#gizli dere
Explore tagged Tumblr posts
Text
Olgun Çatı
#çatı aktarma#dere izolasyonu#çatı tamiri#çatı izolasyonu#Konstrüksiyon çatı#çatı işleri#çatı onarımı#asma dere#gizli dere#mantolama#kiremit çatı aktarma#çatı ustası#membran çatı#çatıcı#Şıngıl Çatı Kaplama#Onduline Çatı Kaplama#arduazlı çatı
0 notes
Text
çatı aktarma, dere izolasyonu, çatı tamiri, çatı izolasyonu, Konstrüksiyon çatı, çatı işleri, çatı onarımı, asma dere, gizli dere, mantolama, kiremit çatı aktarma, çatı ustası, membran çatı, çatıcı, Şıngıl Çatı Kaplama, Onduline Çatı Kaplama, arduazlı çatı
#çatı aktarma#dere izolasyonu#çatı tamiri#çatı izolasyonu#Konstrüksiyon çatı#çatı işleri#çatı onarımı#asma dere#gizli dere#mantolama#kiremit çatı aktarma#çatı ustası#membran çatı#çatıcı#Şıngıl Çatı Kaplama#Onduline Çatı Kaplama#arduazlı çatı
0 notes
Text
Ama aşk kadehinden şarap içmemiş biri nasıl bir insandır ve döşemesi kadın ve erkek yüreklerinden, tavanı düşlerin gizli çardağından oluşan o tapınağın nurlu mihrabının önünde saygıyla dikilmemiş bir ruh nasıl bir ruhtur? Şafağın, taç yapraklarına hiç çiy damlası düşürmediği bir çiçek nasıl bir çiçektir; denize ulaşmadan yolunu yitirmiş bir dere nasıl bir deredir?
Kırık Kanatlar, Halil Cibran
16 notes
·
View notes
Text
İLKYAZ
Ah, kimselerin vakti yok
Durup ince şeyleri anlamaya
Kalın fırçalarını kullanarak geçiyorlar
Evler çocuklar mezarlar çizerek dünyaya
Yitenler olduğu görülüyor bir türküyü açtılar mı
Bakıp kapatıyorlar
Geceye giriyor türküler ve ince şeyler
“Memelerinde biraz irin, biraz balık ve biraz gözyaşı
Bir dev oluyorsun deniz deniz deniz
sisin dere ağızlarından sokulup akşamları
Fındıklarımızı basıyor
Neyleriz kararan tomurcukları
Çocuklarımıza yalvarıyoruz: Aç durun biraz
Tecimenlere yalvarıyoruz:
Bir “Hotel” bir gizli evlenme az çiziniz
Bir banka az çiziniz bir yalvarma
Bizden size ve sizden dışardakilere
Karılarımızı yolluyoruz tırnaklarını kesmeye ve demeye
-Evet efendim-
Çocuklarımızı yolluyoruz dilenmeye
Bizler gidiyoruz yatağımız tanrıya emanet
Yazların motorlu çingeneleri
Ah, kimselerin vakti yok
Durup ince şeyleri anlamaya
Baba evleri, ilk kez girilen ırmağa dönüş
Toprağa tutku, kendinden dolayı
Kulaklarımızı tıkıyoruz: Para para para
Kulaklarımızı açıyoruz: Kavga kavga kavga
Sorar belki biri: Kavga ama neden kavga
Komşumuza sonsuz balta, karımıza yumruklar içinde
-Bilmiyoruz neden kavga.
Sonra kasabanın cezaevinde
Silgimizi göz önüne yerleştiriyoruz
Günlerimiz iterek genişletiyoruz
Yer açıyoruz karılarımızı düşünmeye
Bizsiz geçen menevşeyi düşünmeye
Durup ince şeyleri anlatmaya
Kimselerin vakti olmasa da
Okulların kadın öğretmencikleri
Tatil günlerini çoğaltsalar da
Kutsal nemiz varsa onun adına
Gözlerimiz için bağlar dokusalar da
Birikimler ve çizgiler gitgide gitgide
Açmaya ilkyaz çiçekleri
Bir gün birileri öte geçelerden
Islık çalar yanıt veririz
Gülten Akın
#gülten akın#yazar#kitap#edebiyat#kitapalıntıları#kitapalıntısı#şair#şiir#şiirler#şiirheryerde#keşfet
18 notes
·
View notes
Text
Gizli anlamlar yok artık sözlerimde öyle paldır küldür konuşuyorum yazıyorum artık. Eşelemeye gerek yok. Önceleri, kırmamak-kırılmamak adına sarf ettiğim üstü kapalı laflar, ulaşamamış meğer hiç yerlerine, sanmak ile geçiştirmişim kendimi. İnsanlar senin zannettiğin kadar değer vermiyorlarmış aslında sana ( uyandın mı?) Sen, beklentilerinle kalıveriyormuşsun bir güzelce ve komik bir halde. duyuyormusun gizli gülüşlerini, görüyormusun alaylı bakışlarını ? uyandın mı ?
Artık varsın sığ desinler, boş desinler, Kolay geçilebilecek bir dere gibi görsünler. Derinliğim/derinliğin kime söktü şimdiye kadar? Onlar, görmek istedikleri gibi görürler seni/beni. İşte bu yüzden, vazgeç isteklerinden, beklentilerinden. karşılığı olmayan hiçbir iyilik yoktur..
4 notes
·
View notes
Text
seni hâlâ seviyorum ama sanki bir pencere kenarında, sakin ve serin bir yayla sabahında, yani kimseciklerin olmadığı bir anda, sen aklıma geldiğinde kaşlarımı çatmadığım, gözlerimi gizli saklı doldurmadığım o laçkalaşmış boşlukta, açık camdan içeriye sade adın üflense, arkama bakmadan koşacak, sonra bir dere kenarına diz üstü kapaklanıp, içim dışıma çıkar gibi ağlayacak ve içimden binlerce kez dokunma diye sayıklayacakmışım gibi hissediyorum. seni seviyorum ama işte her şey bu kadar. artık, benden ve kalbimden bu kadar. özür dilerim her şeyi bu sevgiyi mahvetmeni engelleyemediğim için
0 notes
Link
0 notes
Text
Profesyonel Çatı Oluk Tamiri ve İzolasyonu Uzmanlarıyla Tanışın! 1979 yılından bu yana çatı oluk tamiri ve izolasyonu konusunda sektörde lider olan firmamız, uzun yıllara dayanan deneyimi ve uzman kadrosuyla müşterilerine güvenilir hizmet sunmaktadır. Çatılarınızın dayanıklılığını ve dayanıklılığını artırmak için en kaliteli çözümleri sunan firmamız, çatı olukları ve izolasyon konularında uzmanlaşmıştır. Neden Biz? Uzun Yıllara Dayanan Deneyim: 1979'dan beri çatı sektöründe faaliyet gösteren firmamız, birçok başarılı proje ile müşteri memnuniyetini en üst seviyeye çıkarmıştır. Profesyonel Ustalar: Çatı oluk tamiri ve izolasyonu konusunda en iyilerle çalışıyoruz. Uzman ekibimiz, işlerini titizlikle ve profesyonellikle gerçekleştirir. Yüksek Kaliteli Malzemeler: Kullanılan malzemelerde kaliteye önem veriyoruz. Dayanıklı ve çevre dostu malzemelerle çatılarınızı güçlendiriyoruz. Müşteri Memnuniyeti Odaklı Hizmet: Müşteri memnuniyeti bizim için önceliktir. Proje başlangıcından bitişine kadar müşterilerimizle sürekli iletişimde kalır, ihtiyaçlarına en iyi şekilde cevap veririz. Hızlı ve Güvenilir Çözümler: Acil durumlar için hızlı çözümler sunarak müşterilerimizin çatı sorunlarına en kısa sürede müdahale ederiz. [caption id="attachment_5566" align="aligncenter" width="350"] çatıda iki sandviç panel arası galvaniz oluk izolasyon uygulaması[/caption] Hizmetlerimiz: Çatı Oluk Tamiri Çatı İzolasyonu Çatı Bakım ve Onarım Yalıtım Malzeme Uygulamaları Siz de çatı olukları ve izolasyonu konusunda uzman bir ekiple çalışmak istiyorsanız, bize ulaşın. Profesyonel çözümlerimizle çatılarınızı güçlendirelim, geleceği güvence altına alalım! Çatı oluk tamiri işini profesyonellikle gerçekleştiren ÇATI TEKNİK ile kurumsal çözümler gerçekleştirmekteyiz. Sandviç panel ve PVC membran çatılarda su tahliyesi için bulunan oluk içlerinde zamanla gelen su sızdırma problemlerini; çatı oluk izolasyonu yaparak garantili şekilde tamir etmekteyiz. Bu işlemi yaparken fabrika içinde çalışma düzenini bozmadan ve kırma - dökme işlemi olmadan çatının üstünden çözmekteyiz. [caption id="attachment_4139" align="aligncenter" width="640"] Çatı-İzolasyon-ve-Çatı-Tamiri-Sezonu-Başlıyor-1-1oluk[/caption] Gizli dere izolasyonu ve açık dere izolasyonu olarak ikiye ayrılan bu çatı tamiri işini gerçekleştirirken İSG kurallarına tamamen uyumlu ve profesyonel ekibimizle çalışma yürütmekteyiz. Oluk tamiri işi binanın tehlikeli kısmı olan kenarda bulunduğu için tüm İSG emniyetlerini almaktayız. Firmamız için önce iş güvenliğidir. Çatıda bulunan yaşam hattı üzerinde YOYOlara bağlı uzman çatı ustalarımız gizli dere çatılarda profesyonel bir şekilde oluk tamiri gerçekleştirmektedir. Çatı olukları su izolasyonu yapılmadan önce temizlik ve izolasyon işine hazırlık kısımlarını hazırladıktan sonra; uygun oluk izolasyon malzemesi kullanarak çatı dere izolasyonu işini tamamlamaktayız. Yağmur oluğu tamiri Plastik oluk tamiri yapmak yerine yenisiyle değiştirmekteyiz. Ama galvaniz sac olukların tamirini başarı ile gerçekleştirmekteyiz. Çatı gizli dere için çalışma yaptığımız alanları referanslarımız bölümünde bakarak fikir edineblirsiniz. Çatı gizli dere izolasyonu ve çatı deresi su yalıtımı işi için ön keşif yapmaktayız. Bu keşfe dayanarak iş planı neticesinde işe başlamaktayız. Çatı oluğu tamiri ve çatı oluk değişimi işlerini; Kocaeli, Gebze - İstanbul, Tekirdağ, Çerkezköy gibi sanayi bölgelerindeki fabrikalarda yapıyoruz. Çatı dere tamiri ve gizli dere izolasyon malzemesi seçimi firmamı tarafından gerçekleştirerek; oluk içi izolasyon uygulamasını bir sonraki aşama olan çatı tamiri işine geçerek tamamlıyoruz. Çatı oluk yalıtımı için doğru adres olan firmamız gizli dere oluk izolasyonu konusunda işinin erbabıdır. Çatı onarım işleri firmamı ile daha profesyonel ve garantilidir. [caption id="attachment_5954" align="aligncenter" width="598"] Çatı Temizliği: Uzun Süreli Koruma İçin Önemli[/caption] Kocaeli, Çayırova TOSB Bölgesinde Gerçekleştirdiğimiz Çatı Oluk Tamiri Referanslarımızdan Bazıları
Schneider Electric Transformers Factory Adres: TOSB Org. Sanayi Bölgesi, 1. Cd. No:6, 41420 Çayırova/Kocaeli Telefon: (0262) 648 04 00 Sango Otomotiv Ürünleri Sanayi ve Ticaret A.Ş. Adres: Şekerpınar, 4. Cd. NO:2 41420, 41420 TOSB ORGANİZE SANAYİ BÖLGESİ/Çayırova/Kocaeli Saatler: 24 saat açık Telefon: (0262) 679 61 00 Kocaeli, Gebze GOSB Bölgesinde Tamamladığımız Çatı Tamiri ve Oluk İzolasyonu Referanslarımızdan Bazıları HÜRMAK Plastik Otomotiv Makina İmalat San. ve Tic. A.Ş. Adres: İhsan Dede Cd. No.135, 41000 Gebze Organize Sanayi Bölgesi/Gebze/Kocaeli GOSB Telefon: (0262) 751 30 31 Vanterm Isı ve Makina A.Ş. Adres: 800. Sk. No:804/1, 41480 Gebze Osb/Gebze/Kocaeli GOSB Telefon: (0262) 751 05 94 Profesyonel Çatı Tamiri Firması Endüstriyel Çatı Temizlik ve Oluk Temizleme Hizmetleri Çatı Oluk İzolasyonu Korozyonlu Paslanmış ve Taşan Oluklar (2023) Sandviç Panel ve Şeffaf Polikarbon İçin Çatı İzolasyonu Endüstriyel Çatı İzolasyonu – Cati İzolasyonu Teknolojik Uygulama
0 notes
Text
Hiçbir Yere Geçit Yok!
Hiçbir yere geçit yok. Hayat mahvedilmeye devam olunurken, demokrasi, seçim, oy, her durumda çıkagelen bir iddia irade vesaire zikredilip dururken bu katran karanlığındaki iş bu menzilde iktidar klikleri hiçbir “olumlamaya” geçit bırakmıyor. Ne eksik, ne bir satır fazla. Doğrunun yerine çoktan ikame olmuş yanlışın, düzün yerine çoktan geçmiş olan o eğrinin çok uzun bir zamandır hakikat bildirildiği bir yerde, hayat engelleme hallerine enikonu açıktan rehin ediliyor. Yirmi bir yıllık iktidarın artık bir zorbalık toplamından mülhem olduğu gerçekliği gözlerden kaçırılmaya çalışılıyor. Bütünüyle dönüşümü mutlak biat, sessizliğe ricat, tahakküme teslimiyet, hürriyet yerine esaret olarak gören, anlayan bir zevat eliyle demokrasi hiç ediliyor, her zamankinden de pek bir biçimde, ne eksik ne de mübalağa. Hiçbir biçimde olumlanabilir olanın yolu açılmıyor onca isyana merama yol açacak mesel yaşatılmış olmasına rağmen, mevzu, yara yirmi dört saatte unutturulmaya bir biçimde sevk ediliyor. Aralıksız ve doğrudan ve hiç kesintisiz o sessizlikten el alarak akp, hayatı bambaşka bir mesele dönüştürüyor. Erk, muktedir, iktidar pratiğinin bunca zaman diliminde var ettiği yegane şeylerden birisi bu hayat iminin toptan çürütülmesidir. İnsanın elinden umut çalındığında geri ne kalacaktır ki! Hayat bildiğiniz anlamla zulmün kılınırken geriye hiç ümit kalır mı. Akp’nin, mhp, bbp, vp, hüdapar vs. koalisyonu eliyle bu döngünün yıkıma çıktığı gerçek değil midir. Her şey birbiri içinde yeniden güncellenir yeniden var edilirken bir cerahat sarmalının ta kendisine demirlemiş olan hayat imgesi her ne haldedir?
Bütünüyle cerahatin eline rehin edilmiş olagelen hayatın tüm bu seçim gümbürtüsü içinde o rehineliğinin hangi raddelere ulaştığının kim farkındadır? Yenilendiği söylenen zemin, artık sorunlarını geride bıraktığı zikredilen mefhumun / yerin vatan imgesini zayi etmesi bir yandan, hayatın rutininin çoktandır tüketilmesi söz konusudur. Bedene kastın, akla bin seza hallerin, nutku tutulmaya sevk ettiren eylemlerin, peşkeş hallerinin, yağmadan payını kapmaların bütünlüğünde iktidar ve çeteler heybelerini güçlendirirken, eline kan bulaşmış sermaye kendini muhafaza edip, memleketin üstüne biraz daha çökerken hayatın iyimser, olumlu, düzgün kalmadığı zaten kendiliğinden bariz kılınır. Bütünüyle sosyal medyadan var edilen görüntüler, misal paralar saçılarak kurtarılan saçmalama enginden, iktidarın ol dümen suyundan beslenen zümrelerden birisinin bir kız isteme merasimine dolardan imal buketle teşrif etmesinin garabetliğine küçük tefek detaylar ol ümidin nasıl da perişan edile gelen bir mefhuma dönüştüğünü örnekler. Bir emtia / güç / çıkar savaşının var edildiği bir sahnenin gerçekleri, asgari ücretle geçinin denilen insanların gözlerine sokulur. Misal bir başka gizli sitenin üyesi, bedenin teşhir edilmesinden, seks pazarının ta kendisini var eden bir topluluk sitesi üyelerinden magazinsel bir kurgu figürün, milyar lira sınırındaki kazanç tablosunu paylaşması da bu minvalde değerlendirilebilir. Aylık geçimini güç bela yapan, en azından bunu sağladığını düşünenlerle alay edercesine tomar tomar paranın ortalarda iç edilip, bir de iktidara teslim olun çağrılarının yinelenebildiği bir zeminde ne kalmıştır sahiden ümit kırımından gayrı.
Bir de hayatın yalın gerçekleri vardır. Bir örneğini BirGün Gazetesi’nden İsmail Arı’nın haberinden aktaralım: “AKP tarafından yönetildiği dönemde İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) ile Çekmeköy Belediyesi işbirliğiyle, Çekmeköy Merkez Mahallesi Farabi Sokak’ta birçok yurttaşın evi yıkıldı. Şimdi de AKP’li Çekmeköy Belediyesi evi yıkılan ve bin 640 gündür direnen Suna Duman’ın inşa ettiği barakayı yıkmaya hazırlanıyor.
İBB, AKP tarafından yönetildiği dönem Farabi Sokak’taki gecekonduları, ev sahiplerinin tüm itirazlarına rağmen dere yatağında kaldığı gerekçesiyle yıktı. Ancak kısa bir süre sonra yıkılan evlerin yerine siteler, apartmanlar inşa edildi. Evi yıkılan Suna Duman ise kendi arazisine bir baraka inşa ederek mücadeleye başladı. Gidecek yeri olmadığını belirten Duman, bin 640 gündür mağdur edildiğini belirterek direniyor. Ancak şimdi de AKP’li Çekmeköy Belediyesi, Duman’ın elektrik ve su bağlantısı olmadan yaşamaya çalıştığı evini çevreden şikâyet olduğu iddiasıyla ikinci defa yıkmaya hazırlanıyor. Belediye yetkililere Duman’a yaşadığı barakanın yıkılacağını bildirdi.
Bin 640 Günlük Direniş
Duman, “Evimiz dere yatağında kaldığı gerekçesiyle yıkanlar aynı yere apartmanlar yapılmasına onay verdi. Çünkü imar planları değiştirilmiş, bölge artık dere yatağı değilmiş” diye tepkisini dile getiriyor.
Uğradığı haksızlığa karşı tam bin 640 gündür mücadele ettiğini belirten Suna Duman, BirGün’e yaptığı açıklamada, “Belediye şikâyet var, barakaları kaldıracağım diyor. Çekmeköy Belediyesi’nin zabıta ekipleri gelip bunu sözlü olarak ifade etti. Yazılı bir evrak vermediler. Belediyeye gittim ‘yazılı bir evrak vermeden evimi nasıl yıkarsınız?’ diye sordum. Zabıta müdürü sırıtarak, ��Tamam yazılı tebligatta gönderip, sonra yıkarız’ dedi” ifadelerini kullandı.
‘Başkanın Yakınlarının’
Evinin dere bandında kaldığı gerekçesiyle 2018’de yıkıldığını da anlatan Duman, “Evimizin İBB ve Çekmeköy Belediye işbirliğiyle yıkılmasının üzerinden 5 yıl geçti. O zaman evimizin dere bandında kalmadığını defalarca beyan ettik. Yapı kayıt belgelerimizin olduğunu söyledik ama tüm bunlara rağmen gelip evimizi yıktılar. Evlerimiz yıkılınca da bizim savaşımız başladı. Kaymakamlık’a gittik, Valilik’e gittik, siyasi partilere gittik. Her yerde derdimizi anlatmaya çalıştık ama bir sonuç alamadık. Evlerimiz yıkıldığı alana iki yıl sonra 5 katlı apartman diktiler. Sonra öğrendik ki bölge dere yatağı sınırından çıkarılmış, imar planları değiştirilmiş. Şimdi tek başına barakada yaşayarak direniyorum. Baraka kurduğum arazi de babama ait” diye konuştu.
Rant İçin Yaptılar
“Barakam yıkıldığı zaman ben nerede kalacağım?” diye isyan eden Duman sözlerini şöyle tamamladı: “Ben sadece hakkımı istiyorum. Siyasetçilere, İBB başkanına sesleniyorum. Hukuksuz bir şekilde evlerimiz yıkıldı. İnsanların gecekondusunu yıkıp apartmanlar yaptılar. Yapılan bloklar AKP’li Çekmeköy Belediye Başkanı Ahmet Poyraz’ın yakınlarına ait. Rant için yapıldı tüm bunlar. Yetkilerin beni duymasını istiyorum. Perişan olduk ve hakkımızın teslim edilmesini istiyoruz. Hiç birimizin ekonomik durumu iyi değildi. Belediye başkanı da bunu biliyordu. Bunlar fakir, güçsüz diye düşünerek evlerimizi yıkıp bize bunları yapıyorlar.”
Hiçbir yere gitmeyen, hiçbir biçimde dönüşmeyen, hiçbir surette son tahlile yer kalmayan bıraktırmayan bir cerahat kuşatması altında hayat mefhumu dibine kadar çürümeye sevk ediliyor. Suna Duman’ın tek başına yaşamakta olduğu kırılma / sınanma halinin her nasıl bir devamlılıkla ülke genelinde var edildiğini de yaşadığımız ekonomik buhran sırasında pek çok farklı yerde yaşadık. Tümüyle mutenalaştırma, kentin kimliğini ve dokusunu bir biçimde dönüştürme gailesinin, kent çeperlerini yaşanamayacak kılma haliyle buluşması bu tarz hak gasplarını da beraberinde getirir. Normatif hali yıkarak, ezerek, tüketerek ve daimi bir biçimde sınırlar belirleyip, yepyeni tahakküm hamlelerini var ederek imal eden bir ülkede hangi yaraya çözüm söz konusu edilebilecektir. Suna Duman’ın tek başına var ettiği o itirazın karşılıksız konulmasının esamesini ne karşılayacaktır. Sahiden hayatın böylesi bir biçimde ucuz kılınabildiği bir zeminde burası bir ülke midir, dingo’nun ahırı mıdır?
Evrensel Gazetesinden aktaralım: “Binlerce Boğaziçi Üniversitesi mezununun bağışlarıyla inşa edilen ve 30 yılı aşkın süredir üniversitenin bileşenlerine hizmet veren Boğaziçi Üniversitesi Mezunlar Derneği (BÜMED), Sarıyer Kaymakamlığı'nın kararıyla tahliye edildi.
Polis eşliğinde yapılan tahliye sırasında okula girmek isteyen derneğin yönetim kurulu ise kapıdan içeri alınmadı.
Tahliyenin gerçekleştiği sırada okula girmek isteyen mezunlar ve derneğin yönetim kuruluna, polis ve güvenlik görevlileri izin vermedi. Aynı zamanda Rektörlüğün kampüsleri ziyarete de kapattığı görüldü.
Polis ve güvenlik görevlilieri ile tartışan yönetim kurulu üyeleri duruma tepki göstererek "Evin sahibi evde olmadan evi tahliye edemezsiniz" diyerek kararın uygulanmasının yanlış olduğunu ifade etti. Sadece derneğin saymanı cep telefonunun kapalı olması şartıyla içeri alındı.
Üyeler, "Bugün bizi buradan çıkararak fiziksel olarak kampüsten koparabilirsiniz ama öğrenci ve akademisyenlerle olan bağımızı asla koparamazsınız. Cebren gidiyoruz, hukuken döneceğiz" diye tepki gösterdi.
Kurulduğu günden bu yana üniversiteye 40 milyon doların üzerinde bağış yapan, sayısız öğrenciye burs sağlayan, mezunlara iş imkanı sunan, akademisyenlerin araştırma giderlerinden konut ihtiyaçlarına kadar çözüm üreten BÜMED’in kampüsteki varlığına resmen son verilmiş oldu.
Yürütmeyi Durdurma Kararı
Tahliye işleminin bitmesinden sonra ise derneğin başvurusunu üzerine mahkeme, yürütmeyi durdurma kararı verdi.
"Yarın Tesisimize Geri Döneceğiz"
BÜMED Yönetim Kurulu Başkanı Hülya Cesur kararla ilgili "Hukuki sürece güvenimiz tamdı, bundan sonraki süreç için de hukukun üstünlüğüne inanıyoruz. Yarın eşyalarımızla beraber mahkeme kararı beklenmeden, hukuksuzca çıkarıldığımız tesislerimize geri döneceğiz. Birçok basın kuruluşu da yarın bize eşlik edecek" açıklamasını yaptı.
Kılıçdaroğlu'ndan Tepki
BÜMED'in zorla tahliyesine tepki gösteren CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, sosyal paylaşım sitesi Twitter'dan şunları yazdı: "Binalarına kayyumun çöktüğü Boğaziçi Üniversitesi mezunlarına sesleniyorum: Rektör görünümlü kayyumu birkaç ay sonra Boğaziçililer ile birlikte tahliye edeceğiz. Ve öyle evine falan da gitmeyecek, suçları ile yüzleşecek. Türkiye’de “kayyum” düzenine son vereceğiz. Çok az kaldı!"
Ne Olmuştu?
Boğaziçi Üniversitesi rektörlüğü, 7 Ocak’ta tüm mezunlarına attığı bir e-posta ile mezunların bağışı ile inşa edilmiş 30 yıllık sosyal tesisinin kira sözleşmesini yenilemeyerek mezunları kampüsten uzaklaştırma kararı aldığını duyurmuştu. Buna karşılık Boğaziçi Üniversitesi Mezunlar Derneği (BÜMED) BÜMED Sosyal Tesisleri’nde “Ayakta kal Boğaziçi, yerinde kal BÜMED” şiarıyla buluşup kararı protesto etmişti.”
Bu arada bir tahakküm hamlesi de bu gümbürtü içinde var edilir: “İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan iddianamede, 4 Ekim 2020'de protestolar sırasında Rektör Prof. Dr. Naci İnci'nin makam aracının önünü kesmesi, bir kişinin de otomobilin üzerine çıkması iddiasıyla soruşturma başlatıldığına yer verildi.
Güvenlik görevlileri ile arbede yaşayan gruptakilerin uyarılara rağmen dağılmadığı öne sürülen iddianamede, 14 sanığın "kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma", "toplantı ve yürüyüşlere katılarak ihtara rağmen dağılmama", "ulaşım araçlarını kaçırma veya alıkoyma" ve "görevi yaptırmamak için direnme" suçlarından 5 yıl üçer aydan, 25 yıl altışar aya kadar hapisle cezalandırılmaları isteniyor.”
Tam anlamıyla ümidin zayi edilmesine yetkin bir örnektir Boğaziçi Üniversitesi’nde yaşatılanlar. Önce müdahil olunan, kayyım ataması sonrası çıkagelen abuk sabuk haller, bir okulu okul kılmaktan çıkartarak bostana çevirme gayretinin ucuz manevraları, bir temsilin def edilip, tam soluk alındı denilirken başa geçirilen bir başka memurun var ettiği ucuzluklarla o umut tahayyülünün yıkımı kesintisizleştirilir. Günler günleri kovalarken var edilmiş direnişin, artarak devam eden itirazın karşısına bambaşka hukuksuzluklarla birlikte çıkagelen bir devlet söz konusu olur. En son yukarıda okuduğunuz cürüm ile tüm o mezunlar derneğinin kapısına kilit vurulmak istenir. Yargı kararıyla geri dönmenin tam anlamıyla var edilebileceği bildirilirken bu sefer o atanmış memurun kaprisleriyle, okul kapı duvar kılınır ve nice rezillik.
Hayatın mahvına devam olunuyor. Birbirinden apayrı görünen nice vakanın / eylemin ve olay örgüsünün ortasında bir bu bahsin peşinde koşa duran bir ülke gerçekliği var ediliyor inat ve ısrarla. Doğrudan doğruya kesin ve kati bir biçimde hayat ehven olandan uzaklara taşınıyor. Ne adaleti adalet, ne hürriyeti mümkün, ne demokrasisi söz konusu ne o tam ne de bu, her şey eksik gedik kılınırken sıradan insanların paylarına bedeller biçilmeye, ardılı sıra o bedeller tahsil olunmaya devam ediliyor. Bütünüyle seçim sathı mahallinin kakofoni dolu güncesinde her güne bir kötü senaryo var edilirken hayatın meseli söz konusu edilebilir mi? Esamesi okunmayan, seçimden seçime hatırlanan bir iradenin / gerçekten gerçek olan insanın meseline daha çok var mıdır? Bunca afaki bir biçimde nihai anlamda çürüme güncellenirken sıradanın payına düşürülenlerin hesabı her ne olacaktır? Hiçbir yere geçit yokken...
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2023
Görsel: Sedat SUNA – EPA
#meram#arzihal#başka türkiye vardır#modernizm#liberal#tahakküm#kötülük#yıldırı#yoksulluk#kimliksizleştirme#yol nereye?#cerahat#biyopolitika#deneysel#boğaziçi üniversitesi#protesto#evrensel#insan hakları#devlet102#siyasa#pragmatism#kes yapıştır#cümleler
0 notes
Text
🗣️ Ay Hanlığı
3, 6 ve 9'un sırrını sır taşıyıcısı Tesla 1928 yılında Atatürk ile gizli görüşerek Anadolu üzerinde bulunan bütün koordinatlarının sırrını neden verdi?
Ay'ın üç hali nedir?
Ay hilal hali ile hangi bayrakta yaşam buldu?
Ay'dan gelen Adem'in çocukları Hun oğulları yeryüzünde neyin savaşını verdiler?
Ay neden, bir görünür, bir kaybolur, bir karanlık olur, bir neden güneş ile dünya arasında tutulur?
O zamanlar da neler olur?
Doğurgandır ay! Dişil enerjinin kaynağıdır.
Kadın yeryüzünde ki aydır.
Ay hali neyi ifade eder?
Ana dolu ne demektir?
Türk'ün çocuklarını birer ay parçası gibi doğuran kadınların yurdudur.
Türk'ün atası Nuh çocuklarını nerede dünyaya getirdi?
1936 yılında içinde 3,6 ve 9 olan yılda Mustafa Kemal Atatürk Antakya'nın ismini neden Hatay olarak o yıl değiştirdi?
Çünkü dünyada en değerli yıldız geçidinin olduğu ve ay hattının boyut kapısının bulunduğu yer Hatay oldu��u içindi.
Hatay'ın ülkemizde olmasını ısrarla isteyen ve alan Atatürk bugün ayı ele geçirerek dünyaya negatif enerji yayan iblisin oğullarına o gün derslerini vermişti.
Bugün Hatay'ın göçmenler ile işgal ettirilerek ülkemizden koparmak adına yapılan demografik yapı değişikliği çabalarının bununla ilgili bir çaba olduğunu anlamanın ve bu sırrı açığa çıkarmanın zamanı gelmiştir.
Aynı zamanda bir başka boyut kapısı Nuh tufanı ile bir dere iken Karadeniz'den kopan su ile büyük bir boğaza dönüşen İstanbul ikinci en önemli sır ve boyut kapısıdır.
Bugün o boyut kapısı bir gün alt üst olacak inşaat çıbanları ile kim tarafından işgal edildi?
Ayhan'ın oğulları yine sahne aldılar ve Türk'ün neslini bir ay parçası olarak Anadolu'da yeniden doğuracaklar.
Susuz tufan nerede yaşandı? Zalimler canlı ölülere nerede çevrildi?
Bu sır hangi boyut kapısından kime ne için geldi?
Türkler çocuklarına Aydan, Aydın, Ayhan isimlerini neden verir?
İnsanlığı ayın karanlık zamanlarından yeniden aydınlığa çıkarmak için Türkler içinden Atatürk gibi bir önder neden çıkartı?
Ay'a gidip bu işgale son vermemiz gerektiğini bugün anlayabiliyor muyuz?
Aya ilk ayak basan insan hikayeleri ile iblisin oyunlarını bilim diye öğrenen ve öğreten zavallılığa ilim nasip değilse bunu anlaması da mümkün değildir.
Kimler aya gitti?
Ayda neler yaptılar? Amaçları ne?
Bize düşen görev ne?
Aç üçüncü gözünü kör değilsen!
Ahmet Arif'in dediğini unutma;
Ay karanlık!
Sen ise aydınlık istiyorsun.
Ay ise sahipsiz ve iblisin oğullarının elinde oyuncak olmuş.
Ey Türk istikbalinin evlatları; 'istikbal göklerdedir' diyen büyük dahi ve sır taşıyıcısı mürşit Mustafa Kemal Atatürk'ün yoluna girmek için ne bekliyorsunuz?
İblisin oğullarının oyunlarına alet olmaktan usanmadınız mı?
Ay parçası değilse insan üzerinde yaşadığı yeri karanlıktan kurtaramaz. Dolunay karanlık yüzüdür ay'ın.
] Önder KARAÇAY [
#önderkaraçay#mobbingbank#önder karaçay#mobbing bank#insan#devrim#mahşer tufanı#zulüm#türk fırtınası#din#ay hanlığı#Nicole Tesla#mustafakemalatatürk#Hatay#369 sırrı#boyut kapıları
1 note
·
View note
Text
0 notes
Text
İLKYAZ
Ah, kimselerin vakti yok
Durup ince şeyleri anlamaya
Kalın fırçalarını kullanarak geçiyorlar
Evler çocuklar mezarlar çizerek dünyaya
Yitenler olduğu görülüyor bir türküyü açtılar mı
Bakıp kapatıyorlar
Geceye giriyor türküler ve ince şeyler
"Memelerinde biraz irin, biraz balık ve biraz gözyaşı
Bir dev oluyorsun deniz deniz deniz
sisin dere ağızlarından sokulup akşamları
Fındıklarımızı basıyor
Neyleriz kararan tomurcukları
Çocuklarımıza yalvarıyoruz: Aç durun biraz
Tecimenlere yalvarıyoruz:
Bir "Hotel" bir gizli evlenme az çiziniz
Bir banka az çiziniz bir yalvarma
Bizden size ve sizden dışardakilere
Karılarımızı yolluyoruz tırnaklarını kesmeye ve demeye
-Evet efendim-
Çocuklarımızı yolluyoruz dilenmeye
Bizler gidiyoruz yatağımız tanrıya emanet
Yazların motorlu çingeneleri
Ah, kimselerin vakti yok
Durup ince şeyleri anlamaya
Baba evleri, ilk kez girilen ırmağa dönüş
Toprağa tutku, kendinden dolayı
Kulaklarımızı tıkıyoruz: Para para para
Kulaklarımızı açıyoruz: Kavga kavga kavga
Sorar belki biri: Kavga ama neden kavga
Komşumuza sonsuz balta, karımıza yumruklar içinde
-Bilmiyoruz neden kavga.
Sonra kasabanın cezaevinde
Silgimizi göz önüne yerleştiriyoruz
Günlerimiz iterek genişletiyoruz
Yer açıyoruz karılarımızı düşünmeye
Bizsiz geçen menevşeyi düşünmeye
Durup ince şeyleri anlatmaya
Kimselerin vakti olmasa da
Okulların kadın öğretmencikleri
Tatil günlerini çoğaltsalar da
Kutsal nemiz varsa onun adına
Gözlerimiz için bağlar dokusalar da
Birikimler ve çizgiler gitgide gitgide
Açmaya ilkyaz çiçekleri
Bir gün birileri öte geçelerden
Islık çalar yanıt veririz
Gülten AKIN
9 notes
·
View notes
Text
İLKYAZ
Ah, kimselerin vakti yok
Durup ince şeyleri anlamaya
Kalın fırçalarını kullanarak geçiyorlar
Evler çocuklar mezarlar çizerek dünyaya
Yitenler olduğu görülüyor bir türküyü açtılar mı
Bakıp kapatıyorlar
Geceye giriyor türküler ve ince şeyler
“Memelerinde biraz irin, biraz balık ve biraz gözyaşı
Bir dev oluyorsun deniz deniz deniz
sisin dere ağızlarından sokulup akşamları
Fındıklarımızı basıyor
Neyleriz kararan tomurcukları
Çocuklarımıza yalvarıyoruz: Aç durun biraz
Tecimenlere yalvarıyoruz:
Bir “Hotel” bir gizli evlenme az çiziniz
Bir banka az çiziniz bir yalvarma
Bizden size ve sizden dışardakilere
Karılarımızı yolluyoruz tırnaklarını kesmeye ve demeye
– Evet efendim –
Çocuklarımızı yolluyoruz dilenmeye
Bizler gidiyoruz yatağımız tanrıya emanet
Yazların motorlu çingeneleri
Ah, kimselerin vakti yok
Durup ince şeyleri anlamaya
Baba evleri, ilk kez girilen ırmağa dönüş
Toprağa tutku, kendinden dolayı
Kulaklarımızı tıkıyoruz: Para para para
Kulaklarımızı açıyoruz: Kavga kavga kavga
Sorar belki biri: Kavga ama neden kavga
Komşumuza sonsuz balta, karımıza yumruklar içinde
– Bilmiyoruz neden kavga.
Sonra kasabanın cezaevinde
Silgimizi göz önüne yerleştiriyoruz
Günlerimizi iterek genişletiyoruz
Yer açıyoruz karılarımızı düşünmeye
Bizsiz geçen menevşeyi düşünmeye
Durup ince şeyleri anlatmaya
Kimselerin vakti olmasa da
Okulların kadın öğretmencikleri
Tatil günlerini çoğaltsalar da
Kutsal nemiz varsa onun adına
Gözlerimiz için bağlar dokusalar da
Birikimler ve çizgiler gitgide gitgide
Açmaya ilkyaz çiçekleri
Bir gün birileri öte geçelerden
Islık çalar yanıt veririz
Gülten Akın
2 notes
·
View notes
Photo
Pepuk Kuşu Efsanesi Bir varmış bir yokmuş... Vakti - zamanda Anadolu’nun küçük bir dağ köyünde anne baba ile iki çoçuğu yaşarmış. Çocuklarının biri erkek diğeri de kız imiş. Bu ailenin herkesi imrendirecek derecede neşe, mutluluk ve sevinç içerisinde dilekleri gerçekleşir her şey gönüllerince olurmuş. Oturdukları köyde gayet sevilen bu iki güzel çocuk da gün gelmiş cıvıl cıvıl kuş sesleri, kuzu meleyişleri, dere çağlayışları arasında mavi ve yeşilin alabildiğine uzandığı yaylaların güzelliği içinde, boylu boyunca dağların eteklerinde bulunan ağaçların gölgeleri ve serinliği içinde güle, oynaya, büyümüşler. Taa ki günün birinde anneleri aniden rahatsızlaşıp ölünceye dek. Bu durum,ailenin tüm neşesini, huzurunu, mutluluğunu üzüntüye çevirip yok etmiş. İki kardeş de artık eskisi gibi ne gülmüş ne de sevinip oynamışlar. Her tarafa ağır bir yas ve sis bulutu çökmüş... Bir müddet sonra evde aş pişirecek kimsesi olmadığı için babaları yeniden evlenmek zorunda kalmış. Evlenmişte üvey anneleri kısır olduğu ve de çocuğu olmadığı için çocukları hiç sevmez, düşmanca davranırmış. Fırsat buldukça kötülük eder, elinden gelen her zulmü yapmaktan geri durmazmış. Hele babaları evden çıkınca vay haline çocukların, onlara türlü türlü eziyetler eder rahat yüzü göstermezmiş. Çocukları gece gündüz çalıştırp, döver ve kimseye anlatmamaları için de korkuturmuş. Zavallı çocuklar bütün bu kötülüklere rağmen yine de babaları üvey annelerinin yaptıklarına inanmaz diye çaresiz her eziyete katlanarak yaşamlarını sürdürme çabası gösterirmişler... Babalarının yine evde olmadığı bir bahar günü, üvey anneleri iki kardeşe torba, bıçak ve kazma vererek,dağa kenger toplamaya gönderir . İki kardeş sabah erkenden evden ayrılarak kenger toplamak için dağın yolunu tutmuşlar. Abla bir bir topladığı kengerleri kardeşinin sırtında taşıdığı torbaya koyarmış ve böylece de hava kararmaya başlayıncaya kadar kenger toplamışlar. Artık köye dönmek üzereyken Abla, kardeşinin sırtında taşıdığı torbanın dolup dolmadığını anlamak için torbayı yere indirip bakmışki ne görsün, torbada bir tek kenger yok. Bu duruma şaşıran iki kardeş, ’Sabahtan beri topladığımız kengerleri gizli gizli yedin değil mi?” Biz şimdi eve nasıl döneriz? üvey annemiz bizi öldürür!.. ’ deyip çıkışmış kardeşine. Kardeşi ise ’Hayır abla, bana yemem için verdiğin bir tek kengerin dışında yemin olsun ki yemedim!’ demiş. Ancak ablasını bir türlü inandıramamış. ’Abla eğer hala bana inanmıyorsan istersen karnımı aç da bak!’ demiş. Ablası almış bıçağı karnını yarmış bakmış ki kendisinin verdiği bir kengerin dışında midesi bomboş kardeşinin, meğerse kengerleri o yememiş!... Kardeşi doğru söylemiş. Kardeşinin karnını dikmeye çalışmışsa da kardeşi oracıkta ölmüş. Gidip torbaya tekrar bakmışki torbanın dibi delik ve sabahtan bu yana topladıkları kengerlerin döküldüğünü anlamış. Meğer üvey anneleri onlara (akşam kötülük etsin diye) dibi delik torbayı vermiş. Kardeşine inanmamakla hata yapıp onun ölümüne sebep olan abla, bu acı ve vicdan azabıyla neye uğradığını şaşırmış ve orada bulunan pınarın suyuyla kardeşini yıkayıp ağlaya ağlaya gömüvemiş. Gömütün yeri belli olsun diye de başucuna bir fidan dikmiş. Eve döndüğünde kardeşini soran babasına. ’O biraz yoruldu oduncularla gelecek’ demiş. Oduncular gelmiş, çocuk gelmemiş. - Nahırla gelecek demiş. Nahır da gelmiş, ama çocuk yine yok. - Davarla gelecek. Davar da gelmiş çocuk hala ortalada yok. Genç kız bir yandan baba korkusu, diğer yandan vicdan azabıyla kıvrılmış,yanmış, tutuşmuş parça parça olmuş yüreği. Kardeşine inanmamakla hata yapıp onun ölümüne sebep olan abla, bu acı ve vicdan azabıyla Allah’a yalvarmaya, dua etmeye başlamış. ’Allah’ım beni pepuk kuşu yap bu dağlara sal ki dünya döndükçe dağlardan dağlara kardeşim diye seslenip durayım!...“ Efsane bu ya o gece kızın dileği kabul olur, genç kız o gece Allahtan, pepuk kuşu olmuş ve gidip kardeşinin başucundaki ağaca konup hep kardeşi için seslenip durmuş. Ve işte o gün bu gündür bu kız, pepuk kuşu olarak dağlarda oradan oraya dolaşarak, kardeşini öldürdüğü için herkese kendini ihbar eder durur: Her bahar mevsimi kengerin yerden bitmesi ile beraber pepuk kuşunun acıklı ötüşü de başlar. (Zazaca) “Phepu” “Kheku” “Kam kerd�� “Mı kerd” “Kam kişt” (çişt) “Mı kişt” (çişt) “Kam şüt” “Mı şüt” “Ax! Ax! Ax!” (Kürtçe) ’Pepuu’ “Kekuu” “Ke qir?” “Mın qir” ’Ke kuşt?’ ’Mın kuşt’ ’Ke şuşt?’ ’Mın şuşt’ “Ah! ah! Ah!” (Türkçe) ’Pepuu’ “Kekuu” (baba) “Kim yaptı?“ “Ben yaptım” ’Kim öldürdü?’ ’Ben öldürdüm’ ’Kim yıkadı?’ ’Ben yıkadım’ “Vah! Vah! Vah!” Alıntı
22 notes
·
View notes
Photo
Sasa Uçmağı
Bahar gelmiş toprağıma; bu sabah odamın perdesiyle tatlı tatlı dans ediyor rüzgâr. İnsanın içini dolduran güneşler çıkıyor pencereme. Saçlarım dağılıyor odama ekilen tohumlar gibi dalga dalga yayılıyor yüzüme. Bir Kızıl Derili atasözü düşüyor sonra aklıma tam da o anda "ilkbaharda usul usul yürü, toprak ana hamiledir" ne muazzam. Yürüyüş deyince dingin bir hayal doluyor içime; uzun uzadıya yürüyorum sanki ıhlamur ağaçlarıyla dolu bir deniz kıyısında, kapatıyorum gözlerimi bırakıyorum kendimi rüzgâra, göz kapaklarımda bulut, kulağımda sasa, gülümsüyorum. Gülümse, her gülüşte bahar doluşsun gönlüne.
Her daim bahar kelebeğini gözlemek için beklemişken, bütün senenin manasını onun rengine yüklemeyi beklerken bahar kelebeğine yasaklanmak benimkisi. Bu bir yangın işte; bu dumansız, bu alevsiz, bu ateşsiz bir yangın içimde. Hoş benim artık hobi olarak yanmak, mütemadiyen yanmayı seviyorum ben.
Sahi ne mutluyduk dünyadan sıyrılmış küçücük hayatlarımızın telaşında kaybolup giderken... Geceleri yıldızlara bakarken, içimde hiç kazma vurulmamış, hiç yeşertilmemiş bir yerin varlığını hissediyorum. Keşke bir tek bunu çözebilseydim. En çok yolumuzun kesiştiği şarkıları sevdim.
Şimdilerde yeni bir hikâye başlattım kalbimde. Ah Muazzez ne çok acıların vardı ömründe. Adım adım yazacaktık bir öyküyü en baştan seninle. Peşimi bırakmayan arsız bir kedi gibi ayaklarımda dolaşan şu uyuşukluğum olmasa çoktan bitirmiştik birinci bölümü şimdiye. Ama sen üzülme, yazacaklarımın hepsi kafamın içinde. Bir başlasam coşkun ırmaklar, çığkan dereler gibi akacak kâğıda kaleme. Ama gel gör ki peşimi bırakmıyor bir türlü şu uyuşukluk, kör olası kan emici örümcek, bırakmıyor beni bana. Bir şeyleri yapmam gerekirken yapamıyor oluşumla yapamayışımın hengamesi arasında yuvarlanıp gidiyorum işte. Bunlar hep stres. Oturduğumda dans ediyor sanki harfler gözlerimin önünde. Ne çok dil vardı şu dünyada. Oysa hepsinin temeli, tüm insanlığın sevgi değil miydi? Koca bir hiç! Tamamen palavralar bütünü, ne kadar çok laf-ü güzaf.
Onca bugüne rağmen; daktilolara, klavyelere, dokunmatik samimiyetlere rağmen bir mektubu hala bir kâğıda karalamam lazım geliyor bana. Öyle olmalı sanki yazıyorsan şayet kalem kâğıda değmeli, aklın tüm odalarında koşuşturmalı yağız atlar, bir ceylan su içmeli göğsündeki pınardan. Sonra akmalı çılgın dereler gibi gönül mürekkebi dökülmeli kalemden kâğıda. Dökülmeli ki okuyan anlamalı kıymetini, bu da mektup mu deme şimdi; edebiyatta okuyucusuna yazılan her hece mektuptur biraz.
Neydi o meşhur söz; bir şiiri birkaç kalemle yazmak lazım gibi geliyor bana. Sahi değil mi? Bir yazıyı da birkaç kalemle yazmak lazım gibi geliyor bana, bütün renkleri katmalı içine; maviyle yazmalı bir bölümü mesela, özgürlük katmalı içine. Sonra bir bölümü kırmızıyla yazmalı aşkı dahil etmeli aşkın içine, yeşil ile karalamalı bir kısmı yaşamak ekmeli toprağına, sonra canlı bir sarı ile devam etmeli bahar serpiştirmeli aralara... Burayı da niye bunla yazmışım diye okurken renkler de manalarını akıtmalı kalemden satırlara.
Siz uyuyordunuz sevgili okur, tüm şehir uyuyordu; şiirdeki gibi, açlar toklar herkes uyuyordu. Bense oturmuş bir aşk masalı yazıyordum kulağımda bir sevda türküsü. Şimdi deniz karanlık gecede bir tutam buhar gibi titriyordur. Gemiler sessiz kuşlar uyuyordur. Oysa önceleri ne çok severdim bu saatleri. Sabahlara kadar titrek mum ışığına pervane ederdim gönlümü birkaç satır olsun karalayabilmek için kâğıtlara. Ne fırtınalar vardı gönlümde dışarıdaki sessizliğe inat. Bunca soğuğa rağmen en sevdiğim ağacın altında karalarken bi’şeyleri biraz olsun hafiflesin diye bekledim yalnızca gönül yüküm. Hani olur ya bazen hava sıcaktır, bir dere kenarında gezinirken önce suya ayaklarını sokmak istersin sonrası suyun serinliği içine çeker seni, gittikçe gitmek istersin; ama derenin suyu hızlı, ama dere güçlü, ama az daha gidersen bilirsin ki seni alıp götürecek ve çarpacak en sert kayalara. Vura vura kafanı öğretecek sana tüm bunları. Biliyorsun aslında ama yine de serinlik nasıl tatlı, nasıl çağırıyor şirin bir ezgi gibi kalbini büyülemiş. Benim hikayem de tam böyleydi işte.
Kuşlar terk etmiş beni, ben terk etmişim çok mu?
Gözlerim yenik düşüyor en çok gözlerine, bir laf arasında takılı buluyorum sonra ikisini duvarlara. Ne menem şey şu gece dedikleri… Sanki ne vardıysa tüm gün susan gelip dökülüyordu yatağa uzanınca yanına, soğuk bir beden gibi. Zindanlarca tutulan mahkumlar gibi akın ediyorlardı aklımın bütün bahçelerine, hele bir de güzelse hava. Zindan deyince şu paradoks düşüyor üzerime; ya asıl mahkumlar bizsek dışarda? Öyle ya bizim de hayatlarımız belirli zorunluluklar üzerinde yaşanmaya mahkûm kılınmış yapılar değil mi?
Mesela ben; bıraksalar yine bin bir hesapla kitapla projeler mi çizerdim? Yoksa dört bir yana baharda dağılan çiçekler misali okul sıralarında açan çiçeklerime kavuşmayı mı seçerdim? Farkeder miydi mesela çokça yüksek katlı, zamazingosu bol plazalarda tıkır tıkır dolaşmakla; Anadolu’nun belki en ücra köşesinde, kışın ortasında, sobası cıngır cıngır yanan bir odacıkta şiirler okumak, türküler söylemek? Biri şûride, biri ruh-u revan.
Ne ağır şey değil mi şu hasret türküsü? Hepimizin dilinde… Herkesin bir hasreti var sevgili okur ve herkes muhakkak ki kendine iyi gelen suya sürüklenirdi; ya merhem olurdu o su eninde sonunda ya da kanlı bir dere. Yine de ne olursa olsun gitmek isterdim arkama bakmadan o uzaklara. Toplayıp nerde ne kadar kitabım varsa hepsini sere serpe açmak isterdim o kır çiçeklerine ki senelerce bunun için biriktirmemiş miydim koca bir duvarı? Karış karış gezerken toprağımı, tek tek su diye sunmayacak mıydım bütün çeyizimi o sıra güllerine? Bir gün onlara kavuşabilme ümidiyle rengarenk o kitapları dizmemiş miydim koca duvarının raflarına? Olmadı… İşte bunlar hep algıda gececilik, nerden başladık nerelere geldik sevgili okur.
Herkesin gizli kutusunda sarıp sakladığı yıkılan birtakım hayalleri vardır burdan devam ediyoruz. Şimdi çok toz kalkacak diye eski şeyleri düşünmüyorum. Heveslerimi tüketiyor bu kış demiştim geçenlere, bahar dallarına hasret kaldım. Şimdi beklenen bahar geldi işte, yavaş yavaş düşüyor yeryüzüne. Ağaçlar çiçek açtı, yeşeriyor çimenler. Ne büyük mucize! Kahverengi dallardan beyaz çiçekler açtıran Rab, illaki biliyordu içimizden geçen duaları; öyle değil mi Sevgili Okur? Kalbini denizden yap.
Bugünler geçtiğinde uzunca bir yola çıksak; ıhlamur ağaçları boyunca, mis kokuları tepemizde, sasalar kulağımızda...
“Sasa” ; “ilkbahar çimlerinin sesi” demektir Sevgili Okur.
Yeniden çimlerde gezeceğimiz günlere kavuşma temennisiyle.
https://www.youtube.com/watch?v=8astGDM3NOc
6 notes
·
View notes
Photo
https://www.eclectia.com.tr/su-yalitim-sistemleri İSOSPRİNG SU KESİCİ; Akrilik Reçine Esaslı, Uv Güneş Işınlarına Dayanıklı, Tek Bileşenli, Elastik, Sürüldüğü Yüzeyin Şeklini Alan, Yapışma Gücü Yüksek, Isı Değişkenliklerine Dayanıklı, Nefes Alabilen, Çatlaklara Köprü Yapabilen % 100 Su Yalıtımı Sağlayan, Temel, Balkon, Banyo, Tuvalet Teras, Fayans Altı, Perde Duvar Çatı Dipleri, Saçak, Gizli Dere, Gibi Su Yalıtımına İhtiyaç Olan Her Yerde Kullanılır, Hazırdır ve Su İle İnceltilmez. GSM:0(532) 227 91 53 E-Mail: [email protected]
1 note
·
View note