Tumgik
#gri saç kısa
bakimlikiz · 1 year
Text
Küllü Sombre: Soğuk Tonlarla Yaratılan Doğal ve Şık Saç Renklendirme Tekniği
Küllü sombre, saç renklendirme tekniği olarak bilinen sombre tekniğinin bir türüdür. Sombre, saçlara doğal ve yumuşak bir renk geçişi sağlayan bir boya tekniğidir. Küllü sombre ise saçlara soğuk ve mat bir görünüm vermek amacıyla kullanılan bir versiyonudur. Küllü sombre, genellikle kahverengi, karamel veya hafif sarı tonlara sahip saçlara uygulanır. Tekniğin temel amacı, saçlarda koyu köklerden…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
makaleajans · 1 year
Text
Gümüş Rengi Elbise Nasıl Kombinlenir? Gri Renk Stil Önerileri
Tumblr media
Gümüş rengi, sofistike ve şık bir görünüm elde etmek isteyenler için ideal bir seçimdir. Bu yazıda, hangi renkler ile uyumlu olduğu, aksesuar seçimleri, çanta ve ayakkabı ile kombin önerileri ile birlikte uygulanabilecek mekanlar hakkında fikirler sunacağız. Peki, gümüş rengi elbise nasıl kombinlenir?
Gümüş Rengi İle Uyumlu Renkler Nelerdir?
Gümüş rengi son zamanlarda oldukça popüler bir renk haline geldi. Bu nedenle, birçok kadın gardırobunda gümüş rengi kıyafetler bulundurmak istiyor. Özellikle gümüş rengi elbiseler oldukça şık bir görünüm sağlar. Ancak, gümüş rengi elbise kombinlenirken diğer renklerle uyumlu olmasına dikkat edilmelidir. Peki, gümüş rengi ile uyumlu renkler nelerdir? Gri: Gümüş rengi ile uyumlu olan ilk renklerden biri gri. Gri, gümüş renginin soğuk tonunu dengeleyebildiği için mükemmel bir tercih olabilir. Hem açık hem de koyu gri tonları, gümüş rengi elbiselerle güzel bir görünüm oluşturabilir. Beyaz: Beyaz, gümüş rengi ile güzel bir uyum sağlar. Özellikle yaz aylarında, beyaz ve gümüş renkli elbise kombinleri oldukça popülerdir. Ayrıca, beyaz ayakkabı ve çanta gibi aksesuarlar da gümüş renkli elbiselerle iyi bir uyum sağlar. Siyah:            Siyah renk, gümüş rengi ile kontrast oluşturur ve oldukça şık bir görünüm sağlar. Özellikle gümüş rengi etek veya pantolonlarla siyah bluz veya ceket kombinleri harika görünür. Ayrıca, yüksek topuklu siyah ayakkabılar da bu kombinlerle tamamlanabilir. Mor: Mor renk, gümüş rengi ile farklı bir görünüm elde etmek için harika bir seçimdir. Açık veya pastel mor tonları, gümüş renkli elbiselerle harika bir uyum sağlar. Ayrıca, mor renkli bir ruj veya çanta da bu kombinlere eşlik edebilir. Gümüş rengi elbise nasıl kombinlenir? Gümüş rengi elbiseler, doğru renklerle kombinlendiğinde oldukça şık bir görünüm sağlar. Gri, beyaz, siyah ve mor gibi renkler, gümüş rengi ile en iyi uyum sağlayan renklerdir. Ancak, her kadının kendi stilini yansıttığı için bu kombinlerde farklı renk seçenekleri de tercih edilebilir. Bu makale içerik yazarlarımız tarafından referans amaçlı yazılmış olup siz de yazarlarımızdan makale satın almak istiyorsanız bizimle iletişime geçebilirsiniz.
Tumblr media
Gümüş Rengi Elbise Ne Zaman Giyilmeli?
İster düğün, ister parti, isterse özel bir davet olsun, Gümüş rengi elbiselerin birçok farklı kullanım alanı vardır. Ancak bu kullanım biçimleri, elbisenin kesimi, modele göre değişebilir. Bazı gümüş renkli elbiseler daha çok gece davetlerinde tercih edilirken, bazıları gündüz etkinliklerinde de rahatlıkla giyilebilir. Örneğin, uzun kollu bir elbise ve sade bir kesimle tasarlanmış bir model tercih ederseniz, bunu günlük hayatta da kullanabilirsiniz. Gümüş rengi elbiseyi tercih ederken, saç ve makyajınızı da doğru şekilde yapmanız önemlidir. Gümüş makyaj, açık renk bir ruj ve belirgin kaşlarla birlikte kullanılabilir. Elbisenin kesim ve uzunluğuna uygun saç modelleri de tercih edebilirsiniz. Mesela kısa kesim saçlara, altın renkli saç tokaları yerine gümüş renkli saç tokaları tercih edebilirsiniz.
Hangi Aksesuarlar Gümüş Elbiseye Uygun?
Metalik Aksesuarlar: Gümüş rengi elbiseyle en uyumlu aksesuarlar metalik renklere sahip olanlardır. Özellikle de gümüş, platin veya bronz renkli küpeler, kolyeler veya bilezikler tarzınızı yansıtmanın harika bir yoludur. Minimalist Aksesuarlar: Aksesuarlarınızı minimal tutarak gümüş elbisenize daha fazla öne çıkma fırsatı verebilirsiniz. Küçük bir gümüş bilezik veya ince bir kolye bu tarzda tercih edebileceğiniz aksesuar örnekleridir. Gümüş Takılar: Gümüş elbise ile uyumlu olduğu gibi gümüş takılar da size birçok stil seçeneği sunar. Küçük veya büyük halka küpeler, uzun veya kısa gümüş kolyeler tarzınıza olumlu katkı sağlar. Gümüş elbiseyi tamamlayacak olan aksesuarlar bu örneklere benzer. Metalik aksesuarlar, minimalist takılar ve gümüş takılar kombininize daha şık bir zarafet katarak uyum sağlayacak. Daha dikkat çekici olan renkli veya büyük takılar kullanmak yerine daha sade aksesuarlar ile tercih yapabilirsiniz.
Tumblr media
Gümüş Elbise Kombininde Saç Ve Makyaj Nasıl Olmalı?
Güzel bir gümüş elbise giydiğinizde, saç ve makyajınızın da bu trende uygun olması gerekir. Peki, gümüş elbise kombininde saç ve makyaj nasıl olmalı? Saçlar: Birçok kadın gümüş rengi elbisesi ile nasıl uyumlu bir saç modeli yapacaklarını bilemezler. Aslında bu oldukça basit! Gümüş elbise giydiğinizde, saçlarınızı sade ve düzgün bir şekilde şekillendirmelisiniz. Saçlarınızda doğal bir görünüm tercih edebilirsiniz. Saçlarınıza okaliptüs yağı veya tik yağıyla bakım yaparak ve saç uçlarınızı iyileştirerek güzel bir görünüme kavuşabilirsiniz. Makyaj: Gümüş rengi elbiseler, göz alıcı bir makyaj ile harika bir kombin oluşturur. Bu durumda, dikkat çeken bir göz makyajı tercih edebilirsiniz. Göz kapaklarınıza biraz siyah göz farı ve eyeliner ekleyerek gözünüzü belirginleştirin. Gümüş rengi ruj tonları, özellikle açık tenli kadınlar için son derece uyumlu olabilir. Fakat, daha koyu renkte cilt tonları nötr renkler tercih edebilir.
Gümüş Elbise Kombininde Ayakkabı Seçimi Nasıl Olmalı?
Öncelikle, gümüş rengi ayakkabılar tercih etmek mümkündür. Bu sayede gümüş renkli elbisenizle uyum içerisinde bir görünüm elde edebilirsiniz. Ancak, monoton bir görünümden hoşlanmayanlar için renkli ayakkabı seçenekleri de mevcuttur. Örneğin, siyah ayakkabılar hem gümüş renkli elbiseyle uyumlu hem de her mevsim kullanımına uygun olması sebebiyle tercih edilebilir. Ayrıca, nude renkli ayakkabılar da gümüş renkli elbise kombinine oldukça uygun bir alternatif olarak düşünülebilirler. Bununla birlikte, gümüş renkli elbise kombinine ayakkabı seçerken dikkat edilmesi gereken noktalardan birisi de ayakkabı stili olacaktır. Örneğin, düz tabanlı ayakkabılar ya da babetler elbisenizle uyum içerisinde bir görünüm sağlarlar. Yüksek topuklu ayakkabılar ise daha şık bir görünüm elde etmenizi sağlarlar. Bu sebeple, kullanacağınız mekana göre farklı ayakkabı stilleri deneyebilirsiniz.
Tumblr media
Gümüş Elbise İle Hangi Çanta Uyumlu Olur?
Gümüş rengi oldukça zarif bir renktir ve özellikle gece davetleri için sıklıkla tercih edilmektedir. Bu güzel rengi taşıyan bir elbiseyi tamamlamak için doğru aksesuar tercihleri yapmak oldukça önemlidir. Gümüş renkli elbise kombininde yakın zamanda popüler hale gelen bir trend de çanta tercihidir. Gümüş elbise kombinine uygun bir çanta seçimi yapmak, elbisenize şıklık ve uyum katabilir. Eğer daha soft bir görünüm istiyorsanız, beyaz bir çanta gümüş elbisenizle oldukça uyumlu olabilir. Daha cesur bir görünüm elde etmek istiyorsanız, siyah deri bir clutch tercih edebilirsiniz. - Beyaz çanta: Gümüş rengi elbiseye uyum sağlayan renkler arasında yer alan beyaz, daha soft bir görünüm sağlar. - Siyah clutch: Siyah deri bir clutch, gümüş elbisenize cesur ve iddialı bir hava katacaktır. - Gümüş clutch: Gümüş clutch, uyumlu ve şık bir seçim olacaktır. Bu seçeneği tercih ederek, elbisenizin rengini bütünlüklü bir şekilde vurgulayabilirsiniz. Gümüş rengi elbise nasıl kombinlenir? Genel olarak, gümüş renkli elbise kombininde şık ve uyumlu bir çanta seçimi yapmak oldukça önemlidir. Uyum sağlayan doğru renkler tercih edilerek elbise ve çanta arasında bir denge oluşturulabilir. Bu sayede, gümüş rengi elbisenizle şık bir görünüme kavuşabilir ve davetlerde göz alıcı bir şekilde boy gösterebilirsiniz.
Tumblr media
Gümüş Elbise Hangi Mevsimlerde Tercih Edilmeli?
Yaz aylarında açık renkli ve hafif kumaşlı giysiler tercih edilir. Bu yüzden gümüş rengi elbise de yaz aylarında güzel bir seçenek olabilir. Özellikle özel davetlerde veya yaz düğünlerinde tercih edilen gümüş elbiseler, şık bir görünüm yaratır. Gümüş renkli elbiseyi yaz aylarında tercih ederken, açık renkli ayakkabılar ve çantalar ile kombin yapabilirsiniz.
Gümüş Elbise Giymek İçin En Uygun Mekanlar Nelerdir?
Gümüş rengi elbise nasıl kombinlenir? Gümüş elbise giymek son zamanların en trend moda tarzları arasında yer almaktadır. Ancak birçok kişi, gümüş rengi elbiselerin hangi mekanlarda giyileceği konusunda kararsız kalmaktadır. Gümüş elbiseler, özellikle gece davetleri, kokteyller, düğünler ve özel toplantılar gibi etkinlikler için idealdir. Gümüş elbiseler, resmi etkinliklerde veya kış mevsiminde rahatlıkla giyilebilir. Örneğin, şık bir yılbaşı partisi gibi resmi bir etkinlik için idealdir. Ayrıca, bir davette dikkat çekmek isteyenler için gümüş rengi bir elbise de son derece şık bir seçenektir. Gümüş renkli elbiseler, pastel renkleri içeren bir kombinle harika bir görünüm elde edebilirsiniz. Bunun yanı sıra siyah gibi klasik renklerle de şık bir kombin yapabilirsiniz. https://makaleajans.com/bordo-renk-nasil-kombinlenir Read the full article
0 notes
etarz · 2 years
Text
Röfle Renkleri Kataloğu Nasıldır?
Tumblr media
Röfle renkleri kataloğu harika tasarımları beraberinde getirmektedir. Röfle renkleri gündeme geldiği zaman daha çok sarı renk tonları karşımıza çıkmaktadır. Bu aşamada kül rengi ya da gri renk tonlarının da son zamanlarda sıklıkla karşımıza çıktıklarını rahatlıkla ifade edebiliriz. Özellikle röfle renkleri kataloğu gündeme geldiği zaman, aşağıda sıraladığımız renk tercihleri karşımıza çıkmaktadır; - Sarı tonları - Gül tonları - Kahve tonları - Platin tonları - Altın rengi vurgular - Ateşli kırmızı vurgular Röfle modelleri, kısa saçınıza yeni bir boyut ve stil eklemek söz konusu olduğu zaman her zaman tercih edilmektedir. Görünümünüzde çarpıcı bir değişiklik yapmak için veya sadece ekstra renk eklemek istediğiniz zaman da röfle modelleri her zaman önerilmektedir. Burada karşımıza geniş bir saç rengi tercihinin çıktığını rahatlıkla ifade edebiliriz.
Tumblr media
Röfle Renkleri Kataloğu Röfle renkleri kataloğu saç tasarımının üst düzeyde bir şekilde yapılmasını mümkün kılar. Röfle yapmak gündeme geldiği zaman doğrudan saç teline uygulanan açıcı kullanılarak saç vurgular oluşturulur. Açıcı daha sonra geliştirici kullanılarak saçtan kaldırılır. Bu aşamada hem açıcı rengin hem de geliştirici renk tercihinin kendi saç renginizle uyumlu olmasına dikkat etmeniz gerekir. Özellikle son zamanlarda röfle renklerinin çok daha başarılı bir şekilde uygulanıyor olması; bu tarz tasarımlara olan ilginin de günden güne artış göstermesini mümkün kılmaktadır.
Röfle Renkleri Nasıldır?
Son zamanlarda tercih edilen röfle renkleri göz alıcı konseptlere sahiptirler. Bu tarz uygulamalarda renk vurguları tüm kafada veya sadece yüz çerçeveleme parçaları veya patlamalar gibi belirli alanlarda yapılabilirler. Özellikle röfle saç modelinin profesyoneller tarafından uygulanıyor olması; harika tasarımların karşımıza çıkmasını mümkün kılar. Röfle saç renkleri gündeme geldiğindeyse sarı tonlardan tutun da platin tonlara varıncaya kadar pek farklı renk seçeneğinden söz edebiliriz. Röfle modelleri farklı renklerle desteklendikleri ölçüde etkilidir!
Tumblr media
Röfle Renkleri Nasıldır? Günümüzde pek çok farklı röfle renk tercihinin başarılı bir şekilde uygulandığını rahatlıkla ifade edebiliriz. Elbette ki son zamanlarda karşımıza çıkan pek çok farklı röfle modeli vardır. Özellikle balyaja benzer tasarımlar son zamanlarda sıklıkla karşımıza çıkmaktadır. Bu modeli uygulamak için öne çıkan renk vurguları, kökten uca yavaş yavaş hafifleyen yumuşak geçişlerle başınıza boyanmış gibi görünecek şekilde uygulamaya dikkat etmek gerekmektedir.
Tumblr media
Sarı Röfle Renkleri Nasıldı Röfle renkleri kataloğu söz konusu olduğu zaman evde uygulanan renk vurgulama kitleri karşımıza çıkmaktadır. Bu kitler, saçınıza bir amonyak solüsyonu bırakarak ve durulamadan önce 20 dakika boyunca işlemesine izin vererek üst düzeyde bir etkiyi ortaya koyma kabiliyetine sahiptir. Bu aşamada daha güçlü sonuçlar istiyorsanız aynı anda birden fazla kit kullanabilirsiniz. Böylece saçınızda tam olarak beklentinizi karşılayan tasarımlara imzanızı atabilirsiniz. Sarı Röfle Renkleri Nasıldır? Son zamanlarda oldukça popüler olan sarı röfle renkleri harika tasarım özelliğine sahiptir. Bu kapsamda sarı röfle renklerinin daha açık tonlarla desteklenmekle birlikte altın sarısı renklerle de desteklendikleri bilinmektedir. Bir de küllü renk tonlarıyla açık sarı renk tercihlerinin harika bir etkiye sahip olduğunu biliyoruz. Şayet soğuk bir gümüş yansımasıyla birlikte saçınıza sarı bir ışıltı katmayı isterseniz; o zaman sarı renkli röfleler tam size göredir!
Tumblr media
Röfle Renkleri Kataloğunda Hangi Renkler Var? Bütün bu bilgiler ışığında röfle saç modelleri, ince ve doğal göründüklerinde en iyi sonucu verir. Daha cesur olmak istiyorsanız, aşırı parlak bir görünümün tonunu azaltmanın, daha koyu bir şeyi daha parlak yapmaktan daha kolay olduğunu göz önünde bulundurmak durumundasınız.  Bu aşamada röfle renkleri kataloğu üzerinden isabetli bir şekilde tercihte bulunarak; tam da size uygun olan bir saç tasarımına imzanızı atmanız da mümkün olacaktır. Read the full article
0 notes
Text
Tumblr media
Korktuğum gerçek, kelimeler mi yoksa hissettiklerim mi yoksa hislerimin can bulmuş halinin kelimeler olması mı? Bazen kafam olduğundan fazla karışabiliyor. Uçsuz bucaksız bir ormanda binlerce ağaçtaki yaprakların yerçekimine karşı koymayı bıraktıklarını düşünün. Zihnimdeki kelimelerde o yapraklar gibi. Ansızın gökyüzünden dökülüveriyorlar üzerime. O hafifçe esen rüzgâr da dağılmalarına müsaade ediyor. Hangisini yakalayacağıma karar veremiyorum. Yakalamaya çalıştığımda ise tekrar bir rüzgâr dalgalanıyor ve hepsi dağılıyor yeniden. Kelimelerimin zihnimdeki tasvirini yapmaya çalışsam en yakın olanı bu olurdu sanırım. O kadar fazlalar ki birini seçsem diğeri küsecek. Küseni seçsem bu sefer diğeri yetim kalacak gibi hissediyorum. Haksızlık etmemek için hiçbirini seçmiyorum. Bırakıyorum zihnimde diledikleri gibi savrulsunlar. Rüzgâr sakinlediğinde sakince yere dökülüşlerini izliyorum. Biliyorum ki kısa süre sonra rüzgâr esmeye başladığında tekrar süzülmeye başlayacaklar. Dudaklarımdan dökülmediklerinde hep zihnimdeler ve beni terk etmiyorlar. Terk edişleri sevmediğimden de olabilir kelimelerimi kendime saklayışlarım. Kaldıramıyorum. Yetişkin olmak bile değiştirmedi bu huyumu.
Hem kelimelerim zihnimde o kadar güzeller ki neden dünyanın kirini bulaştırayım ki üzerlerine. 
Bazen yolda yürürken kendimi hayal dünyasına bırakıyorum. Aslında adımlarımı attığım soluk renksiz bir asfalt zemin değil. Gözümü kapamama bile gerek kalmadan tenimin toprak bir zeminde ilerlediğini görüyorum. Geçmişin izlerini taşıdığı kısımlardaki çimenler yer yer yok olmuş. Ve o yok olan yerlerden toprak anaya kavuşuyor tenim. Sağım ve solumdaki binalar upuzun başaklara dönüşüyor. Parmaklarım aralarında geziniyor. Her birine bırakıyorum parmak izlerimi. Parmak uçlarıma değen başaklar saç tellerini andırıyor. Bir zamanlar korkakça okşadığım saç tellerine dönüşüyor. Yaşam hevesi içime doluyor. Yaşamın geri gelmesiyle savuruyorum kelimelerimi parmak uçlarımdan dokunduğum her tele. Kirletemezler burada nasılsa. Gri dünya değil burası. Kötülük buraya kadar gelemez. Gerçekten kirlenmediğimiz için tat alamıyoruzdur belki de. Takılı kalmamızın sebebi hiç yaşamamak olabilir mi?
1 note · View note
yusufserkan · 5 years
Text
Anıtkabir'e gittiğinde seni en çok etkileyen nedir derseniz…
Tıraş setidir.
Biri beyaz saplı, diğerleri siyah, sekiz ustura, seramik tabak, madeni tas, bıyık makası, tarak, sıfır numara makine, fırça ve bileme taşı… Arkasına K.A. harfleri kazınmış gümüş el aynası, kapağına ay-yıldız işlenmiş metal esans şişesi, çiçek motifli cam krem kabı ve tırnak törpüsü.
Hayatı cephelerden cephelere sürüklenerek geçti, yatağından çok arazide yattı, bakımsız tek kare fotoğrafı yok.
Titizdi.
Kişisel bakımına büyük önem verirdi.
Her sabah sakal tıraşı olurdu.
Her hafta saç tıraşı olurdu.
Saç tıraşının uzun sürmesinden hiç hoşlanmazdı.
Ömrü boyunca sadece Trablus'tayken sakal bıraktı.
Öğrenciliğinden itibaren bıyıklıydı.
1925'te kesti, o tarihten itibaren hep bıyıksızdı.
Niye diye sordular…
“Avrupalılar bizi palabıyıklı, koca külahlı, belinde kamalı olarak tanıyorlar, eserlerinde böyle tasvir ediyorlar, onların bu yanlış düşüncelerini değiştirmek maksadıyla bıyıklarımı kestim” dedi.
Parfüm kullanmazdı.
Sadece kolonya sürerdi.
Hasan Şevki Kolonyası'nı tercih ederdi, Karaköy'den aldırırdı, Cumhuriyet'in ilk milli kolonya fabrikasıydı.
Edirne sabunu kullanırdı.
Meyve şekli verilen, geleneksel, hoş kokulu Edirne sabunu, o dönemde İstanbul'da çok popülerdi, Çankaya'ya da getirtiliyordu.
İki eli kanda bile olsa, her sabah banyo alırdı.
Trablus'ta Çanakkale'de Sakarya'da, savaşların en kritik günlerinde ne yapar eder, tenekeyle su ısıtır, çadırında yıkanırdı.
Derne'deyken bir vahada çamur içinde su bulmuşlardı, tülbentlerle süzüp biriktirmişlerdi, içmek için saklıyorlardı, susuz kalma ihtimaline rağmen her sabah bu suyla yüzünü yıkamaktan vazgeçmezdi.
1920'de Ankara'ya gelip istasyon binasına yerleştiğinde, ilk sorduğu soru “banyo işine nasıl çare bulacağız?” olmuştu.
Demiryolu ustalarının yardımıyla sactan küvet yaptırılmış, yatak odasına konulmuştu, Çankaya'ya taşınana kadar 1.5 yıl onu kullandı.
1925'te Kastamonu'dan gelirken Çankırı'da konakladı, yıkanmak istedi, banyo yoktu, etrafa haber salındı, tenekeci ustası bulundu, banyo teknesi yaptırıldı, odasına yerleştirildi, hastaneden semaver getirildi, üstüne kazanla su konuldu… Bu semaveri yıllarca gülerek anlattı.
Cumhurbaşkanı olduktan sonra Dolmabahçe'de Florya'da Yalova'da sıcak yaz günlerinde sabah akşam iki defa banyo alırdı.
Akşam balo, konser veya düğün gibi bir program varsa, kış ayları bile olsa tekrar yıkanmadan gitmezdi.
1938'de neredeyse ölüm döşeğindeyken, karnından iğneyle 12 litre su çekildiğinde bile “banyoya girebilir miyim?” diye soruyordu.
Dünyanın gelmiş geçmiş en şık giyinen lideriydi.
Günümüzde bile rakibi yok.
Çoğunlukla beyaz, daima açık renk gömlek tercih ederdi.
Bebe yaka, Ata yaka, iğneli yaka kullanırdı. Manşetlerine ya da kalbinin üzerine K.A veya G.M.K. arması işletirdi.
Kol düğmesi severdi, yaka iğnesi takardı.
Sayfideyse, Savarona'daysa, kısa kollu keten gömlek giyerdi.
Laciverti pek sevmezdi, kruvaze'den hoşlanmazdı.
Genellikle yelekli, üç parçalı siyah takım elbiseler diktirirdi.
Her daim ütülü olmasına büyük özen gösterirdi. Buruşmasına, kıvrılmasına, orasından burasından sarkma yapmasına asla tahammül edemezdi.
Çapraz çizgili, desenli, takımına kontrast renkli kravatlar kullanırdı. En sevdiği kravat iğnesi, gövdesi burgulu, altın, devlet demiryolları amblemi olanıydı.
Mendilleri K.A. işlemeliydi, ipekti, kenarları zikzak motifli olurdu.
Seyahatlerinde genellikle tüvit takım, güderi ceket tercih ederdi, riding coat tarzı jokey pantolonları giyerdi.
Düz kemerden sıkılırdı, örgülü, tokalı yaptırırdı.
Smokin ve frak'ta beyaz papyon takardı.
Maharet isteyen pelerin'i değme aktörlere taş çıkartırcasına taşırdı. Omuzlarına illa siyah değil, bazen mavi fular atardı.
Bağcıklı siyah rugan ayakkabı severdi. Astarını kırmızı kadifeyle kaplatırdı. Çizgili siyah çorap kullanırdı. Yerine göre, gerekirse tozluk kullanırdı. Çizme'yi sadece arazide değil, şehir hayatında da giyerdi.
Ayakkabı çekeceği fildişiydi.
Yazlık kıyafetlerinin altına beyaz veya lacivert-beyaz ayakkabılar giyerdi, bu ayakkabılarla çorap giymezdi, hatta bazen ten rengi sandalet giyerdi.
Paltoyu hantal bulurdu, mümkün olduğunca giymemeye çalışırdı. Mecbur kalırsa, koyu renk yerine, gri veya kahverengi tonları tercih ederdi.
Desenli kaşkolları kış aylarının olmazsa olmazıydı. Londra ve Paris'te mağazaları bulunan Amerikan “Sulka & Company” marka kaşkollar takardı.
Hemen her renk eldiveni vardı, içi ve bileği kurt kürkünden eldivenleri severdi.
Akşamları pijama üzerine mavi-lacivert çizgili, kirli beyaz, şal yakalı robdöşambr alırdı. Ceketli pantolonlu, kuşağı püsküllü ipek pijamalar giyerdi. Pijamalarının yakası, kolağzı ve cep kapağı mutlaka farklı renk şeritli olurdu.
Pijamayla yatmazdı, gecelik entariyle uyurdu.
Kimsenin önüne pijamayla çıkmazdı.
Her gün çamaşır değiştirirdi.
Bir insan hem kalpağı, hem silindir şapkayı, hem panama şapkayı, hem hasır şapkayı, hem klark şapkayı, hem melon şapkayı, hem fötrü, hem kasketi, böylesine eşdeğer yakışıklılıkla taşıyabilir mi… O taşıyordu.
Kalpak, Kuvayı Milliye'nin simgesiydi.
Kurtuluş Savaşı'nın alametifarikası'ydı.
O dönemin yalakaları ne kadar yurtsever olduklarını göstermek için anında kalpak takmaya başlamışlardı. Resmi dairelerde işi olan yabancı tüccarlar bile Ankara'ya geldiğinde kafasına kalpak takıyordu!
Avrupa'dan ve Kafkasya'dan getirilen kuzu, kunduz veya sansar derisinden üretiliyordu. Avrupa astragan kalpakları en fazla beş lirayken, Kafkasya astragan kalpağı 100 liraya kadar çıkıyordu. Alnı tamamen örten veya alnı açık bırakan, iki modeli vardı.
Mustafa Kemal alnını örteni tercih ederdi.
Bu modele “Kemali kalpak” denirdi.
Milli mücadele için Anadolu'ya geçmeden önce, gömleklerini Beyoğlu'nda Strongilos Biraderler'e diktirirdi.
Saraya da gömlek diken bu terzi dükkanında, Yani Delagramatika adında bir kalfa çalışıyordu, vücut ölçülerini hep o alırdı.
1920… Kurtuluş Savaşı başladıktan sonra alışkanlıklarını değiştirmeyen Mustafa Kemal, gömleklerini yine Strongilos Biraderler'e diktirmek istedi.
İstedi ama, Yunanistan'la savaşıyorduk, Rumların Anadolu'ya gitmesi yasaklanmıştı.
İşte bu ortamda, yani Yunanistan'la gırtlak gırtlağa girilmişken, Strongilos Biraderler, Mustafa Kemal'in hatırını kırmak istemedi, kalfa Yani'yi Ankara'ya gönderdi iyi mi!
Macera dolu kaçak yollarla Anadolu'ya geçti, ölçüleri aldı, aynı kaçak yollarla İstanbul'a döndü. Diktirildi, paketlendi, yeniden Ankara'ya götürüp elleriyle teslim etti.
(Bu muhteşem insani ilişkinin sinema filmi yapılmaması, belgesel yapılmaması, romanlarının yazılmaması, adeta yok sayılması hakikaten üzücüdür.)
(Rum kalfa Yani Delagramatika, doğup büyüdüğü şehri terketmedi, Cumhuriyet'ten sonra da İstanbul'da yaşamaya devam etti, kendi dükkanını açtı, Mustafa Kemal'den esinlenerek adını değiştirdi, ahlaki güzellik manasında “Kemalat” adını aldı.)
(Strongilos biraderler, Konstantinos ve Theoklis'ti. Baba mesleğiydi, 1880'den beri Beyoğlu'nda dükkanları vardı. 1925'te Yunanistan'a göçettiler, Atina'da aynı isimle dükkan açtılar. Kuzenlerine devrederek, isimlerini devam ettirdiler. Yunan kraliyet ailesine, aralarında Papandreu'nun Karamanlis'in de bulunduğu siyasetçilere gömlek diktiler. 2013 yılında, Yunanistan'da yaşanan ekonomik krizin kurbanı oldular, 133 yıllık markayı kapattılar.)
Mustafa Kemal'in gömleklerine, mendillerine işlenen G.M.K. harflerinin “marka” gibi standartı vardı.
Bizzat Mustafa Kemal'in isteğiyle, dönemin en büyük hat sanatçısı İsmail Hakkı Altunbezer tarafından çizilmişti.
Güzel Sanatlar Akademisi'nde öğretim üyesi olan Altunbezer'in tasarladığı G.M.K. markası, Mustafa Kemal'in bavul, saat, ağızlık, tabak, kadeh gibi özel eşyalarında da kullanıldı.
Ayakkabılarını, çizmelerini ve terliklerini, neredeyse 40 yıl boyunca Sirkeci'deki Altın Çizme'de yaptırdı. 42 numara giyerdi.
Altın Çizme'nin sahibi Onufri Karkilidis'ti, askerliğini Şam'da, Mustafa Kemal'in emrinde yapmıştı, aynı zamanda poker arkadaşıydı, kare eksik olduğunda Onufri'yi çağırtırdı.
Cumhuriyet'in ilanından sonra pırıltılı öğrencileri mühendislik, arkeoloji, sanat, hukuk eğitimi almaları için Avrupa'ya gönderirken, umut vaadeden altı terzi kalfasını da Paris'e gönderdi.
Bunlardan biri Levon Kordonciyan'dı.
Yurda döndükten sonra İstanbul Sultanhamam'da atölye açmıştı.
Smokinlerini fraklarını jaketataylarını Levon'a diktirirdi.
Baston, hobisiydi.
Kimisi fildişiydi, kimisi lületaşı topuzluydu.
İçinden süngü çıkan bastonu vardı, kılıç çıkanı vardı, kabzası yılan derili olan vardı.
Tek mermi atabilen, tetikli olanı en meşhurudur ama… Aslında en çok, sapında tavşan yakalamış aslan figürü bulunan, ucunda metal halkası bulunan, ahşap bastonunu severdi.
Köstekli saat takardı.
Zenit marka, platin olanını kullanırdı.
Tespihi aksesuar olarak taşırdı.
Kimisi ateş kehribar, kimisi gümüş püsküllüydü.
Öd ağacından, lüle taşından tespih yaptırmıştı.
Kıyafetine hangisi uyumluysa, onu alırdı.
Sivas Kongresi'nde siyah kehribar sallıyordu.
9 Eylül'de İzmir'e girerken, elinde mercan tespihi vardı.
Sıkma kehribar olanı çok severdi.
Tespihleri 33'lüydü.
Ayrıca, gümüş püsküllü mercan, 99'lu tespihi vardı.
Minik zincirleri olan, iki tane muskası vardı.
Fanilasına takardı.
Bavulları Amerikan'dı, Innovation markaydı.
Şapkaları için özel bavulu vardı.
Piknik için tabaklı-çatal bıçaklı, hasır bavulu vardı.
Son yıllarında güneş gözlüğü kullanırdı.
Çevresindekilerin şık giyinmesini teşvik ederdi.
Özendirmek için kendi kıyafetlerini, kravatlarını, gömleklerini, kemerlerini hediye ederdi.
Sabiha Gökçen'in hatıralarına göre, bazen bütün gardırobunu dağıttığı, tek elbiseye kaldığı günler olurdu.
Dünya modasını takip ederdi, stilist gibi model çizerdi.
Sadece kendisine değil, manevi kızları Afet'e Sabiha'ya Rukiye'ye Nebile'ye diktirmek için de modeller tasarlardı.
Türk Silahlı Kuvvetleri'nin general ve tören üniformalarını, Fransız moda ikonu Coco Chanel'e tasarlattı.
Time dergisinin “100 yılın en önemli 100 kişisi” listesine girmeyi başaran tek moda tasarımcısı Chanel… Kadınlara ilk kez pantolon giydiren, o zamana kadar matem rengi kabul edilen siyahı kadınların vazgeçilmezi hale getiren, çığır açan, sıradışı biriydi.
Mustafa Kemal'in Coco Chanel vizyonu, dünyada ilkti.
Türkiye Cumhuriyeti'nin Coco Chanel'le çalışmasından yıllar sonra, 1938'te Hugo Boss, Alman ordusunun üniformalarını tasarladı.
Amerikan gözlük efsanesi Ray-Ban, 1937 yılında Amerikan hava kuvvetlerinin pilotları için yeşil camlı güneş gözlüklerini üretti.
İngiliz klasiği Burberry, İkinci Dünya Savaşı'nda İngiliz ordusu için, ağır paltolara alternatif olarak gabardin kumaştan trençkot dikti.
Mustafa Kemal öncüydü.
“Moda” kavramında dünya ordularına örnek olmuştu.
Boyu 1.74'tü.
74 kiloydu.
Genelkurmay Başkanlığı Muamelat-ı Zatiye Dairesi (personel başkanlığı) tarafından 21 Kasım 1925'te böyle kaydedilmişti.
1920'lerde Türk erkeklerinin ortalama boyu 1.65 civarındaydı. Mustafa Kemal “uzun” kabul ediliyordu.
2018 yılında Türk erkeklerinin ortalama boyunun 1.72 olduğunu düşünürsek, bugün bile ortalamanın üstündeydi.
Hep fit'ti.
Sağlıklı yaşam için spor kavramının keşfedilmesi, egzersiz bilincinin yaygınlaşması anca 70'li senelerde başladı. Ama, Mustafa Kemal'in tee 1925'ten beri kullandığı kürek çekme aleti vardı.
Çankaya'da, banyosunda kilo ve boy ölçen tartı aleti vardı.
Değerli anneler babalar, memleketimin güzel insanları…
Bugün Anıtkabir'e, Dolmabahçe'ye veya bir başka anma adresine giderken, en bakımlı halimizle olalım, elbette eski-yeni hiç farketmez ama, mutlaka tertemiz, çocuklarımıza en güzel kıyafetlerini giydirelim.
O bizi nasıl bekliyorsa…
Lütfen öyle gidelim.
Çünkü…
Her 19 Mayıs.
Her 23 Nisan.
Her 9 Eylül.
Her 29 Ekim.
Her 10 Kasım.
Aynı zamanda, kılık kıyafet devrimidir.
Kaygı duruşu değildir.
O'nun bize…
Bizim O'na…
Saygı duruşudur.
9 notes · View notes
ruhsuzbay · 5 years
Text
Bir şey kopuyor göğsümden, ılık kanlar akıyor bacaklarıma, ya böbreğimi söküyorlar diyorum ya damarlarımı çekiyorlar, gözlerimde kararıyor artık, soğuk terlemeler de cabası, bir şey kopuyor göğsümden, ölemiyorum bir anda, yaşamak da değil ama bu, titreyen kalbim, sanki bi yabancının ellerinde, bir şey kopuyor göğsümden, annemi özlüyorum, papatyalar yapraksız, dolunay tutuk, kaplumbağalar geliyor aklıma, bir de saçma sapan göle atlayan kurbağalar, yüksek bir yerden düşüyor gibiyim, sanırım bir parkın ortasında kuledeyim, kırmızı, eski bir otomobil sesi geçiyor ansızın, bir şey kopuyor göğsümden, tren garında hızlı tren sessizliği, suskun, mavi, sonra birden alkol kokuyorum, dudağımda nostaljik bir melodi, kesiliyor nefesim, bir şey kopuyor göğsümden, renkler diyorum, ne kadar da güzeldi, antidepresanlı gecelerde de böyle güzel yıldızlar geçerdi, üç nefes daha çekiyorum nikotinden, hayali karakterler uçuyor havada, bir battaniye sıcağı arıyorum, yalnızlık üşütüyor bedenimi, bir şey kopuyor göğsümden, karmakarışık bir kar yağıyor, pinokyolar ağlıyor, ulaşamıyorum yine sabaha, uykular paramparça, bir taksinin camında yaşıyorum geceyi, koltukta bir orospunun saç telleri, yarım kalmış bir rakının sıcak yudumuyla kusuyorum nefretimi hayata, çok da sallamıyor açıkcası beni, umut olmalı diyorum su gibi bir bakıyorum umutsuzum, hemen sarılıyorum kağıt kaleme, aşk acıdır en çok acılar yazılır, bu hikayede acı olmamalıdır, ıslanıyor yazılar, yağmur damladı sanıyorum, gözler zaten bulut, bir şey kopuyor göğsümden, çiğ olan ne köfteymiş ne börek, güvenmiş aslında ve fotoğraflar çekiyor beni, ben onlara esir, siyah eldivenlerin parmaklarıma dolaşması gibi, çikolata tadındaki kısa yolculukların, sigarayla sonlanması gibi, bir şey kopuyor göğsümden, jilet değmiş bileklerime, gözyaşı ile yutmuşum ilaçları, sabah yine toz gri, ipte sallanan cesetler, sallanan cesetlere bakan cesetler, yaşayan ölüler, yaşayarak intihar edenler, bir şey kopuyor göğsümden, bir oda spreyinin fıslamasıyla irkiliyorum, yanağımda babamın izleri, soğuk, ıslak, yalnızlık, kendi kendine konuşan adamın biraz şizofren sözleri..
1 note · View note
blogcuturkcom-blog · 7 years
Text
Pembe Saç Boyası Tonları 2018
Pembe Saç Boyası Tonları 2018
Bu senenin modası ve göz kamaştıran renkleri pastel renkler. İster tırnaklarınızda ister makyajınızda isterseniz de saçlarınızda pastel tonları kullanın, hangi alanda kullanırsanız kullanın trendy olacağınız kati. Oldukça sakin ve soft olan bu renkleriyle bayağı olmak zorunda değilsiniz. Pastel renkler diyince her ne kadar insanoğlunun aklına sakin tonlar gelse de küçücük değişimlerle insanların…
View On WordPress
0 notes
coniwalker · 6 years
Text
huy
üzerimde kışlık montum yavaşça koridora yöneliyorum. kimseyle göz göze gelmek gibi bir niyetim yok. insanlar sanki fiziksel olarak üstüme geliyorlar. bana varlıkları bile fazlasıyla fazla, koridorlarım daralıyor. koridordan sağa sapıp tuvalete giriyor, çıkmadan ellerimi insanlara göstermek adına gelişi güzel yıkıyor, kurulayabildiğime inanmadan oyalanıyor, peçeteyi girdiğine emin olamayacağım çöp kovasına savurup çıkıveriyorum. beş on dakika bir bekleme aşamasındayım şimdi. böyle anlarda kendime koridor nadası yazıyorum. hayat yine çok mat, gri ve durağan geliyor. kendi varlığımdan tiksindiğimi ve bulantılar yaşadığımı yüzüme vurup kendimden gizleyememek adına telefonumu cebimden özenli bir şekilde çıkarmayıp zamanı öldürmeyerek kendimi cezalandırıyor, kendimi bulunduğum duruma mecbur kılıyorum. kendi ayaklarımın üzerinde bulunuşumun diyetiyim. duvara dayanmış boş gözlerle koridoru inceliyorum. birkaç kişi rabarbaya, nüfuslarının yetmemesine rağmen ortama hakim olmak adına, boş muhabbetleriyle -ısrarla- dem tutuyor. uzun baktığımı fark ettiğim anlarda hızlıca başım sabit, gözlerimi yere kaçırıyorum. kimse bana bakmadığında bakıyorum etrafa ve kişilere. incelediğim detaylar çok yersiz ve çevreden fikir almak adına. bir mont rengi, geçenlerden birisinin çantasında yazan yazı gibi her ne kadar önemsizse bu detaylar, o kadar eğlenceli birer saçma oyuna dönüşüyorlar. takıntılar silsilesi. saç renkleri, bakış biçimleri, ellerinde tuttukları bir kitap varsa isimleri, ellerin sahiplerinin isimleri ve geri kalan her şey ilgimi çekiyor. görmekten tiksinebileceğimi düşünüp hüküm verdiğim ve bu doğrultuda doğru karar alıp almadığımı bilemeyeceğim kişiler ile göz teması bile kuramayacak kadar kısa bakışlar atıyorum. bir ayna gibiyim. bakışlarımı kişilerden sektirip, kişileri kendimden sektirip yokluğu arıyorum yansıtılamayacak edimler bulana kadar. bitince duruyorum. kimse için önemli bile değilken geçişlerini ve varlıklarını yok saydığımı bile zannediyorum, ne acınası. ne çok insan, tiksiniyorum. tiksinmem için yanımdan geçmeleri fazlasıyla yeterli oluyor. fonda çalan bir müzik olduğunu fark ediyorum birden bire. boş laf sallayanların nefes molalarına denk geldiğimi düşünüyorum. müzikte alçak bir partisyonda olduğumuz açıkça belli. yükselişlerin olmayan, insana kusma isteği doğuran asansör müziklerinden birisi çalıyor. kendimi duvara doğru itip, duvardan sekerek doğruluyor, uyuşan ayağımın üzerinde ufaktan adımlar atmaya başlıyorum. yanlış yöne gittiğimi fark edersem yanlış yolun sonuna kadar gidip, bir amaç taşıyor gibi görünerek oyalanıp, dönüşümü birilerine göstermeden, haklı bir amaç uğruna döndüğümün kanıtı olarak geri dönmem gerekecek, ve herkesin buna inanması. inanmazlarsa geri dönemem diye korkuyorum. herkes beni mi izliyor? ben gider gitmez rahatlamışlardır diye düşünüyorum. kendimi önemsediğimden değil, onları önemsemediğimden bu düello. sert bir dönüş yapsam olmaz gibi hissederim böyle zamanlarda. fakat bu sefer boş yürümüyorum o yüzden içim rahat. gideceğim yönü çoktan tayin ettim, bir hedefim var artık. bakışlarımdaki delici gücü yanımdan geçenler fark ediyorlar mı acaba? büyük bir işi başarıyor, podyumda yürüyormuşçasına ilerledikçe ilerliyorum. rahatsızlık duyduğum ya da özenli görünüp görünmediğine emin olamadığım kıyafet ve aksesuarlarımı doğru konumlarını kontrol edercesine yokluyorum yer yer. saat kayışımın ikinci yuvasında olup olmadığına emin olmam gerekmesi bu takıntılardan yalnızca küçük bir tanesi. sonunda koridor bitiyor, bir odaya varıyorum. kendime bir koltuk seçtim ve artık oturuyorum. yerimi sabitlediğim için içim çok rahat, derin bir nefes alıyorum. koltuğa yabancılığımı atmaya başladım bile. yeni adresim bir süreliğine bu koltuk ve bu mizansen. arka sıramda da koltuklarda oturanlar olduğundan onların önünde sırtım dönük nasıl durduğumu merak ediyorum. gözetleniyormuşçasına hareketlerimin savruk olmamasına özen gösteriyorum. bir avantajım var ki; önümden geçip giden insanlar. onlar da kendilerine dikkat etsinler diye düşünüyorum. ileriden bir kadın bana bakmadan bana doğru geliyor. etrafa da bakmıyor ilginçtir, belki nereye baktığını kendisi de bilmiyordur, sadece yürüyor gibi görünüyor gözüme. koltuğumun sırasındaki koltuklardan bir ya da bir kaç yanımdakine önümden usulca geçerek oturuyor. sol yanımdaki ikinci koltukta oturduğunu, sonra elindeki eşyaları sol yanına bırakarak, yan koltuğuma yerleştiğini fark ediyorum. gelirken bakamamış görememiş oluşuma sinirleniyorum. ne giyiyordu, nasıl birisiydi? gözlüklü müydü? şu andan itibaren tüm bunları ve elindekilerin neler olduğunu görmek için küçük bakışlar savurmam gerekecek. bu kadar yakında olan birisiyle ilgili bunca yersiz ve anlamsız detayı anlamam için en az belki on, belki daha fazla bakış atmam gerekeceğini biliyorum. fazla yakınız. ayakta ve arkası dönük bir şeylerle uğraşsa keşke biraz, o zaman o beni görmediği anlarda birçok bakışı bedavaya getirebilirdim diye düşünüyorum. yeni sıralar halinde birbirlerinin yerleşmesi için ayakta bekleyen ya da yeni gelen insanları görmüyorum artık. ilgim kadınsal bir hoşlanmadan çok uzak olmadığına emin olduğum bu yeni gelen bir kişide çünkü. bir teyze, bir amca da gelse durum bunun eşi olacaktı. tümü merak ve keşfetmekten ötürü doğan durumlar. neyse ki şanslıyım, merakımı çelen şey yaşı bir adam falan değil, hoşuma gidebilecek bir kadın en azından. hem şanslıyım ki benzer yaşam tarzlarına sahip olduğunu düşündüğüm bu kadın bana o sorularıyla dolaşan amca ve teyzelerin yersiz sorularını sormayacak. yanımdaki aynı yaş diliminde benimle sohbet etmeye çalışan genç birisi de olabilirdi.zorlu bir sınav olabilecek daha başka insanlar da yoklar neyse ki. kadın da oturuyor, ben de. yerime çoktan alıştım, küçük bakışlar sallıyorum. nerede olduğumuzun bir önemi yok. burası belki sinema, otobüs durağı, toplantı salonu, bekleme odası ya da otel resepsiyonu. hareketlerimde aşırılık olmaması için yersiz bir ciddiyet içerisindeyim. çok rahat hareket edemiyorum. ruhumdaki boşlukları doldurmak adına davranışlarımda saçma belirtiler boy gösteriyor. bir ayıbı örtercesine küçük küçük öksüyorum aralarda. oysa öksürmek nedensiz. ya da alnımı, kaşımı kaşıyorum. duraksadığımda bacağım kaşınıyor gibi oluyor, tam o sırada zaten gıdıklanan kafamın arka kısmını kaşımayı erteleyiveriyorum. neden hepsi aynı anda oluyor ki sanki? tüm uyarıcıları ortadan kaldıracak olsam sırasıyla öksürmek, en az dört noktayı kaşımak, üzerimdeki kıyafetleri düzeltirken saatimi kontrol etmek derken, elime verilmiş bir listeyi alman subayları disipliniyle yerine getiriyor olacağım. kadın bacak bacak üzerine atıyor. oysa bu benim de aklımdaydı. biraz doğrularak bacak bacak üzerine atarken üzerinde krem rengi bir kazağın olduğunu ve gözlük taktığını fark ediyorum. bir bakışa iki detay hiç de fena sayılmaz diye düşünüyorum. kafamın tam anlamıyla sola döndürülmesi olanaksız ve sebepsiz geliyor.  geciken bacağımı bir diğerinin üzerine son derece doğal ve zaten yapacaktım edasıyla atıveriyorum. ayaklarımızın çarpışmayacağını hesaplamadan başladığım bu hareketi dikkatlice gerçekleştirdiğimden bir sorunla karşılaşmıyorum. bense ona göre ters bacağımdan başlıyorum bacak bacak üstüne atma hareketime. böylelikle aynı şeyi yapmamış olurum diye aptal bir düşünce geçiyorum yine aklımdan. ayağımın çok uzun aynı kalamamasına rağmen rahat olmadığını hissetmeme rağmen şu an diğer ayağıma geçmek için çok erken diye düşünüyorum. onun nasıl rahatsız olmadığını anlayamayıp biraz da sinir oluyorum. bir süre dayanmış olduğumdan birazdan yaparım düşüncesiyle bekleme halimdeyken kadın diğer bacağına geçiveriyor. fırsatı kaçırdım, şu an aynısını yapamayacağım diye düşünüyorum. yer yer rahat hareketlerle, boş bakışlarla, çok fazla çişi gelmiş ve etrafa fark ettirmeyen adam edasıyla incelemek ya da bakmak istemediğim etrafa bakınıyorum. bir öksürük daha. ardışık olmaması adına ağzımı kapama bahanesiyle elimi kaldırırken öksürük anında sakalımı kaşıyıveriyor, bir başka kaşıntı sinyali gelmesine rağmen normalime dönüyor sürdürmüyorum. doyurdukça üreyen ihtiyaçlar gibi sonu gelmeyecek mi diye düşünüyorum. belki de durmalıyım. ben kaşıdıkça mı var oluyor kaşıntılar ya da geçmek üzere olan yaralar? arada daha bir yayılarak oturuyor, ayağımı aynı bacağımda farklı konumlandırıyorum. tümü birer hile. herkes yalnızca bomboş otururken ben yirmi dakikayı epey bir şey yapmış gibi doldurmuş oluyorum. elimde değil. elimin üzeri kaşınıyor, kaşıyıveriyorum.
7 notes · View notes
kanayan-kafesler · 6 years
Text
Tumblr media
Herneyse işimize dönelim. Ahrar'ın son sayfasında bir söz vermiştim. Artık bu medeniyet meselesinin ertelenecek hali kalmadı. Ahrar'ın ikinci cildi için Cenab-ı Hakk'ın san'atına sığınıyorum. Tamamını en geç iki sene sonra okuyacağınız (inşallah) kitaptan kısa bir alıntı.
ÇOK YALNIZIM
Dolunayın parlak ışığı, bir bulutu ortadan ikiye bölmüş gibiydi. Bembeyaz köpüklere benzeyen iki muntazam bulut, ortalarına dolunayı almış bir şekilde, tertemiz bir maviliğin içinde parlıyordu. Sonsuz gökyüzünde başka ne bir bulut, ne de yıldız gözüküyordu. Ay, ışığıyla geceye hükmediyor ve ardıç ağaçlarının az üzerinde, mağrur bir şekilde oturuyordu. Buz tutmuş gibi soğuk bir ifade ile gri dudaklarından ha bire soğuk üflüyor ve saçlarına aklar düşmüş çimenleri donduruyordu.
Servi ağaçları, sanki bahçıvan elinde sivriltilmiş ok uçlarına benziyorlardı. Veyahut kara bir gecenin kanını döken sarkıtlara nazire yapar gibiydiler. Fakat yükseliyorlardı. Zirvelerini aşan kuşlar, dalga dalga uzayan vadilerin kıvrımlarını almış tarlaları, yer yer yürüyüşe geçen çobanpüsküllerini, tek tük dumanı tüten kulübeleri görebiliyordu. Her şey buz tutmuş gibi kıpırtısızdı. Dikkatli bakılmasa, siyah sarığını, kulaklarını örtmesi için çözmüş, ellerini, elbisesinin yenlerine doğru çekmiş, güçlükle ilerleyen bir gölgenin, tarlalar arasında kıvrılan yolu geçtiği farkedilemezdi. Adamın, bir de gölgesi vardı ve yolun dışına taşmıştı.
Yüzü dev bir ayak kadar büyük ve biçimsizdi. Kafasında saç olmadığı gibi, kirpikleri de dökülmüştü. Etli, kocaman bir burnu, uykusuzluktan kızarmış iri ve kederli gözleri vardı. Dudakları, sakalsız yüzünün ortasında açılmış bir çukur gibiydi. Karanlığında hiçbir şey gözükmüyordu. Uzak yollardan geçen belirsiz gölgeler gibi, kulübenin önünden geçip gidiyordu ki, üzerinde tüten dumana ve pencerelere vuran kandil ışığına baktı. İri gözlerinden, çıplak yanaklarına bir damla yaş yuvarlandı.
Dedi ki “Yalnızım!”
Karanlıklar içindeydi, son olarak yapmak istediği şey, ölmeden önce kutsal toprakları görebilmekti. Hac vazifesini yerine getirmeden, ruhunu teslim etmek istemiyordu. Gidiyordu. Bu gece, içinden geçip gittiği yüz bilmem kaçıncı geceydi. Ne yolu vardı, ne erzakı kalmıştı. Acıkmıştı ama bilmiyordu, yorgundu ama duymuyordu, ölüme gidiyordu ama görmüyordu. Bir zamanlar uçmuş, sonra kanatlarını kaybetmiş bir kuş, sonsuza kadar yürüyebilir, yeter ki binlerce gecenin sonunda, kanatlarını yeniden bulmak ümidi olsun.
Ertesi gün, bulutlar toplanmaya başladı. Ertesi gün, bulutlar gökyüzünü kapattı. Ertesi gün, artık yayılacak yer olmadığı için, bulutlar daha yükseklere doğru büyüdüler. Üzerinde yağmur birikmiş bir davula “Güm” diye vuran tokmak, damlaları nasıl paramparça dağıtırsa, ertesi gün, yaratanın gürzü, yakın semaların şakaklarında patlamış gibi, bütün bulutlar parçalanıp toprağın üzerine döküldüler. Gece, ay, yine tek başınaydı. İncecik bir hilal halindeydi, gökyüzü yine tertemiz ve açıktı fakat toprak karla kaplıydı. Sabaha kadar yürüdü. Ayak izleri, Diyarbekr dağlarını sınır çizgileri gibi birbirinden ayırıyordu. İri burnunu, kuvvetli elleriyle sildi. Acıdan, şerha şerha kesilmiş gözleriyle, cana düşse hemen öldürecek bir bakışla nazar ediyordu. Elleri karlara battı. Diz çöktü ve dev bir çam ağacı gibi devrildi.
Son sözleri “Çok yalnızım, çok yalnızım!” oldu.
Adı Ayı Köse’ydi. Bir zamanlar Şeyh Bedreddin’in müridiydi. Şeyh, Serez Çarşısında İsa’nın varisi olduğunda, Ayı Köse, eski hesaplar yüzünden içeride tutuluyordu. Onu yıllar, yıllar sonra, azıksız ve kimsesiz olarak dışarı salarken “Şeyhin öldü” diye müjde verdiler. Kalbinin kuyularına ağır bir kaya bırakılmış ve boynu bu kayaya sarılı urgana takılı kalmıştı sanki. Eski ihvanlardan kimseyi bulamadı. Herkes korku içinde bir yerlere kaçmış ve şeyhin adını anmamaya yemin etmişlerdi sanki. Ayı Köse, Çelebi Mehmed’in ülkesindeki soğuktan mustaripti. Daha doğuya gitmek istiyordu. Hazreti Peygamberin sıcak hatırasının esip durduğu nurdan şehirlere doğru… Fakat Diyarbekr’den daha doğuya gidemedi. Neyse ki rüzgârların sırtı, ruhları yüklenecek kadar kesiftir. Sıksa, taşı patlatacak kadar güçlü elleri olan bir adamın, nasıl rakik bir kalbe sahip olduğunu anlatmak için, birileri, onun ruhunu, bu rüzgârların terkisine yükleyip daha doğulara yolcu edebilir.
Ey ressamın varlık tablosunda kendi rengini arayan, ey nağmelerden vicdanına vecd kapıları çarpan insan, unutma ki bunlar bir misal, hakikat olansa varlığın bir kitapta toplandığıdır. Allah, onun için “Oku” dedi. Ve mevcudatı harfler şeklinde tespit etti de, insana kelimeyi lütfetti. Süleyman’ın ve Davud’un üfleyip durduğu kelimeyi, İsa’nın, nurdan bedenine bir libas gibi giydiği veyahut nurdan bedeniyle üzerini örttüğü kelimeyi. Şimdi sen, onu Musa’nın Suğban’ından dinlemektesin. İstiyorum ki, Muhammed Mustafa, sana Hira’dan ne getirdi bilesin. Bilesin ki, bu defa söz daha şiddetli gelecek, bilesin ki bu defa seni ezeceğim. Hazırsan ben de hazırım, hazırsan ben de hazırım ey nefsim.
Rafet Elçi
5 notes · View notes
formulaorg · 2 years
Text
Ollie için en önemli başarı
Geçen hafta sonu Ollie Gray için tatlı bir başarı tadı vardı, çünkü Williams Academy sürücüsü Croft'ta 2022 sezonunun ilk galibiyetini aldı ve İngiliz Formula 4'te harika bir hafta sonunu tamamlamak için P3 finişlerinden oluşan bir destek aldı.
Genç yıldızımız, Kuzey Yorkshire pistindeki çabaları sayesinde farkı P3'e kadar uzatarak ve sezonun yarısına ulaştığında şampiyonluk liderine yaklaşarak şampiyonluk avına geri döndü. Ollie şu anda masanın tepesinden 50 puan uzakta ve Croft'un üç yarışında rakipleri bocaladığı için üçüncülükten 40 puan uzakta. Genç İngiliz, Temmuz sonunda eyleme dönmeden önce bir aylık bir mola sırasında en son kupa dolabı eklemelerinin tadını çıkarabilir.
İngiliz Formula 4
Ollie Gri
Ollie, Cumartesi günkü sıralama turlarında Carlin'ini iki yüksek başlangıç yuvasına koyarak podyuma giden yoluna yardımcı oldu. Yarış 1'e üçüncü ve Yarış 3'e ikinci olarak başlayacaktı ve bu da onu liderlik için savaşmak için en iyi konuma getiren zamanları ayarladıktan sonra. Hafta sonunun son seansı, Ollie'nin bu yıl ilk kez bir dur-kalk yarışından sonra podyumun en üst basamağına ulaştığı yerdi. Pole pozisyonu sahibi Aiden Neate atladıktan sonra baştan itibaren liderlik etti, ancak kırmızı bayrak boşluk yaratma fırsatını durdurdu. Ollie, yeniden başlatmada liderliği kaybetti, ancak kısa bir süre sonra, Güvenlik Aracı görünümü İngilizlerin öne yakın kalmasına yardımcı oldu. Tower Bend'in dışındaki cesur bir hamle işe yaradı ve Ollie, galibiyeti ve en hızlı turu yakalamak için kaybetmeyeceği bir liderliği geri aldı. Başka bir yerde, ilk yarışta Ollie, P2'de Ugo Ugochukwu önde ve Louis Sharp'ın P4'ün arkasından kovaladığı bir takım arkadaşı sandviçinin içinde saldırgan ve defans oyuncusu oynadı. Carlin üçlüsü, nihai kazanan Aiden Neate'nin yerini alamadı, ancak Ollie, Kivi yarışçısı son turda saç tokasında şansını denedikten sonra Sharp'ı geride tutmak için iyi bir iş çıkardı. Ters ızgara Yarışı 2'de Ollie, diğerleri çarpışırken veya mekanik sorunlar yaşarken, soğukkanlılığını koruduktan sonra podyuma ulaşmak için P8 startından etkileyici bir şekilde yükseldi. Genç sürücü, ölmekte olan turlarda Joseph Loake'nin üçüncü sırasına yakındı ancak JHR sürücüsünü geçemedi. Bununla birlikte, her iki yarışçı da Oliver Stewart'ın geç yarış arabası sorunlarından sırasıyla P2 ve P3'ü miras almak için yararlandı. F1'in besleyici serisindeki Williams Academy sürücülerinin hepsi bu hafta sonu Silverstone'da hareket halindeyken, Ollie yarışlardan bir ay izin alabilir. 30-31 Temmuz hafta sonu boyunca yarışmak için Knockhill'e gidecek.
GT Serisi
Jack Aitken Başka yerlerde, GT Masters pole pozisyonunu serideki ilk zaferine dönüştüren Yedek Pilotumuz Jack Aitken için daha fazla başarı vardı. Takım arkadaşı Albert Costa Balboa ile birlikte Emil Frey Racing için sürüş yaparken, ikili soğukkanlılıklarını korurken diğerleri etraflarında delinmeler yaşarken Yarış 2 için en iyi grid noktasını güvence altına aldılar. Zandvoort'taki sahayı geride bıraktılar, çizgiyi bir saniye farkla geçtiler ve Temmuz ayı başlarında Nürburgring'e gitmeden önce şampiyonada dördüncü sıraya yükseldiler. Read the full article
0 notes
manicpanictr · 2 years
Photo
Tumblr media
Mor alt tabanlı gri rengimiz #DarkStar kısa süreliğine %26 indirim fırsatı ile satışta!.. 🥰🤍 . . #LiveFastAndDyeYourHair . . ______________________________________________ #manicpanic #manicpanictr #hair #hairstyle #haircolor #hairdye #hairpaint #hairoftheweek #fashion #style #veganhairdye #vegan #veganhair #veganproducts #renklisaç #moda #saç #saçmodelleri #punk #punkgirl #unicorn #crueltyfree https://www.instagram.com/p/CeTxJ0ToBd-/?igshid=NGJjMDIxMWI=
0 notes
nuvem-cigana · 4 years
Text
2020'nin En Trend Saçları
Tumblr media
Saç trendleri 2020
Pastel, sarı, bakır - bunlar ilkbahar/yaz sezonun trend saç renkleri olacaktır. Kuaförde mi boyatayım yoksa evde kendim mi boyasam acaba? Gibi soruların cevaplarına bir bakalım.  
Evde kullanabileceğimiz boyalarda değişiklikler var mı?
''Bu yıl Home-Coloration dediğimiz evde kullanılan boyalarda, ipek esansları, besleyici yağlar ve daha zengin içerik mevcuttur.'' diyor Dr. Astrid Kleen. '' Hassas bir saç derisine ve çok yıpranmış saçlar için etkili bir yenlik.'' diye vurguluyor.   Boyamadan önce nelere dikkat etmeliyim? Hangi renk tonunun size uygun olduğunu öğrenmek için ilk olarak doğal saç renginizi bilmelisiniz. Onuda en iyi saçlarınızın arka kısmında iç taraftaki tutamlarda bulabilirsiniz çünkü oraya hiç güneş ışını değmemiştir ve açılmamıştır. Bu sezon yeni çıkan bakır mix tonlarıda en çok açık tenlilere yakışıyor.  
2020 de saçlara gelen yenilikler nelerdir?
Doğal Undone tarzı yine söz konusu olacak. Saçlar sanki hiç özen gösterilmeden parmak uçlarıyla biraz kıvrılmış ve düzeltilmiş gibi görünüyor - ama aslında Undone tarzının arkasında çok fazla iş ve beceri var. Saç kesimlerinde yine kat kullanılacak, kısa saçlarda ve uzun saçlarda da. Bu ilkbahar/yaz sezonunda saç renklerini daha açık tonlarda kullanıyoruz. Renkler ise yine çok yönlü ve daha pudralı tonlar kullanılacak. Yaz için bütün sarı ve bakır tonlarını göz önünde bulmakta fayda var.
Tumblr media
pudralı saç tonları
Evde kullanmak için bir uzman tavsiyesi var mı ?
''Ben çok nadir iki rengi artarda kullanıyorum, onun yerine mevsime ve ten rengime uyumlu hale getiriyorum. Islak saçıma sık aralıklarla cila uyguluyorum ve saç rengime uygun şampuan kullanıyorum mesela sarı saçlara Blond-shampoo veya daha küllü hale getirebilirsiniz'', diye tavsiyede bulunuyor Janina Ehrenberg.  
Saçlarında bazen bir araya ihtiyacı oluyor mu ?
Altı ile dört hafta ara vererek saç boyamakta bir sorun yok. Yeniden boyadığınızda saç diplerine uyguladığınız boya en en az 40 dakika beklemek zorunda yoksa saç uzunluklarınız ile dipleriniz arasında büyük renk farklılıkları olur. Ama arada yapmanız gereken bakım maskelerini ve günlük bakımı kesinlikle unutmamanız gerekiyor. Özelliklede boyalı saçlar için olan ürünleri kullanmanızda fayda var.  
Neden saçlarımda hep bir kızıllık oluyor ?
Feomelanin pigmenti kızıl ve sarı saçlarda bulunuyor ve saç açma işlemlerine karşı dirençlidir. Bunu önlemek için kızıllık azaltıcı içeren ürünler kullanın. Bu ürünler daha nötralize edicidir ama saç renginizin istediğiniz gibi olabilmesi için uygulama ve bekletme süresine uymanız gerekiyor.  
Gri saçlardan nasıl kurtulabilirim?
Normalde otuzlu yaşların ortasında başlayan saç grileşmesi bazı kadınlarda daha öncede başlayabiliyor. Gri saçları sadece kalıcı bir boya ile geçici bir süreliğine kapatabilirsiniz çünkü gri saçların artık doğal renk pigmentleri zamanla kaybolmuştur. Yoğun tonerler genelde gri saçları yeterince kapatmaz. Sarışınlarda röfle ile saçlarının griliklerini bir nebze saklayabilirler.  
Evde saç boyama tekniklerini kullanabilir miyim?
Gölge ile veya renk koruyan şampuan ve saç kremlerinin uygulamaları genelde evde daha iyi oluyor. Folyosuz sadece fırça ile kullanılan yeni boyama teknikleri zaten daha zordur. Boyamayı kendisi denemek isteyen yoğun kıvamlı bir boya ile boyamalı çünkü o boyalar daha kalıcı oluyor ve daha iyi tutuyor. Boyama işleminden sonra yine de saçları taramak gerekiyor çünkü fırça ile boyarken yanlışlıkla bazı yerler daha yoğun boyanmış olabiliyor. Bu tarz istekler ile bir uzmana gitmek yine de daha mantıklı. Read the full article
0 notes
lfmcn · 4 years
Text
Darı Nedir, Darı Bitkisinin Faydaları Nelerdir?
Panicum Latince çiçek salkımı anlamına gelen paniculus sözcüğü kökenlidir. Milium ise Latince darı demektir. Darıya günümüzde Azerbaycan ve Türkmen Türkçe’sinde darı, Başkurt, Kazak, Tatar Türkçe’sinde tarı, Kırgız Türkçe’sinde tarü, Özbek Türkçe’sinde tank ve Uygur Türkçe’sinde terik denmektedir. Bazı Türk kavimleri darıya dügü veya tügü dernişlerdir. Kabuğu soyulmuş darıya da ayrı bir ad vermişlerdir. Dügü adı daha sonra bulgur ve pirinç için de kullanılmaya başlanmıştır. Eskiden Anadolu Türkleri, Türkmenler ve Kıpçak Türkleri de darıya tarı diyordu. Prof. Dr. Bahaeddin Ögel Türk Kültür Tarihine Giriş adlı eserinde darı sözcüğünün kökünün, eskiden Türklerin ekin ekmek anlamında kullandıklan tarımak fiilinden yazmaktadır. Darı adı bazı bölgelerde mısır için de kullanılır. Türkler darıdan çorba, yemek, şarap ve boza yapmışlardır. Anavatanı Doğu Hindistan ve Çin’dir. Avrupa, Asya ve Afrika’da tarımı yapılmaktadır. En eski tarım bitkilerinden biridir. Darının çok eskiden beri tarımı yapılmaktadır. Çin kralı Shen Nung MÖ 2800 yılında darıyı besleyici 5 kutsal gıda listesine almıştır. Romalılar, imparatorluğun sınırları içine giren ülkelerde, doğudan batıya tüm Akdeniz ülkelerinde darı tarımı yapılmıştır. Bingenli Hildegard darının yararsız bir yiyecek olduğunu, insanda et ve kan yapmadığını, güç vermediğini sadece karnını doyurduğunu belirtmiş ve akciğeri sancıyanların kızgın taşta pişirilmiş darı ununu çıyan otu tozuyla karıştırarak bir parça ekmek-le yemelerini önermiştir. Darı Orta Avrupa’da fakirlerin ekme-ğiydi. 17. yüzyıldan itibaren patates tarımı darının yerini almıştır.
Tumblr media
Tıbbi Nitelikleri: Darının damar sertliği nedeniyle dejenere olan damarlara tekrar esnekliklerini kazandırdığı ileri sürülmektedir. Tohumu idrar söktürücüdür. Yulaf ve darı vücudun asitbaz dengesini sağlayan çok önemli bitkilerdir. Kullanıldığı Yerler: Damar sertliği, saç, zayıflığı, osteoporoz, vücuttaki asitbaz dengesi. Botanik: Tarımı yapılan darının birçok türü vardır. Darının Türkiye’de yirmiye yakın türü yetişir. Fakir topraklarda yetişen bitki, kuraklığa karşı dayanıklıdır. Kumlu toprakları sever. Bu nedenle birçok ülkede kum-da yetişen buğday olarak adlandırılır. Darının çimlenmesiyle hasadı arasında 3 ay gibi kısa bir süre vardır. Ancak ürün yönünden çok verimli değildir. Darının boyu yetiştiği yere ve iklime göre 2 metreyi geçer. Dikine çıkan bitkinin sapları kaba kıllıchr. Çiçek salkımı 20 cm boyunda olup eğik durur, ancak darı içinde bulunan silisyum nedeniyle çok esnektir. Rengi gri beyazdan san tonlarına kadar değişebilir, ancak kımızı, siyah ve bunların çeşitli tonlarında olanları da vardır. Işıkta kalan darı beyazlaşır. Darı taneleri oval biçimlidir, çapları 1-2 mm arasında değişir. Bazı türlerinin tarımı çok zordur, çünkü tohumları aynı anda olgunlaşmaz. Nerelerinden Yararlanılır: Tohumundan, tohumundan elde edilen yağdan, tohumunun ezmesinden ve unundan yararlanılır. Tohum yağı, tohumun katşuğunda ve hemen altında toplanmıştır. Tohumlar soyulduktan sonra arta kalan bölüm preslenerek elde edilir. Darı yağının rengi açık sarıdan kahverengiye kadar değişir. Yağ oldukça koyudur ve kendine özgü unumsu bir kokusu var-dır. Alkolde erir. Toplanması ve Saklanması: Darının tarımı yapılır. Tohumun kabuğu çok sert olduğundan soyulur. Tohum sıcak suda acılığı gidinceye kadar yıkandıktan sonra yenir. Kolay sindirilir. Kokusu ve Tadı: Kendine özgü bir tadı vardır. Yan Etkileri: Bilinen bir yan etkisi yoktur. Kullanma Biçimleri: içten uygulanır. Bitkiden Yararlanma Yöntemleri: Ezme, un ve soyulmuş tohum. İçindeki Bazı Maddeler: 100 g darıda 15 g albümin, 65 g karbonhidrat, 5 g yağ vardır. Darı mineraller yönünden en zengin tahıldır. (Demir, flor, fosfor, kükürt, magnezyum, potasyum, sodyum, silisyum) Yüksek oranda silisyum içerir. Darı B vitaminleri yönünden de zengindir. İçinde yüksek oranda Bi, B2, B5, B6, ve nikotinamit bulunur. 100 g darıda 0,6 mg flor, 9 mg demir, 3 mg sodyum ve 170 mg magnezyum vardır. Darı demir yönünden çok zengindir: 200 g darı bir insanın günlük demir ihtiyacmı karşılar. Ayrıca darı= 100 gramında 3,5 ile 8 g arasında bitkisel lif (selüloz) bulunmaktadır. Kısa Açıklamalar: 1). Damar sertliği için her gün sabah veya öğle, 10 g darı ezmesi süte karıştırılır, 30 dk dinlendirilerek yenir. Bu kür uzun yıllar ugulanmalıdır. 10 g darı unu da süte veya yemeğe karıştırılarak yenebilir, ancak darı unu veya ezmesi pişirilmemelidir. 2). Osteoporoz, diş, tırnak ve saç sağlığı için Çorbalara, salatalara karıştırılarak günde 10-15 g yulaf darı karışımı yenir. Kürün sürekli yapılması gerekir. 3). Yulaf ve darı çeşitli biçimlerde yenebilir. Kuru meyve, bal ve sütle karıştırılarak sabah kahvaltısında yenebilir. 4). Hamilelik döneminde yulaf ve darı yemek, annelerin dişlerini kaybetmesini önler, bebeklerin sağlam kemiklere sahip olma şansını artırır. 5). Yulaf ve darı menopozda vücudun bozulan hormon dengesini normalleştirmeye yardımcıdır. 6). Türkiye’de darı boza üretiminde kullanılır. Read the full article
0 notes
yashurtme · 7 years
Text
her parçam, etimin her nüfusu, başka bir kent; her saç telim farklı kokuyor; serçe parmağım, yüzük parmağıma nazaran, daha sert dokunuyor; sol tarafımın ağlayası var, sağ tarafıma kalsa söver derimin altına sızmış, kemiklerimin arasına sıkışmış, milyonlarca kadınım ben; bakireyim, fahişeyim, külkedisiyim, çin prensesiyim, sarışınım, gözlerim gri, esmerim, kirpiklerim kısa, kocam terketti, kocamı aldattım.. ve bugün sert bir kadındım, auram genişti; akşamüzeri küçük bir kız çocuğuna dönüşebilirim, gözleri nemli.
1 note · View note
Text
TOPLULUKLAR
CANDOR (dürüstlük)
Kimseden sır saklamayan insanlar. Bu toplulukta her zaman dürüst olman ve hiç bir şey saklamaman gerekiyor. Hatta adaylardan topluluğa girmeden önce her şeylerini anlatmaları isteniyor ki dürüstlüğe girmeye hak kazanabilsinler.
İdeal yönetimin adalet ve dürüstlük ile sağlanacağı görüşündedirler.
Dürüstlüğün sembolü, beyaz zemin üzerine, kanun ve düzen için benzerliklerini temsil eden siyah ölçekler kümesidir. Bu yüzden, yasayı benimsemeleri gerçeği söylüyorlar ve yalancıları toplumlarında düzeni korumak için cezalandırıyorlar.
Dürüst, güvenilir, sağlam liderler ve yalanları tespit etmek için beden dilini okuyabilirler.
Genellikle kadınlar için siyah-beyaz elbise, erkekler için beyaz kravatlı siyah takım elbise.Adalet ve tarafsızlığa inançlarına rağmen, Dürüstlük gerçeğin siyah-beyaz olduğuna inanıyor, bu yüzden giydikleri de bu. Genellikle resmi olarak giyiniyorlar, takım elbise ve kravatlar uzun eteklerde görülen kadın ve erkeklerle standart üniforma olurken, günlük kıyafetleri tipik olarak siyah pantolon ve beyaz gömlekler. 
El sıkışarak birbirlerini selamlıyorlar.
Dostluk topluluğu ile rakiptirler.
'Gerçek Serum' sayesinde dürüst olmasını istedikleri kişiyi konuşturabilirler.
"Sahtekârlık çok yaygın, Sahtekârlık geçicidir, Sahtekârlık kötülüğü mümkün kılar."
Şimdi olduğu gibi, yalanlar topluma, ailelere ve hatta bireyin iç yaşamına zarar verir. Bir grup başka bir gruba yatar, ebeveynler çocuklara, çocuklar ebeveynlere, bireyler kendilerine yalan söyler. Sahtekârlık, birbirimizle olan ilişkilerimizle bütünleşerek kendimizi başkalarıyla otantik ilişkilerde nadiren buluruz. Karanlık sırlarımız bizim kalıyor.
"Sahtekârlık şüpheye yol açar. Şüphe çatışmalara yol açar. Dürüstlük barışa yol açar."
Dürüst bir dünya vizyonumuz var. Bu dünyada ebeveynler çocuklarına yalan söylemez ve çocuklar ebeveynlerine yalan söylemez; arkadaşlar birbirine yalan söylemez; Eşler birbirine yalan söylemez. Görüşlerimizi sorduğumuzda, diğer yanıtları dikkate almaksızın, onlara vermekte özgürüz. Başkalarıyla konuşmaya başladığımızda, niyetlerini değerlendirmek zorunda değiliz, çünkü şeffaflar. Hiç şüphemiz yok ve kimse bizden şüphelenmiyor.
"Hakikat bizi şeffaf yapar. Hakikat bizi güçlü kılar. Hakikat bizi ayrılmaz kılar."
İnançlar
Değer dürüstlüğü.
Gerçeği siyah veya beyaz olarak görün.
Dünyanın problemleri için kopyaları suçlayın.
Nezaketin "güzel paketlemede aldatma" olduğuna inanıyorum.
Samimiyet Girişimi
Dürüstlüğe üye olmak için üyelerin her gün, her gün dedektör sınavlarına girmeleri gerekir. Son test sırasında "gerçek serum" verilir. Tüm sırlarınızı ortaya çıkarırsanız, hiçbir şey hakkında yalan söyleme arzunuzun olmayacağına inanırlar, çünkü en kötüsü zaten açıktır.
• İki lider olacak.
ABNEGATION (fedakarlık)
Bu topluluğa göre sade ve özverili olmak çok önemli. Zevklerden uzak, büyüklerine saygılı, yardımsever ve kendinden önce başkalarını düşünen insanlardan oluşuyor. Sade kıyafetler, basit yemekler ve aynada kendine bakmanın bile kibir sayıldığı bir yer. Fedakarlar kendilerini düşünen kimseler olmadıklarından toplulukların yönetiminde ağırlıklı olarak söz sahibiler.
Kıyafetlerin hepsi gri ve basittir. İzin verilen tek süsleme bir saat. Kadınlar genellikle saçlarını bir topuz yapar, erkekler saçlarını kısa keserler.
Fedakarlık insanlarının asıl amacı, kendilerini unutmak ve başkalarına hizmet etmektir, bu yüzden anlamsız stil yerine basit işlevsellik tercih ettikleri için daha az dikkat çeken gri kıyafetler giyerler. Gündelik kıyafetlerinse çok bol ve gri elbiseler de üyeler ve çocuklar arasında yaygındır.  
Fedakardaki insanlar birbirlerini resmen başlarını eğerek selamlar, çünkü fiziksel temastan kaçınırlar ve bu yüzden korkulurlar. Fiziksel sevgi gösterimi yasaktır ve halkta öpüşmek iğrenç bir davranış olarak görülür.
Uzmanlık alanları Hafıza Serumudur.
Bilgelik topluluğu ile rakiptirler.
Fedakarlığa gelen üyeler, başkalarının iyiliği için kendilerini unutma noktasına kadar bencilsiz değerdedir. Topluluk seçiminde onları temsil eden şey pürüzsüz gri taşlardır.  
Başlangıç ​​töreni sessiz bir meseledir. Tam üyeliğe başlamadan önce otuz gün boyunca topluluk hizmetini yürüten girişimciler, bir bankta yan yana otururken, eski üyelerden biri Fedakarlık manifestosunu okuyor daha sonra, eski üyelerin tümü inisiyatiflerin ayaklarını yıkar. Son olarak, hepsi bir yemeği paylaşır, her kişi solundaki kişiye yemek servisi yapar.
Topluluktan atılan, başarısız olan insanlarla yemeklerini paylaşıp onlara yardım ederler.
• İki lider olacak.
DAUNTLESS (cesurlar)
Görevleri ise toplulukları duvarın dışındaki tehlikelerden korumak. 
Tamamen siyah ve koyu kırmızı giysiler, dövmeler, piercingler (bazen) doğal olmayan saç renkleri. Üyeler genellikle kışkırtıcı veya tam siyah deri kıyafetler (veya diğer siyah malzemeler), piercingler, dövmeler giyer ve genellikle Chicago'nun kalıntıları arasında daha özgür görünürler.
Belirli bir rakipleri yoktur, Fedakarlıktan hoşlanmazlar ve Bilgelik ile müttefiktirler.
Simülasyon Serumu ile üyeleri test ederler.Cesaret, güç, korkutma ve korkusuzluğa adanmış hizipler. Toplumun karşılaştığı sorunların, genetik safsızlığın nedeni olarak korku ve korkaklığı suçlayan bir grup insan tarafından kuruldu. Cesurların liderleri, kendi korkularını hazırlamanın ve karşı karşıya gelmenin korkaklığın üstesinden gelmek için anahtar olduğuna inanıyor, simülasyon serumu bunun içindir.
Başlangıç ​​giriş
Başlangıç ​​girişi, gelen tüm hizip tüfeciler ve Cesurların seçim töreninden sonra gördüğü ilk görüştüğü yer. Bu yerin tek yolu bir binadan atlamak ve altta büyük bir ağın bulunduğu karanlık bir çukura atlamak. Odanın kendisi mağara gibi büyük bir oda.
Çukur
Pit, Cesurların bileşimindeki büyük bir açık mağaradır ve Cesurların yaşamının merkezidir. Çukur, Uçurumun bulunduğu yer; bir yeraltı nehrine akan büyük bir yeraltı şelalesi.
Eğitim odası
Başlangıç ​​eğitimi odası, atış menzili, bıçak fırlatma hedefleri, boks torbaları ve güreş minderi içeren geniş bir odadır. Eğitim odası, girişimlerin ikinci aşamasından önce zamanlarının çoğunu geçirdiği yerdir.
Tek korku simülasyon odası
Eğitimin ikinci aşamasında kullanılan simülasyon odası. Oda, Cesurların bileşiğindeki odaların ve alanların çoğundan daha küçüktür ve yılda sadece birkaç hafta kullanılır. Odanın ortasında, bilgisayara bağlı bir sandalye oturuyor. Tek bir korku simülasyonu sırasında, söz konusu başlangıcın korku kuşatmasından geçmesi, beyinlerini birbirine bağlayan ve sandalyenin yanındaki monitöre korkularını takan bir serumla enjekte edilir. Sözü izleyen kişi korku başlatır, bilgisayara kafasına bağlı tellerle bağlanır.
Korku simülasyon odası
Korku simülasyon odası, Cesurların bileşiğinin en üst katındaki büyük bir odadır ve yıl boyunca herhangi bir Cesur tarafından kullanılabilir. Korku peyzaj simülasyonu, başlangıç ​​eğitiminin üçüncü aşamasıdır ve son bir test olarak, inisiyatifler, tüm korkularını bir simülasyonda yaşamaya zorlamaktadır. Bu odanın yanında Korkusuz liderlerinin simülasyonu izleyebildiği ve diğerinin simülasyonu başladığını ve simülasyonda başlatmayı görebildiği ancak simülasyonun kendisini göremediği bir gözlem odası var.
• İki lider olacak.
× Liderler dolu.
AMITY (dostluk)
Müziği, sanatı, oyunları ve kahkahaları severler. Selamlaşırken sarılırlar.
savaştan hoşlanmayan topluluktur. Savaş, savaşın sebep olduğu çatışma ve üzüntüden arınmış barışçıl bir topluma sahip olmak için dostluk kuruldu.
Üyeler kırmızı ve sarı giysiler içinde rahat giyinirler.İnsan çatışmalarından mutluluk ve özgürlüğü sembolize eden topluluk olan Dostluk üyeleri genellikle parlak ve hoş kıyafetler giyerler. Kıyafetleri kırmızı ve sarı kıyafetlerden oluşur. Kıyafet kuralları diğer gruplardan daha az resmidir.
Rakipleri, dürüstlük topluluğudur.
Barış Serumu, üyelerin savaşı engellemesi adıan verilen bir serumdur.
İnançlar
Amity insanlar barış ve nezaket yanı sıra, dünya sorunları için çatışma ve nefret suçluyorlar. Amity halkı tarafsızlığa değer verir, bu yüzden savaş zamanlarında tarafsız kalırlar. Dürüstlüğe karşı Amity'de, barışı korumak için yalan söylemenin kabul edilebilir olduğuna inanıyor.
Başlatma işlemi
Bilinen başlama, meyve toplama ve şarkı söyleme ile ilgili.
Serum
Diğer topluluklarda olduğu gibi, Amity'nin de kendi serumu var. Dostluk, kullanıcısını dostane ve neşeli bir duruma sokan Barış Serumuna sahiptir. 
• İki lider olacak.
ERUDITE (bilgelik)
Bilgelik adından da belli olduğu gibi bilimle ve toplulukların bilimsel anlamda gelişmesiyle ilgilenenlerden oluşuyor.
Kitaplar ve gazeteler hakkında sohbet ederler; sürekli bilgi peşindedirler. Merak onları bilgi aramaya zorlar.
Uzmanlık serumu ölüm serumudur.
Her üye günde en az bir mavi kıyafet giymelidir. Bilgeliğin ana rengi mavidir, çünkü “beyni canlandırmaya yardımcı olan sakinleştirici bir renktir”. Ayrıca, topluluk üyelerinin çoğu, daha akıllı görünmelerini sağlamak için kalın gözlükler takıyor.
Sembolleri, muhtemelen dünya hakkındaki bilgilerini temsil eden tek bir mavi göz. 
Bilgelik, diğerlerinin üzerinde zeka ve bilgelik erdemine değer verir. Üyeler yaşamlarını bilgi arayışına odaklarlar. Bilgeliğin kendilerini kütüphanede kitap okuyarak ya da en çok bilgisayardan bir şeyler okuyarak devretmesi beklenir. Ayrıca şehir haritasını ezberledikleri bilinmektedir.
Fedakarlık'a karşı sert bir kin duyuyorlar ve göründükleri kadar fedakâr olmadıklarını, bencil yanlarının olduklarına inanıyorlar. Topluma onların liderlik etmesine karşılar.
Manifesto Eğitimi
İnsanların eğitim alması gereken alanlar:
Sosyoloji - Birey toplumu büyük ölçüde nasıl işlediğini anlayabilmek için.
Psikoloji - Birey bir insanın bu toplum içinde nasıl işlediğini anlar.
Matematik - Birey bilim, mühendislik, tıp ve teknoloji alanlarında daha fazla çalışmaya hazır olması için.
Bilim - Birey dünyanın nasıl işlediğini daha iyi anlayabilmesi için. Böylece bireyin diğer alanlardaki çalışmaları tamamlanmıştır. Böylece mümkün olduğunca çok sayıda birey inovasyon ve ilerlemeye adanmış alanlara girmeye hazır.
İletişim - Birey, nasıl net ve etkili bir şekilde konuşacağını ve yazacağını bilir.
Tarih - Böylece birey bizi bu noktaya götüren hataları ve başarıları anlar. Böylece birey bu başarıları taklit etmeyi ve bu hatalardan kaçınmayı öğrenir.
• İki lider olacak.
× Liderler dolu.
DIVERGENT (uyumsuz)
Herhangi bir topluluğa takılı kalamayanlardır, yüzde oranların göre uyumsuzlukları değişir.
Korkusuzken aynı zamanda diğer topluluk erdemlerine de sahip olabilirler.
• En fazla 5 kişi olacaktır, kurgu akışana göre çoğalabilir.
× Dolu
0 notes
melencolia1978 · 5 years
Text
Ermeni Olmayan Adam
p { margin-bottom: 0.1in; direction: ltr; color: rgb(0, 0, 10); line-height: 120%; text-align: left; }p.western { font-family: "Liberation Serif", serif; font-size: 12pt; }p.cjk { font-family: "Droid Sans Fallback"; font-size: 12pt; }p.ctl { font-family: "FreeSans"; font-size: 12pt; }
Ermeni Olmayan Adam
Otele varmıştı sonunda. Epey heyecanlıydı. İstanbul'da uçağa bindiğinden beri, uçağa, koltuklara, kemerlere, Türkiyeli oldukları belli hosteslere bile, gördüğü her şeye, hiçbir yerde duymadığı kadar büyük bir merakla bakıyordu. Suç ortağı gibi görüp sevmişti uçaktaki çalışanları, pilot ve sürüş becerisi içinse vesveseye kaptırmıştı kendini. Yerevan'a gidiyorlar. Birbirinden nefret eden iki ülkeden birine giderken birden öfke patlamasına kapılan bir pilot.. Nerden bilsin? Ya uçağı düşürmek isterse, “yeter bu utanç, vatanımı kurtaracağım, uçağı bu lanet ülkeye saplayacağım” deyip?
Valizini taşıyan gencin o kocaman gözleri ilgisizdi heyecanına. Bir iki laf etmek istedi, ülkeniz çok güzel görünüyor, caddeler ne güzelmiş, ne kadar büyük binalar var, ben İstanbul'dan geldim diye, vazgeçti. Günler uzun, daha konuşurlardı.
Aynaya takıldı bakışı. Keli daha bir parlıyor, göbeği irileşmiş. Bakmamak istedi. Sonra hiç görmediği bir şehre geldiğini hatırlayıp izin verdi bedenine, şimdilik genişleyebilirdi, dört gün, gidene kadar. Valizine yer aradı.
Odayı beğendi. İçecek birşey seçip etrafı izlemeye koyuldu. Evet, her yerdeki iyi otellerinki gibi, güzel döşenmiş, kısa süreli her ihtiyacı karşılayacak minik, serin, eksiksiz aydınlatılmış bir oda. Yatak, komidin, koltuk, tv, minicik masa, temiz yatak yorgan, yormayan bir oda kokusu; valizi koyacak yer, vestiyer ve askıları; pırıl pırıl banyo, klozet, pamuk gibi tuvalet kağıtları, sabunlar, havlular, saç kurutma makinesi. İyi. Dışarısı da güzel görünüyor. İstanbul'un üç beş geniş caddesinin bir karışımına benzettiği kocaman yol, etrafında iri, göz alan, yıllar önce özenle, ciddiyetle inşa edildiği belirgin binalar. Belki hep böyledir bu şehir. Güzel ve değişik bir şehir demişti tanıdığı, burayı gezip dolaşmış herkes. Ayrı havası varmış. Yarın görecek. Caddenin ötesinde uzanan tepelere, uzaktaki mahallelere baktı. Hoşlanmadı manzaradan.
Karanlık. İçini kararttı o uzak tepelerden düzensiz ev ışıkları. Yıkanıp uyuyacak. En iyisi.
Telefon sesiyle uyandı. Kahvaltı başlamış, inmezse kaçıracak. Alamamış ama uykusunu.. İnmese de sonra etse kahvaltısını? Bir sürü iş var bugün. Tanışma toplantısı, gezi, sonra atölye, sunumlar, ağırlamalar, tartışmalar. Kalkıp hazırlanması lazım.
Uyumadan önce görüp irkilti duyduğu tepeleri düşünerek çıktı yataktan. Pencereye yaklaştı. Gün ışığı vurmuş camlara, yokuşlara. Evler yerinde duruyor, pis ve düzensiz. Neresi güzel bu şehrin? Biraz daha bakıp içini bulandırmak istemedi. Yıkandı, giyindi, aşağı indi.
Nerdeyse herkes kahveye geçmiş. Salon kalabalık değil, hemen herkes belli ki ekipten. Büfe ne güzel görünüyor, çeşit çeşit peynirler. Sevdi bu bonkörlüğü. Üç beş yerel tat, ceviz reçeli, yoğurtla karıştırılmış yumuşak sebzeler, domatesli ezmeler. Sakınarak doldurdu tabağına, biraz biraz. Geceleyin aynada gözüne takıldığında sarkmaya meyilli etlerini hatırladı. Dört gün izin verdi kendine ama aynada karşılaşmak istemiyor.
En güzel ve güler yüzlülerin olduğu masayı seçti kendine. Kafkasya ekibindenlermiş. Hızlıca tanıştı hepsiyle, kahvaltısına gömüldü. Onu bekliyorlarmış, merak etmişler. Türkiye'den tek temsilciydi. Evet, ne iyiydi ülkesinden buralara ziyaretler olmasının. Elbette, bağları ilerletmek gerekliydi, nefret kötü bir şeydi. Anlaşılacak bir şeyi yoktu iki tarafın birbirini anlamamasının. Tabii, kayıpları anlamak gerekliydi, 100 yıl önce yaşanıp bitmiş ama unutulmamış, tabii, çok zor zamanlar yaşanmış. Her zaman köprü kurmak gerekliydi, önemli olan el uzatmaktı. Tabii, tabii, değişmesi gereken çok şey var, biz de bunun için uğraşıyoruz hep. Yeni bir dil kurmak gerekiyor. O tür söylemler, evet, yaygın. Önleyemiyoruz, ötekileştiriyorlar, yaa sizde de var, değil mi? Zenginlik olarak bakmak lazım, tabii, iletişim..
Kahve faslı çok sürmedi. Garsonlar masaları toplamaya başlamışlardı, kalkın der gibiydiler. Kadını erkeği hepsi mi suratsız bunların? Kocaman gözleri sanki kocaman bir ağız, insanı yutmak istiyor. Bana mı öyle geliyor? Kimsenin bu suratsızlığa takıldığı yok gibi.
Hafif bir ezilme hissetti midesinde. Yeni bir şehirde olmaktandır, belki de kahveden, dedi, üstünde durmadı. Akşam üstüne dek şehri gezeceklerdi, eski mi eski bir otobüs dışarda bekliyordu onları. Mavi, yer yer gri. Göz gibi büyük farları olanlardan. Çalışır mı bu otobüs? Ev sahibi ekip şaka mı yapmıştı ki.. Bir otobüs misafir bir yere gümlesinler mi istiyorlar şurda, gerçekten, gerçekten pes.. Doğu Avrupa'dan gelen gruba karıştı, onlar daha neşeli görünüyorlardı. Son sigaraları da bitirince içenler, hepsi bindi şaibeli otobüse, çıktılar yola.
Ne güzeldi şu caddeler.. Geniş geniş, kalabalık değil. Gelip geçen arabalara takıldı gözü, renksiz, soluk, eski hep. Bu bindikleri külüstürün beş tane benzerini gördü, ev sahibi ekibe en yenisinden bir otobüs hediye etmek geçti içinden. Utanmıştı binmeden evvel içinden geçirdiklerinden. Yoldalar, gidiyorlar işte. Sorun yok, sorun yok. Yanında oturan güzel gözlü, sert yüzlü Bulgar kadın, kalın giysiler getirip getirmediğini, yarın havanın epey soğuyacağını, belki kar yağacağını söyledi. Duymazdan geldi, başını salladı. Avrupa Birliği'yle ilgili bir sohbet açtı, konuşmaya daldılar.
Şehrin misafirlik yerlerini de yeni yeni insanlarla tanışarak tanıdı. Rehberleri biraz soğuk muydu? Beğenmezseniz beğenmeyin der gibi bir hali var yapıları anlatırken. Gördüğü pek çok şeyi beğendi. Sokaklar, binalar, heykeller, çeşme başları ne güzeldi.. Şehir kalabalık değil, insanlar hiç aylak değil. Ne kadar aklı başındaydı gördüğü her şey. Ama çok suratsızdı bu insanlar.. Dönüp bir ilgilenmiyor şu rehber, biz olsak böyle mi davranırdık? Midesi de bir tuhaf. Sabahki ekşimesi geçmemiş.
İki saati buldu yürüyüşleri. Bir lokantada soluklandılar. Daha az yedi ama midesi ne var burada der gibi. İçi çalkalanıyor, midesi nerdeyse çalışmıyor. Şu yoğurttan mı, bunlar mı kötü yapıyor yemekleri? Çok pişirmeden, suratsızlıkları gibi gelişigüzel..
Canı sıkkındı geceleyin. Otele dönmeyi zor etmiş, iki saatlik toplantıda azıcık iyileşmiş, akşam yemeğinde iştahsızlığı büyümüştü. Hem birşeyler yemek istiyor, hatta silip yutmak, mümkünse tüm mutfağı yemek istiyor, hem de elini tabağa uzatamıyor. Bulantısının ardından büyüyen sancısı, sinirini bozuyor, önce garsonları, sonra aşçıları sıra dayağından geçirmek için yanıp tutuşuyor. Sonra da mutfağa darbeler indirecek, eline ne geçtiyse kıracak. Çok az yiyebildi, bitiremedi. Yine o yoğurt geldi aklına, o pis tad.. Kahve içmeye kalamadan odasına geçti.
Evet, herkes yiyor, halinden memnun, kimse hastalanıp rahatsızlanmıyor. Ben sürekli rahatsızım, canım sıkkın, midem ağrıyor. Birşey yiyemiyorum! Böyle değildim, burada oldu. Bunlar birşey katıyor yemeğe. Bana dokunuyor. Belki bizim mutfağımıza aykırı birşeydir, alışmadığım bir taddır, belki diğerlerine dokunmuyordur.
Ertesi gün iki toplantıya ancak katılabildi. Akşam üstü atölyeye kalamayacağını özürlerle iletti, yok iyiydi, başı ağrımıştı, nasıl anlatsın bu ülkenin mutfağındaki kötü bir tadın hem içini, hem sinirlerini bozduğunu. Odasına attı kendini. Uyuyabildiği kadar uyuyacaktı. Unutacaktı. Kötü birşey yapıyorlar yemekte ve insanları umursamıyorlar, insanların mideleri umurlarında değil. Berbat kokuyor üstelik ortalık, berbatlaşmış suratların üstüne. Hem açtı, hem iştahsız, hem ekşiyordu içi. Unutmaya çalıştı. Uyudu.
Güneş doğmak üzereydi. Uyandı. Pencereden dışarı bakacak sabrı yok. Kaldırmıyor midesi, o insanların yaşadığı evleri görmek istemiyor. Hava zaten soğuk olacak bugün de, her günkü gibi, neyi bekliyorum? Pastırma yazını mı? Bu çirkinlik içinde..
Yıkanıp temizlenecekti. Su bile.. Nerdeyse vazgeçecekti duş almaktan. Yatışmaya çalıştı. Girdi, temizlendi. Hiç hali yoktu aşağıya inmeye. Tabaklar şıngırdamaya başlamıştır. Suratsız garsonlar iş başındadır, ortalıkta dolanırlar etrafa bakmadan. Umrunda değil masalardakilerin, rahat rahat yiyorlar yemeklerini. Kahvelerini içiyorlar, kahveleri bitiyor, kalkıp yenisini dolduruyorlar. Atıştırıyorlar, kahvelerini yudumluyorlar. Ne mide ağrısı, ne bir şey! İnmeyecek. O çirkin yemekleri yemeyecek. Hele o yoğurt! Süt mü yoğurt mu belli değil.. Kendini zorlamayacak artık. Yatağa girdi. Daha birşey yemeden bulanmıştı midesi. Uyuyacak, dinlenecek. Bu saçmalıklarla uğraşmayacak.
Akşam olmuş. Aç. Karnı çok aç. Kalkıp giyinecek, akşam yemeğine inecek. Deneyecek, olacak bu sefer. Kendini tutacak, midesi bulanmayacak.
Koridorun, asansörün kokusu bile tatsız, toz içinde kalmış da gelip geçeni kandırıyor sanki. Ne çirkin her şey! Salona geldi, yemek kokuyor. Ağır bir yemek, ağır, kesif.. Ekibin keyfi yerinde, hepsinin ağızları dolu ya bir cümle, ya yiyecekle. Bakındı, koku geçmiyor. Ağır yoğurt kokusu. İstemiyor, giremiyor salona. Pis herşey, çirkin. Yine aç kalacak, açlığı geçmeyecek. Şu garsonlar, onları mı yapıyor bu çirkin yemekleri, o dik bakışlarıyla, sersem tipsizler.. Hepsi mide bulandırıyor, hepsi çirkin, bir şey saklıyorlar, bunlar kesinlikle bir şey saklıyorlar. O yüzden gülmüyorlar böyle.. Bu ülke çok çirkin, sevimsiz! İtici, ne kadar iticiler.. Kimseden fayda yok! Gidemeyecek içeri. Koşarak döndü geri, odaya.
Pencereye takıldı gözü, camda yansıyan tavan ışığı ve bedenine. Solukça görünen mahallenin tepeleri, evlerin lambaları. Midesini duydu yeniden. Pis, kirli, çirkef insanlar! Birşey yiyemiyorum, yiyemiyorum bu yemekleri, kötü kokuyor herşey.. Oradan oraya yürüyordu hızla, dönüyor, başını çeviriyor, yukarı aşağı bakıyor. O çiğ yoğurtlar��nın tadını alıyor, pis, olmamış.. Eli telefonunda. Durup durup pencereye atmak istiyor. Nerdeyse öfkeden kusacak. Adiler, benciller! Suratsızlar! İğrençler, hepsi iğrenç, her biri! Sokağından bulvarına müzesine.. Küçücük odada tıkıldım.. Midemin bulanması durmuyor. Hiçbir şey yiyemedim. Biliyorum, yemedim, zehirleyeceklerdi beni. Bunlar, zehirleyecekler beni.
2017 Ekim - 2019 Mart
0 notes