#her neyse di mi
Explore tagged Tumblr posts
Text
7 senedir her yaz akşamları yan sitedeki çocukların gülüşlerini, sohbetlerini duymak içimde bir yeri sızlatıyor.
#seslerini duymamak için balkona çıkmıyorum mecbur kalmadıkça#üzülüyorum#önemli değil neyse#bulutderler#gel buluta bakalım#karantina#canım bulut#sohbet edecek bir arkadaşım olsun çok isterdim#keder çöktü yine yalnızlığımın üstüne#her neyse di mi#alıştık zaten artık kaç sene oldu di mi#ama halâ can sıkıcı bir durum
2 notes
·
View notes
Text
demin dashimde bir avrupalı 10% enflasyon var diye ağlıyordu ve yani evet anlıyorum ama
#bazen bütün avrupada yaşayan kişileri unfollow etmek istiyorum 😔😔😔 her ne kadar bazı blogları ve mootları çokçokçok sevsem de#ben de nerdeyse sizin yanınıza geliyordum be ya ah be#😔😔😔😔😔😔#neyse yazın regrouplanıp bir daha kendimi toparlayıp deneme yapıcam hashtag never give up#yaza kadar daha bi de makale yazıcam <3 aşırı güzel şimdi undergrad olarak makalesi yayınlanan biri olursam beni kim tutar dostum di mi#... di mi???#🗒
1 note
·
View note
Text
İyi Olmanın Formülü ve Maskeli Balo
Bu yazıyı nerede paylaşırım ya da paylaşır mıyım bilmiyorum. Biraz rastgele bir karalama olacak çünkü. Selamsız sabahsız girdiğim, kendime dahi yabancı bir yazı olacak biraz. Palyaço şiirinde de dediği gibi;
Biraz birazdım her şeyden dün biraz sinirlenmiştim mesela yarın bir kadını seveceğim biraz biraz biraz kör oldum bugünlerde
Nasılsın sorusuna en içten gelmeyen "iyiyim"leri sıraladığım zaman dilimindeyim sanırım 25 yıllık sürecin bilincinde olduğum kısmını düşündüğümde. İyiyim ama ne anlamda iyiyim, kime göre iyiyim, nedir iyi olmanın gereklilikleri, var mıdır bir formülü?
Bazen de böyle şeyler takılır işte aklıma. Hoş, bunu okuyorsan biliyorsundur zaten, eğer okuyorsan ya da. Bazen de gidip bir geyiğin neden boynuzlu bir şekilde evrildiğine kafa yormaya çalışabilirim. Şimdi bu aklıma gelince yazıya ara verip gidip araştırdım biraz. 17 milyon yıl öncesine ait bir fosilde bu boynuz yapısının bir örneği bulunmuş. Bulunmuş en eski örneğiymiş daha doğrusu. Ufak ve iki daldan ibaretmiş. Yani bir çift keçi boynuzu gibi bir yerde düşününce. Zaman içinde boyutunun büyümesi ve boynuzların dallanıp budaklanması ortaya çıkmış. Neyse ne anlatıyordum ben? Heh, iyi olmanın gereklilikleri, eğer varsa formülü.. Her şeyi ülkeye yıktığımız bu süreçte tek sorun orada mı emin değilim. Kabul çok sebebi ülkeden kaynaklı. Ekonomi başta olmak üzere bir çok konuda darlanmamızın, rahatsız, huzursuz, uzak hissetmemizin, kendimizden uzaklaşmamızın sebebi bu ülke ve bu konuda bir şey yapmamakta ısrarcı uyuşmuş bir halk ama sadece bunu suçlu göstererek, kendimizi aklayarak iyi olabilsek çoktan olmuştuk diye düşünüyorum. Ben artık sıkıldım bahanelerin arkasına sığınıp farklı maskelerle etrafta gezmekten. Saçma sosyal oyunları oynamak adına olmadığım bir ruh halini yansıtmaya çalışmak çok yorucu bir şey. Bunu belki sen de yapıyorsun, yaptığının ne kadar saçma olduğunu ve karşındakinin de muhtemelen senin gibi hissettiğini bilmene rağmen. Çünkü toplum böyle bir şey, birbirine iyi olduğunu kanıtlamaya çalışan, kanıtlamak istemeyeni öteleyen insan topluluğu. Neticede kim toplumdan soyutlanmak ister, di mi? Özellikle de beraber mutlu görünen bir topluluk olarak bir imaj yansıtıyorken. Sorun içine girip irdelemeye başladığında ortaya çıkıyor ve fark ediyorsun ki toplu bir maskeli balo gibi toplumla bütünleşmek. Bak bu benzetme başlığı bulmama da yardımcı oldu. İyi olmadığını söylemek ayıp bir şeymiş gibi bize çocukluktan beri dayatan ne kadar insan varsa karşıma alıp uzun uzun anlatmak istiyorum bunun ne kadar sorunlu ve toksik bir davranış, düşünce biçimi olduğunu. İyi olmamak da en az iyi olmak kadar normal ve hayatın parçası olarak kabul edilmesi gereken bir şey. İnsanlar iyi olmamanın sonsuz bir olay olduğunu düşünüyor sanırım, o yüzden bu maskeler, bu gerçeği öteleme isteği. Onu kabullendikten sonra karanlığın onu çekip alacağını düşünüyor olsa gerek. İyi olan her şey bu evrenden sökülüp alınacakmış ve asla gelmeyecekmiş gibi. Güzel haber, böyle bir şey yok. Hayatın boyunca iyi olacaksın, kötü olacaksın, bazen hissiz olacaksın ve bunlar hayatının belirli dönemlerinde tekrarlayacak farklı sürelerle. Önemli olan bunların varlığını reddetmeyip, kabul ederek altında yatan sebepleri keşfedebilmek ve gelişebilmek. "Bazen iyi olmamak da iyidir." dediğim zaman salak bir kült lideri gibi görünüyor olabilirim. Belki de salakça bir cümledir bilmiyorum ama şunu biliyorum. İyi olmamayı lanetlemek, gizlemek mutluluğu getirmiyor. O yüzden üstteki cümleyi bir kez daha okumanı istiyorum. Üstüne düşündüğümde biraz da zihnim Mark Manson'ın Ustalık Gerektiren Kafaya Takmama Sanatı kitabındaki şu kısımdan arakladı sanırım bu cümleyi özetlemeye çalışırken:
Daha pozitif bir deneyimi arzu etmenin kendisi negatif bir deneyimdir. Ve paradoksal olarak, insanın negatif deneyimini kabul etmesinin kendisi pozitif bir deneyimdir.
O yüzden eğer iyi değilsen, bunu söylemekten çekinmemelisin ve sana dediğimi önce ben yapmalıyım sanırım. Uzun bir süredir taşıdığım bu iyiyim maskesi ağırlık yapıyor çünkü, fazla büküldü sırtımız tüm bu sahtelikte. Biraz yüklerimizi atalım. Bizi yoran insanlarla iletişimi kesmek, kesemiyorsak da mümkün mertebe mesafeli kalarak kendimizi koruyalım ya. Herkesin canı kendine tatlı olmalı biraz, onu koruyup kollamadıktan sonra neden yaşıyoruz neticede? Ortalama 60-70 yıl yaşadığımız bu hayatta, o kadar zamanımıza değmeyecek şeyleri önemseyip, dert edinip kendimize eziyet ediyoruz ki.. Biraz da yapı meselesi sanırım bu, insan bir anda bırakamıyor her şeyi. Daha doğrusu bırakmıyor, bir bağımlılık gibi çünkü bunlar artık insanın vücudunda ve her bağımlılık gibi bırakmaya çalışma süreci acılı, sancılı oluyor. İyi olmanın formülü demiştik yazının başında, epey konuştum yine biliyorum, üzgünüm. Epeydir yazamamıştım böyle, onun karışıklığı sanırım. Merak etme bir şarkı bırakacağım sana yine başlangıca. Sadece bunu sen şu an öğreniyor olacaksın ama şşhh, aramızda. Neyse neyse. İyi olmanın formülü..
İyi olmanın formülü sanırım iyi olmadığını kabul etmek, bunu değiştirmek için ne yapabileceğini düşünmek ve bu doğrultuda hareket etmekten ibaret. Çok kısa bir formül gibi duruyor ama çok sabır isteyen adımlar maalesef ki. Kendine hak ettiğin değeri göstereceğine ve bunu korumak için elinden geleni yapacağına söz vermeni istiyorum tam şu an, burada. Bana değil, kendine vermelisin bu sözü. Unutma, önemli olan sensin! Seni çok tuttum biliyorum. Teşekkür ederim vaktini ayırdığın ve benim gibi bir delinin saçmalarını okuduğun, düşüncelerini benimle paylaştığın için. İyi olduğumuz kadar, iyi olamadığımız günlerin de uğruna, kendine çok dikkat et!
44 notes
·
View notes
Text
Çarşaflı Yaşlı Kadin
Ben 25 yaşındayım, Bi mahalle Marketinde Çalışıyorum, sürekli müşterimiz olan 55 yaşlarında yalnız yaşayan çarşaflı bir musterimiz var , Marketten 300-500 metre ötede oturuyor, Nerden mi biliyorum, çünkü evine sipariş verdigi oluyor ben getiriyorum, markete geldigide oluyor tabiki , Merhaba merhaba derken küçük normal sohbetlerle tanisikligimiz olmaya başladı, sen niye evlenmedin sana güzel bir kız bulup evlendiricam flan diyordu ;) Bir gün yine bir sipariş getirdim evine televizyonun anten kablosu çıkmış, kablo cikti yapamadim bi bakiverirmisin dedi , hemen tamirci fantezisi sanmayin , değil ;)) neyse girdim yaptim, sana birsey sorucam dedi buyur dedim sen gencsin bu isleri daha iyi bilirsin dedi , internetten birseyler almak istiyorum ama yapamiyorum , nasil yapicam anlatabilirmisin , nerden ne almak istiyordunuz dedim bakim alalim, neyse sonra bakarız şimdi oyalamayayim seni işine git sen dedi , birde ek olarak 100 lira verdi , buda tamir ucreti dedi , yok gerek yok dedim , olsun al dedi sagolasin isimi gordun dedi, neyse ben cikip markete işe dondum, başka bir gun sipariş getirdigimde soguk limonata yaptım iç öyle git dedi, hava sicak , aslinda hersey normal , bi ihtiyacim olsa seni arasam yardimci olurmusun dedi tabi neden olmasin elimden gelirse yaparim dedim, numarami telefonuna kaydetmemi istedi kaydettim, bir kaç gün sonra bir mesaj geldi işten kacta cikiyorsun benim bi yere gitmem lazim gotururmusu. Beni parani veririm dedi , numara olmadigi icin ilk tniyamadim ama tahmin ettim siz misiniz diye yazdim evet dedi tabi gotururum dedim, başka evi varmis oraya gidip 1 hafta orda kalacakmis, sakin bir yer boyle yazlik gibi , yol 2 saat falan surdu, hani sana internet ten birsey almak istiyorum falan dedim ya diye konuya girdi , şey cekiniyorum biraz falan diyip geveledi agzinda , bak gulmican ama birde kimseye soylemican söz mu dedi , tabi ki dedim , biliyorsun yalniz yasiyorum ben , bir kaç özel bir şey almak istiyorum, e yaşım da ileri anlamiyorum kimseyede soyleyemiyorum falan diye devam etti ama konuya tam giremedi... Tamam ne istiyorsan bakar hallederiz aramizda dedim, eve gidince bakalim dedi tmam dedim, eve gittik , otururken dedim neydi halledelim ya şey istiyorum, oyuncak şey, off neyse falan dedi , dedim ihtiyacinizi gormek için dildo vs falan mi plastik erkek şeyi falan dedim evet o tarz seyler dedi ya çok utaniyorum falan oldu , tamam hallederiz, ama benim aklim baska seylere gitmeye basladi tabi , peki bende size birşey desem , dedim , tamam siz yalnizsiniz ama bende yalnizim 🙈 oyuncak yerine isterseniz dedim... Sustum... Sen gencecik yakisikli cocuksun bana bakmazsin ki , sana genç birini bulmak evlendirmek lazim dedi, sizde kendinizi hafife almayin sizde hala genç duruyorsunuz dedim, ya ama falan olmaz gibi sohbetler olurken ufaktan yanasmaya basladik bir birimize , bem beyaz teni , ve oazgin ateşli halleri çok güzel di , o utngac hali gitmiş, azgin bir orospuya dönmüştü, o gece donmedim geri ertesi gunde izin gunum du genç yasimda ben tukendim o tukenmedi ;)) sonra 1 sene boyunca neredeyse her hafta 1 kere iliski yasadik, sonra bir talibi cikti evlendi, evlendikten sonra olmaz artik dedi ama 3-4 sene icinde 5-6 defa daha gorustuk , sana hayir diyemiyorum diyordu 🙈
10 notes
·
View notes
Note
erkek adam deger verdigi kisi icin cok gururlu olmaz di mi nej o gurur tribine girmez sikko bi konu oldu bunu yaparsan iletisimi keserim dedi kendine gore kotu duruma dusucegi icin ama asla bu yuzden iletisik kesikcek bi sey degil ben de bu kadar basitse gorusmeyelim dedim ve cidden yazmadi amk 3 hafta olucak ilk defa biyle bi sey yasiyorum sen olsan napardin
yok canim sninki adam cikti.
bunu yapma hosuma gitmiyor/beni kotu duruma dusuruyor demis, sen bunun ustune bnne yapcam bu kadar sorunsa yuru demissin. ortayolculuk 0, anlayis 0. iliskiler boyle olmamali. iki insanin hassasiyetleri ayni olmayabilir olmaz da, onemli olan anlayis ve uyumluluk. makbul olan burda "seni rahatsiz ettigini bilmiyordum kusura bakma artik dikkat ederim" veya "seni anliyorum ama benim bunu yapmamin arkasindaki sebebler x,y,z kendimi bunu yapinca iyi hissediyorum(ya da her neyse aq) o yuzden kisisel algilama seni mutsuz etmek istemezdim ama sen de beni anla" demektir.
bu yuzden iletisim kesilecek bisi deil dedigin sey gayet buyuk bir sey. saygi duymamissin cocuga o da kendini ezdirmemis. kucuk seyler icin bile boyle olan diklenen uyum ve anlayis gozetmeyen ortayol icin konusmayan laf dinlemeyen kadinla ben niye ugrasayim ki diye dusunmus kisaca iyi de yapmis. nextlenmissin kizim
19 notes
·
View notes
Text
Bazı insanlar, bırakın birkaç kelam etmeyi.. selam vermeye bile gelmiyor..
Çünkü düşünce yapısı sıkıntılı olduğu için, sarmaya yer arayabiliyorlar.. Hatta dahası..
Yıllar önce başımdan geçen bir olayı anlatayım sizlere..
Yıllardır Camii de hayır olarak ve bazende cüzi miktar alarak Fahri öğreticilik yaptım..
Sene 2017 de ise diyanette geçici görev yapmak nasip oldu.. Dönemlikdi ve bitti..
Sene 2018 di..
Mahalle Camiisi olduğu için yüz olarak tanıdık esnaflar vs. .. Camiye geliyordu..
Fahri öğreticilik yaparken, mola zamanlarında diğer öğreticiler öğrencilere sessiz olun.. koşmayın.. diyordu.. Çünkü yaşları büyüktü benden.. Öğreticilere ders hariç soğuk davranıyorlardı..
Onlara oyun oynamasına çok izin vermiyorlardı..
Lakin benim sınıf öyle değildi, ben izin verdiğim gibi onlarla yarışlar koşu, bilek güreşi, futbol vb. oyunlarda oynuyorduk Caminin içinde vaktimiz olduğu vakitler..
Ve birçok çocukda bundan dolayı benim sınıfıma gelmek istiyordu..
Öğreticiler beni çok seviyordu.. Camii avlusunda ve Camiide muhabbet ediyorduk ikramlarda bulunuyordum çikolata vb.. ve mutlu olduklarını görünce mutlu oluyordum.. Ezberlere daha iyi çalışıyorlardı..
Sonra baş hocamız Camii imamı idi..
Ona bir konu hakkında olur mu diye birşey danışmak istedim..
Caminin hemen avlusunun çıkışında Park vardı, çocukları teneffüsde birlikte oraya götürsek oynasalar olur mu demiştim..
O sırada yanında mahalle esnafından marketçi 55 60 yaşlarında bir abi vardı..
Bunları o da duymuş..
Bu kişide önceden toplu market alışverişi yaptığımız bir esnaftı bizim evi filen tahmini olarak biliyordu.. sürekli alışveriş yaptığımız için..
Taki bu büyük marketler çoğalana kadar..
zaten sonra marketide kapandı.. Her neyse.. bu abi bu konuşulanı duydu..
Hocamda üslubunca olmaz dedi.. Bende doğru hocam tamam dedim.
Sonra
Aradan kaç gün veya hafta geçti hatırlamıyorum..
Bir Cuma günüydü.. Dersler yaklaşık 1 saat erken bitiyordu.. ve bekleyen çocuklar Cumayı kılıp gidiyordu.. Normal günlerdede kalıp kılan oluyordu tabi vakit namazlarını.. sonra ders bitimi çıkanda eve gidiyordu hep..
Herneyse özet geleyim..
Camiideki tüm öğreticiler evlerine dağıldı.. Bende Cumaya hazırlanmak için eve gelmiştim.. Lakin genel itibariyle telefonum sessizde titreşim modundadır ve çalınca cebimde olduğu için hiç sorun olmuyordu..
Ben evde telefonu biryere bıraktım başladım Cumaya hazırlanmaya..
Evde gömlek ütüleniyordu.. o sırada ben hazırlanmak üzereydim..
Sonra hazırlandım, Cuma ya giderken bir baktım birsürü çağırı gelmiş hocam aramış.. Aradım, gelince konuşuruz Cumadan sonra dedi.. Cuma için üst kata çıktım.. orada müezzinlik yapan abi kim söylediğini biliyor musun dedi.. yok abi dedim ne oldu ki.. O, .. ismini söyledi, dedi.. Ne dedi abi dedim.. sonra Cumadan sonra başladı anlatmaya..
Ben sonradan öğrendim olanları.. Şok oldum..
Meğer bir öğrenci eve gelmemiş, anneside Camiye gelmiş..
Hocama sormuş.. oradakilere sormuş gördünüz mü diye..
Yok demişler lakin birisi benim sınıfımda olan çocuk olduğunu söylemiş.. ve o esnaf abide lafa girmiş..
Geçende çocukları parka götürmek için izin istemişti diye.. parka bakalım yoksa evini biliyorum mu ne demiş..
Ve kadın sinirlenmiş, kadın sinirlenince o esnaf abide bizim evin binanın olduğu sırayı tarif etmiş..
Kadın mahallede bağıra bağıra beni aramaya başlamış ismimi söyleyip nerede otuyor diye..
Sonra binayı bulmuş, binadaki ilk zillere basmış.. binayı ve mahalleyi rahatsız etmiş.. (o sırada ben Cuma ya hazırlanıyordum duymadım çünkü bizim zile basan olmadı.. ) sonra ziline bastığı daireden komşumuz kapıyı açıp ne oldu diyince.. Kadında ağzına geleni sayınca, bizim komşuda kovmuş boş boş konuşmayın iftira atmayın diye..
Velhasıl-ı Kelam.. Bu kadın tekrar Camiiye giderken mi yoksa o sırada mı nezaman bilmiyorum bir telefon gelmiş komşusundan ve çocuk seni evde bulamamış ve uzun süredir kapılarda seni bekliyor diye söyleyince dönmüş geriye evine..
Sonra ben bunları duyunca okadar üzüldüm ki..
Bir sonraki gün o çocukta bile üzülme ibaresi gördüm..
Ama birkaç gün sonra o çocuk Kurana geçtiğinde, annesi kek dağıtımına geldi.. Ve yüz yüze geldik.. Ama Bir özür bile dilemedi.. Sadece teşekkür etti.. Biraz üzgün müydü bilemiyorum ama hakkını helal et dediğini hatırlamıyorum..
Velhasıl-ı Kelam, suizanda bulunarak iftira atmak çok basit gözükebilir..
Çünkü şeytan boş durmuyor ve suizanda, iftirada bulunan kişi.. aklınca gördüklerinden ve duyduklarından akıl yürüttüğünü sanıyor.. ve kesin gözüyle bakıyor.. çünkü öyle gözüküyor diyor..
Bilip bilmeden konuşmak.. suizanda bulunmak.. ve iftira attığı gibi fitneye sebep olmak.. Ahh da ne ahh.. Ya doğrular geç çıksa, Allah C.c Muhafaza.. O sebeple çok duâ etmek lazım..
Rabbim her türlü şerli insanlardan ve şerlerden muhafaza etsin cümlemizi..
16 notes
·
View notes
Text
22.07.2024
Anasınıfının son günleri. Sınıfça kiliseye gidilecekmiş, Ömer gitmem demiş. Annesi gitmiş okuldan almış. Ödüllendirmek lazım. Dondurmacıya götüreceğim. Aslında yüzmeye götürecektim de, takatım yok.
4 saat uykuyla işe gittim. Herşeye yetişmeye çalışmaktan oldu. Olsun. Ben 9 gündür her gün 10 tez düzeltmesi yapmış mıyım ona bakarım. Yeterince bencil olduğumu kanıtlar bu.
İş nasıl geçti anlamadım. Kimlerle nasıl şeyler konuştum acaba. Saçmaladım yer yer muhtemelen. Söylediklerimin anlaşılmadığı anlar oldu. Olsun, canım sağolsun, kendimi suçlamak için fazla yorgunum. Daha kötüsü de şey, bilgisayarımı işyerinde bıraktım.
Yarın hiç programlama yapamayacağım anlamına geliyor bu aşağı yukarı. Yani yaparım da, server'da çalışmam gerekir. O kadar da kötü bir şey değil, idare edilir.
Eve erken geldim. Baktım çocuklar sitenin bahçesinde oynuyor. Bir de Alman arkadaşları varmış, sevimli bir oğlan, bizimkiyle yaşıt gibi. Dünyalar tatlısı. Hep beraber futbol oynadık. Hepsi nasıl da şevkli.
Sonra oğlanın babası geldi. Adamın ismi Marcelmiş. Romalı ismi sanırım dedim. Fransızca dedi. Tamam dedim de Mars'tan geliyor ya hani, savaş tanrısı falan. Sohbet oradan açılınca Jüpiter, Satürn falan konuşuldu. Ömer yalnızca bir Tanrı vardır dedi. Oğlanın bugün uber dindar günü :D
Babası baktı evet dedi o da Allah değil mi. Evet dedi Ömer. Alman oğlan da babasına baktı, ama Almanların dininde birçok tanrı vardır dedi. Ama gerçekten onu bile tatlı söylüyorsun lan. Güldük, babası dedi ki oğluma ben böyle şeyleri anlatmadım, kendim de inançsız yetiştirildim. Oğlum sorunca senin tanrın benim derdim dedi. Çocuk şaşırdı, heeeggg? dedi. Ben de şaşırdım doğrusu ama pek belli etmedim. Ömrümde bu sözü Hz. İbrahim'in babasının ağzından nakledilen dışında bir kez daha duymayı beklemiyordum.
Adam "Ama çocuklar düşünüyor böyle şeyler değil mi, her çocuğun hayal gücü böyle şeyler üretmesine neden oluyor, tanrılar falan" dedi. Böyledir bunlar işte. Sana kültürlere saygı ayağı yaparlar ama illa bir üste çıkmaya, seni küçümsemeye de gayret ederler. Son derece acemice kör gözüm parmağına birtakım girişimlerle böyle.
Oğlum az evvel söyledi, yalnızca bir Allah vardır diye. Lailaheillallah deriz dedim. Bu söz, o ilkel aklın tanrılar üretip onlara tapınmaya olan meyline bir tepkidir. Paganizme bir tepkidir dedim. Allah'ın birliğinden önce başka tanrının olmayışını ikrar ederiz.
Sen de böyle inanıyor musun dedi evet dedim. Ama başkaları da istedikleri gibi inanırlar, biz karışmayız. Oğlum şimdi Kafirun süresini ezberliyor, oku bakalım oğlum dedim. Okuduk beraber, onlar da dinledi. Belli mi olur, belki küçük çocuğun aklında bir yer eder. Sonra muhabbet devam etti.
Üç senedir buradayım ben,
Almancayı nasıl öğrendin
Ailem Türk-Alman, hepsinden öğrendim
Sen de Alman mısın dedi
Yok dedim benim Almanlıkla hiçbir ilgim yok, pasaportum sığınmacılığım falan yok, çalışıyorum burada, ailem var. İkamet iznim. O kadar.
Peki kendini Alman hissediyor musun? diye sordu. Anırarak gülebilirdim ama muhabbet çok kötü bozulurdu :D
Yok dedim. Ama Almanların sevdiğimiz yanları çoktur. Dakik insanlar, açık sözlüler
Sevecenler di mi dedi
Yok dedim güldüm, adam ciddiymiş HohHOAHAO
Neyse bozuntuya vermedi. Dedim ki misal ben şurada sana bir elma versem tadına bakıp beğenmesen
Beğenmedim derim
Heh evet bir Türk asla böyle şey söylemez, karşıdaki incinsin istemeyiz dedim. Ama Almanların böyle söyleyebilmesi de hoşumuza gidiyor.
Siz "AHH ÇOK GÜZEL OLMUSS" dersiniz di mi dedi ve ekstra geniş bir gülümseme takındı. Jack Nicholson Joker makyajı yapılmış gibi açıldı ağzın kenari. Bu kadarini ona cok görmedim.
Kisa süre sonra eve gitti.
Oglu bizle gelmek istedi aksam yemegine, gelebilirsin ama babana sorman lazim dedim. Kosarak eve gitti, sonra babasindan izin koparamadigini anlatmak icin geri geldi. Pirlanta gibi cocuklar olur, bir bakista anlarsin, öyle. Rabbim hidayet üzere büyütsün, merhametini esirgemesin. Amin.
3 notes
·
View notes
Text
Ne biliyim öyle aniden gelir ya bi duygusallık birikmiştir belki de bilmiyorsundur ama hep tetikleyen bir şey olur yani. Bu gün Şevval dedi ki sanki herkesi dinliyormuşsun da anlatamıyormuşsun gibi hissediyorum Gülsüm kimse seni dinlemiyormuş ya da bi dinleyenin yokmuş gibi geldi bana dolusun ağlayamıyorsun da içine atıyormuşsun gibi geldi dedi. Konudan o kadar alakasızdı ki gerçekten sınavdan çıkmıştık sınav konuşulmaz mı sınavdan çıkınca pat diye böyle söylemesi bi garibime gitti açıkcası. Genelde hep susarım ben içime atarım yani gülmek daha cazip gelir isterseniz savunma mekanizması diyin isterseniz baş etme yolu bunun adı bi şeyler ve ben hep gülmeyi tercih ettim. Öyle profesyonelleştim ki bu işte artık sahte olduğunu anlayan da kalmadı. İnsanın içinde birikenler gün geçtikçe yiyip bitirirmiş kendini. insanlara fazla taviz mi veriyorum diye sorguladığım günlerdeyim açıkcası her seferinde set çekmeye çalışıp de başaramamak da benim hatam galiba bu son diye diye nerelere geldin be Gülsüm. Bazen insan vazgeçmeyi bilmesi gerekiyor galiba telafi edilmiyor bazı şeyler yani tek telafi etmeye çalışan senmişsin gibi görünüyor ya işte bu çok can sıkıyor verdiğin değerin karşılığını artık alamıyorsun gibi hissediyor insan. Konudan cidden bağımsız nasıl geldin bu günlere bir düşünsene neleri aştın nerelerde taştın çoğu zaman sınırlarını çektin milim de olsa geriye çoğu zaman tırtıklı yıkılmaz çarpınca kanatan duvarlar da ördün hani etrafına ama bunun da dozunu ayarlayamadın işte neyin dozunu ayarlayabildin ki sende hep siyahtı beyaza bile genelde ihtimal vermezken gri olmasını bekleyemezdin ki. zaten griyi de hiç sevemedin değil mi kabul edemedin ya hiç di hep olmadı çoğu zaman sen de hep hiç di ona rağmen bu hiçliğin ortasında bi hep yeşertmeye çalıştın. Çabalamaların yormaya başladığında durmayı da bilmedin hiç. Hiç işte sonsuz senin bu davranışların diye görüyorlar ya sonsuz bu kıyamamazlık sanıyorlar canının yandığını görüp de tek bir hamle yapmıyorlar ya canları sağolsun alayının. Neyse bak yoluna Gülsüm vardır buranın da çıktığı bir yer ne diyebilirsin ki hayata daha fazla..?
3 notes
·
View notes
Text
saçma sapan bir sınavdan daha geçtik. hayatı, kendimi çok sorguluyorum bu kadro sınavlarından sonra ckdkck ve son bir yıldır her başarısız denemenin ardından üzüldüğüm ilk ve belki en büyük şey amk eskişehir’inde yaşamaya devam edecek olmak oluyor ya. nefret ediyorum senden nefretttt 😠 neyse kendime çok yüklenmedim. hazır olabileceğim bir sınav değildi. sosyoloji sormamışlar sadece. 1 sosyoloji 1 siyaset bilimi 1 uluslararası ilişkiler sorusu vardı. uluslararası ilişkiler bana baktı ben ona baktım, boş kaldı o soru. saçma. hangi insan evladı üç soruyu da dosdoğru cevaplayabilir bilmiyorum. yani o sınava geldiysen ya sosyoloji ya siyaset bilimi ya uluslararası ilişkiler mezunu ve öğrencisisin. kendi alanına bile tamamen hakim olman zorken, bir de alanın dışı iki alana da hakim olman nasıl mümkün olabilir. zaten bu kadro sınavları bana hepten saçma geliyo. oraya gelenlerin hepsi zaten belli bir yaşa gelmiş insanlar, ya doktora yapmışlar ya da yapıyorlar, o yaşa kadar zaten bir şeyler yapmışlar ki doktora sürecine gelmiş ya da tamamlamışlar. ales puanıdır dil puanıdır, yine belli ki kalburüstü bir puan almışlar. yüksek lisans bitirmişler cart curt. yani zaten yıllardır ortaya koydukları emek, oraya gelen herkesin o işi hakkıyla yapabileceğini gösteriyor. bizden önceki dönem, yani bizim hocalarımız, dil’den ales’ten baraj puanı alarak hoca oldular. bizim önce aşmamız gereken bir “ilk 10” barajı oluyor, önce birkaç yıl ilk 10a girmek için yani sadece sınava girebilmek için puan kasıyoruz. sonra bir de sınavda başarılı olmak için alakamızın olmadığı olmasının da gerekmediği incik cıncık bütün literatürü hatmetmeye çalışıyoruz. bu saçmalık. herkesin bir çalışma alanı olur. göçtür medyadır toplumsal cinsiyettir siyasettir kenttir ailedir sosyal teoridir blablabla. bir alan üzerinde uzmanlaşmaya çalışırsın, öyle de yaparsın, günün sonunda profesör de olsan kendi bilim dalında belli bir alanda profesörsün. yani o sorduğunuz soruları alın kendiniz cevaplayın sayın doçentler, çalışmadığınız bir konuysa bilemezsiniz, ama bilemeseniz bile doçentsiniz, çünkü bilemeyebilirsiniz, bunları ezberden bilmek bir şey göstermiyor. derslerinize bile bir gün önceden hazırlanıp gelen insanlarsınız. bu böyle olur çünkü. ha şimdi denilebilir ki “çalışmıyorsun tatava yapma, birileri cevaplayabiliyor ki neticede kadroya giren birileri oluyor”. tamam da işte kim giriyor? ezberi en kuvvetli olan mı? soruları önceden alan mı? arkası sağlam olan mı? ben sınavsız giriş falan da beklemiyorum. herkesin kendinde olanı gösterebileceği tarzda sınavlar olmalı. özel çalışma alanları değil, herkesin bilmesi gereken teorik, metodolojik temeller sorgulanabilir. ama kalkıp allah aşkına dahrendorf’un sosyolojik insan kavramını da sormazsın ya. soruyorlar işte. kenarda köşede kalmış bir adamın onlaaarca kitabı içinden kenarda köşede kalmış türkçeye çevrilmemiş bir kitabını soruyorlar. türk sosyolojisi soracak, mehmet izzet soruyor adam. ya da işte dünkü sınav. 9/11 sonrası abd, ab, rusya’nın ortadoğu politikalarını karşılaştırmalı değerlendirmemi istiyor. şimdi ben bu konuya çalışmamışım, uluslarası ilişkiler konusu bu, haberlerden takip ettiğim bildiğim kadarıyla oraya bir şeyler saçmalamak da istemiyorum. uluslararası ilişkiler disiplininin terimleriyle konuşamayacaksam susmam gerekiyor. öyle de yaptım. ama niye benden bu isteniyor işte. ne alaka. saçma buluyorum. ama zaten her şey saçma di mi. kpss için de milyonlarca genç gereksiz şeyler ezberlemek zorunda kalıyor. kim milyoner olmak ister’e hazırlanıyoruz sanki.
3 notes
·
View notes
Text
Halkların Demokratik Padmesi
yani HDPlisin? - yooo Ama ismin, isminin kisaltmasi HDP Bir suredir boyle izliyorum, dun de söylediğim gibi soteye yattım. Çünkü ilgimi çeken çok fazla şey var. Mesela gecenlerde onceden çok sevdiğiniz bir amirale sırf CHP oven ya da maaaremi yeren yorum yaptı diye "askerliği nerede yaptın acaba" diye saldirmanizi falan gordum. Dedim ki "vay arkadas, misvak bu". Gercekten çok acayip. En ilginci de aslında el kadar cocukken halkımızla ilgili yaptigim gözlemlerin doğru ciktigini görmem. Sonra buyudum baktım gercekten öylesiniz. Birileri cikiyor, sizin algınıza gore birazcık güçleniyor, ya onun yanında ya karsisinda oluyorsunuz. Boyle 100000 takipçi kassam heralde oturup benim icin kursun atip kursun yiyecek değişik insanlar falan da peydahlanır. "Osmanli cog gotu davrandı anadoluya yeğen. Cumhoriyedle biz tebaa olmagdan cigip halg oldug"
Olmadin? Olamadin??
Bu nasıl bir tebaa olmak istegi imiş arkadas, aklim almıyor. Herkes birilerinin pesine takılma derdinde. Bak destek falan demiyorum, ya da kendini yakin hissetme. Baya guclu gördüğü adamın kulu kölesi olma, askeri olma, adami olma derdinde olan bir suru insan gözlemliyorum tuiter da her gun. Spaceslere bayadır girmiyorum farkindasinizdir. Ama girdiğim donemlerde de dinlerken kafada hep kenara attım. Spaces yayincisi birazcık nüfuzlu ya da takipçisi bol biriyse o kisiye gösterilen tavır ve allah affetsin ama yalakalikla sıradan bir spaces yayincisina gösterilen asla bir olmuyordu. Sonra hiç unutmam birilerinden bahsediyorlar, yanlış mi yaptı doğru mu yaptı. Ben de dinliyorum ama her nasılsa konusmacidayim. Cocuklar nezaket göstermiş konuşma istegi atmisti sanırım boyle dinliyorum. Biri şey dedi "ben çok severim o adami ama yanlış yaptı" ben de dayanamadım "e desene" dedim. dedi ki nasıl diyeyim, sen diyebilir misin sanki? E derim dedim. neden diyemeyesiniz bunu asla anlamıyorum. ne korkusu bu ne cekincesi. Evet çok seviyor olabilirsiniz ama yanlisini da yüzüne vuramayacak kadar omurgasız olmamalisiniz ya da belki sizleri korkuttular, aidiyet hissettiğiniz bir gruptan dışlanmak/atilmak ya da o insanlar tarafından lincenlemek ile. Hani korkuttular derken "senin agzina biber sürerim hiii" gibi bir seyden bahsetmiyorum. Toplum baskisindan bahsediyorum. Basınıza gelebilecekleri biliyorsunuz çünkü baskalarinin basına gelirken siz de oradaydiniz ve hatta belki de aynisini yaptıniz. Bundan bahsediyorum. Boyle bir şey var di mi aslında, bir gelenek gibi. Orta yolcu ve sagcılarda daha baskin. Mesela AKP de CHPlilerin eleştirdiği ama CHPde de olan, üstelik CHPden bu yüzden kopan insanlarin da asla engel olamadan kendi içlerinde devam ettirdiği bir şey : basgani eleştirmeyelim o ne derse o mmhwah... "ben sizin babanizim... ben ne dersem o olur." Bosuna yapılmadi bu şarkılar iste. Neyse düşününce şey gibi: Din. Dinde de aforoz ediliverirsiniz ya da durmadan yargilanirsiniz "ne demek yazılana karşı çıkmak. Tanrının kelami o" diyerek. Bir benzeri iste : Parti politikamız bu, baskanimiz bunu dedi. O zaman çıkan çatlak sesleri susturalim... Hadsiz seni ne demek karşı cikmak eleştirmek falan?! Bariz yobazlık degil mi bu? Eleştirmenden kabul et. "nnnkabul nnnedeceksin nndiyorum !" Gericilik baya hatta.Farkli düşüneni dikte edilen "olması gereken"e ses cikartani bastırmak.. Yani ses cikarma "sus ve yalamaya devam et (mmmwah)" Peki tum bunlar gericilikken nasıl oluyor da ben sol gerici olabiliyorum. Yahu özgür düşünemiyorsunuz bile, farkında degil misiniz? Fedai gibi geziniyorsunuz ortalıkta. Gercekten hiç yargılanma korkusu duymadan ya da kendinizi birilerine beğendirme istegi olmadan kaç kez dusundunuz ya da kaç kez istediğiniz gibi davrandınız bir dusunun. Sunu dersem bu kaliba girerim bunu dersem su kaliba sokarlar diye yasamıyor musunuz? Oyle yaşıyorsunuz göremiyorsunuz sadece. Umarım gözleriniz bir ara acilir. Onceki yazıda da bahsetmiştim sanırım "size yollar sunuluyor ve birini seçip yürüyorsunuz". Muhtemelen size en yakin olanı seciyorsunuz. Literal anlamıyla bakarsak eger önünüzde iki yol varsa eve gidebileceğiniz, size en uygun olanı ya da caninizin istediğini seçer yürür ve eve varirsiniz. Yani ortada duran bir evin uzerine basip gecemeyeceginize gore, haliyle mecburen birini sececeksiniz.
Ama hayatta bunu yapmak zorunda degilsiniz. Hayattaki durusunuz kalıplara girmek zorunda degil. Hep derim “neden zor da olsa, çetrefilli de olsa siz, sizin gibi düşünenler icin yeni bir yol acmayasiniz? Başkalarına yol göstermeyesiniz? Olani sürekli tekrar etmenin her zaman manası yok be. Zorunda degilsiniz” (beduk çalıyor dur dikkatim dagildi) Neyse bana gelelim. Simdi biraz cevap vereyim saldirilariniza. Nasılsa okumayacaksınız, youtubeden paylaşmak vardi gerci ama onun bi bi aylık vakti var daha. Simdi en garibime gidenden baslayim. Oradan alır yururum "Sen based bir Turk kadiniyken nasıl sol gerici oldun" him guzel kardeşim ben hala based Turk kadiniyim sadece algilarimiz farklı. Eskiden neysem su anda da öyleyim. Yani bende değişen bir şey yok. O zaman konusulan konular dönen olaylar simdi konuşulsa o sekilde tepki veririm yine çok büyük bir ihtimalle. O zamanlarda da tepki alıyordum ben dediklerime, sen kacirmissin. Suriyeli vs muhabbeti yapılırken bazilariniz Özbekler kalsın afganlar gitsin dediğinde "yoo illegal gelen herkes gitsin" diyordum ve siz altında yatan fikre dikkat etmeden hypeli bir bicimde alkisliyordunuz sadece. simdi de ayni seyi diyorum mesela ben. benim gözümde ülke yasalarını çiğneyerek gelen buraya uyumlanmak yerine, kendi kültürünü burada harmanlayarak yasamak, bu topluma saygi ve bu ülke degerlerine baglilik göstermek yerine aksini yapan herkes gitmeli - hatta arttırıyorum bak sadece illegal degil legal olarak gelen de. Ve fakat, o zamanlar da dediğim bir şey vardi "xenophobia nin ve kafatasciligin kucağına düşmeyin, o hatta ilerliyorsunuz" Ve haliyle zaman akti, ben oldugum yerde bahsettigim sinirlar içerisinde kaldım ve siz kendinizi kaybettiniz. Dediğim gibi xenophobianin köpeği oldunuz. ha bu arada, Zenophobia da yapmayın yahu Zeynepten korkmanıza gerek yok. LOL Neyse baska bir ornek vereyim mesela hocalar gelmişti su afganistandan mi ne ITUye, herkes kudurmuştu ne demek ulan falan diye. Sonra bu konuşulurken ben dedim ki "CVsine bakarım." Milleti ülkesi dini beni hiç ilgilendirmez. CVsine baktım hiç beğenmedim ve eleştirdim. Sonra siz beni "yarim kulak" dinlediğiniz icin sandiniz ki, ben o hocalar afgan diye eleştiriyorum. LOL. Hatta o konuşmalardan birinde uzerine basa basa, eğer adil bir kıyas ve degerlendirme olduysa ve başvuranların en iyileri bunlar ise oturup bir düşünmemiz gerekmez mi? Neden avrupadaki büyük üniversitelerden daha basarili hocalar tercih etmiyor turkiyeyi diye, dedim. Orada minik bir linç yedim gerci "sen ülkeyi mi garaliyon gardaş yurd disından" diye. Ulan bir iki kisi dinlemiş onlar da anlamamış demek ki o zaman dedilerimi yazik. Artik bana mi yazik size mi yazik orasi tartisilir tabi. ama benim vaktime yazık olmuş o konuda netim. Baska bir seyden bahsedeyim oradan su biji biji muhabbetine baglayacagim zira. Odalarda teror konuşulurken, host cohost ya da konuşmacı oldugumda teröristlerden bahsederken Kurt diyen insanlari hep Kurt degil PKKli deyin diye uyarmam. Çünkü kurt degil PKKli diyeceksiniz. Bu yüzden de linclendigim oldu ama neyse ki bu konuda biraz daha anlayisli insanlar. Yani kendilerini "biz vatanseveriz diye" açıklamak zorunda hisseden Kürtler sag olsun, insanlar biraz daha farkindalar. Ne acı degil mi? (Buradan alir yururum de hani okumaktan haz etmeyen insanlar olarak belki 2 kisi okur sunu, okurken de sinirlendi bile onlar da buraya kadar.. Devam edersem bu konuya, onlar da bu sinirle baya ula osakaya celub peni furirler lol) Ya da vazgeçtim, bugünku kurt muhabbetini baska yazıya birakacagim gercekten. çok uzun gelir size simdi, siz dinlemeye alismis insanlarsınız. Velhasil kelam bugunluk bu kadar olsun. Ozetle : ben değişmedim, ben ayni noktadayım. Değişen uc noktalara ilerleyen sizlersiniz. Size garip gelen benim "slogan" atarak insanlara saldırıp birilerini yaftalayarak kendimi yüceltmek derdinde olmamam olabilir. Yoksa benim icin sikinti yok 7/24 gireyim tivitirda Ataturk dusmanlarinin babasını sugar daddy yapayım/ PKK bir teror örgütüdür diye bagirayim. sikinti degil yani bunlar benim icin. Bir takim olaylara yükseldigimde de demediğim seyler degil bunlar. Bunları göremiyorsunuz sadece bu ara profilimde o yüzden utanmadan gelip bana bile "PKK teror örgütü mu" diye sordunuz. Neden? TIPe oy vereceğim dedim diye. Enfes. Size bir şey diyeyim mi? Bu kadar aptal saptal yargilarinizla ve sorularınızla bana gelirseniz, benden cevap alamazsınız. sonra da o bahsedilen kalıplarla bugun dun ve daha oncesinde de olduğu gibi beni yargilarsiniz bugun elemanın birine başkaları beni "sol" olarak tanimladigi icin kendimi sol diye tanımlamak zorunda oldugumu bana kalsa kendimi sol ya da sag diye tanimlamayacagimi söyledim. Düzgünce konuşmaya geldigini söylüyordu ama belli yani hirslanmis, konuşmanın basından beri de farkındaydim. Sonra bana "sol" ne diye sordu. Bende sag olmayan dedim. Baya bu cevabi ciddi verdigimi dusundu hatta, enfesti. Bunu dusunen adam sonra beni düşük IQlu olmakla itham etti. LOL Guzel kardeşim bak de ki "aptalsın, anlamıyorsun, korsun" falan ama IQ puanıma laf edecek son insanlarsınız be. Neyse. Milliyetçilik de Ataturkculuk de vatansevgisi de babanızın mali degildir. Bir insan size gore solcu oldugu icin PKKli olmak zorunda degildir. Feminist diye HDPli ya da erkek dusmani olmak zorunda hiç degildir. Bana agababalarinizin siniflandirmalari ile gelirseniz sizlerle dalgamı gecerim, sizler de o dalgaları ciddi sanarsiniz oyle. Ben de LAZla oturup sizden bahsederken Güler dalga gecerim. Ben kendi yolumu çizdim ilerliyorum. Zamanında insanlari örseleyen ötekileştiren her duruma da karsiyim. Propaganda cümleleri pesinde kosacaginiza aylardır yazdiklarimi, paylastigim kitapları ya da kitaplar hakkındaki yorumlarımı ya da fikirlerimi falan okusaydınız, su anda nerede durduğumu zaten anlardınız. Oturup solcu dediklerinizi de eleştirdiğimi sagcilari da gömdüğümü de bilirdiniz.
HDPyi sol degil, sag faşist ve irkci bir parti olarak gördüğümü de bilirdiniz. Baris atayı sevmediğimi de, bir partiye oy vereceğim icin o partinin tebaası olmayacagimi, sevdiğim biri yanlış yaptiginda susmayacagimi da bilirdiniz. Ve özgürlüğüme ne kadar tapindigimi da. Kimlerle hiç çekinmeden ne tartışmalara girip ne saçma soruşturmalar geçirdiğimi de, neleri kaybettiğimi de o özgürlük ve bildigini dosdoğru söylemekte adına. Ve bunların aptal bir sosyal medya platformunda olmadigini reel hayatiminin gercegi oldugunu da.
Sizin beni takip etmeniz icin rol yapmayacagimi da bilirdiniz, hayatta en deger verdigim seylerin en basında mertlik, merhamet ve vicdanın geldigini de. nasil cevrelerde buyudunuz bilemem. Kafanızda belirli bir takim "insan" kalıpları vardır muhtemelen. Ben o kalıplarda birisi degilim. WOW ben farklıyım demiyorum. Sadece Siz de benim gibisiniz, uyandiginizda gelip "hakliymisin" diyeceksiniz, diyorum. Kafanızdaki o kalıpları yıkmak icin varim ben.
neyse. Ohh, bu blog uzerine iyi fon yagar simdi bana. Yine zengin oldum, var olun. Yani özetle neymişim? - HDPlisin yani dediniz, duyuyorum :) -ama adin halkların demokratik padmesi, HDP yani.
evet sari torba evet beyaz toros evet he.
7 notes
·
View notes
Text
Bu akşam annemden yürümeyi öğrenme maceramı dinledim. Ben bugüne kadar emeklemediğimi ve direkt yürümeye başladığım hikayesini dinledim. Ama annem bugün geri geri gider duvara sırtını dayar, kendini kaldırırdın sonra da yürümeye başlardın düşünce tekrar geri geri emekler tekrar sırtını duvara dayar, kalkar ve tekrar yürümeyi denerdin. Dağları deldim tek başıma since 1997 gerçekten de...
Ben bunu duyunca tabi gözlerimden yaş gele gele kahkaha attım, ne kahkaha mutluluktandı ne de gözyaşlarım aslında. Beyin çok garip di mi kahkahayı gülümsemeyi mutluluk ve keyifli bir ruh haliyle eşleştiriyoruz genelde ama bazı anlarda aynı anda yüklenen birbiriyle alakasız türlü duygular yüzünden beyin öyle bir dumur oluyor ki buna ne tepki versem diye nöronları yakıyor ve sonuç olarak da yüzüne bir kahkaha, gözlerine de birer damla yaş yolluyor aynı anda.
Yani anlamadığım kimsenin aklına bu çocuğun elinden tutalım da yürümesine yardım edelim demek gelmedi mi dedim kahkaha arasında. Ve cevap olarak sen niye hep böyle ayrı tutulduğunu sanıyorsun gibi bir cevap aldım ksjgkeke LoL utanmadan bana yaşattığınız travma için beni suçluyorsunuz.
Memeden kesmek için de meme ucuna salça filan sürmüş annem (1 yaşında hala meme emmek istiyormuşum ama dişlerim acıtıyormuş) ama salçayı silip ben emmeye devam etmişim LoL nobody can stop me kskckwkfkw except me 🥲 yes I am the biggest enemy of me.
Her neyse bu memeden ayırmayı en son beni şekerli suyla beslemekte bulmuşlar... Anneannem gelmiş bu çocuğa noldu aq balon gibi olmuş demiş sonra böyle böyle şekerli su içiyo ancak böyle memeden ayrıldı deyince böyle olur mu hiç demiş ve sıçılmış psikolojimin üstüne tüy dikme kararı almış sjjfwjwk ben alıp yanımda Ceyhan'a götüreyim demiş ve ben bir yaşındayken memeden değil direkt anneden ayrılık yaşamışım...
#gerçekten de teşekkürler bu eşsiz travma için skfkwkkdw#aynı anda hissettiğim duygu kombinasyonu şu şekil:#hüzün - öfke - şaşkınlık - üzüntülü bir yalnızlık hissiyle karışmış kendine yetmişlikten gelen bir güç hissi#yürümeyi de tek başına öğrenemezsin be kızım 🚬#bu arada memeden kesmeye çalışmasını yanlış bulmuyorum ama yöntem yanlış yani tamamen#ay ortam sakinleşince sordum beni öyle görünce yürümek istediğimi anlayıp sonradan elimden tutup yürütmüşler dkfkskd LoL#drama queenlik bizde genetik demek ki o an sorunca söylese böyle triplere girmezdim hiç
8 notes
·
View notes
Text
Ablam çok iyi bir şirkette iyi bir pozisyonda çalışıyor. Alanlarımız okuduğumuz bölümler birbirine yakın olduğu için herkes sürekli sen rahatsın işsiz kalma ihtimalin yok diyor. Öyle bu arada son derslerimi verdikten sonra ablama ve enişteme kalsa tüm bağlantılarını kullanıp beni çok rahat işe sokarlar ama istemiyorum. Vicdanen rahatsız olmakla alakası yok, artık sistemi çözdüm zaten vicdan yapmam. Ben olmasam da başka birinin bir şeyini alacaklar ve işinin hakkını vererek yaptığın sürece bağlantılara eskisi kadar takılmıyorum. Çünkü bana sadece görüşme ayarlanacak herkes gibi, kimse bu bunun kardeşi ya da baldızı diye almıyor yani. Sadece görüşme için zaman ayırıyorlar etkilemek senin elinde. Neyse asıl konu bu değil. Ben ne yaparsam yapayım ne kadar iyi olursam olayım herkesin ilk sorduğu soru ablan yardım etti ablan ayarladı di mi. Bana artık bu hakaret gibi geliyor. Evet istesem sayesinde her şeyi daha rahat yapabilirim. Ama onun buraya gelene kadar neler çektiğini nasıl tırmana tırmana geldiğini biliyorum. Ben neden kolay yolu seçip onun gölgesinde yaşayayım, kendim olmak varken.
2 notes
·
View notes
Text
29 EYLÜL 2022
Cemre, o gün okula en erken gelen kişi olmuştu. "Sırf annem Kenan'ı işyerinde karşılayacak diye, ha..." diye homurdandı. Hemen mesaj çekmeye başladı: "Bu haftanın kalan günlerinde ne okula gelirken, ne de eve dönerken arabanı istiyorum anne! İnan sen de biraz yürüsen, fitness salonlarına döktüğün paralardan da tasarruf edersin!"
Fakat Cemre yanılıyordu, okulda bir kişi daha vardı. Hazal, "Selam," dedi. Bugün her zamankinden farklı bir güzelliği vardı, gözleri ışıl ışıldı. "Hayırdır," dedi Cemre de cevap olarak, "Çağrı'nın gelişine mi bu hazırlığın?"
"Yok, kankamın hayırlı haberini aldım da, ondan seviniyorum senin adına."
"Ali'yle ben olduğuma göre... Berk de sana kaldı, kına yakabilirsin. Ama Ali'den uzak duracaksın, ona bir adım yaklaşmaya çalışırsan, seni mahvederim, bilmiş ol."
"Aman, ne işim olur benim Ali gibi bir varoşla ya!" diye itiraz etti Hazal. "Cemre, bana karşı çok ayıp ediyo'sun, ama inkâr etmeyeceğim... evet, Berk'i seviyordum. Halen de seviyorum. Ve yaptığımız hata için özür dilemeyeceğim. Çünkü yaptığım en güzel hataydı..."
"Bana Berk'in kendisini değil de, daha çok parasını seviyormuşsun gibi geldi, ama neyse, onu mutlu edebiliyorsan et. Sonuçta Berk, benim mutluluğumu istediğini söyledi. Ben de aynı şeyi diliyorum onun için, biz dost kalmaya karar verdik. Tabii senin anlayamayacağın, medeni duygular bunlar."
"Bu konuşmayı unutma Cemre," diye homurdandı Hazal. "Vakti geldiğinde sana bu laflarını öyle bir yedireceğim ki..."
*****
Yeni bir mesaj bildirimi:
"Hastanenin sistemini hack'leyerek, kan sonuçlarını değiştirdim. Yani ailenin uyuşturucu kullandığını öğrenmesinin bir yolu kalmadı. Hastaneden gönül rahatlığıyla çıkabilirsin. Ama yaptığım bu iyiliklerin bir karşılığı olacak tabii ki."
"Vay be Ege, sen bu kadar anlıyor muydun bu bilgisayar işlerinden?" diye sırıttı Çağrı. "Benim için o kadar uğraşmış ya, Allah bilir okul gelişimi kutlayan bir organizasyona da girişmiştir, hemen cevap vereyim şuna, ne karşılık isterse istesin!" Yazmaya koyuldu: "Sağ ol kanks, dile benden ne dilersen."
"Zor bi' şey değil," dedi. "Bi' daha uyuşturucu işlerine bulaşma yeter."
Çağrı, ona söz veremiyordu, ama şimdi tabii ki şöyle yazacaktı: "Bi' daha elimi sürmem."
Delikanlı, çok mutlu hissediyordu, bugün kesin güzel şeyler olacaktı. Bir kere annesi, babasını kötülemeden güne başlamıştı, bu soğuk havalarda güneş açmıştı, esnafın yüzünün güldüğü belli oluyordu; Çağrı okulun merdivenlerine kırmızı halı serilmiş olmasını bekledi, ama olmadı. Organizasyon kesin içerideydi, koridorları süslenmiş bulacaktı, duvarlarda "Hoş geldin Çağrı" yazacaktı; ama yine yoktu bir hareket. "Olsun, kesin konfetiler sınıftan içeri girdiğimde patlar," diye sırıtarak ilerlemeye devam etti, ama içeri adımını attığında herkesin yüzünü asık buldu.
"Partiyi akşama sakladınız di mi?" diye sordu arkadaşlarına. "Tamam, biliyorum, gelişim çok büyük bi' olay, o yüzden aceleye gelmez. Siz iyice hazırlanın, akşam kutlarız hep beraber."
"Ne partisi ya?" diye sordu Duru.
"Hayırdır ya, Karadeniz'de gemileriniz mi battı?" diye sordu Çağrı da. "Bugün mükemmel bi' gün ya, bi' kere ben çıkmışım hastaneden, bu bile yeter mutlu olmanız için."
"Sen bayağı bi' kopmuşsun olan-bitenden," dedi Hazal.
"N'olmuş ki?"
"Cemre'yi ifşa ettim," dedi Berk. "Artık bütün okul biliyor sekiz yaşında başına gelenleri, psikolojik ilaçlar kullandığını, falan filan."
"İntihara kalkıştım," dedi Cemre.
"Bunun üzerine Berk'i kaçırdım," dedi Ali.
"Tutulduğum minibüste saldırıya uğradım, ama faili-meçhul," dedi Berk.
"Bi' dakka, bi' dakka," dedi Çağrı. "Yavaş gelin, siz benle kafa mı buluyo'sunuz?"
"Yooo," diyen Berk, karnını işaret etti, "Gerçekten de yaşandı bütün bunların hepsi."
"Yani benim için bi' organizasyon yok?"
"Yok, Çağrı, yok!" diye bağırdı Cemre.
Arap da sınıftaydı ama, sınıf arkadaşlarının patlattığı bombalar ve Çağrı'nın unutulamaz yüz ifadesinden farklı bir konudaydı onun aklı. Zeyno'nun üzüntüsünün, her an kendi üzüntüsü olabileceğini düşünüyordu, bu Duru'yla konuşmanın zamanı gelmişti, artık ne kadar daha beklemeyi düşünüyordu?
"Evet, spor salonu halen tadilatta," diyerek içeri geldi Önder. "Bugün de dersi sınıfta işlemek zorundayız."
"Bahçeye n'oldu hocam?" diye sordu Duru. Arap, "Hay diline yandığım," diye fısıldadı.
"Hava çok soğuk..."
"Ya hava güllük-gülistanlık, siz hak'katen eğleniyo'sunuz benimle!" diye bağırdı Çağrı ve boş ders gibi geçen her, sınıfta işlenen beden eğitimi dersi misali, Önder'in dersi de hahaha kikiki ile geçti.
Arap, teneffüste Duru'yu bulmuştu. "Duru, biraz konuşalım mı bahçede?" diye sordu.
"Bahçede mi, ama Önder hoca haklı, hava çok soğuk..."
"Ama benim bu konuşmayı seninle baş başa olduğum bi' yerde yapmam lazım."
Ne geleceğini anlayan Duru, "Tamam, o zaman birazcık soğuğa katlanabilirim sanırım," dedi ve bahçeye çıktılar. Bahçede tabii ki bir tek Çağrı'yı buldular, o da basketbol oynadığı için kendileriyle ilgilenmiyordu. "Duru, bak şu çocuğu görüyo'n," dedi Arap. "Daha geçen bizim mahallede Tahtalıköy'e gidiyo'du az daha... sonra, bunun gangsı Berk..." Duru, Arap'ın konuşma tarzına elinde olmadan güldü. "O Tahtalıköy'e gitmez gerçi, o Cehennem'e direkt rezervasyon yaptırmış."
"Ne saçmalıyorsun Arap ya, sadede gel," dedi Duru.
"Tamam, sadede geliyorum o halde. Yani hayat kısa kızım, kuşlar uçuyor, bunlar benim lafım değil ha, Cemal Süreya var bildin mi?"
"Evet?"
"Hah, işte onu çok severiz biz Tozluyaka'da, yani ben şu anda sana seni sevdiğimi itiraf edemezsem gözlerim açık gider. Oh be, söyledim de kurtuldum!"
Duru, Arap'a cevabını öperek vermişti. "Aman açık gitmesin Arap, o maviş gözlere yazık olur valla'."
Duru, bu ayazda daha fazla bekleyemeyecekti. Fakat Arap şoka girdi, orada donakaldı. Soğuktan değil, tam tersi, alev almıştı dudakları, aşktan... Midesine bir basketbol topu yiyene kadar da kendine gelemedi.
"Ya n'apıyorsun sen Çağrı bebesi ya!" dedi.
"Zil çaldı gangs, Önder hoca bizi bekler."
"Yahu bu Önder hoca senin baban değil mi, iki dak'ka beklesin oğlunu, ne çıkar!"
"Bekleyemezler, doğumuma da sabredememişler ki sezaryenle beni zorla getirtmişler dünyaya."
O akşama kadar olağandışı hiçbir şey olmadı.
*****
Gerçekten de Önder sabırsız bir insandı. Belki haftalardır Derya'dan hoşlanıyordu ama o kadar olay üst üste gelmişti ki, vatan bu haldeyken aşka-meşke zaman bulamayacak gibi görünüyordu. Ama zaman göreceli bir şeydi, kendi oğlu için kaplumbağa hızında akarken, kendisi için tavşan hızında geçiyordu, o yüzden elini çabuk tutmalıydı, ergenler gibi mesaj yazdı Derya'ya:
"Derya Hanım, hafta sonu müsaitsen seni yemeğe çıkarmak istiyorum."
Önder, bunu yazar yazmaz pişman olmuştu ama çok geç kalmıştı bile. Mesaj gitmişti çoktan. "Öyle ergenlerin yaptığına heves edersen böyle olur işte Önder Efendi..." dedi kendine. "Yüz yüze konuşulur böyle şeyler, ha'di bilemedin telefonda, kaç yaşında adamsın ulan, niye mesaj yazdın kadına...?"
Fakat Derya, "Olabilir, bir düşüneyim," diye mesaj atmıştı.
"Bu 'Evet' anlamına geliyor!" diye bir maç kazandırmış gibi yumruğunu havada salladı. "Kız evi naz evi işte."
"Anne!" diye içeri giriyordu o sırada Ali de. "Kenan amca bizi hafta sonu yemeğe bekliyor."
"Ne!" diyen Derya, içtiği çayı püskürtecekti neredeyse.
"Ooo, çay mı var, alırım bi' bardak," diyen Ali, kendine bir çay koymaya başladı. "İşte sen bu Berk'in hayatını kurtardın ya... sonra ben de topladığım çocuğu sokaklardan falan... adam kendince teşekkür edecek işte..."
"Bakarız."
"Ya, ne 'Bakarız' diyo'sun anne ya, gidelim işte!"
"Sen ne bu kadar meraklandın Kenan Bey'in evine, daha düne kadar kedi-köpek gibiydiniz Berk'le!"
"Berk'ten bana ne annecim, ben Hato'yu merak ediyorum..."
"Oğlum, belki başka işlerim var!?"
"Tamam, ama yanıtını mutlaka bana söyle, benden alacaklar cevabı," diyen Ali, bugün mesajlaşmaya başvuran dördüncü kişi oldu. Çayını içerken bir yandan da, "Şu minibüs meselesinin faili bizim mahalleye dadanan uyuşturucu taciri olabilir, diye duydum..." diye yazıyordu.
"Serhan mı?"
"Tanıyor musun?!"
"E alışveriş yapmıştım geçmişte bir-iki kez..."
"İyi halt yemişsin."
Evet, Berk bir halt etmişti ama şimdi çok akıllıca hareket etmeyi planlıyordu.
Serhan'la teke tek yüzleşecekti.
*****
Zeyno, ne yaparsa yapsın o görüntüyü gözünün önünden silemiyordu. "Gözlerimin önünde birbirlerini seviyorlar..." diye mırıldandığı sırada kapı çaldı, ama normal bir ses değildi bu, gürültüyle yumruklanıyordu kapı.
Zeyno, çoktan unutmuştu ama Kader, kimin böyle kapı çaldığını çok iyi hatırlıyordu.
"Sen..." diye şaşıran kızının arkasında belirdiğinde, hislerinde yanılmadığını anladı.
Oydu. Eski kocası.
"Zeyno..." diye sarıldı kızına. Önce bağırıp çağırmak, küfretmek gelmişti içinden ama kızını görünce, bütün yelkenleri suya indirmişti.
"Baba, kötü bir haber mi var?" diye sordu zayıf bir sesle Zeyno. Çivi çiviyi söker, çok doğru bir atasözüydü. Babasının, akşam vakti bu beklenmedik ziyareti, Zeyno'ya aklındaki Ali'yle Cemre'yi sildirmişti.
"Hayır, kızım, hayırlı bir haber var..." diye homurdanan adam, Kader'e baktı. "Sizin bu mahalleden... Arap'ın abisi..." Kader başını iki yana salladı, ama adam beşinci viteste gidiyordu: "Bilal... isteyecekmiş ananı yakında senden."
"Baba, şaka mı yapıyorsun sen? Buraya bunun için mi geldin, eşek şakası yapmak için mi?!"
"Anana sor evladım," dedi yaşlı adam. "Anan, ikinci koca olarak bu zibidiyi seçmiş kendine. Beni ilgilendirmez, zaten benim kendi ailem var artık, ama kızımı üvey baba eline bırakacak değilim. Çabuk toparlan Zeyno, bize gidiyoruz, bizimle yaşayacaksın."
Kader, ilk olarak en iyi bildiği şeyi yaptı, Hazal'ın aksine, sonuna kadar inkâr etti: "Ya sen ne terbiyesiz, ne iftiracı bi' adammışsın ya! Bilal benim kardeşimdir kardeşim! Hem, diyelim ki öyle, diyelim ben gerçekten ikinci evliliği yapmaya karar verdim, sen ne hakla kızımı benden koparabileceğini düşünürsün ya! Kızın velayeti halen bende, sürüm sürüm süründürürüm seni!"
Zeyno, çok sakin bir şekilde, "İkiniz de geçin içeri," dedi.
"Ben adım atmam o eve!" dedi babası.
"İkinize de, 'Geçin içeri,' diyorum!" diye bağıran Zeyno, bir an için ebeveyne dönüşmüştü sanki, Kader'le Fırat da çocukları gibiydi. Genç kız, bu iki yaşlı bunağı, kendisini mahalleye rezil etmelerine ramak kalmışken, içeri sokabildi. İkisini koltuklara oturttu, kendisi de volta atmaya başladı salonun ortasında. "Beni eski hayatımdan kopartamazsın baba," diye ilk konuştuğu Fırat oldu.
"Bak kızım," diye alttan aldı babası. "Ben... buralara pek sık uğramadığımı biliyorum. 'Hatta öyle uzun zaman oldu ki...' ben... bir kardeşin olduğunu da haber veremedim sana..."
"Benim bir kardeşim mi var?!"
"Sekiz yaşında, ben söyleyemedim kızım, ne bileyim, utandım... Seni artık sevmediğimi düşünürsün... kırk yılda bir seni evinden almaya geldiğimde beni kovarsın... diye düşündüm... Çok seveceksin keratayı, bizim evimizde çok mutlu olacaksın kızım."
"Ben ne seni, ne de annemi istiyorum!" dedi Zeyno.
"Kızım benim ne suçum var şimdi!" dedi Kader, kızının, Bilal konusuna ikna olmadığından şüphelenmişti. "Babanın ikinci çocuğunu senden sakladım diye ben mi suçlu oldum yani!"
"İkiniz de çenenizi kapayın, sakinleşene kadar hiçbirinizin yüzünü görmek istemiyorum!" diye bağıran Zeyno, kendini evden attı. Fırat, yeni bir kavga başlatmak üzereydi ki, "Merak etme, biz çok ana-kız kavgası yaparız," dedi Kader. "Alilere gitmiştir, biraz sakinleşince geri döner. Şimdi sen öt bakalım, kim sıktı bu iftirayı sana, sen de dünden inanmaya hazırmışsın!"
"Kim olacak," dedi Fırat. "Bilal'in ta kendisi. Geldi, benden icazet istedi. Ben senin eski karına yangınım, ama niyetim ciddi, alacağım Kader'i, kızın kızım, eski karın da başımın tacı olacak, dedi. Gör bak bakalım kim terbiyesizmiş!"
Kader, Bilal'in yürek yediğini düşündü. "Utanmaza bak ya..." diye blöf yaptı. "Biz o kadar kardeşimiz belliyoruz, kızımızı Arap'a emanet ediyoruz, o kendi kendine gelin-güvey oluyor!"
"Daha fazla yalan söyleme Kader. Ben senden sonra evlendim, ikinci çocuğu da yaptım; ben barbar değilim tamam mı, istersen bir değil, yedi tane koca al Hürmüz gibi, ama kızım üvey baba evinde yaşamayacak, o kadar!"
"Saygısızlaşma!"
Fırat, zeytinyağı gibi üste çıkmaya çalıştı: "Şimdi git bul kızımı bana!"
"Düş önüme!"
Eski karı-koca böylece Alilerin evine doğru yola çıktılar ama, Kader yanılıyordu.
Bu kez Zeyno'nun gittiği adres, Alilerin evi olmamıştı.
*****
30 EYLÜL 2022
Ertesi gün, okulda hayat çok tatsız-tuzsuz geçti. Zeyno'nun yokluğu, sadece Tozluyakalıları değil, kolejlileri de üzüyordu çünkü Zeyno, bu okula ilk geldiğinde kabullenmeleri zor bir karakter olsa da, onun varlığına alışmışlardı zamanla. Kara Bela, Yağızoğlu Koleji'nde bir renk olmuştu.
Ali, Zeyno'nun evden uzaklaşmak için Durulara gitmesine içerlemişti aslında. "Böyle krizlerde direkt bize gelirdi, niye şimdi rakibimizin evine gidiyor ki?" diye fısıldadı Arap'a.
"Bilmem, niye acaba?" diye sordu Arap.
"Ne ima ediyorsun Arap, çıkar ağzındaki baklayı."
"Malsın da o yüzden."
"Anladım ben senin derdini, sen Duru'yla çıkmaya başlamışsın, çok sevindim kardeşim, vatana millete hayırlı uğurlu olsun, ama ben halen o kızı rakibimiz olarak görüyorum. Sırf senin yeni manitan diye güvenip Duru'da kalmasının da hesabını soracağım Zeyno'ya."
"Ya oğlum, bu kız niye bu yaşa kadar kaçıp kaçıp sana geliyo'du?"
"Niyeymiş?"
"Çünkü kankasısın da ondan," diye lafa karıştı Çağrı. "Yani Arap'ın deyişiyle... gangsısın. Zeyno gibi bir kız da, karşı cinsle kankalık dışında bir ilişkisi olamayacağını düşünmüş olmalı. Belki de Zeyno, yeni yeni fark etmiştir aslında erkek olmadığını, o yüzden kız bir kankaya ihtiyacı olduğunu."
"Oğlum sen ne diyorsun lan!"
"Sakin ol Ali," diye durdurdu onu Arap. "Bebenin haklı olduğu konular var şimdi. Eee, ne demişler: Bozuk saat bile günde iki kez doğruyu gösterir... Bırak, kız kıza takılsın bugün Duru'yla... Sevgilim diye demiyorum, benim Duru'm onun için devamsızlık yaptıysa, morallerini yükseltir bugün onun. Akşam bir bakmışsın, Zeyno sizin zili çalmış. Ya da... anasının zilini."
"Bilemiyorum Arap," dedi Ali. "Bu sefer gerçekten kötü şeyler hissediyorum, bu kez sanki annesiyle bağlarını tamamen koparmış gibi."
"Koparsa n'olacak?" diye sordu Arap. "Kız on yedi yaşında. Hiçbi' yere gidemez, eşek gibi bir sene daha anasının velayetinde..."
"Peki... var mıdır böyle bi' şey?"
"Nası' bi' şey?"
"Abinle yani... Kader abla...?"
"Bak Ali, külahları değişmeyelim..."
"Tamam tamam. Ha'di ben kaçtım."
"Nereye?"
"Biraz erken gideceğim mahalleye, duvarlarımı uzun süredir boşlamıştım, Zeyno'ya sürpriz bir yazı çiziktireyim."
"Tamam, bi' şey olursa haberleşiriz."
Ali de gidince, Arap yapayalnız kaldığını hissetti. Kardeşleri ve sevgilisi yokken, bisikletini eve yalnız sürmek işkence gibi olacaktı. O da, Cemre'yle muhabbet açmaya çalıştı. "Eee, yenge," dedi. "Sana vereyim mi bisikletimi?"
"Ama benim evim, Tozluyaka yolu üzerinde değil ki Arap? Yolunu uzatacaksın..."
"Olsun, bizim Tozluyaka'nın bazı yazılı olmayan kuralları vardır, mesela ekmek kutsaldır bizde, bi' de... Ali yokken sana sahip çıkmak, benim boynumun borcu."
Cemre, bu kuralları her ne kadar eski kafalı bulsa da, Arap'a sempati duymuştu. Acıyordu çocuğa.
"Duru'nun, Amerika'da bir sevgilisi olduğunu bilmeyi hak ediyor mu acaba?" diye içinden geçirdi.
*****
Serhan, atkuyruklu, top sakalını sarıya boyamış, "irikıyım" bir tipti. Ama Berk, ondan korkmuyordu. Yüreklerinde mertlik ve cesaret gibi kavramlar büyütmeye başlayan insanların, böyle adamlara karşı korkusu kalmazdı.
"Ferdi, benimle tek görüşmek istediğini söyleyince açıkçası inanamadım," diye konuşmayı başlatan taraf oldu Serhan. "Açıkçası senin bu kadar cesaret sahibi olduğunu ummazdım..."
Berk, konuşmaya başlamadan önce karnını yokladı. Artık ağrısı, sızısı kalmamıştı. Yani Serhan'la buluşmak için yeterince zaman geçmişti. Yumruğunu, kendisini sağlama almak için hazırda bekleterek, "Neden beni yaraladın?" diye sordu.
"Başta sana bir uyarı vermek içindi, sana saldırmam..." dedi adam. "Minibüsün içine getirildiğini gördüğümde, aradığım fırsatın ayağıma kadar getirildiğini düşündüm. Ama seni gözleri bağlanmış vaziyette bulduğumda, sen Ali diye birinden şüphelendin. Seni oraya getiren çocuktu her'alde. Meseleniz neydi bilmiyorum, ama sana attığım dayağın faili olmaktan bile fazlasını yapıp da, yakayı ele vermememin bir yolu olduğunu gördüm... Seni hafifçe çizmekten alıkoyamadım kendimi, n'apayım, şiddetin içinde büyüdüm, şiddete alıştım, bağımlı oldum belki de."
"Bundan sonra hiç kimseyi bağımlı yapamayacaksın... maddelere," dedi Berk. "Ferdi gibi çocukları zehirleyemeyeceksin."
"Senin gibi bir çirozun işini ufak bir cam parçası bitirir, diye düşünmüştüm o gün, yanılmışım. Şimdi, yarım bıraktığım işi tamamlayacağım," diye sırıtan Serhan, elini "şıklattı". O anda, adamları ortaya çıktı.
"Burada adamlık, delikanlılık geçmez, diyorsun yani..." dedi Berk.
"Evet, benim gibi adamlar adil dövüşmez Berk Efendi, buraya tek başına gelerek artistlik yapmana lüzum yoktu."
"Bence de yoktu," diyen Berk, bir ıslık çaldı. Serhan, Berk'in arkasında biriken bir kalabalık gördü. İçlerinden birini şıp diye tanıdı, o günkü kara yağız çocuk.
"Ali?" dedi.
"Ben de Sinan, Ankaralı Sinan, Tozluyaka büyük bir mahalledir Serhan Efendi, bir ucundan girsen diğerinden çıkamazsın, ama her karışında beni Arap olarak da bilirler..." diyen, kızıl saçlı çocuk oldu.
"Çağrı..." diye döndü Serhan. "Sen benim en yağlı müşterimdin!"
"Ne derler bilirsin..." diye konuştu sarışın bir çocuk. "Müşteri her zaman haklıdır, ve müşteriniz Çağrı Bey, hizmetinizden hiç memnun kalmadı..."
"Ege'nin söylediklerinin altına imzamı atarım," diye konuştu son olarak Ali. Eli, kavgaya hazır diğerleri gibi pozisyon almamıştı, arkasındaydı nedense.
"Fakat hesaplamadığınız bir şey var..." diyen Serhan, adamlarına işaret etti. O anda hepsinin elinde birer bıçak, çakı, muşta, sopa belirdi. "Artistler birken beş oldu, sayımız eşit ama, avantaj bizde."
Fakat kavga başlayamadı. "Eller yukarı, çabuk silahlarınızı atın!" diye bir anons duyuldu. Serhan ne olduğunu anlayamadan, çevreleri polisle sarılmıştı. Uyuşturucu taciri, bunun ne anlama geldiğini biliyordu. Bir kere uyuşturucu şüphesiyle yakalanan için, ikinci mahpusluk daha zor geçiyordu.
"Oradan hiç çıkamayacaksın," diyen Ali, nihayet elini gösterdi. Bütün konuşmaları telefonuna kaydetmişti. "Biliyor musun," dedi. "Çok yanlış adama çattın. Birincisi, ben arkadaşının ölümünü araştıran bir dedektif sayılırım artık, bir elimden ses kayıt cihazı, diğerinden büyüteç eksik olmaz. İkincisi, Tozluyaka'nın emniyetindeki her bir memur tanır beni. Çok da severler. Kazara içeri düştüğümde, Arap'la Zeyno'yla saatlerce görüştürmeleri de bu yüzden, çünkü sorumluluk sahibi bir yurttaş olarak, onlara yardım etmeye her zaman hazır ve nazır olduğumu biliyorlar. Eh, ne diyelim, Allah beni doğru yoldan şaşırtmasın."
Polisler, Serhan ve adamlarını götürürlerken, Serhan halen Berk'i tehdit etmeye devam ediyordu. "Hiç kulak asma," dedi Ali. "Üç sorumuzdan birinin yanıtını aldık..."
"Kaldı iki..." dedi Berk. "Vefa'nın katilini de böyle içeri tıktıracağız."
"Yalnız Ali," diye araya girdi Arap. "Bu ateşkesti, haberin olsun. Şimdi bu bebeler kendi yoluna, biz ikimiz Tozluyaka yolumuza..."
"Evet, evet, kesinlikle barışma olmadı," dedi Ege. "Ha'di Çağrı."
"Siz gidin arabanızla, ben biraz yürüyeceğim," dedi Çağrı.
"Emin misin?"
"Evet, biraz hava almak istiyorum. Memur bey?" diye baktı.
"Peki, gençler, Ali'nin açıkladığı gibi, sizlere güvenimiz büyük, o yüzden vereceğiniz ifade yarına kadar bekleyebilir. Ama yarın full kadro Tozluyaka emniyetinde olmaya söz verin."
"Sözümüz söz," dedi Ali. *****
Kış güneşi gibi yalancı bir sıcağın, bir tek Çağrı'yı yakması tesadüf olamazdı. Günlerdir terliyordu genç delikanlı. Şimdi de, midesi bulanıyordu. Karnını tuta tuta, Tozluyaka mahallesinde bir o yana, bir bu yana dolaştı. Kalbi, fazla hızlı çarpıyordu. Bırakın yarın emniyete gidebilmeyi, eve bile ulaşabileceğinden şüpheliydi. Nöbetçi bir eczane var mıydı buralarda, bir tansiyonunu ölçtürse çok iyi olacaktı ama...
"Çağrı!" diye bir ses duydu...
"Halüsinasyon mu görüyorum?"
"Hayır, ben Zeyno."
"Senin ne işin var burada?"
"Burası benim mahallem oğlum, asıl senin ne işin var burada..."
"Uzun hikâye, kısa da olsa anlatamam ya zaten..." diyen Çağrı öğürdü, ama kusacak bir şey yoktu midesinde.
"Sen yine fıstık mı yedin?" diye sordu Zeyno.
"Hayır... bunun ne olduğunu biliyorum galiba."
Uyuşturucudan uzak durduğu en uzun süreydi. Şimdi de, alıcısı olduğu tek adamı elleriyle polise vermişti. Sırf Berk yaralandığı için. Kendine bela okudu, yani sırf Berk bir çizik aldı diye kendi satıcısını nasıl enseletmişti? Çağrı, daha sonradan pişman olacağı şeyler düşünüyordu; ama bu öyle bir illetti ki, insan normal düşünemiyordu. O an, uyuşturucuya ulaşmak için, Berk'in ölümüne müsaade edebilirdi bile. Gitmeliydi Çağrı, Tozluyaka'da değilse, başka bir yerde torbacı bulmalıydı.
"Yürü, eve gidiyoruz!"
"Saçmalama Zeyno, bırak beni."
"Seni bu halde hiçbir yere bırakamam!"
Ve Zeyno, Çağrı için annesiyle barıştı. Evet, zaten Duru'nun yanından eve dönüyordu ama, annesini affetmeye niyeti yoktu, evde de trip atacaktı kadına. Arkadaş uğruna, annesiyle arayı düzeltti.
"Kızım, bu çocuk da fenalaşacak hep bizim mahalleyi buluyor!" dedi Kader.
"Anne!" diye cırladı Zeyno. "Ne kadar ayıp... Şu anda Çağrı'ya yardım etmezsen, bu yüzümü son görüşün olur, bu sefer kesin!"
"Tamam, tamam!" diyen Kader, Çağrı'ya gereken tıbbi ve gıda takviyesini getirmeye gitti.
*****
"Ya senin hiç normal bir hayatın olmayacak mı!" diye bağırdı Derya. "Bir hafta ya, bir hafta içinde bir kere nezarete girdin zaten, şimdi de uyuşturucu operasyonuna atılıyorsun!"
"Anne, kötü bir şey mi yaptım!" diye Derya'ya sarılmaya çalıştı Ali. "Tamam, büyüklerimize haber vermeliydik, özür dileriz, ama inanın o anda sizler polisler kadar koruyamazdınız bizi! Haksız mıyım...!"
"Haklısın," diyen Derya, pes ederek oturdu. Yine bir çay sakinleştirebilirdi şu anda kendisini. "Bana bir çay ver or'dan, cezalısın!"
"Emret, ben sana çay yapraklarını tek tek Rize'den toplayayım ellerimle!"
"Eşekleşme, ha'di elin çalışsın!"
"Peki..." dedi Ali. "Karar verdin mi Kenan amcagillere gidip gitmemeye?"
"Evet, kararımı verdim," dedi Derya. "Söyle bakayım, öğrendin mi Berk'in en sevdiği tatlıyı?"
"Aslansın anne!" diyen Ali, annesine bu kez gerçekten sarıldı, öyle de bir salladı ki masayı, neredeyse çaylar üzerlerine dökülecekti. Fakat bu kez Derya oğluna kızmadı.
Önder'i nasıl bir yalanla ekeceğine kafa yormaya başlamıştı.
*****
Kader, telefonda Nesrin'le konuşuyordu. "Nesrin Hanım, şey, ben Kader, Tozluyakalı Kader, Zeyno'nun annesiyim. Zeyno canım, oğlunuzun sınıfından arkadaşı! Benim size bir haberim var, yalnız sakin olun anacım olur mu..."
O sırada, bir telefon daha çaldı. Zeyno, bunun Çağrı'yı uyandırmasını bekledi, ama Çağrı halen kendinde değildi. Genç kız, "Bakayım mı, bakmayayım mı," diye düşünürken, telefonun ekranına bir göz attı.
"Ege arıyormuş, bunu açabilirim herhalde," dedi ve telefonu kulağına götürdü. "Alo?"
"S-Sen de kimsin?" diye sordu Ege. "Telesekreter olmadığına göre... Çağrı'nın telefonunu neden bir kız açıyor?"
"Ben Zeyno," dedi genç kız. "Arkadaşına çok meraklıysan, bırakmasaydın Tozluyaka'da fenalaşmaya!"
Ege, Zeyno'nun evinin konumunu istemek üzereydi ki, fazla gürültücü olan Kader'in sesini duydu arkadan: "Annesiyle konuştum kuzum, geliyorlar şimdi Çağrı'yı almaya..."
Ege, en son Zeyno'nun, "Bu durum iyice déjà-vu'ya bağlamaya başladı..." dediğini duydu telefona.
*****
1 EKİM 2022
Emniyete ifadesini çoktan vermiş olan Ali'nin aklı, şimdi bisikletle Derya'yı Kenanların evine getirir iken, Zeyno'daydı. Kız daha kendi dertlerini sayıp içini dökemeden, Çağrı'yla meşgul olmuştu bir de. Zeyno'dan son aldığı haberin, Çağrı'nın apar topar eve götürüldüğü olduğuna inanamıyordu. "Neden hastaneye gitmemişler?" diye sormuştu kıza en son.
"Daha yeni hastaneden çıktığı için, hastane midesini bulandırıyormuş artık..."
"Evet, o hissi bilirim," demişti Ali.
Derya, kapıyı çaldığında açanın hizmetçi olmasını bekledi ama, Kenan kapıda karşıladı kendisini. "Papatyaları bu kez doğru kişi taşıyor," diye gülümsedi nezaketen Kenan'a.
"O ellerin boş olmasına sevindim," diyen Kenan, Derya'nın elini kaparak öptü. Öksürmeye başlayan Ali, "Biliyorum, Kenan Bey, sosyetenin de kendine göre kuralları var ama, bizim Tozluyaka'ya ters böyle el öpmek falan..." dedi.
"Biz size geldiğimizde de, istediğin gibi davranırız Alicim, ama bur'da böyle," dedi Kenan.
"Ha, siz de bize gelmeyi düşünüyorsunuz yani..." dedi Derya.
"Evet, iadeyi-ziyaret bir gelenektir. Neden kapıda duruyorsunuz öyle, girsenize?"
"Biz..." dedi Ali. "Ayakkabılarımızı çıkarıp çıkarmayacağımızı bilemedik."
"Estağfurullah, ayakkabılarınızla girin tabii," diyen Kenan, çiçekleri alarak kenara çekildi. Hato, Ali'yi görünce koşarak atıldı, ondan sonra da bütün gerginliği kayboldu delikanlının. En azından şimdilik...
Derya'ya, bu ev tanıdık geldi. Evet, farklı bir adreste olduğu kesindi, ama eşyaları aynıydı. Kenan'ın futbolcuyken kazandığı kupalar, evin en güzel yerini süslüyordu. Ali'nin, köpekten sonra ilgi odağı bu olmuştu. "Siz de mi futbol oynardınız Kenan amca?" diye sordu, kupalara dokunmamaya dikkat ederek.
"Evet, siz şampiyon olurken ben oradaydım, tebrik etmek için bir şampanya patlatacağım ama, siz çocuklara ancak soda için izin var. Berk, ner'de kaldı meşrubatlar!" diye seslendi.
"Kendi evimde garson oldum ya!" diye söylenerek geldi Berk, elinde koca bir tepsi, tepsinin üstünde türlü türlü şişe ve kadeh vardı. Derya, bu manzaraya şaşırmadı, Kenan'ın her zamanki görgüsüzlüğüydü işte. Ama Kenan, sanki ilk kez tanışıyorlarmış gibi Derya'nın sandalyesini tuttu, Derya'ya yakın olabildiği böyle anlarda da, hiç abartılı hazırlanmadığı halde, çok güzel göründüğünü düşünüyordu. Ondan sonra da, çiçekleri koyduğu vazoyu getirdi, masanın tam ortasına yerleştirdi.
"En kötü günümüz böyle olsun," diyerek bir kadeh kaldırdı.
Ali'yi, bir öksürük nöbeti daha tutmuştu. "Al, bol bol soda iç Alicim," diye konuştu Berk, babasını taklit ederek. "İyi gelir hazımsızlığa."
Fakat Ali, kendini daha fazla tutamayacaktı. "Kenan amca, olanlardan haberiniz var mı?" diye sordu.
"Serhan meselesini mi diyorsun?" dedi Kenan. "İstanbul'da kuş uçsa benim haberim olur."
"Hımmm, o yüzden bi' tek Vefa'nın katilini bilmiyorsun..." diye içinden geçiren Ali, dedi ki: "Berk'in, onun eski müşterisi olduğunu... biliyordunuz yani."
"Evet?" diye şampanyasından yudumladı Kenan. "Senin anlayamadığın delikanlı, böyle şeylerin, 'sosyete'de normal olması... Ben de denedim gençken. Siz tabi' bilmezsiniz, zengin olunca, öyle normal mutluluklar falan yetmiyor insana. Hep daha fazlasını istiyor, n'apayım şimdi, Berk bir halt yedi diye kulaklarını mı çekeyim? Kurtuldu işte. O yüzden, şimdi ceza olarak içki bile içmiyor. Siz gençlerin, on sekiz yaşına ulaşmadan önce içki içmesinin bile yasak olduğu bir teoridir sadece. Pratikte, herkes on sekiz yaşından önce başlar içkiye, sigaraya. Biz de aptal değiliz, sizi serbest bırakıyoruz çünkü, bir musibet bin nasihatten iyidir."
"Ben oğluma bin nasihat etmeyi yeğlerim ama," demeye çalışan annesini susturdu Ali. "Anne, bu işi bana bırak... Kenan Bey, iş, Çağrı'nınki gibi ciddi bir duruma dönebilirdi..." Ali'nin hitabı yine değişmişti. "Buna 'yoksunluk krizi' deniyor. Aile içi işlerinize karışmak istemem ama, Berk böyle bir krize girmediği için şanslısınız."
"Bilakis, senin sadece kendi meselelerini değil de, başkalarının da iyiliğini, mutluluğunu düşünmeni takdir ediyorum oğlum," dedi Kenan.
"Peki ya Serhan operasyonu? Onu öğrendikten sonra annem çok kızdı bana, siz de Berk'e sinirlendiniz mi? Çünkü kızdıysanız eğer, haklıydınız bir yerde. Size haber vermeden, yaşımıza-başımıza bakmadan, boyumuzdan büyük işlere kalkışmamızın sizi öfkelendirmesi normal..."
Kenan, hayatında ilk defa kendisine meydan okuyan bir çocukla karşılaşmaktaydı, işin tuhafı, bu durumdan keyif bile alıyordu. Konuşmayı normale döndürmek için son bir kez çabaladı: "Ha'di, bu sorunun cevabını tatlılarımızı yerken vereyim, donut'larımızı bahçede yiyelim. Berk, bak annen..."
Sofrada bir sessizlik oldu, sonra Kenan özür diledi. "Hay Allah... dilim sürçtü işte. Yani Derya teyzen... bu donut'ları sana yapmış."
"Elinize sağlık."
"Biliyor musunuz," diye yine en neşeli sesini kullandı Kenan. "Bunun yükseklik korkusu vardır."
Ali, Berk'e baktı. "Bunu neden hiç söylemedin bana?" diye sordu.
"Utanmıştır," dedi Kenan. Ama bunun, iki delikanlı için ne anlama geldiğini asla tahmin edemezdi. Bu, Berk'i, Vefa'nın çatıya çıktığı gece orada olmaktan tamamen aklıyordu. Ali'nin aklında, binde bir şüphe bile varsa, siliniyordu tamamen.
Üstelik, Ali için Berk, Vefa'nın yükseklik korkusunu paylaşan birine dönüşmüştü.
"Ben bir lavaboya gidebilir miyim?" diye sordu Ali. Duyduklarını sindirmek için biraz zamana ihtiyacı vardı...
"Hato götürür seni," dedi Berk. "Biz bahçede olacağız, oraya gelirsin. Herkesi bilmem ama, benim bir hava almaya ihtiyacım var fena şekilde." Berk, durumunun Çağrı'nın yoksunluk krizinden de beter olduğuna inanıyordu...
Ali'yse, elbette lavaboya filan gitmeyecekti. Yoldayken fikir değiştirmişti. Hemen Arap'ı arayarak, klasik numarayı çekmeye hazırlandı: "Arap, beş dakika sonra beni arayacaksın, hemen acil bir şeyler uyduracaksın tamam mı, kurtar bizi bu yemekten, kötü bir fikirdi."
"Ne diyo'n Ali ya, Zeyno anasıyla uğraşıyor, ben abimle uğraşıyorum, Çağrı canıyla uğraşıyor... senin derdin de zengin bir malikânede yediğin yemek öyle mi?"
"N'olabilir Arap? Yani başka n'olabilir, koskoca ev, cennet gibi bi' yer, burada en kötü ne çıkabilir ki karşına?" dedi Ali ama, annesine sarılmak suretiyle masayı sarstığı andaki gibi, her ergen misali büyük el-kol hareketleri yaptığı için, telefonu elinden düşürdü. "Hay aksi," diyerek, telefonu düştüğü merdivenlerden almaya gitti. Sinyal çoktan kesilmiş, ışığı da sönmüştü. Durum fenaydı. "İnşallah çalışıyordur, inşallah çalışıyordur..." diye telefonu aldı eline. Bu telefon, sadece başına kötü bir şey gelirse, bin sene çalışsa yeniden satın alamayacağı bir lüks değildi Ali için, içinde Vefa Dosyası'nın bütün delillerini barındırıyordu.
Bereket ki, telefonun ışığı yanmıştı, çalışıyordu. Fakat yanan ışık, Ali'ye başka bir şey gösterdi. Evin, emanet gibi duran ekstra bir bölümü... bu oda, diğerlerinden çok farklı görünüyordu, adeta sonradan eklenmiş gibiydi eve. Kapısı çok eskiydi, açıldığında da... içeride bir sürü duvar yazısı buldu Ali.
"Sıkıldım, bıktım, neden?" gibi şeyler.
Ali, hiç düşünmeden telefonunun kamerasını açtı. Artık böyle şeyleri, otomatikman yapıyordu. Telefonu kayda alırken, bir yandan da okuyordu Ali: "Bir baba neden sevmez evladını? Anne... korkmak yok..."
"Anne" kelimesine takıldı. Gözünün önüne, Berk'i, minibüste bulduğu an gelmişti. "Tamam, baba, n'olur çıkar beni bur'dan, dersimi aldım..." sözleri, anlam kazanmaya başlamıştı şimdi. Ali'nin beti-benzi attı. Öyle ki, birinin geldiğini fark edemedi bile.
"Ver şunu bana!" diyordu ses. Gelen Berk'ti ve, Hato'nun havlamalarına buradaydı; telefonu kaptığı gibi, arkasında sakladı, tıpkı Serhanları yakalattıkları gece Ali'nin yaptığı gibi.
"Berk, ver o telefonu!" dedi Ali fakat, Berk'in o görüntüleri silmesine engel olamadı.
"Artık kimse sana inanmayacak..." dedi Berk.
"Anne!" diye bağıran Ali'nin ağzını eli ile kapattı Berk. "Kapa çeneni, yalvarırım, Hato yeterince gürültü çıkarıyor zaten, buraya gelmeleri an meselesi..." Ali'nin başını iki yana salladığını gördü. "Tamam, senin anladığın dili biliyorum," diye serbest olan elini cebine götürdü. Telefonu cebinde bırakmış, yerine bir tomar banknot çıkarmıştı, bunları Ali'nin eline tutuşturdu. "Ne kadar istiyorsan veririm, yeter ki sus."
Ali, öfkeden deli olmuştu; serbest olan eliyle Berk'in elini iterken, diğer eline tutuşturulmuş banknotları ona doğru fırlattı. "Gerçekten anlatmamamı istiyorsan, sadece söylemen yeterdi..." dedi. "Beni satın almaya çalışmana gerek yoktu."
Ondan sonra çıkıp gitti Ali.
Bu kez, telefonunun Berk'te kalmasını bile umursamamıştı.
7. BÖLÜMÜN SONU
1 note
·
View note
Text
Rüyamda okul çıkışı spor yapıyordum. Niyesi ise gün içinde kendime hic vakit ayıramıyorum ve bir şey katmadigimdandi. Neyse ahmet yesevi den eve geliyordum tempolu bi kosusla. Mahalleye inince sokağın başındaki ilk evde mem ararati gördüm. Daha once de görmüş gibiydim şaşırmadım. O her zaman ama her zaman gri üstü ve şortuyla orada spor yapıyordu rüyama göre. Neyse ordan geçerken kosuyla birlikte esneme hareketlerini de yaptığım sırada memle goz goze geldik. İyisin süpersin gzuel yapmaya devam babında onayladığı birtakım hareketler sergiledi ben de gülümseyip mahalleye dogru kosuma devam ettim. Sonra nasıl olduysa ali aşın yani yukarı taraftan sokağın başındayım bizim ortaokuldan sultanı gördüm. Kendisini fark etmedim tempolu kosuma yorumlar yaptı. Ona bakıp sen spor lisesinds di mi ne okumak istiyordun dedim. Sonra haa unutmuşum tamam sağlıktı senin dedim. Ben okul okumayacagim dedi. Bj hayal kırıklığına uğradım. Niye dedim zaten aklımda vardı uzun zamandır bırakmak, öylee bırakacak dedi. Bende yine bir hayal kırıklığı. Kardeşini gördüm pencerede onunla oynadım konuştum. Kızdı. Başka bir kız çocuğunu daha görür powncerede. Onunla da oynadım. Konu kurtce biliyor musuna geldi çocuklarla. Onlarla eglene eglene kurtce konuşmaya başladık. Ordan gevern gençler de bize bakıp bakıp geçiyordu. Esprilerini patlatip gidenler de oluyordu. Sonra bi şekil onlardan üçüyle bi arkadaşlığımız oldu. Arkadaşlık dedigim kişiler de.. :D ikisi yirmilerinde biri otuzlarına yakın. Ama ben de bu yaşımda degisim gibi daa bie büyüktü sanki. İyi hoş eğleniyorduk.espriler havadan uçuyor. Duvarları boyuyoruz çok gzuel sohbet ediyoruz. Sonra bunlardan biri duvara ülkeleri anlatır şekilde yazılar yazdı. Her ülke icin başka renkler kullanmıştı. Sıra Kurdistana gelince rengi belirgin olmayan açık bir sarıyla yazılar yazmıştı. Başta yazmadı sanaidm sinirlendim. Hani budur bir hic anlamında. Sonra yazıya yaklaştıkça belirgin olmayan bir sarıyla birseyle yazmış oldugunu gördüm. Muhammed bilmem bir şeyler bir seyelr. Terbiyesizceydi. Aklima Qazî Muhammed geldi. Sonra tartışmaya başladım ki ikisi disarda kaldı gruptaki iki gençten çirkin olanı Muhammedle aynı oda gibi bir yerde kaldık. Sonra jeton düştü ki bu bize diyor. Sinirlendim bağırıp çağırdım. Öylesine gülelim diye yazdım dedi bu diğer genç. Bu arada muhammet de sinirlenmisti. Ben basldim konuşmaya bu kadar ülke gezdim bu kadar şehir.. Bu kadar insan tanıdım. Bilmem ne bilmem ne .. sizin yanınızda eğlendim dedim bunlar iyi dostlardır sizn yaptığınıza bakın gibisinden konuşmaya devam ederken uyandım.
AHHAHAHAH
0 notes
Text
Baş Belaları | 48 - Denetleme
<Akşamüstü, ALKALOID ilk işlerine başladıktan birkaç saat sonra.>
Hajime: Herkes iyi iş çıkardı~!
Aira: İ-İyi işti! Ama düşüp bayılmak üzereyim...!
Hiiro: Fazla zayıfsın, Aira. Daha çok antrenman yapman lazım. İstersen sana yardımcı olabilirim.
Tatsumi: Hehe. Hiiro'nun yaptığı hataları düzeltirken yorulmuş olmalı.
Tatsumi: Ben de o arada kontrol etmek için Mayoi'yi aradım, şaşırtıcı şekilde yorucu oldu. Üstüne üstlük ilk defa çalıştığım bir işte.
Aira: Evet... Bu yüzden işini erken bitiren Kagehira-senpai ve Ra*bits üyeleri bize yardım etmek zorunda kaldı.
Aira: Böyle hiç yardımımız dokunmadı gibi hissediyorum.
Mitsuru: Yok canım, hepiniz çok iyidiniz! İlk yarı zamanlı işiniz nasıl olsa! Elinizden geleni yaptınız! Aferin, aferin♪
Tomoya: Diyene bak...
Tomoya: ...Neyse, birimiz eksik olsa da tüm el ilanları ve balonları dağıtmayı başardık.
Tomoya: Yardımınız için çok teşekkürler, ALKALOID♪
Mika: Aynen. İşi bitirdik, şimdi sıra parada~ Bakıyım, kişi başına 500 L$ düşüyo, di mi?
Tatsumi: Vay canına, iyi bir miktarmış. Basit bir günlük işe bu kadar para vereceklerini düşünmemiştim. Tanrı yüzümüze gülmüş olmalı.
Mika: Şey~yaa... Herkes gösterişli işler yapmak isteyince basit olanlara insan bulması zor oluyo, ondan bu kadar para ödüyolar.
Mika: Arz ve talep heralde.
Hajime: Hehe. Diğer yandan çoğu idollerin verdiği konserler başarılı olmuyor ve yeterince izleyici toplayamıyorlar.
Hajime: Bu yüzden DreFes ödülleri her seferinde biraz daha azalıyor.
Mika: O da var ya. Valkyrie'nın sahne tasarımları detaylı ve pahalı oluyo, bu yüzden para ödülü azalırsa biz de yavaş yavaş batarız...
Mika: Yine para kaybı yaşanırsa patronlarımız baya kızar.
Hiiro: Demek öyle... Ekonomi böyle bir şey yani. Çok ilginç.
Aira: Yok yok yok, hiç ilginç bir yanı yok.
Aira: Bu demek oluyor ki idoller hayatta kalmak için sırf dans ve şarkılara değil, maddi durumlarına da odaklanmaları gerekir.
Aira: Hiç sevmiyorum şu işleri; Fazla ciddiler—
Tatsumi: ...Hey! Telefonum bir anda titremeye başladı!
Aira: İş esnasında telefonunu sessize almalısın, Kazehaya-senpai. Hâlâ akıllı telefonlara alışamamışsın sanırım...
Tatsumi: Hehe, kusuruma bakma... Ama keyiflenin, kazandığımız ilk para banka hedabına ulaşmış.
Tatsumi: Çalışmasa bile Mayoi'nin payı dahil toplamda 200 L$'ımız oldu.
Aira: Vaay, parayla ne yapalım? Borcumuz için kullansak olur mu?
Aira: Veya birazını saklamak daha mantıklı olur—Elimizde hiç para kalmazsa temel ihtiyaçlarımızı karşılsmakta zorluk çekeriz.
Hiiro: Haha, onu geri dönünce düşünelim.
Hiiro: Bu antrenman kıyafetleri... yaz için hazırlanmış ve içinde nefes alması kolay. Terlesek hemen kurur, ama yine de üşütebiliriz.
Tatsumi: Evet. Mayoi zaten rahatsız, üstüne biz de hastalansak kötü olurdu...
Tatsumi: Sağlığımıza dikkat edelim. "Sağlıklı bir vücudun içinde sağlıklı bir ruh yatar."
Mitsuru: Aynen, idol aktiviteleri fiziksel işlerdir! Enerjik olun, yenilmez olun, mucizeler yaratın!
Mika: Ahaha. Yani Mitsuru'nun bitmeyen enerjis—
Mika: Haa!?
Hajime: S-Sorun ne, Kagehira-senpai?
Mika: Şey, ben sadece—baksanıza şuraya!
Nazuna: ~...♪
Hajime: Ni-chan!?
Nazuna: Ah, sonunda! Bende işinizi çoktan bitirip geri dönmenizden korkmuştum~♪
Mitsuru: Ni~chan...☆
Nazuna: Hiya!? Hey, beni her gördüğünde sarılmana gerek yok! Artık lise ikinci sınıftasın, Mitsuru-chin, biraz daha olgun davranmalısın!
Mitsuru: Ehe. Kaç yaşında olursam olayım, Ni~chan her zaman benim abim olacak!
Nazuna: Şey, peki o zaman... Tam anlamadım.
Nazuna: Haha, sizinle böyle sohbet etmeyi özlemişim...♪
Tomoya: Ni~chan! N-Neden haber vermeden geldin? Acil bir durum mu var?
Nazuna: Hayır, bir sorun yok. Sadece sizin buralarda el ilanı dağıttığınızı duydum.
Nazuna: Üniversitedeki arkadaşlarım buradaki mağazaların daha ucuz olduğunu söyledi—ben de ihtiyacım olan birkaç şey almaya geldim.
Nazuna: Hehe, görüyorum ki sıkı çalışmaya devam ediyorsunuz.
Nazuna: Sadece el ilanı dağıtmanız bile mevzu oluyor! Bu, Ra*bits'in ne kadar ün kazandığını gösteriyor.
Nazuna: Aferin size! Böyle devam edin♪
Hajime: Tabiki, Ni~chan! Çok sevindik, hepimiz çok çalışacağız...!
← Önceki bölüm ◆ Sonraki bölüm →
#ensemble stars#ensemble stars music#enstars#enstars music#aira shiratori#tatsumi kazehaya#hiiro amagi#tomoya mashiro#mitsuru tenma#hajime shino#nazuna nito
0 notes
Text
2023
tek kelime ile KORKUNC bi seneydi. bunları ileride okumak icin yaziyorum. 2022 sonu buraya biseyler yazmisim o cocuktan sonra hayatima baska birisi girdi ben iki senedir kucuk bir sehirdeyim burada kafami toparlarim sanmistim fakat isler pek istedigim gibi ilerlemedi. 2023 basinda bi cocuk ile tanistim ilk basta konusmuyordum sonrasinda ne oldu bilmiyorum cok spntane bi sekilde bulusma ayarladik ve yeni travmamla tanistim.. en baslarda gozume cok masum gozukmustu ona karsı biseyler hissetmeye calisiyordum fakat olmuyordu hoslantidan ileri gidemiyordum ve maalsef sevemedigim insana yaklasmak konusunda cok sikintiliyim olmuyor yani rahat samimi oldugum gibi bir insan olamiyorum ama hayatimda bu kadar keske dedigim baska bisey de olmamisti keske ona karsi bu kadar soguk olmasaydim karsimda bi mikrop varmis gibi ondan uzaklasmasaydim isler bu denli buyumezdi. onunla 3 ay kadar bi sure sikici fakat oyle boyle ilerleyen bi flort donemimiz oldu zaman gectikce benden uzaklasiyordu hakli olarak nereye kadar boyle biseye devam edebilirdik.. bi gun yine icime suphe dusurdu arkadasimin fake snap hesabindan bunu eklettirdim nerde oldugunu ne yaptigini arkadasima soruyordum ve yazip yazmadigini kontrol ediyorduk tabiki sasirtmadi fake hesap ile konusmustu ben sabirsiz bir salak oldugum icin olayi hemen ele verdim o kiz arkadasimla birlikte yaptigimi soyledim olay boylece ortaya cikmis oldu.. ha size kiz arkadasimdan da bahsedeyim onunla tiktok uzerinden cok tesaduf eseri tanistim nerdeyse imkansiz denilcek bi denk gelisti hayatima girme amaci birbieimize ders vermek mi kader mi ne bilmiyorum ama kesinlikle oylesine bisey degil. en baslarda cok zittik o cok konusurdu bende cevap verirdim sadece zamanla yakin olmaya eglenmeye basladik bulundugumuz sehirde ikimizde yabanciydik ve birbirmizden baska kimsemiz yoktu. neyse devam ediyorum bu kiz ve bu cocuk snap uzerinden olay ustune etkilesime girdi ama sallamiyorum insanlara guvenim tam oyle bir salagim. o donem kiz kendi memleketindeydi okullar deprem sebebiyle kapaliydi kizin okudugu sehir benim yeni tasindigim yer. o konusma olayi kisa surdu kapandi biz cocukla kafede karsilastik malum kucuk sehir tekrar konusmaya basladik anliycaginiz toksik bi iliski dongusu basladi. biz gel git kavga baris ilerliyoruz artik tersliyor kotu davraniyor bende asla tepki vermiyorum insan der NEDEN diye. bi gun buluscaz tabii yine kisitli vakti aksam aldi 1-2 saatligine zaman gecirdik eve birakti bulusmada boyle napicaz arada kalmaktan sikildim diye cok kez konusmaya calistim ondan net bir cevap alamadim eve gecince mesaj olarak son kez sordum bana fb olmak istedigini benimle ne arkadas ne de sevgili olmak istemedigini soyledi. e delirdim tabi mantikli karar verebilcek halde degildim gittim kime yazdim 2022 de bahsettigim bu sehirde konustugum ilk cocuga yazdim. haberinin gitcegini biliyordum ki düsündügüm gibi oldu. yazdigim cocukla bi gun konustuk ertesi gun birbirmizi engelledik. ikimizin de akli baskasinda cunku. sasirmayalim evet ama biz bu cocukla tekrar baristik ama lanet ettim gercekten igrenc bi donguye girmistik artik her konuda birbirimizi yaptigimiz seylerden vuruyorduk ve bu toksik dongude ona hislerim daha yogunlasmisti bunye kaos seviyor napalim. bi gun benim cocugun yakin arkadasi kiz arkadasimin da eski flortu bizi tanistiran cocuk yazdi. kiz arkadasim ve benim cocugun flort ettigini soyledi hala o kizla konusuyor musun dedi bende o olayin oylr olmadigini acikladim ve benim cocuga konusma sslerini attim.benim cocuk inanilmaz ssinirlendi ve beni her yerden ulasamicagim sekilde engelledi. bu aslinda ikimiz icin kesin sondu diyebilirz tam olarak sayilmasa da . cocugun arkadas hala yaziyor buna bir takma isim verelim gemini olsun. gemini bana arkadasca yaklasiyor insanlari kendim gibi iyi zannediyorum. bana burada hic kiz arkadasim olmadgini beni birileri ile tanistircagini soyluyor kabul ediyorum kizlarla tanisiyorum arkadaslik kurdugum soylenemez tanisiyorum iste. gemini bana hala yaziyor disari cikicaz sende gel bizle takil yalniz kalma falan filan. o sira benim cocuklada arasi bozuk
1 note
·
View note