#akciğer kanseri belirtileri
Explore tagged Tumblr posts
Text
Akciğer Kanseri
Akciğer Kanseri Akciğer Kanseri Akciğer Kanseri Akciğer kanseri, akciğerlerdeki dokuların hücrelerindeki anormal büyüme ve gelişme sonucu meydana gelen bir kanser türüdür. Akciğer kanserinin çeşitli türleri vardır ve bu türlerin her biri farklı semptomları ve tedavi yaklaşımlarını gerektirebilir. Akciğer kanserinin en sık görülen türü, küçük hücreli dışı akciğer kanseridir. Diğer türler arasında…
View On WordPress
#Akciğer Kanseri#Akciğer Kanseri Nasıl Teşhis Edilir?#Akciğer Kanseri Nasıl Tedavi Edilir?#Akciğer Kanserinin Belirtileri Nelerdir#Akciğer Kanserinin Belirtileri Vücut Ağrısı
0 notes
Text
“Akciğer kanseri 50-70 yaş arasında daha sık görülüyor”
VM Medical Park Samsun Hastanesi Göğüs Cerrahisi Uzmanı Op. Dr. Volkan Yılmaz, akciğer kanserine ilişkin önemli bilgilendirmelerde bulunarak bu ciddi sağlık sorunuyla ilgili farkındalığın artırılması gerektiğini vurguladı. 50-70 Yaş Arasında Daha Sık Görülüyor Op. Dr. Yılmaz, akciğer kanserinin genellikle 50-70 yaş arasında daha sık görüldüğünü ve kanser kaynaklı ölümler arasında en yaygın neden olduğunu belirtti. Yaşla birlikte artış gösteren bu kanser türü, kardiyovasküler hastalıklardan sonra dünya genelinde en sık ölüm nedeni olarak dikkat çekiyor. Sigara Tüketimi En Önemli Risk Faktörü Akciğer kanserinin başlıca nedeni sigara kullanımı. Dr. Yılmaz, sigaranın kansere yakalanma riskini 20 kat artırdığını ifade etti. Pasif içicilik, asbest, ağır metal maruziyeti, radon gazı solunması ve hava kirliliği de diğer önemli risk faktörleri arasında yer alıyor. Sigaranın etkisini artıran unsurlar arasında başlama yaşı, tüketim süresi ve günlük miktar yer alırken, erken yaşta sigaraya başlanmasının ve uzun süreli kullanımın riski ciddi oranda artırdığı belirtiliyor. Belirtiler ve Erken Teşhisin Önemi Akciğer kanseri, erken dönemde teşhis edildiğinde tedavi başarısı büyük ölçüde artıyor. En sık karşılaşılan belirtiler arasında: - Öksürük - Nefes darlığı - Hemoptizi (kanlı balgam) - Göğüs ağrısı Bunun yanı sıra halsizlik, kilo kaybı ve ateş gibi non-spesifik şikayetler de görülebiliyor. Dr. Yılmaz, bu belirtileri yaşayan bireylerin vakit kaybetmeden bir uzmana başvurmasının hayati önem taşıdığını ifade etti. Modern Tanı ve Tedavi Yöntemleri Son yıllarda akciğer kanseri tedavisinde önemli ilerlemeler sağlandı: - Torakoskopik (VATS) Kapalı Cerrahi: Daha az ağrı ve hızlı iyileşme süresi sunuyor. - Hedefe Yönelik Tedaviler: İmmünoterapi ve radyoterapi gibi gelişmiş onkolojik tedaviler, tedavi sürecini destekliyor. - Cerrahi Müdahale: En uzun sağkalım süresini sağlayan yöntem olarak öne çıkıyor. Uzmanlardan Öneriler Op. Dr. Yılmaz, bireylerin akciğer kanseri riskini azaltmak için sigaradan uzak durmaları gerektiğini vurguladı. Erken teşhis için düzenli sağlık kontrolleri ve şüpheli belirtiler görüldüğünde hızlı hareket etmek büyük önem taşıyor. Akciğer kanseri riskini artıran çevresel faktörlerin kontrol altına alınması ve hastalıkla mücadelede multidisipliner yaklaşımların uygulanması gerektiği belirtiliyor. Erken teşhis ve modern tedavi yöntemleriyle akciğer kanseri hastalarının yaşam kalitesini artırmak ve hastalığın yayılımını kontrol altına almak mümkün. Read the full article
0 notes
Text
Babasını Akciğer Kanserini Yüzünden Kaybetmişti... Aynı Hastalığı Kendisi Yendi!
Akciğer Kanseri: Belirtileri, Teşhisi ve Tedavi Süreci Akciğer kanseri, dünya genelinde en yaygın kanser türlerinden biri olup, genellikle sigara içimi ile ilişkilidir. Ancak, bu hastalığın gelişiminde birçok faktör rol oynayabilir. Bu yazıda, akciğer kanserinin belirtileri, teşhis yöntemleri ve tedavi süreci hakkında detaylı bilgi vereceğiz. Akciğer Kanserinin Belirtileri Akciğer kanserinin…
0 notes
Video
youtube
Akciğer Kanseri Belirtileri Nelerdir? Dikkat Edilmesi Gereken İşaretler!...
0 notes
Text
Meme Kanseri: Erken Teşhis ve Korunma Yöntemleri
Meme kanseri, kadınlar arasında en sık rastlanan kanser türlerinden biridir ve erken teşhis edildiğinde tedavi edilebilir bir hastalıktır. Dünya Sağlık Örgütü’ne (WHO) göre meme kanseri vakalarının önemli bir kısmı erken teşhis sayesinde başarıyla tedavi edilebilmektedir. Bu nedenle, düzenli taramalar, bilinçli farkındalık ve korunma yöntemlerine dikkat etmek, hastalığın önüne geçmek açısından kritik öneme sahiptir. Bu yazıda, meme kanseri: erken teşhis ve korunma yöntemleri hakkında bilgiler vereceğiz.
Meme Kanseri Nedir?
Meme Kanseri Nedir Meme kanseri, göğüs hücrelerinin anormal bir şekilde büyüyerek çoğalması ve zamanla tümör adı verilen kanserli kitleler oluşturmasıyla ortaya çıkan bir hastalıktır. Bu kanser türü, her ne kadar erkeklerde de görülebilse de, genellikle 50 yaş üzeri kadınlarda yaygın olarak rastlanır. Ancak, genç yaştaki kadınlarda da meme kanserine rastlanabilmektedir. Meme kanseri de diğer birçok kanser türünde olduğu gibi, vücudun farklı bölgelerine yayılma (metastaz) riski taşır. Metastaz, kanser hücrelerinin kan dolaşımı veya lenf sistemi yoluyla uzak organlara yayılması anlamına gelir. Meme kanserinin belirtileri arasında meme bölgesinde ve koltuk altında ele gelen kitle veya şişlik, meme çevresinde kızarıklık, meme başında hassasiyet ve ağrı, meme ucundan akıntı gelmesi, meme başının içe dönmesi, şekil veya boyut değişiklikleri ve meme cildinde soyulma sayılabilir.
Meme Kanseri Türleri Nelerdir?
Meme kanseri, biyopsi ile alınan doku örneklerinin patolojik incelemesi sonucunda iki ana gruba ayrılır: Noninvaziv (yayılma göstermeyen) ve İnvaziv (yayılma gösteren) kanserler. - İnvaziv (Yayılım Gösteren) Karsinom: Meme kanserlerinin büyük bir kısmı invaziv karsinomlardır. Bu tip kanserler, ilk oluştuğu hücre tabakasını aşarak çevre dokulara yayılma eğilimi gösterir. En yaygın invaziv meme kanseri türü, meme kanallarında gelişen duktal karsinomdur. - Noninvaziv (Yayılma Göstermeyen) Karsinom: Bu kanser türü, yalnızca meme dokusu içinde kalır ve metastaz yapmaz. Noninvaziv karsinom, yayılma göstermediği için daha erken evrede yakalanması durumunda tedavi şansı yüksektir. İlginizi Çekebilir; Kadınlar İçin En İyi Vitamin ve Mineral Takviyeleri
Meme Kanseri Evreleri Nelerdir?
Meme kanseri, kanserin yayılma derecesine bağlı olarak evrelere ayrılır. Her evre, kanserin ilerleme durumunu ve tedavi seçeneklerini belirlemek için önemlidir: - Evre 0 (Duktal Karsinoma İn Situ - DCIS): Kanser, sadece meme kanalları gibi sınırlı bir bölgede olup henüz çevre dokulara yayılmamıştır. - Evre I: Tümör 2 cm’den küçüktür ve lenf nodlarına sıçramamıştır. - Evre II: Tümör 2-5 cm arasında olup, lenf nodlarına sıçrayabilir veya sıçramamış olabilir. - Evre III: Kanser, lenf bezlerine daha fazla yayılmıştır, ancak diğer organlara henüz metastaz yapmamıştır. - Evre IV: Kanser, kemik, karaciğer, beyin ya da akciğer gibi uzak organlara yayılmıştır (metastaz yapmıştır).
Meme Kanseri Neden Olur?
Meme kanserinin kesin nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte, birçok risk faktörü bu hastalığın gelişmesine katkıda bulunabilir. Genetik faktörler, ailede meme kanseri öyküsü, yaş, hareketsiz yaşam tarzı, sigara ve alkol kullanımı, obezite ve radyasyona maruz kalma meme kanseri riskini artıran başlıca etkenler arasında yer alır. Özellikle BRCA1 ve BRCA2 gibi bazı genetik mutasyonlar, meme kanseri riskini önemli ölçüde artırabilir. Meme kanseri riski taşıyan kişiler, özellikle 40 yaşından sonra düzenli mamografi kontrollerine gitmeli ve doktor takibini aksatmamalıdır. Bu sayede hastalığın erken teşhisi ve tedavisi mümkün olabilir. İlginizi Çekebilir; İdrar Yolu Enfeksiyonları ve Korunma Yöntemleri
Meme Kanserinde Erken Teşhisin Önemi
Erken teşhis, meme kanseriyle mücadelede hayati rol oynar. Meme kanseri, tümör hücrelerinin büyümesiyle başlar, ancak bu hücrelerin çoğalması yıllar alabilir. Bu süreçte düzenli olarak yapılan tarama testleri sayesinde tümörler henüz erken evredeyken tespit edilebilir. Mamografi, meme kanserini erken evrede yakalamanın en etkili yoludur. Mamografi, meme dokusunu ayrıntılı olarak görüntüleyerek henüz fark edilemeyen tümörlerin teşhis edilmesine olanak tanır. 40 yaşından itibaren tüm kadınların yılda bir kez mamografi yaptırması gerektiği tıbbi otoriteler tarafından önerilmektedir. Bunun yanı sıra, klinik meme muayenesi de önemli bir erken teşhis yöntemidir. Uzman bir doktor tarafından yapılan elle muayene, meme dokusunda meydana gelen değişiklikleri tespit etmekte etkilidir. Aynı şekilde, kendi kendine meme muayenesi de, her kadının öğrenip düzenli olarak yapması gereken bir alışkanlık olmalıdır. Her ay düzenli olarak yapılan bu muayene sayesinde, meme dokusundaki anormal değişiklikler erken evrede fark edilebilir.
Meme Kanseri Risk Faktörleri
Meme kanserine yol açan çeşitli risk faktörleri bulunmaktadır. Genetik faktörler, ailede meme kanseri öyküsü olması, yaşlanma, hormon seviyelerindeki değişiklikler ve yaşam tarzı, meme kanseri riskini artıran başlıca unsurlardır. Genetik Faktörler: Ailede meme kanseri öyküsü olan kadınlar, daha yüksek risk altındadır. BRCA1 ve BRCA2 gen mutasyonları, meme kanserine yakalanma riskini ciddi şekilde artırmaktadır. Bu nedenle, genetik yatkınlığı olan kadınların, düzenli aralıklarla genetik testler yaptırarak önlem almaları büyük önem taşır. Yaş: Yaş ilerledikçe meme kanseri riski artar. Özellikle 50 yaş üstü kadınlarda bu risk daha yüksektir. Bu yaş grubundaki kadınların, tarama testlerine daha fazla dikkat etmeleri gerekmektedir. Hormon Tedavisi: Menopoz sonrası hormon replasman tedavisi (HRT) gibi uzun süreli hormon tedavileri, meme kanseri riskini artırabilir. Hormon tedavisi gören kadınların doktor gözetiminde ve düzenli kontrollerle bu süreçleri takip etmeleri gerekir. İlginizi Çekebilir; Kadınlarda Demir Eksikliği: Belirtiler ve Çözümler
Meme Kanserinden Korunma Yöntemleri
Meme kanserinden korunmak mümkündür. Risk faktörlerini en aza indirmek ve sağlıklı bir yaşam tarzı benimsemek, meme kanseri riskini ciddi ölçüde azaltır. Düzenli Egzersiz: Fiziksel aktivitenin meme kanseri riskini azalttığı kanıtlanmıştır. Haftada en az 150 dakika orta düzeyde egzersiz yapmak, hormon seviyelerini dengeleyerek meme kanseri riskini düşürür. Sağlıklı Beslenme: Antioksidan içeriği yüksek sebze ve meyveler, meme kanseri riskini azaltmada etkilidir. Özellikle lif açısından zengin yiyecekler tüketmek, vücutta kanser hücrelerinin oluşumunu engelleyebilir. Omega-3 yağ asitleri açısından zengin balıklar ve sağlıklı yağlar da meme kanserinden korunmada önemli bir rol oynar. Alkol Tüketimini Azaltmak: Alkol tüketimi meme kanseri riskini artırır. Bu nedenle alkol alımını sınırlandırmak, meme kanseri riskini düşürmek için atılacak önemli bir adımdır. Sigara Kullanımından Kaçınmak: Sigara içmek birçok kanser türüne olduğu gibi meme kanserine de yakalanma riskini artırır. Sigaranın bırakılması, genel sağlığı iyileştirirken meme kanseri riskini de azaltır. Düzenli Tarama Testleri: 40 yaş üstü kadınların yılda bir kez mamografi çektirmesi zorunludur. Ayrıca, meme dokusunda herhangi bir anormallik hissedildiğinde vakit kaybetmeden doktora başvurulmalıdır. Erken teşhis ve tedavi, meme kanseriyle baş etmenin en etkili yollarından biridir.
Meme Kanseri ve Yaşam Tarzı Değişiklikleri
Meme kanserine yakalanma riskini azaltmak için bazı yaşam tarzı değişiklikleri yapmak gereklidir. Fiziksel olarak aktif kalmak, sağlıklı beslenmek ve düzenli uyku alışkanlıkları geliştirmek, meme kanseri riskini azaltmada etkilidir. Ayrıca stresin yönetimi de önemli bir faktördür. Kronik stresin vücuttaki hormonal dengeyi bozduğu ve meme kanseri riskini artırdığı bilinmektedir. Yoga, meditasyon ve nefes egzersizleri gibi stres yönetim teknikleri, hem fiziksel hem de zihinsel sağlığı iyileştirir. Meme kanseri, erken teşhis ve doğru korunma yöntemleri ile önlenebilir ve tedavi edilebilir bir hastalıktır. Düzenli mamografi ve kendi kendine meme muayenesi gibi erken teşhis yöntemleri, meme kanseri riskini en aza indirmede hayati bir rol oynar. Sağlıklı yaşam tarzı değişiklikleri ve düzenli doktor kontrolleri ile meme kanserinden korunmak mümkündür. Kadınlar, bu konuda bilinçlenmeli ve risk faktörlerine karşı gereken önlemleri almalıdır. Unutulmamalıdır ki, erken teşhis hayat kurtarır. İlginizi Çekebilir; Endometriozis: Belirtiler ve Tedavi Yöntemleri Doğum Sonrası Sağlık: Anne İçin Tavsiyeler Read the full article
0 notes
Text
Akciğer Kanseri Belirtileri Nelerdir? Nasıl Teşhis Edilir? Genetik Faktörler Var Mıdır? En Çok Görülen Yaş
Akciğer Kanseri Nedir?
Akciğer kanseri, akciğer dokularında anormal hücrelerin kontrolsüz şekilde çoğalması sonucunda meydana gelen ciddi bir hastalıktır. Bu tür anormal hücreler, sağlıklı hücrelerden farklı davranarak hızla büyür ve yayılma eğilimi gösterirler. Bu kontrolsüz büyüme, tümörler oluşturur ve bu tümörler, akciğerlerin normal işleyişini engelleyerek ciddi sağlık sorunlarına yol açar. Akciğer kanserinin en yaygın iki türü küçük hücreli akciğer kanseri (KHAK) ve küçük hücreli olmayan akciğer kanseri (KHNAK) olarak sınıflandırılmaktadır. Küçük hücreli olmayan akciğer kanseri, en sık rastlanan tür olup, adenokarsinom, skuamöz hücreli karsinom ve büyük hücreli karsinom gibi alt türleri içermektedir. Küçük hücreli akciğer kanseri, daha nadir görülmesine rağmen, hızlı yayılma potansiyeli nedeniyle oldukça agresiftir. Akciğer kanseri, yalnızca akciğerlerde sınırlı kalmaz; metastaz yapma eğilimi gösterir, yani vücudun diğer bölgelerine yayılabilir. Beyin, kemik, karaciğer ve böbrek gibi kritik organlara yayılmasıyla hastalığın tedavi sürecini karmaşıklaştırır ve yaşam kalitesini ciddi şekilde düşürür. Hastalığın semptomları arasında inatçı öksürük, göğüs ağrısı, nefes darlığı, kilo kaybı ve halsizlik bulunmaktadır. Ancak, bu belirtiler genellikle erken evrelerde fark edilmediğinden, teşhis konulduğunda hastalık ileri safhalara ulaşmış olabilir. Toplum üzerinde önemli bir yük oluşturan akciğer kanseri, dünya genelinde en yaygın ve ölümcül kanser türlerinden biridir. Sadece bireylerin yaşam kalitesini etkilemekle kalmaz, aynı zamanda sağlık sistemleri üzerinde de büyük bir mali yük yaratmaktadır. Bu nedenle, akciğer kanseri ile ilgili farkındalığın artırılması, erken teşhis ve etkili tedavi yöntemlerinin geliştirilmesi büyük önem arz etmektedir.
Akciğer Kanseri Belirtileri Nelerdir?
Akciğer kanserinin belirtileri, hastalığın erken veya ileri evresine bağlı olarak farklılık gösterebilir. Kanserin ilk aşamalarında belirtiler genellikle hafif ve non-spesifik olduğu için, erken tanı konulması zor olabilir. Ancak, hastalık ilerledikçe daha belirgin ve ciddi semptomlar ortaya çıkabilir. En yaygın akciğer kanseri belirtilerini anlamak, erken teşhis ve başarılı tedavi süreci açısından son derece önemlidir. Sürekli öksürük, akciğer kanserinin en sık görülen ilk belirtisidir. Özellikle uzun süredir devam eden ve iyileşmeyen öksürük, ciddi bir endişe kaynağı olabilir. Kronikleşmiş bir öksürük, balgam çıkarma ve öksürük sırasında kan gelmesi gibi semptomlarla birlikte seyredebilir. Nefes darlığı, hastaların günlük yaşam aktivitelerini kısıtlayabilen bir diğer yaygın semptomdur. Kişi, basit egzersizler yaparken veya dinlenme durumunda bile nefes darlığı hissedebilir. Bu durum, akciğerlerdeki tümörlerin hava yollarını tıkaması veya akciğer dokusuna zarar vermesi sonucunda meydana gelir. Göğüs ağrısı, akciğer kanseri belirtileri arasında dikkat edilmesi gereken bir diğer önemli semptomdur. Bu ağrı, derin nefes alma, öksürme veya gülme sırasında daha da yoğunlaşabilir. Ağrı, bazen omuz ve sırt bölgelerine de yayılabilir ve hastaların yaşam konforunu ciddi şekilde düşürebilir. Bunların yanı sıra, açıklanamayan kilo kaybı, yorgunluk, genel halsizlik ve iştahsızlık gibi sistemik belirtiler de akciğer kanserinin işaretleri arasında yer alır. Eğer bu belirtilerden biri veya birkaçı uzun süre devam ederse, bir sağlık uzmanına başvurmak gereklidir. Erken teşhis, tedavi seçeneklerini ve başarı şansını artırmada kritik bir rol oynar.
Akciğer Kanseri Nasıl Teşhis Edilir?
Akciğer kanserinin teşhis edilmesi, hastanın genel sağlık durumunu ve kanserin olası türünü belirlemek için bir dizi test ve görüntüleme yöntemini içerir. İlk adım genellikle hastanın tıbbi öyküsünün ve mevcut belirtilerinin dikkatlice değerlendirilmesini içerir. Göğüs ağrısı, kronik öksürük veya nefes darlığı gibi belirtiler doktoru ileri testler yapmaya yönlendirebilir. Genellikle ilk yapılan testlerden biri bilgisayarlı tomografi (BT) taramasıdır. BT taramaları, akciğerlerdeki anormalliklerin daha ayrıntılı görüntülenmesini sağlar. Bu yöntem, vücut içindeki doku ve organların kesitsel görüntülerini oluşturarak doktorların küçük tümörleri bile tespit etmelerine yardımcı olur. BT taramasının ardından bir başka yaygın görüntüleme yöntemi pozisyon emisyon tomografisi (PET) taramasıdır. PET taramaları, tümörlerin yayılımını ve metabolik aktivitelerini değerlendirir. Bu, kanserin diğer organlara metastaz yapıp yapmadığını belirlemek için oldukça kritiktir. PET taraması sayesinde tümörün malign olup olmadığı daha iyi anlaşılabilir. Görüntüleme yöntemlerinin yanı sıra biyopsi, akciğer kanseri teşhisinde oldukça yaygın bir uygulamadır. Biyopsi, şüpheli dokudan bir örnek alınarak laboratuvar ortamında incelenmesini içerir. Farklı biyopsi türleri arasında bronkoskopi, ince iğne aspirasyonu gibi yöntemler bulunmaktadır. Bu test, tümörün türünü ve aşamasını belirlemek açısından büyük önem taşır. Bu süreçte çeşitli sağlık uzmanları görev alır. Göğüs hastalıkları uzmanları, radyologlar, cerrahlar ve onkologlar teşhis sürecinin farklı aşamalarında devreye girer. Ortak bir çabanın sonucu olarak, doğru ve kesin bir teşhis konulması amaçlanır. Teşhis sürecinin sonunda, hastanın tedavi planı belirlenir ve ilerleyen adımlar konusunda bilgilendirilir.
Erken Teşhisin Önemi
Akciğer kanserinin erken teşhisi, hastalığın tedavi başarısı üzerinde hayati bir etkiye sahiptir. Erken evrelerde tespit edilen akciğer kanseri, modern tıbbi tedavilerle daha etkili bir şekilde kontrol altına alınabilir ve hastanın yaşam süresini ve kalitesini önemli ölçüde artırabilir. Erken teşhis, hastalığın ileri evrelere yayılmadan müdahale edilmesine olanak tanır ve daha az invaziv tedavi seçeneklerinin uygulanabilirliği üzerinde de olumlu bir etkiye sahiptir. Erken teşhis için önerilen tarama programları, özellikle yüksek risk grubunda olan bireyler için büyük önem arz eder. Sigara içenler veya geçmişte uzun süre sigara tüketmiş olanlar, 50 yaş ve üzerindeki kişiler ve genetik yatkınlığı bulunanlar bu grubun başında gelir. Düşük doz bilgisayarlı tomografi (LDCT) gibi tarama yöntemleri, akciğer kanserinin erken evrede yakalanabilmesinde kritik bir rol oynar. LDCT taramalarının, yüksek riskli bireylerde düzenli aralıklarla yapılması önerilmektedir, çünkü bu yöntem, klasik röntgen filmlerine göre daha küçük ve belirgin olmayan tümörleri tespit etme konusunda daha hassastır. Tarama programlarının düzenli olarak uygulanması, erken teşhisin sağladığı faydaların başında gelir. Erken teşhis edilen vakaların tedavi başarısı daha yüksek olduğu için, tarama programlarına katılım, genel sağlık masraflarını azaltma ve daha olumlu hasta sonuçları elde etmede önemli bir faktördür. Ayrıca, düzenli taramalar sayesinde hastaların farkındalık düzeyi artar ve kendi sağlıklarını daha yakından takip etme alışkanlığı geliştirirler. Özetle, akciğer kanserinin erken teşhisi, prognoz ve tedavi sonuçlarının iyileştirilmesi açısından kritik bir role sahiptir. Yüksek risk gruplarının tarama programlarına katılımı teşvik edilmeli ve ihtiyaç duydukları bilgi ve kaynaklarla desteklenmelidir. Erken teşhis ve tarama programlarının yaygınlaştırılması, akciğer kanserine karşı verilen mücadelede önemli bir adım olacaktır.
Genetik Faktörler ve Akciğer Kanseri
Akciğer kanserinin gelişiminde genetik faktörler önemli bir rol oynayabilir. Aile bireyleri arasında akciğer kanseri öyküsüne sahip kişiler, bu hastalığı geliştirme riski taşıyabilirler. Bu durum, kalıtsal genlerdeki mutasyonlar yahut belirli genetik varyasyonlar nedeniyle meydana gelir. Kanser genetiği üzerine yapılan araştırmalar, akciğer kanserine yatkınlığı artıran çeşitli gen mutasyonlarını ortaya koymuştur. EGFR, ALK, KRAS ve TP53 genlerinde meydana gelen mutasyonlar, akciğer kanserinin hem gelişiminde hem de tedavi süreçlerinde önemli rol oynamaktadır. Özellikle EGFR ve ALK gen mutasyonları, tedavi edilebilir hedefler olarak kabul edilmekte ve bu hedeflere yönelik ilaç geliştirme çalışmaları sürdürülmektedir. Kalıtsal genetik faktörler dışında, bireylerin genetik yapısındaki varyasyonlar da akciğer kanseri riskini etkileyebilir. Bu varyasyonlar, sigara dumanı veya hava kirliliği gibi çevresel risk faktörleri ile birleştiğinde kanser riskini iki katına çıkarabilir. Dolayısıyla, aile geçmişi ve kişisel genetik yapınızı bilmek, akciğer kanseri riskinizi belirlemek adına önemli bir adımdır. Genetik testler, söz konusu genetik faktörleri belirlemenin başlıca yollarından biridir. Ailede akciğer kanseri öyküsü bulunan veya yüksek risk taşıyan bireyler için genetik testler önerilebilir. Bu testler, kanser riskini değerlendirme ve erken teşhis imkânı sağlayarak bireylerin korunma ve tedavi planlarını daha etkili bir şekilde oluşturmasını sağlar. Özetle, akciğer kanserinde genetik faktörlerin etkisi büyüktür ve bu nedenle genetik testler, hem risk faktörlerinin belirlenmesinde hem de uygun tedavi programlarının geliştirilmesinde önemli bir yere sahiptir.
Çevresel ve Yaşam Tarzı Faktörleri
Akciğer kanseri, dünya genelinde en yaygın ve en ölümcül kanser türlerinden biridir. Bu hastalığın gelişiminde, çevresel ve yaşam tarzı faktörlerinin kritik bir rol oynadığı bilimsel verilerle kanıtlanmıştır. Özellikle sigara içimi, akciğer kanseri riskini en çok artıran faktör olarak dikkat çekmektedir. Araştırmalara göre, sigara tüketen bireylerin akciğer kanserine yakalanma olasılığı, sigara içmeyenlere kıyasla 15 ila 30 kat daha fazladır. Pasif içicilik, yani sigara dumanına maruz kalma da önemli bir risk faktörüdür. Pasif içicilik, sigara dumanındaki zararlı kimyasallara ve toksinlere doğrudan maruz kalan kişilerin de akciğer kanseri geliştirme riskini artırmaktadır. Bu durum, özellikle sigara içilmeyen kapalı ortamlarda yaşayan ve çalışan bireyler için büyük bir tehlike teşkil etmektedir. Hava kirliliği, akciğer kanseri riskini artıran diğer bir çevresel faktördür. Özellikle endüstriyel bölgelerde veya yoğun trafik olan şehirlerde yaşayan bireyler, zararlı hava partiküllerine sürekli maruz kaldıkları için daha yüksek risk altındadır. Hava kirliliğinin yanı sıra, asbest, radon gazı ve bazı kimyasal maddeler gibi endüstriyel toksinler de akciğer kanseri riskini artırmaktadır. Sağlıklı yaşam tarzı seçimleri, akciğer kanseri riskini azaltmada önemli bir rol oynar. Sigarayı bırakmak veya hiç başlamamak, pasif içicilikten kaçınmak, hava kirliliğine maruz kalmamak ve kimyasal maddelerle temasi minimalize etmek gibi önlemler, akciğer kanseri riskini önemli ölçüde azaltabilir. Bunun yanı sıra, düzenli egzersiz yapmak ve sağlıklı beslenmek de genel sağlık durumunu iyileştirerek kanser riskini düşürebilir. Özetle, çevresel ve yaşam tarzı faktörleri akciğer kanseri riskini belirgin şekilde etkileyen unsurlardır. Bu risk faktörlerini kontrol altına almak, bireylerin akciğer kanseri geliştirme olasılığını azaltmada etkili bir strateji olarak öne çıkmaktadır.
Cerrahi Müdahale
Akciğer kanserinin tedavisindeki en eski ve yaygın yöntemlerden biri cerrahi müdahaledir. Cerrahi seçenekler, tümörün büyüklüğüne, yerleşimine ve yayılım derecesine bağlı olarak değişiklik gösterir. Lobektomi, yani akciğerin bir lobunun çıkarılması, en sık uygulanan cerrahi prosedürlerden biridir. Daha küçük tümörler için ise segmentektomi ya da wedge rezeksiyon gibi daha az invaziv prosedürler tercih edilebilir. Cerrahi müdahale sonrasında hastaların iyileşme süresi, ameliyatın kapsamına ve hastanın genel sağlık durumuna bağlı olarak değişkenlik gösterebilir. İyileşme sürecinde ağrı, nefes darlığı ve enfeksiyon gibi komplikasyonlar gözlemlenebilir.
Radyoterapi
Radyoterapi, yüksek enerjili ışınlar kullanarak kanser hücrelerini öldürmeyi amaçlayan bir tedavi yöntemidir. Akciğer kanseri tedavisinde genellikle cerrahi müdahaleden sonra kullanılır ya da cerrahinin uygulanamadığı durumlarda ana tedavi yöntemi olarak tercih edilir. Radyoterapinin en yaygın yan etkileri arasında yorgunluk, cilt tahrişi ve solunum güçlüğü bulunmaktadır. Hastalar ayrıca, radyasyonun uygulandığı alanlarda yara iyileşmesinde yavaşlama yaşayabilirler. Tedavi sürecinde hastalar düzenli olarak kontrollerden geçirilir ve radyoterapinin yan etkileri monitorize edilir.
Kemoterapi
Kemoterapi, kanser hücrelerini öldürmek veya büyümelerini durdurmak için kullanılan ilaçlarla yapılan bir tedavi yöntemidir. Akciğer kanseri tedavisinde sıklıkla cerrahi müdahale sonrası veya radyoterapi ile birlikte kombine olarak uygulanır. Kemoterapi ilaçları genellikle damar yoluyla verilir ve belirli aralıklarda tekrarlanır. Yan etkileri arasında bulantı, kusma, saç dökülmesi, anemi ve enfeksiyon riski artışı yer alır. Hastalar kemoterapi döneminde sıkı bir şekilde izlenir ve yan etkilerin yönetimi için destekleyici tedaviler uygulanır.
İmmünoterapi
İmmünoterapi, bağışıklık sistemini güçlendirerek kanser hücreleriyle mücadele etmeyi hedefleyen bir tedavi yöntemidir. Akciğer kanseri tedavisinde son yıllarda önemli ilerlemeler kaydedilmiştir. İmmünoterapiler, bağışıklık sistemi hücrelerini hedef alan veya bağışıklık sisteminin kanser hücrelerini tanıyıp yok etmesini sağlayan ilaçlar kullanır. Tedavi süresi ve yan etkiler bireysel farklılıklar göstermekle birlikte, genel olarak immünoterapi hastalar tarafından iyi tolere edilmektedir. Yaygın yan etkileri arasında cilt döküntüleri, ishal ve yorgunluk sayılabilir. Tedavi esnasında hastaların düzenli olarak doktor ziyaretleri gerçekleştirmesi önemlidir.
Akciğer Kanseri İçin Risk Grupları ve En Sık Görülen Yaş Aralığı
Akciğer kanseri, birçok demografik faktöre bağlı olarak farklı yaş ve cinsiyet gruplarında değişken oranlarda görülmektedir. Özellikle 65 yaş ve üzeri bireylerde akciğer kanseri teşhis oranı daha yüksektir. Araştırmalar, bu yaş grubunda kanserin daha yaygın olmasının nedenleri arasında, uzun süreli sigara kullanımı, genetik faktörler ve yaşın getirdiği genel sağlık sorunları yer almaktadır. Cinsiyet açısından bakıldığında ise, erkeklerde akciğer kanseri gelişme riski kadınlara göre daha yüksektir. Bu farklılığın ana nedenleri arasında, erkeklerin daha yaygın sigara içme alışkanlıkları ve iş yerlerinde daha sık maruz kaldıkları çevresel faktörler bulunmaktadır. Ancak son yıllarda kadınlarda da akciğer kanseri oranlarının artış gösterdiği ve bu bağlamda sigara kullanımının önemli bir etken olduğu belirlenmiştir. Risk gruplarının belirlenmesi, akciğer kanserinin önlenmesi açısından kritik öneme sahiptir. Sigara içenler, pasif içiciler, asbeste maruz kalanlar ve hava kirliliği yüksek bölgelerde yaşayanlar, akciğer kanseri açısından yüksek risk altındadırlar. Bu gruplara yönelik koruyucu önlemler almak, hastalığın görülme sıklığını önemli ölçüde azaltabilir. Örneğin, sigarayı bırakma programlarına katılmak, temiz hava alanlarında yaşamak ve düzenli sağlık kontrolleri yapmak, riski minimize etmek için alınabilecek adımlar arasında yer almaktadır. Özetle, akciğer kanseri riski, yaş, cinsiyet ve yaşam tarzı gibi faktörlere bağlı olarak değişiklik gösterse de, erken teşhis ve korunma yöntemleriyle bu riskler azaltılabilir. Risk gruplarında yer alan bireylerin bilinçlendirilmesi ve sağlık kontrollerinin düzenli olarak yapılması, mücadelede önemli bir rol oynayacaktır. Read the full article
0 notes
Text
Akciğer Kanseri
Akciğer kanseri, solunum yollarının en ciddi sağlık sorunlarından biridir. Belirtileri genellikle ilerleyen evrelerde ortaya çıktığından erken teşhis edilmesi zor olabilir. Bu nedenle, sağlıklı yaşam alışkanlıkları benimsemek ve düzenli sağlık kontrolleri yaptırmak hayati önem taşır. Gelişmiş tedavi yöntemleri ve modern tıp teknolojileri, bu hastalıkla mücadelede önemli adımlar atılmasını sağlamıştır. Tedavi sürecinde hastaların yaşam kalitesini artırmak ve iyileşme oranlarını yükseltmek amacıyla multidisipliner yaklaşımlar tercih edilmektedir. Her bireyin sağlık durumu farklı olduğu için, kişiselleştirilmiş tedavi planları oluşturulması gereklidir. Bu, hastalığın seyrini olumlu yönde etkileyebilir.
0 notes
Text
Çağın Hastalığı Kanser
BirPaylaş Paylaşım Platformu https://birpaylas.com/cagin-hastaligi-kanser.html
Çağın Hastalığı Kanser
Çağın Hastalığı Kanser
Çağın Hastalığı Kanser, vücudumuzdaki hücrelerin normal kontrol mekanizmalarını kaybetmesi sonucu anormal hücrelerin kontrolsüz bir şekilde büyümeye başlamasıdır. Bu hücreler zamanla çevrelerindeki normal dokuları ve organları da etkileyerek hasar verirler.
Reklam
iOS Uygulama Güvenliği Yapılması Gerekenler
Mobil Uygulamaların Artışı Faydası ve Zararları
Bing Geri Döneceğim: ChatGPT Sayesinde
Windows 10 şeffaf görev çubuğu nasıl yapılır ?
Kalp Nasıl Çalışır Hastalığı Nedir?
Kanser pek çok farklı türde olabilir ve her biri farklı semptomlar gösterir. Bazı kanser türleri özellikle erken evrelerinde hiçbir belirti vermezler, bazıları ise belirtiler gösterirler. Kanser belirtileri arasında şunlar sayılabilir:
Yorgunluk, halsizlik
Ağırlık kaybı
İştahsızlık
Ağrı
Ciltte değişiklikler
Yara iyileşmesinde yavaşlama
Kanama veya kanlı idrar
Nefes darlığı
Kanser teşhisi için birçok farklı yöntem kullanılabilir. Bu yöntemler arasında tıbbi görüntüleme yöntemleri, kan testleri, doku biyopsileri, kanser hücrelerinin DNA analizleri gibi teknikler yer alabilir.
Kanser tedavisi de farklı yöntemlerle yapılabilir. Bunlar arasında cerrahi müdahale, kemoterapi, radyoterapi, immünoterapi ve hedefe yönelik tedaviler yer alır. Tedavi yöntemi, kanserin tipine, evresine, konumuna ve hastanın sağlık durumuna bağlı olarak değişebilir.
Erken teşhis, kanserin tedavisinde önemli bir rol oynar. Bu nedenle, düzenli olarak sağlık kontrolleri yapmak ve kanser belirtileri fark edildiğinde hemen bir doktora başvurmak önemlidir.
Kanserin Çeşitleri
Kanser, vücudumuzdaki hücrelerin kontrolsüz bir şekilde büyüyerek anormal hale gelmesi sonucu oluşan bir hastalıktır. Kanser pek çok farklı türde olabilir. En sık rastlanan kanser türleri şunlardır:
Meme kanseri: Kadınların en sık karşılaştığı kanser türüdür. Erkeklerde de nadir görülür.
Prostat kanseri: Erkeklerin en sık karşılaştığı kanser türüdür.
Akciğer kanseri: En sık görülen kanser türlerinden biridir. Sigara içenlerde daha sık görülür.
Kolorektal kanser: Bağırsakların en sık görülen kanser türüdür. Erken teşhis edildiğinde tedavi şansı yüksektir.
Cilt kanseri: Ciltteki melanosit adı verilen hücrelerin anormal şekilde büyümesi sonucu oluşur. Güneş ışınlarına maruz kalmak cilt kanseri riskini artırır.
Mide kanseri: Midenin iç yüzeyindeki hücrelerin anormal şekilde büyümesi sonucu oluşur.
Lenfoma: Vücudumuzdaki lenfosit adı verilen hücrelerin anormal şekilde büyümesi sonucu oluşan kanser türüdür.
Beyin kanseri: Beyindeki hücrelerin anormal şekilde büyümesi sonucu oluşur.
Kemik kanseri: Kemiklerdeki hücrelerin anormal şekilde büyümesi sonucu oluşur.
Bu sadece bazı kanser türleri örnekleri, aslında pek çok farklı kanser türü vardır ve her birinin kendine özgü semptomları, teşhis ve tedavi yöntemleri bulunur.
0 notes
Text
Asbest Nasıl Anlaşılır?
Asbest göğüs ağrısı ve nefes darlığı ile belirti verir. Olguların yüzde 95’inde başlangıçta akciğer zarında sıvı mevcuttur. Öksürük, kilo kaybı ve ateş görülebilir Asbest silikat kristallerinden oluşan bir mineraldir. Isıya, sürtünmeye, asit ve bazik ajanlara karşı dirençlidir, lifsel yapıda olduğundan kolayca örülebilir ve şekil verilebilir. Kanserojen bir madde olan asbest, solunum yoluyla vücuda girdiğinde başta kanser olmak üzere çeşitli hastalıklara yol açıyor. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre, dünyada 125 milyon kişi çalışma ortamlarında asbeste maruz kalıyor. Birleşmiş Milletler kayıtlarına göre de asbestin neden olduğu hastalıklara bağlı her yıl yüz binin üzerinde işçi ölümü meydana geliyor.
Asbest Nasıl Anlaşılır?
Akciğer zarı tümörleri; göğüs ağrısı ve nefes darlığı ile belirti verir. Olguların yüzde 95’inde başlangıçta akciğer zarında sıvı mevcuttur. Öksürük, kilo kaybı ve ateş görülebilir. Tümörün büyümesi ile plevral zar arasındaki boşluk tamamen kaybolur. Akciğer tamamen tümöral doku ile çevrelenir ve çalışamaz duruma gelir. Yutma güçlüğü, tümörün sinirler üzerine baskı yapması nedeniyle ses kısıklığı, kalp zarında sıvı toplanması, kafada ödem ve ağır nefes darlığı oluşması durumunda acil müdahale gerekir. Hastalık belirtileri dayanılmaz ağrılara neden olur. Tümörün ilerlemesi ile nefes darlığı ve ağrının dozu artar. Akciğer zarını zırh gibi saran tümör, akciğerin hareketlerini sınırlar. Asbest Vücuda Nasıl Alınır ? Asbest, solunum yolu ile vücuda alınır. Akciğer için örnek olarak; nefes yolu ile alınan asbeste bağlı olarak, önce yıllarca süren uzun süreli bir tür iltihap meydana gelir. Bu tahriş nedenli reaksiyon, akciğer dokusunda kalıcı hasarlar oluşur. Asbestten Korunma Yöntemleri Asbest Maruziyetiyle Gelişen Hastalıklar - Benign hastalıklar - Plevral plaklar - Benign asbest plörezisi - Diffüz plevral kalınlaşma - Rounded atelektazi - Malign hastalıklar - Malignmezotelyoma - Diğer tümörler (GİS, Böbrek, Faringolaringeal) Asbeste Bağlı Hastalıkların Oluşum Süresi Plak : 20-30 Yıl Selim asbest plörezisi : 1 – 60 Yıl Malign mezotelyoma : 20 – 40 Yıl Bronş karsinomu: 20 – 30 Yıl Asbestozis : Maruziyet süresi ve dozuna bağlı olarak değişir. Asbest Tedavisini Destekleyen Gıdalar - Günde bir tatlı kaşığı zerdeçal tüketilmesi ve hastanın beyaz şeker, beyaz un ile esmer şekerden tam olarak uzak durması gerekmektedir. - Günde dört-beş fincan şekersiz kahve içilmesinin de tedaviyi desteklediği bilinmektedir - Boswelia Serrata adlı bitkinin akciğer yapışıklığını azalttığı, astragalus bitkisinin ise hayvan deneylerinde faydalı olduğu bilinmektedir.. - İdrar söktürücü olarak maydanoz, kiraz sapı, mısır püskülü, avokado, defne yaprağı gibi çaylar tavsiye edilir. - Yeşil çay, ısırgan yaprağı ve kökünün faydaları da görülmüştür - Akciğer zarı kanseri hastalarına destek için önerilen en önemli gıda karaturptur. Bayır turpu da tercih edilebilir. - Betakaroten yönünden zengin olan havuç, kara turp, böğürtlen, kara üzüm, çilek, ahududu ve yaban mersini de hastalara tavsiye edilir. - Bıldırcın yumurtası ve süt yerine bol miktarda yoğurt yenmesi, hastaların kendini iyi hissetmesine yardımcı olur. Asbest Sınır Değeri Asbest Sınır Değeri asbestle çalışmalarda çalışanların maruz kaldığı havadaki asbest konsantrasyonunun, sekiz saatlik zaman ağırlıklı ortalama değeri (ZAOD-TWA), 0,1 lif/cm3 ‘dür Asbestin yapı malzemelerinden fren balatalarına, tencere kulplarından askeri ekipmanlara kadar çok değişik sektörlerde kullanımı sözkonusu olduğundan birçok endüstriyel üründe karşımıza çıkmaktadır. Yapılarda yapılan söküm, yıkım, tamir, bakım ve uzaklaştırma çalışmalarında ve gemi söküm sırasında çalışanlar, asbest ile temasa geçebilir. Bu tür çalışmalar, dikkatsiz ve uygunsuz uygulamalarda, yüksek lif yayılımlarına neden olabilir ve çalışanlara ve üçüncü şahıslara zarar verebilir. Mevzuatımıza göre, asbestle çalışmalarda çalışanların maruz kaldığı havadaki asbest konsantrasyonunun, sekiz saatlik zaman ağırlıklı ortalama değeri (ZAOD-TWA), 0,1 lif/cm3 ‘dür. Her ne kadar bu sınır değer konsantrasyon cinsinden ifade ediliyor olsa da, aslında çalışanın maruz kaldığı lif konsantrasyonunun 8 saat zaman ağırlıklı ortalaması olduğuna dikkat edilmelidir. Lif konsantrasyonu 0,8 lif/cm3 olan bir çalışma ortamında, eğer konsantrasyon mühendislik önlemleri ile düşürülemiyorsa, maruziyet değeri çalışma süresinin 1 saate çekilmesi yoluyla düşürülebilir. Diğer bir deyişle, 0,8 lif/cm3 konsantrasyon bulunan bir çalışma ortamında kişinin en fazla 1 saat çalışmasına izin verilebilir. Ayrıca, sınır değerle karşılaştırma yapmak için bakanlıkça yetkilendirilmiş bir laboratuvar tarafından gerçekleştirilen ölçümün sonucunun o günün çalışma şartlarını yansıttığını göz önüne almak gerekir. Dolayısıyla, sınır değerin yarısını aşan bir sonuç elde edildiğinde, çalışmanın ilerleyen safhalarında sınır değeri aşma ihtimalinin yüksek olduğu değerlendirmesi yapılmalı ve maruziyeti düşürücü tedbirler tasarlanmalı ve uygulanmalıdır. Elde edilen maruziyet değerinin sadece çalışma ortamı koşullarına ve teknik önlemlere değil, çalışan kişilerin iş uygulama biçimlerine de bağlı olduğu unutulmamalıdır. Dolaysıyla, maruziyetin artmasını engelleyecek tedbirlerin uygulanması ve çalışma alanının temiz ve düzenli tutulması konuları çalışanlara mümkün olduğunca sık bir şekilde hatırlatılmalıdır. Read the full article
0 notes
Text
Beyin tümörü belirtileri nelerdir ?
Beyin tümörü belirtileri büyük ölçüde tümörün boyutlarına, tümörün yerleşimine ve büyüme hızına bağlıdır. Abse veya damar anormallikleri gibi oluşumlar da kafa içinde yer kapladıklarından klinik belirtiler açısından benzer bulgular verir. Bu açıdan beyin tümörlerinin diğer oluşumlardan ayrımı iyi yapılmalıdır. Ayrıca, beyin tümörlerinde görülen belirtilerin bir çoğu başka bir takım rahatsızlıklarda da görülmektedir. Bu sebeple, aşağıda yazılan her belirtisi olan kişi kendisinde beyin tümörü olduğunu düşünmemelidir. Beyin tümörü beynin hangi bölümüne yerleşmişse, görülen belirtiler de o bölümle ilgilidir.
Beyin tümörlerinin başlıca belirtileri şunlardır:
Baş ağrısı: Beyin tümörü olan kişilerin çoğunda görülen bir belirtidir. Bu ki��iler baş ağrısı şikayetinin genellikle son zamanlarda ortaya çıktığından bahseder. Baş ağrısının sıklığında artış, Baş ağrısının şiddetinde artış,
Görme problemleri: Beyin tümörlerinde sıklıkla görülen ve kişiye teşhis konmasını kolaylaştıran ilk bulgulardandır. Görme bulanıklığı, Çift görme, Görme kaybı,
Sebebi açıklanamayan kusma: Bu şikayet baş ağrısı ile paralel bir gelişim gösterir. Yakın zamanda başlar ve giderek şiddetlenir. Genellikle sabahları aç karnına olabilir. Kafa içindeki basınç artışının en önemli belirtilerindendir.
Kol veya bacakta giderek artan his kaybı: Bu belirti genellikle vücudun bir tarafında ve beyin tümörü ilerledikten sonra ortaya çıkar.
Denge bozukluğu: Beyincik tümörlerinin belirtisi olarak ortaya çıkabilir.
Konuşma bozukluğu: Görme bozukluğu gibi konuşma bozukluğu da beyin tümörlerinin erken görülen bulgularındandır. Konuşamamanın yanında yanlış konuşma ve konuşmanın sarhoş konuşmasına benzemesi gibi durumlar olabilir.
Davranış değişiklikleri,
Kişilik değişiklikleri,
Mental kapasite değişiklikleri,
El ile yazı yazma zorluğu,
Konsantre olma zorlukları,
Nöbet geçirmeye başlama: Nöbetler kişi isteği dışında gerçekleşen kasılmalar şeklindedir. Nöbet esnasında bilinç kaybı olabilir veya olmayabilir.
İşitme problemleri.
Daha çok hangi kanserler beyne sıçrar ?
Beyne sıçrayan kanserler vücudun başka bir yerinde ortaya çıkar ve bir süre sonra beyine sıçrar. Herhangi bir kanser beyne yayılabilir ancak en sık meme kanseri, kalın bağırsak kanseri, böbrek kanseri, akciğer kanseri ve melanomlar beyne sıçrayarak ikincil beyin tümörlerine sebep olabilir.
Beyin tümörleri kimlerde daha çok görülür ?
Beyin tümörlerinin çoğunun sebebi bilinmemektedir ancak bazı faktörlerin beyin tümörü riskini artırdığı düşünülmektedir. Bu faktörler şunlardır:
Yaş: Yaşlandıkça beyin tümörü riski de artar. Yaşlılarda daha çok görülse de beyin tümörleri her yaştan insanda görülebilir. bazı beyin tümörleri ise sadece çocuklarda görülmektedir.
Radyasyona maruz kalma: İyonize radyasyona maruz kalanlarda beyin tümörü riski artmaktadır. Kanser tedavilerinde kullanılan radyasyon iyonize radyasyona örnektir. Cep telefonlarının ve mikrodalga fırınların yaydığı radyasyon hakkında da birçok suçlama yapılsa da bu konuda henüz kesin veriler bulunmamaktadır.
Aile öyküsü: Bazı beyin tümörlerinde aile öyküsü bulunmaktadır.
Önceki içeriğimiz için: Düz Tabanlık Nedir, Nasıl Anlaşılır
0 notes
Link
[ad_1] Akciğer kanseri, akciğerlerdeki hücrelerin kontrolsüz bir şekilde büyümesi sonucu oluşan bir kanser türüdür. Erken teşhis, tedavi şansını artırabilir, bu nedenle belirtileri bilinmeli ve gerektiğinde tıbbi yardım alınmalıdır. İşte akciğer kanserinin en sık görülen belirtileri… ÖKSÜRÜK: Özellikle uzun süre devam eden veya kötüleşen bir öksürük, kanlı balgam akciğer kanserinin belirtisi olabilir. NEFES DARLIĞI: Nedeni açık olmayan, aktivitelerde normalden daha hızlı bir şekilde nefes darlığı hissedebilirsiniz. Özellikle gece uykunuzda sık sık nefes darlığı şikayetiyle uyanıyorsanız mutlaka bir uzmana danışmalısınız. [ad_2]
0 notes
Text
AKCİĞER HASTALIKLARI
Sık görülen akciğer kanserleri iki gruba ayrılır. Bunlar; - Küçük hücreli dışı kanser - Küçük hücreli kanser
Akciğer Kanseri Belirtileri
Read the full article
0 notes
Text
Beyin Tümörü Türleri: Belirtileri, Tedavisi ve Risk Faktörleri
İçindekilerİyi Huylu Beyin Tümörü TürleriKötü Huylu Beyin Tümörü TürleriDiğer Beyin Tümörü TürleriBeyin Tümörü NedenleriSemptomlarTeşhisBeyin Tümörü TedavisiAmeliyatRadyasyon tedavisiKemoterapi İntrakraniyal tümör olarak bilinen bir beyin tümörü, hücrelerin normal hücreleri kontrol eden mekanizmalar tarafından görünüşte kontrol edilemeyen, kontrolsüz bir şekilde büyüdüğü ve çoğaldığı anormal bir doku kütlesidir. 150’den fazla farklı beyin tümörü belgelenmiştir, ancak iki ana beyin tümörü grubu birincil ve metastatik olarak adlandırılır . Birincil beyin tümörleri, beyin dokularından veya beynin yakın çevresinden kaynaklanan tümörleri içerir. Birincil tümörler glial ( glial hücrelerden oluşan ) veya glial olmayan (sinirler, kan damarları ve bezler dahil beyin yapıları üzerinde veya içinde gelişen) ve iyi huylu veya kötü huylu olarak kategorize edilir . Metastatik beyin tümörleri , vücudun başka bir yerinde (meme veya akciğerler gibi) ortaya çıkan ve genellikle kan dolaşımı yoluyla beyne göç eden tümörleri içerir. Metastatik tümörler kanser olarak kabul edilir ve kötü huyludur. Beyindeki metastatik tümörler, kanserli dört hastadan yaklaşık birini veya yılda tahmini 150.000 kişiyi etkiler. Akciğer kanseri olan kişilerin yüzde 40’ına kadar metastatik beyin tümörleri gelişecektir. Geçmişte, bu tümörlerin teşhisi konan hastaların sonuçları, sadece birkaç haftalık tipik hayatta kalma oranları ile çok zayıftı. Yenilikçi cerrahi ve radyasyon yaklaşımlarına ek olarak daha sofistike teşhis araçları, hayatta kalma oranlarının yıllara kadar artmasına yardımcı oldu; ve ayrıca teşhisi takiben hastalar için daha iyi bir yaşam kalitesi sağlamıştır. İyi Huylu Beyin Tümörü Türleri Kordomalar , 50 ila 60 yaşları arasındaki insanlarda en yaygın olan iyi huylu, yavaş büyüyen tümörlerdir. En yaygın yerleri kafatasının tabanı ve omurganın alt kısmıdır. Bu tümörler iyi huylu olmalarına rağmen, komşu kemiği istila edebilir ve yakındaki nöral dokuya baskı uygulayabilir. Bunlar, tüm birincil beyin tümörlerinin yalnızca yüzde 0,2’sine katkıda bulunan nadir tümörlerdir. Kraniofarenjiyomlar tipik olarak iyi huyludur, ancak beynin derinliklerinde kritik yapıların yakınında bulundukları için çıkarılması zor tümörlerdir. Genellikle hipofiz bezinin bir kısmından (vücuttaki birçok hormonu düzenleyen yapı) ortaya çıkarlar, bu nedenle neredeyse tüm hastalar bir miktar hormon replasman tedavisine ihtiyaç duyacaktır. Gangliositomalar , gangliomlar ve anaplastik gangliogliomalar ,esas olarak genç erişkinlerde ortaya çıkan, nispeten iyi farklılaşmış neoplastik sinir hücrelerini içeren nadir tümörlerdir. Glomus jugulare tümörleri en sık iyi huyludur ve tipik olarak juguler venin üst kısmında kafa tabanının hemen altında bulunur. Glomus tümörünün en yaygın şeklidirler. Bununla birlikte, glomus tümörleri genel olarak baş ve boyun neoplazmalarının yalnızca yüzde 0,6’sına katkıda bulunur. Meningiomlar en yaygın benign intrakraniyal tümörlerdir ve tüm beyin neoplazmalarının yüzde 10 ila 15’ini oluşturur, ancak çok küçük bir yüzdesi maligndir. Bu tümörler, beyni ve omuriliği çevreleyen zar benzeri yapılar olan meninkslerden kaynaklanır. Pineositomlar , epifiz hücrelerinden kaynaklanan , çoğunlukla yetişkinlerdeortaya çıkan genellikle iyi huylu lezyonlardır. Çoğunlukla iyi tanımlanmış, invaziv olmayan, homojen ve yavaş büyüyenlerdir. Hipofiz adenomları , gliomlar, menenjiyomlar ve schwannomlardan sonra en sık görülen intrakraniyal tümörlerdir. Hipofiz adenomlarının büyük çoğunluğu iyi huyludur ve oldukça yavaş büyür. Kötü huylu hipofiz tümörleri bile nadiren vücudun diğer bölgelerine yayılır. Adenomlar, hipofiz bezini etkileyen en yaygın hastalıktır. Çocuklarda da teşhis edilmelerine rağmen, genellikle 30’lu veya 40’lı yaşlarındaki insanları etkilerler. Bu tümörlerin çoğu başarıyla tedavi edilebilir. Schwannomalar yetişkinlerde sık görülen iyi huylu beyin tümörleridir. Normalde sinir hücreleri için “elektriksel yalıtım” sağlayan hücrelerden oluşan sinirler boyunca ortaya çıkarlar. Schwannomalar genellikle normal sinirin geri kalanını istila etmek yerine geri alır. Akustik nöromalar , beyinden kulağa giden sekizinci kraniyal sinirden veya vestibüler koklear sinirden kaynaklanan en yaygın schwannomadır . Bu tümörler iyi huylu olmalarına rağmen, büyüyüp sinirlere ve nihayetinde beyne baskı uygularlarsa ciddi komplikasyonlara ve hatta ölüme neden olabilirler. Diğer yerler arasında omurga ve daha nadiren uzuvlara giden sinirler bulunur. Kötü Huylu Beyin Tümörü Türleri Gliomalar , en yaygın yetişkin beyin tümörü türüdür ve kötü huylu beyin tümörlerinin yüzde 78’ini oluşturur. Glia adı verilen beynin destekleyici hücrelerinden doğarlar . Bu hücreler astrositlere , ependimal hücrelere ve oligodendroglial hücrelere (veya oligos)bölünmüştür. Glial tümörler şunları içerir: Astrositomlar , tüm birincil beyin ve omurilik tümörlerinin yaklaşık yarısını oluşturan en yaygın gliomadır. Astrositomlar, beynin destek dokusunun bir parçası olan astrositler adı verilen yıldız şeklindeki glial hücrelerden gelişir. Beynin pek çok yerinde meydana gelebilirler, ancak en çok serebrumda meydana gelirler. Her yaştan insan astrositom geliştirebilir, ancak yetişkinlerde, özellikle orta yaşlı erkeklerde daha yaygındır. Beynin tabanındaki astrositomlar çocuklarda veya genç insanlarda daha yaygındır ve çocukların beyin tümörlerinin çoğunu oluşturur. Çocuklarda, bu tümörlerin çoğu düşük dereceli olarak kabul edilirken, yetişkinlerde çoğu yüksek derecelidir. Ependimomlar , ventriküler sistemi kaplayan ependimal hücrelerin neoplastik dönüşümünden türetilirve tüm beyin tümörlerinin yüzde iki ila üçünü oluşturur. Çoğu iyi tanımlanmıştır, ancak bazıları değildir. Glioblastoma multiforme (GBM) en invaziv glial tümör türüdür. Bu tümörler hızlı büyüme, diğer dokulara yayılma ve kötü prognoza sahip olma eğilimindedir. Astrositler ve oligodendrositler gibi birkaç farklı hücre türünden oluşabilirler. GBM, 50 ila 70 yaş arası kişilerde daha yaygındır ve erkeklerde kadınlardan daha yaygındır. Medulloblastomlar genellikle beyincikte , en sık çocuklarda ortaya çıkar. Yüksek dereceli tümörlerdir, ancak genellikle radyasyona ve kemoterapiye yanıt verirler. Oligodendrogliomalar , beynin kablolarının yalıtımı olan miyelini yapan hücrelerden elde edilir. Diğer Beyin Tümörü Türleri Hemanjiyoblastomlar , genellikle serebellumda bulunan, yavaş büyüyen tümörlerdir. Kan damarlarından kaynaklanırlar, büyük olabilirler ve sıklıkla bir kistle birlikte bulunurlar. Bu tümörler en çok 40 ila 60 yaşlarındaki kişilerde görülür ve erkeklerde kadınlardan daha yaygındır. Rhabdoid tümörler , merkezi sinir sistemine yayılma eğiliminde olan nadir, oldukça agresif tümörlerdir. Genellikle vücudun birden çok yerinde, özellikle böbreklerde görülürler. Küçük çocuklarda daha yaygındır, ancak yetişkinlerde de görülebilir. Pediatrik Beyin Tümörleri Çocuklarda beyin tümörleri tipik olarak yetişkinleri etkileyenlerden farklı dokulardan gelir. Yetişkin beyni tarafından oldukça iyi tolere edilen tedaviler (radyasyon tedavisi gibi), özellikle beş yaşından küçük çocuklarda bir çocuğun beyninin normal gelişimini engelleyebilir. Göre Pediatrik Beyin Tümörü Vakfı 15 yaş daha genç, yaklaşık 4,200 çocuk beyin tümörü tanısı alan çocukların ABD Yetmiş iki yüzde bir beyin tümörü teşhisi are bunlar beyin tümörlerinin çoğu arka çukur yetişen (veya arka ) beyin. Çocuklar genellikle hidrosefali (beyinde sıvı birikmesi) veya yüz veya vücut düzgün çalışmama ile başvurur. Çocuklarda bazı beyin tümörü türleri yetişkinlerden daha yaygındır. En yaygın pediatrik tümör tipleri medulloblastomalar, düşük dereceli astrositomlar (pilositik) , ependimomlar, kraniyofaringiyomlar ve beyin sapı gliomalarıdır . Dünya Sağlık Örgütü (WHO) mikroskop altında histolojik özellikleri dayalı bir tümörün malignite veya kalpliliği belirtmek için not verme sistemi geliştirmiştir. En kötü huylu Hızlı büyüme, agresif Yaygın olarak sızan Hızlı tekrarlama Nekroz eğilimli Yetişkinlerde Görülme Sıklığı Ulusal Kanser Enstitüsü 22910 yetişkin (12630 erkek ve 10280 kadın) 2012 yılında beyin ve diğer sinir sistemi tümörleri teşhisi konacak Ayrıca 2012 yılında, bu tanıların 13,700 ölüme yol olacağını tahmin tahmin ediyor. 2005 ve 2009 yılları arasında, beyin kanserinden ve sinir sisteminin diğer bölgelerinden ölüm için medyan yaş 64 idi. https://youtu.be/Z5smVBYdYq0 Beyin Tümörü Nedenleri Beyin tümörlerinin, bir hücrenin kromozomları üzerindeki belirli genler hasar gördüğünde ve artık düzgün çalışmadığında ortaya çıktığı düşünülmektedir . Bu genler normalde hücrenin bölünme hızını (eğer bölünürse) düzenler ve diğer genlerin kusurlarını düzelten genleri ve hasarın onarılamayacaksa hücrenin kendi kendini yok etmesine neden olması gereken genleri onarır. Bazı durumlarda, bir birey bu genlerin bir veya daha fazlasında kısmi kusurlarla doğabilir. Çevresel faktörler daha sonra daha fazla hasara yol açabilir. Diğer durumlarda, genlerin çevresel zararı tek neden olabilir. Bir “çevrede” bazı insanların neden beyin tümörü geliştirirken diğerlerinin gelişmediği bilinmemektedir. Bir hücre hızla bölündüğünde ve büyümesini kontrol etmek için iç mekanizmalar hasar gördüğünde, hücre sonunda bir tümöre dönüşebilir. Diğer bir savunma hattı, anormal hücreyi en iyi şekilde tespit edip öldürecek olan vücudun bağışıklık sistemi olabilir. Tümörler, bağışıklık sisteminin anormal tümör hücrelerini tanımasını engelleyen maddeler üretebilir ve sonunda tüm iç ve dış caydırıcıların büyümesini engelleyebilir. Hızla büyüyen bir tümör, normal dokuya yönelik yerel kan kaynağının sağlayabileceğinden daha fazla oksijene ve besine ihtiyaç duyabilir. Tümörler, kan damarlarının büyümesini destekleyen, anjiyogenez faktörleri adı verilen maddeler üretebilirler . Büyüyen yeni damarlar, tümöre besin tedarikini arttırır ve sonunda tümör, bu yeni damarlara bağımlı hale gelir. Bu alanda araştırmalar yapılmaktadır, ancak bu bilgiyi potansiyel tedavilere dönüştürmek için daha kapsamlı araştırmalar gereklidir. Semptomlar Semptomlar beyin tümörünün konumuna göre değişir, ancak aşağıdakiler farklı beyin tümörlerine eşlik edebilir: 1-Sabahları daha şiddetli olabilen veya geceleri hastayı uyandıran baş ağrıları 2-Nöbetler veya konvülsiyonlar 3-Düşünme, konuşma veya ifade etme zorluğu 4-Kişilik değişiklikleri 5-Vücudun bir bölümünde veya bir tarafında zayıflık veya felç 6-Denge kaybı veya baş dönmesi 7-Vizyon değişiklikleri 8-İşitme değişiklikleri 9-Yüzde uyuşma veya karıncalanma 10-Bulantı veya kusma , yutma zorlukları 11-Karışıklık ve yönelim bozukluğu Teşhis Gelişmiş görüntüleme teknikleri beyin tümörlerini tam olarak belirleyebilir. Teşhis araçları arasında bilgisayarlı tomografi (CT veya CAT taraması) ve manyetik rezonans görüntüleme (MRI) bulunur . Diğer MRG dizileri, cerrahın beynin normal sinir yollarının konumuna göre tümörün rezeksiyonunu planlamasına yardımcı olabilir. İntraoperatif MRG ayrıca ameliyat sırasında doku biyopsilerine ve tümörün çıkarılmasına rehberlik etmek için kullanılır . Manyetik rezonans spektroskopi (MRS) , tümörün kimyasal profilini incelemek ve MRI’da görülen lezyonların doğasını belirlemek için kullanılır. Pozitron emisyon tomografisi (PET taraması) , tekrarlayan beyin tümörlerini tespit etmeye yardımcı olabilir. Bazen bir beyin tümörünün kesin teşhisini koymanın tek yolu biyopsidir. Beyin cerrahı biyopsi yapar ve patolog, tümörün iyi huylu mu yoksa kötü huylu mu göründüğünü belirleyerek nihai teşhisi koyar ve buna göre derecelendirir. Beyin Tümörü Tedavisi Beyin tümörleri (birincil veya metastatik, iyi huylu veya kötü huylu) genellikle tek başına veya çeşitli kombinasyonlarda cerrahi, radyasyon ve / veya kemoterapi ile tedavi edilir. Radyasyon ve kemoterapinin kötü huylu, rezidüel veya nükseden tümörler için daha sık kullanıldığı doğru olsa da, hangi tedavinin kullanılacağına dair kararlar duruma göre verilir ve bir dizi faktöre bağlıdır. Her tedavi türü ile ilişkili riskler ve yan etkiler vardır. Ameliyat Genel olarak, bir beyin tümörünün cerrahi olarak tamamen veya neredeyse tamamen çıkarılmasının bir hasta için faydalı olduğu kabul edilir. Beyin cerrahının görevi, hastanın nörolojik işlevi için önemli olan beyin dokusuna (konuşma, yürüme vb.) Zarar vermeden mümkün olduğu kadar çok tümörü çıkarmaktır. Geleneksel olarak, beyin cerrahları , tümöre erişebilmelerini ve olabildiğince çoğunu çıkarabilmelerini sağlamak için kafatasını bir kraniyotomi yoluyla açar . Beyin ameliyattan kurtulurken normal beyin sıvısını boşaltmak için ameliyat sırasında beyin sıvısı boşluklarında bir dren (EVD) bırakılabilir. Bazen bir kraniyotomiden önce sıklıkla gerçekleştirilen bir başka işleme stereotaktik biyopsi denir . Bu daha küçük operasyon, doktorların doğru bir teşhis koyması için doku elde etmesine izin verir. Genellikle hastanın başına bir çerçeve takılır, bir tarama yapılır ve daha sonra hasta, anormal alana erişim sağlamak için kafatasına küçük bir delik açıldığı ameliyat alanına götürülür. Lezyonun konumuna bağlı olarak, bazı hastaneler aynı işlemi çerçeve kullanmadan yapabilir. Mikroskop altında incelenmek üzere küçük bir numune alınır. 1990’ların başında, cerrahi navigasyon sistemleri adı verilen bilgisayarlı cihazlar piyasaya sürüldü. Bu sistemler beyin cerrahına tümörler için rehberlik, lokalizasyon ve oryantasyon konusunda yardımcı oldu. Bu bilgi riskleri azalttı ve tümörün çıkarılma kapsamını iyileştirdi. Çoğu durumda, cerrahi navigasyon sistemleriönceden ameliyat edilemeyen tümörlerin kabul edilebilir risklerle eksize edilmesine izin verildi. Bu sistemlerden bazıları, kafatasına bir çerçeve takmak zorunda kalmadan biyopsi için de kullanılabilir. Bu sistemlerin bir sınırlaması, beyin cerrahına rehberlik etmek için ameliyattan önce elde edilen bir taramayı (CT veya MRI) kullanmalarıdır. Bu nedenle intraoperatif olarak oluşabilecek beyin hareketlerini açıklayamazlar. Araştırmacılar, ameliyat sırasında navigasyon sistemi verilerinin güncellenmesine yardımcı olmak için ultrason kullanarak teknikler geliştiriyor ve MRI tarayıcılarında ameliyat gerçekleştiriyor. İntraoperatif dil haritalama, bazıları tarafından büyük, dominant-hemisfer gliomlar gibi dil işlevini etkileyen tümörleri olan hastalar için kritik öneme sahip bir teknik olarak kabul edilir. Bu prosedür, bilinci açık bir hastanın ameliyat edilmesini ve ameliyat sırasında dil işlevinin anatomisinin haritalanmasını içerir. Doktor daha sonra tümörün hangi kısımlarının rezeke edilmesinin güvenli olduğuna karar verir. Son çalışmalar, kortikal dil haritalamasının, temel dil bölgelerini korurken glioma rezeksiyonunu optimize etmek için güvenli ve etkili bir yardımcı olarak kullanılabileceğini belirlemiştir. Beyin tümörlü bazı hastalarda ventriküloperitoneal şant gerekebilir. Herkesinbeyninde ve her zaman yavaşça dolaşan omurgada beyin omurilik sıvısı (BOS) vardır. Bu akış tıkanırsa, sıvıyı (ventriküller) içeren keseler genişleyebilir ve kafa içinde artan basınç oluşturarak hidrosefali denen bir duruma neden olabilir. Hidrosefali tedavi edilmezse beyin hasarına ve hatta ölümeneden olabilir. Beyincerrahı, omurilik sıvısını beyinden uzaklaştırmak ve dolayısıyla basıncı düşürmek içinbir şant kullanmaya karar verebilir. CSF’nin yönlendirildiği vücut boşluğu genellikle periton boşluğudur.(karın organlarını çevreleyen alan). Şant genellikle kalıcıdır. Engellenirse, semptomlar hidrosefali orijinal durumuna benzerdir ve diğerleri arasında baş ağrısı, kusma, görsel problemler ve / veya kafa karışıklığı veya uyuşukluğu içerebilir. Beyin sıvısı yollarının tıkanmasını kontrol etmek için kullanılabilecek başka bir yönteme Endoskopik Üçüncü Ventrikülostomi denir. Bu, beyin sıvısının bir şanta ihtiyaç duyulmadan tıkanıklığın etrafından yönlendirilmesine yardımcı olur. Radyasyon tedavisi Radyasyon tedavisi, kanser hücrelerini ve anormal beyin hücrelerini öldürmek ve tümörleri küçültmek için yüksek enerjili X ışınları kullanır. Tümör ameliyatla etkili bir şekilde tedavi edilemezse radyasyon tedavisi bir seçenek olabilir. Standart Harici Işın Radyoterapisi , dozu çevreleyen normal yapılarla sınırlarken tümörün uyumlu bir kapsamını oluşturmak için çeşitli radyasyon ışınları kullanır. Modern iletim yöntemleriyle uzun süreli radyasyon hasarı riski çok düşüktür. 3 boyutlu konformal radyoterapi (3DCRT) dışında daha yeni uygulama teknikleriarasında yoğunluk ayarlı radyoterapi (IMRT) bulunmaktadır . Proton Işın Tedavisi , bir tür radyoaktivite olan protonların spesifik olarak tümöre yönlendirildiği spesifik bir radyasyon türü kullanır. Bunun avantajı, tümörü çevreleyen daha az dokunun hasara yol açmasıdır. Stereotaktik Radyocerrahi ( Gamma Knife , Novalis ve Cyberknife gibi ) , radyasyonu hedef doku üzerine birçok farklı ışınla odaklayan bir tekniktir. Bu tedavi, tümöre komşu dokulara daha az zarar verme eğilimindedir. Şu anda, bir uygulama sisteminin klinik sonuç açısından diğerinden üstün olduğunu ve her birinin avantajları ve dezavantajları olduğunu gösteren hiçbir veri yoktur. Kemoterapi Kemoterapinin genellikle spesifik pediatrik tümörler, lenfomalar ve bazı oligodendrogliomalariçin etkili olduğu düşünülmektedir. Kemoterapinin, en kötü huylu birincil beyin tümörlerine sahip hastalarda genel sağkalımı iyileştirdiği kanıtlanmış olsa da, bunu tüm hastaların sadece yaklaşık yüzde 20’sinde yapar ve doktorlar, tedaviden önce hangi hastaların fayda göreceğini kolayca tahmin edemezler. Bu nedenle, bazı doktorlar olası yan etkiler ( akciğerde yara izi , bağışıklık sisteminin baskılanması, bulantı vb.) Nedeniyle kemoterapi kullanmamayı tercih etmektedir. Kemoterapi, normal doku tarafından tümör dokusundan daha iyi tamir edilen hücre hasarına neden olarak çalışır. Kemoterapiye direnç, ilaca yanıt veremeyen tümör dokusunun hayatta kalmasını veya ilacın kan dolaşımından beyne geçememesini içerebilir. Kan dolaşımı ile beyin dokusu arasında kan-beyin bariyeri adı verilen özel bir bariyer vardır . Bazı araştırmacılar bu engeli bozarak veya ilacı tümöre veya beyne enjekte ederek kemoterapinin etkisini iyileştirmeye çalıştılar. Başka bir ilaç sınıfının amacı, tümör hücrelerini öldürmek değil, daha çok tümör büyümesini engellemektir. Bazı durumlarda, büyüme değiştiriciler (meme kanseri tedavi ilacı Tamoksifen gibi)) diğer tedavilere dirençli tümörlerin büyümesini durdurmaya çalışmak için kullanılmıştır. 1996’da ABD Gıda ve İlaç Dairesi , ameliyat sırasında beyin cerrahı tarafından uygulanabilen kemoterapi emdirilmiş gofretlerin kullanımını onayladı. Gofretler ilacı yavaş yavaş tümöre salgılar ve hasta tedavinin sistemik yan etkileri ile kemoterapi alır. Visualase Lazer Termal Ablasyon, bazı merkezlerin, özellikle önceki açık cerrahi prosedürleri kullanarak ulaşılması daha zor olabilecek alanlarda daha küçük tümörleri tedavi etmek için kullandığı daha yeni bir tekniktir. Bu, lezyonun içine küçük bir kateter yerleştirmeyi, muhtemelen bir biyopsiyi tamamlamayı ve ardından lezyonu termal olarak çıkarmak için lazer kullanmayı içerir. Bu teknik, son zamanlarda beyin tümörü tedavilerinde kullanıldı, bu nedenle uzun vadeli etkinlik belirlenemedi. Araştırma Tedavileri Halihazırda pek çok yeni tedavi türü, özellikle de mevcut geleneksel tedaviler yoluyla prognozun genellikle zayıf olduğu tümörler üzerinde incelenmektedir. Bu tedavilerin işe yarayıp yaramayacağı bilinmemektedir. Bu tür terapiler bir protokole göre verilir ve çeşitli immünoterapi formlarını, hedeflenen toksinleri kullanan terapiyi, anti-anjiyogenez terapisini, gen terapisini ve farklılaşma terapisini içerir. Tedavi kombinasyonları, olumsuz yan etkileri azaltırken, hastaların görünümünü iyileştirebilir. Beyin Tümörleri Nedir?Beyin tümörleri, beyin dokusunda anormal hücrelerin büyümesi sonucu oluşan kitlelerdir. Bu tümörler, beyin fonksiyonlarını etkileyebilir ve ciddi sağlık sorunlarına neden olabilir.2. Belirtileri Nelerdir?Beyin tümörlerinin belirtileri, tümörün büyüklüğüne ve konumuna bağlı olarak değişebilir. Read the full article
0 notes
Text
Uzmanlardan ‘Elektronik Sigara’ Uyarısı: 'Çok Genç Yaşlarda Kaybedilen Hastalar Bile Olabiliyor'
Akciğer Kanseri: Belirtileri, Nedenleri ve Tedavi Yöntemleri Akciğer kanseri, dünya genelinde en sık görülen kanser türlerinden biri olup, çoğu zaman geç teşhis edilmektedir. Bu nedenle, hastalığın belirtilerini bilmek ve erken teşhis için gerekli adımları atmak son derece önemlidir. Akciğer kanseri ile ilgili farkındalığı artırmak amacıyla, bu yazıda hastalığın belirtileri, nedenleri ve tedavi…
0 notes
Text
3 haftadan uzun süren öksürüklerin nedeni Tüberküloz olabilir!
Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Berna Öztürk, ‘24 Mart Dünya Tüberküloz Günü’ dolayısıyla hastalık hakkında önemli bilgiler verdi. Öztürk, halen dünya genelinde en çok ölüme yol açan hastalıklardan biri olan tüberkülozdan korunmanın en etkili yolunun erken teşhis ve başarılı tedavi olduğuna dikkati çekti. Günümüzde tüberküloz hastalığının, tedavi edilebilirliği ve önlenebilirliğinin yüksek olduğunu ifade eden İl Sağlık Müdürü Uz. Dr. Berna Öztürk, Ülkemizde başarıyla yürütülen tüberküloz savaşı sonucu ülke geneli kayıtlı tüberküloz görülme sıklığında, son 10 yıldır yıllık ortalama %5 düşüş görüldüğünü söyledi. Öztürk: “Hastalığın sebebi “mycobacterium tuberculosis” isimli bir basildir. Verem/tüberküloz hastalığı, insanlık tarihinin en eski hastalıklarından biridir. Günümüzde dünya nüfusunun 4’te biri vücudunda verem mikrobunu taşımaktadır. Dünya genelinde her yıl yaklaşık 10 milyon kişi verem hastalığına yakalanmakta ve 1,5 milyon insan veremden ölmektedir. Dünyada enfeksiyon nedenli ölümlerin zirvesinde yer almaktadır. Ülkemizde başarıyla yürütülen tüberküloz savaşı sonucu ülkemizde 2005 yılında toplam 20.535 hasta kaydedilmiş ve görülme sıklığı yüz binde 29,4 iken, 2021 yılında toplam 9.156 hasta kaydedilmiş ve görülme sıklığı yüz binde 10,7’ya düşmüştür. Denizli tüberküloz insidansımız ise yüz binde 5.6’dır” diye konuştu.
Uzun Süren Öksürükler Tüberküloz Belirtisi Olabilir
Verem mikrobunun vücuda girdikten sonra yıllarca hastalık yapmadan akciğerlerde bekleyebildiğini belirten Öztürk, risk grupları ve hastalığın belirtileri için ise şunları söyledi: “Solunum yoluyla alınan verem mikrobu verem enfeksiyonuna yol açar. Vücut direncinin düştüğü durumlarda, vücutta beklemekte olan verem mikrobu çoğalarak verem hastalığına yol açar. Başta akciğerlerde yerleşir, fakat kan ve lenf yoluyla tüm vücuda dağılabilen mikrobik, bulaşıcı, kronik bir hastalıktır. Dolayısıyla en sık akciğerleri olmak üzere tüm organları (lenf bezleri, kemik, böbrek, beyin vb.) tutabilir. Tedavi edilmezse hayatı tehdit edebilir. Vücudunda verem mikrobu taşıyanların yaklaşık %5-15’i daha sonraki yıllarda verem hastası olur. Verem hastalığı gelişiminde riskli gruplar; 5 yaş altındaki çocuklar, yaşlılar, HIV enfeksiyonu olan kişiler, bağışıklığı baskılayan tedavi alan kişiler, silikoz, diabetes mellitus, kronik böbrek yetmezliği, lösemi, lenfoma ya da baş, boyun, akciğer kanseri olanlar, sigara içenler, ilaç bağımlılığı olanlar ya da alkol kullananlardır. Belirtileri ise; en erken ve en sık belirtisi 2-3 haftadan uzun süren öksürük, ateş, gece terlemesi, iştahsızlık, kilo kaybı, yorgunluk, halsizlik, balgam çıkarma, kan tükürme, nefes darlığı, göğüs ve sırt ağrısıdır. Bu şikayetleri olan ve özellikle 3 haftadan daha fazla öksürüğü olan hastaların en yakın sağlık kuruluşuna başvurmaları gerekmektedir” dedi. Tedavi olmayan bir verem hastasının her yıl yaklaşık 10-15 kişiyi enfekte edebileceğini vurgulayan Öztürk; “Tüberkülozdan korunmanın en etkili yolu erken teşhis ve başarılı tedavidir. Verem, tedavi görmemiş veya düzenli tedavi görmeyen hastaların aksırma, öksürme ve konuşmaları sırasında havaya yayılan mikropların solunum yoluyla alınması ile bulaşır. Verem mikrobu, güneş görmeyen ortamlarda havada uzun süre canlı kalabilir. Güneşten gelen ultraviyole ışınları verem mikrobunu kısa sürede öldürür. Bu nedenle hastalar ve hasta temaslıları bulundukları ortamları sık sık havalandırmalıdır. Verem teşhisinde en önemli yöntem balgamda verem mikrobunun mikroskopla araştırılmasıdır. Balgamında mikrop görülen hastalar çevrelerindeki kişilere hastalığı bulaştırır. İlaçlarını düzenli kullanan hastalar başkalarına hastalık bulaştırmaz. Verem tedavisinde kullanılan ilaçlar verem savaşı dispanserlerinde ücretsiz olarak verilir. Hastalığın takip ve tedavileri Verem Savaş Dispanserimizde ücretsiz yapılmaktadır. Ayrıca tüberküloz hastası olan bir kişinin aile üyeleri, birlikte çalıştığı kişiler ve arkadaşları hastalığın bulaşması açısından en büyük risktedirler. Bu kişilerde Dispanserler de kontrolden geçirilmekte ve gerekli olanlar korumaya alınmaktadır. 1993 yılında Dünya Sağlık Örgütü ( DSÖ) tüm dünya ülkelerine DOTS (Doğrudan Gözetimli Tedavi Stratejisini önermiştir. Doğrudan Gözetimli Tedavi (DGT) hastalara her doz ilacın, bir görevli tarafından bizzat içirilmesi ve kayıt altına alınmasıdır. Denizli’de 2001 yılından beri DGT başarıyla aile hekimlerimiz işbirliğiyle uygulanmaktadır. Yine çocukları veremden korumak için 1931 yılından beri doğumdan 2 ay sonra BCG aşısı uygulanır. Yani tüberküloz hastalığı günümüzde tedavi edilebilir bir hastalık olup tedavi süresi en az 6 aydır” şeklinde konuştu. Read the full article
0 notes
Text
Akciğer Kanseri Nedir? Tedavi Yöntemleri
Akciğer Kanseri Nedir? Tedavi Yöntemleri #akcigerkanseri #memekanseri #akciğerkanseri #akciğer #kanseri #prostatkanseri #kolonkanseri #rahimağzıkanseri #memekanserifarkındalığı #mesanekanseri #rahimkanseri #tiroidkanseri #memekanserifarkındalıkayı
Akciğer kanseri, akciğerlerdeki hücrelerin anormal şekilde bölünmeye ve çoğalmaya başlaması sonucu oluşan bir kanser türüdür. Akciğer kanseri, dünyada en sık görülen kanser türlerinden birisidir ve özellikle sigara içenlerde daha sıktır. Ancak sigara içmemekte olan insanlar da akciğer kanserine yakalanabilir. Akciğer kanserinin belirtileri, özellikle ilerleyen evrelerde ortaya çıkar ve bunlar…
View On WordPress
0 notes