#gizli sır
Explore tagged Tumblr posts
Text
Herkes gitmesine rağmen o gizli sırrı öğrenmek için kalmam dkdkdnfkfnc
8 notes
·
View notes
Text
Bunları biliyormuydunuz mu?
#shahinelected #gizem #gizemli #gizemlibilgiler #gizemliolaylar #sır #sırlı #gizli #tarih
#shahinelected#gizemli#gizem#gizemli bilgiler#gizemli tarih#sırlar#sır#sırlı#gizlilik#gizli#gizli bilgiler#tarihte bugün#tarih#tarihi eserler#tarihi#tarihi olay#yeni dünya düzeni
0 notes
Text
Bu çıkmaz sokağın bile vardır bir yolu,
Gizli gölgelerde saklı, karanlık dolu.
Sisli gecelerde yankılanır bir çığlık,
Kayıp ruhların fısıltısı, bir anlık.
Karanlıkta parlayan bir umut ışığı,
Gözyaşlarıyla yıkanmış, solgun bir yüz.
Gecenin derinliklerinde, sessizce bekler,
Bu çıkmaz sokağın sonu, belki de bir yer.
Gölgeyle konuşan bir adamın sesi,
Bir zamanlar kaybolmuş, unutulmuş hevesi.
Bu çıkmaz sokakta, bir sır gizli,
Belki de sonu, bir başlangıç gizemi.
33 notes
·
View notes
Text
5. BÖLÜM
ESKİ KULÜBENİN GİZEMİ
Ancak, bir süre sonra açlık hissetmeye başladılar. T, gözlerini kısarak ufka baktı ve heyecanla, “Bak, orada bir kulübe var!” dedi. S, T’nin işaret ettiği yöne baktığında, gerçekten de biraz ileride eski bir kulübe gördü. İkisi de merak ve umutla kulübeye doğru yürümeye başladılar. Belki de bu kulübe, onların ihtiyaç duyduğu yiyecekleri ve barınağı sağlayacaktı. T ve S, açlıklarını bastırmak için kulübeye doğru ilerlediler. T, içinde kimsenin olup olmadığını anlamak için bağırdı, “Kimse var mı acaba?” Kapının açık olduğunu fark etti ve içeriye doğru bir adım attı.
Dışarıdan eski püskü duran kulübenin içi, beklenmedik bir şekilde muazzam güzellikteydi. Ahşap duvarlar, zarif işlemelerle süslenmişti ve içerideki mobilyalar, adeta bir sanat eseri gibiydi. T, şaşkınlıkla S’ye döndü, “Burası inanılmaz!” dedi. S, T’nin ardından içeri girdi ve gözlerine inanamadı. “Gerçekten de öyle,” diye fısıldadı. İkisi de bu beklenmedik keşfin tadını çıkararak, kulübenin içinde neler bulabileceklerini merakla araştırmaya başladılar.
Dışarıdan küçücük görünen kulübenin içinde devasa bir yatak odasına girdiler. Yatak odasının duvarında, ikisinin birlikte çekilmiş bir fotoğrafı asılıydı. İkisi de şaşkınlıkla fotoğrafa baktılar. “Bu nasıl olabilir?” diye fısıldadı S. T, fotoğrafa daha yakından bakarak, “Bunu çözmemiz gerekecek,” dedi. Bu gizemli kulübe, onların geçmişi hakkında bilmedikleri bir sırrı barındırıyor gibiydi.
T ve S, kulübenin içinde daha fazla ipucu aramaya başladılar. Yatak odasının yanında küçük bir çalışma odası buldular. Masanın üzerinde eski bir günlük duruyordu. T, günlüğü açarak okumaya başladı. İlk sayfalarda, kulübenin eski sahibinin günlük yaşamına dair notlar vardı. Ancak, ilerleyen sayfalarda, T ve S’nin burada birlikte yaşadıklarına ve buranın onların aşk yuvası olduğuna dair satırlar buldular. “Bu imkansız,” dedi T, şaşkınlıkla. S, günlüğü eline alarak, “Bu bizimle ilgili,” diye ekledi.
Günlükte, “Bugün aşk yuvamızın inşaatı bitti. Burası bizim gizli sığınağımız olacak. Burayı hiç kimse bulamayacak,” yazıyordu. T ve S, bu satırları okudukça, kulübenin sadece ikisine ait önemli bir sır olduğunu anladılar. Ancak, bu anıları tamamen unutmuşlardı. T ve S, bu yeni bilgiyi sindirmeye çalışırken, kulübenin içinde daha fazla keşif yapmaya karar verdiler. Belki de bu gizemli kulübe, onların geçmişi hakkında daha fazla bilgi ve belki de gelecekteki yolculukları için ipuçları barındırıyordu.
25 notes
·
View notes
Text
Anne karnındaki bir insan sureti ya da secdeye varmış, acizlik makamında bir kul silüeti: Vav... Çileyle yoğrulmuş bir kulun edeple eğilişi, alnını seccadeye sabitleyişi, sıfır olup sonsuzluğa uzanışı... Hepsi "vav" ismiyle müsemma! Vav, adı söylenmeye bile çekinilen bir gizli sır, bir ağır emanet gibi kalpte saklanmış. Kalbe hayat veren müstesna sevgilinin sembolüne dönüşmüş, kâinatın ta ilk gününde. Allah'ın (cc) Vahid ismini, birliğini ve benzersizliğini, temsil etme görevini üstlenmiş. Ve Rabb'in kudretiyle yarattığı kâinatın yerini tutmak bir tek vav harfine nasip olmuş.
Vav, hayatın özeti bir nevi, yaşantısı Allah'a (cc) yakın olan bir kulun büyük sevdası, bir hattatın baş tacı her daim... Hat sanatının ilk öğrenilen harfi o. O yazılınca, diğerleri peşinden bir bir dökülüveriyor. Diğer bütün harfleri, kelimeleri bir araya getiren, eksik parçaları tamamlayan harf "vav". Tıpkı ayrı duran hatları sımsıkı birleştiren bir çengel gibi... Bir de rahlenin önünde kendini vav çekmeye hazırlayan öğrencinin imtihanı. Çekilmesi en zor harf olduğundan bu. Koca bir kalp dolusu aşk, çok maharet, çok sabır istiyor...
22 notes
·
View notes
Text
Ben ne güzel sahurda konuşmuyordum ne oldu da böyle konuşasım geldi anlamıyorum. Açıkçası size gizli bir sır vereyim (912 kisi takip ediyor😪) kendi kendimle muhabbet çok hoşuma gitmeyince de burda takılıyorum.
24 notes
·
View notes
Text
Narin Güran katliamının özeti‼️
Kim o gizli siyasi eller‼️
#Narinİçin
Çakarlı lüks araçların eksik olmadığı köyde, çocuk masumiyetini el birliğiyle KATLETTİR❗️
Narin cinayetinde inanılmaz bilgilerle karşı karşıyayız❗️
İlk günden yanlış yürütülen bir soruşturma, ihmal zincirleri nedeniyle bir çocuğun ölümündeki sır perdesinin aralanmasını geciktirdi.
Binlerce kolluk kuvveti, teknik ve güvenlik tedbirlerini tam olarak almadı. Bu durum, dosyanın bambaşka bir boyuta evrilmesine neden oldu. Bizler şirketlerin bir araya gelerek kurulduğunu sanırken, Narin potansiyel katillerin bir araya geldiği bir köyde, kollektif cinayet ortaklığıyla, EN YAKINLARI tarafından katledildi.
Bu arada, aile içindeki yoğun gayri ahlaki ilişkilerden bahsedilmesi, çocuğun farklı şeylere tanıklık ettiğini ve ölüm yeri ile şeklinin farklı cinayet şekillendirme senaryolarıyla karşı karşıya kaldığımızı/kalacağımızı gösteriyor.
Bir de ifadelerde gözü çarpan bir detay; köylere yapılan baskınların YOĞUNLAŞMIŞ olduğu ki, burada amcanın ÖZEL bir programla yazışmalarını apar topar silmesi tam bir ÇELİŞKİ. (O programların ismini bilmesi mümkün değil, bunu akıl etse bile telefon geçmişin geri getirileceğini de bilir, korunduğu bir yer yoksa) Keza, köylülerin birçoğu ya sim kartını ya hattını ya da telefonunu değiştirmiş.
Burada şu soru sorulmalı; tüm Türkiye, hiç tanımadığı bir ÇOCUK için kahroluyorken, o köyde ne oluyordu da küçük bir çocuğun katledilmesinden daha ÖNEMLİYDİ❓
Ezberletilmiş senaryolarla bizlerin önüne farklı argümanlar servis ediliyorken, arama kurtarma çalışmalarına bizzat olayın FAİLLERİNİN katılıyor olması, bizlere yine SİYASİ/SİYASETÇİLERİN boyutlarını düşündürüyor.
Herkesin herşeyi bilip SUSTUĞU, bir avuç insanın götünün rahatının, bir toplumun vicdanına tercih edilmediği, adaletin ŞAİBELİ olmadığı günleri görür ve 8 yaşındaki evladımız #naringüranicinadalet demek zorunda kalmayız…
Son söz, elbette yüce Türk yargısınındır.
Huzur içinde uyu kara gözlü Narin'imiz....
#Diyarbakır #NarinGüran
9 notes
·
View notes
Text
Sevda gibi bir gizli emel ruhuna sinmiş;
Bir haz ki hayalden bile üstün ve derinmiş.
Gökten gelerek gönlüne rüzgar gibi inmiş,
Bir sır ki bu,ölsen bile açamazsın...
Anlatması imkansız olan öyle bir an ki,
Hülyadaki ses varlığının gayesi sanki...
Bak emrediyor:Daldığın alemden uyan ki,
Mutlak seveceksin beni, bundan kaçamazsın...
Kalbin benim olsun diyorum,çünkü mukadder...
Cismin sana yetmez mi? Çabuk kalbini sök,ver!
Yoktur öte alemde de kurtulmaya bir yer!
Mutlak seveceksin beni,bundan kaçamazsın...
Ram ol bana,ruhun yeni bir aleme girsin...
Yazmış kaderin:Aşkıma ömrünce esirsin!
Aklınla,şuurunla,hayalinle bilirsin.
Mutlak seveceksin beni,bundan kaçamazsın...
/ ATSIZ/
36 notes
·
View notes
Text
İrade sapması
Ötekinin sırrı, kendim olma imkânının bana asla verilmemiş olmasıdır ve ancak dışarıdan gelenin kaçınılmaz saptırmasıyla var olurum. Schnitzler'in kısa öyküsünde insan, yakasını bırakmayan ve kendisini yok edecek olan o mikrop türünün hayatının içinde yaşar. Birbirlerine yabancıdırlar, ama yazgıları aynıdır. Venedik Takibi'nde S. kendisinin ne kim olduğunu ne nereye gittiğini bilir: Dolayısıyla, varoluş daima bir anlam ya da anlamsızlık sapmasıyla, başka şeyin saptırmasıyla biçimlenir. Kendi irademiz yoktur ve öteki, kendi irademiz uyarınca yüz yüze geldiğimiz şey asla değildir. Öteki, dışarıdan gelenin zorla girişidir, dışarıdan gelenin öncelliğidir, yabancılığın çekiciliği ve yabancılığın aktarımıdır.
Dolayısıyla, felsefenin sırrı, belki de kendini tanımak veya nereye gittiğini bilmek değil, ötekinin gittiği yere gitmektir; kendi kendine düşlemek değil, ötekilerin düşlediğini düşlemektir; kendi başına inanmak değil, inananlara inanmaktır: Dıştan gelen tüm belirlemelere öncelik tanımaktır. Bunlar okunamaz, deşifre edilemez olsalar da fark etmez, önemli olan herhangi bir olayın, herhangi bir nesnenin, herhangi bir beklenmedik varlığın yabancı biçimiyle birleşmektir; çünkü asla kim olduğunuzu bilemezsiniz. İnsanların gölgelerini yitirdikleri günümüzde, biri tarafından izleniyor olmak son derece gereklidir; her birimizin kendi izlerini yitirdiği günümüzde birinin izlerinizin içine girmesi son derece acildir, böyle yaparak bu izleri silip sizi yok etse de yok olmayla suç ortağı olan bir yoldur bu; burada simgesel bir zorunluluk biçimi, bağlanmanın ve kopmanın bulmacamsı bir biçimi söz konusudur.
Her birimize kendi yaşam sorumluluğunu üstlendirmeyi amaçlayan bir kültür içinde yaşıyoruz. Hıristiyan gelenekten miras alınmış ahlâki sorumluluk, her birimize kendi yaşam koşullarının tümünü üstlendirmek için tüm modern haberleşme ve iletişim aygıtından destek görür. Her şeyin bireysel hücrenin kendine yeterli olmasına katkıda bulunduğuna bakılırsa bu, varoluşun programlı yönetimi içinde tamamen gereksiz hale gelen ötekinin dışlanması anlamına gelir.
Oysa saçmalıktır bu. Kimse kendi yaşamının sorumluluğuna katlanacak diye bir şey yoktur. Hıristiyan ve modern bu düşünce, boş ve kibirli bir düşüncedir. Dahası temelsiz bir ütopyadır. Kişinin kendi kimliğinin, iradesinin, sorumluluğunun ve isteğinin kölesi olmasını gerektirir. İnsanın tüm devrelerini; genlerinde, sinirlerinde, düşüncelerinde kesişen dünyanın tüm devrelerini denetlemeye koyulmasını gerektirir. Görülmemiş bir kölelik!
Kişinin kendi bahtını, isteğini, iradesini başka birinin ellerine bırakmak çok daha insancadır. Sonuç nedir? Sorumluluk dolaşımı. iradelerin sapması ve biçimlerin sürekli aktarımı.
Yaşamım, başka bir yaşamda etkili olduğu için kendine sır haline gelir. İradem, ötekine aktarıldığı için kendine sır haline gelir. Aldığımız hazzın gerçekliği konusunda, irademizin gücü konusunda hep kuşku duyarız. Garip bir biçimde, bundan hiçbir zaman emin değilizdir; diğerinin aldığı haz sanki daha belirgindir. Kendi aldığımız hazza daha yakın olduğumuzdan bu hazdan kuşku duymak için daha uygun bir konumdayızdır. Herkesin kendi görüşlerine daha gönülden güvenmesini isteyen önerme, (karşısındakinin hazzını garanti etmek ve bundan derinleşmiş bir bilgi ve enerji çıkarmak için insanın kendi aldığı hazzın ertelendiği Çin erotizminde olduğu gibi) kendilerine ait bir görüş sahibi olmak için daha uygun bir durumda bulunan diğer kişilerin görüşüne bel bağlama eğilimini küçümser. Öteki varsayımı, belki de yalnızca aldığımız haz konusundaki bu kökten kuşkunun sonucudur.
Baştan çıkarma, ötekinin kendisi için ebediyen sır olarak kalan bir şeyin sezgisiyle, asla bilemeyecek olsam da giziyle beni çeken şeyle ilgilidir; oysa bugün ötekinin kendisi için gizli kapaklı bir şeyi kalmadığından baştan çıkarmaya açık pek fazla alan da kalmamıştır. Herkes kendinin ve kendi isteğinin hınzırca farkındadır. Her şey öylesine basit ki maskeli kişi bile gülünçlüğe sığıyor. Baştan çıkarma kumanı nerede o halde? Psikanalizdeki kuramsal yanılsama ile devrimlerdeki politik yanılsama bir yana, arzudaki yanılsama nerede?
Artık inanamıyoruz; ama inanana inanıyoruz. Artık sevemiyoruz; yalnızca seveni seviyoruz. Artık ne istediğimizi bilmiyoruz, ama bir başkasının istediğini isteyebiliyoruz. İstemek, yapabilmek ve bilmek eylemleri terk edilmedi, ama ikinci bir merciye devredilerek, genel olarak ilga edildiler. Zaten her halükarda ekranlar, videolar, röportajlar arasında artık yalnızca başkaları tarafından görülmüş olanı görüyoruz. Artık yalnızca görülmüş olanı görmeye muktediriz. Karar verme sorumluluğunu yakında bilgisayarlara bırakacağımız gibi bizim için görme sorumluluğunu da makinelere devrediyoruz. Organik ve hatta duyumsal işlevlerimiz bile uydular tarafından devralındı. Hazzın zihinsel bölünmesiyle benzerlik kurulabilir: Arzu nasıl gereksinim değilse, haz da doyum değildir. Her ikisi de gereksinime ve doyuma dayanır; bunlar yukarıda belirtilen ikinci dereceden stratejilerdir.
Her halükarda, insanın kendini denetlemesindense, başka biri tarafından denetleniyor olması daha iyidir. İnsanın kendi tarafından ezilmesi, sömürülmesi, hırpalanması ve kullanılmasındansa başka biri tarafından ezilmesi, sömürülmesi, hırpalanması ve kullanılması daha iyidir.
Bu anlamda, daha büyük bir özerkliği, yani tüm denetim ve baskı biçimlerinin özgürlük ortamında derinleşmiş içselliğini hedefleyen özgürleşme ve bağımsızlık hareketinin tümü bir gerileme biçimidir. Bize dışarıdan gelen ne olursa olsun, en beter sömürü de olsa, dışarıdan geliyor olması olumlu bir niteliktir. Bu yüzden, yabancılaşma, kendine ait olamama olarak yakınma konusu olsa bile yararlıdır; yabancılaşmış yanımızı elinde bulundurduğu için öteki kalıtımsal bir düşman haline gelmiş olsa da yabancılaşma yararlıdır. Öznenin kendi irade ve isteğini yeniden ele geçirmesi olarak buradan türetilecek bir yabancılaşmanın giderilmesi kuramı da basite indirgeyicidir. Bu perspektifte, özneye kendisinden ve kendisi aracılığıyla gelen her şey, özgün olduğundan iyidir; dışarıdan gelen her şeyin adı ise sahteye çıkmıştır, çünkü öznenin özgürlük alanına ait değildir.
Tamamen tersi olan durumda ısrar etmek ve paradoksu genişletmek gerekir. Nasıl ki başka biri tarafından denetleniyor olmak daha iyiyse, kendinden başka biri tarafından mutlu ya da mutsuz edilmek de her zaman daha iyidir. Yaşamımızda bize bağlı olmayan bir şeye bağlı olmak her zaman daha iyidir. Bu varsayım beni her tür kölelikten kurtarır. Kendi varoluşum da dahil, bana bağlı olmayan bir şeye boyun eğmek zorunda değilim. Doğduğum andan itibaren bağımsızım, aynı anlamda, ölümümde de bağımsız olabilirim. Bundan daha gerçek hiçbir özgürlük asla olmamıştır. Tüm oyun, tüm koz, tüm tutku, tüm çekicilik burdan doğar: Bize tamamen yabancı olmakla birlikte üstümüzde gücü olan şeyden; ötekisi olup da baştan çıkarmamız gereken kimseden doğar.
Yabancılık aktarımına dayalı ahlak, bir kurnazlık felsefesi içerir. Kurnazlık temel yapaylıktır; kendi enerjimizle, kendi irademizle değil de başkalarından, dünyadan, sevdiklerimizden, nefret ettiklerimizden aşırdığımız enerji ile, irade ile yaşıyor olmamızdır. Kaçamak bir enerjiyle, çalıntı bir enerjiyle, baştan çıkarılmış bir enerjiyle yaşıyoruz. Ve öteki, yalnızca bu dolaylı ve kurnaz kapma, baştan çıkarma ve aktarma edimiyle var olur. İstemenin, inanmanın, sevmenin ve karar vermenin bir başkasına devredilmesi; bu bir vazgeçme değil, bir stratejidir. Ötekini kendi yazgınız yaparak ondan en incelikli enerjiyi çekip alırsınız. Yaşamınızın sorumluluğunu bir olay ya da göstergeye aktararak yaşamınızın biçimini aşırırsınız.
Bu strateji masum değildir. Çocukların benimsediği stratejidir. Yetişkinler çocukları kendilerinin yetişkin olduklarına inandırıyorlarsa, çocuklar da büyüklerin, kendilerinin çocuk olduklarına inanmalarına izin verirler. Bu iki stratejiden ikincisi en incelikli olandır; çünkü yetişkinler yetişkin olduklarına inansalar da çocuklar, çocuk olduklarına inanmıyorlar. Çocukturlar, ama buna inanmıyorlar. Çocukluk bayrağı altında, bir gönül alır gibi dolaşıp dururlar. Kurnazlıkları (ve çekicilikleri) eksiksizdir. Schnitzler'in tarif ettiği mikrop türüne uzak da değiller zaten: Canlılık ve gelişimlerinin, onları çevreleyen üst dünyanın (yetişkinler dünyasının) yıkımına bağlı olduğu farklı bir cins gibiler. Çocukluk, yetişkin evrenin içinde incelikli ve canice bir var olma hali gibi hareket eder. Çocuk bu anlamda yetişkinin ötekisidir: Onun yazgısıdır, doğuştan gelen en kurnaz halidir ve hiçbir özel iradesi olmayanlara özgü hoşlukla hareket ederken yetişkini acımasız biçimde yadsıyan biçimidir.
Kitleler de böyledir. Kitle adlandırması altında onlar da bir gönülsüzce hoşnut etme yazgısı altındaymış gibi dolaşıp dururlar. Onlar da politikanın karanlığı içinde garip, düşman, anlaşılmaz bir cins, ani zehirliliği her tür politik düzenin yıkıcısı olan, neredeyse biyolojik bir cins gibi büyüdüler. Onlar da iktidarın ötekisidir; politika labirentine dadanmış, iktidarın tanıyamadığı, adlandıramadığı, gösteremediği kör bir taraftır. Bu incelikli bozma gücünü uyguluyorlarsa, bu aynı bilinçdışı "bırakın istesinler, bırakın inansınlar" stratejisini kullandıklarındandır, Kendi kitle niteliklerine inanma tehlikesine düşmezler: Öznellik ve söz onlara yasak olduğundan, politik ayna evresinden hiçbir zaman geçmemişlerdir. Bu onları, kendi yüceliklerine inanan ya da inandığını belirten tüm politikacılardan ayırır. Politikacıların kinizmi, kitlelerin (var olmayan) özleri konusundaki nesnel kinizme asla erişemez.
Bu, kitleye yarışta iyi bir avantaj: çünkü ötekiler onun yabancılaşmış olduğuna inanırlar, kitle de ötekilerin buna inanmasına izin verir. Dişilik de bu "şehvetli" ironiye katılır. Kadınlar erkeklerin kendilerini erkek sanmasına izin verirler, oysa kadınlar, gizliden gizliye, kendilerinin kadın olduklarına inanmazlar (Çocukların, çocuk olduklarına inanmamaları gibi). İnanmaya izin veren, inanandan ve inandırandan her zaman üstündür. Kadının cinsel ve politik özgürleşmesindeki tuzak, tam da kadınları kadın olduklarına inandırmak oldu: O zaman da kadınlık ideolojisi baskın geldi ve kadın hakları, mevki, düşünce gibi şeyler kadınların kendi özlerine olan inançla birlikte baskın geldi. Bundan böyle "özgürleşen kadınlar kendilerinin kadın olduğunu öne sürüyorlar, artık cemaatin üst perdeden alaycılığı da kayboldu. Herkesin payına düşeni aldığı bir talihsizliktir bu, böylelikle kendilerini özgür insanlar olarak gören erkekler de gönüllü kölelik içine düştüler.
“Önerdiğim insan dışarıdan yaratılmıştır, hiçbir zaman kendi olmayıp insanlar arasında doğan bir biçim tarafından tanımlanmış olduğundan kendi özünde bile sahtedir. Ebedi ve ezeli oyuncudur kuşkusuz, ama doğal oyuncudur, çünkü yapaylığı doğuştandır, hatta bu onun insanlık durumunun özelliklerinden biridir... İnsan olmak oyuncu olmak demektir, insan olmak insan taklidi yapmaktır, özünde insan olunmadığı halde bir insan gibi davranmaktır, insanlığı papağan gibi tekrarlamaktır... İnsana maskesini çıkarmasını öğütlemiyorum (bu maskenin ardında yüz yok), ondan istenebilecek şey, durumundaki yapaylığın bilincine varması ve bunu itiraf etmesidir.
Yapaylığa mahkûmsam... Eğer kendim olmama hiç izin verilmediyse..."
—Gombrowicz
İnsan olma taklidinde, insanın kendisi olmamasında büyük bir yapmacıklık vardır. Tüm doğruluk ve dürüstlük kültürümüz insanın kendi yazgısını incelikli dış göstergelerle, yapmacık ve "özgün olmayan" göstergelerle düzenleme biçimini mahkûm eder. Yapmacıklık, Gombrowicz'in dediği gibi insanın kendi durumundaki yapaylığının bilincine tam olarak vardığı ve kendine bir tür yapay ikiz yaratmak, ikizinin yapay gölgesinin altına girmek, kendi özünden. yapay bir robot üretmek, yani göstergelerin yardımı sayesinde kendini öteki olarak dışsallaştırmak anlamına gelen o şaşırtıcı ruh halidir. Tüm robotlarımız, yapay makinelerimiz ve tekniklerimiz aslında büyük bir yapmacık değil mi?
Andy Warhol. "Bir makine olmak istiyorum," dediğinde zirvedeki züppeliğin formülünü açıklar. Kendi tekil makinesini, birazcık daha fazla simülasyon ve sunilik ile, makineler ve hileli nesneler sistemine ekleyerek makineleşmenin hilelerini ortaya serer. Sıradan makinenin nesne ürettiği yerde Warhol, nesnenin çoğaltılması anlamına gelen gizli erekliliğini üretir. Aşırı—erekliliği içinde, nesnelik sürecinden doğan gizli anlamsızlık içinde nesneyi yeniden üretir (çoğaltır). Diğerlerinin ilave bir ruh aradıkları yerde o ilave bir makine arar; ilave bir anlam aradıkları yerde o ilave bir yapaylık arar. Giderek daha az kendi ve giderek daha yapmacık olarak, dünyanın sıradan kesinliğinin yeniden üretilmesi yoluyla makinenin büyücülüğüne erişir. Giderek daha az arzu öznesi olarak, nesnenin hiçliğine daha da yakınlaşır.
s.155—161
Jean Baudrillard Kötülüğün Şeffaflığı Aşırı Fenomenler Üzerine Bir Deneme
Çeviren: Işık Ergüden Ayrıntı Yayınları
7 notes
·
View notes
Text
Yaradanım hoş yaratmış cismini,
Gönlümün köşküne astım resmini,
Sayıkladım durdum yarin ismini,
Allah'ın seversen, sır gizli kalsın
43 notes
·
View notes
Text
Ourang Medan
Denizlerde ki hikaye bitmez…
Denizde yaşanmış en esrarengiz olaylardan biri SS Ourang Medangemisi olayıdır.
Gemiden gelen SOS çağrısı üzerine olay yerine yetişen ekipler, yüzlerinde korku ifadesi ile donup kalmış cansız bedenlerle karşılaştılar.
Peki bu SOS sinyali, gemi tam olarak neredeyken gelmişti?
Tam olarak Malezya Hava Yollarının MH370 uçağının kaybolduğu noktadan, Malakka Boğazından… SS Ourang Medan’ın tüm mürettebatı ve kaptanı, yüzlerindeki korkudan şok olmuş ifadeler ile ölü bulundular. Cesetler geminin her yerine dağılmıştı! Gemi personelinin hiçbirinde ölüme sebep olabilecek herhangi bir yaralanma bulgusu ile karşılaşılmadı.
İşte bu yüzden de deniz tarihinin en gizemli olaylarından biri olmaya devam ediyor. Soruşturma ve olay yeri inceleme tamamlanamadan gemi alev aldı ve ardında hiçbir iz bırakmadan suyun derinliklerine gömüldü. CIA’in sır gibi gizlediği SOS çağrısında ise şöyle cümleler duyuluyordu; “Tüm memurlar, kaptan dahil ölmüş. Köşkte ve güvertede yatıyorlar… Muhtemelen tüm mürettebat ölmüş…” Ölü bulunan mürettebatın yüzlerindeki korku açıkça ortadaydı. Sanki hepsi bir yere bakmış ve şoka girerek hayatlarını kaybetmişlerdi.
CIA başkanı Allen Dulles’ın asistanı C.H Marck Jr’ın 1959’da yazdığı rapora göre, mors kodlu SOS çağrısı bilinmeyen bir alıcıya yapılmıştı; “Mesajın devamında anlaşılmayan noktalar ve çizgiler vardı. Sonrasında ise oldukça açıkça okunabilen bir mesaj, ‘Ölüyorum’.” Yardım çağrısını duyan ilk gemi, yakınlarda seyreden Silver Star oldu.
Acil durum ekipleri gemiyi mesajın geldiği koordinattan 50 mil uzakta buldu. Kurtarma ekipleri olay yerinde tüyler ürpertici bir manzara ile karşılaştı. “Gemide canlı hiçbir şey kalmamıştı.” “Kaptan, köşkünde cansız yatıyordu. Diğer memurların cansız bedenleri, dümen kumanda odasında, harita odasında ve subay yemek odasında bulundu.” “Görevine son ana kadar sadık kalan telsizci, telsiz odasında koltuğunda yığılmış halde bulundu. Eli hala düğmenin üzerindeydi.” “Mürettebatın ölü bedenleri heryere saçılmıştı, odalar, koridorlar, güverteler.” “Tüm o ölü yüzlerde kaskatı kesilmiş bir korku ifadesi vardı.” “Korkuyla donmuş yüzlerde ağızlar açıktı ve gözleri hareketsiz kalmıştı.” “Geminin, küçük teriyer cinsi köpeği de dişleri acı içinde sıkılmış halde ölü bulundu.” “Korkuyla donmuş yüzlerde ağızlar açıktı ve gözleri hareketsiz kalmıştı.” “Geminin, küçük teriyer cinsi köpeği de dişleri acı içinde sıkılmış halde ölü bulundu.” Öte yandan sahil güvenlik, diğer güvenlik güçleri ve CIA raporları arasındaki tutartsızlıklar da durumu daha da zorlaştırmıştı.
Sahil güvenlik geminin battığını, olaydan 6 yıl sonra, 1954’te rapor etti. Gemi Lloyds Nakliyat Gemileri listesinde yer almıyordu. Silver Star gemisinin SOS mesajını alıp yardıma gitmesi konusunda hiçbir şey rapora eklenmedi. CIA tüm bu gizli dökümanları ancak 2013 yılında halka açık hale getirdi.
Ortada açıklanamayan bir doğaüstü olay mı vardı yoksa başka bir suistimal mi söz konusuydu? Bazı kaynaklara göre gemide bulunan ölümcül bir gaz bu olaylara sebep olmuş olsa da, olay hala gizemini koruyor.
Gemi personelinin hiçbirinde ölüme sebep olabilecek herhangi bir yaralanma bulgusu ile karşılaşılmadı. İşte bu yüzden de deniz tarihinin en gizemli olaylarından biri olmaya devam ediyor.
#yildirimkemal#black tumblr#kitap#artists on tumblr#hikaye#karmakarışık#blog#öykü#geceye bir söz bırak#geceye not#ourang medan#deniz#okyanus#kitap yazarı#kitap alintisi#kitap alintilari#kitap kesitleri#kitap alıntısı#kitap sözü#kitapaşkı#kitaplar#kitapkurdu#yazarlardansözler#türk yazar#tumblr yazarları#blog yazarı#söz yazarı#kendine yazar#hayatın gerçekleri#roman
3 notes
·
View notes
Text
Gizemli Gerçekler! Bize öğretilen yanlışlar! Asıl gerçekler İnsanlardan saklanıyor!
#shahinelected #tarih #tarihi #gizem #gizemli #gerçek #sır #gizliilimler #hzsüleyman
#shahinelected#sırlar#sır#gizemler#gizem#gizemli#gizemli bilgiler#tarihte bugün#tarih#tarihi gerçekler#dini#dini bilgiler#süleyman peygamber#hazreti süleyman#hz süleyman#hzsüleyman#peygamber#hayatın gerçekleri#acı gerçekler#gerçek hayat#gerçekler#gizli#gizli bilgiler#dünya#isa peygamber#hazreti isa#hz isa#hzisa#düşünce#düşünmek
0 notes
Text
belki de asıl mesele, seninle olmakta değil, seni anlamakta. herkes yüzeyde dolaşıyor, senin derinlerine inmeye cesaret gösterebileceğim bir yer var içinde. o öyle bir yer ki rüzgar bile yankılanmıyor artık. sırlarının bile o derinlikte işi yok. oraya inmeye cesaret edebilirsem bana karşı kuşandığın her ne varsa yok olur. yüzeydeki yalanlar ve aşırı hareketler. biliyorum, seninle ne yapacağımı, nereye yöneleceğimi, hangi lafı patlatacağımı ama gel gör ki sen bir şiirden ziyade, üç yüz sayfalık, girift, düğüm düğüm bir roman gibisin. hikayenin içinde dolanıp duruyorum. her cümlede sende takılıyorum, her paragrafta kayboluyorum. sanki bir şey çözmeye çalışıyormuşum gibi ama çözmek isteyen kim, o da meçhul. sanki son sayfaya geldiğimde büyük sırrı keşfedecekmişim gibi hissettiriyorsun ama işin kötüsü, o sayfaya ulaşana kadar kafamda kırk tilki dönüyor ve hepsinin kuyruğu birbirine değiyor. belki de aradığım sır sende değil, bu arayışın kendisinde gizli. son sayfayı çevirdiğimde seni değil, kendi sınırlarımı bulacağım. hatta belki seni çözmeye çalışmak bir yanılgıdan ibaret, çünkü sonunda çözülmesi gereken sensin sanırken, oyunun asıl anahtarı bende saklı olacak.
6 notes
·
View notes
Text
sen benim ruhumda ve beynimde
öyle ulaşılmaz yücelerdesin ki,bir sır gibi…
kuşlara bile söyleyemem,
sınırını koyamam,
tarifini edemem…
seni “yok”ken,”var” edip
nefesin nefesimin yanında olduğunda bile,
yokluğunu hissederken…
gözlerim gözlerinin içinde,
gideceksin diye seni özlerken…
şimdi içimde kızıl bir hasretsin artık…
ben,sen,olmadan
ben,aşk,olmadan
ve,ben seni tanımadan önce
yaşadığım tüm sensiz yıllarımı
tekrar geriye çevirebilsem
seninle tekrar yaşayabilsem o zamanları…
en başından, iki küçük çocuk olsak mesela,
maviyle yeşilin birleşimini resmetsek.
çıplak ayaklarla koşuşturduğumuz çayırlarda,
kelebeklerle yarışıp,güneşe karşı dans etsek.
rüzgarların savurduğu saçlarının dalgasını seyretsek.
böğürtlenlerin lezzetinde gülüşürken,
boyanan ellerimiz için bir de üzerine azar işitsek.
sana süpürge çöpüne dizdiğimiz papatyalardan taç,
bana mısır püsküllerinden bıyık yaparken,
şimdi içimde kızıl bir hasretsin artık…
ben,sen,olmadan
ben,aşk,olmadan
ve,ben seni tanımadan önce
yaşadığım tüm sensiz yıllarımı
tekrar geriye çevirebilsem
seninle tekrar yaşayabilsem o zamanları…
en başından, mermer gözlerinin gizli bahçesinde,
keskin kokusunun ciğerini yaktığı,
mor bir fesleğen çiçeği olsam,mesela…
sevginle sulanıp,
aşk gibi,aşkınla büyüdükçe yalnız senin için açsam…
solacağım korkusunu yüreğimde taşımadan,
yalnızca senin çiçeğin,
yada fesleğen kokulu yarin olsam..
şimdi içimde kızıl bir hasretsin artık…
seni o kadar çok özlüyorum ki…
seni o kadar çok arıyorum ki…
yokluğunda acıyıp,kanarken,
gözlerimin gördüğü aynalardaki ben dahil,
her şey “sen” oluyorsun biranda…
kulağımın duyduğu tüm sesler,senin sesin oluyor…
ve,bütün sesler kalbimle beynim arasında
fesleğen kokan bir tek hece olup çınlıyor “sen” diye….
Canan KARATOĞMA
4 notes
·
View notes
Text
Dua:
Allah'ım!
Senden; peşinden inkâr gelmeyen bir iman,
bitmeyen nimetler ve ebedî cennetin en üst derecesinde Peygamberin Muhammed (s.a.s.) ile birlikte bulunmayı nasip etmeni istiyorum.
(İbn Ebî Şeybe, Musannef, 7, 219)
Ayet:
O gün hesaba çekilirsiniz, size ait hiçbir sır gizli kalmaz. Kitabı sağ tarafından verilen kimse der ki"Alın kitabımı okuyun; Doğrusu ben, hesabımla karşılaşacağımı zaten biliyordum."Artık o, hoşnut olacağı bir hayat içindedir.
(Hâkka, 69/18-21)
Hadis:
Mümin, müminin aynasıdır. Mümin, müminin kardeşidir. Onun geçimini muhafaza eder ve onu arkadan çepeçevre sarıp (tehlike ve zarardan) korur.
(Ebû Dâvud, "Edeb", 49)
3 notes
·
View notes
Text
İşte Sen O Kelimesin
Yahya Kemal bir kelime için, 25 sene bekletmişti, İşte sen o kelimesin, Kalbimde gizli bir sır.
Bir bahar rüzgarı gibi, Hüznümde açan bir gül, Hayalimin derinliklerinde, Yıllar boyu büyüttüğüm bir özlem.
Sen, dillerde bir masal, Her sözcüğümde bir anlam, Sonsuz bir bekleyişte, Rüzgârda dans eden bir yaprak.
Karanlık gecelerin içinde, Yıldızların en parıltılısı, Bir anı, bir hatıra, Kalbimde kıyısız bir deniz.
Biliyorum, zaman geçse de, Sen hep benimle kalacaksın, Aşkımın en güzel kelimesi, İşte sen o kelimesin.
3 notes
·
View notes