#geziyazısı
Explore tagged Tumblr posts
oyunabirazara · 2 years ago
Text
İbrahim (as) makanıma varıp ama hayatta ibrahimce bir duruş sergileyemediğimiz için,
Huzuru Nebi'ye (ASM) varıp ama hayatta ümmetçe bir duruş sergileyemediğimiz için,
Aksa'ya varıp ama hayatta Süleyman Nebi'ye Davud Peygambere, iffet timsali hz.meryem'e, İmran ailesine cennette komşu olmaya çabalamadığımız için,
Atlara, bağlara ve bahçelere, şöhrete ve gösterişe, nefislerimize ve bilime tapındığımız için,
Bu dünya denizini Yaratan Rabbin adı ile seyre/okumaya gelmişken, gemimizi batırıp boğulmaya yüz tuttuğumuz için mahcup ve mahzun,
İbrahim olamıyorsak bile nemrut olmamaya, Musa olamıyorsak bile Firavunluktan uzak olmaya, Davud değilsek de Calutlarla aynı safta olmamaya azmedip
İla-yı kelimetullah için çırpınmaya çoşkun ve talibiz...
Öyle ise Ey Talib!
Sözünü, ömrünü, sükutunu, gönlünü, gülüşünü, boyun eğiş ve dik duruşunu israf etme. Aklını, fikrini, zikrini, nefesini, uykunu ve uyanıklığını çarçur etme...
Bil ki ey Talib!
Sen güne notlar düşerken, günlüklerine tarihler atarken, sana da notlar düşülmekte...
Yazanlara En güzel notu yazdırmalısın ...
#kendimenot #balıklıgöl #gezi #geziyazısı #ibrahimmakamı #talib #eser #müessir #sanat #siir #edebiyat #söz #ömür #günenot
11 notes · View notes
kelamhanee · 3 years ago
Photo
Tumblr media
@cayyolukultursanatedebiyat Dergimizin 8.sayısı çok yakında sizlerle. Yine dopdolu (#şiir #öykü #deneme #geziyazısı #sinema #film #tiyatro #gençlik #spor #doğa #çocuk #sanat #eğitim #Kültür) bir sayı. (Türkiye) https://www.instagram.com/p/CTtywSlgm9p/?utm_medium=tumblr
2 notes · View notes
gezmenadam · 4 years ago
Video
Sırtımda çantam, yollarda ben.🧭🌍🏕️ Daha çok gezi yazısı ve video: GezmenAdam.com Şimdi Takip edin: Youtube & Facebook & Twitter: @gezmenadam En iyi yol şarkıları: @radiowanderlust #gezmen #gezi #yolhikayesi #yolculuk #gezgin #gezirehberi #seyahat #seyirdefteri #geziblog #seyahatblog #nerelerigezelim #geziyazısı https://www.instagram.com/p/CFFggkpji4E/?igshid=191l79aezzs6n
1 note · View note
ezgivardar-blog · 6 years ago
Text
Vize almak artık saçmaysa.. Belgrad!
Euro çok pahalı olduğundan beri vize alamıyoruz. O yüzden radarda vizesiz yerler var. Biz de içlerinden Belgrad’ı seçtik.
Tumblr media
Belgrad’a indikten sonra kiraladığımız aracımızı alıp dooğru Novi Sad’a. Novi Sad, Belgrad’dan sonra 2.büyük şehir ve çok sevimli. Öncelikle evimizi buluyoruz. Aşırı eski bir asansörü olan bir apartman dairesi evimiz. Ikea’dan döşenmiş, 1 tane yatak odası var orda biz yatıcaz, salonumsu alandaki kanapede de annemler. 4 kişi için geceliği 26 euro olan evimiz booking’te Vertigo Apartment olarak bulunabilir.
Eve eşyalarımızı bıraktıktan sonra hemen şehir merkezine gidiyoruz. Ev merkeze çok yakın olduğu için yürüye yürüye merkeze varıyoruz. Minik bir sokaktan, daha geniş ve trafiğe kapalı çarşı caddesine ulaşıyoruz. Novi Sad’ın en merkezi yeri burası. Çok kalabalık. Hava harika. Her yer tatlı cafelerle dolu. 
Tumblr media
Köpükten devasa balonlar yapan adamın yanından geçerken İroş bakakalıyor.
Cafelerde herkes ama herkes birasını yudumluyor.
Çok fazla insan köpeğini gezdiriyor.
Ve biz çok mutluyuz.
Tumblr media
Yürüye yürüye Özgürlük Meydanı’na geliyoruz. Zaten Sırbistan’da bu özgürlük meydanlarından çokca var. Hava karardıkça daha da güzelleşiyor. Ve güneş battıktan sonra ortaya patlamış mısırcılar çıkıyor. sokaklar mis gibi mısır kokunca dayanamıyoruz. En sonunda beğendiğimiz bir restorana biz de oturup hem dinleniyoruz hem yemeğimizi yiyoruz. Yemekten sonra evimize dönüyoruz.
Tumblr media
Ertesi gün kahvaltımızı evimizde yapıyoruz. Dışardan meşhur balkan böreklerinden alıyoruz, annem omlet yapıyor. Kahvaltıdan sonra çıkıyoruz ve ilk olarak Petrovaradin Kalesi’ne çıkıyoruz. Kalede bir takım yol çalışmaları var. Napsak nerden çıksak diye bakınırken bir okul gezsine denk geliyoruz. Öğrencilerle beraber yürüyoruz ve en tepeye kadar çıkıyoruz. 
Manzara harika. Yukardan bakınca, aşağıdaki evlerin çatıları tam bir ortaçağ kentini anımsatıyor.
Tumblr media
Kalede bir de kocaman saat var, şehrin simgesi. Manzara gerçekten muhteşem. Orda baya bi vakit geçiriyoruz. Tabiki magnetlerimizi alıyoruz. 
Tumblr media
Kaleden sonra aşağı iniyoruz. Öncelikle arabayla biraz şehri turluyoruz. Sonra tekrar merkeze gidiyoruz. Merkezde çok fazla pasaj var. O pasajların hepsine girmeli ve sevimli barları görmeli. Her pasajın içinden bir süpriz çıkıyor.
Tüm sokaklara dalıyoruz. Her seferinde bizi şaşırtan şeyler çıkıyor. Aralarda kaybola kaybola geziyoruz.
Tumblr media
Tabiki pazarı buluyoruz ve keyifle geziyoruz. Görüp görüp beğendiğimiz kocaman pamuk şekerden de almadan geçmiyoruz.
Tumblr media
Artık şehirden ayrılma vakti. Yol üzerinde Karlofça’ya uğrayıp ordan Begrad’a geçeceğiz.
Arabada İroş kucağımda uyuyor ve herkes inip Karlofça’nın meşhur kilisesini gezerken ben arabada oturuyorum. Karlofça Anlaşmasının imzalandığı kilise ziyarete kapalı, orayı gezemiyoruz ama minik kasabada arabayla turluyoruz.
Belgrad’a vardığımızda öncelikle evimizi buluyoruz. Evimiz fazlasıyla merkezde ve otopark sorunu olan bir yer. İsmi Modern&Old Fashioned Apartment olan evimizde 4 kişi 3 gece 90 euro’ya kalıyoruz. Ev olduğu için fiyatlar çok uyguna geliyor. Bu evimiz çok büyük. Kocaman bir salonu, kocaman bir de yatak odası var. Sonra evin öbür tarafına geçiliyor orda minicik bir mutfak, minicik bir tuvalet ve bir yatak odası daha var. Bu evlerin eski musevi evleri olduğunu düşünüyoruz. Büyük kısım ev sahibine ait ve evin öbür tarafında hizmetçisi kalıyor.
Biz eve yerleşene kadar iyice akşam oluyor ve birkaç saatliğine de olsa dışarı çıkmak istiyoruz. Çok uzaklaşmamak için doğruca bohem bölge olarak anılan Skadarlija’ya gidiyoruz. Skadarlija araç trafiğine kapalı bir yokuş cadde. Kabarık kabarık taşla döşeli yolda saplı sollu geleneksel restoranlar var. Geleneksel yemekler yiyip, balkan şarkılarıyla coşuyorsunuz. En meşhurları Dva Jelena ve Tri Sesira. Ama mutlaka rezervasyon yaptırmak lazım yoksa oturmak mümkün değil.  Biz bu keyfi daha az yorgun olduğumuz bir güne bırakarak caddeyi boydan boya geçiyoruz. Taşların üstünde yürümek çok zor ama etraf o kadar hareketli. Etrafı izlerken zaman nasıl geçti anlaşılmıyor. Evde yemelik bişeyler alıp geri dönüyoruz. Çok yorgun ve açız ve yarına enerji toplamalıyız.
Sırbistan’daki 3. sabahımızda öncelikle Burakla Balkan Böreği avına çıkıyoruz. Meşhur fırınların birinden kahvaltılık bir sürü değişik şey alıp eve geliyoruz. Sürekli simit yemek isteyen annemi memnun edemesek de değişik tatlarla kahvaltımızı edip hemen kendimizi dışarı atıyoruz.
Tumblr media
Yürüyerek öncelikle Belgrad Design District’e varıyoruz. Binalar arasında minik bir pasaj olan bu bölgede bohem dükkanlar var. Biz sabah çok erken saatte geldiğimiz ve her yer kapalı olduğu için pek bişeye benzetemedik.
Tumblr media
Design District’ten çıkıp biraz daha yürüyünce hemen Ulusal Müze’ye varıyoruz. Gezemiyoruz çünkü tadilatta. Biz de önündeki, Türkler’i Belgrad’dan çıkaran ve eliyle İstanbul’u gösteren prens Knez Mihailova heykeliyle fotoğrafımızı çekip Knez Mihailova caddesine dalıyoruz.
Tumblr media
Bu cadde hemen hemen dünyanın her yerinde benzerleri olan, araç trafiğine kapalı, bizim tarif ederken “Kıbrıs Şehitleri” veya “İstiklal Caddesi” gibi ediğimiz caddeden. Sağlı sollu mağazalar ve cafe ve restoranlar. İroş caddeyi çok sevince, biz yürümekte zorlanıyoruz. Çünkü her ağaçta veya her bankta durup bi oyunlar yapıyor. Sonra bi de üstüne kakasını yapıyor ve pusetin içinde bez değiştirme operasyonuyla sonlanıyor Prens Michael’ın Caddesi bizim için :)
Tumblr media
Caddenin güzelliği sonunun Kale Megdan’a çıkması bence. Kale Megdan, eski kale kalıntılarının olduğu yemyeşil ve devasa bir park. Muhteşem nehir manzarasıyla, Tuna ve Sava nehirlerinin birleştiği noktayı izlemek çok keyifli. Girşteki İstanbul kapısı, kale içindeki savaş müzesi, Damat Ali Paşa türbesi, Sokullu Mehmet Paşa’nın yaptırdığı çeşme ve zafer anıtı görülmeye değer.
Tumblr media Tumblr media
Kale Megdan’dan sonra tüm şehri gezdiren meşhur ... numaralı tramvaya binmeye karar veriyoruz. Ama bir sıkıntımız var. Bilet almamız lazım. Turist info’ya soruyoruz. Bize hemen yakındaki Student’s Park’ın yanındaki kiosklardan veya şoförden alabileceğimizi söylüyor. Ancak şoför tek seferlik verdiği için kiosktan almak daha mantıklı diyince doğru parka yürüyoruz. Parkta gördüğümüz her kioska bilet soruyoruz ama hepsinde cevap aynı: “Biz satmıyoruz, şoförden alabilirsiniz.” Bizi bu sıcakta bu kadar gereksiz yürüttüğü için turist infoya kızarak tramvay durağına geri geliyoruz. Neyse en azından Student’s Park’ı görmüş olduk diyerek sakinliyoruz ve tramvayımızı bekliyoruz. Tramvaya binince hemen şoförün yanına gidiyorum. bilet milet diyorum ama çılgın bir kadın olan şoförümüz boşver salla gibisinden hareketlerle beni geri gönderiyor. Ve sonuç olarak bizi zorla bedavaya tramvaya bindirmiş oluyor. Valla bence sorun yok! Tramvay tüm şehri gezdiriyor evet ama umduğumuz kadar keyifli bir yolculuk değil çünkü hava felaket sıcak ve çok trafik var. Yine de genel bir fikir ediniyoruz ve bindiğimiz durakta tramvaydan iniyoruz. Çok yorulmuş ve yemek yemek istediğimiz yeri bulamamanın verdiği bezmişlikle ilk gördüğümüz yerde yemeğimizi yiyip kalkıyoruz. İro biz yemek yerken uyuyakaldığı için biz onunla eve dönüyoruz. Ben evde ona yoğurt çorba yapıp yediricem, o sırada annemler de pazar gezicek. Belgrad’daki evimizdeki, oranın tencere ve ocağıyla yoğurt çorba yapıcak olmak da ilginç bişi. Ve akşam üzeri Zemun’a gitmek üzere tekrar evde buluşuyoruz.
Tumblr media
Zemun, merkeze yakın minik bir balıkçı kasabası. Zemun’da gün batımı yapmalısın denen bu küçük kasabanın çok hoş bir sahili var. Nehir kenarında tatlı tatlı cafeler, yürüyüş yapanlar, kano yapanlar... Tepesindeki Gardos Kula isimli masal kulesini göremesek de sahil kenarında yürüyüşümüzü yapıyor, o tatlı cafelerin birinde biramızı yudumluyor ve sokaklarda kayboluyoruz. Kaka operasyonu yaşamadan dönme sloganıyla halka açık alanda bez değiştirme işimizi de yapıp, güneşi batırıyoruz.
Tumblr media
Zemun’dan sonra planlarımız çok çılgın. Çünkü İroş’u akşam annemlerle evde bırakıp biz Burakla Skadarlija’daki güzel restoranların birinde Balkan gecesi yaşıcaz. Süslenip püslenip evden çıkarak el ele Skadarlija!ya yürüyoruz. Sokağı birkaç kez turlayıp, çok da popüler olmayan Zlatni Bokal’e oturuyoruz.
Tumblr media
Garsonumuz çok sevimli bir amca. Bizi gülümseyerek karşılıyor ve geleneksel et tabağını öneriyor, yanına bir de şarap. Mis!
Tumblr media
Bir süre sonra müzsiyenler çıkıyor meydana. Arka masaların birinin yanında çalmaya başlıyorlar. Masadakiler de onlara eşlik ediyor ve biz çok eğleniyoruz. Balkan gecemizi bitirip mutlu, huzurlu şekilde evimize dönüyoruz.
Belgrad’da uyandığımız 2.sabahta da kahvaltıdan sonra hemen evden çıkıp yürüyeyerek Parlamento Binası’na varıyoruz. Binanın bahçesinde insanlar köpeklerini gezdiriyor, yürüyüş yapıyor. Bizimkinin belli bir mesafe yakınına bile gidilmiyor diye hayıflana hayıflana yürüyoruz. Ve kırmızı kiliseye yani Aziz Mark Kilisesi’ne ulaşıyoruz.
Tumblr media
Bir Sırp Ortodoks kilisesi olan St. Mark’s aslında çok yeni bir kilise. 1940′ta açılmış ve ortası boş, oturma yerleri duvara dayalı kenarda olan kiliselerden.
Bu kilise, parlamento binası, kütüphane, postane gibi büyük binalar hep aynı alanda Taş Meydan yakınında. Taş Meydan da yine hemen yanındaki parkıyla şehrin merkezlerinden biri.
Tumblr media
Taş Meydan’dan sonra arabamıza binerek Ada Ciganlija’ya gidiyoruz. Burası nehrin ortasında kocaman bir ada. Aslında giriş ücretli ancak navigasyon bizi adanın arkasındaki, karaya bağlantısı olan ve yol çalışmalarının olduğu kimsenin kullanmadığı girişe götürüyor. Ordan resmen gizlice adaya giriş yapıyoruz. Yüzen evlerin yanından geçiyoruz ve ada merkezine arabamızı park ediyoruz.
Tumblr media
Hava mükemmel ve ada yemyeşil doğasıyla bizi çıldırtıyor. Arabadan iner inmez bizi bir “kaldıraç” karşılıyor. Kocaman bir arabayı kaldırabileceğiniz bir kaldıraç sistemi kurmuşlar. Gerçek ve canlı canlı bilim işte!
Biraz daha ilerleyince, ses aynaları, periskop, güneş saati, DNA modeli, müzikli tabureler gibi şeyleri de keşfediyoruz. Tüm bu fen örneklerini rahatça girip deneyimleyebileceğiniz muhteşem bir bilim parkı yapmışlar. O kadar hoşumuza gidiyor ki hepsinde tek tek zaman geçiriyoruz.
Tumblr media
Bilim parkından çıkıp adada biraz daha yürüyüş yapıyoruz. İroşla çimlerde koşturup, nehre girenleri izleyip güzel havanın tadını çıkarıyoruz. Sanırım Belgrad’da en sevdiğim yer burası oldu!
Tumblr media
Adaya girerken ödemediğimiz ücreti çıkarken mecburen ödüyoruz. Ve Aziz Sava Katedrali’ne gidiyoruz. Terazije Meydanı’ndaki bu kocaman bembeyaz katedralin içi hala yapım aşamasında çünkü sürekli yakılmış ve bombalanmış. Dışı tamamen bitmiş olmasına rağmen içi inşaat. O yüzden dış görünümünden etkilenip tanıyınca hayal kırıklığına uğradığınız biri gibi :)
Tumblr media
Sırp Krallığı’nın önemli yöneticilerinden olan Stefan Nemanja’nın son oğlu olan Aziz Sava’nın gerçek ismi Rastko. Tahtın varislerinden olan prensi ailesi evlendirmek istiyor ancak dünyevi işlerle işi olmayan Rastko kaçıp bir grup rahip ile kutsal Athos Dağı’na gidiyor. Orda “Sava” adını alarak keişiş oluyor ve Sırplara Ortodoksluğun ne olduğunu öğreten bir din adamı haline geliyor. Sırp-Ortodoks kilisesinin kurucusu olarak anılmakta.
Katedralin yapımına bağışlarla devam edildiği için de içi inşaat halinde. ama inşaat perdelerinin arasındaki okları takip edip bodrum kata inince bir süprizle karşılaşıyorsunuz. Tüm duvarlar ve tavanın muhteşem resimlerle dolu olduğu bu salonun ne olduğunu tam anlayamasak da büyülenmiş şekilde geziyoruz. Dışarı çıkınca çanlar da çalıyor ve daha da güzel oluyor.
Tumblr media
Herkesin Ayasofya’ya benzettiği, benim bir de önündeki havuzla birlikte Taj Mahal’e benzettiğim bu güzel katedralden çıkıp hemen yakınındaki Kafana Cubura restoran gidiyoruz. Kaymaklı cevapi, geleneksel pjelskavica yemeği ve sopska salatası yiyip, Jelen pivomuzu yudumluyoruz.
Tumblr media
Yemekten sonra uyuyup dinlenmeleri için, İroş ve annemi eve bırakıp, biz Nikola Tesla Müzesi’ne gidiyoruz. Krunska sokağı 51 numaradaki müzeyi kişibaşı 15 euroya ve yalnızca 16:00′dan sonra gezebiliyorsunuz. (16:00′ya kadar sırplara ait). Sıradışı bir elektrik mühendisi ve mucit olan Tesla’yı çok seviyorum ve saygı duyuyorum. Edison yüzünden uğradığı haksızlığı ve yapayalnız ölümünü hiç haketmediğini düşünerek merakla ve ilgiyle geziyorum müzeyi. Sonrasında ise Tesla’nın hayatını anlatan bir belgesel izliyoruz ve bazı deneyleri deneyimleme şansımız oluyor. 
Tumblr media
Son günümüzde çok vaktimiz olmadığından meşhur street artları görmek istedik. Skadarlija, Savamala Bölgesi ve Strahinjica Bana Caddesi murallar ve street artla dolu.
Tumblr media
Belgrad’ın duvar sanatı çok meşhur olduğu için özel turlar düzenleniyor. Duvar duvar, sokak sokak gezdirip grafitileri, muralları ve tüm duvar sanatını anlatıyorlar. Hipsterların doldurduğu eski sanayi bölgesinin şimdi nasıl “creative district” olduğunu görüp, lokal ötesi kahve içiyorsunuz falan. 2 saati 20 euro. Eğer gezinin üstüne sokak sanatçısıyla bir workshop da isterseniz 30 euro. Biz kendi turumuzu kendimiz yaptık.
Tumblr media
Sonrasında ise Nikola Tesla Havaalanı’na doğru giderken doyamadığımız şehirlerden olan Belgrad’a son bir kez daha bakıp “görüşürüz” diyoruz...
2 notes · View notes
canakkalelife · 6 years ago
Photo
Tumblr media
#sizdengelenler @gencrehberlergeziyor Sarı bize hep enerji verir mutluluk verir.🌻 Hatta çoğu şeyimizi(Çanta,ceket,vs) sarı alırız hayatımıza olan etkisini biliriz Peki size de sarı enerji veriyor mu?💛 Yoksa sizin enerji renginiz hangisi? . . . . . . . #gezilecekyerler #gencgezginler #geziyazısı #gezgin #gezibaglari #gezginler #gezginlerle #seyahat #gezi #travel #wanderlust #çanakkale #kanola #sarı #cokgezenlerkulubu #instatravel #igtraveller #igtravel #birgezginesor #anadolugram #anadolu #photoofthedays #pazar #seyyah #gezirehberi #gezenlerden #natgeo #gezelimgörelim #geziyoruz (Çanakkale Gelibolu Yarımadası) https://www.instagram.com/canakkalelife/p/BxEzZhWHBLA/?igshid=1s8octz8oyb65
0 notes
geceyim · 5 years ago
Text
Güney Kurtalan Ekspres: Güneye Giderken
Güney Kurtalan Ekspres: Güneye Giderken 'Tarık Tan #geceyim #geziyazısı #güneykurtalanekspres #doğuekspres #tren #gezi #rail #travel #fanzin
GÜNEYE GİDERKEN
Merhabalar Bu görevi aldığımda, yerinde duramayan ve sürekli gezen bir insan olduğum için çok mutlu oldum. Sizleri de gezdiğim yerlere götürmek, orada yaşadığım tecrübeleri sizlerle paylaşmak için sabırsızlanıyorum. Arkadaşlarımın da bana sürekli sorduğu soruyla hafızanızı biraz zorlamak isterim. “Çok okuyan mı yoksa çok gezen mi?”bunun cevabını siz verdiniz mi? Bilmiyorum,…
View On WordPress
0 notes
kesifcagrisi-blog · 6 years ago
Link
Tumblr media
0 notes
mochilerita · 7 years ago
Photo
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Yolculuk sırasında:
Sabah 6′da başlayan hazırlıklar 7.21′de beni Oslo’dan alıp havaalanına götürecek otobüse binmemle son buldu. Hala karanlığın aydınlanışını, günün ağırmasını beklerken karlı ağaçların ördüğü duvarların seyirinde devam etti yolculuk. Güneşin tepe çıkmaya başlayışını gördüğüm ilk yer olan bekleme salonunda her zamankinden farklı bir manzara vardı. Genelde mont ve kotla gördüğüm bu Norveçliler kaz tüyü kabanlara ve yüz berelere sarınmış Longyearbyen uçuşunu bekliyorlardı, aynı benim gibi. Tek farkı benim daha önce böylesine bir soğukla karşılaşmamış olmamdı. Boarding zamanı geldiğinde bana Norveç’ten Norveç’e gidebilmek için vize sormaları ve yeşil pasaportum ve elimdeki tek vizemle (İspanya için Öğrenci Vizesi) ne yapmam gerektiğini tam çözemediğim o anlarda aklımdaki tek şeyin ‘ya sırt çantamı almazlarsa’ problemi olması ve yine de havalı tavırlarla bu sırada uçus görevlisine ağzımı yaya yaya ‘I don’t need a visa’ şeklinde karşılık vermem ne o anki probleme ne de aklımdaki soruya çözüm olmuştu. Bir şekilde amiriyle telefonda görüşen görevlinin ağzına gerek olmasa da İspanya vizesini sokuşturmam beni sırt çantasız da (ücretsiz olarak aşağıya verdiler) olsa uçağa bindirmişti.  Yapılan anonslar, deri eldivenli, hosteslerin acil durum talimatları eşliğinde havalanacaktık işte. Arktik Okyanusu üzerinde geçireceğimiz 3 saat vardı önümüzde ve benim aklımdaki tek şey 1€ verdiğim seyahat dostu erişteme cabin crew’den kaynar su istemekti. Zira uçakta olup da para harcamadan karın doyurmak büyük mutluluk. Norwegian’ın sağladığı en büyük nimet olan wi-fi bağlantısını ve kendi eğlence portallarından ulaşılabilen onlarca filmi de es geçmemek lazım. Bir iki bölüm House MD’de öylece izlenmiş oldu. Tabii ki arada göz ucuyla güneşi de takip etmiyor değildim camdan, her geçen dakika daha da yok oluyor, hemen karşımızdaki ay ise daha bir ışıldıyordu güneşin solup giden ışığıyla. Saatler sonra beklenen anons yapıldı ve artık inişe geçiyorduk, geçiyorduk ama nereye iniyorduk? Ne bir ışık, ne bir şehir, ne de bir kara vardı. Hayırlısı deyip indik karaya, sonra da uçaktan. Karşımızda işe bi alışveriş merkezinden daha küçük ebadıyla Longyearbyen Havaalanı duruyordu. Ayak bastığımız pist buzdu ve oradaki tek uçak da bizimkiydi. Bir kez daha hayırlısı deyip kendimizi içine attık bu yazık binanın...
0 notes
kolajart · 7 years ago
Photo
Tumblr media
Ulaş Başar Gezgin: Güneydoğu Asya’ya Gelecekler İçin Yolculuk Önerilerim. http://kolajart.com/wp/2017/12/23/ulas-basar-gezgin-guneydogu-asyaya-gelecekler-icin-yolculuk-onerilerim/ #ulasbasargezgin #asya #vietnam #dekolajart #kolajart #gezgin #gezi #asia #geziyazısı #yolculuk #ada @malezya #malasia
0 notes
muhammedakiff · 8 years ago
Photo
Tumblr media
https://goo.gl/UFNhnX
Eve giderken bir tenteli kamyonet gördüm üstün de ki karlar, olamayacak kadar güzel köy manzarası oluşturmuştu çok güzel bir manzaraydı ne yazık ki  telefon yanımda olmadığı için çekemedim. Yürüdüm üst geçite yaklaştım.
Gezi Yazım #Geziyazısı
0 notes
negordumcom · 5 years ago
Photo
Tumblr media
Prag, www.negordum.com un ilk yazılarından biri, bu her noktası ayrı bir sanat eseri olan şehri bizden okuyun ve bize puan verin. www.negordum.com . . . #negordum #negördüm #negordumcom #seyahat #gezi #travel #traveller #gezgin #hayat #life #city #şehir #today #bugün #love #aşk #wanderlust #wander #prague #prag #çekcumhuriyeti #oldcity #ig_prague #tarihi #statue #tbt #build #europe #eski #geziyazısı (Praha / Prague / Prag / Praga) https://www.instagram.com/p/B3UuxF-Ax1Y/?igshid=nk9m3wcdqw8l
0 notes
gezmenadam · 4 years ago
Photo
Tumblr media
O an... 🕊️ Daha çok gezi yazısı ve video için: GezmenAdam.com Youtube Abone Ol: youtube.gezmenadam.com Diğer Sosyal Medya Hesapları: Facebook & Twitter: @gezmenadam En iyi yol şarkıları için: @radiowanderlust #gezmen #gezi #yolhikayesi #yolculuk #gezgin #gezirehberi #seyahat #seyirdefteri #geziblog #seyahatblog #geziyazısı ##yolacikyolacik #istanbul #varup #martılarasimitatmak (Kadıköy Vapuru) https://www.instagram.com/p/CGzBPpqLQad/?igshid=zu890l9rmbdw
0 notes
ezgivardar-blog · 7 years ago
Text
Kozak köyleri ve dev brokolileri
İzmir’den çıktıktan sonra Bergama’ya doğru devam etmeyip, sola Ayvalık’a dönüyoruz. Birkaç km sonra üstünde bir sürü köyün yazılı olduğu bir tabela görüyoruz. Ve aradığımız köy işte orda.. Nebiler 5 km. Hemen giriyoruz ve bir süre sonra Aşıklar Şelalesi için sola dönmemiz gerektiğini gösteren yerden dönerek şelale girişine geliyoruz.
Giriş ücretli, yaya 2 tl, araba 10 tl. İçerdeki restoranda 30 tl harcarsan da giriş ücretini iade ediyorlar. Bence çok mantıklı çünkü restoran kahvaltı için muhteşem bir yer. Girişte bizi tatlı bir afiş karşılıyor. “Eşinizden sonra göreceğiniz en güzel şey!”
Tumblr media
Otoparka arabamızı parkedip, restoranın içinden geçerek ağaçların arasına dalıyoruz ve daracık merdivenden aşağı inmeye başlıyoruz. Su sesi geliyor ama görüntü yok. Çünkü ağaçlar heryeri kaplıyor, gökyüzü bile görünmüyor. Bir süre sonra ise pat diye karşına çıkıyor! O kadar güzel ki...
Tumblr media
Şelaleye uzaktan bakabilmek için bir köprü yapmışlar. Oraya gidip tam karşıdan şelaleyi izleyebilir, fotoğraf çekebilirsin. Bir de şelalenin önüne bu minik bankı koymuşlar üstünde poz verelim diye. Gördüğüm en fotojenik şelale! Tabiki herkes çıplak ayaklarla sıraya girmişti en güzel pozu yakalayabilmek için.
Tumblr media
Suya gir çık, gir çık.. Mis havayı içine çek.. Şelalenin yanındaki masalarda oturup doğayı ve suyun sesini dinle.. Bir de közde kahve yudumla..
Tumblr media
Bir dahaki sefere kahvaltı için gelmeyi planlayıp şelaleden ayrılıyoruz. Nebiler’den çıkıp Kozak’a doğru ilerlemeye devam ediyoruz. Çukuralan, Kaplan, Aşağıbeyköy köylerini geçiyoruz. Acıktığımız için yemek yiyebileceğimiz yer araya araya Yukarıbeyköy’e geliyoruz. Burası daha merkezi ve en büyük köy. Ortasından geçen derenin yanında birkaç restoran ve çam balı, çam fıstığı ve fıstık helvası alınabilecek dükkanlar bile var. Hancı ve Çınar diye iki bilinen restoran var. Hancıyı beğenmiyoruz, Çınar ise kapalı. Halbuki çok güzel görünüyor ve aabalık yapıyordu. Biraz daha dolanıp Kozak Yaşam Vadisi’ne oturuyoruz. Muhteşem bir yer. 
Tumblr media Tumblr media
Bahçede tavşanlar, ördekler, kazlar geziyor. Kocaman bir alan, ahşap salıncaklar ve minik gölet var. Bir de minik ahşap bir kulübe.. Restoranın sahibi bazen orda kalıyormuş. 
Tumblr media
Mis gibi bir saç kavurma yiyip, yayık ayranı da hüplettikten sonra biraz bahçede İroşla oynuyoruz. Alan çok büyük ve çeşitli organizasyonlarda da kullanılıyormuş. 
Tumblr media
Ordan ayrılıp yola devam ederek dev brokolileri izliyoruz. Kozak Yaylası’nda 5 milyon civarında fıstık çamı var. Yılda 800 tondan fazla fıstık üreten bu bölge Bergama krallığından beri korunuyor. Bir ağaç dikildikten 10 yıl sonra kozalak vermeye başladığı için çok değerli.
Tumblr media
İlk yerleşim yeri Atçılar köyü.
Göbeller köyü ise kuş gözlemciliği ve yürüyüş parkurlarıyla biliniyor.
Aşağıbeyköy’de tarihi roma hamamı ve antik kent perperene var.
Demircidere köyünde Türkmenler yaşıyor, 3 etek giyen kadınlar gibi gelenekleri ve kültürleri incelemek keyifli.
Tumblr media Tumblr media
Bir de biraz ters kalsa da internette okuyup merak ettiğimiz taş ustası Mustafa Yılmaz’ın evini görmek için Çamavlu köyüne gidiyoruz. Evinin önüne dünya barışını anlatan bir sürü heykel yapan ustanın çalışmaları çok ilginç. Kendisiyle tanışamadık ama heykellerin hepsini zevkle inceledik. 
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
İzmir’e bu kadar yakın bu kadar güzel bir yer olduğunu bilmek mutluluk verici. Biz de oksijene doymuş ve gece iyi uyuyacağımızı bilmenin huzuruyla eve doğru yola koyuluyoruz.
1 note · View note
canakkalelife · 6 years ago
Photo
Tumblr media
#sizdengelenler @gencrehberlergeziyor Arkadaşlar herkeslere İyi günler 🙃 Biz sizlere Çanakkale'ye gittiğimiz zaman nereleri gezdik neler yedik hiç bahsetmedik. Bu arada okuduktan sonra kaydetmeyi unutmayın ⚠️ 1.Gün ➡️Gelibolu Yarım Adası Gezileri ➡️ Bigalı Köyü ve Atatürk Evi ➡️ Anzak Koyu(Kanlı sırtı burada görebilirsiniz) ➡️ Conkbayırı (Atatürk'ün saatinin parçalandığı yer) ➡️ Seddülbahir (Morto Koyu) ➡️ Seyit Onbaşı Anıtı ➡️ Çanakkale Şehitliği ve Şehitlik Abidesi ➡️ Mecidiye Tabyaları ➡️ Namazgah Tabyaları ➡️ 57.Alay Şehitliği ➡️ Siperler ➡️ Sargı yerleri ➡️ Çanakkale Şehit gezileri ➡️ Aynalı Çarşı ➡️ Truva Atı ve Heykeli (Filmde kullanılan) 2. Gün ➡️ Çanakkale Deniz Müzesi ➡️Truva Antik Kenti ➡️ Troya Müzesi ➡️Ayvalık ve Cunda Adası gezileri (Taş kahvede kahve içmeyi unutmayın) ⚠️ 📝Nerede yemek yenir? 📌@doyuranlarcaybahcesi da güzel bir gözleme yiyebilirsiniz (Gelibolu) 📌Sabah kahvaltı için #narsimit almayı unutmayın⚠️ yada vapurda yapabilirsiniz 😊 📝ULAŞIM Otobüsle ve kendi aracınızla ulaşım sağlayabilirsiniz. Bizler acenta ile katıldık. Sizlerde katılabilirsiniz ama kendi başınıza gezmenizi öneririz. Vapur ile geçecekseniz zaten Çanakkale merkezden kalkıyor. 📝Konaklama Çanakkale merkez ve çevrelerinde konaklayabilirsiniz ama önceden rezervasyon yapmayı unutmayın ⚠️ 📌Bizleri takip etmeyi unutmayın arkadaşlar. Hepinizi seviyoruz. 😊 . . . . . #gezilecekyerler #gezgör #gencgezginler #anadolugram #gelibolu #çanakkale #seyyah #seyahat #travel #igtravel #igtraveller #wanderlust #gezgin #gezelimgörelim #çanakkalelife #öncetürkiyeyikeşfet #keşif #keşifönerisi #gezibaglari #geziyazısı #gezirehberi #travelgram #traveling #travelphotography #traveler #traveller #travelguide #travels (Truva Antik Şehri) https://www.instagram.com/canakkalelife/p/BxZcTYcnta2/?igshid=11iutruhrmvlr
0 notes
geceyim · 4 years ago
Text
Çanakkale Gezisi
Çanakkale Gezisi 'Melek & Gülsüm Odabaş . . . #geceyim #blog #geziyazısı #deneme
    Merhabalar, hepimizin hayatında büyülü olduğuna inandığı yerler vardır. Ben ve ikizimin büyülü olduğuna inandığımız yer hiç şüphesiz Çanakkale, gelin ikimiz bugün size Çanakkale´yi gezdirelim…   Yola İzmir´den gece üçte çıktık ki sabahın ilk ışıklarında Çanakkale`de olalım ve bu tarihi şehri daha çok gezelim.  Kapak fotoğrafı: sabaha karşı altı, Çanakkale Hem güneşin doğuşunu izlemek, hem de…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
sosyokafa · 8 years ago
Text
Kast-ı Moni
Tumblr media
Sevgili, olmayan okurlarım. Evet bu sayfanın sıfır ziyaretçi istatistiğini seviyorum, kimsenin olmayışı samimi kılıyor insanı. Şöyle ki, sosyal medya bir nevi insanların bastırdıkları kimliklerini ortaya koymakta imtina etmeyecekleri bir yer, üstüne bir de benim bloğum gibi yalnız yazarın olduğu bir ortamsa, dürüstlük seviyesinin katmerlenerek artması bekleniyor. En azından teoride böyle, çünkü esasında topluma felan değil de, insanın kendine dürüst olması zordur bence. Bakalım bu hiçlikte, bu ıssız adada dürüst olmayı başarabilecek miyim. İlk deneme: Abi ben malım. Yeterince dürüst oldu mu bilmiyorum ancak şunu anlatmama müsâde edin. Cuma günü İbo’nun, “kedi bul lan hadi ya” diye ısrarlarına dayanamayarak internetten bir ilan buldum. Birisi bir veterinere 4 tane scottish cinsi kedi yavrusu bırakmış, petshopcular aramasın bedava veriyorum diye ilan vermiş adam. Aradım hemen, 2 tane kaldı dedi. Abi birisini ayırır mısın gelip alacağız dedim. Tamam ama yarın kesin gelmeniz lazım dedi. Tamamdır abi yalnız biz Ankara’dan geleceğiz dedim, bekliyorum, otobüsten inmeden önce ararsanız otogara gelip alırım sizi dedi. Eyvallah dedim, İboyu aradım, hacı böyle böyle bi durum var dedim, gidip al lan nolacak dedim. Biraz düşündü, bizler şuan parasız adamlarız (paralı olduğumuz bi dönem de hatırlamıyorum ama hep geçici bi dönem gözüyle baktığım için “��uan” diye belirtiyorum, geçici bi durum, yaşamak gibi) şu sevimli yavrucakları başka türlü evlat edinemeyiz gidelim alalım lan nolacak bilet parasını da veririz dedik, İbo bana “sende gel aga” dedi. Tamam la işten erken çıkar gelirim dedim. Bu nokta biraz önemli benim için. İbo çağırıyor diye, durduk yere Ankara’dan Kastamonu’ya gitmek nedir diyenler için açıklayayım, bizde işler mantıksız gelişiyor, ya da mantık dışı desem daha doğru olur. O sene geliyor aklıma, hani Manavgat nehrinin yanında İbo, Ahmet ve ben boş boş suya bakarken aramızdan birinin “hadi lan yüzsenize ehe ehe ehehe” diye ortaya bi laf atması, sonra ben yüzmeyi bilmiyorum olum sadece ileri gidebiliyorum dememe rağmen yüz bee diye ısrar almam, bunun üzerine ben karşı saldırıya geçince İbo’nun “Ozan yüzerse ben de yüzerim” demesi, Ahmet’in buna mukabil “İbo atlarsa ben de atlarım” demesi ve kendimi nisan aynın ortasında Manavgat’ın buz gibi sularına bırakmam, diğer ikisinin peşimden atlaması ve bir süre sonra nehrin öteki tarafında tir tir titrerken birbirimize “mal mıyız olum biz” dercesine bakışlarımız geliyor aklıma. Ya şeye ne dersiniz hani yeni mezun olmuş, bir an önce meslek edinmek üzerine düşünce ve stresle kafayı yemenin eşiğine gelmişken, sıcak bir yaz günü, 2014 kpss sınavının olduğu gün, Denizli’de o apartman dairesinde uyanmış, hadi lan sınava geç kalıyoruz dememe rağmen İbo’nun götünü kaldırmayıp “ya olum sanki atanacaz yeaaa” demesi, bunun üzerine “sen gitmezsen ben de gitmem” demem ve İbo’nun arkasını dönüp uyuması, ve ikimizin de iki senede bir olan kpss sınavına girmememiz, devletin birden asdep programıyla sosyolog almaya başlaması ve sınıf arkadaşlarımızın bir kısmının atanmasına rağmen, bizim puanımız olmadığı için programa başvuramamız. Yok biz harbi malız. Al daha geçen ay, hani İbonun annesi yemeği biraz acı yapmıştı da gece fenalaşmıştım, midem yanıyordu, acile kaldırdı Halil amca sağolsun. Aradan bi hafta geçmişti de Samandağ’dan gelen o biberler, aman Allah’ım o ne biber, acısı öyle bi kıvamdaki, biber acısı değil sanki evlat acısı. Sanki magmadan lav çıkarmış da kemirmiş gibi yanıyor insan, bu ruh hastası İbo domatesin yanına doğramıştı da, biber domatese sürtmüş, domatesi yiyince ölüyorum sandım, düşün biberin fragmanı bile yetti kahvaltıyı zehir etmeye. Sonra akşam yemeğinde Halil amca “İbo yesene lan erkek adamsın” demişti de, o ruh hastası da “Ozan yerse ben de yerim” demişti, ben de hiç düşünmeden biberi avuçlayıp, çiğneyip yutmuştum. Halil amca “hasss gene acil yolu gözüktü bize” dercesine gözlerini açmış anlam veremeden suratıma bakarken İbo da kalan biberleri gömmüştü. Sonra ikimiz birden o sofradan kalkana kadar fazla kilolarımızın bir kısmını ter yoluyla atmıştık. Hatta bi kaç gün boyunca, içimizden başka şeyleri başka yollarla atamamıştık, yanıyor malum. Cidden malız (dürüstlükte kademe atlıyorum bakın çoğul kabullenme yolundayım). İşte o gün de bizim için sıradan bir gündü, beynimizi konu üzerinde düşünmek yerine saçma sapan espriler üretmek için kullanıp, otobüse atlayıp yola çıktık. Önce Çankırı’ya girdik. Ya Allah affetsin de o nasıl şehir öyle. Abi çöl. Gidiyorsun gidiyorsun çöl çöl çöl… Ama öyle bildiğimiz çöllerden değil ha mistik havası felan da yok bildiğin kupkuru toprak lan! İçim bi kötü oldu, Uludağ manzarasında dünyaya gelmiş biri olarak katlanamıyordum bu manzaraya, sanki bir zamanlar Anadolu’daydım, sanki otobüsün şoförü Nuri Bilge Ceylan’dı, bizi alıp bozkır manzarasının ortasına, kaçamadığımız bir dizi görselliğin ortasına sürüklemişti, sanki “bakın şu çorak topraklara da içinizdeki şairane yanı ortaya çıkarın, az biraz tefekküre dalın” der gibiydi, ama biz hala yavşak yavşak şakalar yapmakla meşguldük. Derken şehre girdik. Ama öyle bi şehir ki, hani otobüsün başı girse kıçı şehrin dışında kalıyor, belki enlemesine sığabilir ama diklemesine bir otobüs bile zor sığıyor şehre, o kadar küçük. Abi küçük olması bişey değil de, hani yol boyu kahverengi çorak topraklar gördük ya, şehre geldik, demin yatay olan manzara şimdi dikeydi, betonlar yükseliyor, aynı renk aynı manzara, hatta şehre doğru zamanda gelirseniz gökyüzünü bile aynı renkte bulabilirsiniz. Neyse Çankırı’lı arkadaşlardan özür diliyorum, sonuçta benim gözümde hepiniz, bütün insanlık birsiniz, eşitsiniz, çünkü benim bloğum da Çankırı kadar bozkır, hatta Çankırı’dan daha boş, bakın kimse yok, bi ben varım, haliyle bir Çankırılı ile bir İzmirli benim için aynı şeyi ifade ediyor, sonuçta ikiniz de yoksunuz burada. Neyse diyorum İbo’ya, birazdan Ilgaz dağını göreceğiz, sonuçta Ilgaz bu, Anadolu’nun yüce bir dağı, yemyeşildir, toparlarız biraz, hem Ilgaz’ı görmesek bile Kastamonu’ya gidiyoruz abi Karadeniz la, yemyeşildir şimdi var ya off… Yolda hangi tepede bir yeşillik görsek “aha da Ilgaz” diyoruz, sonra bakıyoruz ki Ilgaz’ın şubesi bile olamayacak kadar küçük bir yükseltiymiş. Derken karşımızda yemyeşil bir deniz belirdi, yüzlerce metre yukarı yükseliyor, yüzlerce metre doğuya-batıya, ve kuzey ufuklarını tamamen o yeşillik kapatıyor. Güneye de nah yeşillik, bi ağaç bile olmaz mı abi ya. Neyse bizi bir heyecan sardı, girdik dağ yoluna. Ben manzara karşısında kendimi kaybetmişim. Neden sonra aklıma geldi başladım adamı aramaya, veteriner abi biz geleceğiz çık sen de otogarda buluşalım, ilk otobüsle dönmemiz lazım bizim diyeceğim. Ama o da ne, aradığım abone ken nat dı moment olmuş, ulaşılamıyor. Neyse dedim buralar dağlık hep ondandır felan, inince ararız. Veterinerlere pek güvenmiyorum açıkcası, hani sokakta ölmek üzere olan bi hayvanı koştura koştura veterinere götürürsünüz, abi kurban olayım kurtar şu garibanı dersin de “800 lira ver kurtayarım” der ölüme terkederler ya, o yüzden bi kılım o meslek grubuna içten içe. Üstelik biliyorsunuz ben önyargılarımdan kurtulmak için uğraşırken geçenlerde başıma geleni. İşe giderken yolda yavru bir güvercin bulduydum da kediler yemesin diye hemen yanıma almıştım. Nasıl besleyeceğim şimdi ben bunu diye düşünürken interneti kurcaladım ettim, yok abi yapamıyorum ben besleyemiyorum. Gittim en yakın veteriner kliniğine, geldi denyo, noldu diye. Abi böyle böyle bak ölecek bu gariban, ben bunu besleyemiyorum, biraz baksak buna, bi hafta beslesek uçup gidecek kurtulacak, şuan olmuyor ama, yardımcı olun bana öğretin en azından ben besleyeyim dedim. Cevaben, burada kalamaz, sen bana bırakmaya gelmişsin ben bunu almam, senin elinde ölmesin bizim elimizde ölsün diye getirmişsin dedi. Delirdim tabi ben başladım bağırmaya çağırmaya, senin de sana o diplomayı verenin de deyip vurdum kapıyı çıktım. Belediyenin hayvan hastanesini felan aradım, takmadılar. Neymiş sadece yabani kuşlar önemliymiş ona bakamazmışlar. Barınağı aradım sadece kedi köpeğe yardım ediyorlarmış. Ulan bu can değil mi, el kadar hayvan, ne olur minicik kalbi atmaya devam etsin diye uğraşsanız, ne olur abi ne olacak ya. Bana bir sürü telefon verdiler, orman bakanlığı bilmem ne bakanlığı, yok ne merkezi, yok ne müdürlüğü, kimi arasam “güvercin lan o niye yardım edelim” cevabı geliyor, “biz ne kazanıcaz olum para etmiyor o kuş” demeye getiriyorlardı. Bütün gece böyle vicdansızlarla aynı dünyayı paylaştığım için sinirden ve üzüntüden ağladım, uyuyamadım. Sabah kalktığımda minik yavru can vermişti, açlıktan.. Daha çok ağladım… Vicdansızlar… Kalpsizler… Paragözler… Neyse biz “ulan bide adama ulaşamıyormuşuz ahahaha ne komik olur, adam bide gelmiyormuş ahahaha” diye şakalaşıp gülerken kendimizi 4-4 buçuk civarı Kastamonu otogarda bulduk. Adama da hala ulaşılamıyor. Belki şarjı bitmiştir buralardadır diye de otogardan ayrılamıyoruz. Saat 6 da telefonu çalmaya başladı bu veterinerin. “Alo” sesini duyduğumuzda bir buçuk saatten fazla zamandır otogarda bekliyorduk. Abi nerede kaldın ya, dedim. Kaç saattir seni bekliyoruz ayıp ya felan. Kardeşim hemen geliyorum dedi. İyi peki dedim kapadım. Bekliyoruz. Yarım saat daha geçti, yine aradım bu sefer acele etsin diye, yav abi 7 otobüsüne binmemiz lazım gel artık dedim, kardeşim kediyi arabaya koyup geliyorum hemen 7ye kadar yetişirim ben dedi, için rahat olsun dedi. Yine bekledik. Saat 7 olurken tekrar aradım ve adam tekrardan ken nat dı momınt olmuş. Ulaşılamıyor. Senin Allah belanı vermesin dedik, bilet alalım da gidelim sokarım yağacağı işe ayı gibi şiyapıyor dedik, bilet almaya bi gittik ki 7 otobüsü diye bişey yokmuş. Gece 10 buçuktaymış tek otobüs. Soğuktan donuyoruz, açız, parasızız, zibilyon kadar işim gücüm, okumam gereken makaleler, kitaplar, yapmam gereken ödevler evde beni bekliyor, ben Kastamonuda İboyla otogarda saçma sapan tasarlanmış bi banka oturmuş, esnafın alay konusu olmuş ve de bir yandan derin derin düşünüyordum, “neden?”. Neden abi ya neden? Dolandırmak değil bu, başka bişey. Sabah otobüse binmeden önce “gelin gelin otogarda buluşuruz, siz yorulmayın arabayla gelip alırım” dedi, para felan da vermedik, e bişey de kazanmadı ki, bi çıkarı da yok. Dolandırıcılığa girmiyordu bu, girse zaten polise giderdik direk, ama bu eşşoleşşek neden gelmedi abi anlayamıyorduk. Otogarda beklerken dedik ki şurda yöresel bi tat olan “tiritlik” denen şeyden pişiriyorlar, İbo gel de şunun tiridine banalım dedik, abi böyle bişey olamaz ya, insanlar bunu nasıl yiyor. Öyle umuyorum ki bunun farklı bir olayı var böyle yenilmez bu şey, susamsız simit düşünün hacı, ama yenilmiyor taş gibi hamuru var diş kesmez, bu ne ayaktır tadı yok tuzu yok. Yiyemedik. Oturup düşünmek için tam 6 saatimiz vardı. Haberi alan arayıp telefonda dalga geçiyor, kızıyor felan, tamam biz maldık inanıp gelinmez felan filan, ama abi hırsızın hiç mi suçu yok. Düşündük, neden bu saçma anıyı yaşıyoruz şuan diye… bulamadık bir şey. Yok anlamadım, hâlâ anlam veremiyorum. Şuan bu saçma durumu niçin yaşıyorum bir sebebi olmalı abi bişeyler olmalı, diye düşüne düşüne başıma ağrılar girdi ama ben hiç bişey çıkaramadım. Dönüş yolunda uyuyamadım, 4 buçuk saat yol geçmek bilmiyor, bu sefer Ilgaz dağlarına girmedik karanlık diye muhtemelen, Karabük üzerinden geri döndük. Otogara inince koşar adımlarla taksiye gidip, zengin özgüveniyle kapıyı çekip, siyasala sür abi dedim. Gözüm de bi yandan taksimetrede, cebimdeki parayı aşacak olursa “geldik abi beni sağda bırak” diyecek, taksi gidince yolun kalanını yürüyecektim. Mahalleye geldiğimizde taksici para üstü olan bir iki lirayı vermemek için ağırdan alıyor, “üstü kalsın abi” dememi bekliyordu, yalnız Kastamonu macerası beni çok değiştirmişti, artık yemem bu tarz çakallıkları, bozuklukları bulsun diye bekledim, yer mi Gebze çocuğu, üstelik o iki lira cebimde kalan son para olacaktı, bir yandan parayı alana kadar beklerken bir yandan da “ehehe ne şanslıyım lan para tam yetti” diye seviniyordum. Eve girdim biricik kedim Müjdat beni bekliyordu, Müjo bugün ağzımıza z.çtılar dedim, sarıldım yattım, elimi ısırdı kaçtı, öylece uyuyakalmışım.
0 notes