda en azından herkes daha sıcak kanlı ve çekinmeden iletişim kurardı. Bazen bazı bloglara göz atıyorum. Kıvranıyorlar kimsesizlikten. Muhtemelen ne kimseyle iletişime geçiyor ne de iletişime geçilmesinden haz ediyor. Herkesin kendi hayatı tabi beni ilgilendirmez tabi de. Çıkmadığımız odanın içine otobüs girmedikçe kimse kimseye denk gelmez. O postlardaki kıssadan hisse o. Elbette saçma sapan binlerce insan var ama zamanla her insanın içinde bir cevher yattığını fark ediyorsun. Ben eskiden her takipleştiğim insana hayata hangi pencereden bakıyorsun. Hayat görüşün ne diye sorardım. Ciddi insanda tanıdım. Her bir tecrübe oldu. Bilmiyorum, mesele bir yerde insanların iletişim kurması da değil. Sadece herkesin bu kadar yalnız kalıp, canı yanması üzücü gerçekten, post niteliğinde uzun oldu soruna cevaptır umarım.
12 notes · View notes
emirproy · 5 months ago
Text
Gece yazıyı yazarken 6 gibi falan yazmıştım bitirmiştim tek tük hatırlıyorum ama uyuyakalmıştım telefon açık bir şekilde. Uyandığım gibi gönderip tekrar uyudum. Attığım fotoğrafları nasıl seçtiğimi dâhi hatırlamıyorum saçma sapan bir şekilde ddhsjsbejsnsgeajahsbs ama neyse asıl olay bu değil. Asıl olay altta çünkü tamamladım.
Gece sarhoş kafayla yazmışım. Sabah uyandığımda biraz şaşırdım biraz devrik ve eksik olmuş cümleler ama sıkıntı yok. Şimdi devamını getirmek istiyorum. Dün işteyken Emre, Kaan, Meryem, Buse ve Naz gece oturalım dediler. Biz de okeyleştik falan derken iş bitti döndük. Tam kantinden bira viski falan alıp gidiyorduk ki Salim aradı ve ağlıyordu. Çok kötüyüm odama gelir misin dedi sonra herkesi bırakıp hızlıca odaya indim. Sonra çıktık bira alıp odaya tekrar geri döndük. Gece 2.5'a kadar yanında kaldıktan sonra biraz refreshledim ve uyuttum. Yukarı çıkmayı düşünmüyordum ama Meryem aradı Salim nasıl oldu iyi mi iyi iyi ben de yorgunum çok içtim odaya geçip duş alıp uyurum dedim ama istemedi. Yukarı çık diyince ben de tamam dedim. Yukarı çıktığımda kantinden şarap ve viski alıp beni beklemişler. Atakan abi gidiyorsanız sahile bırakırım sizi diyince biz de tamam dedik. Kilise yoluna doğru gidip biraz götü başı dağıttıktan sonra lojmana geri döndük. Herkes ayrıldıktan sonra biz Meryem'le kantinde yalnız kaldık ve o kafayla çok iyi hatırlıyorum ikimiz de ağlıyorduk. Bi o konuşup ağlıyor bi ben konuşup ağlıyorum. Sonra benden antidepresan istedi ilk başta vermek istemedim ama sonra kötü olduğunu görünce antidepresanı vermek zorunda kaldığımı hissedip verdim. Sarhoş değildik ama kafa bi tık güzeldi. Sonra Annemle ilgili dün akşam yazıp tamamlayamadan uyuyakaldığım olayı anlatmak istiyorum. Yani asıl oradaki mucize ve yükselişi anlatıcam. 30 Kasım 2023 Nevşehir'den Siirt'te doğru yola çıktım. Hayatımın en boktan süreci başlıyordu orada. 1 Aralık'tan 18 aralık'a kadar Siirt'te kaldıktan sonra Silopi'ye tedavi için gitmiştim. Sonra tabi ameliyat falan filan o süreçleri hatırlamak dâhi istemiyorum çok kötü anısı var hepsinin. Her şey yavaş yavaş normale döndüğünde evdeyken psikolojimin gerçekten en bozuk olduğu süreçlerdeyken annem ve babamla yaşıyordum ve çok nazik her zamankinden daha hassas davranıyorlar sürekli hediye falan alıyorlardı. Sürekli kitap okuyup ara ara ders çalıştığım bir süreçti. Tekrardan söylüyorum hayatımın en kötü süreci ne psikolojik tedavi aldığım, ne futbolu bırakmak zorunda kaldığım, ne mide hastalıkları yüzünden 2 sene boyunca kıvranmalarım.. hiçbiri değil....
30 KASIM 2023 - 30 NİSAN 2024 arası.
Emir sen bu tarihte ölmediysen bir daha böyle bir durumun ortasında kaldığında ölmezsin. O günleri en yakından bilenler işte ailem ve sonrasında Andromeda. Annemle sürekli birlikte vakit geçirip bir şeyler okuyup keşfediyorduk. Sürekli ağlıyordum ama sürekli. Sürekli yazıp yazıp yırtıp siliyordum. Beni sürekli dışarı çıkarıyorlardı intihara meyilli olduğumu düşünüp ki daha önce buna şahit oldukları için düşünüyorlardı ama yapmam bunu bilmelerine rağmen hep kolluyorlardı. Bir şarkı.. MAVİ DENİYORUM AMA ..
ANNE DİYORUM BUNUN Bİ' SONU YOK MU?
Anneme bu sözü söyleyip dururdum ve ağlardım. Sonra bana dedi ki bir gün son bulacak biliyor musun? Belki bugün değil ama bir gün gelecek ve son bulacak. Ben senin potansiyelini, başarıya olan açlığını, hırsını, hevesini ve mücadeleni hep en yakından gördüm. Sen askerde aldatıldığında ölmedin, o sana bunu reva gördüğünde ölmedin, sen intihar ettiğinde ölmedin, günde ( her gün) 3 koca serum, onlarca ilaç aldığında ölmedin, hastanelerden hastanelere tedavi olduğunda ölmedin, en son kalp eklendi yine ölmedin (Andromeda bunu çok iyi biliyor) bu da seni öldürmez. Yaşayacaksın sadece zamanını bekle. Tamam diyordum çaresizce.
Bazı eşyalarım vardı ve içimden hep şey diyordum acaba bir gün bunları çöpe atar mıyım? Kıyar mıyım? Dayanır mıyım diye söyleniyordum. Dün akşam Meryem'le konuştuğumuz şeyler bunlardan ibaretti genellikle. 12 Mayıs yani tam 1 ay önce birkaç saat sonra beni buraya getirecek otobüse binmeden önce bütün dolabımı önüme yığıp artık bana zerre dokunmayan her şeyi gözümü kırpmadan çöpe attım. Şimdi dersin ki Meryem dedi niye 30 Nisan değil de 12 Mayıs'ta attın diye sadece tek bir cevap HİS. DOĞRU HİS. DOĞRU TİMİNG.
Emir şimdi en güçlü ve en kafası doğru çalışan haliyle burda. Arkadaşlıklara açık, doğru arkadaş seçimiyle sürekli eğlenmeyi seven ve hiç çekinmeden haykırarak gülen haliyle burada. Herkes tarafından parmakla gösterilen Emir burada. Herkes tarafından karşılıksız sevilen bazılarının (Gangster, yaramaz çocuk, fake Kürt) lakaplarını takıp bunlara gülüp geçen Emir burada. (Normal şartlarda anasını sikerim ama refreshledim ruhumu)
İşte bu yüzden sürekli Allah'a teşekkür ediyorum. Her zaman teşekkür et. Sen de et. Et ki gerçekten buna cevap versin.
Unutma mucizeler her zaman vardır sadece zamanını bekler. Aynı annemin dediği gibi... :)
12 notes · View notes
otadam · 2 months ago
Text
Günaydın.
Bakıyorum da herkes bir havalarda, bir “mutluyum” ayağına yatmış gidiyor.
Oysa kimin içini kazısan, altından koskoca bir boşluk çıkacak.
Hayatlar artık yüzeyde oynanan saçma sapan bir oyun.
Yüzeyden kastım, sahte tebessümler, yapmacık “Nasılsın?” mesajları, sosyal medya beğenileri. Hani herkesin cebinde o koca ekranlar var ya, işte onların içine sıkışmışız resmen.
Gerçekten nasıl olduğumuzu soran yok, sorsa da cevaplar otomatik: "İyi, sen?"
Ne demek lan "iyi"?
İyi misin gerçekten?
Aslında hepimiz bu sahte dünyaya uyum sağlamışız, derinlere inmeyi çoktan unutmuşuz. Duygular mı?
Ne duygusu abi, duygular geçmişin lüksü gibi kaldı.
Şimdi her şey hızlı tüketiliyor.
İlişkiler bile.
Bugün bakıyorsun, herkesin dilinde “samimiyet” ama icraata gelince, samimi olanı bile gözünü kırpmadan harcarlar.
Çünkü kimse risk almak istemiyor.
Ne de olsa yüzeyde takılmak güvenli.
Gerçekten içini açmaya kalksan, belki de karşındaki seni gerçekten anlar.
Ama işte mesele de bu ya, o anlaşılmak dediğin şey tehlikeli abi, fazlası zarar.
Bir de şu var, herkes bu yüzeyde oynanan oyunun kurallarını ezberlemiş.
Herkes hayatını bir cila gibi parlatıyor, ama altı boş.
Biri içimize baksın, tek göreceği toz bulutu olur. Yüzeyde parlamaya o kadar alışmışız ki, içimizde ne var hatırlamıyoruz bile.
Anlamsız "like"ların peşinde koşmaktan, gerçek hayatın tadını unuttuk.
Bu tatlı eleştirinin altındaki acı gerçek şu: Bu yüzeysel oyun bitmez abi, biz de bu oyunun piyonu olduk, haberimiz yok.
Kendimize bir dönüp bakma zamanı gelmedi mi? İçinde biriktirdiğin o tonla soruyu sormaktan niye korkuyorsun?
Gerçekten ne hissediyorsun?
Neden bu kadar kayıtsız, bu kadar yüzeyselsin?
5 notes · View notes
siir-defterim · 7 months ago
Text
Tumblr media
Geçen seneydi sanırım...
Cumartesi günü Kadıköy çarşıya indik, Mercan’da bir ekmek arası midye yiyelim dedik. Hava da buz gibiydi, içimiz ısınsın diye içeri geçtik, çıktık üst kata..
Kalkmamıza yakın arkamıza bir anne-kız geldi oturdu.
Soğuktan donan bizim gibi içeri atıyor kendini, tüm masalar doldu, garson oradan oraya koşturup duruyor.
Arkam dönük ama farkındayım, bir türlü dikkatini çekemediler adamın. Sonunda kadıncağız yüksek sesle seslendi :
-“ Kardeş, bakar mısın..!”
Hani filmlerde olur ya, zaman tüneline girer, döne döne bambaşka bir devirde bulur insanlar kendilerini..
Öyle oldum.
“Kardeş, bakar mısın?”
Yahu, biz çocukken tanımadığımız herkese böyle seslenilirdi..!!
Çünkü kalben, tanıdık-yabancı herkesin kardeş olduğuna inanarak büyütülürdük, yetişirdik biz.
Pazarda sebzeleri taşıyan hamal kardeşti, yolda adres sorduğumuz takım elbiseli adam da öyle, parkta salıncağımızı kapan çocuk da kardeşti, okul çıkışında renkli macun satan delikanlı da, kasapta sıra beklerken anneannemin sohbet ettiği teyzeler de..
Aslında nasıl bir sosyal adalet düşünsenize: “Herkes eşit!!”
Çocuk bahçesinde oynarken bir çocuk kaydırak sırasında sizi ittirip önünüze geçince veya tahtıravalliye sizden önce koşup binince, anne-babalar uyarırdı hemen :
-“Kızılmaz öyle! O senin kardeşin..”
Yani o yaştan itibaren, birbirimize karşı hoşgörülü olmayı öğrenirdik.
Hepimiz kardeşiz sonunda, ve birbirimize karşı anlayışlı, sabırlı olmalıyız.
Kızım üç yaşındayken, bir salıncak kuyruğunda, sıra kimin çocuğunda diye kavga eden iki anneyi gördüğümden beri şok içindeyim.
Biz neyi yanlış yapıyoruz diye sordum kendime o anda..
“Kızılmaz, o senin kardeşin” den, iki çocuk adına kavga ederek örnek olan annelere..
Bu ne zaman bu kadar değişti?
Niye değişti?
Sonra düşündüm ki, bu iki soru çok anlamsız aslında.
Sorulması gereken şu : Doğrusu hangisi?
Şimdi facebookda, orada burada yorumlar yazılıyor görüyoruz ya hani, “Biz buyuz, lanet olsun..” “Bu millet bunu hak ediyor “ .
O feci, dayanılmaz gündüz kuşağı saçma sapan programlarını izleyip de, aile içi en gizli derdini milyonların önünde paylaşan garip tiplere, “işte bizim özümüz bu” diyen arkadaşlarım var ya benim..
Siz özümüzü ne zannediyorsanız, sizin karşınıza “işte o” insanlar çıkıyor.
Peki, biz bundan mı ibaretiz ?
Bence değiliz.
Hangi dünya ülkesinde çocuğunu “siz kardeşsiniz” diye yetiştirecek bir bilgelik vardır sizce?
Anadolu’da bir köye gidin bakın, kendi aç kalır, son bardak ayranını size ikram eder.
Bir kamyon şoförüne , sigarasının izmaritini yere atmamayı öğretemezsiniz belki, ama bir zorda kalsanız, koşar yardıma gelir.
Yere biri düştü mü, on kişi toplanır başına , onu oradan kaldırmak için..
Şu sıralar daha değişik görünüyor olmamız, özümüzün değiştiği anlamına gelmiyor.
Ben özümüzün hala şahane olduğuna, ve bir süreliğine gömülmüş bu yönümüzü aslında hepimizin çok özlediğine şahidim.
İşte bu sayfada bana yazdığınız o yorumlardan gör��yorum bunu.
Sadece birine ���kardeş” diye hitap etmek bile, karşı tarafın yüreğini yumuşatmaz mı? İkinizin “bir” olduğunu düşündürmez mi?
Bence şu güzelim, şu hırpalanmış, şu inanılmaz derecede bahtsız ve aynı zamanda akıl almaz derecede şanslı ülkede, bizler hepimiz bin bir renkten acaip bir ahenk oluşturan kocaman bir aile değil miyiz?
Hem hangi kardeş birbirine tıpatıp benzer ki?
Birbirine kızar, küser, farklı görüşte olabilir, hayat kardeşleri farklı yollara sürmüş, farklı giysiler giydirmiş de olabilir.
Ama onlar özde kardeştir.
Birinin eli kesilse, öbürünün canı acır diğer odada..
Kardeşlik tam da böyle bir şeydir.
Bir şey oldu, bir virus girdi içimize, hani şu bilgisayarlarımıza girenler var ya.. İşte onlardan..
Fabrika ayarlarımıza dönmek çok kolay.
Şifre sorarsa hayat size...
Şifremiz şu : “Bakar mısın kardeş🙏🙏💖💖
Hayal Ağacım
Bige Güven Kızılay
7 notes · View notes
guzyazi · 9 months ago
Text
6 Şubat 2023
Bu boş bir unutmadık, unutmayacağız değil ya. Neredeyse herkesin her gün aklına geliyor 6 Şubat. Beynimizin bir yerinde böyle bir şey açıldı. Hafiflemiyor. Her hatırlamada da tetikleniyor. Maruz kalanları düşünemiyorum. Sorumlular hariç herkes ruhen çürüdü.
Ne alemde çantalarınız? Hani sıradaki depremlerde hayatta kalırsanız. Kimi hâlâ göçük altında bisküvi yiyeceğiz sanıyor. Mesele şehirden kurtulana kadar hayatta kalabilmek. Hayatta kalıp el uzatabilmek. Bize biz varız. Tatbik ettikleriniz hatırınızda mı? Nasıl evlerde oturuyorsunuz, öğrendiniz mi iyice?
Ben burada yıllar önce, "Beklenen Büyük Marmara Depremi" diye ekşişeyler yazısı paylaşmıştım. Çok açıklayıcı ve sarsıcıydı. 4 Mart 2016'ya ait bir içerik. Googlelarsanız göreceksiniz. Görmelisiniz. Farkında olmalısınız.
Benim deprem çantam 1 yıldır çok hazır. İçinden bir şey alıp tüketmişsem aynı gün tedarik ederim yeniden. Bebeme doğumdan hemen önce de çanta yaptım. Doktor mama yazdığında eve kutu kutu mama getirdik, birini direkt o çantaya attım. Ev bakarken sadece Sarıyer, Beykoz, Çekmeköy şeklinde saçma sapan bir harita çiziyorum. İş yerim umurumda değil, iş bulurum diyorum. Dağhan pasaportlarımızı iş yerinde unutuyor, o getirip çantamıza geri koyana kadar deliriyorum. Ki deprem yaşamadım, depremde sevdiklerimi kaybetmedim. Anlamıyorumdur, anladığımı sanıyorumdur, anlayamam ama işte buradan çıkarım yapıyorum. O nasıl bir acı olabilir Allah'ım. Bolca rahmet ve sabır diliyorum.
12 notes · View notes
beyazmantoluu · 10 months ago
Text
yeni yaşımla birlikte, olmadı, yeni yıl başlarken yazarım dediğim yazıyı ocak biterken yazıyorum ne yazık ki. Ne başını tasarladığım ne sonunu bildiğim, zihnimde sürekli "eskiden böyleydim şimdi şöyleyim" aydınlanmalarının olduğu cümleleri rastgele dökeceğim. beni en çok şaşırtanla başlamak istiyorum. soğuk bir yapım var. ankara'ya geldiğimden beri hiç ailemi çok özledim moduna girip üzüntülere boğulmadım. aramalarım bile çok seyrektir. etrafımdaki kızlar hem çok özlediklerinden bahsettikleri hem de sürekli ailelerini aradıklarından dolayı da kendimi acayip kötü hissediyordum. Ben ailemi sevmiyor muyum?? neden hiç özlemiyorum?? ilk yılı "yıllarca eve tıkılıp kaldın, hayal kurup gerçekleştirmek için çabaladın sonunda gerçek olunca da özgürlüğün ve hedefe ulaşmış olmanın sarhoşluğu var, normal " diyerek geçiştirebiliyordum. bu arada bu sadece aileme karşı değil, herkese karşı olan bir durum. sevgilimi özlüyorum mesela ama uç noktalarda olmuyordu. bunu da çok sorguladım 'sevmiyor muyum ben sevgilimi' diye. ama yok hiç tatmadığım kadar güzel bir duyguyla çok seviyorum onu. herkese karşı olunca kendi duygularımı sorgulamaya devam ettim, sonra da kabullendim. fakat bu yıl delicesine özlüyorum her şeyi. okula yetişmeye çalışırken bir anda durup ağlayasım geliyor (maalesef hâlâ dolu dolu ağlayamıyorum, gözlerim doluyor yalnızca.) ailemi ayrı, sevgilimi ayrı, sevdiklerimi ayrı. böyle bir anda atlayıp otobüse yanlarına gidesim geliyor. mesela bende hiç ya onları kaybedersem gibi olumsuz şeyleri hayal edip üzülme durumu yoktur. şimdi saçma sapan böyle şeyler düşünüyorum. sevgilileri görünce duygu durumum hiç düşmezdi artık benimki de yanımda olsa diye oturup ağlayasım geliyor. insan olmaya başlıyorum hissi veriyor bu durum :d yaşlanmaktan kaynaklı bir duygusallaşma mı acaba? aslında küçükken duygular bana çok ağır geldiğinden onları yok saya saya bu hale geldiğimi düşünüyorum. -neyse bu başka bir şeyin konusu.-
eskiden sorumluluklarımı abartıyordum sonra etrafımdakiler bir şeyleri yapmıyor diye içimden sinir krizleri geçiriyordum. tüm sorun bendeymiş dostlarım. yani kalkıp çamaşırları yıkar asarsan sonra içinden niye çamaşır yıkamıyor hiç diye sinirlenmenin bir anlamı yokmuş. fırsat vermiyormuşsun ki yıkasın? hep yemek yaparsan karşı taraf ne zaman yemek yapsın? sonra ödev konusunda da grup ödevlerinde ne kadar sinir krizleri geçirdiğimi herkes bilir. yapman gerektiği kadarını yapıp kenara çekilirsen onlar da yapmak için fırsat bulurlar belki. hoş yine son dakika yükledik ödevleri ama olsun. oldu mu oldu, geçtik mi geçtik. bu kadarı yeterli canım. kendini hırpalamana gerek yok. bu konuda kendime bu yıl tam puan veriyorum.
fark ettiniz mi eskisi kadar yaşımla ilgili yakınmıyorum. ama yakınmam sanırım daha iyiydi. çünkü eskisi gibi kendimi geliştireyim modum yok. kayboldu resmen. resim yapmıyorum? dil geliştirmiyorum? yoga yok? kitap okumak yok? eğitimler, seminerler, faydalı videolar izlemeler? hiçbirini yapmıyorum. BOMBOŞ biri oldum. yine de hakkımı yemeyeceğim, ilk dönemi ders konusunda harika bitirdim. üstten ders almayı planlıyorum. bakalım. sınıf arkadaşlarım da çok tatlı kızlar. misler gibi ders çalışıyoruz. yaşları da bana oldukça yakın. bir tek b. küçüğümüz, o da oldukça olgun bir kız. s. ve bn. çok baskın karakterler ikisi birden konuşmaya başladıklarında araya girip de cümle söyleyemiyorum :d gerçi bu benim normalim. yani 3.kişi olduğumda genelde sadece dinleyici pozisyonundayım. bazen bu halimden o kadar nefret ediyorum ki. hele çevremdekiler çok fazla başka insanların arkasından konuşuyorsa kendimi tamamen kapatıyorum. sonra biriyle iletişime girdiğimde hebelehübele kalıyorum. eminim çoğu arkamdan yirmialtı yaşına gelmiş hâlâ iletişimini geliştirememiş diyordur :ı umarım bir gün bu durumu değiştirebilirim. ömrümü daha fazla bu kadar pasiflikle, olduğumdan farklı olarak, kendini hiç geliştirmemiş, hiçbir şey hakkında fikri yokmuş gibi görünerek çürütmek istemiyorum ve kendimi ortaya koyabilmek istiyorum. umarım.
7 notes · View notes
haziranzede · 1 year ago
Text
bazı insanlar temizlik işçisi. dünyaya temizlik yapmaya gelmiş..hayatı titizlikden ibaret. başka bir hobisi yok meşgalesi yok zaten vaktidir yok. ev temizlemekden misafirin önüne bir kek yapım çıkaramaz. herkesle kavgalı. millet onun evine gitmek istemez. temizlik yapmakdan başka işlere vakit bulamaz. bu ömre cana yazık değil mi? Ne bel kalı, ne siz kalır, kokudan astım olur ama titizlik yükünğ sırtından indirmez. gereksiz bir yüktür o. bu takıntısı ile hayatı kendine zehir eder sonra da hayat zor der.insanlar bana yardım etmiyor der. ınsanlar senin takıntına hizmet etmek zorunda değiller ki.
birde cimrilik buda insana inanılmaz bir yük. sürekli hesapla, sürekli kaygılan. ya cimri olupda mal biriktirip malını yiye bilen görmedim.bi sal kendini, sırtındaki yükü indir. Allah verene veriyor. sen ver , verdiğin vermese bile Allah sana verecek bu net bişey. vermeye, yedirmeye bak.
sırttaki bir diğer yük hasetlik..en iyi ben olmalıyım, kim ne yapıyorsa yapmalıyım, herşeyi didiklemeliyim, herşeyi araştımalıyın ve onları geçmeliyim..dostum sadece sırtında yük taşımakla kalmıyorsun yüreğinde bir kor taşıyorsun. yazık değil mi canına. sal kendini. bırak herkes iyi olsun. sende iyi çevresi olan vasat orta halli bir insan ol..inan daha çok ilerler ve daha çok sevilen biri olursun.
Allah gaddar değil, Allah bizim zannımız üzere onu bize sürekli sıkıntılar veren zannetmemizin sebebi gereksiz yüklendiğimiz yükler. inatla dört elle sarılmışız o yüklere. milletin sırtındaki küvesi boş koşuyor. ya biz sırtımız gereksiz yüklerle dolu.
insanlar birbiri ile açı yarıştırıyor. sne acı, sıkıntı çekmemişsin ondna diyor. ölmeden mutlaka çekeceğim diyor..yo çekmeden ölenlerde var. sen Allah'ı sürekli sıkıntı veren olarak tahayyül etmişsin ama Allah kuluna eziyet etmez. imtihan eder ama bu kadar yük yüklemez. sırtına yüklenen sensin. millet koçarken geride kalıp, hırçınlaşan sensin. herkesin imtihanı var ama millrtğn dilinde değil. atıyor kenara hayatına bakıyor. bakıyorumda çoğu saçmalığın nedeni bizim saçma sapan fikirlerimiz, takıntılarımız.
10 notes · View notes
incehareket · 6 months ago
Text
sır kapısı
Yıllar evveliydi, belki asırlar, Tanrım neredeyse 20 sene geçmiş, mide ağrılarımı talcitlerle dindirmeye çalıştığım bir duygunun esiri olmuştum, kimileri buna aşk der. Bu ilk kez yaşıyormuş gibi tattığım duygu o kadar tek taraflı o kadar platonikti ki kendinden evvelki tüm platonikleri yerle bir etmişti. Sanki daha önce hiç heyecanlanmamışım, o iğneler batıyormuş gibi uyuşmalarım, o ruhumun titreyişlerini fiziki bir sancıyla çekişim sanki ilk o gün icat edilmişti. O zamanlar tabii kendimi yazarak -utanmadan- ifade etmeye daha doğrusu ifadelerimi bir blog aracılığıyla duyurmaya yeni yeni başlamışım. Eski ergen günlüklerimin cümlelerindeki acemilik yoktu, yepisyeni sözler, tamlamalar, mecazlar... Nasıl da cesurum nasıl da korkak... Yüzüne karşı diyemediklerim yazarken ne de açık aman ne de utanmaz... Fakat karşı karşıya geldiğimizde süklüm püklüm saçma sapan birine dönüşüyorum. Aciz miyim pişkin mi bilmiyorum, yazıyorum da yazıyorum...
Sonra bir gün, yazılarımı okuyan biri "öyle güzel yazıyorsun ki senin aşık olduğun adama ben de aşık oluyorum" dedi. Bunu ifadelerime bir iltifat sanmıştım ama yanılmışım. Hakikaten ona aşık olmuş, benim varlığımı bile bile onunla iletişim kurmuş hatta nişanlanmıştı... Girmediğim oyundan diskalifiye edilmiştim hem de kendi yazılarım sebebiyle. Acıklı değil mi...
Bu hikâye burada bitmedi, zaman içerisinde başka kahramanlarla ve başka biçimlerde tekerrür etti. Örnek vermeyeyim, herkes yaşıyor zira.
Susmak daha mı iyiydi bilmiyorum. Duyguma sahip çıkıp kavga etmek ya da. Neyse ne, şu anki huzuruma varmam için geçmem gereken taşlı yollarmış: Geçildi. Şu anki huzurumdan bahsetmeme sebebim de bu. Ona haksızlık mı ediyorum susarak, bunu da bilmiyorum. Sadece artık yaşamanın yazmaktan daha kıymetli olduğuna inanıyorum. Artık gülerek günlüğüme yazacağım hikayelerim var. Eski meseleleri de bir yabancı yaşamış gibi hatırlıyorum. Bendim ama hangi ben? Bizdik ama hangi biz? Adını unuttuğum tüm kişiler artık toptan "geçmiş" diyerek andığım bir mezar. Onlara gübre muamelesi yaptıkça yeşerdim. Fakat bu mecburiyet de bitsin. Biz bir geçmişi gömmeden de, kendilerine gübre muamelesi yapacağımız kişileri hayatımıza çekmeden de yeşerebiliriz. Muhtaç olduğumuz kudretin damarlarımızdaki asil kanda mevcut olduğu bilgisi bize çoktan geldi. İdrak etmesi bugüneymiş.
Şükürler olsun.
3 notes · View notes
keemlenyekun · 6 months ago
Text
Bahar temizliği haftaya kaldı
Hayatımda 19 mayısın çok özel bir yeri var. Tabi ki Samsunlu olmamın etkisi var, 19 Mayıs bizim bayramımızdır. Şehir eskiden daha renkli olurdu. Etkinlikler konserler statta eğlenceler. Şimdi sadece jetler geliyor, iki konser eşlik ediyor. Eskiden şehir küçük olduğundan olsa gerek herkes 19 mayısı yaşardı.
Bayram olmasının yanında 19 mayıs annemin yazın gelişi olarak gördüğü tarihtir. 2013 yılına kadar sobalı bir gecekonduda oturduk. 19 mayıs sobanın kaldırılıp "bahar temizliği"nin başladığı tarihtir. Halı yıkama, battaniyeleri çiğneme, yatak yorgan havalandırma, yün ditme, boya, badana, mutfak dolaplarının dökümü... Ve bizler de yardımcı olarak annemin peşinde. Seviyordum. Terasta halı yıkamak, battaniyeyi çiğneyerek yıkamak. Tam o sırada 19 mayıs etkinlikleri. Yaz gelmiş. Bahçedeki erik ağacı yeşermiş. Güzel ve mutlu.
Haftaya 19 mayıs ve bahar temizliğine niyetim var.
Geçen haftaki ruhsal baskıyı atlattım diyebilirim. El titremesi ve sinir geçti. Çünkü oğlana bakması için ananesini çağırdık. Puahahahah. Canım oğlum. 2 yaş çılgınlıkların beni çıldırtıyor.
Son gün AYM başvurumu verdim. Sayfa sınırlaması varmış başvuruda. 10 sayfa ek açıklama oluyormuş. Ben yazmışım 28 sayfa. Yazdıklarımı özet geçmek çok zorladı beni. Bir şekilde son ana yetişti. Bekleyelim 5 sene sonra karar çıkar. Sonra da AİHM'e gideriz, o da 5 sene sürer. 45 yaşımızda hükümetle dostane çözüm yaşarız gibime geliyor. O zaman avukat sercoya devam.
Kiracımız 1 haziranda çıkıyor. Ofisime geçiyorum. Annem de o süreye kadar toparlarsa allahın izniyle, 8-5 ofisimde çalışmaya devam. En çok istediğim şey. :DD
Ofise masa takımı lazım. Para lazım. Kurban aldık, para lazım. Tatile gideceğiz, para lazım. Para çok lazımsın. Ve türkiyede en pahalı şey para. Böyle şeyin ben taaaaaaa.....
Şimdi başvuruları yapınca dedim ki, silivriden geldiğimden beri şu dosya ve dilekçelere hiç ellemedim, toparlayayım. Silivri kütüphanesinden bir kitap listesi, okuduklarım ve okumak için yaptığım liste çıktı karşıma. Saçma sapan bir dublin romanı okumuştum. Liseli ergen aşkını anlatan. Kitabın ismi yoktu aklımda. Onu da not almışım. Lan var ya cezaevinde kitaplar can kurtaran simittir. Şerefsiz kitapsızlar 4 ay kitap vermedi bize, infaz hakimliğine yazdığım itiraz dilekçesi bile duruyor. Kuran almadılar içeriye sebep ne biliyor musun sayın defter: arapça okumayı bilen memur yokmuş. o zamanlar daha yaratıcı küfürlerim vardı. Şimdi klasik. Tuttuğumuz günlüğü yok ettik. malum evlenince sıkıntı çıkmasın diye. puahahahah. Hanım okuyor burayı, valla beni evde ipe dizer. şşştt..
Arkadaşlarla bir film hikayesi oluşturmak istemiştik. Leyla diye bir göçmenin yaşadığı türk hakimlerini anlatan, gerçek hikayelerle ilerleyen, ama kesinlikle kurgusal olan bir hikaye. Baş gardiyan bu hikayeyi okuyunca darbe planı olabilir diye almıştı. Bu şaka değil bu arada. Cidden aldı adam, okuyup geri getirdi. puahahahahhahah...
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Harika birisiydi titrek nejdet. o günlerin komik anlarını hatırlamam gerekiyor. yoksa sıkıntısı büyük.
Tumblr media
Bu aşamayı da geçtik. Aym başvurum sonuçlanana kadar mümkünse kendi davamla ilgili hiç bir şey hatırlamak istemiyorum ve tarihin tozlu raflarına sizleri kaldırıyorum.
Galatasarayım iyi, samsunsporum iyi...
Hadi bakalım.
Vesselam.
4 notes · View notes
pamiele · 9 months ago
Text
Eskiden anne ve babamın da hayalleri oldugunu ya da etkinliklere katılarak stres atıp eglenebileceklerini düşünmeden sadece kendi isteklerime odaklaniyordum bu yil yeni yaşımla onların da dünya'ya bir kere geldiği gerçeğiyle yüzleştim gec oldu ama cok farkli bir yol izleme karari aldim ve icimin nasil kıpır kıpır oldugunu anlatamaamm🤗 onlarla olabildiğince vakit geçirmeye çalışıyorum artık. O bu şarkıyı dinlemez ki demiyorum mesela açıyorum yabancı rock hadi herkes halaya diyorum. Saçma sapan dans ediyoruz ama birlikte oluyoruz. Onlar mutlu oldukça ben daha mutlu oluyorum. Onların hayallerinin o kadar büyük olmadığını görüyorum zamanla ama hayallerini büyütebilmek istiyorum. Çünkü onlar hep bizim için kendilerini kısmayı öğrenmişler.🥺 Kendime elimden geleni yapacağıma söz veriyorum. İleride ne olup biteceğini bilmiyorum sonuçta. Bugün depremin yıl dönümü ve geçen sene bugün 'yaşamak istiyorum' diye ağlarken aileme sarılıp depremin bitmesini bekliyordum. Artık yaşayacaksak hep beraber yaşayalım istiyorum,mutlu olalım istiyorum. Bilirsiniz hayat yarınları beklemiyor bekleyen bizleriz sonuçta ve hep yarına ertelediğimiz şeylerle dolu bir hayat yaşıyoruz. Bundan sonra bugünler için adımlar atacağım ve sadece kendimi düşünmeyecegım 🌱✨
4 notes · View notes
simsiyahbirgecenins-blog · 10 months ago
Text
Farklı olduğumu düşünüyodum kendimi çok kandırıyomuşum kendimi sevdiğimi söylüyodum hep hep insnaların içinde çok iyi bi insan olduğumu düşünüyodum halbuki aralarındaki en kötü insan olmuşum da haberim yoktur çok değiştim zevklerim tarzlarım düşüncelerim kalbim yapmam dediğim şeyleri yapıyorum ne yapıyorum ben kendime bu soruyu o kadar çok soruyorum ki inanamazsınız insanları kandırıyorum evet ama şunu anladım en çokta kendimi kandırıyomuşum benliğimi kaybediyorum benliğimden vazgeçiyorum herkes gibi oluyorum en büyük korkumu kendime yaşatıyorum hep mutlu olacağıma dair kendime sözlerim vardı senenin başında şuan bakıyorum da büyüdükçe batıyo insan anlıyorum büyüklerin neden bu kadar mutsuz olduğunu insan üstüne dert bindikçe gerçeklerin farkına vardıkça anlıyo bu hayatın o kadar da mükemmel olmadığını hala aynı şeyleri söylüyorum her zaman mutlu olucam herzaman halledicem ben yaparım kafama koyduğumu yaparım ama içten içe de biliyorum ki hiç bi halt yapamıycam öylece geçip gidiyo hayatım bomboş hayallerle bomboş insanlarla vakit kaybediyorum aklımı durduramıyorum yapmak istediğim almak istediğim şeyler bitmiyo bu telaşenin içinde kaybolup gidiyorum hiç bi beklentim yokmuş gibi davranıyorum halbuki çok beklentim var çok olamıycak kadar yapamıycak kadar psikolojimi anlamıyorum kendimi bulamıyorum nerdesin benliğim nerdesin gelmen lazım yoksa ben mahvolucam lütfen gel bu insanlara benzemek istemiyorum biran önce gelmelisin kendime acı çektiriyorum insanlara acı çektiriyorum saçma sapan şeylere ağlıyorum ağamaktan nefret ediyorum güçlü olmak istiyorum korkmadan herşeyi yapmak istiyorum karakterimden nefret ediyorum herkesle iyi anlaşan benden nefret ediyorum yüzümden nefret eidyprum sevdiklerimden n şeylerden nefret ediyorum bi çok şeyden nefret ediyorum ben bu deilim ben bu deilim bağıra çağıra bununv söylemek istiyorum kendine gel yağmur diyorum bu böyle olmaz diyorum artık bişeyler yapman lazım diyorum bişeyleri gerçekten halletmen gerek diyorum ma herzamanki gibi bişeyleryo olmuyo yapmıyorum yapabilirim bunu biliyorum ama yapmıyorum hep başkalarının hayatınab bkarakterine özenip duruyorum abi sen deilsin başkalarını bırak artıkk…
2 notes · View notes