#Haydar Işık
Explore tagged Tumblr posts
Text
Kalp Estetiği
Kalp Estetiği (2023) #HaydarIşık #EvliyaAykan #ErsinKorkut #MügeBoz #AyberkYılmaz #HakanBilgin Mehr auf:
Jahr: 2023 (September) Genre: Comedy / Romantik Regie: Haydar Işık Hauptrollen: Evliya Aykan, Ersin Korkut, Müge Boz, Ayberk Yılmaz, Hakan Bilgin, Bahtiyar Engin … Filmbeschreibung: Manager Tufan versucht auf jede erdenkliche Weise, seinen einzigen Klienten Timuçin zu feiern. Obwohl Timuçin ein talentierter Schauspieler ist, kann er keine Rollen bekommen, die er will, weil er nicht…
View On WordPress
0 notes
Text
Kitap Limanı on binlerce ziyaretçi ağırladı
https://pazaryerigundem.com/haber/187983/kitap-limani-on-binlerce-ziyaretci-agirladi/
Kitap Limanı on binlerce ziyaretçi ağırladı
Gemlik Belediyesi tarafından bu yıl üçüncü kez düzenlenen Gemlik Kitap Limanı, 9 gün boyunca binlerce kitapseveri ağırladı. Fuar, pazar günü gerçekleşen programlar ile sona erdi.
BURSA (İGFA) – Fuarın son günü Aile Danışmanı Dilek Cesur söyleşi ve imza günü ile Gökhan Günaydın, Saygı Öztürk, Yıldız Yazıcıoğlu ve Elif Doğan Şentürk’ün katıldığı “Türkiye’de Basın Özgürlüğü ve Demokrasi’nin Geleceği” programı düzenlendi. CHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın, belediyelerde elde edilen başarının, genelde iktidarı getireceğini belirterek “Emekler boşa gitmeyecek, başaracağız” dedi. Günaydın, mülteciler konusunda da partisinin politikasını hatırlatarak, Avrupa ülkelerinin sınırlı sayıda mülteci aldığını, Suriye’den değil, Afganistan’dan bile kaçak yollarla Türkiye’ye mülteci geldiğini, bu sorunun hukuk ve insan hakları çerçevesinde çözülmesi gerektiğini dile getirdi.
Sözcüklerin Rotası, Gemlik Kitap Limanı adıyla düzenlenen fuarda 35 gazeteci, yazar, edebiyatçı, romancı ve politikacı ile 27 Gemlikli şair ve yazar okurlarıyla bir araya geldi. Her gün düzenlenen söyleşi ve imza günlerinde sevilen yazarlar Gemlikliler ile bir araya geldi. Nebil Özgentürk, Ünsal Ünlü, Yekta Kopan, Coşkun Aral, Işık Öğütçü, Ercan Kesal, Cihat Yaycı, Ali Haydar Fırat, Seda Selek, Selçuk Özdağ, Cemal Enginyurt, Buket Uzuner, Osman Balcıgil, Tolga Şardan, Sedat Bozkurt, Erman Toroğlu, İlhan Cihaner, Yoshinori Moriwaki, Şükrü Erbaş, Dilek Cesur Gökhan Günaydın, Saygı Öztürk ile pek çok isim fuarda yer aldı. Gemlikli yazarlar Reyhan Çorum, Çağdaş Subaşı, Erhan İzgi, Erol Erkılınç, Gökçe Geyik, Kadriye Komit, Latife Gülmez Dikmen, Metin Özkan, Miray Çapraz, Özge Demir, Özlem Bıçakçı, Seda Eroğlu, Zeynel Öztürk, Göksenin Tanış, Ayhan Hasdemir, Cem Ü. Sarışen, Emire Baykan, Sibel Güneşdoğdu, Güneş Aynur Mete, Aliye Özcan, Ayten Avdan, Hasan Azkıran, Avni Yeğin, Yunus Emre Biri, Mine Dev, Nuri Taner ve Oya Fulya Tümer de fuar boyunca kendilerine ayrılan özel alanda okurlarıyla buluştular.
Gemlik Belediyesi’nin ilçedeki sosyal ve kültürel hayata yön veren, kenti özellikle gençler için bir çekim merkezi haline getiren değerli programları hayata geçirdiğini dile getiren Gemlik Belediye Başkanı Şükrü Deviren, ekonomik zorluklarla mücadele eden yurttaşların bu etkinliklerde keyifli vakit geçirdiğini söyledi. Başkan Deviren, “Gemlik Kitap Limanı adıyla üçüncü, 2019’dan bu yana ise beşinci kez gerçekleştirdiğimiz fuarımızın son gününde, ne kadar doğru bir iş yapıyor olduğumuzu bir kere daha anladık. Çocuklar, gençler, dostlarımız ve büyüklerimiz günler boyunca fuara akın ettiler. Hava serinleyene kadar açık alanda gerçekleştirdiğimiz söyleşilerimizi, yağmur başlayınca içeri aldık ama bu sefer de salona sığmadık. Hemşehrilerimizin bilgiye, kitaba, okumaya bu kadar hevesli olduklarını görmekten mutluluk duyuyoruz. Sosyal ve kültürel etkinlikerimizi, belediyecilik anlayışımızın bir parçası olarak devam ettireceğiz” şeklinde konuştu.
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
Text
Deprem Bölgesinde Sanat da “Askıda”
Deprem, etkilediği illerde insanların hayatları gibi, sanatı da adeta "askıya aldı". 11 ilde sinema, dizi çekimleri ise süresiz ertelendi. Malatyalı yönetmen Haydar Işık, bölgede görev yapan yetkililere, sanatsal faaliyetlerin yeniden başlaması için harekete geçme çağrısında bulundu. 6 Şubat tarihli depremlerin en çok etkilendiği Kahramanmaraş, Gaziantep, Hatay ve Malatya’da kültürel ve sanatsal faaliyetler de halen askıda. Depremden etkilenen 11 ildeki tüm sinema, dizi çekimleri ise süresiz ertelendi. Malatya Uluslararası Film Festivali Direktörlüğü görevi yapmış olan Malatyalı Yönetmen Haydar Işık, 9. Köy’e yaptığı açıklamada, deprem bölgesindeki yetkililere ve sivil toplum kuruluşlarına, sanatsal faaliyetlerin yeniden başlaması için harekete geçme çağrısında bulundu. Deprem öncesinde çekimi devam eden projelerin, deprem sonrasında imkan olsa dahi devam etmediğine dikkat çeken Haydar Işık “mevcut mekânlar devamlılık olarak tutmadığı için mecburen başlamış projelerde büyük ölçüde yayınlanmadı ve kalktı. Birçok proje yarım kaldı ve bu yapımcılara da çok ciddi zararlar verdi. Gaziantep, Malatya, Hatay ve Adana çok ciddi bir şekilde sektöre mekân sağlıyordu.Depremle birlikte maalesef bu bölgelerin hasar alması sinema, dizi sektörünü fazlasıyla etkiledi” diye konuştu.
“BİRKAÇ SENE SONRA BELKİ ESKİ HAVASINA YAKLAŞIR” Yönetmen Işık, Malatya’daki mevcut durumu ise şöyle anlattı; “Malatya için konuşacak olursak, Yeşilyurt merkezde malumunuz çok fazla film yapıldı. 9. Malatya Film Festivali’nin açılışında gençlere kısa film çektirirken set ziyaretiyle bir açılış başlatmıştık. Buradaki amaç aslında Malatya’nın doğal bir plato olduğunu, sektörün bileşenlerine göstermekti ki, başarılı da oldu. Çünkü 2019 yılından sonra Malatya’da bir 15 üzerinde film çekildi. Bu çok ciddi bir artıştı. Yeşilyurt bölgesi çok önemsendi doğa bakımından ve mekânsal bakımdan ön plana çıktığı için. Bu anlamda Yeşilyurt’a yönelen çok fazla sinema ya da dizi şirketleri vardı. Sektör bileşenleri artık Malatya bölgesinde ya da deprem bölgesinde ne kadar film yaparlar burası net olmayan bir konu, çünkü artık mekânsal bir yıkım var.” Bölgede deprem sonrası oluşan dramatik doku nedeniyle duygusal yönü ağır basan filmler çekilebileceğini söyleyen Işık, ” Bu bölgelere gelecek olan insanların psikolojik korkuları ya da psikolojik bakış açıları, can kayıpları herkesi farklı şekilde etkiledi. Bence biraz zaman alacak, birden oluşacak bir şey değil. Birkaç sene sonra belki eski havasına yaklaşır diye düşünüyorum” diye konuştu. “ŞEHİR BİLEŞENLERİNE ÇOK İŞ DÜŞÜYOR” Deprem bölgelerinde sektörün yeniden ayağa kalkması için her kesime iş düştüğünü ifade eden Işık, şöyle dedi; “Bölgelerimizi cazibe merkezi olarak görmek için ne yapabilirizi düşünmemiz lazım. Bölgedeki STK’lardır, belediye başkanlarıdır, milletvekilleridir, valilerdir, “bölgede neler yapabiliriz” diye d��şünmeleri ve çalışmaları gerekmektedir. Tekrar bu bölgede filmlerin dizilerin çekilmesi için neler yapabiliriz, sektöre nasıl destekler verebiliriz? Yani maddi manevi fark etmiyor. Bahsettiğim destek insanları tekrar orada film çekip, o bölgede ki acıları unutturmaya çalışmaktan geçiyor. ” Deprem bölgesinde yaşayanların artık normal hayatlarına dönmeleri gerektiğine de vurgu yapan Işık, “Acılarımız çok büyük, çok üzüntülüyüz, ama diğer taraftan da hayat devam ediyor. Bundan dolayı şehir bileşenlerine çok iş düşüyor tekrar oraları cazibe merkezi haline getirip insanların dizi ve film çekmelerini sağlamaları lazım.”
“TÜRK SİNEMASINI DESTEKLEMEK ADINA SİNEMALARI YALNIZ BIRAKMAYIN” Sinema sektörü genel anlamda ülke genelinde zayıfladığına da dikkat çeken Işık, “Dijital platformlar artık sinemanın yerini hızla almaya başladı. Dolayısıyla çıkan her filme, sinemaya girmiş her filme seyircinin gitmesi gerektiğini düşünüyorum. Türk sinemasını desteklemek adına sinemaları yalnız bırakmayın diyorum. Sinemalara sahip çıkın yoksa 15 yıl sonra sinema gerçeği artık hayatımızın içinde olmayabilir. Çok hassas bir dönemde geçiyor sinema sektörü ve bunun kaybolmaması için herkese çok büyük bir sorumluluk düşüyor. Bunun altını özellikle çizmek istiyorum” şeklinde konuştu. “ACININ DİNİ, DİLİ, IRKI YOKTUR” Deprem bölgesinin siyasi malzeme haline getirilmesine de karşı çıkan Işık, şu mesajı verdi; “Bence acının dili, dini, ırkı yoktur. Son olarak da özellikle altını çizmek istiyorum. Lütfen deprem bölgesini kimse siyasi malzeme haline getirmesin. Oradaki insanların acılarının üstünde kimse yorumlar yapmasın. Şu anda bölgenin gerçekten siyaset üstü bir konumda olduğunu bilsinler.” Read the full article
0 notes
Text
CHP izmir’de kimler milletvekili Aday Adayı?
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), milletvekilliği aday adaylığı için belirlediği sürenin bugün dolmasıyla birlikte 210 kişinin başvurusunu kabul etti. Bu sayı, CHP tarihindeki en yüksek sayısı oldu. CHP, milletvekilliği aday adaylığı için erkeklerden 30 bin lira, kadınlar ve engellilerden ise 15 bin lira katkı ödeme istedi. CHP’li isimlerin arasında Atila Sertel, Tacettin Bayır, Murat Bakan, Ednan Arslan, Tuncay Özkan, Mahir Polat, Bedri Serter, Özcan Purçu, Kani Beko ve Kamil Okyay Sındır bir önceki dönem Meclis’te görev almışlardı.
CHP'nin aday adayları
Rıfat Turuntay Nalbantoğlu, Gülseli Saatci, Safiye Zengin, Fecri Fikret Çelik, Tahsin Albayrak, Sema Pekdaş, Serpil Aşar, Kazım Yevimli, Tacettin Bayır, Murat Bakan, Ednan Arslan, Yusuf Serkan Çağlar, Eren Can Çelikkol, Güldem Atabay, Fulya Alçay, Sefer İpekci, Yaşar Erdoğdu, Adil Aydın, Ali Hıdır Uludağ, Menderes Çevrim, Gürsel Köse, Mürteza Çiçek, Birgül Değirmenci, Özgün Utku, Ahu Tahmilci Kalaycıoğlu, Mahir Alp, Mehmet Türkbay, Gürsel Özgür, Erkut Tamay, Saniye Nazik Işık, Zekiye Seda Sönmez, Sibel Uyar, İlker Alkız, Muhsin Kurt, Tapdık Emre Ökçün, Şahbal Aras, Serpil Öztürk, Devrim Barış Çelik, Mehmet Şakir Başak, Evren Laçin, Tuncay Özkan, Abdullah Cıstır, Ezgi Deniz Uranga, Şehmus Kayapınar, Ayşenur Demir, Kadircan Aydar, Nahide Demir, Musa Çam, Aydın Özcan, Selim Serdar Çağlı, Mehmet Sabri Fırat, Muhammet Ali Taşdemir, Birsel Yanılmaz Kaya, Kadir Çelenk, Ayşe Tuzlacı, Yüksel Yalova, Ali Yılmaz, Gökhan Yıldız, Misket Dikmen, Onur Utkan İlgi, Şevket Keser, Tahir Naci Akın, Canan Güllü, Mustafa Baydar, Zübeyde Nisa Karabacak, Ferhat Özmen, Levent Yetkin, Derya Tüjen, Haşim Koyun, Semiha Aslan Fletcher, Bekir Çakmak, Leman Deveci, Mahir Polat, Alev İldeniz, Nurgül Uçar Aktuğ, Selahattin Balta, Aytekin Yaz, Ekin Arık Özer, Hasan Sani Güneş, Emine Elgün, Murat Serdar Koç, Ebru Okay, Şener Akdemir, Umut Güngör, Armağan Tokdemir, Mustafa Ali Fırtına, Arif Fatih İlkeremek, Esin Doğan Metin, Mehmet Gönenç, Mahmut Eskiyörük, Ali Talay, Elfin Tataroğlu, Tanju Çelik, İsmail Altunkalem, Dursun Türkekul, Bedri Serter, Deniz Hozan, Engin Avunç, Çiğdem Kayacan, Özcan Durmaz, Fecri Alparslan, Ali Timis, Recep Çevik, Ilknur Ağaçdiken, Mehmet Can, Melike Özdemir Ballı, Emine Helil İnay Kınay, Filiz Taçbaş, Zeynel Tekin Hüseyin Şengül, Fisun Şenuzun Aykar , Rahmi Aşkın Türeli, Nurşen Balçi, Ömer Mustafa Özal, Feyza Tiryaki, Melih Tiraş, Doğukan Demir, Taner Doğan, Sami Şen Kamil Okyay Sındır, Murtaza Çağlar, Hamdi Halis, Hakan Yazar, Öznur Kılıç, Alptuğ Sercan Gençtürk, Hüseyin Sabit Can, Bayram Ali Yukarı, Nehir Güler, Tanju Cenize, Alaz Tan, Çeto Çamlıbel, Özgür Ali Karaduman, Muhammet Ibrahim Timur, Zafer Doğan, Ali Ihsan Akyol, Zekeriya Mutlu, Esma Armağan Ergün, Atilla Sertel, Mualla Akgün, Mustafa Kemal Öcal, Zeynep Altın, Nüsret Doğan Albayrak, Ismail Aysal, Turabi Değerli, Hüseyin Sezer, Cafer Konca, Alaaddin Kurt, Selma Saka, Ali Geyik, Emine Dendiz Başkurt, Hamdi Cemal Yilman, Faruk Bulut, Ayten Ekmekçi, Semra Canpolat, Şadiman Şenbalkan, Şafak Sol, Mehmet Salih Kadioğlu, Banu Özdemir Burak Kotan, Mehmet Necati Çetiner, Özcan Purçu, Hasan Arslan, Ayten Gülsever, Haci Ramazan Işıldak, Yaprak Yalçın, Osman Gölcük, Ibrahim Vural, Sevda Erdan Kılıç, Turgay Bozoğlu, Zeki Korkutata, Zait Yanar, Turgay Kaya, Ahmet Ersagun Yücel, Menekşe Ercan Pekel, Işıl Şanal Akgül, Halit Ensarioğlu, Erdoğan Çeçen, Aslı Ceren Tekışık, Dursun Yılmazkaraosmanoğlu, Ali Ercan, Ali Paşa Tan, Birsen Bayar, Aykut Teker, Mehmet Yıldız, Baran Seyhan, Serkan Demirel, Süleyman Sabri Polat, Mehmet Emin Nehrozoğlu, Kürşad Yılmaz, Onur Akın, Şevket Atalay Hakkaömeroğlu, Çağdaş Arslan, Nurettin Kizilkan, Deniz Yücel, Erdal Duman, Gülden Aslı Değirmenci Nilüfer Çınarlı Mutlu, Hüseyin Mutlu Akpınar Haydar Öztoprak, Nilay Kökkılınç, Altan İnanç, Sebahattin Özdemir, Hüseyin Saygili, Zeki Gürtürk Diyarbakir, Kani Beko, Ibrahim Dönertaş, Yolcu Bilginç, Burak Akkol, Banu Gençkan, Orhan Selim Bayraktar. Read the full article
0 notes
Text
İŞTE BİZİM HİKÂYEMİZ. 50'li yıllarda Demokrat Parti'yle Hayata gözlerini açanlar. Tahta beşiklerde ninnilerle uyuyup, 60 ihtilâlinin ayak sesleriyle uyananlar. Çocukluğunu bu kargaşayla geçirip, 68 'de 18 yaşın heyecanıyla 68 kuşağının çilesini çekenler. Bu hikâye sizin. Bizim o yıllarda çocukluğumuz Hep sıkıntılarla geçmedi. Biz nedense ergenliğe geç girdik. Çocukluğumuzu uzun yaşadık. Bizim oyun alanlarımız çoktu. Yemyeşil çayırlarda,bahçelerde Evimiz kadar güvenli sokağımızda Çeşit çeşit oyunlar oynardık. Biz küçük şeylerden mutlu olmasını iyi bilirdik. Uzun kış gecelerinde içilen semaver çaylarıyla, Aile toplantılarının sıcaklığını hep hissettik. O yıllarda komşuluk bağlarımızda güçlüydü. "Bir maniniz yoksa akşam ANNEMLER size gelecek". Sözü bizi çok mutlu ederdi. Karanlık günlerde önlüklerimiz karaydı ama, Karanlıkları aydınlatan beyaz yakalarımız gibi Umutlarımız,mutlu günlerimiz de vardı. Kitaplarımızı,defterlerimizi itinayla kaplardık. Tahtadan, telden, ağaçtan oyuncaklar yapardık. Yaratıcı, yetenekli , paylaşımcı ÇOCUKLARDIK. Biz, yuvarlak, köşeli kurşun kalemlerimizle Düz, eğik, süslü italik okunaklı yazılar yazardık. Biz halk kütüphanelerine , Halk Evlerine giderdik. Ne omuza asmalı deri,renkli çantalarımız Ne 0,5 uçlarımız, ne kokulu silgilerimiz vardı. Tahta sıralı,varil sobalı sınıflarımızda Kara tahta başı heyecanlar yaşardık. Nohutlu,fasulyeli matematik derslerimiz. Cin Ali serisi okuma saatlerimiz Andımız, Gençlik Marşımız, Cumhuriyet şiirlerimiz Sapanla kuş avımız, derede yüzme yarışlarımız Ömer Seyfettin ,Dede Korkut hikayeleri Kafdağı arkasına uzanan masallarımız. Battalgazi,Köroğlu Destanları Uzun kış gecelerinde uyuklayarak dinlediğimiz Babaların,Dedelerin askerlik anıları. Amerikan yardımı süt tozundan hazırlanmış Beslenme saatlerimizi unutmak mümkün mü? Ya sabahları üzerine ''tereyağı'' sürülmüş Taze yumurtalı,pekmezli sabah kahvaltılarımız. Tarhana Çorbası'nın lezzetini nasıl unuturuz? Pazar sabahları sıcak ekmek kuyruğunda Buharı kokusuna karışmış pidelerden,somunlardan Elimiz yana yana yediğimiz lokmalar... Bizim Amerika'dan ithâl herkesin okuduğu: Teksas Tommiks'imiz Zagor'umuz da vardı. Hayat, Ses Mecmuaları, Hürriyet'in ilâveleri Radyoda Enosis-Makarios, Vietnam haberleri Arkası Yarınlarımız, Liselerarası bilgi yarışmaları, Bizimkiler, Kaynanalar, Radyo Tiyatrolarımız Erkan Yolaç'la Evet-Hayır yarışmalarımız Orhan Boran'ımızla Yuki'miz. Hayatımızın bir parçasıydı. Soğuk kış günlerinde, buzlu yollarda Tahta okul çantalarımızı kızak yapar kayardık. Bizim mahalle bakkalımız Haydar Amca'mız Yolunu hasretle beklediğimiz postacımız Bekci Hasan'ımız, kasabımız, manavımız Aile fertlerinden biri sayılırdı. Lâstik ayakkabıdan naylon ayakkabıya Bez toplardan naylon toplara Batarya pilli radyodan ağır, iri, sandukalı Dântel örtülü Siyah-beyaz televizyona biz kavuştuk. Gazocağından ''Aygaz''lı ocaklara biz geçtik. ''Vita'' yağı tenekelerinden su kapları yapardık. 60'lı sıkıntılı yılların sonunda Amerika Apollo 11'i Ay'a gönderirken Bizim ilk yerli otomobilimiz Anadol'umuz Arkasından 124 Hacı Murat'ımız O yıllarda bizim ne emniyet kemerimiz Ne otomatik klimamız, Cd çalarımız Ne uzaktan kumandamız , ne oto alârmımız Ne hava yastığımız , ne otoyollarımız vardı Çatılarda daha iyi görüntü için!. ölüm tehlikesiyle Antenleri biz çevirirdik. Gurundik, Şaplorenz Philips Marka asker bavulu televizyonlarda Karlı , silik, bulanık görüntülerden oluşan Yerli diziler bizi mutlu ederdi. Arnavut kaldırımlarındaki oyunlarımız Gece muhabbetlerimiz, cambazlı panayırlar Topacımız, ( tendürük ) misketimiz, uçurtmamız, Gizlice içtiğimiz, birinci, bafra, gelincik Yaka sigaraları. Pamuk Şeker, Horoz şeker, Şeker Elma, Kâğıt helvalarımız Uzuneşek, Birdirbir, Saklanbaç, Komen, Elim sende oyunlarımız. Hayatımıza renk katan, bayramlarımız. Biriktirdiğimiz bayram harçlıklarıyla gittiğimiz Dönme dolap, atlı karınca, Langırt Beş atış yirmibeş çadır tiyatrosu. İstop, dokuztaş, mendil kapmaca Gazoz kapağı, sigara kutusu, bilye, düğmelerle ( kopça ) Yaratılmış bir oyun dünyamız vardı Yakan Top, seksek, çelik-çomak oyunları. Okulda Yerli Malı Haftalarımız Evde tasarrufa teşvik edici kumbaralarımız Ada'ya barışı götüren Kıbrıs Harekâtı'mız Sokakta şeker, yağ, benzin kuyrukları. Postahaneden yazdırmalı telefonlarımız Pötükareli, muşamba kaplı odalarımız Kestane pişirdiğimiz Kuzine sobalarımız Mutfaklarımızda Tel Dolaplarımız Duvarında günlük ''Saatli Marif'' takvimimiz Samimi,sıcak aile toplantılarımız At arabası, Hamal arabası, süslü faytonlarımız Austin, Magirüs, Ford Opel Chevrolet marka Bagajı üstünde şehirler arası otobüslerimiz. Futbol sahalarında Lefter'li, Metin Oktay'lı Şenol, Birol'lu Kadri'li Sanlı'lı Kedi kaleci Varol Ürkmez'li Can Bartu'lu Sabri Dino'lu Cemil Turan'lı Metin Kurt, Metin, Ali Feyyaz'lı Unutulmaz derbi maçları. Sinemalarda John Wayne'lı Clint Eastwood'lu Unutulmaz kovboy filmlerimiz Beyaz Perdede Ayhan Işık, Belgin Doruk, Kötü Adam Ahmet Tarık Tekçe Gösel Arsoy, Filiz Akın, Fatma Girik Ediz HUN, Yılmaz Güney. Müzeyyen Senar, Behiye Aksoy, Emel Sayın, Zeki Müren, Erkin Koray, Berkant, Erol Büyükburç, Barış Manco ile dünya turu AŞK dolu, duygu dolu, hüzünlü şarkılar. 70'li yıllarda muhtıralar, sağ-sol çatışmaları. Üniversitelerde Kominist Faşist suçlamaları. Fabrikalarda DİSK-MİSK mücâdeleleri. Grevler, emeğin patronları, sendika ağaları. İdeolojilere kurban edilen zavallı işciler. Okullarda Devrimci Ülkücü kavgaları. Bölünmüş Öğretmenler, taraflı polisler. Ülkesine sahip çıkanlar Bu arada yok olan gencecik fidanlar Denizler, Mahirler, Hüseyinler, Ulaşlar... Taylan'lar Bu öykü sizin. Birbiri ardına devam eden cenaze törenleri . Romantizm ile terör arasına sıkışmış Kayıp bir kuşağın çocuklarının savaşı . Kardeş kavgaları, siyasi cinayetler. Kurtarılmış bölgeler, okullar, mahalleler Yakılan, yıkılan, boşaltılan köyler Deniz Mahir Hüseyin'in idamları Akıl almaz işkencelere göğüs gerenler 68 kuşağının özgürlük savaşcıları. Bu hikâye sizin. Sonra Dallas Köle Izaura Yalan Rüzgarı Cosby Ailesi Uzay Yolu Tatlı Cadı Küçük Ev Amerika Avrupa Berazilya dizileri Beatles Rolling Stones Boney-m Adamo Amerika,Avrupa hayranlığı derken, Hippiler, bitli turistler,ansızın girdi hayatımıza. Benliğimizi yavaş yavaş kaybetmeye başladık. Cola adidas bulujin, Rak-Rok-Pop merakıyla Unutuverdik kendi müziğimizi, öz değerlerimizi Türküleri Bozlakları Halk Oyunlarını, Destanları, Hikâyelerimizi. Sonra 80 de 12 eylül sabahı Hasan Mutlucan'la uyananlar Tutuklananlar, göz altına alınanlar Akıl almaz işkencelere uğrayanlar Bedenlerini, ruhlarını kaybedenler Yeni idamlara, haksızlıklara şahit olanlar. Gönülden yaralanıp gençliğini sürdürenler. Bu öykü sizin. Ulusal değerlere biz sahip çıktık. İstanbul'da Amerikalıları Dolmabahçe'den Biz denize döktük. Bağımsızlık sevdâlısı vatansever gençlerdik. ÖSS 'yi bilmezdik ama, gece en son 23.00 de Radyodan puanları dinler erken davranmak için otobüslerle Geceden yola çıkardık. Eğitimin çilesini de biz çektik. Ülkesini ölesiye seven de bizdik. Erkeklerde İspanyol paça pantolonlar Geniş gösterişli kravatlar, uzun saç ve favoriler Siyasi görüşe uygun, yukarı-aşağı, kalın bıyıklar Deri çizmeler, asker postalları, Parkalar, kalın kemerler, palaskalar, kalpaklar Arka çepte ince dişli taraklar, yuvarlak aynalar Gömlek çeplerinde gelincik, bafra sigaraları Kızlarımızda lüle lüle saçlar, allıklar, küpeler Her genç kızın rüyası!.. Zetina dikiş makinası reklâmları İnce belli mantolar, yüksek topuklu rugan ayakkabılar Döpiyesler, jarseler, koyu kırmızı rujlar, kalın kemerler Doğal güzellikler, tabii kokular, masumâne bakışlar. Kınalı eller, ahh...ah o ince beller... Biz anne-baba sözü de dinlerdik. Çoğumuz görücü usulü ile evlendik. Kim ne derse desin, Hâlâ devam eden çok mutlu evlilikler kurduk. Sevmesini de sevilmesini de iyi bilirdik. Leylâ'yı bilir,Mecnun'u anlardık. Bizim ne unutulmaz AŞKLARIMIZ vardı. Mevsim mevsim yaşadık duygularımızı Şarkılarda sever şarkılarda ayrılırdık. Bizim mektuplarımız renkli kâğıtlara yazılmış Kendi el yazımızla, göz yaşı dökülmüş, Aşk mektupları, asker mektupları Gül kokulu, duygu dolu, gözyaşlarıyla ıslanmış İçinde bir tutam saç, bir küçük el izi, dudak izi taşıyan mektuplar... Ahh... Biz neydik ne değildik. Romanlara konu hayatların sahibiydik. Biz o yıllarda iyi ki vardık. Bütün olumsuzluklara rağmen Mutlu bir çocuk,sevdalı birer gençtik. Biz 2000'li yıllarda yine varız. Biz 60 'larda çocuk, biz 70'lerde gençtik Biz 80 'lerde ihtilâli, biz 90'larda ekonomik krizleri Bir kez daha yaşayanlarız. Şimdi teknolojik gelişmelerle dolu 21.Asrı yaşıyoruz. Kredi kartı, bilgisayar, internet, cep telefonu Süper market, mp 3 çalar, dizüstüler, plâzmalar Artık o kokulu,duygu dolu uzun mektuplar yok AŞKLAR yok oldu, duygular kısaldı, sembôl oldu Gençlerin iletilerinde ''nbr'', ''by'', "slm'' kısaltmaları. Cep telefonlarında kısa mesaj çılgınlıkları. Nerede meyvasını elimizle topladığımız ağaçlar? Korkusuzca oyunlar oynadığımız sokaklar... Nerede o sözünün eri yağız delikanlılar..? Vefalı dostluklar,ölesiye arkadaşlıklar Nerede utangaç al yanaklı kızlar..? Saflık, doğallık, bağlılık nerde...? Bu nedenle ÇOCUKLUĞUMU özlüyorum. El yapması oyuncaklarımı, Uçurtmamı, yaralı dizimi, ANNEMİN ninnisini Kâğıt helvayı, bakkalın sakızını Bahçedeki kiraz ağacını özlüyorum. Ya şimdiki çocuklar!.. çoğu internet başındalar Fesfutlarda süper menülerle beslenerek Bilmem hangi yabancı müziği indirip dinliyorlar Cep telefonlarına,bilgisayarlarına sarılmış Çoğu kilolu, renkleri uçuk, dişleri bozuk Teknoloji çağını yaşıyorlar. Artık 20.asır gerilerde kaldı. Çocuktuk genç olduk, baba olduk, dede olduk. Ne bâdireler atlattık, yıkılmadık ayakta kaldık. Artık yaşadığımız kadar yaşayamayacağımızı, Bir bu kadar daha ömrümüzün olmadığını biliyoruz. Olsun iyiki o yılları gördük, o hayatları yaşadık. Pişmanlık mı asla!.. Sadece o doludizgin unutulmaz yılları Özlüyoruz... Verseler aynı hayatları yeni baştan Büyük bir keyifle yaşamak isteriz. İşte!.. bu bizim hikâyemiz.....!
43 notes
·
View notes
Text
Hemen Döneriz (Fragman ve Afiş)
Hemen Döneriz (Fragman ve Afiş)
29 Kasım 2019’da vizyona girecek ve başarılı oyuncu Gökhan Mumcu’nun yapımcılığını da üstlendiği komedi filmi “Hemen Döneriz”in afiş ve fragmanı yayınlandı. Başrollerinde Burak Satıbol, Murat Genç, Gökhan Mumcu, Buse İskenderoğlu, Kadir Polatcı, Amir Zakaria, Ayhan Taş, Esin Civangil, Ahmet Dursun ve Kıvanç Baran Aslan gibi isimlerin yer aldığı filmin yönetmenlik koltuğunda Haydar Işık oturuyor.…
View On WordPress
#Afiş#Ahmet Dursun#Amir Zakaria#Ayhan Taş#Burak Satıbol#Buse İskenderoğlu#Esin Civangil#Fragman#Gökhan Mumcu#Haydar Işık#Hemen Döneriz#Kadir Polatçı#Kıvanç Baran Aslan#Murat Genç#Official Trailer#Poster#Trailer#Vega Ajans
0 notes
Text
Jiyana Haydar Işık
Haydar Işık (carina navê xwe wekî Haydar Işik dinivîse, z. 1 sermaxwez 1937, Dêrsim) nivîskarekî bi zimanên tirkî û almanî ye. Işik serokê kevn ê Navenda PEN a Kurd e. Pirtûkên wî bi almanî û tirkî hatine çapkirin û bo hin zimanên din (wekî kurdî) jî hatine wergerandin.
Işik li Almanyayê dijî.
Berhem
Der Agha aus Dersim, 1995, A 1 Verlags – bi almanî
Die Vernichtung von Dersim, 1996/2002 – bi…
View On WordPress
0 notes
Text
Kürd Aleviliği Avesta ve Hakikatçi Felsefe
İsmet Yüce
Türkiye’deki cezaevlerinden, Serencamname üzerine Kaniya Kurda, Kürd Kaynakları şahsında bana yazılan çok kıymetli yorumlar ve öneriler içeren mektuplar elime ulaştı.
Yanıt olarak; Biz Kaniya Kurda olarak gözden kaçmış, referans olacak kaynakları Kürd kültür ve tarihine Kürd gözü ile bakma amacı çerçevesinde Kurmanci ve Türkçeye çevirmek için uğraşındayız. Bu amaçla ilk, “Kürdistan’da Kürd Aleviliğinin temel kaynakları” başlıklı araştırmamızı yaparken Serencam’ın temel eser olduğunu fakat Kurmanci veya Türkçesinin olmadığını gördük. Uzun uğraşlar sonucu kitabı bulduk ve çevirdik. Amacımızı kısaca önsözde belirttik.
Bildiğiniz gibi; Kürtçe veya Türkçe Alevi düşünce ve felsefesini yerli yerine oturtmaya çalışan eserlerin yayımlanmasına ancak 2000’li yıllarda başlandı. Ondan önce referansı veya anlatımı fazla derin olmayan çalışmalar vardı. Sonra başta Mehmet Bayrak olmak üzere Erdoğan Yalgın, Gürdal Aksoy, Munzur Çem, Mamo Baran, Erdal Gezik, Ali Haydar Ülger, Mustafa Ertekin, Ayfer Karakaya gibi değerli ve güçlü referanslar kullanan araştırmacılar bu alanı güçlendirerek çalışmalar yürüttüler, yürütüyorlar.
Benim bu konuya ve sorularınıza nacizane bakış ve yorumum şöyledir: Serencam Kakai ve Yarsanlar da kutsal kitaptır. Sultan Sahak “Pir” olarak, “Bu kitabı okuyan onu cahillere ifşa etmemelidir. Çünkü bu böyle bir sırdır ki sözlerle anlatılamaz” dediği için Kakai toplumu kitabın kamuda paylaşımını olumlu karşılamıyor. Fakat yeni dönem düşüncenin anlaşılması ve yayılması amacı hasıl olduğundan, yorum ve çeviriler mümkün oldu.
Bizim alanımız Kürd Alevileri üzerinedir. Başka milletlerden de Alevi olduğunu biliyor ve kabul ediyoruz. Bize göre Kürd Alevilerin bu felsefeyi oluşturma ve dönüştürme süreci ile başka milletlerin süreci farklıdır. Çünkü Kürd Aleviliğin oluşum merkezi Kürdistan’ın kalbi olan Hawraman bölgesidir. Bu kaynak tarihi Zerdüşti, Avesta sürecinden Ezidiliğe Lalişa Nurani’ye ulaşan bir dönemi kapsamaktadır. Bu felsefe düşüncenin son tartışmacıların üç önemli ismi birbirine yakın süreçte yaşamış ve tartışmışlardır. Süreç 12. yüzyıl son dönemine denk gelmektedir. Kürd filozof Sühreverdi, Pir Sultan Sahak ve Şeyh Adî.
Bu uğraş sadece İslama değil, bütün semavi dinlerin hakimiyetine karşı tarihi kültürü koruma ve döneme göre yaşatma amaçlıdır. 12. yüzyılın son dönüm yılı olmasının nedeni artık bölgede semavi dinlerin İslam referansı ile tamamen hakim olmasıdır. Zerdüşti felsefe ve Avesta bilindiği gibi, ilk semavi dinler öncesi tekler felsefesini formüle eden düşüncedir. Semavi dinler ve kitapları bunu ayrıntılandırarak devam etmişlerdir.
Zerdüşti felsefe önce Yahudi düşüncesine sonra Hıristiyan ve son olarak İslam felsefesine karşı direnme içerisinde olmuşlardır. Yahudi ve Hıristiyan akımları daha çok askeri olmadığı ve Doğuya güçlü yönelmediği için fazla etkili olamamıştır. Fakat İslam hem Doğuya yöneldiği ve hemde askeri olarak hareket ettiği için Zerdüşti inancı yok etmiştir. Buna karşı kendilerini koruma uğraşı takiyelerle çeşitli biçimler almıştır. Fakat bugün bile görüleceği gibi neredeyse Balkanlardan Afganistan’a, hatta Pakistan ve Hindistan’ın batı bölgelerinde bu felsefeyi kabul edenlerde aynı ritüel, yaşam biçimleri, giyimden, mimariye, Zerdüşti felsefenin izleri vardır. Güneş, doğa, ateş vb.
Sühreverdi Işık felsefesi tartışmasında bundan bahseder. Ezidilik bir güneş kültüdür. Alevilik özellikle Kürdistan’da böyledir. Halepçe, Hawraman bölgesinde Kakai Yarsan Ehli Haq, Dersim bölgesi Rea Haq ve Maraş Malatya Sivas ta Hakikatçi felsefe ekolleri tam bir benzerlik içindedir. Bu yakınlığı şöyle düşünelim; Sanırım 4 yıl önce Halepçe de Kakai pirleri bir kuzey gezisi yaptılar. Geziye Elbistan Kantarma ocaklarından başlayıp Hacı Bektaş, Banaz ve Dersim üzerinden Adıyaman ocaklarında tamamladılar. Aynı durumu biz Laliş’i ziyaretimizde yaşadık, Laliş pirlerine Alevi olduğumuzu söylediğimizde bütün kapıları açtılar.
Mehmet Bayrak’ın referansı ile söylersek; Yarsan Kakai kutsal metinleri gulbanglar tarzında çok var, en çok bilinenleri, Babe Serhengi Dewdani, Dewrey Balül, Defteri Pirdiweri, Defteri Diwani Gewre, Defteri Dewrey Kelami, Zebure Hakikat gibi metinler var. Görüldüğü gibi defter ve diwan olarak geçiyor. Bu konularda çok araştırma yapan bulunmuyor. Önemli isimlerden bir tanesi Dr. Golmorad Moradi’dir. Tayeb Taheri, Serencam Felsefesi ve Tarihi kitabı var. Bu kaynaklarda Serencam dışında hiçbirisi küçük şiir broşürleri dışında Türkçeye çevrilmemiştir. Fakat asıl referans Serencamname’dir. Kitab 12. yüzyılda Sultan Sahak tarafından derlenmiş, gulbanglardır. Baba Tahire Uryan, Sühreverdi, Hacı Bektaş isimleri geçmekte, Pir Şalyar, Behlülü Dana vb. pirlerin 600 ile 1200 yılları arasındaki yazılarının derlenmiş halidir.
Semavi isim ve referanslar süreç içerisindeki takiye ve dönüşüm kavramlarıdır. Yeni oluşturulan dile bu kavramlar gittikçe azalmaktadır. Avesta referansları ışık felsefesi biçiminde alt metin olarak görülebilir. Enel Haq, Donadon-rekarnasyon, cilvet köprüsü ana benzerliklerdir.
Yeni dönem 19. yy ekolü ise; Sıx Süleyman-Kangal, Momko Kose-Kırkısrak ve Ali’ye Kötüre-Afşin kurucularının olduğu Hakikatçi felsefedir. Öze dönüşün en klasik biçimi denilebilir. Yukarıda ismin verdiğim araştırmacılar bu konularda epey yol kaybetmişlerdir. Bazılarına ulaştım. Bu konuda cezaevlerindekilere kitap gönderilmesini talep ettim, umarım ulaşır.
0 notes
Text
Gemlik Kitap Limanı kapılarını açıyor
https://pazaryerigundem.com/haber/187621/gemlik-kitap-limani-kapilarini-aciyor/
Gemlik Kitap Limanı kapılarını açıyor
Türkiye’nin en heyecan verici kültürel etkinliklerinden biri olan Gemlik Kitap Limanı, bugün kapılarını kitapseverlere açıyor.
BURSA (İGFA) – 14-22 Eylül tarihleri arasında gerçekleşecek olan Gemlik Kitap Limanı, Gemlik’in muhteşem deniz manzarası eşliğinde, edebiyatın ve kitapların büyülü dünyasını ziyaretçilerine sunacak.
“EDEBİYATIN İNSANLARI BİR ARAYA GETİREN GÜCÜNE İNANIYORUZ.“
“Sözcüklerin Rotası” Gemlik Kitap Limanı adıyla bu yıl üçüncüsü düzenlenen fuarla ilgili konuşan Gemlik Belediye Başkanı Şükrü Deviren, fuar hakkında görüşlerini şöyle ifade etti: “Gemlik Kitap Fuarı, kentimizin kültürel zenginliğine önemli bir katkı sağlıyor. Kitapseverler için bu fuarı düzenlemekten büyük mutluluk duyuyoruz. Okumanın ve edebiyatın insanları bir araya getiren gücüne inanıyoruz. Fuarımız, kitapların sihirli dünyasının kapılarını aralayarak, ziyaretçilerine unutulmaz anılar biriktirme imkânı sağlıyor. Edebiyat tutkunlarının, yazarların ve tüm kitapseverlerin büyük bir heyecanla beklediği bu etkinlik, bu yıl da binlerce misafirlerini kucaklayacak. Kitapların büyülü dünyasında buluşmak üzere!”
ÜLKENİN ÇOK ÖNEMLİ İSİMLERİ GEMLİK’TE!
Fuar boyunca, pek çok ünlü yazar, şair, akademisyen, gazeteci ve siyasetçi imza günü etkinlikleri, söyleşiler ve panellerde okurlarla buluşacak. Kitapseverler, sevdikleri yazarlarla tanışma fırsatı bulacak. Ayrıca, çocuklar için özel etkinlikler ve atölyeler de düzenlenecek ve minik kitapseverlerin eğlenceli ve öğretici vakit geçirmesi sağlanacak.
Gemlik Kitap Limanı’na katılacak isimler arasında; Buket Uzuner, Nebil Özgentürk, Ercan Kesal, Işık Öğütçü, Okan Toygar, Ünsal Ünlü, Yekta Kopan, Coşkun Aral, Timur Akkurt, Cihat Yaycı, Yoshinori Moriwaki, Şükrü Erbaş, Saygı Öztürk, Gülizar Biçer Karaca, Gökhan Günaydın, Selçuk Özdağ, Cemal Enginyurt, Elif Doğan Şentürk, Ali Haydar Fırat, Tolga Şardan, Zübeyde Sarı, Sedat Bozkurt, Erman Toroğlu, Yalçın Karatepe, Osman Balcıgil, Dilek Cesur, İlhan Cihaner, Fatih Yaşlı, İsmail Arı, Seda Selek, Sezgin Kaymaz, Sibel Hürtaş gibi pek çok tanınmış, edebiyatçı, akademisyen, gazeteci ve siyasetçi bulunuyor.
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
Text
Kazara Aşk 13. bölüm fragmanı (Final)
Kazara Aşk dizisi 13. bölüm fragmanı yayınlandı. Kazara Aşk'ın bu hafta yayınlanacak final bölümünde neler yaşanacak? Kazara Aşk 30 Eylül 2021 Perşembe akşamı Star'da... Bir kaza sonucu tanıştıktan sonra yaşamlarında yeni bir sayfa açılan gençlerin öyküsünü anlatan Kazara Aşk'ın başrolünde Ümit Kantarcılar ve Sude Zülal Güler yer alırken oyuncu kadrosunda ise Uğur Çavuşoğlu, Servet Pandur, Selin Işık, Sadi Celil Cengiz, Aycan Koptur, Burak Tamdoğan, Deniz Altan, Burakhan Yılmaz, Ali Haydar Çataltepe, Öykü Candanadam, Çağdaş Tekin, Nermin Aslan, Nalan Örgüt ve Billur Pınar Yılmaz yer alıyor. Read the full article
0 notes
Text
Bir Baba Hamlet (Etkinlik)
Türkiye’nin en yeni ve en genç açıkhava sahnesi Turkcell Vadi’de gerçekleşecek olan Tiyatro Günlerinde birbirinden değerli ve keyifli oyunlar siz sanatseverlerle buluşuyor.
Kalaslarından dekor, heveslerinden oyun yapmak üzere yola çıkmış iki cüretkar oyuncu, kendilerine kurban olarak Shakespeare’in başyapıtı Hamlet’i seçmişlerdir. Can siperane bir cesaretle seyircinin önünde buna yeltenirler ama kısa sürede temsil can havline dönüşür. Biri, oyunculuk için istediği ortamı bulamadığı anlaşılan Shakespeare uzmanı gibi davranan yarım porsiyon aktör; diğeri de şarkı söyleme hevesiyle sürekli müzikallerden dem vuran bir şaşkın… Eli yüzü düzgün, başı sonu belli, dört başı mamur, babalar gibi bir Hamlet düşlerlerken, ortaya çıkan kepazelik “Bir Baba Hamlet”e dönüşür.
Sebastian Seidel’in komik olanın tadını çıkaran özgün metni, Yücel Erten’in usta işi çevirisi ve Baba Sahne’nin babacan yorumuyla bu toprakların tiyatro geleneğine de göz kırpan “Bir Baba Hamlet”, tiyatro yapma aşkının baş döndürücü güzelliği ile aptallaştırıcı büyüsüne ayna tutuyor.
“Ha unutmadan, Çürümüş bir şeyler var Danimarka Krallığı’nda!”
Yazan: Sebastian Seidel Çeviren: Yücel Erten Yöneten: Emrah Eren Oyuncular: Şevket Çoruh, Günay Karacaoğlu Sahne ve Kostüm Tasarımı: Barış Dinçel Işık Tasarımı: Yakup Çartık Müzik: Can Şengün Hareket Düzeni: Işıl Zeynep Eskrim Koreografisi: Deniz Özmen Şarkı Sözleri: Faruk Üstün Afiş Tasarımı: Ethem Onur Bilgiç Yönetmen Yardımcısı: Işıl Zeynep Reji Asistanları: Beste Seyhan, Ali Haydar Çataltepe Prodüksiyon Asistanları: İdil Trabzonlu, Sabri Memi Tasarım Asistanları: Jasmine Tutku Teber, Tuğba Eskicioğlu Teknik Masa: Özgehan Özturan Sahne Amiri: Çağatay Tok Sahne Teknisyeni: Ömür Mutlu Sahne Terzisi: Seyhan Erdoğan
2 perde / 2 saat
13 yaş ve üzeri için uygundur.
Kaynak
devamı burada => https://sizekitap.com/etkinlikler/bir-baba-hamlet-etkinlik-8/
0 notes
Text
Işık ülkesi-Azerbaycan
Haziran 2017'de okuldan mezun olduktan sonra ailem ve ben akrabalarımızın yanına gittik, bu benim ilk Azerbaycan seyahatimdi.Azerbaycan beni Haydar Aliyev havaalanına indiğimiz andan itibaren fethetti. Azerbaycan'da yaklaşık bir ay geçirdik. Şimdi size detaylı olarak anlatacağım ve bulunduğumuz yerleri ve şehirleri göstereceğim.Azerbaycan'ı ziyaret etmek isterseniz buraları mutlaka ziyaret edin.
Azerbaycan, Asya ve Avrupa'nın tarihi yollarının kesişme noktasında parlak, renkli, çok uluslu, çok kültürlü bir devlettir. Burada antik mimari şaheserler, Doğu'nun baharatlı tadı, Kafkasya'nın misafirperverliği ve mizacı, Avrupa sofistike ve Batı ilerlemesiyle buluşarak eşsiz bir ortak yaşam oluşturur. Geçmişin tarzları, zevkleri, kültürel mirası ve geleceğin silüetlerinin böyle bir karışımı başka hiçbir yerde bulunamaz.
Azerbaycan
Bu ülkenin adının kökeni hakkında birçok efsane bulabilirsiniz. En ilginç ve şiirsel versiyonlardan biri, «Azerbaycan» In «ışıklar ülkesi» olarak çevrildiğini ve bu hipotezin aynı anda birkaç teyidi olduğunu söylüyor. Bir yandan, eski zamanlardan beri, bu bölgelerdeki petrol ve gazın yüzeye çıktığı ve çoğu zaman yerel halkı kutsal bir huşu içine sokarak ateşlendiği bilinmektedir. Öte yandan, İslam öncesi dönemde, antik din – zerdüştlük burada hüküm sürdü ve hatta sözde peygamber Zerdüşt (Zerdüşt) burada doğdu.
Azerbaycan topraklarına dağılmış zerdüştlüğün sayısız eseri tarafından doğrulanmaktadır. Bunlardan en önemlisi Bakü'de duran Kız Kulesi. Yangın tapanlarının ikonik bir yapısı olduğuna inanılıyor. Ve surahana'nın yerinde, 18.yüzyılda hala geçerli bir tapınak olan «ateş evi» veya Ateshgyah duruyor. Buna ek olarak, yerel halklar arasında hala o eski zamanlardan beri korunmuş birçok gelenek var.
Ancak, Azerbaycan'da eski binalar arasında sadece Zerdüşt tapınakları bulunabilir. Ülkenin başkenti Bakü, en zengin tarihe sahip bir şehirdir. Sokaklarında dolaşırken, burada Eski Şehir – Icheri-sheher'de çekilen "elmas el" filmini kesinlikle hatırlayacaksınız. Eski Şirvanşahlar Kalesi'ni gezmenizi ve daha sonra güneye, antik çağlarda büyülü olarak kabul edilen gobustan rezervine gitmenizi öneririz. Gobustan kayalıklarında, bilim adamları, Neolitik dönemden kalma ve sadece yirminci yüzyılın ortalarında keşfedilen bir yazıt bırakan Roma lejyonerlerinin zamanına kadar uzanan birkaç bin çizim buldular. Buradan çok uzak olmayan çamur volkanları da gezginlerin dikkatini çekiyor
Gobustan'dan güneye giden yol, Azerbaycan'ın güneyindeki bir subtropikal bölge olan Lenkerane'ye uzanır. Oradan kuzeye, büyük Kafkasya'nın eteklerine gidebilirsiniz. Buradaki vadiler ve vadiler çok ilginç şeyler saklıyor. Zakatala kasabasından başlamalıyız. Büyük ölçüde, antik Kakhetia'nın bulunduğu Gürcü Alazani Vadisi'nin bir uzantısıdır. Burada, dağlarda, Kafkas Arnavutluk'un eski tapınak kompleksi korunmuştur-neredeyse iz bırakmadan ortadan kaybolan eşsiz bir kültür Anıtı. Ancak, Kafkas Arnavutluk'un yerlilerinin Norveç krallarının ataları olduğu tur Heyerdahl'ın hipotezi sayesinde, bu alana olan ilgi arttı ve Kish Köyündeki Arnavut kiliselerinden birinin restorasyonunu finanse etmeyi mümkün kıldı. Birkaç yüzyıl önce, yerel hanlar burada hüküm sürdü. Bunlardan biri sanatın bir uzmanıydı ve ziyaret etmenizi şiddetle tavsiye ettiğimiz Sheki'de bir saray inşa etti.
Azerbaycan Kafkasya'nın Güney yamaçlarındaki en ilginç yerlerden biri, dağ sıraları arasında kaybolan Lagiç kasabasıdır. Yerli Azeriler, yerel halkın zarfını anlamakta zorluk çekiyorlar. Gerçek şu ki, Lagich Pers yerlileri tarafından kuruldu ve hala kasaba halkı kültürlerini ve geleneksel el sanatlarını koruyor.
Arabayla ulaşmanız gereken bir başka yer de Kafkas sırtı'nın Kuzey yamaçlarında gizlenmiş olan aul Khynalyk dağıdır. Hinalugtsy, yılın büyük bir kısmı dünyadan izole edilmiş, aynı zamanda kendi dilini ve özgün kültürünü korudu ve şimdi turistler bu dağlık köyün eşsiz lezzetine dalmak için buraya geliyorlar.
Azerbaycan her gün şaşırtan bir ülkedir. Burada volkanlar ve megalitik anıtlar, çok sayıda etnik kültürle tanışabilir, muhteşem mutfağı deneyebilir ve Transkafkasya'nın gerçek misafirperverliğini hissedebilirsiniz.
Bakü
Modern Bakü'ye yaklaştığınızda, herkesin «elmas el»filminden hatırladığı dar sokakların labirentine sahip eski harap bir kasaba gözlerinin önünde görünür. Şimdi çok sayıda gökdelen ile büyük bir metropol ve sadece setten kız Kulesine geçerseniz ve daha sonra ıcheri-sheher'in eski kentinden daha yüksekse, «ışıkların ülkesi»nin geçmişine bakabilirsiniz.
Bakü'nün tarihi büyük ölçüde petrolle ilgilidir. Antik çağlardan beri, bu yerlerde yangın tapanlar yaşadı ve şehir merkezindeki Kız Kulesi, zerdüştlük döneminden kalan ikonik yapılardan biri olarak kabul edildi. Kuleye tırmanın - buradan Bakü'nün gezginlerin dikkatini çeken neredeyse tüm yerlerini görebilirsiniz. Aşağıda, kulenin altında – antika dükkanların mahalleleri ve bir zamanlar ipek yolu boyunca yürüyen tüccarların kaldığı eski bir kervan kulübesi. Burada harika bir oryantal halı ya da örneğin Aladin'in bir cin bulduğu bir düzine bakır lamba satın alınabilir. Bununla birlikte, etnoshopping, geri dönüşte alışveriş yapmak için ertelenmek daha iyidir.
Kız Kulesi, Bakü'nün eski şehri Icheri sheher'in dar, yukarı doğru uzanan sokaklarının bir labirentinin ortasında yer almaktadır. Burada renkli avlulara bakarak dolaşmaya değer. Eski şehrin üzerinde Şirvanşahlar Kalesi – Azerbaycan hanlığının son hükümdarları Hanedanı. Saray şans eseri hayatta kaldı: ülke Rus İmparatorluğu'nun bir parçası olduğunda, yöneticilerin eski odaları yıkmak istedi, ancak ordu binaları depoların altına aldı. Sarayın topraklarında yüzlerin görüntüleri ve antik yazı ile gizemli taşlar görebilirsiniz. Hazar Denizi'nin seviyesi yükseldiğinde ortadan kaybolan bailov Kalesi'nden geriye kalan tek şey budur. Yangın Tapan kültürünün en eski eserlerinden biri olduğuna inanılıyor.
Şehir kendi içinde güzeldir. Eski evler, caddeler, deniz, güneş, inişli çıkışlı tepeler. Bakü'nün beğenilmesi için bu yeterli.
Hikayelere bakılırsa, Bakü sadece birkaç yıl önce aktif olarak modernleşmeye başladı.
Ölçek kesinlikle şaşırtıcı. 5-10 yıl içinde ne olacağını hayal etmekten korkuyorum. Daha Avrupalı ve ilginç olacağını düşünüyorum.
Ne gördüm ve görmenizi tavsiye ederim
Bulvar (set). Onun yanından asla geçemeyeceksin.Bakü'ye vardığınızda Primorsky Bulvarı'nı mutlaka ziyaret etmelisiniz. Şehir konukları burada birçok çekici yer bulacaklar: müzeler, turistik yerler, parklar, kafeler, restoranlar ve çok daha fazlası. Bulvarın kendisi alışılmadık derecede güzel ve çeşitlidir. Orta kısmı yeşillik ve çiçek zenginliği ile dikkat çekicidir ve kıyı şeridinin basamakları deniz suyunda son bulur.Bulvarda yaklaşık 1 milyon halıyı özenle depolayan bir halı müzesi var.
Gemide gezintiye çıkın. Gündüz veya akşam. Güzel bir şehir manzarası açılıyor.
Alışveriş caddesi (meydan) ve çeşme meydanı. Çok sayıda dükkan, kafe, heykel, çeşme var.
Sanat Müzesi
Azerbaycan Tarih Müzesi (Tagiyev caddesi, 4. Landmark papatya dükkanı)
Halı Müzesi
Haydar Aliyev Merkezi .Haydar Aliyev Merkezi, modern Bakü görünümünde ikonik bir dönüm noktasıdır. Bina, Azerbaycan'ın üçüncü cumhurbaşkanının adını almıştır..Turistler Haydar Aliyev'in merkezini ister dev bir deniz dalgasıyla, ister bir kum tepesiyle, ister uzak geleceğin uzay gemisiyle, ister uzaylı bir çiçekle karşılaştırıyor… Gerçekten de bina, bulunduğu tepenin mucizevi bir devamı gibi görünüyor. Bununla birlikte, bunu fark etmemek imkansızdır - pürüzsüz yüzey, kasvetli havalarda bile kendi ışığını yayar gibi görünüyor ve güneşli bir günde bu göz kamaştırıcı beyazlık patlaması gerçekten silinmez bir izlenim bırakıyor.
Elbette Bakü'nün incisi Eski Şehir'dir (Iceri Shexer). Kız Kulesi, Şirvanşahlar sarayı, minyatür kitap müzesi, kervansaray, çağdaş sanat galerisi, sanatçı Ali Shamsi'nin (ali-shamsi.com) ev-atölyesi burada . Ayrıca birçok kafe, restoran, antika dükkanı ve hediyelik eşya dükkanının yanı sıra halı, seramik ve diğer ilginç şeyler dükkanları da var. Sadece eski şehirde dolaşmak, bahçelere, kafelere, dükkanlara bakmak ilginçtir)
Filarmoni Salonu ve yakınındaki park.
SANAT MÜZESİ
Haydar Aliyev Merkezi
Abşeron Yarımadası
Harita üzerinde Azerbaycan, Hazar Denizi'nde göze çarpan gagasıyla kanatlarını açan bir kuşun siluetini andırıyor-bu Apşeron Yarımadası. Büyük Kafkas sırtı dağ sırtının Doğu ucunu temsil eder. Yarımada Bakü'nün bir banliyösüdür, ancak en önemlisi kaleleri ve kuleleri ile antik çağın açıklanamayan megalitik yapısı olan Apsheron rut ile ünlüdür. Surakhana ve Shikhovo balneolojik tatil köyleri ve yaz aylarında yerel Plajlar açılmaktadır. Ancak, Surakhani'de sadece tatil için değil.
Apsheron Yarımadası'ndaki surahana kasabasında ateş tanrısı Ateshgi Tapınağı var. Antik dünyanın gezginleri, çağımızın başında bahsetmişti. Bu yerler, doğrudan yüzeye doğal gaz çıkış yerleri tespit edildiğinde ün kazanmıştır. Yanıcı olarak, gaz akışları sönmeyen meşalelere yol açtı. Zamanın baskın dini zerdüştlük'tü ve ateş zerdüştler için kutsaldı, bu yüzden bu yerlerde bir ateş tapınağının inşa edilmesi şaşırtıcı değil.
150 yıl önce, Rus İmparatorluğu boyunca seyahat ederken, Alexander Dumas bu yerleri ziyaret etti. Yaklaşık aynı yıllarda, petrol ve gaz tabakalarının geliştirilmesi yakınlarda başladı, bir fabrika inşa edildi ve bu da üst gaz tabakalarının tükenmesine neden oldu. Ateshgi Tapınağı'nın kutsal ışıkları zayıflamaya başladı ve yirminci yüzyılın başlarında nihayet söndü. Bu zamana kadar, Bombay'dan gelen Pars topluluğu buraya Bakanlar gönderdi. Işıklar söndüğünde, son brahmin tanrıların ona kızgın olduğunu düşündü. Tapınağın kapısına bir kale astı ve Hindistan'a gitti. Daha sonra tapınak restore edildi, yapay gaz başarısız oldu ve eski tapınaklarda alevler yeniden canlandı. Persler ve İranlı zerdüştler bugün tapınağa Hac yapıyorlar.
Azerbaycan Mutfağının En Sevilen Lezzetleri
Çok çeşitli olan Azerbaycan yemekleri genellikle etli, sebzeli, sütlü, hamur işli yemekler, pilavlar ve çorbalardan oluşur. Zeytinyağlı yemekleri yoktur. Azeri mutfağında dikkat çeken bir özellik de şudur: Aynı türe ait yiyeceklerin pek çok çeşidinin olması. Söz gelişi dolma ve sarmanın 30'dan çok, pilavın 100'den fazla çeşidinin olduğu bilinmektedir. Bu durum çorbalar, hamur işleri, et ve sebze yemekleri, tatlılar, salatalar için de geçerlidir. Bakü'de her turistin yemeklerden denemek için neye ihtiyacı olduğunu size söyleyeceğim.
1.Pilav
Bakü'de denenecek ilk şey. Bu yemek, ülkenin bir ziyaret kartı olarak kabul edilir ve yerliler onu çok lezzetli bir şekilde pişirir. Azerbaycan pilavının diğerlerinden temel farkı, en önemli malzemelerin ayrı ayrı hazırlanmasıdır. Pirinç, et ve kurutulmuş meyve veya başka bir şey şeklindeki katkı maddeleri farklı yemeklerde pişirilip servis yapılırken karıştırılır. Azerbaycan'da onlarca pilav tarifi var, bu yüzden farklı seçenekleri denemeye değer.
2.Kyukyu sabzi
Bakü'de ulusal mutfağın restoranlarında veya sokak kafelerinde tadabileceğiniz popüler bir Azerbaycan soğuk mezesi. Kyukyu'yu koyu yeşil renginden kolayca tanıyabilirsiniz. Bu alışılmadık yemek, turta ve omlet arasında bir haç gibi görünüyor. Azerbaycan'da öğütülmüş taze otlar, aromatik baharatlar (safran gerekir), ceviz ve yumurtalardan hazırlanır. Karışım bir tavaya dökülür, kısık ateşte lezzetli bir kabuğa kadar kızartılır. İnanılmaz derecede lezzetli çıkıyor - denemeye değer!
Bakü'den daha fazla ceviz getirin. Ulusal Azerbaycan yemeklerini pişirmek için faydalı olacaklar. Bunları satın almak gerçekten karlı (Azerbaycan'da fındık fiyatları Kazakistan'dakinden daha düşük ).
3.Dovga
Vejeteryanların deneyebileceği başka bir Azerbaycan ulusal yemeğidir. Geri kalanlara da reddetmemelerini tavsiye ediyoruz. Tabii ki, fermente süt ürünlerini seviyorsanız. Dovga, bol yeşillik içeren matsoni'den (bazen ayran veya kefir) yapılan sıra dışı ve çok sağlıklı bir çorbadır. Kendi takdirinize bağlı olarak sıcak veya soğuk olarak servis edilir. Azerbaycan'da bir seferde iyice yemek yemek istiyorsanız, öğün aralarında sadece böyle yiyecekler sipariş edin. Dovga'nın sindirimi iyileştirdiğine ve bu nedenle ağır öğünlerde iyi olduğuna inanılıyor.
4.Lyavangi
Azerbaycan'da balık veya tavuk lavangi denediğinizden emin olun. Yemek çok doyurucu, çok sıradışı, her açıdan ilginç. Aslında, "lyavyangi" doldurulmuş bir şey demektir. Azerbaycan'da kural olarak balık veya tavuk iştah açıcı dolguyla doldurulur. Kompozisyonda - domates, biber, soğan, ceviz, baharat karışımı. Bütün bunlar bir tandırda pişirilir. Standart olmayan bir dolgulu çok hassas et çıkıyor. Ek bir garnitür sipariş etmek zorunda değilsiniz - bu kendi kendine yeten bir besindir.
0 notes
Text
Dersim kırımının tanığı ve yüreği kanayan mağduruyum
“Ben kırım başlarken doğmuşum. Ailem, Düzgün Dağı eteğinde, köyümüze yakın ormana sığınıyor. Hayatımın ilk iki senesi ailemle ormanda saklanarak geçti. Annem, o yeri daha sonra gösterdi bana… Kimse, kin ve öfkemi yadırgamasın”
Ahmet Kahraman
“Ben kırım başlarken doğmuşum. Ailem, Düzgün Dağı eteğinde, köyümüze yakın ormana sığınıyor. Annem, iki yıl boyunca saklandıkları yeri daha sonra gösterdi bana. Gizlendikleri yer, Türk askerlerinin geçiş yolunu tepeden gören, sık meşelik bir tepedeydi.”
Bu bebek, kıranda yaşadıklarını hiçbir zaman hatırlamadı. Ama annesi ve öteki mazlumların anlatılarıyla yüreği kin, öfke dolu büyüdü.
“Kimse, kin ve öfkemi yadırgamasın” diyordu. “Ben bir Kürt’üm. Dersim kırımının tanığı, hem de yüreği kanayan mağduruyum. Herkesin annesi kendince değerlidir. Ben değerlimi ağlarken gördüm. Gözyaşları ile kırana uğramış halkı ve sevdiklerinin yasını tutarken.”
Tek gömlekli, yalın ayak çocuk
Onun adı, Haydar Işık. Dersimli bir Kürt. Nazimiye adıyla ilçe yapılan eski Ermeni köyü Kızılkilise’den Zarife (Zerê) ile İsmail’in oğlu, diyar-bucak dolaşıp yüreğini dolduran hüznü döken Ahir Zaman Dervişi misali, Kürdistan’ın, özelde ise Dersim’in trajedisini kelimelere döken bir yazar o.
Ailenin beş kızdan sonra doğan ilk ve son oğlan çocuğuydu. Kürt geleneksel yaşama biçiminde, ailenin “urt ile ocağı”, başka bir deyişle, erkek olarak tek varisiydi. Bu nedenle, ailenin ‘delali’si (değerli) idi.
Ama kendini bildi bileli hep yoksuldu. O da yaz, kış yalınayak…
Pamuklu dokumadan beyaz donun üstüne giydiği bir tek gömlekle büyüdü. Bu yüzden kar kalınlığının iki metreyi aştığı kış mevsimini, zorunlu mahpuslukla, ev içinde geçirdi. Gömleği yıkandığında ‘pexirî’nin (ocak), Fransızca adıyla şöminenin karşısında çıplak oturarak kurumasını bekledi.
Yine de sayısız Dersimli çocuğa oranla şanslıydı. Köyünde (kasaba) okul vardı. İlk defa okula giderken, ‘ayakkabı’ diye çarığa sahip oldu.
İlkokuldan sonra sınavla Akçadağ Yatılı Öğretmen Okulu’na devam hakkını kazanınca ilk defa potine (kösele ayakkabı) giydi, ayağına.
Kürt kimliği
Çocukluk ve gençliğinin geliştiği yıllar, Kürdistan’ın asker postalı ile namlu arasında sıkıştırıldığı korku süreciydi. Kürt’ün kimliği, dili, kültürü yasak, adı yoktu.
Çocuk Haydar Işık’a göre, bu dönemde “Tırk” ya da “Tırko” dedikleri Türkler, insanlardan farklı giyinen, yine farklı olarak omuzda tüfek ortalıkta dolaşıp karşılaştıkları insanlara eziyet eden, gasp yapan, haraç toplayan yaratıklardı. Annesinin söylemiyle katil…
Bir de kasabada gördüğü sivil “Tırk” vardı. Onlar insandı.
Fakat daha sonra duyguları ve düşünceleri değişecekti. Askeri ve siviliyle Türkler, bir bütün olarak, katil değillerdi. İçlerinde insan olanlar da vardı. Katil yaratan, devletin ırkçı ideolojisiydi…
Koca Kürt
O kör karanlık yıllarda, çevresindeki herkes gibi Alevi’ydi. Dersim’in başına gelenleri de buna bağlıyordu. Fakat daha sonra kazın ayağı gerçeği kendini gösterecekti. Dersim, kimliği nedeniyle kırıma uğramıştı.
Alevilik inanç ama Kürt kimliği onların teniydi. Bu bilinç, hayatının dönüşümüydü.
Onu gazete yazılarıyla tanıdım. Sonra erişebildiğim kitaplarını okudum. Dersimli Memik Ağa, Sultan Selahaddin, Abdal Han ve daha sonra gelecek olan Arevik, Dersimli Xecê’nin Kefareti romanlarının yazarıydı o.
İlk defa Frankfurt Kitap Fuarı’nda uzaktan gördüm. Sonra tanıştık. İlk merhabadan sonra kırk yıllık dost gibi kaynaştığımı hatırlıyorum.
Dersim’den giderek Kürt ve Kürdistan’a sevdalıydı. Herkesin Kürdistan’ı kendine, dikeni bile gül sayılan onun Kürdistanı da kusursuzluğuyla kendinceydi.
“Halkıma karşı, kendini borçlu hissediyordum, borcumu ödemek için yazmaya başladım” diyen…
Kürdistan söz konusu ise sözünü esirgemeyen, doğrularını eğip bükmeden söyleyen, o nedenle kimilerine hoş görünmeyen bu ‘Koca Kürt’ün en büyük hayali, özgür Kürdistan’dı. Ancak bağımsız Kürdistan’�� görmese de yoldaki hızlı koşusunu görmekten mutluydu. Dersim Soykırımı nedeniyle Türk devletini dünya yargısının önüne çekmek, ikinci rüyasıydı. Lahey’deki (Den Haag) Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne dilekçe verildiği gün yanındaydım. Kanatları olsa sevinçten uçacak kadar mutluydu…
Alevilik, ona aileden mirastı. Ancak hizmet söz konusu ise Kürdistan’da yaşayan bütün inançlar onundu.
Örneğin Türklerin camiine giden Kürtler, namazdan sonra Türk din memurundan ‘vaaz’ adıyla hakaret, aşağılama, iftira dinliyor diye Münih’te cami açılışına öncülük etmiş, Dersim’de 20 kadının çalışacağı bir fırın yaptırırken, Güney Kürdistan’da da iki tane okul inşa etmişti. En son kampanyası, Kobanê’de okuldu…
Ben öfkeli olmayayım da…
O, 2016 Mayısı’ndan beri ağır bir hastalık geçiriyordu. Yaklaşık iki ay önce yazar Orhan Çelik ve Kürt folklor araştırmacısı da olan iş adamı İbrahim Şahin’le onu ziyarete giderken, onunla uzun bir röportaja oturmayı tasarlamıştım. Fakat halsiz görünüyordu. Yormak istemedim. Söyleşiyi sınırlı tutmaya karar verdim.
Ancak hayatımda ilk defa tasarladığım yazıya elim gitmedi. Sanki vedaymış gibi elim geri çekildi. Söyleşinin yazıya dönüşümü sürüncemede kaldı.
Ben bu satırları yazarken Haydar Işık, hastanede büyük bir ameliyat daha geçirmişti. Doktorlar durumunun iyiye gittiğini söylüyordu.
Benim sorduğum, onun söylediklerini okuyalım:
Türk rejimi söz konusu olunca hep öfkelisiniz.
Ben öfkeli olmayayım da…
Neden?
Çünkü 1920’lerden beri Kürdistan’da hayat, ölüm, sürgün, yıkım ve yangınlar sapağında şekillenir. O nedenle her Kürt daha doğarken, yüreği öfke dolu ve isyancıdır. Ayrıca ben Dersimliyim. Soykırımın hem mağduru hem de tanığıyım. Hayatımın ilk iki senesi ailemle ormanda saklanarak geçti. O şartları hatırlamıyorum. Ama zulmün dayanılmaz acılarını dinleyerek büyüdüm. Yolda, dağda, evde, işte, nerede olursa olsun iki-üç kişi bir araya geldiğinde konuşulan tek konu kırımımızdı. Kış aylarında köyün kadınları bir evde toplandıklarında annem, beni de yanında götürürdü. Bazen ağıdımsı bir avazla ses sese ağlamaya başladıklarını görünce şaşakalırdım. Acaba bir yerleri mi sızlıyor ya da acıktılar mı diye düşünürdüm. Çünkü çocuk aklıma göre insanlar sadece acıktıklarında ya da bir yerlerinde acı, sızı hissettiklerinde ağlıyorlardı. Kırılanları andıklarını sonra kavradım.
Gözyaşı, bir kuşağın acılarını yenilere aktarmaydı, bir bakıma…
Evet, Türklerin zulmünü anlatma yöntemiydi. Askerler ölümün kendisiydi. Biz çocuklar, oyun oynayacağımıza yolları gözler, askerlerin gelişini köye haber verir, sonra saklanmak için primatlar (maymun) gibi dağlara koşardık. O arada genç erkekler ortalıktan çekilip saklanır, kaçma imkanı bulamayan kadınlar, genç kızlar, tecavüz ve tacize karşı tedbir olarak yüzleri, ellerine çamur, is karası sürerdi.
Büyük korku…
Nefret, hatta tiksinti de büyüktü.
Mesela?
Mesela isteyen askere su verirdi insanlarımız. Ama dudaklarına götürdükleri tas, kalaydan geçirilinceye kadar asla kullanılmazdı.
Haram diye mi?
Elleri, ağızlarının değdiği her şey haramdı. Ayrıca zalim…
Ne yapıyorlardı?
Ne yapmıyorlardı ki! İnsanları dövüyor, aşağılıyor, sonra hiç utanmadan onların verdiklerini yiyor, içiyorlardı. Bir keresinde köye geldiklerinde komşumuz Hüseyin Kotak’ı sordular. Annem, Hüseyin’i bizim samanlığa, samanların altına saklamış, beni de “Kimseye bir şey söyleme” diye tembihlemişti. Kimseye bir şey söylemedim. Askerler aramaya başladı. Samanlığa girip her tarafı süngülediler ama bulamadılar. Köyde sevinç büyüktü.
Ailenizin kıran yıllarındaki kaybı?
Yakaladıklarından kimseyi sağ bırakmadılar. Annem Alan aşiretindendir. Alanlıları neredeyse dipten yok ettiler. Annem dağda saklanırken uzaktan tanıklık ettiği bir vahşeti ağlayarak anlatıyordu. Kim olduklarını bilmedikleri bir kafileyi ormana getiriyor, insanları ağaçlara bağlayıp üstlerine benzin mi, gaz yağı mı her neyse yanıcı madde döküyor, sonra kibrit çakıyorlar. Annem bağlı insanların feryat ede ede can verdiklerini, yanan ölülerin patlayarak havaya fırladıklarını anlatıyordu. Düzgün Baba’nın eteğinde Gerê köyü var. Orada Kemal Kılıçdaroğlu’nun aşireti Kureşanlardan bir grubu kurşuna diziyorlar. Kurşuna dizilenlerden Hıdır Bilgin adında bir çocuk yaralı kurtulmuştu. Onu tanıdım. Mıç dediğimiz bir komşumuz vardı. O cezaevinde olduğu için kurtuldu ama 40 kişilik ailesini bir arada kurşuna dizdiler.
Peki kıranın sebebi gerçekten isyan mıydı?
Hayır, başkaldırı diye bir şey yoktu. Bizim taraflar (Doğu Dersim) hiçbir şey yapmamış, Seyid Rıza’ya destek de vermemişti. Katledilenler arasında devletin savaş yollarını yapan, kışlaları inşa eden pek çok işçi, taşeronlar, müteahhitler vardı. Savaş araç-gereçlerini yiyecekli kışlalara taşıyanlar, çeşitli hizmetler veren işbirlikçiler…
Yani ayrım yapmadılar…
Yapmadılar. Mesela Memik Ağa romanımda bir işbirlikçinin başına gelenleri anlatıyorum. Yine Kürdistan’ın 1960’lardaki uyanış öncülerinden olan Dr. Sait Kırmızıtoprak’ın (Şıvan) amcası Hormekli Bertal Ağa da bir işbirlikçiydi. Devlet için çalışıyordu. Buna rağmen onu ve ailesinden 54 kişiyi bir arada katlettiler.
Mustafa Kemal’in Kürtlerle dostluk tertibinden, Kürt kıyafeti içinde arabasına alıp gezdirdiği, birlikte fotoğraf çektirdiği Dersim Mebusu Diyap Ağa’nın ailesini de…
Evet, Diyap Ağa’nın ailesinden yalnızca bir kız çocuğu kurtulabildi. O da tesadüfen…
Dersim’in adını da katlederek…
70 bin kişinin katlini Tuncelilikle kapattılar. Dersim’i Tunceli yaptılar. Tuncelilik, Dersim ruhuna beton dökmektir. Tuncelilik devletçilik, Kürt’ü kendine düşman etmektir. Halkımızı Alevi, Sünni diye ayırarak da birbirine düşman etmeye çalıştılar.
Ama kırana çıkarken, ayrım yamadılar.
Şüphesiz. Dersim inancıyla Alevi ama kırım Kürtlük üstüne seferdi. Nitekim soykırıma gerekçe yapılan bütün raporlarda, “Önlem alınmazsa bunlar Erzincan’ı Kürtleştirecek” deniyor. Bu ırkçı güdüyle kırıma giriştiler. Ben de adım adım ırkçılığı yaşayarak kimliğimi algıladım. İlk okul dördüncü sınıftayken, Ispartalı öğretmen Sabahattin Ataöz’ün falakasını yaşayarak. Ama en çok zoruma giden, sopacının Kürt olmasıydı. Akçadağ Öğretmen Okulu’nda ise Niğdeli öğretmen Hüseyin Arısoy’un yumruğu ile burnum kırıldı.
Bu olaylardan sonra mı sizde Kürtlük bilinci yerleşti?
Dersimlilik nedeniyle zaten bir öfke vardı ama itiraf etmeliyim ki Kürt kimliğimi keşfetmem Sait Kırmızıtoprak’ın sayesinde oldu. Doktor. Yaşça bizden büyüktü. Daha Tıp Fakültesi’nde öğrenciyken, yazın buluştuğumuzda bizimkileri toplayıp Kürt meselesini konuşuyor, tarihimizi anlatıyor, “Alevi inancından ama biz Kürdüz. Kürt olduğunuz için bizi kırdılar” diyordu. Bu dönemde “Kürdüm” demek yasaktı ama ben Türk baskı politikalarını sorgulamaya başlamıştım. 1961’de Dersim’de, Kamer Genç’in eşinin köyünde öğretmenliğe başladığımda, dağıtılmak üzere bana Mehmet Şerif Fırat’ın Doğu İlleri ve Varto Tarihi kitabını gönderdiler. Balyaları hiç açmadan imha ettim. Bana göre bu benim ilk eylemimdi. Çünkü Mehmet Şerif, Türk ırkçısı bir Kürt’tü. Kitabı da Kürtlerin aslında Türk oldukları tezini işliyordu.
Yeri gelmişken: Yıllarca Tunceli Milletvekilliği yapan Kamer Genç’in eşi dediniz de, onlar Türk müydü?
Hayır, Türk ne gezer Dersim’de. Kamer’in ailesi pek tanınmış değil ama bizim oralarda herkes bu aileyi yoksulluğuyla bilir. Karısı ise tanınmış bir ailedendir, Arelli aşiretinden. Dedesi Ali’yi 1938’de IŞİD’çilerin yaptığı gibi kafasını keserek öldürdüler. Kamer Genç kimliğini inkar etti. Kürt’tür.
Her neyse, siz Kürtlüğünüzü anlatıyordunuz…
Liceli biri de beni çok etkiledi. Bizim kasabada Mal Müdürü’ydü. Bize şiirler okuyordu. Kürtçe’nin şiir dili olduğunu ilk defa o zaman duydum. Kürtlük bilincinden sonra ikinci eylemime gelince…
Evet…
1961’de bir gün arkadaşlarımla kasabada Memurlar Kulübü dedikleri kahvehaneye gittik. Kahvehane doluydu. İlçenin kaymakam ve yargıcı da bir masada kağıt oyunu oynuyordu. Radyonun düğmesini çevirdim, Erivan radyosunun Kürtçe müzik programı çıktı. Yargıç Özdemir Akıncı, öteden bana, “Kapat onu, o yasak” diye seslendi. “Siz” dedim, “İstanbul radyosunu dinliyorsunuz ama sıra müziğimize gelince yasak diyorsunuz.” Tartışma başladı. Üstüme yürüdüler. Kavga ettik. Sonra yargıç ifademi almaya kalkışınca, “Seninle kavga ettik, sen benim ifademi alamazsın” dedim ve ifade vermedim. Ama hakkımda idari soruşturma açıldı. Bir müfettiş geldi. Türk ama vicdanlı biriydi. İfademi alırken, “Bunlar seni burada yaşatmayacaklar, en iyisi sen askere git” deyince sözüne uyup askere gittim.
Askerlikten sonra?
Yüksek Öğretmen Okulu’nu bitirip Ankara’nın Nallıhan kasabasında ortaokul öğretmenliğine başladım. Oradan İzmir’e nakledildim. İzmir’deyken gündüz öğretmenlik, gece de öğrencilik yaparak Eczacılık Okulu’nu bitirdim. Derken 1974 yılında imtihanı kazanarak Almanya’ya öğretmen olarak gönderilme hakkını kazandım.
Ve Almanya’da aktif olarak Kürt meselesi, öyle mi?
Evet, Almanya’da aktif olarak Kürt davasıyla ilgilenmeye başladım. Bu arada 12 Eylül darbesi oldu. Beni merkeze çağırdılar. Dönmeyince hakkımda yakalama kararı çıkardılar. Yurttaşlıktan çıkardılar. 1982’de de ülkedeki bütün varlığıma el koydular. Almanya’ya iltica edip kaldım. Sonra Almanya yurttaşlığına geçtim.
Mallarınız sonra ne oldu?
Ailemden kalma ev ve bir iki parça arazi vardı Dersim’de. Satışa çıkarılırken kızım ve oğlum ihaleye katılıp satın aldılar.
Edebiyatla ilginiz Almanya’da mı başladı?
Evet, halkıma karşı kendimi borçlu hissediyordum. Yazı ifade tarzlarından biriydi. Yazarak borcumu ödemeye çalıştım. İlk önemli kitabım Memik Ağa idi. Sonrası geldi.
Dönüp geriye baktığınızda Kürdistan mücadelesinin geldiği aşama için ne dersiniz?
Bir zamanlar adımız yoktu. Kürt’üm demek yasaktı. Halkımız sindirilmişti. Bugün Kürt kimliğini bayraklaştıran kalabalıklar meydanlara sığmıyor. Kürtler kendi ordularına, kurumlarına sahipler. Yerel yönetimde iktidardalar. Bütün dünyada Kürt varlığı yankılanıyor.
Siz 37 yıl sonra ülkenize gidebildiniz…
Babam değil ama annem, uzunca yaşadı sayılır. İkisinin de cenazesine gidemedim. 37 yıl sonra 2015 yılı baharında gidip mezarlarını ziyaret edebildim.
Not: Bu söyleşi, 19 Ağustos 2016’da Özgür Politika’da yayınlandı.
Haydar Işık hayatını kaybetti
Uzun süredir tedavi gören yazar Haydar Işık önceki gün hayatını kaybetti. Haydar Işık, Kirmanckî, Türkçe ve Almanca çok sayıda öykü ve roman kitap kaleme aldı. 1974 yılından bu Almanya’nın Münih kentinde yaşıyordu.
Haydar Işık, 70 yaşındayken Alman polisi tarafından evi basılmış ve kelepçeli halde mahkeme önüne çıkarılmıştı. Terörist olmakla suçlanan Işık Mahkeme Başkanı’na şunları söylemişti:
“Devletiniz, Türkiye’ye yardım ederken, direngen Kürtleri terörize ediyor. PKK yasağını sürdürüyor. Bu suretle Türkiye’ye ‘istediğini yapabilirsin’ demek istiyor. Türkiye’de Kürtlere reva görülen baskı ve yasakları burada da sürdürüyor. Genç olsaydım karşınızda değil, Kürdistan dağlarında olurdum.”
Memik Ağa, Dersim Tertelesi ve Sultan Selahaddin gibi kitapların yazarı olan Haydar Işık uzun zamandır kanser tedavisi görüyordu. 1937 yılında doğan Haydar Işık, 84 yaşındaydı.
https://pen6.info/dersim-kiriminin-tanigi-ve-yuregi-kanayan-magduruyum/
0 notes
Photo
🏗Project: FMV Erenköy Campus @fmve 📐Architecture Office: Karabey Limited Architecture 👥Team: Haydar Karabey @hhaydarkarabey , Banu Karabey @banukarabey , Sait Ali Köknar @saitalikoknar , Kerem Ersönmez @kerem.ersonmez , Neslihan Can @neslihan_.can 📍Location: Kadıköy, İstanbul, Turkey 🌇Type: School Campus 📅Year: 2002-2007 ⚒Area: 36.500 m² 📸Photos: arkitera.com @arkitera 〰️〰️〰️ 📘Information: Nowhere do the buildings exceed the elevation of the existing mansion. This respectful approach has also gained importance in the approval stage of the Conservation Boards. The units, which are separated as blocks that can be built in different stages and jointed with the flexibility of construction, are located on a main backbone street, on the wall of the natural texture (and this garden, which is now very similar in Istanbul). The group of buildings surround the outside of the plot, creating a unique sense of space, a sense of microclimate protected from environmental influences, an "interior". The backbone is also a "network" carrier of all categories (transport, infrastructure, energy, data). The walls of the classrooms facing the interior are partially made of transparent, removable light cupboard systems. 〰️〰️〰️ 📚Source: arkitera.com @arkitera 〰️〰️〰️ 🗣Öğrenciler için yaratıcı ve eğlenceli mekanlar sunan bir kampüs. İlkokuldan liseye kadar eğitim veriliyor. 〰️〰️〰️ #haydarkarabey #fmverenköy #kadıköy #öğrenci #istanbul #okul #mimar #architecture #mimarlık #architect (Fmv Işık Okulları Erenköy Kampüsü) https://www.instagram.com/p/CBvqK9zndic/?igshid=1hwquk4utr4u6
0 notes
Photo
Şehir hastanesinde yatmakta olan Mercan Işık için A rh pozitif kana ihtiyaç vardır Haydar Işık +90 (507) 669 67 36 https://www.instagram.com/p/BvivK1dl6Ck/?utm_source=ig_tumblr_share&igshid=17x902otrjnyf
0 notes