#gizli sır
Explore tagged Tumblr posts
Text
Herkes gitmesine rağmen o gizli sırrı öğrenmek için kalmam dkdkdnfkfnc
8 notes
·
View notes
Text
Bu çıkmaz sokağın bile vardır bir yolu,
Gizli gölgelerde saklı, karanlık dolu.
Sisli gecelerde yankılanır bir çığlık,
Kayıp ruhların fısıltısı, bir anlık.
Karanlıkta parlayan bir umut ışığı,
Gözyaşlarıyla yıkanmış, solgun bir yüz.
Gecenin derinliklerinde, sessizce bekler,
Bu çıkmaz sokağın sonu, belki de bir yer.
Gölgeyle konuşan bir adamın sesi,
Bir zamanlar kaybolmuş, unutulmuş hevesi.
Bu çıkmaz sokakta, bir sır gizli,
Belki de sonu, bir başlangıç gizemi.
31 notes
·
View notes
Text
5. BÖLÜM
ESKİ KULÜBENİN GİZEMİ
Ancak, bir süre sonra açlık hissetmeye başladılar. T, gözlerini kısarak ufka baktı ve heyecanla, “Bak, orada bir kulübe var!” dedi. S, T’nin işaret ettiği yöne baktığında, gerçekten de biraz ileride eski bir kulübe gördü. İkisi de merak ve umutla kulübeye doğru yürümeye başladılar. Belki de bu kulübe, onların ihtiyaç duyduğu yiyecekleri ve barınağı sağlayacaktı. T ve S, açlıklarını bastırmak için kulübeye doğru ilerlediler. T, içinde kimsenin olup olmadığını anlamak için bağırdı, “Kimse var mı acaba?” Kapının açık olduğunu fark etti ve içeriye doğru bir adım attı.
Dışarıdan eski püskü duran kulübenin içi, beklenmedik bir şekilde muazzam güzellikteydi. Ahşap duvarlar, zarif işlemelerle süslenmişti ve içerideki mobilyalar, adeta bir sanat eseri gibiydi. T, şaşkınlıkla S’ye döndü, “Burası inanılmaz!” dedi. S, T’nin ardından içeri girdi ve gözlerine inanamadı. “Gerçekten de öyle,” diye fısıldadı. İkisi de bu beklenmedik keşfin tadını çıkararak, kulübenin içinde neler bulabileceklerini merakla araştırmaya başladılar.
Dışarıdan küçücük görünen kulübenin içinde devasa bir yatak odasına girdiler. Yatak odasının duvarında, ikisinin birlikte çekilmiş bir fotoğrafı asılıydı. İkisi de şaşkınlıkla fotoğrafa baktılar. “Bu nasıl olabilir?” diye fısıldadı S. T, fotoğrafa daha yakından bakarak, “Bunu çözmemiz gerekecek,” dedi. Bu gizemli kulübe, onların geçmişi hakkında bilmedikleri bir sırrı barındırıyor gibiydi.
T ve S, kulübenin içinde daha fazla ipucu aramaya başladılar. Yatak odasının yanında küçük bir çalışma odası buldular. Masanın üzerinde eski bir günlük duruyordu. T, günlüğü açarak okumaya başladı. İlk sayfalarda, kulübenin eski sahibinin günlük yaşamına dair notlar vardı. Ancak, ilerleyen sayfalarda, T ve S’nin burada birlikte yaşadıklarına ve buranın onların aşk yuvası olduğuna dair satırlar buldular. “Bu imkansız,” dedi T, şaşkınlıkla. S, günlüğü eline alarak, “Bu bizimle ilgili,” diye ekledi.
Günlükte, “Bugün aşk yuvamızın inşaatı bitti. Burası bizim gizli sığınağımız olacak. Burayı hiç kimse bulamayacak,” yazıyordu. T ve S, bu satırları okudukça, kulübenin sadece ikisine ait önemli bir sır olduğunu anladılar. Ancak, bu anıları tamamen unutmuşlardı. T ve S, bu yeni bilgiyi sindirmeye çalışırken, kulübenin içinde daha fazla keşif yapmaya karar verdiler. Belki de bu gizemli kulübe, onların geçmişi hakkında daha fazla bilgi ve belki de gelecekteki yolculukları için ipuçları barındırıyordu.
25 notes
·
View notes
Text
Anne karnındaki bir insan sureti ya da secdeye varmış, acizlik makamında bir kul silüeti: Vav... Çileyle yoğrulmuş bir kulun edeple eğilişi, alnını seccadeye sabitleyişi, sıfır olup sonsuzluğa uzanışı... Hepsi "vav" ismiyle m��semma! Vav, adı söylenmeye bile çekinilen bir gizli sır, bir ağır emanet gibi kalpte saklanmış. Kalbe hayat veren müstesna sevgilinin sembolüne dönüşmüş, kâinatın ta ilk gününde. Allah'ın (cc) Vahid ismini, birliğini ve benzersizliğini, temsil etme görevini üstlenmiş. Ve Rabb'in kudretiyle yarattığı kâinatın yerini tutmak bir tek vav harfine nasip olmuş.
Vav, hayatın özeti bir nevi, yaşantısı Allah'a (cc) yakın olan bir kulun büyük sevdası, bir hattatın baş tacı her daim... Hat sanatının ilk öğrenilen harfi o. O yazılınca, diğerleri peşinden bir bir dökülüveriyor. Diğer bütün harfleri, kelimeleri bir araya getiren, eksik parçaları tamamlayan harf "vav". Tıpkı ayrı duran hatları sımsıkı birleştiren bir çengel gibi... Bir de rahlenin önünde kendini vav çekmeye hazırlayan öğrencinin imtihanı. Çekilmesi en zor harf olduğundan bu. Koca bir kalp dolusu aşk, çok maharet, çok sabır istiyor...
22 notes
·
View notes
Text
Ben ne güzel sahurda konuşmuyordum ne oldu da böyle konuşasım geldi anlamıyorum. Açıkçası size gizli bir sır vereyim (912 kisi takip ediyor😪) kendi kendimle muhabbet çok hoşuma gitmeyince de burda takılıyorum.
24 notes
·
View notes
Text
Narin Güran katliamının özeti‼️
Kim o gizli siyasi eller‼️
#Narinİçin
Çakarlı lüks araçların eksik olmadığı köyde, çocuk masumiyetini el birliğiyle KATLETTİR❗️
Narin cinayetinde inanılmaz bilgilerle karşı karşıyayız❗️
İlk günden yanlış yürütülen bir soruşturma, ihmal zincirleri nedeniyle bir çocuğun ölümündeki sır perdesinin aralanmasını geciktirdi.
Binlerce kolluk kuvveti, teknik ve güvenlik tedbirlerini tam olarak almadı. Bu durum, dosyanın bambaşka bir boyuta evrilmesine neden oldu. Bizler şirketlerin bir araya gelerek kurulduğunu sanırken, Narin potansiyel katillerin bir araya geldiği bir köyde, kollektif cinayet ortaklığıyla, EN YAKINLARI tarafından katledildi.
Bu arada, aile içindeki yoğun gayri ahlaki ilişkilerden bahsedilmesi, çocuğun farklı şeylere tanıklık ettiğini ve ölüm yeri ile şeklinin farklı cinayet şekillendirme senaryolarıyla karşı karşıya kaldığımızı/kalacağımızı gösteriyor.
Bir de ifadelerde gözü çarpan bir detay; köylere yapılan baskınların YOĞUNLAŞMIŞ olduğu ki, burada amcanın ÖZEL bir programla yazışmalarını apar topar silmesi tam bir ÇELİŞKİ. (O programların ismini bilmesi mümkün değil, bunu akıl etse bile telefon geçmişin geri getirileceğini de bilir, korunduğu bir yer yoksa) Keza, köylülerin birçoğu ya sim kartını ya hattını ya da telefonunu değiştirmiş.
Burada şu soru sorulmalı; tüm Türkiye, hiç tanımadığı bir ÇOCUK için kahroluyorken, o köyde ne oluyordu da küçük bir çocuğun katledilmesinden daha ÖNEMLİYDİ❓
Ezberletilmiş senaryolarla bizlerin önüne farklı argümanlar servis ediliyorken, arama kurtarma çalışmalarına bizzat olayın FAİLLERİNİN katılıyor olması, bizlere yine SİYASİ/SİYASETÇİLERİN boyutlarını düşündürüyor.
Herkesin herşeyi bilip SUSTUĞU, bir avuç insanın götünün rahatının, bir toplumun vicdanına tercih edilmediği, adaletin ŞAİBELİ olmadığı günleri görür ve 8 yaşındaki evladımız #naringüranicinadalet demek zorunda kalmayız…
Son söz, elbette yüce Türk yargısınındır.
Huzur içinde uyu kara gözlü Narin'imiz....
#Diyarbakır #NarinGüran
9 notes
·
View notes
Text
Sevda gibi bir gizli emel ruhuna sinmiş;
Bir haz ki hayalden bile üstün ve derinmiş.
Gökten gelerek gönlüne rüzgar gibi inmiş,
Bir sır ki bu,ölsen bile açamazsın...
Anlatması imkansız olan öyle bir an ki,
Hülyadaki ses varlığının gayesi sanki...
Bak emrediyor:Daldığın alemden uyan ki,
Mutlak seveceksin beni, bundan kaçamazsın...
Kalbin benim olsun diyorum,çünkü mukadder...
Cismin sana yetmez mi? Çabuk kalbini sök,ver!
Yoktur öte alemde de kurtulmaya bir yer!
Mutlak seveceksin beni,bundan kaçamazsın...
Ram ol bana,ruhun yeni bir aleme girsin...
Yazmış kaderin:Aşkıma ömrünce esirsin!
Aklınla,şuurunla,hayalinle bilirsin.
Mutlak seveceksin beni,bundan kaçamazsın...
/ ATSIZ/
36 notes
·
View notes
Text
İrade sapması
Ötekinin sırrı, kendim olma imkânının bana asla verilmemiş olmasıdır ve ancak dışarıdan gelenin kaçınılmaz saptırmasıyla var olurum. Schnitzler'in kısa öyküsünde insan, yakasını bırakmayan ve kendisini yok edecek olan o mikrop türünün hayatının içinde yaşar. Birbirlerine yabancıdırlar, ama yazgıları aynıdır. Venedik Takibi'nde S. kendisinin ne kim olduğunu ne nereye gittiğini bilir: Dolayısıyla, varoluş daima bir anlam ya da anlamsızlık sapmasıyla, başka şeyin saptırmasıyla biçimlenir. Kendi irademiz yoktur ve öteki, kendi irademiz uyarınca yüz yüze geldiğimiz şey asla değildir. Öteki, dışarıdan gelenin zorla girişidir, dışarıdan gelenin öncelliğidir, yabancılığın çekiciliği ve yabancılığın aktarımıdır.
Dolayısıyla, felsefenin sırrı, belki de kendini tanımak veya nereye gittiğini bilmek değil, ötekinin gittiği yere gitmektir; kendi kendine düşlemek değil, ötekilerin düşlediğini düşlemektir; kendi başına inanmak değil, inananlara inanmaktır: Dıştan gelen tüm belirlemelere öncelik tanımaktır. Bunlar okunamaz, deşifre edilemez olsalar da fark etmez, önemli olan herhangi bir olayın, herhangi bir nesnenin, herhangi bir beklenmedik varlığın yabancı biçimiyle birleşmektir; çünkü asla kim olduğunuzu bilemezsiniz. İnsanların gölgelerini yitirdikleri günümüzde, biri tarafından izleniyor olmak son derece gereklidir; her birimizin kendi izlerini yitirdiği günümüzde birinin izlerinizin içine girmesi son derece acildir, böyle yaparak bu izleri silip sizi yok etse de yok olmayla suç ortağı olan bir yoldur bu; burada simgesel bir zorunluluk biçimi, bağlanmanın ve kopmanın bulmacamsı bir biçimi söz konusudur.
Her birimize kendi yaşam sorumluluğunu üstlendirmeyi amaçlayan bir kültür içinde yaşıyoruz. Hıristiyan gelenekten miras alınmış ahlâki sorumluluk, her birimize kendi yaşam koşullarının tümünü üstlendirmek için tüm modern haberleşme ve iletişim aygıtından destek görür. Her şeyin bireysel hücrenin kendine yeterli olmasına katkıda bulunduğuna bakılırsa bu, varoluşun programlı yönetimi içinde tamamen gereksiz hale gelen ötekinin dışlanması anlamına gelir.
Oysa saçmalıktır bu. Kimse kendi yaşamının sorumluluğuna katlanacak diye bir şey yoktur. Hıristiyan ve modern bu düşünce, boş ve kibirli bir düşüncedir. Dahası temelsiz bir ütopyadır. Kişinin kendi kimliğinin, iradesinin, sorumluluğunun ve isteğinin kölesi olmasını gerektirir. İnsanın tüm devrelerini; genlerinde, sinirlerinde, düşüncelerinde kesişen dünyanın tüm devrelerini denetlemeye koyulmasını gerektirir. Görülmemiş bir kölelik!
Kişinin kendi bahtını, isteğini, iradesini başka birinin ellerine bırakmak çok daha insancadır. Sonuç nedir? Sorumluluk dolaşımı. iradelerin sapması ve biçimlerin sürekli aktarımı.
Yaşamım, başka bir yaşamda etkili olduğu için kendine sır haline gelir. İradem, ötekine aktarıldığı için kendine sır haline gelir. Aldığımız hazzın gerçekliği konusunda, irademizin gücü konusunda hep kuşku duyarız. Garip bir biçimde, bundan hiçbir zaman emin değilizdir; diğerinin aldığı haz sanki daha belirgindir. Kendi aldığımız hazza daha yakın olduğumuzdan bu hazdan kuşku duymak için daha uygun bir konumdayızdır. Herkesin kendi görüşlerine daha gönülden güvenmesini isteyen önerme, (karşısındakinin hazzını garanti etmek ve bundan derinleşmiş bir bilgi ve enerji çıkarmak için insanın kendi aldığı hazzın ertelendiği Çin erotizminde olduğu gibi) kendilerine ait bir görüş sahibi olmak için daha uygun bir durumda bulunan diğer kişilerin görüşüne bel bağlama eğilimini küçümser. Öteki varsayımı, belki de yalnızca aldığımız haz konusundaki bu kökten kuşkunun sonucudur.
Baştan çıkarma, ötekinin kendisi için ebediyen sır olarak kalan bir şeyin sezgisiyle, asla bilemeyecek olsam da giziyle beni çeken şeyle ilgilidir; oysa bugün ötekinin kendisi için gizli kapaklı bir şeyi kalmadığından baştan çıkarmaya açık pek fazla alan da kalmamıştır. Herkes kendinin ve kendi isteğinin hınzırca farkındadır. Her şey öylesine basit ki maskeli kişi bile gülünçlüğe sığıyor. Baştan çıkarma kumanı nerede o halde? Psikanalizdeki kuramsal yanılsama ile devrimlerdeki politik yanılsama bir yana, arzudaki yanılsama nerede?
Artık inanamıyoruz; ama inanana inanıyoruz. Artık sevemiyoruz; yalnızca seveni seviyoruz. Artık ne istediğimizi bilmiyoruz, ama bir başkasının istediğini isteyebiliyoruz. İstemek, yapabilmek ve bilmek eylemleri terk edilmedi, ama ikinci bir merciye devredilerek, genel olarak ilga edildiler. Zaten her halükarda ekranlar, videolar, röportajlar arasında artık yalnızca başkaları tarafından görülmüş olanı görüyoruz. Artık yalnızca görülmüş olanı görmeye muktediriz. Karar verme sorumluluğunu yakında bilgisayarlara bırakacağımız gibi bizim için görme sorumluluğunu da makinelere devrediyoruz. Organik ve hatta duyumsal işlevlerimiz bile uydular tarafından devralındı. Hazzın zihinsel bölünmesiyle benzerlik kurulabilir: Arzu nasıl gereksinim değilse, haz da doyum değildir. Her ikisi de gereksinime ve doyuma dayanır; bunlar yukarıda belirtilen ikinci dereceden stratejilerdir.
Her halükarda, insanın kendini denetlemesindense, başka biri tarafından denetleniyor olması daha iyidir. İnsanın kendi tarafından ezilmesi, sömürülmesi, hırpalanması ve kullanılmasındansa başka biri tarafından ezilmesi, sömürülmesi, hırpalanması ve kullanılması daha iyidir.
Bu anlamda, daha büyük bir özerkliği, yani tüm denetim ve baskı biçimlerinin özgürlük ortamında derinleşmiş içselliğini hedefleyen özgürleşme ve bağımsızlık hareketinin tümü bir gerileme biçimidir. Bize dışarıdan gelen ne olursa olsun, en beter sömürü de olsa, dışarıdan geliyor olması olumlu bir niteliktir. Bu yüzden, yabancılaşma, kendine ait olamama olarak yakınma konusu olsa bile yararlıdır; yabancılaşmış yanımızı elinde bulundurduğu için öteki kalıtımsal bir düşman haline gelmiş olsa da yabancılaşma yararlıdır. Öznenin kendi irade ve isteğini yeniden ele geçirmesi olarak buradan türetilecek bir yabancılaşmanın giderilmesi kuramı da basite indirgeyicidir. Bu perspektifte, özneye kendisinden ve kendisi aracılığıyla gelen her şey, özgün olduğundan iyidir; dışarıdan gelen her şeyin adı ise sahteye çıkmıştır, çünkü öznenin özgürlük alanına ait değildir.
Tamamen tersi olan durumda ısrar etmek ve paradoksu genişletmek gerekir. Nasıl ki başka biri tarafından denetleniyor olmak daha iyiyse, kendinden başka biri tarafından mutlu ya da mutsuz edilmek de her zaman daha iyidir. Yaşamımızda bize bağlı olmayan bir şeye bağlı olmak her zaman daha iyidir. Bu varsayım beni her tür kölelikten kurtarır. Kendi varoluşum da dahil, bana bağlı olmayan bir şeye boyun eğmek zorunda değilim. Doğduğum andan itibaren bağımsızım, aynı anlamda, ölümümde de bağımsız olabilirim. Bundan daha gerçek hiçbir özgürlük asla olmamıştır. Tüm oyun, tüm koz, tüm tutku, tüm çekicilik burdan doğar: Bize tamamen yabancı olmakla birlikte üstümüzde gücü olan şeyden; ötekisi olup da baştan çıkarmamız gereken kimseden doğar.
Yabancılık aktarımına dayalı ahlak, bir kurnazlık felsefesi içerir. Kurnazlık temel yapaylıktır; kendi enerjimizle, kendi irademizle değil de başkalarından, dünyadan, sevdiklerimizden, nefret ettiklerimizden aşırdığımız enerji ile, irade ile yaşıyor olmamızdır. Kaçamak bir enerjiyle, çalıntı bir enerjiyle, baştan çıkarılmış bir enerjiyle yaşıyoruz. Ve öteki, yalnızca bu dolaylı ve kurnaz kapma, baştan çıkarma ve aktarma edimiyle var olur. İstemenin, inanmanın, sevmenin ve karar vermenin bir başkasına devredilmesi; bu bir vazgeçme değil, bir stratejidir. Ötekini kendi yazgınız yaparak ondan en incelikli enerjiyi çekip alırsınız. Yaşamınızın sorumluluğunu bir olay ya da göstergeye aktararak yaşamınızın biçimini aşırırsınız.
Bu strateji masum değildir. Çocukların benimsediği stratejidir. Yetişkinler çocukları kendilerinin yetişkin olduklarına inandırıyorlarsa, çocuklar da büyüklerin, kendilerinin çocuk olduklarına inanmalarına izin verirler. Bu iki stratejiden ikincisi en incelikli olandır; çünkü yetişkinler yetişkin olduklarına inansalar da çocuklar, çocuk olduklarına inanmıyorlar. Çocukturlar, ama buna inanmıyorlar. Çocukluk bayrağı altında, bir gönül alır gibi dolaşıp dururlar. Kurnazlıkları (ve çekicilikleri) eksiksizdir. Schnitzler'in tarif ettiği mikrop türüne uzak da değiller zaten: Canlılık ve gelişimlerinin, onları çevreleyen üst dünyanın (yetişkinler dünyasının) yıkımına bağlı olduğu farklı bir cins gibiler. Çocukluk, yetişkin evrenin içinde incelikli ve canice bir var olma hali gibi hareket eder. Çocuk bu anlamda yetişkinin ötekisidir: Onun yazgısıdır, doğuştan gelen en kurnaz halidir ve hiçbir özel iradesi olmayanlara özgü hoşlukla hareket ederken yetişkini acımasız biçimde yadsıyan biçimidir.
Kitleler de böyledir. Kitle adlandırması altında onlar da bir gönülsüzce hoşnut etme yazgısı altındaymış gibi dolaşıp dururlar. Onlar da politikanın karanlığı içinde garip, düşman, anlaşılmaz bir cins, ani zehirliliği her tür politik düzenin yıkıcısı olan, neredeyse biyolojik bir cins gibi büyüdüler. Onlar da iktidarın ötekisidir; politika labirentine dadanmış, iktidarın tanıyamadığı, adlandıramadığı, gösteremediği kör bir taraftır. Bu incelikli bozma gücünü uyguluyorlarsa, bu aynı bilinçdışı "bırakın istesinler, bırakın inansınlar" stratejisini kullandıklarındandır, Kendi kitle niteliklerine inanma tehlikesine düşmezler: Öznellik ve söz onlara yasak olduğundan, politik ayna evresinden hiçbir zaman geçmemişlerdir. Bu onları, kendi yüceliklerine inanan ya da inandığını belirten tüm politikacılardan ayırır. Politikacıların kinizmi, kitlelerin (var olmayan) özleri konusundaki nesnel kinizme asla erişemez.
Bu, kitleye yarışta iyi bir avantaj: çünkü ötekiler onun yabancılaşmış olduğuna inanırlar, kitle de ötekilerin buna inanmasına izin verir. Dişilik de bu "şehvetli" ironiye katılır. Kadınlar erkeklerin kendilerini erkek sanmasına izin verirler, oysa kadınlar, gizliden gizliye, kendilerinin kadın olduklarına inanmazlar (Çocukların, çocuk olduklarına inanmamaları gibi). İnanmaya izin veren, inanandan ve inandırandan her zaman üstündür. Kadının cinsel ve politik özgürleşmesindeki tuzak, tam da kadınları kadın olduklarına inandırmak oldu: O zaman da kadınlık ideolojisi baskın geldi ve kadın hakları, mevki, düşünce gibi şeyler kadınların kendi özlerine olan inançla birlikte baskın geldi. Bundan böyle "özgürleşen kadınlar kendilerinin kadın olduğunu öne sürüyorlar, artık cemaatin üst perdeden alaycılığı da kayboldu. Herkesin payına düşeni aldığı bir talihsizliktir bu, böylelikle kendilerini özgür insanlar olarak gören erkekler de gönüllü kölelik içine düştüler.
“Önerdiğim insan dışarıdan yaratılmıştır, hiçbir zaman kendi olmayıp insanlar arasında doğan bir biçim tarafından tanımlanmış olduğundan kendi özünde bile sahtedir. Ebedi ve ezeli oyuncudur kuşkusuz, ama doğal oyuncudur, çünkü yapaylığı doğuştandır, hatta bu onun insanlık durumunun özelliklerinden biridir... İnsan olmak oyuncu olmak demektir, insan olmak insan taklidi yapmaktır, özünde insan olunmadığı halde bir insan gibi davranmaktır, insanlığı papağan gibi tekrarlamaktır... İnsana maskesini çıkarmasını öğütlemiyorum (bu maskenin ardında yüz yok), ondan istenebilecek şey, durumundaki yapaylığın bilincine varması ve bunu itiraf etmesidir.
Yapaylığa mahkûmsam... Eğer kendim olmama hiç izin verilmediyse..."
—Gombrowicz
İnsan olma taklidinde, insanın kendisi olmamasında büyük bir yapmacıklık vardır. Tüm doğruluk ve dürüstlük kültürümüz insanın kendi yazgısını incelikli dış göstergelerle, yapmacık ve "özgün olmayan" göstergelerle düzenleme biçimini mahkûm eder. Yapmacıklık, Gombrowicz'in dediği gibi insanın kendi durumundaki yapaylığının bilincine tam olarak vardığı ve kendine bir tür yapay ikiz yaratmak, ikizinin yapay gölgesinin altına girmek, kendi özünden. yapay bir robot üretmek, yani göstergelerin yardımı sayesinde kendini öteki olarak dışsallaştırmak anlamına gelen o şaşırtıcı ruh halidir. Tüm robotlarımız, yapay makinelerimiz ve tekniklerimiz aslında büyük bir yapmacık değil mi?
Andy Warhol. "Bir makine olmak istiyorum," dediğinde zirvedeki züppeliğin formülünü açıklar. Kendi tekil makinesini, birazcık daha fazla simülasyon ve sunilik ile, makineler ve hileli nesneler sistemine ekleyerek makineleşmenin hilelerini ortaya serer. Sıradan makinenin nesne ürettiği yerde Warhol, nesnenin çoğaltılması anlamına gelen gizli erekliliğini üretir. Aşırı—erekliliği içinde, nesnelik sürecinden doğan gizli anlamsızlık içinde nesneyi yeniden üretir (çoğaltır). Diğerlerinin ilave bir ruh aradıkları yerde o ilave bir makine arar; ilave bir anlam aradıkları yerde o ilave bir yapaylık arar. Giderek daha az kendi ve giderek daha yapmacık olarak, dünyanın sıradan kesinliğinin yeniden üretilmesi yoluyla makinenin büyücülüğüne erişir. Giderek daha az arzu öznesi olarak, nesnenin hiçliğine daha da yakınlaşır.
s.155—161
Jean Baudrillard Kötülüğün Şeffaflığı Aşırı Fenomenler Üzerine Bir Deneme
Çeviren: Işık Ergüden Ayrıntı Yayınları
7 notes
·
View notes
Text
Bir hikâye söyle bana hiç dile düşmemiş
Unutulmus misralarinda gizli bir şiirin.
Bir varoluş göster,
Titrek tebessümünde gizli güzel yüzlerin.
Kalpleri kim döndürür, söyle!
Kimdedir mülkiyet, ferman kimde?
“Birini sevmek isteyip de sevemiyorsan,
onun için dua et ve onun için güzel isler yap,
Yüreginin yumusadigini göreceksin.”diyen
"Fuat"
Söyle,
Kimdedir o gönlün ipleri?
Hûdanin huzuruna çıkana değin,
Kime kenetlenmistir iki gözüm, tek gönlüm?
Ey ziyalarda kalan göynüm
Yıldızları indirsem gökten senin için,
Nice nakkaslar getirip, işleten ismini
harfi harfine bir nehrin üzerine…
Nasıl bir ilhamdir o, Nasıl bir letafet?
Nefes almak Nasıl da zordur o anda bilir misin ?
Sana bir sır versem, beraberinde
götürebilir misin?
Büyükçe bir kapı açılsa önümde,
Sonra her birini toplayıp sana sunsam ben,
Gene de “Yetmez!” diyebilir misin?
Tüm sözlerin ortasinda susuvermek,
“Bilmem ki!” deyip kaçıp gitmek varken,
Nedendir bu amaçsız memnuniyet?
Hem buradaymış, hem değilmiş gibi,
Hem duyuyormus, hem duymuyormus gibi…
Hem duyuyormus, hem duymuyormus gibi…
Hem her şeyi biliyormus, hem…
Aynı anda burada ve orada ve…
Bu ne sancidir Ya Rab?
Kondu da göçtü mü aşk kervanı?
Aşk kapısı mı?
Kapı açıldı ve kapandı, kervan göçtü.
Kalakaldım
Sen ki…
Şahtın!
Nakış nakış nakış arz eyledim halimi,
O derinliği, yüksekliği ve genişliği akla
zarar göklerin ortasında …
Kan gibi damlıyor iken renklerim senin için,
Kim gelip kuruldu gönül tahtına?
Ben mi olmalıydım, bakmadan giden ardına?
Sensizligi isliyordum, nakkas değil miydim?
Şiirler yazıyordum, şair değil miydim?
Divane olmuştum uğrunda, aşık degil miydim ?
Sonsuzluk dilerken, onsuzluk düşmüştü bana da
Umut dilerken, cılız bir kurtuluş çaresi bile yok !
Titrek bir kandil ışığı misali,
Bir görünüp bir kaybolan sönük bir veda,
Ateşi yakan bir ateş vardır elbet,
İlk defa başlarmış gibi devam eder hayat bazen
Bir damla gözyaşında boğulmak,
Sevda deneni en geç yaşamak,
Umutsuzca çırpınıp, karanlıkta kaybolmak…
Tüm bunları neden yaşar ki bir insan?
Aşk, he mi, aşk için… Ask hû!
Nasıl denir,
Nasil anlatılır bir kementler boğazı
sıkıyormuş gibi bu boğum boğum acayip his?
Sanki yarım kaldım
Aşk nedir ki sanki?
Söz biter, arılar ayrı bir zarif konar
çiçeklerin üstüne.
Yüreğe ne olur ki, dil tutulur,
Şiirler söylenir, türküler okunur,
Kalp Nasıl çarpar çaresizce!
Olsa olsa sana atar bu kalp su saatten sonra
Gün bir başka doğar. Gece gündüz dua etmek
Ama gece gündüz…
Korkunun sesini duymak, kısacık bir an için ümitlenmek.
Aşktı neticede, aşk bu!..
Birimizden biri ölecek ya, kim belli değil!
Zindan sen söyle kimi beklersin,
mezar sen kimi?
Kimi seçersen gelecek lakin ben zaten ölüyüm!
Yasamak nedir ki yardan başka?
O olmadan,
Ne zaman zamandır canım, ne mekân mekân…
Olmazı bilmez bu illet, olacak!
Baş isterse vurulacak.
Yürek nereye döner peki ya, dönse dönse nereye?
Dedim ya, bir sana atar kalp denen şu saatten sonra
Her şeyi yapar da sevme diyebilir mi sana?
“Dur, alma nefes!” demekten ne farkı varki?
Bir fidan gibi yüklenmistim seni oysa
Sesim ayyuka çıkardı kötü bir şey olmasın diye!
Eyvah ki aşk!
Ne aşk
Acı ki aşktır,
Hem var hem yok ya, tadı acıdır.
Kurumuş dudaklara değen tek damla su kadar,
Yürege düşen bir damla alev…
Nefesin tıkanıp da yığılıp kalmak,
Ümit kırıntılarını avucunda toplamak kadar nazenin
O kadar güzidedir aşk dediğimiz.
Aşk he mi?!.
Aşk hû!
Ben bilmem öyle süslü gazeller,
Bilemem ki sonu mutlu biten hikâyeler…
Ama tek bir şey dileyebilirim,
Adı aşk olunca bir hikâyenin,
Ben orada biterim.
Nurdan doğar
Canda biterim
Ki Adı Aşktı bu hikâyenin,
O bitti ya, ben de bittim.
Aşk için he mi, aşk?!.
Aşk hû!
160 notes
·
View notes
Text
Yaradanım hoş yaratmış cismini,
Gönlümün köşküne astım resmini,
Sayıkladım durdum yarin ismini,
Allah'ın seversen, sır gizli kalsın
43 notes
·
View notes
Text
belki de asıl mesele, seninle olmakta değil, seni anlamakta. herkes yüzeyde dolaşıyor, senin derinlerine inmeye cesaret gösterebileceğim bir yer var içinde. o öyle bir yer ki rüzgar bile yankılanmıyor artık. sırlarının bile o derinlikte işi yok. oraya inmeye cesaret edebilirsem bana karşı kuşandığın her ne varsa yok olur. yüzeydeki yalanlar ve aşırı hareketler. biliyorum, seninle ne yapacağımı, nereye yöneleceğimi, hangi lafı patlatacağımı ama gel gör ki sen bir şiirden ziyade, üç yüz sayfalık, girift, düğüm düğüm bir roman gibisin. hikayenin içinde dolanıp duruyorum. her cümlede sende takılıyorum, her paragrafta kayboluyorum. sanki bir şey çözmeye çalışıyormuşum gibi ama çözmek isteyen kim, o da meçhul. sanki son sayfaya geldiğimde büyük sırrı keşfedecekmişim gibi hissettiriyorsun ama işin kötüsü, o sayfaya ulaşana kadar kafamda kırk tilki dönüyor ve hepsinin kuyruğu birbirine değiyor. belki de aradığım sır sende değil, bu arayışın kendisinde gizli. son sayfayı çevirdiğimde seni değil, kendi sınırlarımı bulacağım. hatta belki seni çözmeye çalışmak bir yanılgıdan ibaret, çünkü sonunda çözülmesi gereken sensin sanırken, oyunun asıl anahtarı bende saklı olacak.
4 notes
·
View notes
Text
Dua:
Allah'ım!
Senden; peşinden inkâr gelmeyen bir iman,
bitmeyen nimetler ve ebedî cennetin en üst derecesinde Peygamberin Muhammed (s.a.s.) ile birlikte bulunmayı nasip etmeni istiyorum.
(İbn Ebî Şeybe, Musannef, 7, 219)
Ayet:
O gün hesaba çekilirsiniz, size ait hiçbir sır gizli kalmaz. Kitabı sağ tarafından verilen kimse der ki"Alın kitabımı okuyun; Doğrusu ben, hesabımla karşılaşacağımı zaten biliyordum."Artık o, hoşnut olacağı bir hayat içindedir.
(Hâkka, 69/18-21)
Hadis:
Mümin, müminin aynasıdır. Mümin, müminin kardeşidir. Onun geçimini muhafaza eder ve onu arkadan çepeçevre sarıp (tehlike ve zarardan) korur.
(Ebû Dâvud, "Edeb", 49)
3 notes
·
View notes
Text
İşte Sen O Kelimesin
Yahya Kemal bir kelime için, 25 sene bekletmişti, İşte sen o kelimesin, Kalbimde gizli bir sır.
Bir bahar rüzgarı gibi, Hüznümde açan bir gül, Hayalimin derinliklerinde, Yıllar boyu büyüttüğüm bir özlem.
Sen, dillerde bir masal, Her sözcüğümde bir anlam, Sonsuz bir bekleyişte, Rüzgârda dans eden bir yaprak.
Karanlık gecelerin içinde, Yıldızların en parıltılısı, Bir anı, bir hatıra, Kalbimde kıyısız bir deniz.
Biliyorum, zaman geçse de, Sen hep benimle kalacaksın, Aşkımın en güzel kelimesi, İşte sen o kelimesin.
3 notes
·
View notes
Text
Aşkı konuşmak için dudaklarımı kutsanmış ateşle temizledim, ama hiçbir sözcük bulamadım.
Aşktan haberdar olduğumda sözler cılız bir hıçkırığa dönüştü, yüreğimdeki şarkı derin bir sessizliğe gömüldü.
Ey bana gizlerinin ve mucizelerinin varlığına inandığım Aşk 'ı soran sizler,
Aşk peçesiyle beni kuşattığından beri ben size aşkın gidişini ve değerini sormaya geliyorum.
Sorularımı kim yanıtlayabilir? Sorularım kendi içimdeki için; kendi kendime cevaplamak istiyorum.
İçinizden kim içimdeki benliği bana ve ruhumu ruhuma açıklayabilir?
Aşk adına söyleyin, yüreğimde yanan, gücümü tüketen ve isteklerimi yok eden bu ateş nedir?
Ruhumu kavrayan bu yumuşak ve kaba gizli eller nedir; yüreğimi kaplayan bu acı sevinç ve tatlı keder şarabı nedir?
Baktığım bu görünmeyen, merak ettiğim açıklanamayan, hissettiğim hissedilemeyen şey nedir? Hıçkırıklarımda kahkahanın yankısından daha güzel, sevinçten daha mutluluk verici bir keder var.
Neden kendimi beni öldüren ve sonra şafak sökene kadar tekrar dirilten, hücremi ışığa boğan bu bilinmeyen güce veriyorum?
Uyanıklık hayaletleri kurumuş gözkapaklarımın üstünde titreşiyor ve taştan yatağımın etrafında düş gölgeleri uçuşuyor.
Aşk diye seslendiğimiz şey nedir? Söyleyin bana, bütün anlayışlara sızan ve çağlarda gizli olan o sır nedir?
Başlangıçta olan ve herşeyle sonuçlanan bu anlayış nedir?
Yaşam 'dan ve Ölüm 'den, Yaşam 'dan daha acayip, Ölüm 'den daha derin bir düş oluşturan bu uyanıklık nedir?
Söyleyin bana dostlar, içinizde Yaşam 'ın parmakları ruhuna dokunduğunda Yaşam uykusundan uyanmayan biri var mı?
Yüreğinin sevdiğinin çağrısıyla babasından ve annesinden vazgeçmeyecek kimse var mı?
İçinizden kim ruhunun seçtiği kişiyi bulmak için uzak denizlere açılmaz, çölleri aşmaz, dağların doruğuna tırmanmaz?
Hangi gencin yüreği tatlı nefesli, güzel sesi ve büyülü dokunuşlu elleriyle ruhunu kendinden geçiren kızın peşinden dünyanın sonuna gitmez?
Hangi varlık dualarını bir yakarış ve bağış olarak dinleyen bir Tanrı 'nın önünde yüreğini tütsü diye yakmaz?
Dün kapısından geçenlere Aşk'ın sırları ve değeri sorulan tapınağın girişinde durmuştum. Ve önümden çok zayıflamış, yüzü hüzünlü yaşlı bir adam iç çekerek geçti ve şöyle dedi:
'Aşk bize ilk insandan beri bağışlanmış bir güçsüzlüktür.'
Yiğit bir genç karşılık verdi:
'Aşk bugünümüzü geçmişe ve geleceğe bağlar.'
Ardından kederli yüzlü bir kadın hıçkırarak şöyle dedi:
Aşk cehennem mağaralarında sürünen kara engereklerin ölümcül zehiridir.
Zehir çiy gibi taze görünür, susuz ruhlar aceleyle içer onu; ama bir kere zehirlenince hastalanır ve yavaş yavaş ölürler.'
Sonra gül yanaklı bir kız gülümseyerek dedi ki:
'Aşk Şafak 'ın kızları tarafından sunulan ve güçlü ruhlara güç katıp onları yıldızlara çıkaran bir şaraptır.'
Ardından çatık kaşlı, kara giysili, sakallı bir adam geldi:
'Aşk gençlikte başlayıp biten kör cahilliktir.'
Bir başkası gülümseyerek açıkladı:
'Aşk insanın tanrıları mümkün olduğunca fazla görmesini sağlayan kutsal bir bilgidir.'
Sonra yolunu asasıyla bulan kör bir adam konuştu:
'Aşk ruhlardan varlığın sırlarını gizleyen kör edici bir sistir;
yürek tepeler arasında sadece titreşen arzu hayaletlerini görür ve sessiz vadilerin çığlıklarının yankılarını duyar.'
Çalgısını çalan genç bir adam şarkı söyledi:
'Aşk ruhun çekirdeğindeki yangından saçılan ve dünyayı aydınlatan bir ışıktır.
Yaşam 'ı bir uyanışla diğeri arasındaki güzel bir düş olarak görmemizi sağlar.'
Ve paçavraya dönmüş ayaklarının üzerinde sürüklenen güçsüz düşmüş çok yaşlı bir adam titrek bir sesle şunları söyledi:
'Aşk mezarın sessizliğinde bedenin dinlenmesi, Sonsuzluk 'un derinliklerinde ruhun huzura ermesidir.'
Ve onun ardından gelen beş yaşındaki bir çocuk gülerek dedi ki:
'Aşk annemle babamdır, onlardan başka kimse bilmez aşkı.'
Ve böylece Aşk'ı tarif eden herkes kendi umutlarını ve korkularını bıraktı önüme sır olarak.
O anda tapınağın içinden gelen bir ses duydum:
'Yaşam iki yarıya ayrılmıştır: biri donar, biri yanar; yanan yarı, Aşk 'tır.'
Bunun üzerine tapınağa girdim, sevinçle diz çökerek dua ettim:
'Tanrım, beni yanan alevin besleyicisi yap...
Tanrım beni kutsal ateşine at...'
16 notes
·
View notes
Text
Bismillah
Şu dar-ı dünya,meydan-ı imtihandır.
Dunya... kendı akli iradenle ınşa ettiğin dar-ı dunyan....
İnsan yaratılmış şeylerden yola çıkarak hem hakkı bulabilir hem de hakktan cayabilir. Bu insanda var olan kuvvetli iman bağıyla ancak şekillenir.Sen maddenin kaynağını unutursan,manaya inmeden maddeye kapılırsan telef olursun.Nasıl kı madde geçici olup zamanla değerini kaybediyorsa sende tabi olduğun şeyle konumlandırılıp zamanla unutulursun...
Bizler din ve dünya, ruh ve beden, madde ıle mana arasında orantılı bir denge kurmak zorundayız. Birini birine mahkum etmeden, mecbur etmeden stratejik bir metodla yaşam prensiplerimizi İSLAMİYET stilimize göre biçimlendirmemiz gerkiyor...
Bütün İNSANLIĞI MUHATAP ALACAK bir medeniyet teşkil etmek gerekir..Dini,kültürel ve siyasi bakımdan geniş bir kapasiteden oluşan bir medeniyet....Buda heran teyakkuz halinde olmayı gerektiriyor. Zor tabiki ama bizim amacımız ZORU BAŞARMAK..
BATI bizi kendi hükmünde yetistirmek için her yola başvuracaktır..Teslim olmamak için son suretle duraksamadan tavizsiz yol almak ve yol olmak gerekir..Korkunç bir çağda yaşıyoruz.Denge kurmak hünerlik meselesi..DÜNYAYA KARŞI MÜSTAĞNİ OL VE NIHA-İ HEDEFE ULAŞ.
AYNADA KENDİNE SÜREKLİ BAK VE YENİLEN..AYNI KALMA YENİLİKLERE AÇIK OL.GÜNCELLE KENDİNİ HER DEM...
PEKİ NASIL OLUCAK BU DERSEN ÇOK BASİT. :)
Sır kendinden yüksek mertebede olanları PROFİL edinmende gizli...
Sır sana fayda veren şahısları kendine YOLDAŞ edinmende gizli...
Sır temelini akıl ve erdem üzerine inşa edip iyi bir hayat yaşayanların iz bıraktığı hayata gıpta etmende gizli.
Sır az imkanlarla çok başarı elde edenlerin hayat hikayelerini okumanda gizli...
Sır gönlünü kabe bilip kırmamaya özen gösterenlerin gönlünde gizli...
SIR SANA ALLAHI CC HATIRLATANLARI KARDEŞ EDİNMENDE GİZLİ...
İnsan ancak kendinden daha yüksek bir şeye yöneldiği zaman yükseliyor. :)
Çevren senin en büyük profilin unutma. Ne kadar sade, az bir çevreye sahipsen kaliten o kadar yüksek olur.. Çevrende yer edinen kişilerin kalitesi senin hayatını daha anlamlı kılar.SEÇİLEN OLMA HER ZAMAN SEÇİCİ OL... ARAYAN OLMA ARANAN OL...
KENDINI YENİLEMENİN , TEYAKKUZ ETMENIN SIRRLARI BUNLAR... ARTIK İŞ SENDE BİTİYOR..
UNUTMA SEN KENDINE YEIŞMEZSEN KİMSE SANA YETİŞEMEZ VE KENDİNE YETİŞEMEYEN BAŞKASINA YETİŞEMEZ.
UKBAYA DÖNÜK YAŞAMAK DUASI İLE...
9 notes
·
View notes
Text
Baktığın her yerde bir sır gizli; sadece dikkatle bakanlar gerçeği görebilir.
2 notes
·
View notes