Tumgik
#genetik mutasyonlar
cocukklinigi · 1 year
Text
👉Nörofibromatozis sinir sistemini tutan kalıtsal bir çoklu organ sistem hastalığıdır.
👉Yani ebeveynlerden çocuklara geçebilir ayrıca genetik mutasyonlar sonucu anne ve babası sağlıklı olan çocuklarda görülebilir.
👉Nörofibromatozis, sinirler boyunca sıklıkla cilt altı, beyin, omurilik ve karın içinde nörofibrom adı verilen tümör oluşumu (iyi huylu sinir ve/veya sinir kılıfı tümörleri), tümörlerin büyümesi ve ek olarak sinir harici dokuların (kemik ve deri gibi) gelişimini etkileyen bir genetik hastalık grubu olarak tanımlanabilir.
👉8 farklı türü olan Nörofibromatozis’in en sık görülen versiyonları tip 1 (NF1) ve tip 2 (NF2)’dir.
👉Tip 1 Nörofibromatozis her 4 bin çocukta 1, hastalığın tip 2 türü ise her 40 bin çocukta 1 görülür.
👉Nörofibromatozis çocukta nörolojik problemlere, epileptik nöbetlere, vücudun farklı bölgelerinde oluşan ağrılara, işitme kaybına, kalp ve damar sorunlarına, öğrenme güçlüğüne ve görme yetisinde azalmaya neden olabilen bir hastalıktır.
👉Bu haliyle multidisipliner bir yaklaşımla tedavi edilmesi gerekir. Hastaların hayatları boyunca farklı branşlardan birçok hekim tarafından periyodik olarak takip edilmesi önemlidir.
👉Hastalık her kişide farklı zamanlarda ve farklı şekillerde kendini gösterebilir.
#norofibromatozis #nörofibromatosis #nörofibrom #nöron #çocuklardanörofibromatozis
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
2 notes · View notes
hudaicakmak · 2 years
Text
EVRİM NEDEN YANLIŞ?
Evrim şu yönlerden bilim dışıdır.
       1)-İster tek, isterse çok hücreli olsun tüm canlılar türlerine özel gen havuzları (DNA bilgileri) dahilinde oluşur, gelişir, ürer ve çeşitlenirler. Çeşitlenme yaşam zenginliğinin kaynağıdır.
       Canlılar için DNA hem neden, hem sonuçtur.
Bu tıpkı tavuk mu yumurtadan, yumurtamı tavuktan çıktı ikilemine benzer. Hücrelerinde DNA molekülü olan, gen havuzları bilgilerine göre var olmuş bir tavuğun horozuyla birlikte erkekli dişili bir çift olarak yaşamaya ve üremeye hazır halde ortaya çıktığı açıktır.
       2)-Canlıların türlerine özel gen havuzlarının oluşu türlerden türlere geçişi imkansız yapar. Bilimde buna “türler arası yalıtım” deniyor.
       3)-Evrim zaman içinde değişerek gelişimi ve türlerden türlere geçişi temel alır. Bu nedenle değişimler (mutasyonlar) faydalı olduğu gibi diğer nesillere aktarılabilmelidir.
Genetiği etkilemeyen bu nedenle diğer nesillere aktarılamayan fenotip mutasyonlar faydalı olsalar bile evrim etkisi yapmazlar. Fenotip mutasyonları temel alan evrimci öngörüleri yanlıştır.
       4)-Fenotip mutasyonları temel alan Darwin’in klasik evrim ve öngördükleri geçersizdir. Günümüzde geçerli olan genotip mutasyonları temel alan sentetik teoridir.
       5)-Genetik mutasyonların tümü az ya da çok zararlıdır. Her hangi bir nedenle diğer nesillere aktarılanlar gen hastalıklarına neden olurlar.
        6)-Eşeyli üreme sırasında genetik mutasyonların büyük bölümü yok olur. Canlılar asıllarına döner. Bilimde buna "ıraya dönüş" deniyor.
        7)-Bir canlı hücresinin rastlantılarla oluşması olanaksız hem de çok olanaksızdır. Bu da evrimi temelsiz yapar.
        8)-İster tek, isterse çok hücreli olsun tüm canlılar ultra kompleks yapılardır. Bu tür yapılar zaman içinde değişip gelişme (evrim) bir yana tersinme uğrarlar. Tersinim evrimin tam karşıtıdır.
        9)- Canlılarda tersinim yaralanma, sakatlanma, hastalanma, yaşlanma, bunama, organ kaybı, duyu azalması, organ körelmesi vb zararlı değişimler halinde gözlenir. Ölüm tersinimin doğal sonucudur. .    
        10)-Canlı türleri uygun yer ve zamanlarda, yeterli cins ve sayılarda, yaşamaya ve üremeye hazır halde eksiksiz var olmuşlardır.
          Canlı bedenleri gibi ultra kompleks yapılar pat diye aniden oluşmadıkları gibi uzun süreçlerde kademeli olarak da oluşmazlar. Oluşmaları için makul bir süreç gereklidir.
Canlılar yaşamları boyunca evrilmezler ama tersinime uğrarlar.  
Tersinim yaşamın her safhasına rahatlıkla gözlenip sınanabilen, daha da önemlisi birebir yaşanan bilimin temel gerçeğidir
2 notes · View notes
elazigsurmanset · 2 months
Text
“Hemofilide tanı ve tedavide gecikme, ciddi kanamalara neden olabilir”
Tumblr media
Hemofili hastalığı ile ilgili uyarılarda bulunan Çocuk Hematoloji ve Onkolojisi Uzmanı Dr. Mustafa Bilici, “Hemofili hastalığı genetik geçişli bir kanama hastalığıdır. Ağır hemofili hastalarında yenidoğan döneminden itibaren uzamış kanamalar (göbek, sünnet sonrası, kan alma yerlerinde) görülebileceği gibi, hafif hastalarda travma ya da cerrahi işlemlerden sonra kanamalar görülebilir. Kan testleri ve hastanın öyküsü ile tanı konularak hızlıca tedaviye başlanmalıdır. Tanı konulmasında gecikme olursa ya da tanılı hastanın tedavisi gecikirse ciddi kanamalar gelişebilmektedir.” dedi.  VM Medical Park Samsun Hastanesi, Çocuk Hematoloji ve Onkolojisi Kliniği’nden Uzm. Dr. Mustafa Bilici, 17 Nisan Dünya Hemofili Günü dolayısıyla bilgilendirmede bulundu. “Kızlar taşıyıcı, erkekler hasta olurlar” Hemofilinin hayat boyu süren, genetik geçiş gösteren, kronik bir kanama hastalığı olduğunu belirten Uzm. Dr. Bilici, “Vücudumuzda herhangi bir nedenle kanama geliştiğinde, damar duvarında hasar gelişir, kan pulcukları dediğimiz trombosit hücreleri bu hasarlı alanlara gelir ve küme oluştururlar, bu sırada kanama alanındaki damarlar büzüşür. Kanamanın bu ilk kontrolü sağlandıktan sonra “pıhtılaşma faktörleri” kanama bölgesinde yoğunlaşır ve kanama kontrol altına alınır. Hemofili hastalığı, pıhtılaşma faktörlerinin doğuştan eksikliği sonucu oluşur. Faktör 8 eksikliğinde Hemofili A; Faktör 9 eksikliğinde Hemofili B hastalığı görülür” ifadelerini kullandı. Başka birçok faktör eksikliklerinin de görülebildiğine dikkat çeken Uzm. Dr. Bilici, “Kalıtım modeli nedeni ile anneler ve kız çocuklar taşıyıcı, erkek çocuklar hasta olurlar. Çok nadirde olsa kız çocukları da gelişen mutasyonlar sonucunda hasta olabilirler” şeklinde konuştu. “Kan testi yaptırılmalı” Hemofilinin önemli bir hastalık olduğunu söyleyen Uzm. Dr. Bilici, “Hemofili hastalığı; kullanılan ilaçların pahalı olması, kanamalar geliştikten sonra tedavisinin zorluğu, multidisipliner yaklaşım gerektirmesi (ortopedi, fizik tedavi, radyoloji, tecrübeli hemşire ve fizyoterapist, psikolojik destek) ve hastalığın ömür boyu sürmesi nedenleriyle önemli bir hastalıktır. Kanama öyküsünden şüphelenilen vakalarda kan testi yapılarak faktör düzeyleri ölçülür. Faktör 8/9 düzeyi: yüzde 5-yüzde 40 arasındaki olgular hafif hemofili, yüzde 1-yüzde 5 arasındaki olgular orta hemofili, yüzde 1’den küçük olgular ise ağır hemofili olarak sınıflanırlar. Hafif hemofili hastalarında, kendiliğinden kanama nadiren görülür, çoğunlukla cerrahi işlemlerden sonra ya da ağır bir travma sonrasında kanama görülerek tanı almaktadır. Orta ve ağır hemofilide ise bebeklik döneminden itibaren kanamalar görülebilir. Göbek kanaması, aşı yerlerinde kas içi şişlik gelişmesi, kan alınan yerlerde morluklar gelişmesi, sünnet sonrasında kanamalar görülebilir” ifadelerini kullandı. “Tanı geç koyulursa ciddi kanamalar gelişebilir” Tanı sürecinden bahseden Uzm. Dr. Bilici, “Uzamış göbek kanamaları, aşı yerlerinde kas içi kanamalar, kan alınan yerlerde morluklar, sünnet sonrasında kanamalar görülebilir. Bebeklerde emekleme döneminde eklem yerlerinde şişlik, diş çıkarırken diş eti kanamaları ve travmalar sonrasında herhangi bir yerde (kafa içi, karın içi, dışkı, idrar yolları vb.) kanamalar ile başvurular olabilmektedir. Özellikle ağır hemofili hastalarında, tanı konulmasında gecikme olursa ya da tanılı hastan��n tedavisi gecikirse ciddi kanamalar gelişebilir. Çocukluk çağında ve yetişkinlikte daha çok ayak bileği, diz, dirsek gibi eklemlerde kanamalar ve ortopedik sakatlıklar gelişebilmektedir. Bu hastalarda bir eklemde hasar geliştikten sonra, aynı eklemde tekrarlayan kanamalar gelişme riski yüksektir, bu eklemlere hedef eklem adı verilir” dedi.  “Tedavide öncelik kanamanın gelişmesini önlemektir” Tedavi yollarına değinen Uzm. Dr. Bilici, şu bilgileri paylaştı: “Tedavide amaç, öncelikle kanama gelişmesini önlemek, kanama geliştiğinde en kısa zamanda faktör tedavileri uygulayarak kanamayı kontrol altına almak, eklem hasarları/sakatlıkları varlığında ortopedik cerrahi girişimler ile eklem sağlığını tekrar kazanmak, uygun fizik tedavi ile eklemi korumak ve ilgili kasların güçlenmesini sağlamaktır. Kanama gelişmesini önlemek için haftada 2-3 kez koruyucu faktör tedavileri (profilaksi) uygulanmaktadır. Özellikle ağır spor aktivitelerin faktör profilaksisi sonrasında yapılmasını öneririz. Hastada bir kanama geliştiğinde, tedavi uygulanmasında geç kalınırsa; kanama daha zor kontrol altına alınacak ve daha çok faktör ilaçları kullanılacaktır. Faktör ilaçları SGK kapsamında ödenmektedir ancak daha çok kanama daha çok maliyet demektir. Hasta sağlığı ile birlikte ülkemiz ekonomisini de düşünerek kanamalar kontrol altında tutulmalıdır. Hastalığın kür olmasını sağlayan gen tedavisi (bazı seçilmiş hastalarda uygulanabilmektedir) ve cilt altı haftada 1 kez uygulanan faktör tedavisi ise henüz ülkemiz SGK kapsamında ödemesi yoktur. Mevcut tedavileri en iyi şekilde uygulamak için hasta ve ailelerin eğitimi büyük önem arz etmektedir.” Read the full article
0 notes
fiyatinedir · 9 months
Text
Fibröz Nedir?
Tumblr media
Fibroz, bir dokudaki ya da organdaki yoğun bağ dokusu artışına bağlı olarak ortaya çıkan katılaşmadır. Artan bağ dokusu kollajen liflerden zengin olduğu için “fiber ya da fibre” kökünden türetilmiş, “-osis” takısıyla da patolojik bir artışı betimleyen “fibrosis” tanımı ortaya çıkmıştır. Fibroz, günlük yaşamda çok sık karşılaşılan bir olgudur. Görece sık görülen örnekler şunlardır: - Kronik yangıların iyileşmesi: Kronik hepatitte karaciğerde bağ dokusunun artmasına bağlı küçülme ve katılaşma (siroz) - Granülasyon dokusunun nedbeleşmesi: Özellikle geniş deri yanıklarının iyileşmesi sonrasında oluşan, deriyi büzen bağ dokusu artışı - Dolaşım yetersizliği: Kronik koroner arter hastalığında kaybolan kalp kası hücrelerinin yerini bağ dokusunun alması - Kronik akciğer hastalıkları: Kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH); Kronik restriktif akciğer hastalığı; İdiopatik (nedeni bilinmeyen) Akciğer fibrozisi; Virüs pnömonileri; Kistik fibrozis - Kollajen hastalıkları: Sistemik skleroz (skleroderma); Keloid - Tümörler: Meme kanserinin bir türü (skiröz karsinom); Fibroma - Radyasyon: Radyoterapi uygulanan bölgelerde fibrozis gelişir (özellikle gamma-ışınları) - İlaçlar: Kemoterapide kullanılan bleomisin deney hayvanlarında akciğer fibrozisi yapar
Fibrözün nedenleri
Tumblr media
Fibrözün nedenleri Fibrozun nedenleri çok çeşitlidir. Genel olarak, aşağıdaki faktörler fibrozu tetikleyebilir: Hasar: Dokuda meydana gelen hasar, fibrozisin en yaygın nedenidir. Bu hasar, travma, enfeksiyon, radyasyon veya toksinlere maruz kalma gibi çeşitli faktörlerden kaynaklanabilir. - Enflamasyon: Enflamasyon, fibrozisin bir başka yaygın nedenidir. Enflamasyon sırasında, vücut dokuları onarmak için kollajen üretir. Ancak, bazı durumlarda, bu kollajen üretimi kontrolden çıkabilir ve fibrozise yol açabilir. - Genetik faktörler: Bazı durumlarda, fibroz genetik faktörlere bağlı olabilir. Örneğin, bazı kişilerde fibrozis gelişimine neden olan mutasyonlar vardır.
Fibrözün belirtileri
Tumblr media
Fibrözün belirtileri Fibrozun belirtileri, etkilenen dokunun veya organın türüne bağlı olarak değişir. Genel olarak, fibroz aşağıdaki belirtilere neden olabilir: - Katılaşma: Fibrozlu doku, normal dokuya göre daha serttir. - Darlık: Fibroz, doku veya organın daralmasına neden olabilir. - İşlev bozukluğu: Fibroz, dokunun veya organın işlevini bozabilir. Fibröz Oluşum Süreci Fibröz oluşum süreci, genellikle dört aşamada gerçekleşir: - Angiogenezis: Bu aşamada, granülasyon dokusunda yeni damarların oluşumu meydana gelir. Yani, dokunun içinde yeni kan damarları oluşur. - Fibroblastik Hücrelerin Göçü ve Çoğalması: Fibrozis sürecinin ikinci aşamasında, fibroblast adı verilen hücrelerin sayısında artış ve bu hücrelerin dokuya yayılması görülür. Fibroblastlar, bağ dokusunun oluşturulmasında önemli bir rol oynarlar. - Ekstrasellüler Matriks Üretimi: Bu aşamada, fibroblastlar tarafından ekstrasellüler matriks denilen bağ dokusu malzemesi üretilir. Bu malzeme genellikle kollajen liflerden oluşur ve dokunun sertleşmesine yol açar. - Kollagen Liflerden Oluşan Fibröz Doku: Son aşamada, oluşturulan bu ekstrasellüler matriks dokunun içinde yoğun kollajen liflerin bulunduğu bir fibröz doku oluşturur. Bu doku, normalde dokunun hücrelerinden ve damarlarından yoksundur ve sert, beyaz renkli ve dirençlidir. Fibröz dokunun oluşumunda çeşitli sitokinler ve büyüme faktörleri rol oynar. Bu maddeler, fibrozis sürecini başlatır ve hızlandırır. Aktive olan fibroblastik hücreler, kemotaksis olarak adlandırılan bir süreçle dokuya göç edebilir, burada çoğalabilir ve sonunda kollajen lifler üreterek fibröz dokuyu oluştururlar. Fibröz Oluşumun Nedenleri Fibröz oluşum, günlük yaşamda sıkça karşılaşılan bir durumdur ve birçok farklı nedenle meydana gelebilir. İşte bazı sık görülen örnekler: - Kronik Yangıların İyileşmesi: Örneğin, kronik hepatit gibi karaciğer iltihaplanmaları, bağ dokusunun artmasına ve karaciğerin küçülmesine ve katılaşmasına (siroz) yol açabilir. - Granülasyon Dokusunun Nedbeleşmesi: Genellikle büyük deri yanıklarının iyileşmesi sonucu, iyileşen deri alanında bağ dokusunun aşırı büyümesi ve sertleşmesi görülebilir. - Dolaşım Yetersizliği: Kronik koroner arter hastalığında, kaybolan kalp kası hücrelerinin yerini bağ dokusu alabilir, bu da kalp fonksiyonlarını olumsuz etkileyebilir. - Kronik Akciğer Hastalıkları: Kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH), kronik restriktif akciğer hastalığı, idiyopatik akciğer fibrozisi gibi akciğer hastalıkları fibrozise yol açabilir. - Kollajen Hastalıkları: Sistemik skleroz (skleroderma) gibi kollajen dokusuyla ilgili hastalıklar fibrozise neden olabilir. - Tümörler: Örneğin, belirli meme kanseri türleri (skiröz karsinom) ve fibromalar da dokusal fibrozise yol açabilir. - Radyasyon: Özellikle radyoterapi uygulanan bölgelerde fibrozis gelişebilir, özellikle de gamma-ışınları kullanıldığında. - İlaçlar: Bazı ilaçlar, kemoterapi sırasında kullanılan bleomisin gibi, akciğer fibrozisi gibi yan etkilere neden olabilir. Fibröz oluşumun nedenleri çeşitli olabilir ve genellikle bu durumlar tedavi edilmezse ilerleyebilir ve dokuların normal işlevini bozabilir. Bu nedenle, fibrozis durumunda erken teşhis ve tedavi önemlidir.
Fibrözün Teşhisi
Fibrozun teşhisi, etkilenen dokunun veya organın muayenesi ve görüntüleme testleri ile yapılır. Görüntüleme testleri, fibrozun yaygınlığını ve şiddetini değerlendirmeye yardımcı olabilir.
Fibrozun Tedavisi
Fibrozun tedavisi, etkilenen dokunun veya organın türüne ve fibrozun nedenine bağlıdır. Bazı durumlarda, fibrozun ilerlemesini yavaşlatmaya veya durdurmaya yardımcı olabilecek ilaçlar veya tedaviler kullanılabilir.
Fibrozun önlenmesi
Fibrozun önlenmesi için alınabilecek önlemler şunlardır: - Hasarlardan korunmak: Doku hasarını önlemek, fibroz riskini azaltmaya yardımcı olabilir. Bunun için travma, enfeksiyon, radyasyon ve toksinlere maruz kalmaktan kaçınmak gerekir. - Enflamasyonu kontrol altına almak: Enflamasyonu kontrol altına almak, fibroz riskini azaltmaya yardımcı olabilir. Bunun için sağlıklı bir yaşam tarzı sürdürmek ve inflamasyonu tetikleyebilecek faktörlerden kaçınmak gerekir. - Genetik risk faktörlerini azaltmak: Fibroz riskini artırabilecek genetik faktörleri azaltmak için düzenli egzersiz yapmak, sağlıklı bir beslenme düzeni uygulamak ve sigarayı bırakmak gibi önlemler alınabilir. Fibroz, bir dokudaki ya da organdaki yoğun bağ dokusu artışına bağlı olarak ortaya çıkan katılaşmadır. Fibroz, günlük yaşamda çok sık karşılaşılan bir olgudur ve çeşitli nedenlerden kaynaklanabilir. Fibrozun belirtileri, etkilenen dokunun veya organın türüne bağlı olarak değişir. Fibrozun teşhisi, etkilenen dokunun veya organın muayenesi ve görüntüleme testleri ile yapılır. https://www.youtube.com/watch?v=taQti7LlBuY Fibröz Nedir? Kaynak: Wikipedia Nedir? merak ettiğiniz herşey bu kategorimizde! - Üts Nedir? - Polikistik Over Sendromu (PCOS) Nedir? - Kelebek Hastalığı Nedir? Read the full article
0 notes
shahananasrin-blog · 9 months
Link
[ad_1] Eris varyantına ilişkin açıklamalarda bulunan Enfeksiyon Hastalıkları ve Mikrobiyoloji Uzm. Dr. Güler Delibalta, "Bilimsel adı EG.5 olan Eris varyantı, Omicron varyantının bir alt türü olarak kabul ediliyor ve semptomlar birbirine benzerlik gösteriyor. Virüsler genetik mutasyonlar geçirebilirler. Bu mutasyonlar, virüsün genetik materyalinin değişmesine neden olur ve bu da yeni varyantların ortaya çıkmasına yol açabilir. Virüsün davranışı ve özellikleri değişebilir. Bu da bizde gelişen bağışıklığın etkisiz hale gelmesine neden olabilir. Çünkü genetik yapıda küçük farklılıklar oluşuyor" diye konuştu.  "ENDİŞEDEN KAÇINILMALI FAKAT GEREKLİ ÖNLEMLER DE ALINMALI" Eris varyantının diğer Covid-19 varyantlarına göre bulaşma hızının yüksek olduğunu ifade eden Uzm. Dr. Delibalta, “Daha bulaşıcı olduğunu düşünülüyor. Fakat hastalık şiddeti üzerindeki etkileri hala net olarak bilinmiyor. Endişeden kaçınılmalı fakat gerekli önlemler de alınmalı. Özellikle risk grubunda olan yani 65 yaş üstü kişiler, kronik rahatsızlığı olanlar ve bağışıklık baskılayıcı ilaç kullananlarda semptomlar daha ağır gelişebilir. Özellikle bu grup için koruyucu önlemlerin alınması büyük önem taşıyor” ifadelerini kullandı.  "SOSYAL MESAFEYİ KORUMAYA DİKKAT EDİLMELİ"  Eris varyantının yayılmasını önlemek için alınması gereken tedbirlere de değinen Uzm. Dr. Delibalta, "Özellikle kalabalık ve kapalı ortamlarda, sosyal mesafeyi korumaya dikkat edilmeli. Mümkünse en az 1-2 metrelik mesafe olmalı. El hijyenine olabildiğince dikkat edilmeli ve yıkamaya çalışılmalı. Yıkamak mümkün değilse alkol bazlı dezenfektan ile temizlenmeli ve en önemlisi Covid-19 hazırlatma dozları yaptırılmalı" diye konuştu.  [ad_2]
0 notes
saglikvehastalik · 11 months
Text
Hormon Bozukluğu Neden Olur?
Tumblr media
Hormon bozukluğunun birçok farklı nedeni olabilir. Bunlardan bazıları şunlardır: - Genetik faktörler: Bazı kişilerde doğuştan gelen veya sonradan ortaya çıkan genetik mutasyonlar hormon üretimini veya salgılanmasını etkileyebilir. Örneğin Turner sendromu, Klinefelter sendromu, konjenital adrenal hiperplazi gibi durumlar hormon bozukluğuna yol açabilir. - Endokrin sistem hastalıkları: Endokrin sistem, hormon üreten ve salgılayan organlardan oluşur. Bu organlarda meydana gelen hastalıklar veya tümörler hormon dengesini bozabilir. Örneğin tiroid bezi hastalıkları, hipofiz bezi hastalıkları, polikistik over sendromu, Addison hastalığı, Cushing sendromu gibi durumlar hormon bozukluğuna neden olabilir. - Çevresel faktörler: Hormon bozukluğuna neden olan çevresel faktörler arasında beslenme, stres, yaşam tarzı, ilaç kullanımı, kimyasal maddelere maruz kalma gibi etkenler sayılabilir. Örneğin aşırı şekerli veya işlenmiş gıdalar tüketmek, stres altında olmak, düzensiz uyumak, sigara veya alkol kullanmak, doğum kontrol hapları veya steroidler gibi ilaçlar almak, plastik ürünler veya kozmetik ürünler gibi hormonları taklit eden veya engelleyen maddelerle temas etmek hormon bozukluğuna sebep olabilir.
Hormon Bozukluğu Belirtileri Nelerdir?
Hormon bozukluğunun belirtileri hormondan hormona ve kişiden kişiye değişiklik gösterebilir. Ancak genel olarak hormon bozukluğunun bazı yaygın belirtileri şunlardır: - Kilo değişimi: Hormon bozukluğu kilo alımına veya kaybına neden olabilir. Özellikle tiroid bezi hastalıkları kilo değişimine yol açar. Hipotiroidi (tiroid bezinin az çalışması) durumunda kilo alma, hipertiroidi (tiroid bezinin fazla çalışması) durumunda kilo kaybı görülebilir. - Tüylenme: Hormon bozukluğu vücuttaki tüylenmeyi arttırabilir veya azaltabilir. Özellikle kadınlarda androjen (erkeklik hormonu) fazlalığı tüylenmeye neden olur. Bu durum polikistik over sendromu veya konjenital adrenal hiperplazi gibi hastalıklarda görülebilir. Erkeklerde ise östrojen (kadınlık hormonu) fazlalığı tüylenmeyi azaltabilir veya göğüs büyümesine neden olabilir. - Cinsel problemler: Hormon bozukluğu cinsel isteği, performansı ve üreme yeteneğini etkileyebilir. Kadınlarda hormon bozukluğu adet düzensizliği, yumurtlama bozukluğu, kısırlık, vajinal kuruluk, ağrılı cinsel ilişki gibi sorunlara neden olabilir. Erkeklerde ise hormon bozukluğu ereksiyon bozukluğu, sperm sayısında azalma, kısırlık, meme büyümesi gibi sorunlara yol açabilir. - Ruh hali değişiklikleri: Hormon bozukluğu ruh halinde dalgalanmalara, depresyona, anksiyeteye, sinirliliğe, uykusuzluğa veya aşırı uyumaya neden olabilir. Özellikle serotonin, dopamin, melatonin gibi hormonlar ruh halini etkiler. Ayrıca kadınlarda menopoz döneminde veya adet öncesi sendromunda hormon dalgalanmaları ruh halini değiştirebilir. - Diğer belirtiler: Hormon bozukluğunun diğer belirtileri arasında baş ağrısı, migren, kas ve eklem ağrıları, kemik erimesi, cilt problemleri, saç dökülmesi, terleme, sıcak basması, yorgunluk, halsizlik, bağışıklık sisteminin zayıflaması gibi durumlar sayılabilir.
Tumblr media
Hormon Bozukluğu
Hormon Bozukluğu Tedavisi Nasıl Yapılır?
Hormon bozukluğu tedavisi hormon bozukluğunun nedenine ve türüne göre değişir. Hormon bozukluğu tedavisinin temel amacı hormon dengesini sağlamak ve hormon bozukluğunun yol açtığı sorunları gidermektir. Hormon bozukluğu tedavisinde genellikle şu yöntemler kullanılır: - İlaç tedavisi: İlaç tedavisi hormon bozukluğuna neden olan hastalığın tedavisinde veya hormon seviyelerini düzenlemek için kullanılır. Örneğin tiroid bezi hastalıklarında tiroid hormonu ilaçları, polikistik over sendromunda doğum kontrol hapları veya insülin direncini azaltan ilaçlar, menopozda hormon replasman tedavisi (HRT) gibi ilaçlar verilebilir. İlaç tedavisi doktor kontrolünde ve önerilen dozlarda yapılmalıdır. - Cerrahi tedavi: Cerrahi tedavi hormon bozukluğuna neden olan tümörlerin veya kistlerin alınması için uygulanabilir. Örneğin hipofiz bezi tümörleri veya yumurtalık kistleri cerrahi olarak çıkarılabilir. Cerrahi tedavi sonrasında ilaç tedavisine devam edilebilir. - Radyasyon tedavisi: Radyasyon tedavisi hormon bozukluğuna neden olan tümörlerin veya kistlerin küçültülmesi veya yok edilmesi için uygulanabilir. Örneğin tiroid bezi tümörleri veya hipofiz bezi tümörleri radyasyon tedavisi ile tedavi edilebilir. Radyasyon tedavisi sonrasında ilaç tedavisine devam edilebilir. - Yaşam tarzı değişiklikleri: Yaşam tarzı değişiklikleri hormon bozukluğunu önlemek veya tedavi etmek için önemlidir. Yaşam tarzı değişiklikleri arasında şunlar yapılabilir: - Sağlıklı ve dengeli beslenmek: Hormon bozukluğunu önlemek veya azaltmak için sağlıklı ve dengeli beslenmek gerekir. Şekerli, işlenmiş, yağlı ve katkılı gıdalardan uzak durmak, sebze, meyve, tam tahıl, baklagil, yağsız protein ve sağlıklı yağlar tüketmek faydalıdır.
Kromozoma Bağlı Hormon Bozukluğu Nedir?
 Kromozoma bağlı hormon bozukluğu, kromozomlarda meydana gelen sayısal veya yapısal anormalliklerin hormon üretimini veya salgılanmasını etkilediği bir durumdur. Kromozomlar, vücudumuzdaki hücrelerde bulunan ve genetik bilgimizi taşıyan DNA paketleridir. Normalde insanlarda 23 çift olmak üzere toplam 46 kromozom vardır. Bu kromozomlardan 22 çifti otozom, 1 çifti ise cinsiyet kromozomu olarak adlandırılır. Cinsiyet kromozomları X ve Y şeklinde sembolize edilir ve biyolojik cinsiyetimizi belirler. Dişilerde XX, erkeklerde XY kromozomu vardır. Kromozoma bağlı hormon bozukluğu, kromozom sayısında veya yapısında meydana gelen değişikliklerden kaynaklanabilir. Kromozom sayısında fazlalık veya eksiklik anöploidi olarak adlandırılır. Anöploidi, genellikle mayoz bölünme sırasında kromozomların eşit olarak ayrılmamasından kaynaklanır. Anöploidiye örnek olarak Down sendromu, Klinefelter sendromu, Turner sendromu gibi durumlar verilebilir. Bu durumlarda hormon bozukluğu, tiroid bezi, hipofiz bezi, yumurtalık veya testis gibi hormon üreten organların gelişimini veya işlevini etkiler. Kromozom yapısında meydana gelen değişiklikler ise translokasyon, inversiyon, delesyon veya duplikasyon gibi isimler alır. Bu değişiklikler, genellikle DNA’nın kopyalanması veya onarılması sırasında hatalar oluşmasından kaynaklanır. Kromozom yapısındaki değişikliklere örnek olarak Prader-Willi sendromu, Angelman sendromu, Williams sendromu gibi durumlar verilebilir. Bu durumlarda hormon bozukluğu, hormon üreten genlerin silinmesi, eklenmesi veya yer değiştirmesi sonucunda ortaya çıkar. Kromozoma bağlı hormon bozukluğunun belirtileri, etkilenen hormona ve organa göre değişebilir. Genel olarak hormon bozukluğunun belirtileri arasında kilo değişimi, tüylenme, cinsel problemler, ruh hali değişiklikleri, baş ağrısı, migren, kas ve eklem ağrıları, kemik erimesi, cilt problemleri, saç dökülmesi, terleme, sıcak basması, yorgunluk, halsizlik gibi durumlar sayılabilir. Kromozoma bağlı hormon bozukluğunun tedavisi ise hormon bozukluğunun nedenine ve türüne göre değişir. Hormon bozukluğu tedavisinin temel amacı hormon dengesini sağlamak ve hormon bozukluğunun yol açtığı sorunları gidermektir. Hormon bozukluğu tedavisinde genellikle ilaç tedavisi kullanılır. İlaç tedavisi ile eksik olan hormon yerine konur veya fazla olan hormon baskılanır. Örneğin tiroid bezi hastalıklarında tiroid hormonu ilaçları, polikistik over sendromunda doğum kontrol hapları veya insülin direncini azaltan ilaçlar verilebilir. İlaç tedavisi doktor kontrolünde ve önerilen dozlarda yapılmalıdır. Hormon bozukluğu tedavisinde ayrıca cerrahi tedavi veya radyasyon tedavisi de uygulanabilir. Bu tedavi yöntemleri hormon bozukluğuna neden olan tümörlerin veya kistlerin alınması veya yok edilmesi için kullanılır. Örneğin hipofiz bezi tümörleri veya yumurtalık kistleri cerrahi olarak çıkarılabilir. Radyasyon tedavisi ise hormon üreten organlara yönelik radyoaktif ışınlar uygulanarak hormon üretiminin azaltılması veya durdurulması için kullanılır. Hormon bozukluğu tedavisinde son olarak yaşam tarzı değişiklikleri de önemlidir. Yaşam tarzı değişiklikleri arasında sağlıklı ve dengeli beslenmek, egzersiz yapmak, stresten uzak durmak veya yönetmek, sigara ve alkol kullanmamak, uyku düzenine dikkat etmek gibi etkenler sayılabilir. Bu etkenler hormon dengesini desteklemeye ve hormon bozukluğunun önlenmesine veya azaltılmasına yardımcı olur. Hormon bozukluğu bulaşıcı bir hastalık değildir. Hormon bozukluğu genetik, endokrin veya çevresel faktörlerden kaynaklanır. Hormon bozukluğu olan bir kişi ile temas etmek veya aynı ortamda bulunmak hormon bozukluğuna yakalanmaya neden olmaz. Ancak hormon bozukluğu olan bir kişi ile cinsel ilişkiye girmek veya kan nakli yapmak gibi durumlarda bulaşıcı hastalıklara yakalanma riski artabilir. Hormon bozukluğu hamileliği etkileyebilir. Hormon bozukluğu olan kadınlarda yumurtlama bozukluğu, kısırlık, düşük, erken doğum, preeklampsi, gestasyonel diyabet gibi sorunlar görülebilir. Hormon bozukluğu olan erkeklerde ise sperm sayısında azalma, kısırlık, cinsel performans bozukluğu gibi sorunlar görülebilir. Bu yüzden hormon bozukluğu olan kişiler hamile kalmak istiyorlarsa doktorlarına danışmalı ve uygun tedavi yöntemlerini uygulamalıdır. Read the full article
0 notes
dmdaileleri · 11 months
Text
Distrofin nedir? Distrofin proteini yapısı, fonksiyonları ve etkileri
Distrofin, kas dokusunda bulunan bir protein olarak Duchenne Musküler Distrofi (DMD) hastalığının temelinde önemli bir rol oynar. Kas hücrelerinin yapısal bütünlüğünü sağlama ve kas kasılması sırasında kas liflerinin korunmasına katkıda bulunan bir protein kompleksinin ana bileşenidir.
Tumblr media
İÇİNDEKİLER (Tıklayın)
Distrofin Proteininin Yapısı
Distrofinin Kas Hücrelerindeki Rolü
Distrofin Eksikliğinin Neden Olduğu Hastalık: Duchenne Musküler Distrofi
Distrofinin Sarkolemma ve Kas Hücreleri Üzerindeki Etkisi
Distrofinin Kalsiyum Dengesine Etkisi
Distrofinin Diğer Proteinlerle Etkileşimi ve Fonksiyonları
Distrofinin Genetik Mutasyonlar ve Distrofi Hastalıklarıyla İlişkisi
Distrofin Araştırmaları ve Tedavi Yöntemleri
Distrofin Eksikliğinin Semptomları ve Klinik Bulguları
Distrofinin Önemi: Distrofi Hastalıklarının Anlaşılması ve Tedavi Yollarının Geliştirilmesi
Distrofinin Genetik Yapısı ve Transkripsiyonel Düzenleme
Distrofinin Kas Hücrelerindeki Lokalizasyonu ve Dağılımı
Distrofinin İnteraksiyonları: Dystroglikan, Sintrofin ve Diğer Proteinler
Distrofin ve Kas İskelet Sistemi Gelişimi
Distrofinin Sinir Sistemi Üzerindeki Etkileri ve Nöromusküler Bağlantılar
Distrofinin Otonom Sinir Sistemi Regülasyonundaki Rolü
Distrofinin Kardiyovasküler Sistemdeki Fonksiyonları ve Etkileri
Distrofin ve İmmün Sistem: İltihaplanma ve Otoimmün Hastalıklar
Distrofinin Yaşlanma Sürecindeki Değişiklikler ve Etkileri
Distrofinin Biyokimyasal ve Moleküler İşlevleri: Protein Kompleksler ve Sinyal Yolları
1 note · View note
disscrete · 1 year
Text
DNA Optimizasyonu : Genetik Algoritma
DNA mızı taklit ederek bir ülkenin yıllık enerji üretim planlamasını yapmak çok saçma gelebilir ama DNA’mızın problem çözme ve uyum sağlama yeteneği hayran bırakıcı.
Bunu DNA işlevlerini matematiğe döküp bir çok kısıtlamaya sahip ve karmaşık bir problem olan bir ülkenin 1 yıllık enerji üretim planlaması gibi bir problemi biraz basitleştirerek çözmesini istesem ne kadar kolay çözdüğünü göreceğiz.
Öncelikle bu uyum sağlamada DNA’nın kullandığı işlevler hepimizin biyolojiden de bildiği üzere Crossover ,  Mutasyon ve hedef olarak ise Doğal Seçilim
İşin matematiğine fazla girmeden şöyle anlatayım elimizde enerji üretim değerlerini temsil eden bir vektörümüz var ve bu vektör aslında bizim DNA mız başka bir deyişle tek kromozomlu bireyimiz temsil ettiği her bir enerji üretim değeri ise bir gen.
Hedefimiz üretim maliyetini minimize etmek. İşe rastgele üretilmiş genlerden ve bireylerden oluşan popülasyonumuzu oluşturarak başlıyoruz. Sonra en minimumun seçilme şansı en yüksek olacak şekilde popülasyonumuzu bir doğal seçilime tabi tutuyoruz ve doğal seçilimin bir süreci olarak kısıtlara uymayan bireylerimiz kısıtlardan ne kadar uzaksa o kadar seçilme şansını düşürerek cezalandırıyoruz. Seçilme şanslarına göre bireyleri seçip birbirleriyle crossover yani gen çaprazlaması yapıyoruz ve yeni nesil bireyler yani bir sonraki jenerasyonumuzu oluşturuyoruz. Daha sonra ise belirli bir rastgelelikte genlerimize rastgele mutasyonlar atıyoruz ve artık elimizde yeni bir popülasyon oluyor.
Tek yapmamız geren bu işlemi belirli bir jenerasyon veya hedefe ulaşana kadar tekrar etmek.
Aşağıdaki grafikte bahsettiğim problemi kodladığım bir çok bireyi kısıtlara uyan 550 popülasyona sahip bir genetik algoritmanın 25. nesilde nasıl minimize ettiğini görebiliriz.
Tumblr media
Grafikteki maviler her bir jenerasyon için kısıtlara uyan en minimum bireyler , kırmızılar ise kısıtlara uymayan ancak ceza almasına rağmen  o jenerasyondaki minimum seçilmiş bireyleri temsil ediyor.
Tabi ki bu evrim optimum sonucu garanti etmiyor ancak insan beyniyle veya doğrusal yollarla çözmenin çok karmaşık hatta imkansız olabilecek problemleri vücudumuzda milyonlarca bulunan DNA’yı taklit ederek saniyeler içerisinde çözebiliyoruz.
0 notes
lolonolo-com · 1 year
Text
Temel Biyoloji 2022-2023 Final Soruları
Temel Biyoloji 2022-2023 Final Soruları
Temel Biyoloji 2022-2023 Final Soruları 1. “Karsinogenez” kavramını aşağıdaki ifadelerden hangisi açıklar? A) Normal hücrelerin aşamalı olarak kansere dönüşmesi B) Genetik hasar C) DNA replikasyonundaki hatalar D) Bir tümörün oluşması için gerekli mutasyonlar E) Hücre büyümesini kontrol eden süreçler Cevap : A) Normal hücrelerin aşamalı olarak kansere dönüşmesi 2. Aşağıda verilen organellerden…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
curefindingmedical · 2 years
Text
Prostat Kanseri Nedir? 2022
Tumblr media
 Prostat Kanseri, erkek üreme sistemine dahil olan prostattaki hücrelerin farklı ve kontrolsüz üremesinden dolayı kötü huylu bir tümör olarak tanımlanır. Prostat, alt karın bölgesinde mesanenin hemen altında yer alan ve idrar yolunu yani üretrayı çevreleyen ceviz büyüklüğünde bir organdır. Erkek vücudunda üreme sisteminin işlevlerinin düzenlenmesinde rol oynayan testosteron hormonunun salgılanması ve spermin canlılığını ve hareketliliğini koruyan seminal sıvının üretilmesi prostatın önemli işlevleri arasındadır. Prostatın ilerleyen yaşla birlikte oluşan iyi huylu büyümesi halk arasında organın adı ile prostat olarak bilinir. Başta orta yaşlılar ve yaşlılar olmak üzere binlerce erkeği etkileyen bir hastalık olan kanser vakası 65 yaş üstü kişilerde tespit ediliyor.
 Prostat kanserinin belirtileri nelerdir?
 Prostat kanseri belirtileri genellikle hastalığın sonraki aşamalarında ortaya çıkar ve birçok semptomla kendini gösterebilir. Hastalık sinsice ilerlediği için asemptomatik (asemptomatik) kişilerde erken ama düzenli kontrollerle teşhis koymak mümkündür.Hastalığın semptomları karakteristik değildir ve prostatın diğer hastalıklarında  görülebilir. Kanserinin birçok yaygın belirtisi vardır: - İdrar yapmada zorluk - Sık idrara çıkma - İdrarda veya menide kan  - Sertleşme sorunları - Boşalma sırasında ağrı - İstenmeden kilo kaybı - Prostat kanseri sıklıkla kemiklere metastaz yapar (yayılabildiğinden) bel, kalça veya bacaklarda şiddetli ağrıya neden olabilir.   Prostat mesanenin hemen altında yer aldığı için en sık görülen semptomlar üriner sistemle ilgili sorunlardır. Prostatın tümöre bağlı büyümesi sonrasında prostat, mesane ve idrar yollarına baskı yapılması sık idrara çıkma, aralıklı ve yavaş idrar akışı ve hematüri ile kendini gösteren idrara çıkma ile kanama gibi semptomlara neden olabilir. Sertleşme sorunu (iktidarsızlık) olarak tanımlanan sertleşme sorunları da prostat kanserine bağlı olarak ortaya çıkan belirtiler arasında yer alabilir, bu nedenle dikkatli olunması önerilir. Bu semptomlar, iyi huylu prostat büyümesi veya prostat iltihabı (prostatit) gibi diğer durumlarda da ortaya çıkabilir ve belirgin kanser belirtileri değildir. Bu belirti ve semptomları olan her on kişiden sadece birinde kanser vardır.
Tumblr media
Prostat Kanserinin Nedenleri Nelerdir?
Kesin nedeni bilinmiyor. Ancak çeşitli çalışmalar sonucunda bu kanser türü için bazı risk faktörleri belirlenmiştir. Prostat kanseri, en yaygın haliyle, normal bir prostat hücresinin DNA'sındaki anormal değişikliklerin bir sonucu olarak gelişir. DNA, hücrelerimizdeki genleri oluşturan kimyasal yapıdır. Genlerimiz hücrelerimizin nasıl çalıştığını kontrol eder, bu nedenle DNA'daki değişiklikler hücrelerin nasıl çalıştığını ve bölündüğünü etkileyebilir. Hücrelerin büyüme, bölünme ve hayatta kalmasına yardım eden belirlenmiş genlere onkogenler denir. Hücre çoğalmasını kontrol alan, DNA'daki hataları tamir eden veya hücrelerin doğru bir anda ölmesine sebep olan genlere tümör baskılayıcı genler denir. Bazı onkogenlerdeki mutasyonlar ve tümör baskılayıcı genler kanser için risk faktörleridir.  Diğer risk faktörleri ileri yaş, siyah ırk, ailede prostat veya meme kanseri öyküsü, yüksek erkek hormonları, hayvansal protein ve yağlardan zengin gıdaların aşırı tüketimi, obezite ve egzersiz eksikliği olarak sıralanabilir. Genetik yatkınlığı gösterebilecek bazı tıbbi durumların varlığında daha erken yaşta kanser taraması yapılması gerekebilir. Birinci derece akrabasında kanser olan kişilerde hastalığa yakalanma riski 2 kat daha fazladır. Özellikle prostat kanseri öyküsü olan kardeşlerde artmış risk daha belirgindir.
 Prostat Kanseri Tanısı Nedir?
 Gelişmiş ülkelerde erkeklerde en sık görülen kanser olan prostat kanseri, Türkiye'de akciğer kanserinden sonra ikinci en sık görülen kanserdir. Dünya çapında kanserden ölümlerin dördüncü önde gelen nedenidir. Genellikle yavaş büyüme eğilimi gösteren ve nispeten sınırlı saldırganlığı olan düşük riskli bir kanserdir. İlk aşamada herhangi bir semptom olmadığı için tanı genellikle gecikir. Hastalık ilerledikçe güçsüzlük, kansızlık, kemik ağrısı, omuriliğe metastaz (sıçrama) sonrası felç (felç), idrar yollarının iki taraflı tıkanmasına bağlı böbrek yetmezliği gibi durumlar ortaya çıkabilir. Bu nedenle erkeklerin düzenli aralıklarla kanser taraması yaptırmaları erken teşhis için önemlidir. Sonuçta, hastalık ne kadar erken teşhis edilirse, tedavi ve hayatta kalma oranı o kadar yüksek olur. Tarama, kan testinde PSA adı verilen biyokimyasal bir parametrenin kontrol edilmesini ve dijital rektal muayene adı verilen bir yöntemle prostatın incelenmesini içerir.
Prostat Kanserinin Nedenleri Nelerdir?
Kesin nedeni bilinmiyor. Ancak çeşitli çalışmalar sonucunda bu kanser türü için bazı risk faktörleri tespit edilmiştir. En yaygın şekliyle, normal bir prostat hücresinin DNA'sındaki anormal değişikliklerin bir sonucu olarak gelişir. DNA, hücrelerimizdeki genleri oluşturan kimyasal yapıdır. Genlerimiz hücrelerimizin nasıl çalıştığını kontrol eder, bu nedenle DNA'daki değişiklikler hücrelerin nasıl çalıştığını ve bölündüğünü etkileyebilir.
 Prostat Kanseri Tedavisi
 Tedavide kanserin büyüme hızı, yayılımı, hastanın genel sağlığı ve kullanılacak tedavinin etkinliği olası yan etkilere bağlı olarak farklı tedaviler de tercih edilebilir. Erken bir aşamada tespit edilirse, acil tedavi yerine takip tedavisi önerilebilir. Prostat kanseri için cerrahi en yaygın ve etkili tedavilerden biridir. Robotik, laparoskopik ve açık cerrahi yöntemler mevcuttur ve her cerrahi yöntem hastaya göre tercih edilmelidir. Cerrahi işlemin amacı tüm prostatı çıkarmaktır. Uygun durumlarda prostat çevresindeki penisin sertleşmesine yardımcı olan sinirler korunabilir. Erken prostat kanseri için tercih edilen ameliyat laparoskopidir. Yine prostatın erken evrelerde radyasyon tedavisi (radyoterapi) uygun hastalarda önemli bir tedavi seçeneğidir. Laparoskopik cerrahi hastaya konforlu bir operasyon sunar ve kanserle mücadele açısından yüksek başarı oranlarına sahiptir. 45 küçük delikten yapılan bu operasyonlardan sonra hasta daha az ağrı hisseder ve kısa sürede günlük aktivitelerine dönebilir. Bu işlemler cerrahi kesi olmadığı için kozmetik açıdan da yüksek düzeyde hasta memnuniyeti sunmaktadır.
Prostat Kanseri İçin Risk Faktörleri
 Kesin nedeni bilinmemektedir. Prostat kanseri, prostattaki bazı hücreler, normal hücrelerin yerini alarak hücresel düzeyde genetik kusurlar nedeniyle kontrolden çıktığında ortaya çıkar. Daha sonra çevre dokulara ve ileri evrelerde uzak organlara yayılabilir. Prostat kanserinin sebepleri ve risk etkenleri şu şekilde sıralanabilir;  Kalıtsal veya Genetik Faktörler: Prostat kanseri vakalarının %9'u kalıtsaldır ve prostat kanserli hastalarda hastalık birinci derece erkek akrabalardan kalıtılır. Kadınlarda meme ve yumurtalık kanseri ile ilişkili olduğu bilinen BRCA2 genindeki mutasyonların da erkeklerde prostat kanseri riskini arttırdığı gösterilmiştir.  Genetik olmayan (çevresel) faktörler: Prostat kanserinde çevresel faktörler genetik faktörlerden daha etkilidir. Yaşın etkisi: Prostat kanseri riski yaşla birlikte artar. 50 yaş altı erkeklerde nadir görülen prostat kanseri, 55 yaş üstü erkeklerde daha sık görülüyor. Irk faktörü: Irk faktörü prostat kanserinde de önemlidir. En çok siyah erkeklerde görülür, bunu beyaz erkekler izler. Asya/Pasifik adalarında yaşayan erkeklerde de nadiren görülür. Diyet: Diyetin prostat kanseri üzerindeki doğrudan etkisi belirlenmemiştir. Önceki araştırmalar selenyum ve E vitamininin kanser riskini azaltabileceğini gösterse de daha sonraki araştırmalardan elde edilen daha net sonuçlar, ikisinin de hiçbir faydası olmadığını göstermiştir. Ancak sağlıklı bir diyet kanser riskini azalttığı için sağlıksız yiyecekler yemek kanser riskini doğrudan artırabilir. Tedavi fiyatları için curefinding.com üzerinden bizimle iletişime geçebilirsiniz. Read the full article
0 notes
Text
Kadın Kanserlerinde Farkındalık Hayat Kurtarıyor!
Tumblr media
Ülkemizde meme kanserinden sonra kadınlarda en sık görülen jinekolojik kanserleri rahim, rahim ağzı ve yumurtalık kanseri oluşturuyor. Kadın Hastalıkları ve Doğum, Jinekolojik Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Mete Güngör “Jinekolojik kanserler kadınlarda en sık görülen ilk 10 kanserden 3’ünü oluşturuyor. Bunlardan yumurtalık kanseri 5. sırada, rahim kanseri 7. sırada, rahim ağzı kanseri de 9. sırada yer alıyor. Bu kanserler arasında sadece rahim ağzı kanserinin etkili bir tarama programı bulunuyor. Yumurtalık kanseri son derece sinsi olduğundan genellikle tanı konulduğunda ileri evreye ulaşmış oluyor. Rahim kanseri ise genellikle menopoz sonrası kanama ile kendini gösterip, erken teşhis edildiğinde büyük bir kısmını tamamen tedavi edebiliriz. Yumurtalık ve rahim kanserinin etkili bir tarama programı olmasa da düzenli aralıklarla yapılacak jinekolojik muayenelerle hastalığın erken teşhisi ve tedavisi mümkün olabiliyor” diyor. Kadın kanserleri konusunda toplumsal farkındalık olmadığı için, çoğunlukla kanserlere ileri evrede tanı konulduğunu, toplumda doğru bilinen bazı yanlışların da erken tanı imkanını ve tedaviyi olumsuz etkilediğini belirten Prof. Dr. Mete Güngör, Eylül-Jinekolojik Kanserler Farkındalık Ayı kapsamında yaptığı açıklamada, jinekolojik kanserler hakkında doğru bilinen 6 yanlışı anlattı, önemli uyarılar ve önerilerde bulundu. Ailemde hiç kanser yok, dolayısıyla risk altında değilim: YANLIŞ! DOĞRUSU: Yakın aile bireylerinde kanser olmasının riski artırdığını belirten Prof. Dr. Mete Güngör, kanserlerin büyük kısmının herhangi bir mutasyon veya aile hikayesi olmadan çevresel ve hormonal faktörler ile yanlış yaşam alışkanlıklarından meydana geldiğini söylüyor. Tüm türler incelendiğinde sadece yüzde 10-15 arasında kalıtsal kanser türüne rastlandığını kaydeden Prof. Dr. Mete Güngör şöyle konuşuyor: “Bu türler genellikle; meme, yumurtalık ve kalın bağırsak kanserleridir. Örneğin; kalıtımsal geçen BRCA1 ve 2 mutasyonları varsa meme kanseri olasılığı yüzde 85, yumurtalık kanseri olma ihtimali ise yüzde 20-40 civarındadır. Ama ailede bulunan bu genler çocuklara aktarılsa bile kanser olasılığı yüzde 100 demek değildir. Ayrıca bu çok bilinen mutasyonlar dışındaki bazı genetik bozukluklarda da kanser kalıtsal olabilir.”  Hiçbir şikayetim yok. Neden kanser taraması yaptırayım ki?: YANLIŞ! DOĞRUSU: Jinekolojik kanserler arasında rahimağzı kanserinin tarama programı bulunuyor. Tarama 21 yaşında başlıyor ve 70 yaşına kadar 3 yılda bir devam ediyor. Bu kanserler belirti verdiğinde ‘geç kalınmış’ olarak kabul ediliyor. Bu nedenle kanser taramasının herhangi bir belirti olmadan yapılması gerektiğini belirten Prof. Dr. Mete Güngör “Düzenli rahimağzı kanseri taraması yaptıran kadınlar çok nadiren rahimağzı kanserine yakalanırlar. Yumurtalık kanserlerinin ve rahim kanserinin etkili bir tarama yöntemi yoktur. Ancak herhangi bir şikayet olmasa da düzenli aralıklarla jinekolojik muayenelerin yapılması bu hastalıkların erken tanısının konulabilmesine ve tedavi edilebilmesine olanak sağlar.” diyor. Rahim ağzı kanseri kalıtsal olarak aileden gelir: YANLIŞ! DOĞRUSU: Rahim ağzı kanserinin nedeninin, cinsel yolla bulaşan HPV virüsü olduğunu belirten Prof. Dr. Mete Güngör, ancak bu virüsü alan herkesin kanser olacağının da düşünülmemesi gerektiğini söylüyor. Rahim ağzı kanserinde ailesel bir geçiş bulunmadığını kaydeden Prof. Dr. Mete Güngör, ailesinde rahim ağzı kanseri olanların fazladan bir risk altında olmadığına dikkat çekiyor.  HPV tespit edildiğinde konizasyon yapılırsa HPV’den kurtulurum: YANLIŞ!  DOĞRUSU: Prof. Dr. Mete Güngör “HPV enfeksiyonunun tespit edilmesi rahim ağzında bir bozukluk olduğunu göstermez. Eğer smear testinde hücre anormallikleri görülür ve kolposkopik biopside rahim ağzında kanser öncesi lezyon denilen bir bozukluk tespit edilirse o zaman cerrahi işlemle (konizasyon) temizlenir. Yapılan bu işlem sadece rahim ağzındaki bu hücresel bozuklukları temizler, HPV virüsünü temizlemez. HPV virüsü rahim ağzındaki normal hücreler içinde bulunmaya devam eder. HPV sadece bağışıklık sistemi sayesinde temizlenir” diyor.  HPV enfeksiyonu geçirdiğim için artık aşı işe yaramaz: YANLIŞ! DOĞRUSU: HPV enfeksiyonu geçirmiş olsun ya da olmasın 45 yaşına kadar erkek-kadın herkese aşı HPV aşısı yapılabileceğini belirten Prof. Dr. Mete Güngör şöyle konuşuyor: “Aşı; mevcut HPV enfeksiyonunu tedavi etmez, korunmak için yapılır. Ancak yapılan çalışmalar; HPV nedeniyle rahim ağzında meydana gelmiş bozukluklardan sonra HPV aşısı yaptıranlarda, aşı yaptırmayanlara göre daha büyük oranda iyileşme olduğunu göstermektedir. HPV aşıları 3 doz halinde toplam 6 ay içinde yapılır. Bu 3 doz yapıldıktan sonra bir daha tekrarlanmasına gerek yoktur. Aşılar içinde bulunan HPV tiplerine karşı ömür boyu koruma sağlarlar.” Jinekolojik kanserlerin tedavisi sonrası çocuk sahibi olunamaz: YANLIŞ! DOĞRUSU: Üreme çağında, çocuk sahibi olmak isteyen kadınlarda kanserin evresine göre tedavi yapılarak, hastanın doğurganlığının korunması mümkün olabiliyor. Jinekolojik Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Mete Güngör “Rahim kanseri üreme çağında çok nadir görülür ancak üreme çağında görülen hastalık erken evrede ise 6-12 ay hastalığı hormonal tedavi ile baskılayıp hastalara çocuk sahibi olabilmeleri için fırsat sağlanabilir. Yumurtalık kanseri her yaşta görülebilir. Genç hasta grubunda hastalık tek bir yumurtalıkta sınırlı ise diğer yumurtalık ve rahim korunarak ameliyat yapılır. Rahim ağzı kanseri de erken yaşlarda görülebilir. Hastalık erken evrede ise rahim gövdesi korunarak sadece rahim ağzı çıkartılarak ameliyat yapılabilir ve böylece doğurganlık kapasitesi korunur. Eğer rahim korunamayacak durumda ise yumurtalıklar korunur ve ameliyat sonrası olası ışın tedavisinin etkisinden korumak için karnın üst bölgelerine asılarak ışın tedavisi alanından çıkartılır. Bu sayede hasta gelecekte isterse kendi yumurtaları ile taşıyıcı anneden çocuk sahibi olabilir.” diyor.   Read the full article
0 notes
Text
Akciğer Kanseri Kadınlarda Arttı
Akciğer kanseri tüm dünyada en sık görülen kanserler arasında yer alıyor. “Erkek hastalığı” olarak bilinse de kadınlarda görülme sıklığı son zamanlarda artışa geçti. Yapılan araştırmalar, DNA tamir genlerindeki yetersizlik, farklı genetik mutasyonlar ve östrojen gibi kadınlık hormonlarının hastalığın görülme sıklığını olumsuz etkilediğine işaret ediyor.
Prof. Dr. Yeşim Yıldırım
Medikal Onkoloji Uzmanı
Tumblr media
0 notes
backlinkci · 2 years
Text
Akciğer Kanseri Nedir? Belirtileri ve Nedenleri Nelerdir?
Akciğer Kanseri Nedir? Belirtileri ve Nedenleri Nelerdir? Kanser kaynaklı ölümlerin yüzde 25’inin sorumlusu olan akciğer kanseri önemli bir halk sağlığı problemi… 2020 yılında, dünya genelinde 2.7 milyon kişi akciğer kanseri tanısı alırken, 1 milyon 76 bin kişi aynı sebepten hayatını kaybetti.
Akciğerler vücuda oksijen almasını ve zararlı olan karbondioksitin atılmasını sağlayan yaşamsal öneme sahip bir organdır. Akciğer kanseri ise akciğer dokusundaki hücrelerin kontrolsüz çoğalması sonucunda oluşur. Bu kontrolsüz çoğalma, akciğerlerin bir bölümünü kaplar, kitle oluşturur ve uzak organlara da yayılabilir (metastaz). Yapılan araştırmalarda sigarayla akciğer arasında kuvvetli bir bağ kurulmuş olsa da vakaların %15’lik kısmını sigara içmeyenler oluşturuyor. En sık görüldüğü yaşlar 50-70 yaş aralığıdır.
Akciğer kanserinin belirtileri nelerdir? Akciğer kanseri hastalarının %90’ı hekime başvurduğunda semptomatiktir. Belirtiler kanserin bölgesel, metastatik veya yaygın olmasına göre değişir. Akciğer ve bronş sisteminin ağrı duyusundan yoksun olması ve genellikle ilk semptom olan öksürüğün sigara içen hastalar tarafından bir belirti olarak değerlendirilememesi sonucu akciğer kanseri tanısı çoğunlukla ileri evrelerde konulmaktadır. Akciğer kanserinde görülen başlıca belirtiler ve nedenleri şunlardır:
Öksürük: Vakaların %75’inden fazlasında vardır. Hava yolunda tıkanma, enfeksiyon ve akciğer dokusu üzerinde bası etkisinden dolayı gelişir. Özellikle 3 haftayı geçen ve şekil değiştiren öksürük, hemen göğüs hastalıkları uzmanı kontrolü gerektirir.
Kilo kaybı: %68 oranında görülen bu belirti, ilerlemiş kanser ve karaciğer metastazı durumunda görülür.
Solunum sıkıntısı: % 60 oranında görülen bu belirti büyük hava yollarının tümör ile tıkanması, plevra denilen akciğer zarlarının arasında sıvı birikmesi ve diyafram kasının felç olması sonucu oluşabilir.
Göğüs ağrısı: % 50 oranında görülür. Kanser göğüs duvarına yayılmış ya da sinirler tutulmuş olabilir.
Kan tükürme (hemoptizi): Bu belirtiler hastaların yaklaşık %25’inde görülür. Hava yolu tümör tarafından tutulur ve nekroze olursa ortaya çıkar.
Baş ve kemik ağrısı: %25 oranında ve kemik metastazı olduğunda ortaya çıkar.
Çomak parmak: Oksijenlenmenin azalması ve kemik reaksiyonları nedeniyle oluşur.
Ses kısıklığı: Ses tellerinin tutulumu nedeniyle olabilir.
Yutma güçlüğü: Yemek borusuna bası sonucu oluşur.
Nefes darlığı
Hırıltılı solunum
İştah kaybı
Ateş
Yüz ve boyunda şişme
Omuz, kol ağrısı
Sırt ağrısı
Yorgunluk, halsizlik
Akciğer kanserinin nedenleri nelerdir? Sigara: Akciğer kanseri hastalarının % 80-90’ında sigara öyküsü vardır ve akciğer kanseri riskini artıran faktörlerin başında yer almaktadır. Kanser gelişme riskini, sigaraya başlma yaşı, sigara içme süresi, içilen sigaranın tipi ve günlük tüketilen sigara miktarı etkilemektedir. Sigara içmeyenlere kıyasla kanser riskini 10-30 kat artırmaktadır. Özellikle 20 paket/yıl’dan sonra bu risk belirgin artmaktadır. Sigara içimi kadınlarda %90, erkeklerde %79 oranda akciğer kanseri ile direkt ilişkili bulunmuştur. Çevre: Endüstriyel ve çevresel faktörler akciğer kanseri gelişimi açısından önem arz eder. Radon gazı, asbest, hava kirliliği, radyoizotoplar, ağır metaller ve hardal gazı gibi maddelere maruz kalmak ile akciğer kanseri arasında ilişki kurulmuştur. Genetik: Kalıtsal etkenlerin akciğer kanseri gelişiminde etkili olduğu öne sürülmektedir. Ailede akciğer kanseri olan birey varsa yakalanma riski 2,4 kat artmaktadır. Virüsler: HIV enfeksiyonu olan kişilerde akciğer kanseri daha yüksek olasılıkla ortaya çıkmaktadır. Radyasyon: Herhangi bir kaynaktan gelen radyasyon akciğer dokusuna zarar vererek bronş hücrelerin yapısında bozulmalara ve karsinogeneze neden olabilmektedir.
Akciğer kanseri genetik midir? Solunum yollarındaki hücreler kanser yapıcı etkenlerle uzun süre akciğer bronş hücrelerinde bazı mutasyonlar gelişebilir. Bu kronik maruziyetler bir dizi mutasyonlarla hücrelerde kanseröz değişiklikleri meydana getirebilir. Bu tip anormal hücreler herkeste gelişebilir. Ailesinde akciğer kanseri olan hastalarda bu tip anormal hücreler daha sıklıkla gelişir. Ancak yeterli bir immün sistem bu hücreleri tanır ve ortadan kaldırır veya tamir eder. Organizmanın immün sisteminde bir zaafiyet olması sonucu veya aileden gelen yapısı bozulan bu hücrelerde kontrolsüz çoğalma artar ve kanser kitleleri oluşur. Yine biyolojik yapısında başka değişikliklerin de gelişmesi ile metastaz özellliği kazanır ve uzak organlara yayılmaya başlar. Bütün çalışmalar da göstermiştir ki ailede akciğer kanseri olan birey varsa yakalanma riski 2,4 kat artmaktadır.
Akciğer kanserinde erken tanı Son birkaç yıldır akciğer kanseri tanısı almış kişilerde yapılan reseptör ve genetik mutasyon taramaları ile tedavide aşama kaydedildilmiş ve sağ kalımda başarı sağlanmıştır. Tüm kanser türlerinde olduğu gibi akciğer kanserinde de erken tanı koymak, daha yüksek tedavi başarısı olasılığı veriyor. Hayatta kalma oranları kanserin türü ve tanı anında ne kadar yayıldığına bağlı olarak büyük ölçüde değişiyor. Akciğer kanseri tanısı almış her 3 kişiden biri en az 1 yıl yaşarken, 20 kişiden biri 10 yıl yaşıyor.
Bazı kanser türlerinde önceden fark edilen belirtiler erken tanıya götürebiliyor. Ancak akciğer kanserinde durum her zaman bu şekilde gerçekleşmiyor. Akciğer kanseri semptomlarının ve belirtilerinin oluşumu birkaç yıl sürebiliyor ve bazen hiç belirti vermeden sinsice ilerleyebiliyor. Çoğunlukla akciğer kanseri, doktora başvuracak kadar şikayet ve belirti verdiğinde geç kalınmış ya da ileri evre akciğer kanseri ile karşı karşıya kalmış oluyoruz. Hastalığın bu seyri, hastalık oranı ve ölüm oranının da neden bu kadar yüksek olduğunu açıklıyor. Bu yüzden tüm dünyada erken teşhis için akciğer kanseri taramaları yapılıyor. Erken evrede tanı konulan hastalar, cerrahi şansını yakalayarak hastalıkta kür sağlanabiliyor.
Bu nedenle akciğer kanseri taramalarını 40 yaş üstü herkesin, tüm risk faktörlerinden bağımsız olarak yaptırması gerekiyor. Sigara içmeyenler, yılda bir kez akciğer röntgeni çektirmeli ve şüpheli lezyon görülmesi durumunda akciğer tomografisi ile taranmalıdır. Sigara içenler ise her yıl bir kez direkt düşük doz akciğer tomografisi çekilerek yıllık taramalarını yaptırmak üzere göğüs hastalıkları kliniğine başvurmalıdır. Akciğer tomografisi erken tanıda en önemli tanı yöntemidir.
Küçük hücreli ve büyük hücreli akciğer kanseri nedir? Akciğer kanserlerinin iki ana türü vardır. Bunlar küçük hücreli ve küçük hücreli olmayan (büyük hücreli, adenokarsinom, yassı hücreli) akciğer kanseridir. Her iki kanser de akciğerleri etkilemekle birlikte tedavi edilme şekli ve hastalığın seyri de dahil olmak üzere birkaç önemli farklılığa sahiptir.
Küçük hücreli akciğer kanseri, mikroskobik incelemede hücreleri yuvarlak ve küçük olduğu için bu ismi almaktadır. Büyük hücreli ismi de benzer şekilde hücre yapısının görüntüsünden bu ismi almaktadır. Küçük hücreli akciğer kanseri tüm akciğer kanserlerinin %15’ini oluşturur. Büyük hücreli kanser türü daha az orandadır. Benzer belirtiler verebilirler. Tanısal yöntemler de benzerdir.
Küçük hücreli akciğer kanserinde evreleme, büyük hücreli akciğer (küçük hücreli dışı) kanserinden farklıdır. Daha agresif seyreder, hücreler daha hızlı bölündüğü ve farklılaştığı için lenf nodu veya uzak organ metastazı yapma ihtimali daha yüksektir. Bu yüzden küçük hücreli akciğer kanseri sınırlı (sadece göğüs duvarında lokalize) ve yaygın evre (uzak metastaz yapmış) olarak evrelendirilir. Hastanın sınırlı evrede cerrahi şansı olurken, yaygın evrede cerrahi tedavi uygulanamaz.
Büyük hücreli akciğer kanserinin evrelemesi ise tipik küçük hücreli dışı akciğer kanseri evrelendirilmesi yapılır. TNM dediğimiz tümörün boyutu, lenf nodu tutulumu ve uzak organ metastazına göre yapılır. 4 evresi vardır, ilk 3 evrede cerrahi şansı olurken, evre 4'te cerrahi uygulanamaz.
Her ikisinin tedavi farklıkları olmakla beraber benzer yanları da vardır. Küçük hücreli akciğer kanserinde daha az olmakla beraber her ikisinde de cerrahi tedavi vardır. Radyoterapinin, kemoterapinin, palyatif bakımın her iki akciğer kanserinin tedavisinde yeri vardır. Bununla birlikte immunoterapiler ve genetik değişimleri hedefleyen moleküler tedaviler sadece küçük hücreli dışı akciğer kanserinde etkindir.
Küçük hücreli akciğer kanseri, büyük hücreli akciğer kanserine göre kemoterapiye daha duyarlı olma eğilimindedir. Tümörün evresine göre cerrahi, kemoterapi, radyoterapi, immunoterapi veya kombinasyonları uygulanabilir. Küçük hücreli akciğer kanserinin beyne metastaz yapma ihtimali yüksektir.Bu nedenle, beyinde henüz hastalık bulgusu olmasa bile, beyin koruyucu amaçla ışınlanabilir (radyoterapi). Bu uygulamaya profilaktik radyoterapi denir.
Akciğer kanserinin evreleri Akciğer kanseri evre olarak dörde ayrılır. Evre 1: Tümör sadece tek taraflı akciğer içindedir. Evre 2: Kanser tek taraflı akciğer içinde ve aynı taraftaki lenf bezlere yayılmıştır. Evre 3: Tümör tek taraflı akciğer içinde ve plevra veya iki akciğer arasındaki (mediasten) lenf nodlarına yayılmıştır. Evre 4: Hastalık uzak organlara yayılmıştır (kemik, böbreküstü bezi, karaciğer, beyin vs.)
Akciğer zarı kanseri (mezotelyoma) nedir? Dünyada görülme sıklığı 1 milyonda 1-2 iken, ülkemizde yılda ortalama 500 kişiye tanı konulmaktadır. Hastalığın temel nedeni halk arasında beyaz toprak olarak bilinen asbest maruziyetinden kaynaklanmaktadır. Hastalık, asbest maruziyetinden 20-50 yıl sonra ortaya çıkmaktadır. Mezotelyoma genellikle göğüs boşluğuna (akciğer zarı arasına) sıvı birikmesiyle bulgu veren bir hastalık olupi en sık yakınmaları şiddetli ağrı ve ilerleyici nefes darlığıdır. Bunun yanı sıra hastalarda öksürük, ağızdan kan gelmesi, kilo kaybı, iştahsızlık, yorgunluk, halsizlik gibi bulgular da görülür. Tanı, torasentez dediğimiz yöntemle alınan sıvının sitolojik incelenmesi veya akciğer zarı biyopsi sonucuyla konur. 3 tipi vardır; epitelyal, sarkomatoid ve mixt. Sadece epitelyalde cerrahi şansı varken, diğer tiplerinde kemoterapi ve radyoterapi uygulanır.
Mezotelyomalar 4 evreye ayrılır. Evre 1 ve evre 2'de cerrahi şansı varken, diğer evrelerde kemoterapi ve radyoterapi uygulanır. Kemoterapi ve radyoterapi başarısı genellikle sınırlı kalmakta ve akciğer zarında toplanan sıvı, plörodezis işlemi ile azaltılmaya çalışılır ve ilerleyici nefes darlığının düzeltilmesi amaçlanır. Cerrahi tedavide ise akciğer zarlarının tamamen soyulmasına (dekortikasyon) dayanan bir yöntem ile yapılır.
Akciğer kanseri tedavisi Tedavi planlanırken tümörün hücre tipi ve diğer organlara yayılımı dikkate alınarak evrelendirme yapılır. Temel olarak akciğerde 4 evre vardır ve hastalık ne kadar erken evredeyse tedavi olma şansı o kadar yüksektir. Erken dönemde tanı konulan hastalar cerrahi ile uzun yıllar yaşayabilmektedir. Hastalığın tedavisinde evre durumuna ve hücre tipine göre cerrahi, kemoterapi, radyoterapi, immunoterapi moleküler, hedefe yönelik tedaviler veya değişik kombinasyonları uygulanabilir. Uzun süren kemoterapi, hedefe yönelik tedaviler veya immunoterapiler bu evrelerde hastalığı uzun kontroller sağlayabilmektedir. Ancak tedavilere direnç gelişme ve ilerleme riski nedeniyle belirli aralarla radyolojik kontroller gerekmektedir. Sonuç olarak erken evrede yakalanan ve cerrahi olarak çıkarılabilen kanserlerde sağ kalım daha fazladır.
Akciğer kanserinde yaşam süresi Çok merkezli tüm çalışmaların sonucu, erken evre akciğer kanseri tanısı koymak tedavi ve yaşam süresi (sağkalım) şansını artırmaktadır. Küçük hücreli dışı akciğer kanserinde bu süre daha uzundur. Bütün gelişmeler ışığında akciğer kanseri tedavisinde hala alacak çok yol var. İmmunoterapi ve akıllı molekül tedavisi akciğer kanseri tedavisinde yeni bir umut olabilir. Ne kadar erken evrede tanı konursa, o kadar cerrahi şansı ve sağkalım şansı yükselmektedir. Hastalığa erken tanı koymak için risk gruplarını belirleyip tarama testleri yapılması, hastaları belirlemek ve tedavi etmek amaç olmalıdır.
0 notes
bahcehavuz · 2 years
Text
Hibrit Tohum Nedir? Detaylı Rehber
Hibrit Tohum Nedir? Detaylı Rehber
Hibrit tohum sanılanın aksine genetiği değiştirilmiş tohum demek değildir. Hibrit tohum denildiği zaman üreticinin aklına genetiği değiştirilmiş sebze ve meyveler gelmiş olsa da hibrit tohumun kökeni biyolojik çeşitliliğe dayanmaktadır. Türkiye Tohumculuk Endüstrisi Derneği yayınlamış olduğu bir dergide, hibrit tohum hakkında uygun açıklamalarda bulundu. Hibrit tohum genetik mutasyonlar ve doğal…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
fiyatinedir · 1 year
Text
Hollanda Muhabbet Kuşu Fiyatları
Tumblr media
Hollanda Muhabbet Kuşu Fiyatı merak eden kullanıcılar, Hollanda Muhabbet Kuşu Fiyatları veya Hollanda Muhabbet Kuşu Fiyat araştırması yapmaktadır. Bu araştırmanız doğrultusunda Fiyat Araştırması sitemize ulaştıysanız doğru adrestesiniz. Sizler için Güncel Hollanda Muhabbet Kuşu Fiyatı, Zamlı Hollanda Muhabbet Kuşu Fiyatı gibi araştırmalarımızı sağlayıp ilgili kurumlardan güncel bilgileri alarak bu yazımızda toparladık. Güncel ve detaylı Hollanda Muhabbet Kuşu Fiyatı araştırması için yazımızın devamını takip edebilirsiniz. Hollanda Muhabbet Kuşu Fiyatı Neye Göre Değişmektedir? Hollanda Muhabbet Kuşu Fiyat bilgisi, güncel ekonomi durumu, zamlar ve mağazaya göre farklılık göstermektedir. Güncel Hollanda Muhabbet Kuşu Fiyatı yazımızın devamında yer almaktadır. Yazımızı takip ederek Hollanda Muhabbet Kuşu Fiyatı bilgisine ulaşabilirsiniz.
Hollanda Muhabbet Kuşu Fiyatları
Ülkemizde fiyatı en çok araştırılan Hollanda Muhabbet Kuşu Fiyatı da son zamlardan etkilendi. Güncel ve zamlı Hollanda Muhabbet Kuşu Fiyatı 2022 Yılında ne kadar olacak? Bu Yazımızda güncek Hollanda Muhabbet Kuşu Fiyatı yer almaktadır. Peki, bu zam durumu Hollanda Muhabbet Kuşu fiyatına nasıl yansıdı? Güncel Hollanda Muhabbet Kuşu Fiyatı ne kadar? Zamlı Hollanda Muhabbet Kuşu fiyatı gibi sorularınızın hepsini bu yazımızda cevaplamaya çalıştık. - Hollanda Muhabbet Kuşu erkek Fiyatı 100 TL'dir. - Hollanda Muhabbet Kuşu Dişi Fiyatı 50 TL'dir. Fiyatlar ortalamadır. Bulunduğunuz yere ve Petshop sahibinin kişiliğine göre değişiklik gösterebilir Paylaştığımız Hollanda Muhabbet Kuşu Fiyat listesinde eksik veya hatalı bir durum söz konusu ise bizlere iletişim sayfamızdan veya bu yazımızın yorumlar kısmından bildire bilir, değişmesini veya güncellenmesini sağlayabilirsiniz.
Tumblr media
Hollanda Muhabbet Kuşu Fiyatları
Hangi renk muhabbet kuşu daha iyi konuşur?
Muhabbet kuşları, sosyal ve konuşkan bir kuş türüdür ve birçok kişi tarafından evcil hayvan olarak tercih edilirler. Ancak, hangi renk muhabbet kuşunun daha iyi konuştuğu konusu, birçok kişinin merak ettiği bir sorudur. Ancak, muhabbet kuşlarının konuşma yetenekleri, kuşun rengiyle değil, genetik ve kişilik özellikleriyle ilişkilidir. Muhabbet kuşlarının konuşma yeteneği, öncelikle türünün genetik özellikleriyle ilgilidir. Erkek muhabbet kuşları, dişilere göre daha fazla konuşma yeteneğine sahiptirler ve bu yetenekleri, türlerinin özelliklerinden kaynaklanmaktadır. Ayrıca, muhabbet kuşlarının kişilikleri de konuşma yeteneklerini etkiler. Daha aktif, meraklı ve dışa dönük kuşlar, daha iyi konuşma yeteneklerine sahip olma eğilimindedirler. Muhabbet kuşlarının renkleri, konuşma yetenekleriyle doğrudan ilişkili değildir. Ancak, muhabbet kuşlarının farklı renkleri farklı kişilik özelliklerine sahip olabilirler. Örneğin, mavi muhabbet kuşları genellikle daha sakin ve sevecen bir kişiliğe sahiptirler, yeşil muhabbet kuşları ise daha canlı ve enerjik bir yapıya sahiptirler. Sonuç olarak, hangi renk muhabbet kuşunun daha iyi konuştuğu sorusu, doğru bir bilgi değildir. Muhabbet kuşlarının konuşma yetenekleri, türünün genetik özellikleri ve kişilik özellikleriyle ilgilidir. Muhabbet kuşu sahipleri, kuşlarının konuşma yeteneklerini geliştirmek için düzenli olarak ilgi göstermeli ve eğitim vermelidirler.
Muhabbet kuşu hangi ülkede yetişir?
Muhabbet kuşları, Avustralya, Endonezya ve Papua Yeni Gine gibi Güneydoğu Asya ülkelerinde doğal olarak yetişen küçük bir papağan türüdür. İlk olarak 1805 yılında İngiltere'ye ithal edilen muhabbet kuşları, hızla popülerlik kazanmış ve birçok ülkede evcil hayvan olarak yetiştirilmeye başlamıştır. Bugün, muhabbet kuşları dünyanın birçok yerinde yetiştirilmekte ve evcil hayvan olarak popülerliğini korumaktadır. Muhabbet kuşları, çeşitli renklerde mevcut olmakla birlikte, genellikle yeşil ve mavi tonlarda bulunurlar. Farklı renkler, çeşitli mutasyonlar sonucu elde edilir ve muhabbet kuşu yetiştiricileri, bu renk varyasyonlarını çoğaltmak için seçici üreme yaparlar. Muhabbet kuşları, evcil hayvan olarak popülerlik kazanmasının yanı sıra, özellikle Asya ülkelerinde kuş yarışmalarında da ilgi çekmektedir. Yetiştiriciler, muhabbet kuşlarının yeteneklerini geliştirmek ve en iyilerini yarışmalarda sergilemek için özenle çalışmaktadırlar. Sonuç olarak, muhabbet kuşları Güneydoğu Asya ülkelerinde doğal olarak yetişen bir kuş türüdür. Ancak, bugün dünya genelinde evcil hayvan olarak popülerliğini korumakta ve birçok ülkede yetiştirilmektedir. Muhabbet kuşları, farklı renklerde ve kişilik özellikleriyle birçok kuş severin ilgisini çekmektedir.
Hollanda Muhabbet Kuşu Fiyatları Hakkında
Detaylı olarak paylaştığımız fiyat listemizde, sizlere doğru ve en uygun fiyatları sunmaktayız. Hollanda Muhabbet Kuşu Fiyat Bilgisi güncel olarak kurumlardan, Çağrı Merkezlerinden veya ilgili mağazalarından öğrenilmektedir. Paylaştığımız Fiyat Listeleri haftalık veya aylık olarak yenilenerek Güncel Fiyat Listesi olarak belirlenmektedir. Daha erken güncellenmesini istediğiniz fiyatları yorum kısmından bizlere iletebilirsiniz. Ayrıca eklenmesini istediğiniz Fiyat listelerini de bizlere ulaştırabilirsiniz. Hollanda Muhabbet Kuşu Fiyatı listesini sizler için hazırladık ve paylaştık. Sitemizi takip ederek güncel ve detaylı fiyat listelerinden haberdar olabilirsiniz. Sülün Kuşu Fiyatları Takdir edersiniz ki Ekonomideki olumsuz şartlar doğrultusunda Hollanda Muhabbet Kuşu Fiyatı gibi ihtiyaç olan hizmet veya ürün fiyatları artarak tüketicilerin satın almadan önce fiyat karşılaştırması yapmasını gerektiriyor. Fiyat karşılaştırması ve araştırması neticesinde tüketiciler Hollanda Muhabbet Kuşu Fiyatı gibi ihtiyaçlarda veya hizmetlerde uygun fiyatları tercih etmektedir. Uygun Hollanda Muhabbet Kuşu fiyatı? Güncel Hollanda Muhabbet Kuşu fiyatı ve ucuz Hollanda Muhabbet Kuşu Fiyat bilgisi gibi konularda araştırma yaparak uygun fiyatı sitemizden öğrenebilir ve bilgi sahibi olabilirsiniz. https://www.youtube.com/watch?v=ETE1_D5lekU Hollanda Muhabbet Kuşu Fiyatları
Hollanda Muhabbet Kuşu Hakkında Sık Sorulan Sorular?
- Hollanda Muhabbet Kuşu Fiyat Bilgisi Güncel midir? Evet, Paylaştığımız Hollanda Muhabbet Kuşu fiyat bilgisi günceldir ve haftalık olarak güncellenmektedir. - Hollanda Muhabbet Kuşu Fiyat bilgisi Nasıl Temin Edilmektedir? Paylaştığımız Hollanda Muhabbet Kuşu hakkındaki fiyat bilgisi ilgili kurumlar, resmi web sitesi, mağazalar ve çağrı merkezlerinden temin edilmektedir. Hangi tür muhabbet kuşu konuşur? Konuşması daha kolay ve hızlı olan dolayısıyla da en çok konuşan muhabbet kuşu cinsi yukarıda da ismini verdiğimiz açık yeşil muhabbet kuşlarıdır. Muhabbet kuşu Titrerse ne olur? Muhabbet kuşları üşüdükleri zaman kaslarını hızlı bir şekilde hareket ettirmektedirler.  Muhabbet kuşu neden Guguklar? Kendilerini umursanmaz hissettiklerinde veya sizi kaybettiklerini düşündüklerinde bu sesi çıkartırlar.  Muhabbet Kuşu Fiyatları Golden Köpek Fiyatları Kedi Fiyatları Kedi Maması Fiyatları Kanarya Fiyatları Hollanda Tavşanı Fiyatları Pomeranian Boo Fiyatları Tavşan Fiyatları Savannah Kedisi Fiyatları Ragdoll Kedisi Fiyatları Read the full article
0 notes
hudaicakmak · 2 years
Text
EVRİM NEDEN YANLIŞ-25
OMURGASIZ CANLILAR
OMURGALI CANLILARA NASIL EVRİLDİ?
        Canlıların türlerine özel gen havuzları vardır. Gen havuzları dahilinde değişir, ürer ve çeşitlenirler. Gen havuzlarının türlere özel oluşu tür yalıtımını oluşturur, türlerden türlere geçişi imkansız yapar.
       Charles Darwin yaşamın temeli olan DNAyı bilmiyordu. Teorisini yanlış olarak diğer nesillere aktarılmayan, bu nedenle evrim etkisi yapmayan fenotip mutasyonlar temelinde kurdu. Uzun yıllar bilimsel gerçek zannedildi, hararetle savunuldu.
        DNAnın keşfi Darwinin öngördüğü klasik evrimin sonu olmuştur. 
        Günümüzde geçerli olan sentetik evrim faydalı genetik mutasyonları temel alır. Diğer ifade ile evrim kanıtları faydalı genetik mutasyonlar temelinde olmalıdır. Aksi halde geçersizdir.
         Pek çok evrim taraftarı bu gerçeği bilmiyor ya da bilmezden geliyor. Bilimsel değerleri olmayan bayatlamış, çürümüş, kokuşmuş şeyleri kanıt diyerek kullanmaya, algı oluşturmaya çabalıyorlar.
        Evrim mantığına göre yeryüzünde ilk görülen canlılar ilkeldir. Daha sonra görülen canlılar ise ilkellere göre daha gelişkindir çünkü evrilmişlerdir.
        Evrim mantığına göre canlılar bu günkü yapılarını geleceğe aynen taşıyamazlar.
       Gerçekte bu tespit evrim için değil, tersinim için geçerlidir. Canlı türleri zaman içinde tersinime uğrarlar. Tersinim  nedeniyle zaman içinde kaçınılmaz olarak yok olmaya mahkumdurlar.
        Canlıların zaman içinde değişip geliştikleri bu günkü yapılarını geleceğe aynen taşımadıkları mantığı evrim denen şeyi içinden  çıkamayacağı dipsiz kuyulara, soru burgaçlarının içine iter.
      Gerçekte varlığını koruyabilen, beslenebilen, üreyebilen tüm canlılar eksiksiz yani mükemmel var olmuşlar demektir. Bu özelliklere sahip olmayanlar hemen yok olacaklardır. Bu nedenle ilkel canlı yoktur.
        Yeryüzünde ilk görülen canlılar çekirdeksiz prokaryot yapılı bakterilerdir. Evrime göre ilkel canlılardır.
        Fakat bu ilkel canlılar temelde herhangi bir değişim göstermeden 3.8 milyar yıldan beri varlıklarını korumayı, beslenmeyi ve üremeyi başarmış mükemmel canlılardır.
         Bakterilerden iki milyar yıl gibi çok uzun bir süreçten sonra ökaryot yapılı tek hücreli canlılar ortaya çıkar.
         Evrime göre ökaryotlar prokaryotlardan daha gelişkindir. Daha doğrusu öyle olmak zorundadır.
          Her iki tek hücreli canlılar diğer türler gibi varlıklarını korumaya, beslenmeye ve üremeye hazır halde mükemmel olarak var oldukları kesindir. Var oluş amaçları aynıdır. Sadece yapıları farklıdır. İlkel yada gelişkin değillerdir. Bu da yaşam zenginliğinin gereğidir.
        Evrim mantığına göre ökaryotlar prokaryotlardan evrilmeleri gerekir ama aralarında öylesine derin, büyük ve geniş farklılıklar vardır ki birbirlerinden  evrilmeleri imkansızdır.
         Evrim, mantığı gereği çok hücreli canlıları tek hücreli canlılardan evriltmek zorundadır.
        Bu mecburiyet teoriyi bir kez daha dipsiz kuyulara, içinden çıkılması mümkün olmayan soru burgaçlarının içine iter.
        Çünkü evrim taraftarlarının tek hücreli canlılar çok hücreli canlılara nasıl evrildi sorusuna verecekleri akla, mantığa, bilime uygun cevapları yoktur.
         Çok hücreli canlılarda tek hücreliler gibi yaşamaya ve üremeye hazır halde eksiksiz var olmuşlardır.
      Yaşam son derece renkli ve zengindir. Düzgün, tatmin edici bir tasnif çok zordur ama yine de canlıları omurgalılar - omurgasızlar olarak iki gruba ayırabiliriz.
         Evrim mantığına göre omurgalılar omurgasızlara kıyasla daha gelişkin canlılardır. Diğer ifade ile omurgalılar omurgasızlardan evrilmiş olmalıdır.
         Evrim bu kez de omurgasız canlılar omurgalı canlılara nasıl evrildi sorusunun cenderesine girer.
        Evrim taraftarlarının bu soruya verebilecekleri akla mantığa bilime uygun cevapları yoktur.
        Bu ara cevapların genotip faydalı mutasyonları temel alması gerektiğini  hatırlatalım.
      Yeryüzünde görülen ilk çok hücreli canlıların balıklardır. Omurgasız canlılardan (bir su solucanından) balıklara doğru evrimi işaret eden kanıtların olmaması teoriyi bir kez daha dipsiz kuyulara iter. Zaten böyle bir iddia akıl, mantık ve bilim dışıdır.
     Balıklarda diğer canlı türleri gibi yaşamaya ve üremeye hazır halde eksiksiz var olmuşlar, kimi türler varlıklarını korumayı başarmış, kimileri başaramamış yok olup gitmiştir.
0 notes