#hemen döneriz
Explore tagged Tumblr posts
narkafaa · 2 months ago
Text
bu bir merhaba
bana "tülaay..." dendiği için beş yıl sonra dönmeye karar verdim. biraz dışarıdan arkadaş gazı almış olabilirim. zararı yok, sonuçta her gün zam gelen lpg'yle çalışmıyoruz. "efsane geri dönüş, artık buradayım, yuppi" gibi hızlı girişlere gerek yok. ki ben odaların kapısını çat! diye açtığım için nice gönül koymalara mazhar olmuş bir insanım. ama fekat lakin benim için yazmak bir cihetten içini açmak olduğundan biraz daha sakin bir giriş yapıyorum. kına girişi gibi dans ekibiyle giriş yapmak da güzel olurdu. ömer faruk tekbilek parçasıyla ve geyşa adımlarıyla adım atıyorum. hellö!
p.s. tülay kırmızı çizgimiz, hemen döneriz
2 notes · View notes
kaybolansonsayfa · 2 years ago
Text
Evet, Aralık 2022'den selamlar...
Cidden yine adımızın hakkını verme yönünde emin adımlar atmışız kaybolan, kendimizi tebrik mi etsek? Afsdfkskfjkjsdkjfjfkds. Bana yüzyıllar gibi gelen bir aranın ardından yine tam olarak buralarda olup olmayacağımı bilmediğim bir vakitteyim. Umarım herkes iyidir ve kendine çok iyi bakmıştır. Anlık gelen bir fikir ile bir blogum olduğunu hatırladım. Bildirimlere bakarken de ilk sırada sevgili uzumlupilav'ın bildirimi göz kırptı. Buraya hemen mor kalpler gönderelim. Kalplerimiz aynı anda çalışmış da diyebilir miyiz? Saat farkını göz ardı edebiliriz bence. Bildirimin saatini göremiyoruz sanırım hala skdljfkjsdkfjsd. (Hesabın özellikleri bile unutacağım günler varmış demek ki... -hüzünlü ifade-) Hemen çağrıya kulak vereyim dedim. O bildirim benim için çok etkili oldu. Bildirimlerinizi, mesajlarınızı görmek benim için çok kıymetli. Merak eden, nasıl olduğumu soran herkese de ayrı ayrı çok teşekkür ederim. Sanırım duygusal moodum bugün biraz fazla açıldı bildirimlere bakarken. Beni çok mutlu ettiniz. Siz çok çok daha mutlu olun inşallah. Geçen süre boyunca hayatımda yine pek çok şey yaşandı. Çok yeni kararlar aldım. Yeni bir düzene başladım. Stajımı tamamladım. Tezimin başlığı ve taslak planı hazırladım. Araştırma, veri bulma, literatür inceleme kısmına geçtim. Çok şükür. Darısı tezi tez zamanda bitirmeye diyebilir miyiz? Bol bol okuyup çok az yazmaya başladım mesela. Daha az olumsuz düşünüp daha çok okumaya başladım. Kalbimin sesine daha fazla kulak veriyorum artık. Ama kendime vakit ayırma meselesini henüz çözebilmiş değilim. Onu da çözeceğiz, inanıyorum. 11 aydır çalıştığım kurumdan ayrıldım. Dersler, staj, tez ve iş olarak bir arada yürütmeye çalıştığım, elimden gelenin de en iyisine yaptığımı inandığım kurumda bundan birkaç ay kadar önce maalesef çok tatsız olaylar yaşandı. Yaşarken bu kadar rahat anlatamıyordum ama her şey gibi bu da geçiyor. Henüz süreç sonlanmış olmasa da o insanları artık Allah'a havale etmeyi ve hakkımın yenildiği düşünmemeyi artık başardım. Emek ve insanlık üzerinden buraya kocaman paragraflar yazmak dahi içimden gelmiyor ne yazık ki. İnsanız ve öğrenme hayat boyu devam ediyor. Bunu tamamiyle içselleştirebildiğimde sanırım bunu aşabildim. Bir deneyim olarak çantamıza atıp yolumuza her daim devam etmemiz gerekiyor. Çünkü yol hep devam eder, yorulsak da duraklarda beklememeyi öğrendik biz. Süreç sonladığında bu satırlara yeniden döneriz belki, kim bilir... Fark ediyorum ki bu sürede buraya yazacaklarım çok birikmiş. Burayı da çok özlemişim. Kaybolansonsayfa ara sıra kaybolsa da kendini bulmayı başardığı bol karlı günlere diyelim ve artık noktalayalım.
12 notes · View notes
tferyal · 1 year ago
Text
Tumblr media
KİRPİ İKİLEMİ
Alman filozof Schopenhauer, insan ilişkileri hakkındaki görüşlerini çok güzel bir metaforla, kirpilerin hikayesi ile anlatır.
Soğuk bir kış günü kirpiler ısınmak için bir araya toplanır.
Ama kısa bir süre sonra okları ile birbirlerini yaraladıklarını görüp ayrılmak zorunda kalırlar. Isınma ihtiyaçları onları tekrar bir araya gelmeye zorlar fakat okları ile canları yanan kirpiler yan yana duramaz, yeniden ayrılırlar. Ta ki dondurucu soğuktan dirençleri kırılana kadar.. Bu ayrılıp birleşme dansı, birbirlerine zarar vermeden yaklaşabilecekleri mesafeyi bulana kadar devam eder.
Biz insanlar da kirpilere benzeriz der Schopenhauer, sevgi ve yakınlık için birbirimize sokuluruz, fakat bu buluşma can yakar, hemen ardından mahremiyetimize döneriz. Ancak bu kez de soğuk gecede üşür, yalnız kalırız ve tekrar yakınlaşmak isteriz.
Hayatın tek düzeliğinden kaçıp insanların arasına sığınmak için birleşme ve insanların dayanılmaz hatalarının verdiği acıdan kendimizi korumak için uzaklaşma ihtiyacı birbirini takip eder.
Kirpiler gibi, yara almadan bir arada kalmak için uygun olan mesafeyi ayarlamamızı önerir ünlü filozof.
Sadece kendi beden ısısını yani içsel gücünü koruyanların, diğerleri ile arasındaki güvenli mesafeyi bulabileceğini ve zehirli oklarla yaralanmaktan kurtulabileceğini söyler.
Yalıtılmış bir yaşam sürmeyi değil ama kendi sıcaklığımızı yaratarak, kendi insanlığımızla, kendi varlığımızı onurlandırarak o kritik, sadece bize özel alanı doldurmamızı, sınırlarımızı korumamızı öğütler.
Bir kaçıp bir dönüşlerimizi normalleştiriyor Schopenhauer.
‘Ne senle ne de sensiz’ oluşlarımız, terkedilişlerimiz, yalnız kalışlarımız, uzlaşmazlıklarımız sanki yeni bir anlam kazanıyor.
Ve düşündürüyor..
-Kimlerin oklarıyla canımız yanıyor?
-Oklarımızla kimleri yaralıyoruz ?
-Ne zaman fazla yakınlaşıyor, ne zaman uzaklara kaçıyoruz?
-Kendimizden, kişisel sınırlarımızdan nerelerde feragat ediyoruz?
-İki iğne arası mesafeyi koruyabilmek için ne gerekiyor?”
Alıntı
0 notes
klavyemkavalyemolsa · 3 years ago
Text
Bugün uzun zaman sonra bir şey için “ Allah’ım nolur ” dedim. Yaşam belirtisi...
Üstteki satırları birkaç gün önce yaşadığım şehirde bilinen bir hukuk bürosuna başvuru yaptıktan sonra yazmış, sonra aman dur dur diyip taslaklara atmıştım. Akabinde göz açtırmamalı bir hastalığa tutulmuş yatak döşek yatarken, belki cevap gelmiştir diye maillerime bakmış, geç kaldığımı yazdıklarını görmüştüm. “Üzgünüz, görüşmelerimizi tamamladık, teşekkür ederiz.” Üzüldüm, ama artık üzüntümü tadında yaşamayı biliyorum, eskiden olsa hayata falan küserdim, kendime kızardım, yok anacım, önümüzdeki maçlara bakacağız diyerek ilk gündemim olan hastalığıma geri döndüm. Gece annemle muhabbet ederken, uzun zamandır başımıza hep kötü şeyler geliyor, arka arkaya, nolur artık çok güzel şeyler yaşayalım Allah’ım diye yükselmiştim, uluorta öyle. Anne amininin günlük yaşantımıza etkileri üzerine birtakım mülahazalarda bulunmalık şeyler oldu sonra. Yatmadan önce tekrar siteye girip başka iyi bir büronun ilanını görmüş, sabah başvururum diyip uyumuştum. Sabah ilk iş, cv’mi yolladığım yerden - ona cv denebilirse :D-  öğlen ikiye doğru telefonla aranıp, saat üçte randevuya çağırıldım. Bu işler bu kadar çabuk mu oluyormuş. Diğerine nasıl geç kaldığımı anladım sanırım. İlk defa bir büronun görüşmesine gidiyor olmam sebebiyle en azından bu görüşmeler nasıl oluyormuş onu görürüm mantığındaydım. Görüşmelerin benimki gibi olmadığına yemin edebilirim ama çok eğlendim. Kurucu avukat hanım daha ben sormadan faizle çalışmadıklarını, bu hususlara dikkat ettiklerini, yanında çalışanların da buna dikkat etmeye çalıştıklarını söyledi. Yanında çalışan bir avukat beyi çağırıp aklındaki fıkhi soruları bile sordurttu. :O Ama hep böyle oluyor. Ne zaman hukukla ilgili bir görüşmeye gitsem islam hukukundan, ne zaman islam hukukuyla ilgili bir görüşmeye gitsem hukuktan vuruluyorum. Alıştık mübarekler. İyi dedim, ben kendimi bu hususlarda da geliştiririm, benim için de iyi olur. Sonra birkaç şey daha söyleyip, çalışma koşullarını açıklayıp, diğer avukatın yanında “ çok içime sindi, seni alıyorum, pazartesi gel başla” dedi. Bismillahirrahmanirrahim. Çalışan avukat şaşkın bir şekilde “ normalde biz sizi ararız der, sonra büroca toplanıp konuşur, ortak bir karara vardıktan sonra geri döneriz, bu ilk oluyor” dedi. Sürekli güldüğümüz, mülakattan çok camii sohbeti tadında bir görüşmeydi. Sonra büroyu gezdirirken stajyer odasını açtı, yerde katlanmış bir seccade var. Burası stajyerlerin odası dedi. Yarabbim sana geliyorum. Sen gerçekten bunu hassasiyet haline getirmiş kulunu zorda bırakmazsın. Sormayı unutmuştum, ama görünce rahatladım. Hususi arasam bu minvalde bir büro denk gelir miydi bilmiyorum. Pazartesi ilk işime gönül rahatlığıyla başlıyorum. Beni mülakatlardan mülakatlara sürükleyip, olmayan mesleki özgüvenimi daha da yerlere indirmeyen rabbime hamdolsun. İstediklerimizi hemen gerçekleştirmeyip, bize daha güzelini veren rabbime hamdolsun. İşte şimdi yaşam belirtisi...
27 notes · View notes
uyku-kutsaldir · 2 years ago
Text
Stres Stres Stres.
Başvursam mı? Tarihleri ters. Yol uzak. Zaten beni almazlar. Ortalamam düşük, dil puanım yok, stajyerim. Geçen sene de almamışlardı. Neyse başvurayım öyle reddetsinler. Nasıl başvuracağım? Şunu yazsam mı bunu desem mi? Offf başvurdum. Aramayacaklar. Ya ararlarsa?
Ön elemeyi geçmişim. Eyvah. Şimdi ne yapacağım? Mülakat istiyorlar. Hemen web sitesini ezberlemem lazım. Sertifika ne yazmıştım o eğitimleri tekrar edeyim soru sorarlarsa cevap verebileyim. Ya aptal sanırlarsa beni?
Ne giyinicem?
Görüştük. Keşke şunları da söyleseydim. Neden öyle söyledim? Her şeyin doğrusunu mu söylemeliyiz ya! Tamam yalan söylemeyelim ama birazcık örtülü anlatsak olmaz mı? Hedefim neymiş, size ne ya 😭 Beyefendi merhaba sizi internet sitesinde görmüştüm siz M.siniz değil mi? Memnun oldum. Kadına şiddet raporunuzu okumuştum. Elinize sağlık. Offf keşke söyleseydim daha ilgili görünürdüm. Belki ilgili görünmem dah iyi değildir. Söylemedim. Aaaaaaahhh BİZ SİZE DÖNERİZ Mİ? YA DÖNMEZSENİZ?
Hiç gerek yok bu kadar düşünmeye. Ben bir kahve içeyim.
4 notes · View notes
hataysekshikayelerisblog · 5 years ago
Text
Baldızımın O Beni Azdıran Götünü Siktim! (Selahattin 47 Y., İstanbul)
Kayınpederlere yatılı gittiğimizde, baldızım Nilayın o beni azdıran götünü gördükten sonra birdaha unutamaz olmuştum. Nezaman aklıma gelse sikim kalkıyor ve baldızımın götünü sikme fantazileri kuruyordum. Evet, ne yapıp edip baldızın götünü mutlaka sikmem lazımdı. Fakat aradığım fırsat birtürlü elime geçmiyordu. Baldızıma Üniversitede derslerinde çok başarılı olduğu için Fransadan özel bir kuruluşun bursunu teklif etmişler. Baldız da kayınpederlerle konuştuktan sonra kabul etmiş. Akademik kariyerini yükseltmek için okuluna Fransada devam edecekti. Bize geldiğinde karımla bu konu hakkında konuşuyorlardı, pasaport işlemleri için Ankaraya gitmesi lazımdı. Karımla öyle konuşurlarken, Nilayı belki Ankarada sikerim düşüncesiyle, karıma, "Ben götürürüm Nilayı Ankaraya, zaten Ankarada görüşeceğim bir firma var, epeydir erteliyordum!" dedim. Karar almıştık, Ankaraya Nilayla birlikte gidecektik.
Gideceğmiz gün arbamla erkenden yola koyulduk. Nilay sıkı kumaş bir pantolon giymiş, üstünde beyaz bir bluz, bir de siyah yelek vardı ve göğüsleri yine fora olmuştu. Bir süre yol katettikten sonra Nilayın da bana karşı bir zaafı olduğunu anladım, hep derin derin gözlerime bakıyor, arada bir bakışları sikime kayıyordu. Baldızım Nilay çok muzur, neşeli ve espirili bir kızdı, durmadan açık saçık fıkralar anlatıyor ve bana da anlattırıyordu. Ben anlatınca, "Çok komiksin be enişte!" :) deyip, bacağıma elini koyuyor, kasıklarıma dokunuyordu. Benim sikte kalkmaya başladı tabi. Nilay kalkan sikime bakarak, "Enişte tuvaletin geldiyse bir yerde durda git istersen!" :) dedi. Ben utandım o an, "Yok Nilaycığım..." dedim. Sonradan düşündüm de, Üniversiteye giden bir kız sikin kalkmasıyla tuvalete gitmenin bir alakasının olmadığını bilmez mi? Bilir tabi, baldız bunu muzurluk olsun diye söylediğini adım gibi biliyorum. Bence sikimin kalktığının farkında olduğunu hissettirmek için söyledi bunu...
Neyse bu şekil espirilerle Ankaraya vardık, Nilayın pasaport işlerini hallettik, ben de iş yaptığımız bir firmayla kısa bir görüşmede bulundum ve Ankarada yapılacak işler bitmiş oldu. Normalde hemen İstanbula dönmemiz gerekiyordu, fakat Nilay, "Enişte yol çok yorucu, bu gece otelde kalalım, yarın döneriz!" dedi. Benim de canıma minnet tabii, belki otelde bir fırsat bulur sikerim düşüncesiyle hemen, "Tamam kalalım!" dedim. Bakanlıklarda biraz gezdikten sonra bildiğim güzel bir otele gittik. Resepsiyona vardık 2 tane oda tutcaktım, Nilay beni kenara çekti ve "İki odaya gerek yok enişte, aynı odada kalırız, yabancımıyız?" dedi. "Kızım ablan duyarsa ikimizi de öldürür valla!" dedim. "Yok yaa, aynı odada kaldığımızı söylemeyiz ki enişte!" :) diye sısrar edince, ben de tek oda tuttum ve çıktık odamıza...
Odaya ve banyoya falan şöyle bir baktık, eşyalarımızı koyduk. Önce ben bir duş aldım ve külodumla bornozu giyip çıktım banyodan, tabi aynı gün döneceğimiz için ikimiz de pijama falan almamıştık yanımıza. Benden sonra da baldızım duş aldı ve o da bornozla çıktı. Ben yatakta uzanmış TV seyrediyordum, baldız geldi yanıma uzandı. İkimiz de bornozlayız. Baldız pis pis sırıtarak, bornozumun üst kısmından elini soktu ve göğüslerimin kıllarıyla oynamaya başladı. Ben birşey olmamış gibi TV seyrediyorum, Nilay uyuz oldu ve "Enişte bana baksana bir!" dedi. Yüzümü baldıza çevirince dudaklarıma yapıştı ve uzunca öptü, "Nasıl, hoşuna gitti mi enişte? Seni arzuluyorum!" dedi. "Valla Nilay ne diyeyim, sizde kaldığımız o gün, o tangalı götünü gördükten sonra benimde sana karşı zaafım başladı!" diyerek ben de baldızı öptüm ve ateşli bir şekilde öpüşmeye başladık...
Baldız, "Ablamın sana artık yetmediğini biliyorum enişte!" dedi. Ben de, "Ablanın laçkalaşmış amını sikmekten sıkıldım, zevk vermiyor artık ve ablana sikim kalkmıyor! Ama o gece sizdeyken seni o halde görünce kalktı ve seni düşünerek siktim ablanı!" dedim. Baldız sırıtarak, "O gece ablamı çığlık çığlığa nasıl inlettiğini duydum enişte!" :) dedi ve bornozumun önünü iyice açarak elini külodumdan içeri soktu, kalkmış sikimi okşamaya başladı. Ben de onun bornozunu açtım ve pembe sütyeninden aşan göğüslerini kurtarıp yalamaya başladım. Taş gibi sert göğüsleri vardı, uçları fındık gibi sertleşmişti. Nilay göğüs uçlarını ağzıma bastırıyor, "Em enişte, ohhh! Ye onları!" diyordu. Nilayın bir göğüslerine bir dudaklarına yapışıyordum. Nilay da, "Evet enişte, ohhh!" diyerek sikimi külodumdan çıkarmış 31 çeker gibi asılıyordu...
Bir süre sonra doğrulduk, ikimiz de bornozları tamamen çıkarıp kenara attık. Baldızı boynundan öpmeye başladım, bir yandan da tangasının ipi arasına girmiş götünü elliyordum. Nilay beni sırtüstü yatırıp külodumu tamamen çıkardı, üzerime eğilerek sikmi eline aldı ve yavaşca yalamaya başaldı. İyice zevke gelmiştim, baldız yaladıkça sikim gittikçe sertleşiyor ve büyüyordu. "Woowww enişte, sikin de süpermiş!" diyerek yalamaya devam etti. Pembe rujlu dudaklarıyla sikmi emerken bir yandan da taşaklarımı avuçladıkça ben kendimden geçiyordum resmen. Memnuniyetimi, "Sen de az değilmişsin baldız, ne hünerlerin varmış öyle!" dedim. Nilay sikimi yalamayı bırakıp tangasını çıkardı, yatağa sırtüstü uzanarak bacaklarını ayırdı ve "Hadi enişte, biraz da sen yala!" dedi. Gözümü baldızın yeni traşlı kaymak gibi amından alamıyordum. Tabii ablasının laçkalaşmış amı nerde, tazecik genç kız amı nerde! Üstelik bildiğim kadarıyla da bakireydi henüz...
"Sana şimdi ince ayar çekeceğim baldız!" :) diyerek hemen yumuldum baldızın amına ve yalamaya başaldım. Klitorisini emiyor, amının dudaklarını yiyordum resmen. Am dudaklarını parmaklarımla aralayıp dilimi soktuğumda, baldız kıvranmaya başladı. O kadar küçük ve dar am deliği vardı ki, dilimi bile tümden sokamıyordum, kesin bakire olmalıydı. "Kız bu ne böyle, amın hiç açılmamış, kimseyle sikişmedin mi daha?" :) dedim. "Yok enişte, bakireyim daha, ama götümü çok deldiler!" :) dedi. Amını yalarken götünü de parmaklamaya başlayınca, Nilay titremeye ve o ince sesiyle inlemeye, küçük küçük çığlıklar atmaya başladı ve sonunda orgazm olarak ağzıma akıttı sularını. Amının sularını da yalayıp yuttuktan sonra Nilayı yüzükoyun çevirip göt deliğini yalamaya koyuldum. İki elimle götünün yanaklarını ayırıp, gömlek düğmesi gibi küçük büzüğünü dilliyordum. Bir yandan da, bunu götten nasıl siktiler acaba, götü sanki hiç sikilmemiş gibi duruyor diye düşünüyordum...
Parmaklayarak göt deliğini biraz alıştırdıktan sonra baldızı dörtayak üstüne getirip iyice domalttım ve arkasında yerimi aldım. Sikimi tükürükle ıslatıp, göt deliğine de bolca tükürdükten sonra, sikimin başını sokmaya çalıştım. Fakat bir türlü sokamadım, sikim zırt pırt aşağıya kayarak amını yokluyordu. Nilay korkuyla titrer vaziyette, "Enişte sakın önden girme, arkadan istediğin kadar yap!" diyordu. "Tamam hayatım, önden yapmayacam, fakat arkana da girmiyor!" dedim. "Dur enişte çekil, bana bırak!" dedi. Beni yatağa sırt üstü yatırdı ve kendisi bacaklarını ayırarak, yüzü bana dönük halde, ata binermiş gibi üstüme çıktı. Sikimi eliyle kavrayıp götünün deliğine denk getirip yavaşça sikime oturmaya başladı. Dudaklarını ısıra ısıra ve yüzünde buruk bir ifadeyle sikimin başını almıştı. Hafif hafif oturup kalka kalka sonunda hepsini aldığında gözlerini yumarak bir ohhh çekti...
Üstümde bir süre hareketsiz kaldıktan sonra inleyerek yavaş yavaş inip kalkmalara başladı. 3-5 dakika sonra artık resmen çığlıklar atarak zıplıyordu. Artık ben de alttan götüne hızlı hızlı pompalıyordum. Ben alttan bastıkça Nilayın çığlıkları bağırmalara dönüştü. Nilay artık kumandayı bana bırakmış, kendisi saçlarıyla oynuyordu. Arada bir, "Ohhh harikaaa! Bitirdin beni enişte!" diye inliyordu. Nilayın havada uçuşan göğüslerini sıkarak götünü bir süre bu pozisyonda siktikten sonra, bu sefer sırtını bana dönerek oturdu sikimin üstüne ve öne eğilerek ayak bileklerimden tutundu. Artık sikimin götüne giriş çıkışlarını daha net görebiliyordum. Bir süre sonra sikimi götünden çıkarmadan Nilayı dörtayak domalttım ve götünü sikmeye devam ettim. Hızlı hızlı götüne girip çıktıkça taşaklarım da amına çarpıyor ve makineli tüfek gibi 'şap şap şap' sesleri çıkıyor, Nilayın, "Of of enişte!" seslerine karışıyordu...
Yorulmuştum fakat boşalmama daha çok vardı, sikim götündeyken Nilayla birlikte yan yattık, 66 olduk, biraz soluklandık. Nilay, "Off enişte, götümü patlattın, okuldan o kadar genç erkek sikti bu götü, seninki gibi siklerini içimde dolu dolu hissetmedim!" dedi. Biraz dinlendikten sonra tekrar yavaş yavaş götüne girip çıkmalara devam ettim. Bu arada göğüslerini de yoğurmayı ihmal etmiyordum. Yeniden hızlanmaya başladığımda Nilayın çığlıkları da artmaya başlamıştı. "Nasıl baldız, o götünü sallayıp beni azdırmaya benziyor mu?" dedim. Baldız da, "Yok enişte, senin sikine helal olsun bu götüm!" diyordu. 66 pozisyonunda biraz daha siktikten sonra sırt üstü yatırdım ve am siker gibi götünü sikmeye devam ettim. Nilayın altımda gözleri kaymış, inleyerek dudaklarını ısırıyordu...
Götünü sikerken klitorisiyle de oynamaya başladım. Baldızın amından yine sular akarak orgazm olunca, "Baldız önden gireyim mi? Patlatayım mı?" dedim. Baldızın gözler birden kocaman açıldı ve "Yok enişte sakın ha! Annemler patlak olduğumu öğrenince biterim ben! Hem sonra evde kalırım, patlak bir kızla kim evlenir ki?" dedi. "Seni patlak halde almayacak adamın taa amına koyayım ben!" diyerek götünü hızlı hızlı sikmeye devam ettim. Artık ben de boşalmaya yaklaşmıştım sikimi götünden çıkarıp yukarı kaydım ve sikimi Nilaya uzattım. Nilay sikimi ağzına aldığı gibi saksoya başladı. "Nilay geliyorum!" deyince ağzından çıkardı ve eliyle 31 çektirmeye başladı. "Hadi hadi!" diyerek hem asılıyor, hemde sikimin başına öpücükler konduruyordu. Sonunda boşaldım. Döllerim yüzüne fışkırmış, ağzı yüzü döl içinde kalmıştı. Nilay gülerek, "Enişte yüzüme süt sağmış gibi oldum!" :) dedi. Sonra sikimi tekrar ağzına aldı yalayarak temizledi. Nilayın yüzünü çarşafla sildim ve birbirimize sarıldık uyuduk.
Sabah kalktık birlikte banyoya duş almaya girdik. Baldıza bir kez de banyoda sabunlu sabunlu götten kaydıktan sonra İstanbula hareket ettik.
[Selahattin]
76 notes · View notes
qisasqisasqisas · 5 years ago
Text
C10: I meeaan, ‘None of your Business’
Nerede kalmıştık?
S+J+E+YT: “Yeah right? What is it? / YT: “Adın sanın nedir gızım senin? İki oyna da şurada bir görelim nesin necisin.”
A: “mm…”
Öncelikle Yıldız ablanın son yorumunu dikkate almamaya çalışacağım belli ki fazla içmiş. Sonrasında bana doğru belertilmiş 4 çift gözü de yok sayacak olursam arkamı dönüp kulüpten çıkmış olmam çok da anormal sayılmaz. Tam o sırada kolumu tutan Jim gözümü gözümden alır.
J.M:” We need to talk.” der ama yüzü yere bakar utancından. Neden olduğundan emin olamam ama yine de sorarım nedenini.
A: “About what?” 
J.M:” About Kevin.” der ve bir anda arkasından Ezra Miller çıkar. Bana el sallayarak,
E.M:” Hi.” der. 
A: “Hi anan.” derim ben de istemsiz bir şekilde. Ezra’yla tokalaşıp yeni film projelerinden bahsetmeye başlarız. Jim arkamızdan gelir ve konuşmamızı böler. 
J.M:”So assistant, what about we have some private time?” der kendisiyle beni göstererek. 
A: “What?” Ezra bize bakıp biraz gücenir. Yazıktır çocuğa, sen bu Jim’e bakma.  
A: “Why?” derim sonra da. 
J.M: “Cause we need to talk about-”
E.M: “Kevin!” der gülerek. Ah be Ezra’cım, komik değilsin.
J.M: “No you jackass!”
A: “About what?” 
Jim yanıma yaklaşır ve kulağıma o iki kelimeyi fısıldar.
J.M: “ Sherlock Holmes.” Sonra anlarım ki bu adam ciddidir. 
A: “Are you serious?”
E.M: “Oh, what is it you’re talking?”
A + J.M:” None of your business.” dedikten sonra birbirimize bakıp güleriz. İçimizdeki tüm pis enerjiyi atacak kişiyi sonunda bulmuş olmanın mutluluğuyla yolumuza devam ederiz. Jim beni kolumdan tutar ve bir banka oturtur. Bir anda içini dökmeye ve bunca zaman nasıl Sherlock’la flörtleştiklerinden bahseder. Sherlock için Kraliçe’nin tahtına oturup tacını kafasına yerleştirmesinden ve sonra da onu ‘You should see me in a crown.’ kelimesiyle nasıl tahrik ettiğinden bahseder. Öte yandan John’dan dinlediğim kadarıyla bunlar tam tersi şekilde daha çok terör yaratması için planlanmış hareketlerdir. Fakat Jim’i dinleyince ikna olmadım da değil. 
Jim bir süre sonra ceketinin iç cebinden bir şey çıkarır ve der ki,
J.M: “I bought this to look good to him.” der ve gözlüğünü gösterir ve gözlüğü takar bu havada.
Tumblr media
J.M: “I think I’m in love with him assistant.” der ve bükülür, içine çekilir ve utanır hatta bu dediğinden.
Ben de onu teselli etmek istercesine,
A: “No, no that’s totally normal. Everyone finds him charming.” Jim o sırada bana bakar ve gözlüğünü çıkarır. 
J.M: “What the fuck do you mean? Do you also love him?” der tehditkar bir biçimde.
A: “No you got me wrong! I mean everyone around me really likes him and to be honest his looks are-”
J.M: “I don’t want to hear anymore! I cannot deal with another Woman.” 
A: “That’s very rude.” derim ciddi anlamda kırılmış bir şekilde.
J.M: “If you knew what I meant you wouldn’t be saying that you peasant!” der ve yere tükürüp banktan kalkar. Ben orada kalakalırım ve Jim gözden uzaklaşınca yanıma Ezra gelir. 
A: “Bi’ sen eksiktin aq problemlisi.” derim kısık sesle.
E.M: “Hello again. We didn’t meet properly. I’m-”
A: “Ezra Miller. We all know.”
E.M: “So what’s your name?”
Arkadaşlar şunu bir açıklığa kavuşturalım, ben adımı falan söylemek istemiyorum çünkü adım yok. Kim böyle bir iddia attıysa ortaya vatan ha-”
J: “We need your help assistant.” diye hemen araya girer John Watson abim koşarak ve yalpalayarak. Ağzı içkiden keçi götüne dönmüş bir şekilde konuşur. 
A: “What happened?”
J: “Sherlock is terribly drunk and he tells me I’m drunk but I know he is the drunk.”
A: “So you aren’t?”
J: “I meeeaan, I may have had a few shots and-”
A: “I saw you were having your fourth shot when I came. Then you drank with us and I’m sure you drank Sherlock’s beer too.”
J: “Well in a small amount of time, you got me very straight. Like an arrow.”
A: “What?”
J: “I mean just come inside and help me carry him.” 
Ezra’yı unuttuk sanmayın bu arada.
J: “Who’s that smelling your hair?” der John Ezra’yı göstererek. 
A: “What?” derim ve dehşet içinde çekilip Ezra’ya bakarım.
A: “Did you just smell my hair?” 
E.M: “I didn’t mean to but it was so- it was... It smelled clean. Which I’ve never been able to.” 
A: “Oh, yes I heard you didn’t wash but is it true? Really?”
E.M: “I meeaan, someone needs to save the world right?”
A+J: “And you thought it’s you?”
E.M: “Why not? Is there a problem with it?”
A: “I meeeaan, yes there is but we’re not going to talk about it in this chapter Ezra. Maybe eleventh or twelth, which one you’d prefer?”
E.M: “I like the sound of a good old twelve.”
A: “Okay then, if you excuse us.” der ve olmayan şapkamı çıkarıp eğilip ekürim alkolik John Watson’la bara geri döneriz. 
J: “By the way, Sherlock wants to go to Jim’a apartment so I need your help with that.”
A: “You tell this now?”
J: “Don’t judge me.” der ve birlikte güle oynaya Sherlock, Jim, Yıldız Tilbe ve Elva’nın olduğu masaya gideriz. 
J: “So guys, I brought the man!” Ne diyor bu adam gerçekten anlamı-
S: “You meant woman?” der Sherlock. Gerçekten Sherlock John’dan daha ayıktır neden abartıyorsun John? Sherlock Jim’le aşna fişna yapacak diye paçan tutuştu demi? Neyse bakalım durumlar nedir ona göre çıkma izni veririm Sherlock’a. 
J.M: “Hello dickhead.” diyerek selamlar beni Jim’ciğim sağolsun aile terbiyesinden asla ödün vermez. Bense Sherlock’a dönüp ne içtiğini sorarım. Small talk’tan deep issue’lara geçeceğizdir diye umarım.
A: “What are you drinking?”
J.M: “None of your business.” 
A: “I just asked him what he’s having maybe I’ll order that too.”
S: “He’s right, it’s none of your business.” der Sherlock da. Ben John’a bakıp sinirlerimi tutmaya çalışırım ama John elini omzuma koyup,
J: “We are all having none of your business tonight.” der ve bardan kokteyli alıp diğerlerininkiyle tokuşturur.
J.M: “The name of the cocktail is ‘none of your business’ you peasant bitch!”
S: “Hey, Jim please don’t be harsh on her.”
A: “Thanks mister Holmes but I think I can defend myself-”
S: “I didn’t mean to be nice or save you from this man, I just said what is obvious and don’t forget that when we head home I’ll make you cry like a baby and make you return to your home!” 
A: “Oha be. Gel bir de ağzıma sıç istersen. Ben işi bıraksam mı n’apsam tam bu noktada?”
E: “Aşkım lütfen kendine gel ve sinirlerine hakim ol. Sen onlardan daha güçlüsün ve bu kadar bölüm boyunca bu saçmalıkları yazıp bunlara katlandın. Derin bir nefes alıyoruz, dört saniye boyunca. Sonra üç saniye tutuyoruz, beş saniyede de üflüyoruz. Hep birlikte. All together children!” der ve ellerini kaldırıp hepimize nefes egzersizi yaptırmaya başlar. Bu işin sonu nereye gidecek diye merak ediyorum ama çok da umrumda değil gibi sonuçta kafama ne gelirse yazıyorum. 
E: “So everyone is okay? Are we more calm?”
J: “I feel dizzy.”
S: “It’s like weed.”
J.M: “I have coke in my house in case you’re interested Sherlock.” 
S: “Oh shut up. I know it’s powdered sugar Jim.”
J.M: “Still, the same effect if you shove it in your nose.”
S: “Well thanks but I have prescription for that.” der ve John’u gösterir. Jim’in suratı binbir parça olur ve kokteylini kafasına dikip hızla kalkar. Son kez arkasına döner ve Sherlock’a seslenir.
J.M: “You’ll regret this eşkiya.”  Elva’yı yanımda bir gülme krizi tutar. 
A: “Niye gülüyon?”
E: “Hep bunu yapmak istemişti de ondan gülüyorum. Çok tatlı ya gidip yanaklarını sıkacağım.” der ve Jim’in arkasından gidip yanaklarını sıkmaya çalışır yürürken. Jim de,
J.M: “Yapme yeağ...” gibi sesler çıkararak uzaklaşır bardan. O sırada Sherlock sinir bozucu bir şekilde bana bakar.
S: “Do you enjoy what you have done?” 
A: “What have I done?” derim ve yumruklarımı hazırlarım. Belli ki birileri dayak istiyordur. 
S: “I mean, you could’ve told me about your feelings. I would be less hard on you then.”
A: “What?”
J: “Assistant, even though we don’t know your name, I would allow you to feel that way to Sherlock.”
A: “What are you talking about?”
J: “We understand that he’s irresistible and-”
S: “You are not on my league.”
A: “What? I still can’t get what you’re talking about.”
S: “Don’t play the dumb even if we know that you are, BUT just admit it. You love me.”
A: “What?” 
S: “I meeean, it’s hard to not love me but-”
A: “I agree with Greg, you are blind and stupid.”
S: “What? George said that I’m stupid? I am?”
A: “He didn’t, I added that. He just said that you are blind.”
J: “I agree on that Sherlock. You may be so bloody blind sometimes.”
S: “Oh! So you all decided to criticize me! Well I’m out and had enough of your bullshit. Especially you John!” der ve bardan çıkar.
Y.T: “Ben bir arkasından gideyim yalnız hissetmesin çocuk.” 
A: “A bi de emzir be Yıldız abla.”
Y.T: “Ay kız yok. O ileride çocuğumuz olunca.” dedikten sonra masadaki shotlardan ikisini alıp dışarı çıkar. 
A: “Yine biz bize kaldık iyi mi?”
J: “What?”
A: “Here we are again.”
J: “WE HAVE BEEN HERE BEFORE?”
A: “Why are you yelling?”
J: “I mean, I felt like I know this place but-”
A: “We’ve never been here, or just I have never been doc. So if you’ll excuse me I’ll have a beer.”
J: “Oh no, I’ll buy. Since you have a heartbreak, let me do this at least.”
Şimdi amcacım heartbreak’im yok ama beleş içkiye de hayır demem.
A: “Okay.” der ve amcamı bara yollarım. Elinde iki yarımlık birayla gelir ve oturur.
J: “So tell me, what’s your story?”
E bu biraz geç bir soru olmadı mı? Keşke beni işe almadan önce sorsaydın John’cuğum.
A: “Suddenly you are sober, aren’t you doc?”
J: “Well, I meeean-”
A: “Please don’t mean anything. Just admit that you played us.”
J: “I mean- But I really mean, yes I did. But for the sake of Sherlock.”
A: “And your love life with him. Now he’s with Yıldız.”
J: “She’s harmless. Also no equal to me.”
A: “Or Jim.”
J: “Are you trying to make me mad?”
A: “No. Just telling the truth.” der ve gülerek biramı içerim. Az mı çektim ben, biraz da siz çekin anacım. 
4 notes · View notes
marufzayi · 5 years ago
Text
Tumblr media
SCHOPENHAUER'IN KİRPİLERİ
Alman filozof Schopenhauer, insan ilişkileri hakkındaki görüşlerini çok güzel bir metaforla, kirpilerin hikayesi ile anlatır.
Soğuk bir kış günü kirpiler ısınmak için bir araya toplanır.
Ama kısa bir süre sonra okları ile birbirlerini yaraladıklarını görüp ayrılmak zorunda kalırlar. Isınma ihtiyaçları onları tekrar bir araya gelmeye zorlar fakat okları ile canları yanan kirpiler yan yana duramaz, yeniden ayrılırlar. Ta ki dondurucu soğuktan dirençleri kırılana kadar.. Bu ayrılıp birleşme dansı, birbirlerine zarar vermeden yaklaşabilecekleri mesafeyi bulana kadar devam eder.
Biz insanlar da kirpilere benzeriz der Schopenhauer, sevgi ve yakınlık için birbirimize sokuluruz, fakat bu buluşma can yakar, hemen ardından mahremiyetimize döneriz. Ancak bu kez de soğuk gecede üşür, yalnız kalırız ve tekrar yakınlaşmak isteriz. Hayatın tek düzeliğinden kaçıp insanların arasına sığınmak için birleşme ve insanların dayanılmaz hatalarının verdiği acıdan kendimizi korumak için uzaklaşma ihtiyacı birbirini takip eder.
Kirpiler gibi, yara almadan bir arada kalmak için uygun olan mesafeyi ayarlamamızı önerir ünlü filozof.
Sadece kendi beden ısısını yani içsel gücünü koruyanların diğerleri ile arasındaki güvenli mesafeyi bulabileceğini ve zehirli oklarla yaralanmaktan kurtulabileceğini söyler.
Yalıtılmış bir yaşam sürmeyi değil ama kendi sıcaklığımızı yaratarak, kendi insanlığımızla, kendi varlığımızı onurlandırarak o kritik, sadece bize özel alanı doldurmamızı, sınırlarımızı korumamızı öğütler.
Bir kaçıp bir dönüşlerimizi normalleştiriyor Schopenhauer.
‘Ne senle ne de sensiz’ oluşlarımız, terkedilişlerimiz, yalnız kalışlarımız, uzlaşmazlıklarımız sanki yeni bir anlam kazanıyor.
Ve düşündürüyor..
Kimlerin oklarıyla canımız yanıyor? Oklarımızla kimleri yaralıyoruz ?
Ne zaman fazla yakınlaşıyor, ne zaman uzaklara kaçıyoruz?
Kendimizden, kişisel sınırlarımızdan nerelerde feragat ediyoruz?
(Alıntı)
36 notes · View notes
happybecausesad · 5 years ago
Text
ama bu dünyada hiçbir şey kalıcı değildir.
mutluluk bir kez geldikten hemen sonra azalır, biraz zaman geçince hemen bitmeye yüz tutar. en sonunda da tükenir ve biz her zamanki ruh halimize döneriz...
tıpkı suya atılan bir çakıl taşının yüzeyde oluşturduğu dalgalar ve sonra o dalgaların giderek kaybolması gibi...
2 notes · View notes
fullhdtekparcaizle-blog · 5 years ago
Text
Hemen Döneriz Filmi izle
Hemen Döneriz Filmi izle | Hemen Döneriz Filmi Full HD Tek Parça izle
Hemen Döneriz Hemen Döneriz, başlarına türlü işler açan bir arkadaş grubunun hikayesini konu ediyor. Genç bir adam Özkan, bir süredir bir proje için saksıda bitki yetiştirmektedir. Özkan, eğer başarılı olursa üzerinde çalışma yaptığı çiçek sayesinde beyindeki stres hormonu salgılanmasının önleyebilecektir. Sonunda amacına ulaşan Özkan, bu başarısını kutlamak için bir parti yapmaya karar verir. En yakın arkadaşlarını çağırıp, büyük bir parti hazırlığına girişen Özkan, bu sırada korkunç bir durumla karşı karşıya kalır.
Aile Filmleri
-
Aksiyon Filmleri
-
Macera Filmleri
-
Animasyon Filmleri
-
Bilim Kurgu Filmleri
-
Biyografi Filmleri
-
Dram Filmleri
-
Fantastik Filmleri
-
Gerilim Filmleri
-
Hemen Döneriz Filmi izle Başının belası olan karga uzun süredir üzerinde çalışma yaptığı çiçeği yiyince Özkan’ın tüm çalışması boşa gider. Özkan, zaman kaybetmeden başka bir çiçek bulmak için arkadaşları ile birlikte Keşan’a doğru yola koyulur. Yolculuk sırasında farkında olmadan mafya lideri Reco’nun şebekesini çökerten Özkan ve arkadaşları, kendilerini türlü maceraların içinde bulur.
Korku Filmleri
-
Komedi Filmleri
-
Polisiye Filmleri
-
Romantik Filmleri
-
Savaş Filmleri
-
Tarih Filmleri
-
Western Filmleri
-
Vizyondaki Filmler
-
Hemen Döneriz izle, Hemen Döneriz filmi full hd izle, Hemen Döneriz filmi Tek parça izle, Hemen Döneriz Filmi Oyuncuları, Hemen Döneriz Filmi Yönetmeni, Hemen Döneriz Filmi Konusu
0 notes
matmazeltr · 5 years ago
Text
Sinemalarda Bu Hafta 28.11.2019
Sinemalarda Bu Hafta 28.11.2019
Türkiye’deki sinema salonlarında bu hafta 3’ü yerli 8 film vizyona girecek.
Kristen Stewart, Naomi Scott, Ella Balinska, Elizabeth Banks, Noah Centineo, Djimon Hounsou, Sam Claflin ve Patrick Stewart’ın başrollerinde yer aldığı “Charlie’nin Melekleri” izleyici ile buluşacak.
1976 yapımı popüler dizinin yeni bir sinema uyarlaması olan ve Elizabeth Banks’in yönettiği Charlie’nin Melekleri;…
View On WordPress
0 notes
yeniyeniseyler · 5 years ago
Text
Hemen Döneriz (Fragman ve Afiş)
Hemen Döneriz (Fragman ve Afiş)
29 Kasım 2019’da vizyona girecek ve başarılı oyuncu Gökhan Mumcu’nun yapımcılığını da üstlendiği komedi filmi “Hemen Döneriz”in afiş ve fragmanı yayınlandı. Başrollerinde Burak Satıbol, Murat Genç, Gökhan Mumcu, Buse İskenderoğlu, Kadir Polatcı, Amir Zakaria, Ayhan Taş, Esin Civangil, Ahmet Dursun ve Kıvanç Baran Aslan gibi isimlerin yer aldığı filmin yönetmenlik koltuğunda Haydar Işık oturuyor.…
View On WordPress
0 notes
korayaker · 6 years ago
Photo
Tumblr media
Ama bu dünyada hiçbir şey kalıcı değildir. Mutluluk, bir kez geldikten hemen sonra azalır. Bir zaman geçince bitmeye yüz tutar. En sonunda da tükenir ve biz her zaman ki ruh halimize döneriz.
Bir Delinin Hatıra Defteri, Nikolay Vasilyeviç Gogol
67 notes · View notes
alintikitap · 5 years ago
Photo
Tumblr media
Soğuk bir kış günü kirpiler ısınmak için bir araya toplanır. Ama kısa bir süre sonra okları ile birbirlerini yaraladıklarını görüp ayrılmak zorunda kalırlar. . Isınma ihtiyaçları onları tekrar bir araya gelmeye zorlar fakat okları ile canları yanan kirpiler yan yana duramaz, yeniden ayrılırlar. Ta ki dondurucu soğuktan dirençleri kırılana kadar... . Bu ayrılıp birleşme dansı, birbirlerine zarar vermeden yaklaşabilecekleri mesafeyi bulana kadar devam eder. . Biz insanlar da kirpilere benzer, der Schopenhauer, sevgi ve yakınlık için birbirimize sokuluruz fakat bu buluşma can yakar, hemen ardından mahremiyetimize döneriz. Ancak bu kez de soğuk gecede üşür, yalnız kalırız ve tekrar yakınlaşmak isteriz. . Hayatın tek düzeliğinden kaçıp insanların arasına sığınmak için birleşme ve insanların dayanılmaz hatalarının verdiği acıdan kendimizi korumak için uzaklaşma ihtiyacı birbirini takip eder. . Kirpiler gibi, yara almadan bir arada kalmak için uygun olan mesafeyi ayarlamamızı önerir ünlü filozof. . Sadece kendi beden ısısını yani içsel gücünü koruyanların, diğerleri ile arasındaki güvenli mesafeyi bulabileceğini ve zehirli oklarla yaralanmaktan kurtulabileceğini söyler. . #alıntıkitap #kitapbaz #kitaplarimizdan #kitapcümleleri #kitapyorum #kitapunya #biryudumkitap #kitaplayasamak #kitapalintisi #kitapönerileri #tavsiyekitap #kitaponerisi #düşünenmadde #kitapçekilişi #kitaplik #kitaptansözler #kitaplar #kitapokumak #kitabevi #kitaplardankesitler #kitaplaryolda #kitapalıntıları #kitapsozleri https://www.instagram.com/p/By4Zo5xJxHY/?igshid=nlx7cojn31n7
8 notes · View notes
mintanieski · 6 years ago
Text
KİRPİ MESAFESİ
Alman filozof Schopenhauer, insan ilişkileri hakkındaki görüşlerini çok güzel bir metaforla, kirpilerin hikayesi ile anlatır.
Soğuk bir kış günü kirpiler ısınmak için bir araya toplanır.
Ama kısa bir süre sonra okları ile birbirlerini yaraladıklarını görüp ayrılmak zorunda kalırlar. Isınma ihtiyaçları onları tekrar bir araya gelmeye zorlar fakat okları ile canları yanan kirpiler yan yana duramaz, yeniden ayrılırlar. Ta ki dondurucu soğuktan dirençleri kırılana kadar.. Bu ayrılıp birleşme dansı, birbirlerine zarar vermeden yaklaşabilecekleri mesafeyi bulana kadar devam eder.
Biz insanlar da kirpilere benzeriz der Schopenhauer, sevgi ve yakınlık için birbirimize sokuluruz, fakat bu buluşma can yakar, hemen ardından mahremiyetimize döneriz. Ancak bu kez de soğuk gecede üşür, yalnız kalırız ve tekrar yakınlaşmak isteriz. Hayatın tek düzeliğinden kaçıp insanların arasına sığınmak için birleşme ve insanların dayanılmaz hatalarının verdiği acıdan kendimizi korumak için uzaklaşma ihtiyacı birbirini takip eder.
Kirpiler gibi, yara almadan BİR ARADA kalmak için uygun olan mesafeyi ayarlamamızı önerir ünlü filozof.
Sadece kendi beden ısısını yani içsel gücünü koruyanların, diğerleri ile arasındaki güvenli mesafeyi bulabileceğini ve zehirli oklarla yaralanmaktan kurtulabileceğini söyler.
YALITILMIŞ bir YAŞAM sürmeyi DEĞİL ama kendi sıcaklığımızı yaratarak, kendi insanlığımızla, kendi varlığımızı ONURLANDIRARAK o kritik, sadece bize özel alanı doldurmamızı, sınırlarımızı korumamızı öğütler.
Bir kaçıp bir dönüşlerimizi normalleştiriyor Schopenhauer.
‘Ne senle ne de sensiz’ oluşlarımız, terkedilişlerimiz, yalnız kalışlarımız, uzlaşmazlıklarımız sanki yeni bir anlam kazanıyor.
Ve düşündürüyor..
💔Kimlerin oklarıyla canımız yanıyor?
🤺Oklarımızla kimleri yaralıyoruz ?
💗Ne zaman fazla yakınlaşıyor, ne zaman uzaklara kaçıyoruz?
〽Kendimizden, kişisel sınırlarımızdan nerelerde feragat ediyoruz?
En önemlisi de..
💝İki iğne arası mesafeyi KORUYABİLMEK için ne gerekiyor?
3 notes · View notes
wizmansad · 3 years ago
Text
her şeyi denediğini düşünüyorsun, başka bir yolunu kalmadığını elinden gelenin bu olduğunu , çaresizce daha ne yapabilirim diye anını mahvediyorsun
aklına bir şey gelse mantığına yatarsa hemen yapayım diyorsun çaresizce 
vazgeçmek hatta vazgeçmek de değil olduğu gibi bırakmak ve gitmek varken neden peki?
neden daha fazla didikliyorsun neden bir umut ışığında yolunu bulmaya çalışıyorsun? bu sevgi mi?
evet bir zamanlar sevgiydi,aşktı ve karşılıklıydı.. peki ya şimdi?
karşılık yok, karşı taraftan bir tanecik haber yok ve denediğin her yolun sonunda güzel bir “HAYIR” ile karşılaştın. 
peki neden hala seni bu şekilde yakıp kavuruyor bu düşünce?
normal insan ilişkilerinde gayet mantıklı şekilde insanlara 2 hak verirsin belki kişiye göre değişken ama bi hakkı vardır onun ve doldurursa ailenden bile olsa belirli bi sınır koyarsın ya da daha uzak biriyse komple hayatından çıkarırsın.
şimdi bu insan ne arkadaşın kaldı ki resmen psikolojik bıçağıyla sırtından vurdu seni, ne sevgilin ki seninle senin uçurumunun kenarından yürürken ayağın kaydığında bir de o vurdu tekmeyi aşağı düşmen için
şimdi tek sığındığın sevgi mi tüm bunlara rağmen bir umut ışığı yakmandaki neden
ondan bir haber alma umudu,onun senin halini hatrını sorma umudu, tekrar arayıp geri dönmesi umudu, eski günlere döneriz belki umudu, hayallerimin sahibi o umudu bu umudu şu umudu.
senin hayallerine ortak olmayı istemiş,bundan vazgeçmiş yoluna gitmiş bir insanın bıraktığı yerdesin sen. işin komik tarafı bırakmayı isteyen sendin başta
ama onun buna zemin hazırlaması ve gittiğinde de tam gitmek istemesi asıl isteyeni belli etti ve gitti.
şimdi tüm şarkılar size göre yazılmış her şarkıda onu hatırlıyorsun hayat çok zor vs. vs. vs. 
ee?
o ne yapıyor? 
hayaller hayatlar sevgi aşk ortaktı. şimdi?
devam ettirsene sen de bu ortaklığı defolup gitsene sen de 
son ilişkinizi yaşayın işte birlikte
ikiniz de başka kollarda devam edin yolunuza çok mu zor?
zor.
çünkü onun gibi bitmedi senin sevgin..
0 notes